06 Mayıs, 2019

Necati ÇavdarÇavdar'ın Angarası albümüne yeni bir fotoğraf ekledi — MHP Gaziantep İl Başkanlığı ve Saffet Sancaklı MHPile birlikte.
Türkiye tarihinde bir kırılma..
Sadi Somuncuoğlu olayı
10.03.2000

Diyarbakır 1 No’lu DGM, kapatılan Refah Partisi’nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ı, 1994 yılında Bingöl’de yaptığı konuşmayla “halkı ırk ve din farklılığı gözeterek, kin ve düşmanlığa açıkça tahrik ettiği” gerekçesiyle 1 yıl hapis cezasına mahkum etti.
05.04.2000
TBMM Genel Kurulu’nda, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yeniden cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayacak Anayasa’nın 101. maddesine ilişkin değişiklik 303 oyla reddedildi. İlgili yasa teklifi, tümü üzerinde oylamaya gidilmeden geri çekildi. Böylece, Demirel’in yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi konusunda aylardır yapılan tartışmalar sona erdi, yeni cumhurbaşkanının kim olacağı konusunda arayışlar başladı.
16.04.2000
DSP Eskişehir Milletvekili Mehmet Mail Büyükerman, cumhurbaşkanlığı için ilk aday oldu.
21.04.2000
ANAP Balıkesir Milletvekili Agah Oktay Güner, cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıkladı.
23.04.2000
DSP Ankara Milletvekili Oğuz Aygün, cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıkladı.
24.04.2000
FP İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş, cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıkladı.
25.04.2000
-TBMM’de grubu bulunan 5 siyasi partinin genel başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’i cumhurbaşkanlığına aday gösteren öneriyi imzaladılar. Öneri, partilerin grup başkanvekilleri tarafından TBMM’ye sunuldu. Böylece, Hindistan gezisi sırasında rahatsızlanarak evinde bir süre dinlenen Başbakan Bülent Ecevit’in başlattığı bir dizi girişim sonuç verdi. Hükümet ortağı parti liderleri ile zirveler düzenleyen ve muhalefet partileri liderleri ile görüşen Ecevit, ortak aday belirlenmesinde öncülük etti. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ise kendi adaylığı konusunda, “2 ortağım da ‘aday ol’ deseydi olurdum. Ama aynaya bakılıp aday olunmuyor” dedi.
-TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut, DYP Kilis Milletvekili Doğan Güreş, DYP Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu, DYP Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya, FP Kocaeli Milletvekili Vecdi Gönül, DSP Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan ve DYP Amasya Milletvekili Turhan İmamoğlu cumhurbaşkanlığına aday olduklarını açıkladılar.
- Avrupa Birliği karşı görüşlere sahip olan Devlet Bakanı ve MHP Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu, saat 23.10’da cumhurbaşkanlığı adaylığı başvurusu için geldiği TBMM’de Devlet Bahçeli'nin talimatı ile MHP’li bazı milletvekilleri tarafından Meclis'e girmesi zorbalıkla engellendi.
Milletvekillerinin Somuncuoğlu’nu vazgeçirmek istemesi sırasında kavga çıktı., bu sırada Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un elini silahına götürdüğü kameramanlar tarafından tespit edildi. Olay karakola aksetti.
Tartışmalar sırasında, Somuncuoğlu’na müdahale eden MHP’liler, “Partiden ve bakanlıktan istifa et, ondan sonra aday ol”, “Parti tüzel kişiliğinin aldığı karara uymak zorunda. Bu MHP töresidir” diye tepki gösterdiler. Genel Evrak ve Arşiv Müdürlüğü’nde işlemleri yapılması engellenen Somuncuoğlu, adaylık dilekçesini bir görevli tarafından TBMM Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğü’ne gönderdi. Somuncuoğlu’nun başvurusu daha sonra TBMM Genel Sekreterliği tarafından tutanakla işleme alındı.
MHP Genel Başkan Yardımcısı
Şefkat Çetin, Somuncuoğlu'nun MHP'den istifa etmesini istedi. Bahçeli'nin
isteği üzerine Ecevit, Somuncuoğlu'nu bakanlıktan azletti.
Devlet Bahçeli'nin bu cansiperane mücadelesi sonucunda Avrupa Birliği karşıtı
Somuncuoğlu yerine Avrupa Birliği taraftarı Necdet Sezer Cumhurbaşkanı oldu.
05.05.2000m günü Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu, bakanlık görevinden azledildi. Somuncuoğlu’nun yerine Devlet Bakanı Tunca Toskay, istifa eden Devlet Bakanı İrtemçelik’in yerine de Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen vekaleten atandı.
