Diyanet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Diyanet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mart, 2020

Diyanet Dergisi'nde Necati Çavdar

Basından..


Kasım 1995
Diyanet Dergisi'nde Necati Çavdar
:::::::::::::::::::::::
https://dosya.diyanet.gov.tr/flip/index.php?YIL=1995&TR=17&DERGI=kas%C4%B1m_aylik_1995.pdf&SAYFANO=29


https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=27825

Makale




Yehova Şahitleri



Yehova Şahitleri

Adları çok duyulan fakat niteliği ve niceliği hakkında pek bilgi sahibi olunamayan kişiler!.. Ne yapmak istiyorlar? Neyin peşindeler?..
Haklarında yazılan kitapları okuyup bilgi toplamaya çalıştım ama en iyisi kendilerini görüp konuşmak lazım ki, bilginin en doğrusu, en özü alınabilinsin.
Acaba nasıl bulabilirim? Belirli bir merkezleri var mı? Araştırma içindeyken, "Maltepe’de bir kilise var" haberini aldım. Derken, "Şu karşıki binada öyle birşeyler var ama, ne olduğunu bilmiyorum" diyerek, bir pasajı gösterdi birisi.
Tarif edilen binaya gidip kapısını buldum, ama kiliseye benzemiyor. Çünkü kiliseler müstakil olur, burası ise zemin katta bir yer.
Kapının zilini tekrar tekrar çalıp uzun uzun beklememe rağmen açılmadığını görünce, bir ön bilgi jimnastiği yaptım.

Necati ÇAVDAR:
"Gelenlerin, yüzde 99’u Türk. Arasıra Arap, Japon
İngiliz, Amerikalı v.s.de geliyor."
■ Siz burada devamlı görüyorsunuz. Herkesi alıyorlar mı içeri?
□ Valla herkesi almıyorlar, kendi kontrollerindeki insanları alıyorlar.
■ Siz hiç indiniz mi?
□ Daha önce bir sefer indim.
■ Neler yapıyorlar?
□ Kilise veya Havra gibi değil de, sanki bir sosyal aktivite şeklinde ibadet yapıyorlar. Yani herhangi bir Müslüman buraya ibadet yapacak
havası olmadan veya dini bir toplantı havasını hissetmeden rahatlıkla girebilir, toplantılarına katılabilir. Tabii ileriki durumda da din değiştirebilir. Allah inancından yola çıkarak yaklaşıyorlar. Genelde Müslümanları rencide edecek, Müslümanların imanı ile alakalı bir konuya girmiyorlar.
■ Teşkilat olarak adları nelerdir?
□ "Yehova Şahitleriyiz’ diyorlar.
■ Kitap, dergi, broşür gibi şeyler dağıtıyorlar mı?
□ Yok, öyle bir şey görmedim. Yalnız "Kule“ adlı bir dergileri var. Onu okuyorlar. "Kule Dergisi" dünyanın her yerinde aynı basılmış. Yani Amerika’da yayınlanıyor. Türkçe, İngilizce ve bütün lisanlarda yayınlanıyor. Onu değiştiremiyorlar cemaat olarak. Bunların cemaati kendilerinden bir şey eklemiyorlar. Ne yayınlanmışsa o!..
■ Yani yayın yerleri Amerika?..
□ Evet, Amerika! Amerika’nın Broklin şehrinde bunların merkezleri ve devasa binaları var.
■ Siz nereden biliyorsunuz öyle olduğunu?
□ Yayınlarından ben öyle hissettim. Dolayısıyla oradan kaynaklı. Bütün mesajları oradan alıyorlar. Türkiye’de de ne yaparlar? Türkiye konusunda ne düşünürler bilemiyoruz tabii. Net bir şey söylemiyorlar.
■ Sadece Yehova Şahitliği’ne çağırıyorlar vatandaşları, öyle mi?
□ Evet, sadece Yehova Şahitliği’ne çağırıyorlar, topluyorlar, çoğaltıyorlar. Ve Müslümanlar da çok çabuk kanıyorlar buna. Sebebi de şu: Burasını bir ibadet yeri gibi görmüyorlar. Mesela bir camiye gidiliyor ve deniliyor ki: "Ben Müslii- manca ibadet edeceğim" Kiliseye gidilince Hristiyanca, Havraya gidilince Yahudice. Fakat burada böyle bir şey yok. Burası herhangi bir dernek toplantısı veya sosyal akti- vite şeklinde olduğu için Müslümanların çok çabuk kanma ihtimalleri yüksek. Ve bir de Müslümanlar direk imani konuları, yani ana konuları bilmiyorlar. İşte bunlar, Allah inancı nasıl olmalı? Allah’a nasıl ibadet edilmesi lazım? Neden Allah’a bağlanmak gerekir?
•gibi konuları işliyorlar. Bunlar da her insanın çok rahat ilgisini çekebilecek mevzuular.
■ Türk gençlerinden de buraya gelenler var mı?
□ Var, hem de çok. Gelenlerin yüzde 99’u Türk diyebilirim. Arası- ra Arap, Japon, Ingiliz, Amerikalı v.s. geliyor. Türkiye’de iseler ve Yehova Şahitleri iseler mutlaka geliyorlar. Arasıra dışardan vaizleri de geliyor.
■ Türk gençleriyle hiç konuştunuz mu, neden geliyorlarmış acaba?
□ Konuştum! "medeni bir olay" diyorlar. Yalnız şunu soramadım kendilerine: "Müslümanlıktan ne zarar gördünüz?"
■ Hangi günlerde toplanıyorlar daha çok?
Pazar günleri saat 12.00’ye kadar toplanıyorlar.


Pazar günü saat 10.30 da aynı yere gidip kapı zilini çalınca, bir müddet sonra kapı açıldı. Boynumda fotoğraf makinesi, elimde teyp... Kapıyı açan şahısta bir tereddüt ve tedirginlik belirtisi...
U (Kendimi tanıttıktan sonra) Sizin adınız-soyadınız nedir?
□ Toros COŞKUNKAYA!
■ Yehova Şahidi misiniz?
□ Evet, Yehova Şahidiyiz.
■ Buradan fotoğraf çekip sizlerle kısa röportajlar yapmak istiyorum, mümkün mü?
□ Maalesef mümkün değil, kusura bakmayın.
■ Neden? Faaliyetlerinizi gizli mi yapıyorsunuz?
□ Hayır, gizli değil! Kapımız herkese açık fakat biz sizi bir yetkili ile tanıştırır röportaj yapmanızı sağlarız. Resim de alırsınız.
Kapı dışından yapılan bu tür konuşma we ısrarlar, içerde, merdiven üzerinde de devam etti:
■ Siz burada ibadet mi yapıyorsunuz?
□ Hayır, ibadet yapmıyoruz. Kitap, dergi falan okuyoruz.
■ "Kule Dergisi"mi okuyorsunuz?
□ Evet, Kule Dergisi! Başka dergiler de okuyoruz...
Nihayet resim çekmemek ve teybe birşey almamak kaydıyla toplantı salonunu gezebileceğim iznini, birkaç gün içinde de bir
yetkili ile mutlaka röportaj yapabilme sözünü aldım...
İçerde erkek, kadın, çocuk olmak üzere Amerikalı, Ingiliz, Japon, Filipinli, Arap ve çok sayıda Türk var. Halleri-vakitleri iyi olacak ki hepsi giyimli ve bakımlı. Toros COŞKUNKAYA’ya sordum:
■ Bu yabancılar Büyükelçiliklerden mi, yoksa turist olarak gelenlerden mi?
□ Turist olarak gelenlerden.
■ Nereden biliyorlar burasını? Yani nasıl irtibat kuruyorsunuz?
□ Ülkesinde Yehova Şahidi ise, gelirken adresi alıp geliyorlar.
Bu arada İstanbul aranarak, bir yetkili ile röportaj konusu görüşülmüş. Karşılıklı telefon numarası alış-verişleri yapıldı ye oradan ayrıldım.
2-3 gün sonra Toros COŞKUNKAYA beni telefonla arayarak, "Kule Kitapları Yayıncılığı“nın sahibi Mete SÜER’in bana telefon edeceğini söyledi. Telefonu kapattıktan bir süre sonra da İstanbul’dan Mete SÜER telefondaydı. Kısa metrajlı telefon konuşmamızda röportajı telefonla yapıp yapamayacağımızı sordu:
Mete Bey! Telefonla yanlış anlaşılır. Yüz yüze görüşelim, resim de alalım. Daha detaylı konuşuruz, daha canlı olur.
Hay hay! Çarşamba günü (04.10.1995) saat 3’te, Kent Otel’de buluşalım.

