05 Mart, 2019

Rabbim her yere, yöreye has güzellikler bahşetmiş.. Bu da BOZOK yaylasında açan gül

6 yıl önce
Necati Çavdar bir fotoğraf paylaştı.
Rabbim her yere, yöreye has güzellikler bahşetmiş..
Bu da BOZOK yaylasında açan gül
Ahmet Sargın
5 Mart 2013
YOZGAT'IN SEMBOLLERİNDEN CEHRİLİK LALESİ
Buranın Efsanesiyle hikayesini daha önce sizlerle paylaşmıştık..Bunlar da Lalelerimiz...Sadece Mayıs ayı ortalarında açıp 15 gün kadar misafirimiz olurlar...Sonrada yeniden bize küsüp giderler....
***************************************
CEHRİLİK VE GELİN KAYASI
Yozgat Cehirlik ve Gelin Kayası hikayesini duymayanınız yoktur sanırım. Gelin Kayasının hikayesini çocukluğumuzda dinler bu bölgeden geçerken efsanede anlatılan gelin ve damadın acı kaderine yanardık. Sürmeli Türküleri ile yüreğimizi dağlardık. "SOKÜM" ekibi bu bölgede incelemede bulunmuştu. "SOKÜM" ekibiyle gidemediğim için üzgündüm. Şair ve yazar arkadaşlarımızla gidelim bölgede bir inceleme yapalım istedik. Uzun süredir gidemediğimiz için bölgenin durumunu da gözlemlemek istiyorduk. Emekli öğretmen Araştırmacı-Yazar arkadaşlarım Mehmet Karaaslan, Nuh Şahin,ben Eğitimci yazar arkadaşlarımdan Ekrem Gürer, Yusuf Koç, Şair Salim Gülbahçe ve Osman Yüksel'le Cehirlik'e gittik.
Bildiğiniz gibi bölge Nohutlu Tepesinin (Cezaevinin) arkasında kalan vadide hoş bir mekan olarak dikkatinizi çekiyor. Doğal güzelliği cığıl cığıl akan suyu yeni filizlenen ağaçları, gelin alayını andıran kayaları, ender yetişen dağ lalesi ve tabii dokusuyla insanı celbeden hoş bir mekan... Aynı zamanda güzel bir piknik alanı...
Efsaneyi bildiğimiz için "Gelin Kayası"nın hikayesi ile başladık incelemeye. Şu gelin, şu deve, şu atlı seğmen alayı, şunlar sandık, şu heybesi derken çevrede tam bir tur attık. Öncelikle ifade edelim ki, arkadaşlarımızla hüzünlendik...
Vatandaşın biri ev yapmış bölgede, (Efendim benim tapulu arazim diyormuş) Tam kayaların içine çirkin mi çirkin bir yıkık bir ahır yerleştirilmiş. Hayvanları burada otlatıyor. Sorun değil, çevreye zarar vermez ama çirkin yapılaşma doğal güzelliğe zarar vermiş. Tabii ki mülkiyete de saygımız vardır.
İkincisi (sanki bilerek?) özellikle Gelin Kayası olarak anıl
an kaya tahrip edilmiş. Bilinçli olarak kaya parçalanmış, doğal yapısı bozulmuş. At üzerinde bir gelini andıran o güzelim şekil zarar görmüş... Burası insanın kendi mülkü de olsa bir şehrin efsanevi tarihine zarar vermesi düşünülemez.
Gelin Kayasının zarar görmüş olması yüreğimize bir ok gibi saplandı. Çocukluğumu, hayallerimi, kültürümü ve hikayelerimi parçalanmış olarak değerlendirdim. Arkadaşlarla kayaları tek tek gezip hepsini ayrı ayrı yorumladık. Çevrenin hoş manzarasının güzel kokularına daldık. Baharın bir başka güzelliğini yaşadık. Zarar görmüş olmasına rağmen, bakımsız kalmış olmasına rağmen "Cehirlik" halen o gelin edasıyla süzün meye devam ediyor. Taşlanan yüreklere, çamurlaşan düşüncelere "Gelin Kayası" halen meydan okuyor...