26.04.2000
FP Kocaeli Milletvekili Vecdi Gönül ile DSP Kocaeli milletvekili Turhan İmamoğlu cumhurbaşkanlığı adaylığından çekildiler.
27.04.2000
DSP Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan cumhurbaşkanlığı adaylığından çekildi. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk oylamasında adaylardan hiçbiri seçilebilmek için gerekli üçte iki çoğunluk olan 367 oyu sağlayamadı. En fazla oyu alan Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’e, 281 oy çıktı. Sezer’i 61 oyla Nevzat Yalçıntaş, 58 oyla Sadi Somuncuoğlu ve 56 oyla Yıldırım Akbulut izledi.
01.05.2000
Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda hiçbir aday, seçilmek için gereken 367 oya ulaşamadı. Oylamada, Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer 314,TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut 88, FP İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş 66, MHP Aksaray Milletvekili ve Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu 32, DYP Kilis Milletvekili Doğan Güreş 22, DYP Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu 3, Eskişehir Bağımsız Milletvekili Mail Büyükerman 2 oy aldı.
03.05.2000
TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut, cumhurbaşkanlığı adaylığından çekildi.
05.05.2000
Parlamento dışından parti liderlerinin mutabakatıyla cumhurbaşkanı adayı gösterilen Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Cumhurbaşkanı seçildi. Sezer, cumhurbaşkanlığı seçimi için TBMM Genel Kurulu’nda yapılan 533 milletvekilinin katıldığı üçüncü tur oylamada 330 oy aldı. DYP’li Doğan Güreş oylama öncesi adaylıktan çekilirken, FP’li Nevzat Yalçıntaş 113, MHP’li Devlet Bakanı Somuncuoğlu 43, DYP’li Zaimoğlu 24 ve Eskişehir Bağımsız Milletvekili Büyükerman 7 oy aldı.
16.05.2000
Türkiye’nin 10. Cumhurbaşkanı Sezer, TBMM Genel Kurulu’nda ant içtikten sonra cumhurbaşkanlığı görevini Çankaya Köşkü’nde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den törenle devraldı.
31.05.2000
-Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanı olmasıyla boşalan Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na Mustafa Bumin seçildi. Bumin, dördüncü tur oylamada Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden 6’sının oyunu aldı.
CUMHURBAŞKANLIĞINA GİDEN YOL | Necati Çavdar'ın ...
siyasetcayirindasolangulalihersek.blogspot.com/…/blm-12-11-…...
++++++++++++++++++,
Ecevit’in açıkladığı sihirli isim: Ahmet Necdet Sezer
Ahmet Necdet Sezer, 2000-2007 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı yaptı
Muhsin KIZILKAYA / HT GAZETE - YAZI DİZİSİ
28 Şubat post-modern darbesini yapan askerler, 28 Şubat'ın "bin yıl" süreceğini hesap etmişlerdi. Aradan 3 yıl geçtiği halde, 2000'li yılların başında bile hala 28 şubatçıların borusu ötüyordu. Diyarbakır Cezaevi'nde yatmakta olan Şemdin Sakık'ın ifadelerinin arasına sevmedikleri Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar gibi gazetecilerin isimlerini monte ettirmiş, bir yığın yazarı ve gazeteciyi andıçlamış, İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal'ın vurulmasına sebep olmuş, istemedikleri genel yayın yönetmenini gazetenin başından alıp, istedikleri köşe yazarını susturup, istediklerine yazı yazdırıyorlardı.
ÇEVİK BİR'İN ÇANKAYA HAYALİ
Bu dönemin en anlı şanlı komutanlarından birisi de Orgeneral Çevik Bir'di. 28 Şubat sonrasında Çevik Bir de Genelkurmay başkan olmak istemiş ancak bu emeline ulaşmadan emekli edilmişti. "Madem Genelkurmay başkanı olamadım, o halde ben de Cumhurbaşkanı olurum" demişti. Apoletlerinin verdiği gücün etrafında pervane olanlar da kendisini bu fikre iyice inandırmışlardı. Ne de olsa darbe dönemleri sonrasında bir askerin Çankaya'ya çıkması, eski bir Türk siyaset geleneğiydi.
Demirel'in Çankaya'daki görev süresinin bitmesine henüz 6 ay varken Çevik Bir, bu makama talip olduğunu Rumelili İş Adamları Derneği'nin bir televizyon kanalında canlı yayınlanan toplantısında çok acemice açıklayarak daha önce başlayan "Demirel sonrası Cumhurbaşkanı kim olacak?" tartışmasının da alevlenmesine sebep oldu.