Kent Otel’in lobisinde Mete SÜER’in, eşim dediği biri bayan, dört kişi vardı. Ben teybi çıkarıp masanın üzerine koyduğumda Mete SÜER:
"Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş" diyerek kendi teybini de masaya koydu ve röportaj başladı:
Yehova Şahitleri ile ilgili yayınları neşreden yayınevi sahibi:
Mete SÜER: "Yehov mn Şahitleri’nin İslâmlıkla, Yahudilikle, Hristiyanlıkla ilgisi yoktur..."
■ Mete Bey! Siz "Yehova Şahidisiniz. “Yehova Şahidi" ne demek? Genel bilgi verebilir misiniz?
□ Yehova kelimesi Kur’an-ı Ke- rim’de; Tevrat, İncil, Zebur diye adlandırılan (elindeki kitabı göstererek) şu Mukaddes kitapta, takriben 7000 kere geçen, Tan- rı’nın özel ismidir.
Bizzat yerinden okuyayım size... (Yeşeya 42 Bab, 8 ayetinde:) "Ben Yehovayım, ismim O’dur diyor.
■ Incil kitabı mı o okuduğunuz?
□ Bu, Tevrat kısmı. Yani bu okuduğumuz mukaddes kitap, aslında Zebur, Tevrat, Incil diye üç ayrı
kitap değildir. Mukaddes kitap bir tek kitaptır. Ve o da Yehova’nın Şahitleri’nin inandığı kitaptır.Türkiye’de "Kitab-ı Mukaddes", Ingiltere’de "Baybıl", Fransa’da "Labirni" dedikleri kitap, bu kitaptır.
■ Yani "Zebur, Tevrat, Incil diye ayrı kitaplar yoktur, bunların üçü birden aynı kitaptır" mı diyorsunuz?
□ Evet, aynı kitaptır.
■ Aynı anda mı gönderilmişler?
□ Hayır! M.Ö. 1513 yılında başlamış Musa vasıtasıyla kaydedilmeye, M.S. 98 yılına kadar yazım devam etmiş. M.S. 98’de, yani 16. asırda tamamlanmış. 40 kadar kişi tarafından yazılmış.
İşin en ilginç yanı, bu kadar kişi bunları yazarken birbirlerini tanımamışlar. Bazıları aynı devirde yaşamış. Bazıları kral, bazıları kumandan, bazıları çoban. Tanrı’nın kullandığı bu insanlar bir tek konu işlemişler. İşledikleri konu: "Allah insanı niye yarattı? Niye yaşıyoruz? Niye ölüyoruz? Öldükten sonra ne olacağız? Yeryüzünde neden kötülük var? Neden Tanrı kötülüğe müsaade ediyor?" gibi.
■ Hem bunlar Allah tarafından gönderilmiş, hem de 40 kişi yazmış diyorsunuz, nasıl oluyor bu?
□ Allah tarafından gönderilmiş. Üç kitap diye tanınıyor ama, aslında 66 küçük fasiküldür.
Allah Musa’ya emretmiş, Musa yazmış. Allah Danyel Peygambere vahiy yoluyla emretmiş, o yazmış. Olay olmuş, Allah birisine demiş ki, "sen yaz!" O da oturmuş yazmış.
■ İşin özeti olarak diyorsunuz ki: Üç kitap yok, tek kitap var aslında?
□ İşin özeti bu!..
Buradan çıkan sonuç şu:;
Tevrat, Tevrat olarak bitmemiş. Arkasından Isa’dan sonra, Isa’nın müritleri ve şakirtleri tarafından yazılmaya başlanan kayıtlar başlamış. O da Incil diye tanınmış, insanlar zaman içinde kendileri Tanrı’nın emirlerinden saptıkları için, bunları sanki farklı üç kitapmış gibi mütalaa etmişler.
Yehova Şahitleri’nin yaptığı şu: Bundan 120-130-140 sene önce Hristiyan aleminde yapılan fakat insanın aklına, mantığına sığmayan davranışlardan dolayı birçok kez Allah’ın kelamını inceleme ihtiyacını duymuşlardır. Mesela en başlıca şey, "üçlü teslis!" _Bunu bir türlü kafalar almamış. Üçlük, yani "Isa Allah, Baba Allah, Ruh Allah"!.. Peki o zaman yeryüzünde iken Isa Allah’tı da kime dua etti? Isa Allah’tı ağladı, Isa Allah’tı öldü. Olay bu!.. Allah ölür mü? Hâşâ!.. Bu söz doğru değil.
Peki bu işin aslı nedir? Yeho- va’nın Şahitleri bunu araştırmışlar ve Isa Mesih’in sözüne aykırı şeyler yapıldığını görmüşler. O zaman bazı din adamları "Rabbî" diye çağrılıyor, "Efendi" diye çağrılıyor; özel ruhbanlığa alınıyorlar.
isa Mesih, kendisini takip edenlerin arasında din, ırk, ruhban sınıfı, "Rabbî" diye çağırılanlar, halk sınıfı diye bir sınıfın olmadığını söylemiş. Ee Hristiyan- larda bu var. 0 zaman demişler ki: "Ha, bu işte bir yanlışlık var. Biz ne yapalım? doğru olanı yapmak için mukaddes kitaba sarılalım. Mukaddes kitap madem Allah tarafından ilham edilmiştir. Öyleyse onun dışında efendim falanca papazın yorumu, falanca hahamın yorumu bizi ilgilendirmez."
■ Peki Hristiyan papazlarının günah affetmeleri konusunda ne diyorsunuz?
□ O da olacak bir şey değil. Benim suçum Allah’a ise, sen ne sıfatla beni affedebilirsin?
Kur’an-ı Kerim hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
□ Şimdi Gaffar Bey, önce Yeho- va’nın Şahitliği’nin ne olduğunu daha anlamadınız. Kusura bakmayınız, önce şunu bitirelim.
Benim zaten mevcudiyetim, sizinle görüşmemim amacı, sadece "Yehova Şahitleri nedir?" onu anlatmak.
Benim ailem İslam’dır. Bizim evde benden başka namaz kılan, oruç tutan kimse yoktur.
■ Pekala o zaman, sizin Yehova Şahitleri’nin içindeki göreviniz nedir?
□ Benim şu andaki görevim!.. Yehova’nın Şahitleri’nin arasında bir ruhban sınıfı yoktur. Ben bir lider-mider falan değilim. Kitaplarda benim ismim geçer, fakat ben sadece yayınlayıcı olarak, hukukî gerek nedeniyle ismimi yazdım.
■ Yayınlayıcı dediniz de, neyi yayınlıyorsunuz?
□ Yehova Şahitleri’nin Türkiye’deki yayınlarını ben yayınlarım.
■ Hangi yayınlarınız var?
□ Kule kitapları! Şunu rica edeyim. (Toros COŞKUNKAYA’dan kitap ve dergileri istiyor) Bu kitaplardır, açalım... (Kitap ve broşürleri göstererek) Bakın, bu yayınlar...
■ Bunlar Türkiye’de yayınlanıyor, tamam da esas içeriklerinin hazırlandığı merkez neresi?
□ Türkiye’de, bizim tarafımızdan hazırlanmıştır. Bazıları derlemedir. Bakın hepsi Yehova’nın Şa- hitleri’nin yazdığı eserlerdir.
■ Yani esas metinlerin hazırlandığı yer Türkiye’mi, yoksa mesela Amerika’da hazırlanıyor da sonra başka dillere tercüme ediliyor ama orada hazırlananın dışında bir değişiklik yapılamıyor, öyle mi?
□ Yok, tabii! Bakın, Yehova Şahitleri’ni tanıdıkça bu meseleyi daha kolay anlayacaksınız. Bir defa her ne kadar aynı kitaplar olmasa da, mesela Amerika’da olan bir kitap Türkiye’de, Türkiye’de olan bir kitap Amerika’da olmasa da, Yehova’nın Şahitliği’nin inancını yansıtıyorsa, aynı mealdedir.
■ Efendim sorum gayet açık! Örneğin "Kule Dergisi”nin esas metninin, içeriğinin hazırlandığı yer İstanbul mu, Amerika’mı?
□ Esas merkez İstanbul’dur. Bu kitaplar İstanbul’da basılıyor. Fakat siz şeyi sormak istiyorsunuz. Dünya çapında Yehova Şahitleri’nin bir merkezi var mı?
Amerika’da, Broklin’de bir merkez vardır. "Yehova’nın Şahitle- ri"nin merkezi. Orada Yönetim kurulu vardır. Yönetim kurulundaki kişiler "Yehova’nın Şahitle- ri"ni dinsel bakımdan temsil ederler. Ve onlar mukaddes kitapla ilgili bilgileri yayınlarlar. Fakat bu bilgilerin hepsi mukaddes kitaba tam olarak oturmak zorundadır.