Çevre ağaçlandırılmış bu güzel stabilize de olsa yolu da yapılmış, arabamızla da dolaşabiliyoruz. Ancak doğal bir korumaya alınmasını düşündüğünüzde içiniz “cız” ediyor. Gelin Kayası da, Cehrilik Laleleri de doğal korunmaya alınmalı, çevresi sit alanı olarak değerlendirilmelidir. İçimizi burkan, yüreğimizi sızlatan bir inceleme olsa da “Gelin Kayası” incelemesi önem arz ediyor.
Dünyada “Doğal Ortamda” ender yetişen Cehrilik Laleleri maalesef halen korumasız, halen mahcup, halen sahipsiz. Birileri çok mu önemli? diyebilir. Evet bizim için çook önemli. “Gelin Kayası” da önemli, Cehrilik Lalesi de önemli. Bir şehrin geçmişini, kültürünü yok ediyorsun arkadaş, sana bu salahiyeti kim veriyor diye sormak lazım da benim hakkım.
Yere çökmüş halde oturan deveyi andıran kayanın üzerine çıktığımda talihsiz gelinin acı hikâyesini hatırladım. Efsane de olsa, bir kültürün tatlı-acı meyveleridir bunlar. (Efsaneye göre) önü kesilen, esir alınmak ve öldürülmek istenen gelin ve damadın son arzuları, “Allah’ım bizi bu zalimlerin eline bırakma. Ya taş et, ya kuş et!” derler. Hikâye bu ya dilekleri kabul olmuş derler. Gelin seğmeniyle taş olurken, damat ise kuş olup gökyüzüne dalmış. Gelinin gözlerinden dökülen kanlı yaşlar “Cehrilik Lalesi”ne dönüşmüş. Gökte uçan güvercinler de damadı hatırlatıyormuş. Yozgatlının avcısı da insaflıdır, kurşun atmaz – atamaz bu güvercinlere. Saygı duymaktadırlar onlara.
Gönül ne arzuluyor biliyor musunuz? Gün gelecek buraları koruma altına alınmış olacak. O güzelim lalelerde çevrelenecek, şırıl şırıl akan suları gölete, gökte uçan keklikleri cennette gezinecekler. Çevresi yeşermiş, ağaçla kaplanmış, doğal güzelliği korunmuş bir mekan olarak göreceğiz inşallah. Çok mu geç kalınmış olunur? Sanmıyorum. Zararın neresinden dönülürse kardır! Bu duygularla selamlıyorum kültür dostlarını. Biz memleketine sevdalıyız arkadaş; ellerin malında mülkünde gözümüz yok elhamdülillah!
**************************
***************************
Gelin Kayası Efsanesi
Yozgat turizmi ile özdeşleşen yerlerden biri de Cehrilik Laleleri ve Gelin Kayası’dır. Cehrilik Laleleri eşine ender rastlanan dağ lalelerinden olup ilkbaharla birlikte (Eğrice döneminde, Mayıs ayının ortalarında) açar. Kısa bir süre içinde nazlı nazlı süzülüp dökülürken Gelin Kayası efsanesini fısıldar kulaklarımıza… Arkadaşlarımızla inceleme ve araştırma yapmak üzere bu bölgeye gittiğimizde doğanın yemyeşil örtüsüyle karşılaştık. Çevrenin ağaçlandırılmış olması bizi ziyadesiyle sevindirdi. Ancak halen Gelin Kayası’nın ve Cehrilik Lalelerinin korunma altına alınmamış olması üzdü.
Gelin Kayası’nın hüzünlü hikayesini sanırız bilmeyeniniz yoktur. ama bir de biz dinlendirelim istedik. Nedense Gelin Kayası’na her geldiğimde bir başka hüzünlenirim. Çünkü anlatılan efsane hüzünlü bir gelinin efsanesidir.
Anlatıldığına göre: Yozgat yöresinde köyümüzün birinde güzeller güzeli bir kız yaşamaktadır. Bu kıza genç bir delikanlımız âşık olur. Aşkları çevrede duyulur ama her iyinin bir de kötü taliplisi vardır. Kötü kalpli denilecek bir kişi de kıza talip olur, hatta zorla evlenme isteğinde bulunur. Buna kız ve ailesi karşı çıkar. Kötü kalpli adam bu kızı gerekirse zorla alacağını sağda solda anlatmakta, kızın ailesini tehdit etmektedir.