Sahi o toplantı bir televizyon kanalında neden canlı yayınlanıyordu? Dönemin bütün meşhur gazetecileri orada ne arıyordu? Bu sorular bugün bile cevaplanmış değil.
GAZETECİNİN KIZDIRAN SORUSU
Neyse, Çevik Bir yine de umutluydu. Darbe sürecinde "kodumu mu oturtan" tavrının onu Çankaya'ya taşıyacağına sanki emindi. Fakat bu umudu yalnızca 15 dakika sürdü.
Soru cevap faslına geçince, dönemin ünlü televizyon programcılarından birisi olan Murat Birsel "Efendim Başkan olursanız ilk 100 gün içinde yapacağınız en önemli icraat nedir?" sorusunu sordu. Azametli paşa bu soruyu beklemiyordu, güreş minderine kendisi erken davet edilmişti; hiddetlendi ve herkesin gözü önünde Birsel'i adeta azarladı. Suratlar asılmıştı. Bir, sinirlerine hakim olamamıştı. Yayın sonrasında gidip Birsel'i yanaklarından öptü ve özür diledi, dalga geçtiğini sandığını söyledi ama olmadı. Bir'in sertliğinin altını doldurabilecek apoletleri artık yoktu.
KIVRIKOĞLU, ÇEVİK BİR'E NE DEDİ?
Bundan sonra Çevik Bir gazetecilerin eleştirilerine hedef oldu, 2 yıl önce gazetecileri karşısına bitişik nizamda dizdiren Çevik Paşa, şimdi onlardan adeta dayak yiyordu. Ve son darbeyi de silah arkadaşlarından yedi. Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, bir toplantıda Çevik Bir için "Açıklamasının ne yeri, ne zamanı, ne de şahısları doğruydu" dedi ve ordunun Bir'in arkasında olmadığını resmen açıklamış oldu. Bir'in Çankaya hayalleri böylece suya düştü.
ECEVİT'İN DEMİREL FORMÜLÜ
Ecevit'in başbakanlığında DSP, ANAP, MHP koalisyonu iş başındaydı. Başbakan Bülent Ecevit, 6 Ocak 2000'de Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili şu fikri ortaya attı: "Türkiye'de bir istikrar dönemi yaşıyoruz. Sayın Demirel'in Cumhurbaşkanlığı süresi eğer bir dönem daha uzatılabilirse bu istikrarın güçlenerek devam edebileceği kanısındayım."
Ecevit'in ağzından "istikrar" gibi büyülü bir kelime çıkmıştı. Bu fikir koalisyonun büyük ortağı MHP ve Meclis'in çoğunluğu tarafından hemen destek gördü. Ancak ürettiği gerekçe medyayı ikiye böldü: Bazıları, istikrarın nasıl bozulacağına dair listeler yayınlıyor, diğerleri ise Ecevit'in bu formülü neden istediğine dair senaryolar üretiyordu.
MESUT YILMAZ FAKTÖRÜ
Asker de Demirel'i istiyordu. Ne de olsa, askerin bir dediğini iki etmiyordu. Fakat bunun tek bir yolu vardı, Anayasa'nın ilgili maddesini değiştirmek... Verilen desteğin büyüklüğüne bakıldığında bunu yapmak da kolaydı. Ancak hiç beklenmedik, hem de en içeriden bir engel, işin bu kadar kolay olmadığını gösterecekti.
7 Mart günü, DSP, MHP, ANAP ve DYP'den 406 milletvekilinin imzasıyla önerge Anayasa Komisyonu'na gönderildi. Ancak Fazilet Partisi Lideri Recai Kutan, "Nasıl olur da ülkenin istikrarı tek bir kişiye bağlanabilir" diyerek ortaya bir kılçık attı.
Bir de Mesut Yılmaz faktörü vardı. Onun da gönlünde Çankaya aslanı yatıyordu. Demirel'i saf dışı bırakırsa emeline ulaşabilirdi. Ne de olsa Bahçeli, Avrupa Birliği karşıtlığından ötürü Cumhurbaşkanı olmak istemeyecek, Ecevit, üniversite mezunu olmadığı zaten olamaz. Kutan ve Çiller, 28 Şubat'ın mağdurlarıydı, geriye kendisi kalıyordu. Aday olduğu taktirde en kötü ihtimalle dördüncü turda Meclis kendisini seçmek zorunda kalacak, yoksa Meclis feshedilecek ve yeni bir siyasi kriz ortaya çıkacaktı.
DEMİREL GÜNİZ SOKAK'A DÖNÜYOR
29 Mart'ta Anayasa değişikliği önergesi Meclis'e geldi. Öneri sahipleri kendilerinden emindi. Ne olsa 406 milletvekilinin imzası vardı. Ancak koalisyon ortaklarının hesapları Meclis'te çarşıya uymadı. Önergenin geçmesi için 330 oy yeterliydi ancak bu sayıda milletvekili yasaya "Evet" demedi. Ecevit ve Bahçeli çok sinirlendi. Durmak politikacıya yakışmaz, Ecevit bütün bir 70'li yıllar boyunca didiştiği azılı rakibi Demirel'i tekrar Cumhurbaşkanı yapmaya kararlıydı. Ancak bu kez önergeye "bonus" niyetine yeni şeyler eklenmişti; Fazilet Partisi'nin oylarını almak için parti kapatmaları zorlaştıran bir madde ile milletvekillerine bazı "kıyaklar" yeni yasa önerisinde yer almıştı.
3 Nisan'da yapılan oylamada, yine sonuç alınamadı. Ecevit istediğini yapamamış, Demirel'i 7 yıl daha Çankaya'da tutmayı başaramamıştı. Demirel'e kalan da Çankaya'dan inip Güniz Sokak'taki evine yerleşmek oldu.