■ Yani orada hazırlanıyor, hazırlandıktan sonra Türkiye’ye geliyor;
Türkiye’de de bu şekilde Türkçe basılıyor. Ama fikirlerinde görüş itibariyle bir değişiklik yapılamıyor?
□ Hepsi öyle olmuyor. Hepsi dediğiniz gibi orada basılıp, sonra burada basılmıyor. Bazan tersi de oluyor.
■ O zaman Türkiye’de hazırlananlarla dışarıda hazırlananlar arasında bir çelişki olmuyor mu?
□ Olmaz olmaz.
■ Arada fikir alışverişi mi yapılıyor?
□ Tabii! Başka birşey daha var. Yehova’nın Şahitleri’nde Mukaddes kitap esastır. Hiçbir kişinin kişisel yorumuna önem verilmez. Mukaddes kitap esas olunca, o zaman ayrılık olmaz. Ayrılıklar nereden çıkmıştır? Hristiyan alemindeki mezhepler, Islâm alemindeki mezhepler nereden çıkmıştır? Yorum farklılıklarından. Yehova’nın Şahitleri’nde yoruma müsaade edilmez.
■ Merkez Amerika’da olduğuna göre, Amerikan destekli olarak diğer ülkelerde, Mesela Türkiye’de bu faaliyetler gösterilsin de oradaki dini hayat zaafa uğratılsın gibi bir gaye var mı?
□ Böyle iddialar çok yapılmıştır. Çünkü bu dünyanın ruhu budur. Bu dünyada dini faaliyetler hep siyasete alet edilmiştir. Bu Islâm dünyasında böyledir, Hristiyan dünyasında böyledir, Yahudi dünyasında böyledir. Ama Yeho- va’nın Şahitleri’nin İslamlıkla, Yahudilikle, Hristiyanlıkla ilgisi yoktur. İşte fark buradadır. İnsanlar bunu anlayamıyorlar. Yehova’nın Şahitleri ne Amerikan siyaseti, ne Rus siyaseti, ne Japon siyaseti, ne bilmem ne siyaseti, Yahudi siyaseti, karışmaz. Biz hiçbir dünyevi, siyasi, ticari teşekkülün yanında değiliz. Biz çoğalma düşüncesiyle gitmiyoruz insanlara, bir mesajla gidiyoruz. Yehova’nın Şahidi mukaddes kitap standartlarına uyar. Uymayan Yehova Şahidi değildir.
■ Yani siz; dinler tahrif edilmiş, işin doğrusu budur, bunu anlatmaya çalışıyoruz mu diyorsunuz?
□ Evet, birşey daha var: Bunu biz kendi kendimize görev edinmedik. Bunu inceleyen insanlar çok ilginç bir şeyi görmüşler. Dünyada o zaman bunlar, Yehova’nın Şahitleri diye tanınmıyorlar, "Mukaddes kitap tetkikçileri" diye tanınıyorlardı. Mukaddes kitabın anlatımına göre Tanrı nın ismi "Yehova“dır. Ve Tanrı “Yehova", kendisine sadık kişilere "Siz benim şahitlerim ve seçtiğim ku- lumsunuz" diyor. Yehova’nın Şahidi ismi buradan çıkıyor.
Bu kitaplar basılmaya başlandığı zaman bir çok ülkede, para lazım. Yehova Şahitleri’nin düşüncesi: "Eğer, yaptığımız bu iş Allah’tansa, Allah bize o parayı tedarik edecek. Eğer para gelmezse, demek ki bu jş Allah’tan değil, o zaman bırakacağız bu işi. Para Allah’tan gelecek" Ve diyorlar ki; "Biz asla kiliselerde yapıldığı gibi para dilenmeyeceğiz. (Tabak, sepet dolaştırılır; herkes içine para atsın diye) böyle yapmayacağız. Bir kutu koyacağız. Oraya yüreği Allah tarafından harekete geçen insanlar kendileri atsınlar. Eğer Allah onları harekete geçirmiyorsa atmasınlar. Eğer atarlarsa anlayacağız ki, bu adamları Allah sevkediyor bu işe. Çünkü biz zorlamıyoruz. Bir kutu koyuyoruz ve bekliyoruz. Ve de bu faaliyetin Allah tarafından desteklendiği ortaya çıkmıştır. Takriben 100 yıldır, bugün 232 ülkede Yehova’nın Şahitleri, bu sözü ilan ediyorlar."
Bunu ilan etmenin başka bir önemi var. Allah’ın kitabında, son günlerde yaşayacağımız yazılıyor. Çok yakında Tanrı kötülüğü kaldıracak, kaldırdığı zaman ancak Allah’a sadık insanlar yeryüzünde yaşayacaklar. Tıpkı Yehova zamanında olduğu gibi. Bunun için insanlığın bunu bilmesi lazım. İşte bunu öğrenen insanlar meccanen insanların ayağına gidecek. Yehova Şahitleri’nin yaptığı bu.
■ Pekala, yine baştaki soruya gelelim! Islâm Dini’ni, Kur’an-ı Kerim’i de tetkik ettiniz mi? Ettinizse eğer, ne gibi eksiklik bulabildiniz ki, müslüman değilsiniz?
□ Madde bir: Ben bunu bir kere daha söylemiştim de sonra onu gazeteciler alaya aldılar. En hakiki müslüman Yehova Şahitleri’dir. Müslüman ne demektir? Allah’a teslim olan demektir. Ben Allah’a teslim oldum. Allah’a hizmet etmekten, Allah’ın yolunda gitmekten, Allah’ın emirlerini yerine getirmekten başka hiç bir düşüncem yok. Ben Allah’a teslim olmadım da kim teslim oldu?
■ Peki Kur’an-ı Kerim için düşünceleriniz nelerdir?
□ Ben Yehova Şahitleri’ni duyduğum anda ilk yaptığım şey, Kur’an okumak oldu. Kur’an-ı hala okuyorum. Kur’an-ı bilirim. Türkçesi- ni bilirim, Arapçasını bilmem.
Ben, herhangi bir dini kitap hakkında, "Allah’ın kelamı değildir" demek durumunda değilim. Dersem, hiçbir gerçek değişmez. Eğer bir kitap Allah’ın kelamı ise, ben de ona değildir dersem, o yine Allah’ın kelamıdır. Veya bir kitap Allah’ın kelamı değilse, ben ona Allah’ın kelamıdır dersem, o da Allah’ın kelamı olmaz. Böyle hayati konuda her fert kendisi karar vermelidir.
Ben Islâm hakkında, Kur’an hakkında herhangi bir söz^ söylemeye yetkili değilim.
Eğer İslâmlık hakkında malumat almak istiyorsanız, o merci, Diyanet Işleri’dir. (Kah, kah, kah...)
■ Neden Islâm Dini’nde olmadınız da Yehova Şahidi oldunuz? Bu soruma bir cevap alamadım?
□ Ben hayat hikayemi özetleyeyim, neden Yehova Şahidi oldum!.. Bu kitapta, bakın şu kitapta bu yazılı. (Tufan ERBARIŞTI- RAN’ın, "Yehova’nın Şahitleri, Kim bunlar? Ne istiyorlar?’ adlı kitabını gösteriyor)
Bu kitapta bunu anlattım. Neden ben Yehova Şahidi oldum diye!..
■ Esas nerelisiniz? Mete SÜER deyince şöyle kısa bir açıklama yazmak için soruyorum!
□ Babam Hatay’lı; Annem İstanbulludur. Ben ise, işte Türki- ye’liyim. Benim hayatım dolaşmakla geçti. Babam subay olduğu için Muş’ta, Trabzon’da, Kayse- ri’de, Sivas’ta kaldım. Bütün Türkiye benim doğum yerimdir. Dolaştık durduk. Ama asıl doğum yerim Kadıköy, İstanbul.
■ Köken itibariyle de Türksünüz yani!
□ Tabii! Türküz. Zaten hiçbir zaman azınlık kelimelerinden hoşlanmıyorum.
Biz azınlık falan değiliz. Azınlık deyince akla başka kökenli insanlar gelir. Biz, bu memleketin evladıyız.
■ Türkiye’deki cemaatiniz ne kadar? Size inanan çok insan var mı?
□ Türkiye’de bugün 1200-1300 Yehova’nın Şahidi var. Fakat bizimle ilgilenen, bir o kadar kişi daha var. İstanbul’da 25-26-27 Ağustos tarihlerinde üç günlük bir toplantı yaptık. Toplanan kişi sayısı 1720 falandı. Demek ki 500 kişi daha gelmiş izleyici olarak.
■ Toplandığınız yerlerde ayrı bir ibadet şekliniz var mı? Yoksa salt bu kitapları mı, okursunuz? Veya dua mı edersiniz?