Kızın ailesi elini tez tutup aşıkların evlenmesi için düğünü başlatır. Düğün biterken oğlan başka bir yerde ikamet etmek üzere düğün alayını yola çıkarır. Bunu duyan kötü adam ekibini toplayıp düğün alayının peşine düşer ve bugünkü Cehrilik denilen mevkide (Yozgat Nohutlu Tepesi ardı, Cezaevi gerisinde bulunan vadide) önünü keser. Düğün alayının erkekleri öldürülür, gelin ev damat yakalanmak üzeredir. İşte o acılı anda kız ellerini kaldırıp Allah’a dua eder,
“Allah’ım bizi bu eşkıyalara teslim etme. Ya taş et, ya kuş et!” Darda kalanın duasını Mevla kabul edermiş. Kız kalan ekibiyle, develeriyle birlikte taş olmuş. Gözlerinden akan yaşlar Cehrilik’e dökülmüş. Kırmızı-sarı lalelere dönüşmüş. Güvey beyaz bir güvercin olup göklere uçmuş. Efsaneye göre her yıl Mayıs ayında Cehrilik dönmekte gelini ziyaret etmekteymiş. Yozgat’ın avcıları da bu güvercinlere asla kurşun atmazlarmış.
Gelin Kayası’nın hikayesi bu mealdedir. Efsane anlatıla anlatıla günümüze kadar gelmiş hüzünlü hikayesi sevdalı yürekleri dağlamıştır. Gökte uçan güvercinler damadı, bölgedeki kayalar da gelin ve gelin alayını canlandırmaktadır. Gelin Kayası önde, gelin ayakta, develer oturmuş halde, diğerleri çevreye dağılmış durumdadır. Bu kayaları halk kızın çeyiz sandığına ve çeyiz heybesine benzetir. Bölgeyi gezen herkes bu acıklı hikayeyi mırıldanır.
Cehrilik adını “Cehri” denen bir bitkiden aldığı söylenir. Cehri bitkisi kök boya olarak kullanılmakta, halı ve kilimlerin boyanmasında kullanıldığı ifade edilmektedir. Mesire yeri olarak da kullanılan Cehrilik’in doğal güzelliği dikkatimizi çeker ve Yozgat’a yaklaşık 5 km uzaklıktadır. Stabilize yolu sizi aracınızla birlikte oraya kadar götürür. Cehrilik lalelerine gelince, doğal yetişen dağ lalesidir. Ancak ender görülen lalelerdendir. Sarı ve kırmızı renkli açan bu lalelerin zamanla başka bölgelere de taşındığı rivayet edilmektedir. Örneğin Hollanda bölgesinde yetiştirilen lalelerin de buradan seyyahlar tarafından götürüldüğü anlatılmaktadır. Cehrilik laleleri halk inanışına göre bu hüzünlü hikayeye konu olan gelinin gözlerinden akan yaşı temsil ettiği anlatılır. Sevdalı gençlerin ve aşıkların mekanı sayılabilecek bu güzel mekan sahiplenmeyi ve koruma altına alınmayı beklemektedir.
Yozgatlı şairler, yazarlar, aşıklar olarak arzumuz şudur; Gelin Kayası ve Cehrilik Lalesi koruma altına alınmalıdır. Çevre yolu düzgün halde yapılmalı burayı halkın mesire alanı olarak kullanabilmesi için projeler hazırlanıp bu projelerle mekan zenginleştirilmelidir. Çevrenin koruma altına alınması, lalelerin rastgele sökülüp koparılmaması için tedbir alınmalıdır. Buradaki yapılaşmalara izin verilmemelidir.
Güzel görünümü ile Yozgat’ı temsil eden Cehrilik Laleleri çoğaltılmalı, zenginleştirilmeli ve koruma altına alınmalıdır. Gerekirse bölge doğal sit alanı olarak ilan edilebilir. Şairlerle bölgeyi gezdiğimizde hüzünlü aşk hikayesini mırıldanıp, mahzun bakışlarla ayrıldık Cehrilik’ten. Gözlerimiz gökyüzündeki güvercini aradı selamlamak için. ..
Ahmet SARGIN
YOZGAT ŞAİRLER ve YAZARLAR
DERNEĞİ BAŞKANI