'ASKER BU SEÇİMİN DE İÇİNDEDİR'
26 Nisan'a kadar bir aday bulmak gerekiyordu. Ecevit, 10 Nisan'da Meclis'ten bir isim üzerinde uzlaşmak üzere koalisyon ortaklarına çağrı yaptı. Zaman daralıyordu, Ecevit Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yine bir devlet krizi haline gelmesini engellemeye çalışıyordu. Aksi takdirde olayların ne kadar büyüyebileceğini en iyi kendisi biliyordu.
Kriz olur da asker susar mı? Asker uyumaz, asker üşümez, asker bir siyasi krizde de hiç susmaz. Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkloğlu, "ciddi, dürüst ve şaibesiz" bir Cumhurbaşkanı istediklerini sağır sultana bile duyurdu. Kıvrıkoğlu bir isim işaret etmeyince, medya leşkerleri, "asker siyasete karışmak istemiyor, onun için isim telaffuz etmiyor" gibi birbirinden özgün dahiyane yorumları köşelerinde dillendirmişlerdi ki 3 gün sonra Kıvrıkoğlu tekrar ayarı verdi: "Türkiye siyasetini ilgilendiren her meselede olduğu gibi asker, elbette ki bu seçimin de içindedir."
BAHÇELİ-YILMAZ KAVGASI
22 Nisan'da koalisyon ortakları bir araya geldi. Kriz gittikçe büyüyordu. Mesut Yılmaz hala umut içindeydi. Ancak Devlet Bahçeli onun umudunu kırdı, aralarında sert bir tartışma yaşandı, Yılmaz toplantıyı terk etti. Krizi yatıştırmak da Ecevit'e düştü. Ne de olsa en kıdemlileri oydu ve bu işin şakasının olmadığını yaşadıkça görmüştü. Seçime sadece 3 gün kalmıştı. Ecevit daha önce ağzını aradığını ama ismini bir sır gibi sakladığı acil eylem planını devreye soktu. Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer neden olmasın?
Gerçekten de neden olmasın. Sanki sihirli isim oydu ve kimse bu isme itiraz etmedi. Nisan 1999'de ünlü bir konuşma yapmış ve o günden beri herkesin gönlünde taht kurmuştu. O tarihi konuşmasında şunları söylemişti Sezer: "Düşünce özgürlüğü demokrasinin temeli ve ayrılmaz parçasıdır. Düşünce suç sayılırsa demokrasi olmaz. Eyleme dönüşmeyen düşünce açıklamaları cezalandırılamaz. Anayasa ve yasalardaki düşünce özgürlüğünü kısıtlayan hükümler, altına imza koyulan uluslararası anlaşmalar çerçevesinde değiştirilmelidir. Türkiye insan hakları alanında evrensel normlara uyum sağlamak için yasalarında gerekli değişiklikleri yapmak zorundadır. Düşünceyi açıklama özgürlüğü ile bağdaşmayan yasa kuralları değiştirilmelidir. Anayasa ve yasalar özgürlüğü engelleyen öğelerden arındırılmalı, özgürlük alanı genişletilmelidir. Düşünce özgürlüğü alanında demokratik değerlere yer verilmelidir."
OYLAMA YAPILIRKEN, ECEVİT'E GELEN MESAJ
O günlerde bunları söylemek her babayiğidin harcı değildi. Bu konuşma onun en sağlam referanslarından biriydi. Bahçeli ve Yılmaz hemen ikna oldular. Ama diğerlerinin de ikna olması lazımdı. Meclis oy birliğiyle Sezer'e evet demeliydi yoksa yine Kıvrıkoğlu haykırabilirdi. Çünkü askerler Sezer'den pek haz etmiyorlardı.
Sezer, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay'da hukukçular için verilen brifinglere katılmamıştı. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na muhafazakâr olarak bilinen isimlerin oylarıyla gelmişti. Bu makamda verdiği demeçlerde özellikle demokratikleşmenin üzerinde duruyor, 28 Şubat'ın YAŞ toplantılarından çıkan kararların yargı denetimine açılması gerektiğini savunuyordu.
25 Nisan'da galiba tarihte bir ilk gerçekleşti. Meclis'te bulunan 5 partinin lideri hep birlikte üzerinde anlaştıkları ismi açıkladılar. Her partiden 131 milletvekilinin imzasıyla Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanlığı'na aday gösterildi.
27 Nisan'da Meclis ilk tur oylama için toplandı, ancak ilk 2 turda yeterli çoğunluk sağlanamadı. 5 Mayıs günü Meclis üçüncü tur için toplandığında, Sezer'in seçilmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Fakat Meclis'e gelen haber kısa süreli de olsa ortalığı karıştırdı. Ordu, Sezer'i istemediğini net bir mesajla Ecevit'e bildirdi. Ecevit, böyle bir tepki beklese de, bu haberin böyle bir zamanda gelmesinden dolayı şaşkındı. Kısa süre düşündü, artık geriye dönüş yoktu, el aleme rezil olmayı göze alamazdı. Ve Ahmet Necdet Sezer, 330 oyla 10'uncu Cumhurbaşkanı seçildi.