□ Başta söylediğim gibi yaptığımız her şeyi mukaddes kitaba göre yaparız. Mesela şu yapılan şey iyi değil, o zaman şöyle yapalım diyemeyiz. Ne yazıyor, Allah ne istiyorsa, öyle yaparız. Oturulacak, en fazla iki üç kişi... Allah’ın kelamında: "Dünya evi için Tanrı sizinle konuşmalar yapacak, diğerleri dinleyecek, ötekiler el kaldırmak suretiyle iştirak edecekler, dua edecekler, birlikte ilahi söyleyecekler" yazıyor. İbadet budur. Şekilcilik, mum dikmek, eğilip kalkmak, belli bir hareketler yapmak, böyle şeyler yazmıyor.
■ Allah insanı neden yarattı? Neden varız? gibi şeyler mi okuyorsunuz?
□ Nasıl olmalıyız? Tanrı’nın istediği kişi nasıl bir kişidir? Hangi şeylerden sakınmalıyız? Çünkü bugün teknoloji yeni bir yaşam tarzı getiriyor. Mukaddes kitaba göre ona nasıl uyum sağlamalıyız ve hangi şeylerden sakınmalıyız?
■ Daha çok sosyal aktivite şeklinde yani?
□ Sosyal aktivite diye ifade edebilirsiniz. Veyahutta Tanrı sözlerinin bugünkü yaşama uygulanışını. Orada müzakereye gerek de esastır.
■ Oruç, veya buna benzer hiçbir ibadet şekliniz yok mu?
□ Hiç yok! Çünkü bakın bu şeri- atteki Kurban kesme, oruç ve benzeri şeyler, Isa Mesih’le tamamlanmıştır. Artık günler, aylar vesaire şeyler bitmiştir. Gerçek Kurban Isa Mesih’tir. Isa Mesih bizim için, bizim günahlarımız için bir fidye olarak öldü. Ondan sonra artık Tanrı böyle bir şey emretmiyor. Dolayısıyla Yehova’nın Şahitleri için ibadet gibi, oruç gibi, kurban kesme gibi şeyler bitmiştir.
■ Pekala ilahi söylerken, dua ederken neler söylüyor, neler istiyorsunuz?
□ Bir çocuk babasından birşey isterken nasıl derse, aynı şekilde diyoruz. "Yehova"ya ismiyle hitap ediyoruz bir kere. Onun bize verdiği şeyler için şükrediyoruz. Eğer sıkıntılarımız varsa ona arz ediyoruz, af diliyoruz.
"Yehova", Kelime itibariyle "Olmasına sebebiyet veren" anlamına gelir. Yani kainatın, evrenin yaratıcısıdır.
Allah’ın çok sıfatı vardır. Ama Yehova, onun kişisel ismidir.
■ Mesela kimi dilde "God", kimi dilde ’Tanrı" deniliyor, onun gibi mi?
□ Haa, onlar sıfattır. Onlar isim değildir. Bugün Hristiyan aleminde, Yahudi aleminde, İslam aleminde Cehennem kavramı vardır. İnsanların ebediyyen azap çekmesi... Mukaddes kitap cehennemi anlatmaz.
■ Sizde Cennet-Cehennem kavramı diye bir şey yok mu?
□ Var, Cennet vardır fakat insan ruhlarının ebediyyen azap çektiği bir cehennem, mukaddes kitap yazmaz. İnsan ölünce doğmadığı duruma döner.
■ Yani Cehennem yok, cennet var diyorsunuz?
□ Cennet kavramı var, o da yeryüzü olacaktır. Çok yakında yeryüzünde Tanrı kötülüğü ortadan kaldırınca, Nuh’un zamanındaki tufana benzer bir olay olunca, kötülük kalkacak, yeryüzü Cennet olacak, insanlar bu Cennet’te ebediyyen yaşayacaklar.
■ Kötülük yapan insanlar ne olacak?
□ Onlar yok olacaklar.
■ Yok olmadan önce kötülük yapmış da ölmüş olanlar var, onların durumu ne olacak?
□ O zaman onlar dirilecekler ve onlar da sizin şimdi bulduğunuz şu fırsat gibi fırsatı bulacaklar. Eğer davranışlarını değiştirirler, Tanrı’ya sabit bir yaşam sürdürürlerse, yaşayacaklar. Bunu yapmazlarsa tekrar ölecekler. Ama sadece ölecekler. Cayır cayır yanmayacaklar.
■ O zaman suç cezasız kalmıyor mu?
□ Niye?.. Mukaddes kitabın anlattığı şu: "En büyük günahın ücreti, ölümdür" diyor. Günahın cezası ölümdür. Ölümden başka şiddetli günah yoktur. Eğer bir kişi suç işlerse cezasını çeker, ölür. Siz kudurmuş bir köpeği, elini ayağını bağlayıp kızgın demirler sokar mısınız? Niye sokmazsınız? Kudurdu, öldü. Sizin insanlığınıza sığmaz.
■ İstanbul’daki merkezinizin yeri neresi?
□ Şu kitapta adresi var. (Yukarıda bahsi geçen kitabı gösteriyor)
■ İstanbul’un dışında, Türkiye’de başka yerleriniz de var mı?
□ Her şehirde var.
■ Ankara’da kaç tane var?
□ Heryerde, birtanevar, İzmir’de var, Adana’da var. Nerede Yeho- va’nın Şahidi varsa, orada var, yoksa, yok.
■ Halka, gençlere nasıl anlatıyorsunuz fikirlerinizi?
□ Bugün Yehova’nın Şahitleri, insan toplumunda, yaş, sosyal aktivite, etnik özellik, hiçbir ayırım gözetmeksizin her türlü vaaz ederler. Biz gençler-yaşlılar, tahsilli- ler-tahsilsizler, dil bilenler-bilmeyenler, herkese vaaz ederiz. Size geliriz deriz ki; "Yehova’nın Şahitleri’ni tanıtan böyle bir yayın var, ilgilenir misiniz?" Şayet ilgilenirseniz size meccanen anlatırız, ilgilenmezseniz anlatmayız.
■ Gittiğiniz gence dergi verince para talep ediyor musunuz?
□ Tabii, mutlaka! Onun parası önemli değildir. Ben hediye de ederim takat
eğer istiyorsa ödesin. O zaman, bunu istediğini gösterecektir.
■ Kaynaklarınız var mı, paralar nereden geliyor?
□ Salonda kutular var, teberru kutuları, isteyen oraya para atar.
■ Başka bir yerden geliriniz yok mu?
□ Başka bir yerden gelirimiz yoktur, hatta bundan kaçınıyoruz. Bir tek kare reklam almayız yayınlarımızda.
■ Merkeziniz Amerika olduğuna göre size oralardan maddi destek gelmiyor mu?
□ Yok, hayır Herkes bulunduğu yerde ayakları üzerinde durmalıdır. Ama bir ihtiyaç, bir felaket gibi bir şey olursa, mutlaka ilk yardımı gönderen Yehova Şahitleri’dir. Bunlar olur tabii.
■ Yani başka bir yerden yardım almıyorsunuz?
□ Dedim işte, eğer gerekirse alırız. Niye almayalım.
■ Nereden alırsınız,* Amerika’dan mı?
□ Amerika şart değil. Hangi yakın ülke varsa, ordakilerden. Biz almayız, onlar verir. Sonra bir şey daha var: Bu yardımlar afet olursa, birşey olursa, onlar verir. Fakat kesinlikle kişisel kullanım amacıyla verilmez.
■ Su faaliyetleri yaparken bir takibata uğruyor musunuz? Adli, idari soruşturma geçiriyor musunuz?
□ Yehova’nın Şahitleri’nin Türkiye’deki hukuki mücadelesi 1986’ya kadar sürdü. 1986’da Yargıtay Ceza Genel kurulu 2 defa Yehova’nın Şahitleri’nin suçsuzluğunu kanıtladı. O tarihten itibaren artık her hangi bir hukuki soruşturma söz konusu değildir. Çünkü artık Türkiye’de Yehova Şahitleri’nin ne yaptığı, ne ettiği belli. Uzun zaman polisler, emniyet görevlileri geldiler toplantıları izlediler. Artık, idari bakımdan, hukuki bakımdan bir şey olmadığı sabitleşti. Ben size 50 tane dosya getirebilirim. Hepsi birbirinin aynı, hepsi beraat. Bir tek dava kaybetmiştir Türkiye’de. 163 varken defalarca dava açıldı, hepsini kazandık. 163 der ki: "Devletin genel esaslarını dini esaslara oturtmak için program yapmak." Bizler, devletin dini esasa oturması falan böyle şeyler düşünmeyiz. Bana deseler ki; "gel, şu mahallenin muhtarı ol" Olmam. "Bakan ol", Olmam. Nerde kaldı devletin esasını değiştireceğim?
■ Rahat rahat toplanıp vazifemizi, görevimizi yapıyoruz diyorsunuz?
□ Tabii, tabii yapıyoruz!..