Servetim mi?.. "secde de ki göz yaşım"

https://www.facebook.com/406469932757262/videos/342585782512959/

https://www.facebook.com/406469932757262/videos/342585782512959/?t=112

6 yıl önce
Necati Çavdar bir video paylaştı.
"Tek servetim, secdedeki göz yaşım"

https://www.facebook.com/406469932757262/videos/342585782512959/UzpfSTY4OTYxNzY5OToyMjM5NTg1MDQzOTU4NTY/?source=notification&notif_id=1551361386027338&notif_t=onthisday

-0:21
Eylül Özmenin Dünyasi
4 Mart 2013
NAMAZ KILARKEN GÖZ YAŞLARINA BOĞULAN cema'at,

Birlik vakti, İnşallah

6 yıl önce
https://www.facebook.com/memories/?source=notification&notif_id=1551361386027338&notif_t=onthisday&ref=notif
Necati Çavdar bir fotoğraf paylaştı.
Kemalizmin bu topraklara ektiği "ayrılık tohumu" İnşaALLAH kopmak üzere
Millet; Prenelerden Cin Seddine
Urallardan Yemene
Büyük Okyanustan Hint Okyanusuna, aynı kaba yeniden akmakta...
İngiliz hayallerini gerçekleştiren Ebedi şef ve Milli Şefleri i tanrılaştırıp putlarla memleketi donatan Kemalist dikta sevdalıları istese de istemese de Allah Nurunu tamamlayacaktır..
Bu yol da akınlara çıkanlar SELAMlanmakta, beş kıta da

Haber7
'Kürt yoktur dersen ayeti inkar edersin'
Yıllardır aynı topraklarda yaşayan, aynı havayı teneffüs eden, Kurtuluş Savaşı'nda omuz omuza savaşan ve aynı tastan su içen müslümanlar nasıl oldu da birbirine düşman yapıldı. Türkiye geçmiş yılların hatalarını ortadan kaldıracak mı?

Azat kabul etmez kölelere duyrulur

6 yıl önce
Necati Çavdar bir fotoğraf paylaştı.
Azat kabul etmez kölelere duyrulur