03 Mayıs, 2019

Ebu SUUD Efendi

Fotoğraf açıklaması yok.

Osmanlı askeri memuru ikin, Mustafa İsmet bey(İnönü); Halide Edip

Necati Çavdar bir gönderi paylaştı.
Osmanlı askeri memuru ikin, Mustafa İsmet bey
ihtiyar vatandaşın izahatını dinlerken

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta ve açık hava

Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, gülümseyen insanlar

SİSTEM KURULUYOR.. AKP + MHP ittifakı CHP + SP + İP + DP ittifakı Başkanlık siteminin gereği. Yani yeni sitem KURULUYOR..

SİSTEM KURULUYOR..
AKP + MHP ittifakı
CHP + SP + İP + DP ittifakı
Başkanlık siteminin gereği. Yani yeni sitem KURULUYOR..
Sözde "partiler" de oyunun kurallarına "iki partili" siteme uyuyor..
Yaşananlar bu..

Meşrutiyet ilân ettik olmadı, Cumhuriyet ilân ettik olmadı, Ciddiyet ilân edelim beyler... Sakallı Celal

Meşrutiyet ilân ettik olmadı,
Cumhuriyet ilân ettik olmadı,
Ciddiyet ilân edelim beyler...
Sakallı Celal



Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, gülümseyen insanlar

Winston Churchill, Arabistanlı Lawrence ve Emir Abdullah,1921 / Kahire Konferansı ve Kasım 1943... ABD Başkanı Roosevelt, TC Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve İngiltere Başbakanı Churchill... Kahire, Mısır sı

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve oturan insanlar

2. Dünya Savaşı yılları, Kasım 1943... ABD Başkanı Roosevelt, TC Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve İngiltere Başbakanı Churchill... Kahire, Mısır
///////////////////////

Volkan Pehlivan
29 Ocak 2018 

I.Dünya Savaşı sonrası Winston Churchill, Arabistanlı Lawrence ve Emir Abdullah,1921 / Kahire Konferansı
Kaynak:Dr.Yeşim Demir
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta, ağaç ve açık hava

ABD Başkanları tarafından kullanılan Beyaz Saraydaki Oval Ofisin çalışma masası,



Tüm ABD Başkanları tarafından kullanılan Beyaz Saraydaki Oval Ofisin çalışma masası, 1880 yılında İngiltere Kraliçesi Victoria tarafında hediye edilmiş olup, bir eşi de Bakingam Sarayındadır.

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Bayrağı - Dedeağaç


Dedeağaç Gümrük Binası'nda 1913"te 58 gün dalgalanan BATI TRAKYA İslam (TÜRK) CUMHURIYETI BAYRAĞI...

Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti, 31 Ağustos 1913 tarihinde Batı Trakya’da kurulmuştur. Balkan Savaşları sonrasında Batı Trakya'da Türkler ve Pomaklar başta olmak üzere çoğunluğu Müslüman ahali tarafından kurulan 3 ay yaşamış bir devletti. 

Fotoğraf açıklaması yok.

29 Ekim 1913
- Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin feshi -
Garbi Trakya Cumhuriyetinin kurulmasında Süleyman Askeri Bey ve Eşref Kuşçubaşının büyük emekleri olmuştur. Eşref Kuşçubaşı kumandasındaki Milli Çeteler Gümülcine İskeçe Kırcaali'yi Bulgarlardan temizlemiş daha sonra bölgeye binbaşı Süleyman Askeri Bey gelmiştir. Süleyman Askeri Bey Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi'nin , Erkan-ı Harbiye Reisi ve İcra Heyeti Reisi'dir. Garbi Trakya Hükümeti Müstakilesi'nin fesih sebebi büyük devletlerin hükümet nezdindeki baskısıdır. Edirne'nin kurtarılması kafi görülmüştür. Süleyman Askeri Bey ve dava arkadaşlarını , Cemal Bey ( Paşa ) ikna etmiştir. Bulgarların bölge halkına karşı yeniden mezalime başlamaması için Fuat Balkan gibi fedai zabitan bölgede bırakılmıştır. Garbi Trakya Hükümeti Müstakilesi'nin milli marşınıda Süleyman Askeri Bey yazmıştır. Kuşçubaşı Selim Sami Umum Çeteler kumandanıdır. Çerkes Reşit ve Çerkes Ethemde mücahitler arasındadır.

Fotoğraf açıklaması yok.
/////////////////////////////

BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ M. Kemal SALLI mksalli@yahoo.com.tr 09 Eylül 2017

Kaynak: https://www.oncevatan.com.tr/bati-trakya-turk-cumhuriyeti-makale,39787.html