10 Ocak, 2020

ve Caminin yanında öğrencileri doyısıyla öğreticileri Cumaya göndermeyen AKP nin müdürlerini de gördük


"Sonraki nesiller içinde doğrulardan olduğumun anılmasını nasip eyle/ve gerçeği benden sonrakilere ulaştırabilme gücü ver bana.."
K.Kerim/Şuara-84 
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ ﴿٨٤﴾









E-MİR KULU DEĞİL ALLAH'A KUL OL..
ve Caminin yanında öğrencileri dayısıyla öğreticileri Cumaya göndermeyen AKP nin müdürlerini de  gördük
Hem de İmam – Hatip ortaokulu..

Okul ve cami yan yana..
Cami eski  okul yeni yapıldı. Sanki okulun uygulama camisi gibi konumda..
İlkokul bulunmayan, esas ihtiyacın ilkokula olduğu  bir bölgede - İlk okul için küçücük çocuklarını sabahın köründe  bin bir  çile ile  bir hayli  uzaklara götüren - aileler bile  çocukların çocuğu "paket" şeklinde  servisle  getirilip okula teslim edilmesi karşısında  Caminin yanına  imam-hatip açılmasını anlamlı buluyordu.
Zira ..
Çocuklar cumaya geliyor..veliler..dedeler....
çocukları ile birlikte secde etmenin hazını yaşıyor.
Görenler imreniyor..
İmam efendinin duasına saf ve temiz  “çocukların” hep birlikte Aminleri ayrı bir manevi hava katıyordu.
Çevredeki İnsanlar pırıl pırıl gençlerin katar katar gelerek cami ile buluşmasından ayrı bir haz alıyordu.
Ve çocukların  cemiyet içine atılıp, yetişmelerine zemin hazırlanıyordu.
AKP nin kim bilir kimin tavassutuyla MÜDÜR/yönetici tayin ettiği kişi cemaati ve çocukları bu güzellikten mahrum etti.
Müdür  bey,   gerekçelerini de CİMER denen yere "güzelce" sıralamış.. ! 
Kimse de sormamış..Yanında camii varken bu kadar masrafı milletin sırtına nasıl yükledin diye …   Zira nasıl olsa “devletten bir şey çıkmamış ya” dilenerek yaptırılmış.  - İşin içine Allah rızasını katıp Allah’a giden yolu tıkasanız da Veren  razı,  yaptıran memnun..
……………
Üstelik Diyanet teşkilatının "haydi çocuklar camiye "gibi kampanya ve çabalarına rağmen çocukları camiden  mahrum eden eyleminin gerekçesi?
Neymiş efendim Güvenlik…
“Güvenlik “birinci önceliği imiş.!
Sanki memleket işgal altında
Ve sanki camide cemaat namazı, niyazı bıraktı da  çocuklarına  saldırı yapacak….?
Ülke işgal de yada güvenliği sağlayacak "Memleketin" askeri  polisi yok muş gibi..
İkincisi de “Cuma namazı ders saatlerine denk geliyor”muş… Hele bakın gerekçeye..
Bu çocuklar  İmam Hatipli..Cuma namazı ve cemaate çıkmak da okulun asli uygulama dersi olsa gerek.. 
Bu gerekçeleri 28 Şubat cinnetini yaşatanlar bile ileri sürmediler..
Olsa olsa AKP döneminin özelliği olsa gerek..
Zira özel makam özel araba..
Özel cami bunlara has..
Okul idaresi onu da yapmış..
Dışarıya göndermediği talebe için içeri 150 kişilik mescit yaptırmış.
Güya cumayı orada halka kapalı bir şekilde “güvenlik” içinde kıldırıyormuş.
Hani cumanın adabı, caminin  herkese açık olması hatta icra şartlarından biri de hürriyet içinde olmak vardı
Hani ders saatlerine denk geliyordu.. O zaman esnaf ve fabrikalardaki işçilerde çok yoğun…gece istirahat saatinde  Cuma kılsalar olmaz mı..?
….
Peki halkın alınmadığı mescide gizlice kılınan  “Cuma”yı kim kıldırıyor?
Din kültürü öğreticileri..
Din; “hayat dini” olamayıp yaşanan değil de “kültür” işi ise
Eee. Dini yaşanan değil de kültür olarak ele alırsanız neden olmasın..?
Yahudi ,  Hindu, Şinto yada Hristiyan hatta ateist bir “kültürlü” biri icra  edebilir..Çocuklar da pek ala kültür sahibi olabilirler.
Çocukları  hayattan kopararak vereceğiniz bilgi bilgi değil kültür olur..Ve hayata geçmez, uygulanmaz, uygulayamaz.
Ve hangi okuldan mezun ederseniz edin sadece bilen ama uygulamayan
Sudan çıkış balık gibi topluma sürdüğünüz insanlar olurlar.
Fakat siz , işinizi yapmış..
Dolayısıyla işgal ettiğiniz yerlerin keyfini sürüp nemalanmış olursunuz..
Toplum da ne olursa olsun..
Yeter ki ağaların keyfi olsun..
Millet imkânlarını istedikleri gibi kullanıp toplumu onlar yönlendirsin, yönetsin
….
Milli zihin gelişmesi yerine  çocukları yabancı zihniyete  mahkum etmek  marifet!..
“Kral şakir “ gibi yerli çizgi   resimleri yerine PEPE’ye mahkum et..
Kur’an  ;  akıl et.  Düşün, tefekkür et derken sen Kur’an hıfzeden talebelere “kendi kendine  test” gibi zeka geliştiren aparatları  yasakla..
Durumun yanlışlığını söylediğinizde Kur'anı  hıfzeden ve çocuklara öğretici olan genç, "Ben emir kuluyum" demz mi?
Emir kulu değil, önc hür insan soonra da kendi iradenle Allah'ın kulu olmalı...
Yoksa işimiz zor.. 
-       Edindiğiniz imkânlarla  halktan uzaklaşmanız bir yana  kendinizi  hapsane müdürü gardiyanı konumuna getirip okullara hapsederek  - Talebeleri toplumdan uzak, hayattan kopuk  yaşatarak sadece bir şeyler yüklersiniz  o  kadar.
“Allah’a kul” olan “sorumluluklarını bilen, düşünen, üreten;  özgür insan” değil
“Emir kulu, düşünmeyen, üretmeyen, sadece yukarının dediğini  yapan ;" yalama ve yallama "yı esas alan   edilgen insan” üretirsiniz..

 Fotoğraf açıklaması yok.