BAŞBAKAN’A TIK TIK TIK VURAN PAŞA - Metin Özer

1 yıl önce
Necati Çavdar bir gönderi paylaştı.
BAŞBAKAN’A TIK TIK TIK VURAN PAŞA
Tıknaz paşanın elinde metal bir çubuk vardı.
O sırada ekrana Başbakan’ın resmi geldi.
Elindeki çubukla Başbakan’ın yüzüne 3 kere vurdu...
Tık.. Tık.. Tık..
Sırıtarak dedi ki; “İşte irticaya cesaret veren isim”
Bu olay 28 Şubat’ın o meşhur Genelkurmay Brifinginde yaşandı.
28 Şubat’la ilgili yazılmayan ve söylenmeyenlerle ilgili yazmaya devam edelim.
Bu kez 28 Şubat’ın simgesi olarak kabul edilen ünlü Genelkurmay brifinglerini anlatacağım.
Hani şu; yargıya, üniversiteye, sivil topluma ve gazetecilere Genelkurmay’da verilen brifingleri hatırlarsınız.İşte onları kastediyorum.
Bu brifinglerde konuşulanlarla ve askerlerin anlattıklarıyla ilgili bugüne kadar kimse ağzını açmadı.
İçeride konuşulanlar bir sır olarak kaldı, bunları yazmak da sonunda bize nasip oldu.
Birazdan sinirlerinizi oynatacak şeyler okuyacaksınız..
İşim gereği gazetecilere verilen brifing için davet aldım.
TGRT, Genelkurmay tarafından akredite durumdaydı.
Yani Genelkurmay’ın etkinliklerine katılabiliyorduk.
Zaten sağ kesimden bir tek biz akredite durumdaydık.
TGRT Genel Müdürü Ali Baransel sayesinde bu konuda bir sıkıntı çekmedik.
Dolayısıyla Genelkurmay’dan içeriye girebilen tek sağ görüşlü gazeteciler bizim gruptandı.
Brifing bitip dışarıya çıktığımda; Başbakanlık ve bakanlar tarafından telefon bombardımanına tutulurdum.
Abdullah Gül’den Bülent Arınç’a, Cemil Çiçek’ten Abdulkadir Aksu’ya Refah Partisi ve DYP’li bakanlar beni arar, olup biteni sorarlardı.
Sadece onlar mı?
İçeri alınmayan gazeteci arkadaşlar için yegane haber kaynağı durumundaydım.
Neyse gelelim şu meşhur brifinglere..
Genelkurmay Başkanı katılmazdı onun dışında başta Çevik Bir, Erol Özkasnak ve karargahta görevli generaller tam kadro brifingde hazır olurdu.
Brifingler tam saat 14.00’da başlardı.
Salonun kapısının üzerinde bir elektronik saat vardı. O saat 14.00 dediğinde komutanlar salondan içeriye girerdi.
Ne bir dakika eksik ne de bir dakika fazla.
Sonradan öğrendik ki o general gelip dışarıda bekler, saat tam 14.00 olduğunda içeri girermiş.
Bizim postal yalayıcı yalaka meslektaşlar bu durumu bile gazetelerinde ballandıra ballandıra anlatırdı. Askerlerin ne kadar dakika ve düzenli olduklarına yönelik methiyeler düzerlerdi.
Brifingler Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Emekli Tümgeneral Erol Özkasnak tarafından verilirdi.
Neyse, salonda yerimizi aldık.
Film izler gibi koltuklarımıza oturduk.
Sağ ve sol yanımızda Genelkurmay karargahındaki generaller oturdular.
Saat tam 14.00 olduğunda komutan içeriye girdi.
Herkes ayağa fırladı.
Cumhurbaşkanının ve başbakanın karşısında ayağa kalkmayan; hatta bacak bacak üstüne atarak oturmayı adet haline getiren anlı şanlı gazeteciler, komutanı gördükleri anda fişek gibi havaya fırladılar.
Bizim burnundan kıl aldırmaz gazeteciler çakı gibi askermiş gibi esas duruşta bekler, komutan oturmadan da oturmazlardı.
Komutana gösterdikleri esas duruşu görünce, onların aslında gazeteci değil asker olduğunu bile düşündüm.
Karşıda büyük bir multivizyon ekranı vardı.
O ekrandan görüntüler akmaya başladı.
Peki görüntülerde neler var?
Provokatör aczimendilerin camilerdeki sahte zikirleri ve sokaklarda dolaşmaları, Sahte şeyh Ali Kalkancı, sahtekar türbanlı Fadime Şahin ve sahte şeyh aczimendi Müslim Gündüz.
Başka?
Sıkı durun!..
Hürriyet Gazetesi, Milliyet Gazetesi ve dönemin Sabah Gazetesi tarafından yapılan irtica yalanlarından oluşan gazete kupürleri...
Brifing boyunca Uğur Dündar’ın yaptığı irtica yalanı haberleri, Ali Kırca’nın namaz kılan liseliler haberi, Reha Muhtar’ın Fatih’te sarıklı ve cübbeliler haberi
Tekrar tekrar ekrana getirtildi.
Bu görüntülerin ve gazete kupürlerinin dışında tek bir belge bile göstermediler.
Bunların dışında; Erbakan Hoca’nın dini önderlere Başbakanlık’ta verdiği iftara gelen sakallı Müslümanların görüntüleri..
Ekranda Başbakan Erbakan’ın bir görüntüsü donmuş halde tutulurken, Özkasnak salona döndü ve beni dehşete düşüren kararlarını açıkladı.
- Arkadaşlar bu görüntülerden ve olaylardan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri olarak tehdit sıralamamımızı değiştirdik.
Bugüne kadar bizler için birinci tehdit PKK ve Bölücü hareketlerdi.