Önce Vatan Gazetesi


31 Ağustos 1913'te kurulan ve 12 Eylül 1913’te bağımsızlığını ilan eden Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ni Avusturya, Yunanistan ve İngiltere'nin tanımış olmasına karşılık Osmanlı Devleti tanımamıştı.  Bulgar Dışişleri Bakanı Geşof hatıralarında, “Eğer Osmanlı Hükümeti Batı Trakya'da kurulan yeni hükümeti kendi eliyle yok etmiş olmasaydı, bütün devletler bu tampon devleti kesin olarak tanıyacaklar ve Türkler Balkanlardan çıkmamış olacaklardı. Biz bu sonuçtan endişe ettik. Fakat, Osmanlı devlet adamları, özellikle Cemal Paşa bize bizden çok himmet etti” diyordu.  I. Balkan Savaşı sırasında çatışmaların Trablusgarp’ta yoğunlaşmasından cesaret bulan Karadağlılar, Bulgarlar, Yunanlar ve Sırplar, Rusya’nın da kışkırtmasıyla, Balkan coğrafyasını Osmanlı’dan koparmak üzere harekete geçmişlerdi. Bu çatışmalar sonrasında, 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Anlaşması’yla aslan payını alan Bulgaristan, Karadeniz’den Ege’ye uzanan büyük bir devlet olarak tarih sahnesine  çıkmıştı. Bulgaristan’ın bu genişlemesinden rahatsızlık duyan Balkan devletlerinin ve Romanya’nın  Bulgaristan’a savaş açmasıyla II.Balkan savaşı başlamış oldu. Balkanlarda büyük toprak kaybına uğrayan Osmanlılar, ilgili devletlere verdiği bir notayla, İstanbul ve boğazların güvenliği açısından Meriç Nehri’ne kadar olan bölgenin ellerinde olması gerektiğini, orduların bu amacı gerçekleştirmek üzere harekete geçeceğini duyurmuştu. Bulgaristan’ın, savaş nedeniyle Trakya topraklarındaki askerlerinin bir kısmını çekmesini fırsat bilen Enver Bey (Enver Paşa), bu durumdan yararlanarak hareket geçmiş ve Eşref Kuşçubaşı komutasındaki birlikler 23 Temmuz 1913’te Edirne’yi, Kırklareli’yi ve Meriç Nehri’ne kadar olan bölgeyi Bulgarlardan geri almıştı. Enver Bey 300 bin kişilik güçle Meriç nehri ötesine geçmiş, ancak başta Rusya olmak üzere, Batılı devletlerin baskıları karşısında geri çekilmek zorunda kalmıştı.  Bu gelişme sonrasında Bulgaristan’la İstanbul ve Yunanistan’la Atina antlaşmaları imzalandı. Bu gelişme üzerine Enver Bey, Batı Trakya’nın tümüyle geri alınması için, daha önce Trablusgarp’ta uyguladığı  bağımsız çete örgütlenmeleri modelini burada da devreye soktu. Başında Teşkilat-ı Mahsusa’nın efsane lideri Kuşçubaşı Eşref’in bulunduğu 16 Subay ve 100 erden oluşan bir çekirdek çete örgütünü Batı Trakya’ya gönderdi. 116 kişiden oluşan bu çekirdek kadro, Trablusgarp’ta üstün başarı gösteren askerlerdi.  Edirne’den, Ortaköy ve Koşukavak’tan topladığı gönüllülerle bir tabur oluşturan Kuşçubaşı,  kısa sürede Koşukavak, Papazköy, Mestanlı ve Kırcali’yi Bulgarlardan geri aldı. Eşref Kuşçubaşı, Enver Bey’in kurmay binbaşı Süleyman Askeri Bey komutasında gönderdiği destekle, 31 Ağustosta Gümülcine’yi,1 Eylülde İskeçe’yi geri aldı ve önceden kararlaştırıldığı gibi, Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’nin (Batı Trakya Geçici Hükümeti) kurulduğunu ilan etti 31 Ağustos 1913). (Bazı kayıtlarda kuruluş tarihi 28 Temmuz 1913’tür)  Osmanlı Hükümeti, dış baskılar nedeniyle, Batı Trakya’daki birliklerine “geri dön” çağrısı yaptı. Bu çağrıyı dinlemeyen Eşref Kuşçubaşı komutasındaki birlikler, 31 Ağustos 1913'te kuruluşu ilan edilen Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’ni Garbi Trakya Müstakil Hükümeti’ne (Batı Trakya Türk Cumhuriyeti) dönüştürerek bağımsızlığını ilan ettiler (12 Eylül 1913).  Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ni Avusturya, Yunanistan ve İngiltere'nin tanımış olmasına karşılık, Osmanlı Devleti tanımamıştı. Balkan bozgunun seyrini, Osmanlı'nın  kaderini değiştirmeyi amaçlayan bir avuç vatansever tarafından kurulan ve bayrağı, anayasası, milli marşı, ordusu, meclisi, ajansı, gazetesi ve posta pulu olan bu tam teşekküllü devlet, Avusturya, Yunanistan ile İngiltere'nin tanımış olmasına rağmen, Osmanlı'nın dış baskılara direnememesi, İttihat Terakki'nin iç çatışmaları nedeniyle, 58 gün yaşadıktan sonra kendisini feshetmek durumunda kalmıştı. 
 BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ ANCAK 58 GÜN YAŞADI  