::::::::::::::::::::::::::::::
PEYGAMBERLERİN MESLEĞİ  VAR,  O’NU ANLATANLARIN YOK..
Bütün Peygamberlerin birer mesleği, sanatı var..
Günümüzde ise din işlerinden geçim sağlayanların hemen hemen hiç birinin mesleği, sanatı YOK
Acilen
Mutlaka ve mutlaka tüm İmam - hatiplerden başlayarak konuyla ilgili eğitim kurumlarında okuyanlara gerekirse yıl sayısı artırılarak

1- Mizaç ve yeteneklerine uygun bir el sanatı- beceri işi/sanat – uygulamalı/ameli meslek- öğretilmeli/eğitimi verilmeli..  En az bir beceri, sanat, meslek öğretilmeli..

2- Mutlaka Arapça ve Farsça  dışında Çince, Japonca, malay, ingilizce, almanca yada Fransızca  veya Rusça en az bir farklı dil konuşma seviyesinde öğretilmeli...
Eğitim yılı yükseltilerek tümü meslek yüksek okulu seviyesine çıkarılmalı.
Buna kim ön ayak olursa çok büyük hizmet etmiş olur
………………………
Finlandiya  başta bazı ülkelerde  öğreteim/eğitim  serbest veriliyor..
Bizde  ise çoğu okullar artık hapsane oldu.
Sabah, çocuk servisle alınıp "paket olarak" oku denen binalara kilitleniyor..
Servis imkanı olmayanlar da gelir gelmez, sanki hapsane girişi gibi GÜVENLİK kulübesiyle karşılaşıp içeri hapsediliyor..Ve okul çıkışına "mesai bitimine" kadar DIŞARI yasak...
Okul denen yapıların çoğu da bahçeli değil. Bahçesi olan da beton kaplı..Ne ağaç ne kuş.
Tabiattan, insandan uzaklar..
Ne hayatı tanıyorlar.. Ne iyi ne kötüyü bilip mukayese edebiliyorlar..
Hepsi tek tip..
Hepsi aynı düzeyde.
Ne beceri ölçen var. Ne kabiliyet değerlendirmesi..Hepsine aynı müfredat..
Yanımız da yeni açılan bir İmam - Hatip ortaokulu var.. Hemen yanında da camii..
Çocuklar, Cuma günleri camiye gelip vatandaşla aynı yerde ibadet ediyorlar.Cami sanki onlar için uygulama alanı idi..
Hem halk içinde nasıl durulur, nasıl davranılır eğitimin ide alıyor.
Vatandaş da yeni nesille berber olmanın huzurunu yaşıyordu.
Birden ayakları kesildi..
"Güvenlik" gerekçesiyle adeta birer "Hapsane Müdürü" ve de "gardiyanı" konumunda davranan idareciler içeri mescit yaptırtarak çocukları okula hapsetmişler..
ve bununla da övünüyorlar..
Yanında milletin yaptığı hazır cami varken onca masrafla camiye eş değer 150 kişilik mescit yaptırmışlar.
ne olacak.
Sadece öğrenciler, halktan kopuk öğreticiler; ibadet edecekmiş.
Halk ise girmesi yasak..hatta veliler bile özel izinle içeri girebildiği bir yapıda;
Özgürlük.
Serbest düşünce
Kendini geliştirme
İyi ve kötüyü ayırt etme mümkün mü..?
Artık "okul "denen binalardan uzaklaşıldığı,
Bilginin saniyede 300 bin km hızla dolaştığı,
"öğrenici" diye betonlara mahkum edilen alanlarda çoğu "öğreticilerinden "fazla bilgi sahibi olduğu bir zamanda
Hayattan kopuk olarak - Paket olarak teslim alıp paketlenerek gönderilen masum yavruların - Hepsine aynı şeyleri yükle ve paketle.. Bu ana da öğretim de..
Sadece evde ana babasının kontrol edemediği çocukları oyalar, bir şeyler yüklersiniz..
Karşıdaki amcaya, yandaki nineye SELAM verip hatır sormayan.
Yağmur, çamur, yeşillik bilmeyen..Kuş sesi duymayan
Herhangi bir esnafla karşılaşıp -alım satım yaptırmayarak- , (cebindekinin hesabı kitabı bilmeyen (cebindekinin değerini bilmeyen),
rekabeti anlamayan ..
-"Güvenlik" diye egonuzu tatmin için Camiden bile çekip alarak dört duvara hapsederek - Hayatın gerçekliklerinden habersiz,
hatırası, hikayesi olmayan..
Sadece idareden yılan , ürkek..
duygusuz ve bencil bir nesil olarak hayattan kopuk olarak sudan çıkmış balık gibi topluma sürersiniz..

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

















////////////////////////////////////////////////////////////////////
https://www.facebook.com/necati.cavdar/posts/10157913582592700

Şu manzarayı görünce iki KELAM edeyim dedim..
Bizde çoğu okullar artık hapsane oldu.
Sabah, çocuk servisle alınıp "paket olarak" oku denen binalara kilitleniyor..
servis imkanı olmayanlar da gelir gelmez, sanki hapsane girişi gibi GÜVENLİK kulübesiyle karşılaşıp içeri hapsediliyor..Ve okul çıkışına "mesai bitimine" kadar DIŞARI yasak...
Okul denen yapıların çoğuda bahçeli değil.Bahçesi olanda beton kaplı..Ne ağaç ne kuş.
Tabiattan, insandan uzaklar..
ne hayatı tanıyorlar..ne iyi ne kötüyü bilip mukayese edebiliyorlar..
Hepsi tek tip..
Hepsi aynı düzeyde.
ne beceri ölçen var.Ne kabiliyet değerlendirmesi..Hepsine aynı müfradat..
Yanımız da yeni açılan bir İmam - Hatip ortaokulu var.. hemen yanında da camii..
Çocuklar, Cuma günleri camiye gelip vatandaşla aynı yerde ibadet ediyorlar.Cami sanki onlar için uygulama alanı idi..
hem halk içinde nasıl durulur, nasıl davranılır eğitimin ide alıyor.
Vatandaş da yeni nesille berber olmanın huzurunu yaşıyordu.
Birden ayakları kesildi..
"Güvenlik" gerekçesiyle adeta birer "Hapsane Müdürü" ve de "gardiyanı" konumunda davranan idareciler içeri mescit yaptırtarak çocukları okula hapsetmişler..
ve bununla da övünüyorlar..
yanında milletin yaptığı hazır cami varken onca masrafla camiye eş değer 150 kişilik mescit yaptırmışlar.
ne olacak.
sadece öğrenciler, halktan kopuk öğreticiler; ibadet edecekmiş.
Halk ise girmesi yasak..hatta veliler bile özel izinle içeri girebildiği bir yapıda;
Özgürlük.
Serbest düşünce
Kendini geliştirme
İyi ve kötüyü ayırt etme mümkün mü..?
Artık "okul "denen binalardan uzaklaşıldığı,
bilginin saniyede 300 bin km hızla dolaştığı,
"öğrenici" diye betonlara mahkum edilen alanlarda çoğu "öğreticilerinden "fazla bilgi sahibi olduğu bir zamanda
Hayattan kopuk olarak - Paket olarak teslim alıp paketlenerek gönderilen masum yavruların - Hepsine aynı şeyleri yükle ve paketle.. Bu ana da öğretim de..
Sadece evde ana babasının kontrol edemediği çocukları oyalar, bir şeyler yüklersiniz..
karşıdaki amcaya, yandaki nineye SELAM verip hatır sormayan.
Yağmur, çamur, yeşillik bilmeyen..Kuş sesi duymayan
Herhangi bir esnafla karşılaşıp -alım satım yaptırmayarak- , (cebindekinin hesabı kitabı bilmeyen (cebindekinin değerini bilmeyen),
rekabeti anlamayan ..
-"Güvenlik" diye egonuzu tatmin için Camiden bile çekip alarak dört duvara hapsederek - Hayatın gerçekliklerinden habersiz,
hatırası, hikayesi olmayan..
sadece idareden yılan , ürkek..
duygusuz ve bencil bir nesil olarak hayattan kopuk olarak sudan çıkmış balık gibi topluma sürersiniz..
...