Artık birinci tehdit İrticadır. PKK tehdidi ikinci sıraya inmiştir.
TSK olarak bugünden sonra bütün mücadele ve dikkatimiz İrtica üzerine olacaktır.
Elindeki çubukla tekrar Başbakan Erbakan’ın yüzüne 3 kez vurdu...
Tık.. tık.. tık..
-Hükümet irticai faliyetlere göz yummakta, sinsice onları desteklemektedir.
Değiştirilen tehdit sıralamasının şokunu yaşarken, arkamdan gelen bir sesle irkildim.
70 yaşlarında, titrek ve sonradan bir savunma dergisinin sahibi olduğunu öğrendiğim birisi ayağa kalkmış bağırıyor...
- Paşam, paşam bize bunları niye anlatıyorsunuz?
Biz bunları hatta daha fazlasını biliyoruz.
Bunları anlatarak niye vakit kaybediyorsunuz ?
Bizi bu laiklik ve Atatürk düşmanlarından ne zaman kurtaracaksınız?
Niçin derhal ihtilal yapmıyorsunuz?
Bize bunu anlatın. İhtilal yapmak için daha neyi bekliyorsunuz?
Erbakan’ı ve arkadaşlarını hapse tıkmak için ne zaman harekete geçeceksiniz?
Vay canına sayın seyirciler...
Medya mensubuna bakın!..
Şoklardan şoklara girdim..
O sözler üzerine salonda kahkaha patlaması yaşandı.
Bizim şanlı medyamızın seçkin temsilcileri olan; Emin Çölaşan, Reha Muhtar, Bekir Coşkun, Yücel Yener (TRT Gn. Md.),Ertürk Yöndem (TRT), Ertuğrul Özkök ve Sedat Ergin (Hürriyet), Derya Sazak ve Fikret Bila (Milliyet), Mehmet Yılmaz, İsmet Berkan (Posta), Zafer Mutlu, Fatih Çekirge (Sabah), Bilal Çetin ve Okay Gönensin (Yeni Yüzyıl), Orhan Erinç ve Mustafa Balbay (Cumhuriyet), Ali Kırca ve Baki Şehiroğlu (ATV), Uğur Dündar ve Mehmet Akarca (Kanal D),Mithat Sirmen (SHOW TV), Ufuk Güldemir ve Ümit Aslanbey (STAR TV), Murat Yetkin ve Nuri Çolakoğlu (NTV) ve Mehmet Güler (AA) dehşete düşmek bir yana, o bunak herifin sözünü bir alkışlamadıkları kaldı.
Baktım; salondaki komutanlar bu çıkıştan oldukça memnun.
Yüzünde gülücükler açılan başka birisi de brifingi veren Erol Özkasnak’tı..
Özkasnak, “Hassasiyetinize teşekkür ederim. Sizler var oldukça Laik Cumhuriyet hep ayakta kalacaktır” dedi.
Aman Allah’ım.
Salonda alkış tufanı koptu.
Baktım bizim postal yalayıcı medya ayağa fırlamış, Özkasnak’ın bu sözlerini ellerini patlatırcasna alkışlıyor.
O gün askere alkış tutan bu gazetecilerin bir kısmı bugün AK Parti’ye yalakalık peşinde.
Askere dizdikleri övgüleri, şimdilerde Tayyip Bey’e ve AK Parti’ye diziyorlar.
Allahü teala bu milleti gerçekten korumuş.
Hayali bir düşmanı 1 numaralı tehdit yapan öngörüsüz paşaların yönettiği şanlı ordumuz, iyi ki bir savaşa falan girmemiş.
Bu paşalar başımızdayken savaşa girsek, inanın şu anda işgal altındaydık.
Bunların; şövalye hikayeleri okumaktan aklı karışmış yaşlı ve aristokrat bir şahsiyet olan Don Kişot’un, dev olarak gördüğü yel değirmenlerine saldırmasından hiç bir farkları yok.
O yüzden beyinlerinde dev yaptıkları hayali bir irtica düşmanına saldırdılar.
Bu ülkeyi yıllarca hayali bir düşman uğruna gerilime soktular.
Don Kişot’da bunaktı, bunlarda benzer durumdalar.
Allah ıslah etsin.
Şimdi gelelim meselenin can alıcı noktasına...
İrticayı birinci tehdit yapıp PKK’yı ikinci tehdide düşüren 28 Şubat’ın Genelkurmay’daki paşaları, şimdi Afrin harekatına bakıp yüzleri kızarıyor mu acaba?
“Biz ne yaptık?” diye düşünüp vicdanları sızlıyor mu?
O şehitlere bakıp da “Ne halt yemişiz” diye düşündüğünüz var mı?
“İrtica, irtica” dediniz de ne oldu?
“Yobazlar laik cumhuriyeti yıkacak” diye memleketi yakıp yıktınız da ne oldu?
Bak şimdi ne oldu?
Kur’an okuyan bir Cumhurbaşkanımız var.
Alnı secdeye değen bir başkomutanımız var.
Ağzı dualı bir liderimiz var.
Onun türbanlı hanımı var?
Ne oldu şimdi?
Sizi mi kestiler?
Bakanlarıyla namaz kılan Başbakanımız var.
Sabah namazını kuvvet komutanlarıyla birlikte camide milletle kılan Genelkurmay Başkanımız var.
“Ya Allah Bismillah, Allahü Ekber” deyip tekbir getiren, cephede topluca namaz kılan ve hedef, “Kızıl elma” diyen bir ordumuz var.
Gece gündüz Kur’an okuyup, ordusuna dua eden bir milletimiz var.
Eeeeee paşalar...
Hani Cumhuriyet yıkılıyordu?
Yıkıldı mı?
Yıkılmadı.
Cumhuriyet de yerinde duruyor, demokrasi de ve laiklik de..
Yıkılan; sizin köhnemiş ve çürümüş çağ dışı zihniyetiniz oldu.
Bu millet; sizi de, iç ve dış ortaklarınızı da çöplüğe gömdü.
METİN ÖZER
Yazımın orjinali vurgularıyla beraber Habervitrini'nde

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...