TC Mustafa Zor Ağanın ve zengin çocuğu ile Maraba'nın çocuğu aynı sınıfta öyle mi ....bu bize uymaz..Ağanın çocuğuda zenginin çocuğu da bastırır parayı doğru Kolleje , paralı ve kaliteli okula. Sonra o çocuklar büyür yönetici olur , yöneten olur.Marabanın'kide fakir'inkide ekmek peşinde koşar.Gelir dağılımı ve Sosyal düzen o ülkelerde bozuk olur.Çoğunluk'da Saadet olmaz , Refah olmaz , Mutluluk hiç olmaz.Her daim kavga , gözyaşı , kin , nefret eksik olmaz.Selamlar.
/////////////////////////////////////////
https://www.facebook.com/necati.cavdar/posts/10157942840467700
Necati Çavdar bir anı paylaştı.
Bütün Peygamberlerin birer mesleği, sanatı var..
Günümüzde ise din işerinden geçim sağlayanların hemen hemen hiç birinin mesleği,sanatı YOK
Acilen
İmamhatiplerden başlayarak konuyla ilgili eğtim kurumlarında okuyanlara gerekirse yıl sayısı artırılarak
kesinlikle arapça- farsça yanında mutlaka bir yabancıu dil
ve
en az bir beceri, sanat , meslek öğretilmeli
HZ. ADEM (AS): İlk ziraat mühendisi ve çiftçi idi.
HZ. ŞİD (AS): Hallac, kazzaz, nessac = dokumacıların, örücülerin ve mensucat sanayiinin ilk kurucusu idi.
HZ. İDRİS (AS): İğneyi ilk icad eden, ona delik açan, iplik geçiren olduğundan, terzilerin- konfeksiyoncuların- örücülerin piri sayılır.
HZ. NUH (AS): Marangozların, gemicilerin, denizcilerin ve barbarosların piri idi.
HZ. HUD (AS): Tüccar idi. Bütün tüccarların piri sayılır.
HZ. SALİH (AS): Sürülerle develer yetiştirirdi. Sütlerini hem içer, hem de satıp dünyalığını temin ederdi. Salih peygamberin devesi meşhurdur.
HZ. İBRAHİM (AS): Kabeyi yeniden inşa edişiyle, Hz Süleyman (as)'a ve Mimar Sinan'a önderlik etmiştir.
HZ. LUD (AS): Tarihçi idi. Seyyahların, Evliya çelebilerin piridir.
HZ. İSMAİL (AS): Kara ve deniz avcılığı ile geçimini sağlardı. Avcıların piri sayılır. Yetmiş dil bilirdi. Tercümanların da piridir.
HZ. İSHAK (AS): Çoban idi.
HZ. YAKUB (AS): Çoban idi.
HZ. YUSUF (AS): Saati ilk icat eden, toprak mahsulleri ofisini ilk defa kuran, bolluk zamanında depolamayı, kıtlık zamanında halka dağıtmayı düşünen bir peygamberdir.
HZ. EYYÜB (AS): Ziraatcı idi.
HZ. ŞUAYB (AS): Ziraatcı idi.
HZ. MUSA (AS): Çobanlık yapmış ve Hz Şuayb (as)'a hizmetçilik etmiştir.
Bir büyüğe hizmet etmekte peygamber mesleklerinden biridir.
HZ. HARUN (AS): Vezir idi.
HZ. DAVUD (AS): Demiri işleyen, zırh yapan ve düzenli ordular kuran, Calut'un ordularını mağlup eden bir kumandandır.
HZ. SÜLEYMAN (AS): Emir, hükümdar idi. Sazlardan zenbil yapardı. Bakır madenini ilk defa işleyen O'dur.
HZ. ZÜLKİFL (AS): Ekmek pişirirdi, fırıncıların piri idi.
HZ. İLYAS (AS): Dokumacı ve iplikçilerin piri idi.
HZ. YUNUS (AS): Balık avlayıp geçinirdi, balıkçıların piri idi.
HZ. ÜZEYR (AS ): Bahçıvan idi. Meyve ağaçlarını ilk defa aşılayan fidan yetiştiren, budama işlerini insanlara öğretendir. Bağ ve bahçe işleriyle uğraşanların piridir.
HZ. LOKMAN (AS): Doktorluk ve eczacılık mesleğinin piridir.
HZ. ZEKERİYYA (AS): Marangoz idi Müsned, 2/405)
HZ. İSA (AS): Avcı idi. Av aleti ile geçimini temin ederdi. Avcıların piri idi. Aynı zamanda doktorların piridir..
HZ. MUHAMMED (SAV): Küçük yaşlarda çobanlık yapmış, daha sonra ticaretle uğraşmış ve cihadla meşgul olmuştur.
Tahsin Tanli Geçenlerde Bir Eski milletvekilide bu konuya değinmişti imamhatip okulları Din eğitimi dışında Ülkeye Vasıfsız eleman yetiştiren bir kurum haline geldiğini Bu okulu bitirenlerin üçte ikisinin işsiz olduğunu günümüz şartlarına uygun geçerli bir mesleği olmadığ için İş bulmakta hayatlarını idame etmede zorlandığını söylemişti

///////////////////////////////////////////////////////////////
https://www.facebook.com/necati.cavdar/posts/10157090044942700

Mutlaka ve mutlaka tüm imam - hatiplilere
1- mizaç ve yeteneklerine uygun bir el sanatı- beceri işi/sanat – uygulamalı/ameli meslek- öğretilmeli/eğitimi verilmeli..
2- Mutkala arapca dışında farça,çince, japonca, malay , ingilizce, almanca yada fransızca en az bir farklı dil konuşma seviyesinde öğretilmeli...
Eğitim yılı yükseltilerek tümü meslek yüksek okulu seviyesine çıkarılmalı.
Buna kim ön ayak olursa çok büyük hizmet etmiş olur

Fotoğraf açıklaması yok.

/////////////////////////////////////////////
https://www.facebook.com/ilkelinsanlar/videos/1458794934214052/
https://www.facebook.com/ilkelinsanlar/videos/1458794934214052/?t=83



-2:32
2.368.979 Görüntüleme
İlkel İnsanlar
Böyle eğitim mi olur arkadaş!!! Derhal bu öğretmeni sürmeleri gerekiyor.
#dede
Quelle place pour les enfants dans les mosquées ?

Les enfants sont le plus grand trésor d’un peuple. Ils sont le futur espéré qui rayonne. Chaque génération souhaite que sa filiation marque l’histoire par une réussite certaine. Quand nous pensons à nos enfants, nous voulons des lettrés, des savants et des scientifiques, nous voulons de l’innovation et de l’invention. Et nous voulons qu’ils aient une foi puissante, une spiritualité profonde et qu’ils éprouvent de l’amour pour Dieu, pour le Prophète ﷺ et pour l’humanité.

Et nous essayons de faire en sorte que nos enfants soient à l’image de nos attentes. Ainsi, nous les éduquons, nous les inscrivons dans les plus grandes écoles et dans les plus grands clubs de sport. Nous leur offrons tout ce qui peut les aider à réaliser nos espoirs. Nous les conduisons également à la mosquée pour leur inculquer l’amour de Dieu, et l’amour de la mosquée.

Cependant et contrairement à nos attentes sur ce point précis, nos enfants n’apprécient pas la mosquée. Ils refusent de rater un entraînement de foot ou une séance d’équitation, ils attendent la rentrée des classes avec impatience mais n’aiment pas « l’école arabe » et « les prières prolongées ».

Mais pourquoi n’aiment-ils donc pas ce lieu béni ? Il suffit pour le savoir de leur poser la question. La réponse est presque toujours la même. Effrayante. « Parce que les adultes nous crient tout le temps dessus. » « Silence, vous n’êtes pas dans une cour, c’est une mosquée voyons ! » « Ouais t’as vu comment ils s’énervent pour rien à chaque fois !! alors qu’on n’a rien fait de mal ! » « Nous, on veut juste nous amuser ! »

L’innocence de ces réponses nous poussent à un constat dramatique : le déplaisir de nos enfants à être dans une mosquée est le fruit de notre comportement. Nos enfants sont d’une grande intelligence et ils feront avec l’aide de Dieu, de grandes choses dans leur vie ! Mais seront-ils attachés aux mosquées comme nous l’espérons ? Si les enfants ne trouvent pas une mosquée accueillante à leur égard, ce ne sera certainement pas le cas. Nous nous rendons dès lors compte qu’il faut changer les choses. Ces enfants, n’attendent qu’un pas de notre part pour apprécier la mosquée et aimer y être.

Essayons de prendre exemple sur notre bien-aimé Prophète qui était d’une douceur incroyable avec les enfants en étant compréhensif et indulgent. À cet égard, on peut citer l’histoire, rapportée par al-Bukhârî, et que nous conte ‘Abdallah b. al-‘Abbâs, qui n’était alors qu’un enfant d’environ 12 ans : « je suis arrivé avec mon ami sur le dos d’un âne en passant devant le Messager d’Allah ﷺ alors qu’il guidait la prière en présence de ses compagnons, durant le pèlerinage de l’Adieu, à Minâ. Nous avons alors relâché l’animal pour le voir s’ébattre dans les rangs des hommes en prière. Au même moment, nous avons vu deux fillettes courir et se mêler aux rangs. Devant tout cela, non seulement nous avons constaté l’indifférence du Noble Messager ﷺ mais aussi celle des compagnons : aucun ne chercha à nous réprimander. »

Penser que nos enfants n’aiment pas les mosquées pour d’autres raisons que celles cités plus haut est une erreur et penser qu’ils changeraient si nous les obligions à y aller plus souvent est une aberration. Nous, les adultes, sommes le maillon faible de ce cercle et c’est donc à nous d’adapter notre pensée et nos mosquées pour pouvoir accueillir nos enfants et les faire aimer ces maisons de Dieu, ces mosquées qui sont l’objet de l’amour de Dieu.

‘Abdallah b. al-’Abbâs, qui était le cousin du Prophète ﷺ deviendra par la suite l’un des précurseurs de l'exégèse du Coran. Surnommé “l’encre de la communauté musulmane”, il est considéré comme l’un des plus grands savants de l’Histoire de l’Islam.
Şu manzarayı görünce iki KELAM edeyim dedim..
Bizde çoğu okullar artık hapsane oldu.
Sabah, çocuk servisle alınıp "paket olarak" oku denen binalara kilitleniyor..
servis imkanı olmayanlar da gelir gelmez, sanki hapsane girişi gibi GÜVENLİK kulübesiyle karşılaşıp içeri hapsediliyor..Ve okul çıkışına "mesai bitimine" kadar DIŞARI yasak...
Okul denen yapıların çoğuda bahçeli değil.Bahçesi olanda beton kaplı..Ne ağaç ne kuş.
Tabiattan, insandan uzaklar..
ne hayatı tanıyorlar..ne iyi ne kötüyü bilip mukayese edebiliyorlar..
Hepsi tek tip..
Hepsi aynı düzeyde.
ne beceri ölçen var.Ne kabiliyet değerlendirmesi..Hepsine aynı müfradat..
Yanımız da yeni açılan bir İmam - Hatip ortaokulu var.. hemen yanında da camii..
Çocuklar, Cuma günleri camiye gelip vatandaşla aynı yerde ibadet ediyorlar.Cami sanki onlar için uygulama alanı idi..
hem halk içinde nasıl durulur, nasıl davranılır eğitimin ide alıyor.
Vatandaş da yeni nesille berber olmanın huzurunu yaşıyordu.
Birden ayakları kesildi..
"Güvenlik" gerekçesiyle adeta birer "Hapsane Müdürü" ve de "gardiyanı" konumunda davranan idareciler içeri mescit yaptırtarak çocukları okula hapsetmişler..
ve bununla da övünüyorlar..
yanında milletin yaptığı hazır cami varken onca masrafla camiye eş değer 150 kişilik mescit yaptırmışlar.
ne olacak.
sadece öğrenciler, halktan kopuk öğreticiler; ibadet edecekmiş.
Halk ise girmesi yasak..hatta veliler bile özel izinle içeri girebildiği bir yapıda;
Özgürlük.
Serbest düşünce
Kendini geliştirme
İyi ve kötüyü ayırt etme mümkün mü..?
Artık "okul "denen binalardan uzaklaşıldığı,
bilginin saniyede 300 bin km hızla dolaştığı,
"öğrenici" diye betonlara mahkum edilen alanlarda çoğu "öğreticilerinden "fazla bilgi sahibi olduğu bir zamanda
Hayattan kopuk olarak - Paket olarak teslim alıp paketlenerek gönderilen masum yavruların - Hepsine aynı şeyleri yükle ve paketle.. Bu ana da öğretim de..
Sadece evde ana babasının kontrol edemediği çocukları oyalar, bir şeyler yüklersiniz..
karşıdaki amcaya, yandaki nineye SELAM verip hatır sormayan.
Yağmur, çamur, yeşillik bilmeyen..Kuş sesi duymayan
Herhangi bir esnafla karşılaşıp -alım satım yaptırmayarak- , (cebindekinin hesabı kitabı bilmeyen (cebindekinin değerini bilmeyen),
rekabeti anlamayan ..
-"Güvenlik" diye egonuzu tatmin için Camiden bile çekip alarak dört duvara hapsederek - Hayatın gerçekliklerinden habersiz,
hatırası, hikayesi olmayan..
sadece idareden yılan , ürkek..
duygusuz ve bencil bir nesil olarak hayattan kopuk olarak sudan çıkmış balık gibi topluma sürersiniz..
...
Şu manzarayı görünce iki KELAM edeyim dedim..
Bizde çoğu okullar artık hapsane oldu.
Sabah, çocuk servisle alınıp "paket olarak" oku denen binalara kilitleniyor..
servis imkanı olmayanlar da gelir gelmez, sanki hapsane girişi gibi GÜVENLİK kulübesiyle karşılaşıp içeri hapsediliyor..Ve okul çıkışına "mesai bitimine" kadar DIŞARI yasak...
Okul denen yapıların çoğuda bahçeli değil.Bahçesi olanda beton kaplı..Ne ağaç ne kuş.
Tabiattan, insandan uzaklar..
ne hayatı tanıyorlar..ne iyi ne kötüyü bilip mukayese edebiliyorlar..
Hepsi tek tip..
Hepsi aynı düzeyde.
ne beceri ölçen var.Ne kabiliyet değerlendirmesi..Hepsine aynı müfradat..
Yanımız da yeni açılan bir İmam - Hatip ortaokulu var.. hemen yanında da camii..
Çocuklar, Cuma günleri camiye gelip vatandaşla aynı yerde ibadet ediyorlar.Cami sanki onlar için uygulama alanı idi..
hem halk içinde nasıl durulur, nasıl davranılır eğitimin ide alıyor.
Vatandaş da yeni nesille berber olmanın huzurunu yaşıyordu.
Birden ayakları kesildi..
"Güvenlik" gerekçesiyle adeta birer "Hapsane Müdürü" ve de "gardiyanı" konumunda davranan idareciler içeri mescit yaptırtarak çocukları okula hapsetmişler..
ve bununla da övünüyorlar..
yanında milletin yaptığı hazır cami varken onca masrafla camiye eş değer 150 kişilik mescit yaptırmışlar.
ne olacak.
sadece öğrenciler, halktan kopuk öğreticiler; ibadet edecekmiş.
Halk ise girmesi yasak..hatta veliler bile özel izinle içeri girebildiği bir yapıda;
Özgürlük.
Serbest düşünce
Kendini geliştirme
İyi ve kötüyü ayırt etme mümkün mü..?
Artık "okul "denen binalardan uzaklaşıldığı,
bilginin saniyede 300 bin km hızla dolaştığı,
"öğrenici" diye betonlara mahkum edilen alanlarda çoğu "öğreticilerinden "fazla bilgi sahibi olduğu bir zamanda
Hayattan kopuk olarak - Paket olarak teslim alıp paketlenerek gönderilen masum yavruların - Hepsine aynı şeyleri yükle ve paketle.. Bu ana da öğretim de..
Sadece evde ana babasının kontrol edemediği çocukları oyalar, bir şeyler yüklersiniz..
karşıdaki amcaya, yandaki nineye SELAM verip hatır sormayan.
Yağmur, çamur, yeşillik bilmeyen..Kuş sesi duymayan
Herhangi bir esnafla karşılaşıp -alım satım yaptırmayarak- , (cebindekinin hesabı kitabı bilmeyen (cebindekinin değerini bilmeyen),
rekabeti anlamayan ..
-"Güvenlik" diye egonuzu tatmin için Camiden bile çekip alarak dört duvara hapsederek - Hayatın gerçekliklerinden habersiz,
hatırası, hikayesi olmayan..
sadece idareden yılan , ürkek..
duygusuz ve bencil bir nesil olarak hayattan kopuk olarak sudan çıkmış balık gibi topluma sürersiniz..
...


kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...