31 Ağustos 1913'te Balkanlarda, Osmanlı'dan koparılan toprakların tamamen elimizden çıkmasını önlemek amacıyla, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti adıyla bir Türk devleti kuruluyor, Yunanistan, Avusturya ve İngiltere bu devleti resmen tanıyor, ama Osmanlı devleti, bir takım dış baskılara dayanamayarak bu devleti tanımıyor! Tanımamakla kalsa iyi de, bir de kendi kendini feshetmesi için baskı uyguluyor! Bulgar Dışişleri Bakanı Geşof hatıralarında, “Eğer Osmanlı Hükümeti Batı Trakya'da kurulan yeni hükümeti kendi eliyle yok etmiş olmasaydı, bütün devletler bu tampon devleti kesin olarak tanıyacaklar ve Türkler Balkanlardan çıkmamış olacaklardı. Biz bu sonuçtan endişe ettik. Fakat, Osmalı devlet adamları, özellikle Cemal Paşa bize bizden çok himmet etti' diyordu.  Batı Trakya Türk Cumhuriyeti giderek güçlenirken, Osmanlı'nın Londra Anlaşması'nı tek taraflı bozduğuna ilişkin baskılara daha fazla dayanamayan Osmanlı, 29 Eylül 1913'te İstanbul Anlaşması'nı imzalayarak Batı Trakya'yı Bulgaristan'a bıraktığını ilan etmişti. 25 Ekim 1913'te Batı Trakya Türk Cumhuriyeti kendini feshetmiş ve bölgeye gelen Cemal Bey (Paşa) 30 Ekim günü bölgeyi Bulgaristan'a teslim etmişti. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Türk tarihinin ilk cumhuriyeti olması nedeniyle, devlet yönetimi anlayışında önemli bir dönüm noktasıdır. Hem Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'ne hem de Türkiye Cumhuriyeti'ne öncülük etmiştir. Fakat, biz Balkan Savaşları'nın aşamalarını, Osmanlı'yı tarih sahnesinden silmek için oluşturulan gizli-açık ittifakları ayrıntılarıyla bilmediğimizden, ancak 58 gün yaşayabilen Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin tarihimiz açısından önemini de, uluslararası hukuk açısından günümüze yansımalarını da bilemiyoruz.  Yüz yıl öncesinde Balkanlardan, Kafkaslar’dan Türk’ün izlerini silmeyi hedefleyen soykırıma yönelik katliamlar bugün Kuzey Afrika'daki ve Ortadoğu'daki Osmanlı coğrafyasında yaşanmaktadır. Yüzyıl öncesinde uygulamaya konulan ve Osmanlı İmparatorluğu'nu tarih sahnesinden silmeyi hedefleyen büyük oyun, yeni aktörlerin de katılımıyla, bugün kaldığı yerden sürdürülmektedir.  Dünya siyasi haritasının yeniden şekillendirildiği günümüzde, yarınları görebilmek için, öncellikle yakın tarihimizi ayrıntılarıyla bilmemiz, dersler çıkarmamız gerekir. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ni tanımış olan Yunanistan, bugün bu konunun yeniden gündeme gelmesinden müthiş rahatsızlık duymakta, buna rağmen, Batı Trakya'da yaşayan Türklere Lozan Anlaşması'ndan doğan haklarını vermemeye yanaşmamakta, Ege’deki adacıklara el koymaya çalışmaktadır. 
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ, BAYRAĞI, ANAYASASI, MİLLİ MARŞI, MECLİSİ, PARASI VE PULU OLAN TAM TEŞEKKÜLLÜ BİR DEVLETTİ 
 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, 31 Ağustos 1913'te kurulmuştu. I. Dünya Savaşı sonrasında Ortadoğu'da kağıt üstünde yaratılan yapay bir devlet değildi. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti; bayrağı, anayasası, milli marşı, meclisi, parası, pulu olan tam teşekküllü bir devletti. Osmanlı'nın varlığını sürdürebilmesi açısından bir şanstı; yaşaması, yaşatılması gerekirdi. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti yaşatılabilseydi, tarihin seyri değişebilirdi; Osmanlı Balkanlar'da tutunabilir, bugün dünyanın en önemli enerji kaynaklarını barındıran Ortadoğu'ya egemen olacağından, bir süper güç olarak varlığını sürdürebilirdi.  Osmanlı, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin, varlığını sürdürmesi açısından önemini kavrayamadı. Peki, Osmanlı'nın varisi olan Türkiye Cumhuriyeti, Batı Trakya Türk Devleti'nin, bugünkü küresel konjonktür açısından önemini kavrayabilmiş midir? I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı'nın Balkanlardaki, Kuzey Afrika'daki ve Ortadoğu'daki toprakları üzerinde birçok yapay devletçikler oluşturuldu. Yüzyıl öncesinde yapılan bu parselasyon, bugünlerde, günün koşullarına göre revize edilmekte, ülkeler işgal edilmekte ve parçalanmaktadır.  Osmanlı'nın varisi olarak, tarihi kültürel bağlarının kazandırdığı stratejik derinliği hala derin ve güçlü olan Türkiye'nin, bu operasyonlara herhangi bir şekilde müdahale etmesini önlemek amacıyla, terörle, ekonomik krizle, bölünme tehlikesiyle tehdit edilmektedir.  Ayrılıkçı terör örgütüne yataklık eden, para ve silah yardımı sağlayan Batılı "dostlara" karşı kullanabileceğimiz en etkili silahlardan biri de Batı Trakya kartıdır. Türkiye'nin toprak bütünlüğüne göz diken AB'li dostların oyunlarına karşı Batı Trakya kartı da, AB sınırları içindeki Türk varlığı da önemli bir kozdur. Bu gibi konularda II. Abdülhamit'in taktiği, bugün de sonuç verecek bir formüldür. Bilindiği gibi, İngiltere Osmanlı topraklarıyla fazla ilgilenmeye başladığında Abdülhamit, o dönemde İngiliz sömürgesi olan Hindistan'daki Müslümanları ayaklandırarak gözdağı verirdi. Bugün de terör, devletlerarası çekişmelerde, bir savaş aracı olarak kullanılmaktadır. 
 BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ’Nİ NEDEN YAŞATAMADIK?
 Bağımsızlığa kavuşan Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan'ın birleşerek Osmanlı'yı hedef almaları, II. Balkan Savaşı'nı tetiklemiştir. Balkan devletlerinin ortaklaşa harekete geçebileceklerine ihtimal vermeyen Osmanlı bu saldırılar karşısında başarılı olamadı; Bulgarlar Ekim 1912'de Çatalca'ya kadar gelmelerini engelleyemedi. Osmanlı'nın Makedonya ile ilişkisi kesildi. Sırpların Üsküp'e girmeleri, Arnavutluk'un işgal edilmesi Osmanlı'nın Balkanlar'da otoritesinin kalmadığını göstermekteydi.  Balkan Savaşı sonunda, 30 Mayıs 1913'te Londra Anlaşması'nı imzalayan Osmanlı, Midye-Enez hattının batısındaki topraklarını düşmana vermek zorunda kalmıştı. Dedeağaç-Kavala arasındaki toprakları ele geçiren Bulgaristan, bu anlaşmayla, Ege Denizi'ne uzanmış oluyordu. Osmanlı'nın Balkanlardaki mirasını paylaşma konusunda kavgaya tutuşan Batılar, II. Balkan Savaşı'nın fitilini ateşlemiş oldular.  Bu savaşta oldukça hırpalanan Bulgaristan'ın durumundan yararlanan Osmanlı, 3000 kişilik bir "serdengeçti" müfrezesiyle Edirne'yi ve Meriç Nehri'ne kadar olan topraklarını geri almıştı. Meriç Nehri'nin batısında kalan yüzde 85'i Türk olan topraklarda yaşayan Müslüman nüfusun da kurtarılması gerekiyordu, fakat Batılı dostlara Meriç'in batısına geçilmeyeceğine ilişkin verilen söz, Osmanlı'nın elini kolunu bağlıyordu. Ordumuzun gözü kara askerleri Habipçe, Harmanlı ve Bozköy'e akınlar düzenlemiş, fakat Bulgarların baskı üzerine harekete geçen Rusya ve Batılı devletler Osmanlı'nın Edirne'ye çekilmesine neden olmuştu.  Tarihte "Edirne Fatihi" olarak anılan Yarbay Enver (Paşa), 16 subay ve 100 erden oluşturduğu 116 kişilik bir serdengeçti ekibini Kuşçıbaşı Eşref'in emrine vermiş, Ortaköy'ün alınmasıyla görevlendirmişti. Kuşçubaşı kısa sürede Ortaköy'ü almış, Koşukavak'a yürümüştü. Buraları Bulgar çetelerden temizleyen Kuşçubaşı burada milli bir tabur kurmuş, Kamber Ağa'yı hükümet başkanı ilan ederek Mestanlı'ya yürümüştü. Mestanlı'yı savaşsız ele geçiren Kuşçubaşı, Kırcaali'yi de alarak burada da bir hükümet kurmuştu.  Kuşçubaşı'nın belirli bir amaca yönelik bu operasyonları Balkan devletlerini ve Batılıları ürkütmüştü. Babı Ali Kuşçubaşı'nın engellenmesini isterken, Enver Bey, daha sonra I. Dünya Savaşı'nda Irak Cephesi Komutanı olacak Süleyman Askeri Bey komutasında bir destek kuvvet göndermiş ve Batı Trakya'nın tamamının işgalini emretmişti. 31 Ağustos 1913'te Gümülcine, 1 Eylül'de de İskeçe yeniden Türk topraklarına katılmıştı.  Gümülcine'nin kurtarıldığı gün, Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi kurularak başkanlığına Salih Hoca getirilmişti. Fakat Süleyman Askeri Bey, Erkan-ı Harbiye ve Garbi Trakya Hükümet İcraiye Reisi olarak bütün yetkileri kendinde toplamıştı.  Osmanlı'nın Balkanlardaki bu hızlı ilerleyişi ve Garbi Trakya Hükümeti Muvakkatesi'nin kurulması, Bulgaristan'ı ve İttihat Terakki yönetimini kaygılandırmıştı. Batı Trakya'da bağımsız bir Türk devletinin kurulmasını başından beri olumlu karşılamayan Osmanlı yönetimi, dış baskılara dayanamayarak, bu konuda önderlik yapan Batı Trakya'daki birliklere “geri dön” çağrısı yaptı. Fakat, bu emre uymanın oradaki Türk nüfusu Bulgarların ve Yunanlıların insafına terketmek olacağını çok iyi bilen subaylar bu emre uymadılar ve 12 Eylül 1913 tarihinde Garbi Trakya Müstakil Hükümeti'ni (Batı Trakya Türk Cumhuriyeti) kurdular.  Balkanlarda kurulacak bir Türk devletinin Balkan bozgunun gidişatını, Osmanlı'nın kaderini değiştireceğine inanmış olan Eşref Bey, Babıali'ye, sabık 10. Kolordu Kumandanı Hurşit Paşa'ya ve Erkan-ı Harp Kaymakamı Enver Bey'e yazdığı mektupta Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi'nin Batı Trakya Türk Cumhuriyeti adıyla bağımsız bir devlete dönüştürüldüğünü duyuruyordu:  "...Bu günden itibaren Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi altındaki çalışmamızı Hükümet-i Müstakile’ye (Batı Trakya Türk Cumhuriyeti) tebdil ve ilan, maalesef rabıta-i maddiyemizi Hükümet-i Osmaniye’mizden kesmiş olduğumuzu ilana mecbur oluyoruz... Merkezimiz Gümülcine Şehridir. Dedeağaç, İskeçe, Eğridere, Darıdere, Kırcaali, Koşukavak Şehirlerini ve diğer kaza ve nahiyelerini idare etmekteyiz. Hükümetimiz tam teşkilatla kurulmuştur.” “.. Kuvvetlerimize ilhak ve hükümetimize iltica eden bazı efrad ve zabıtanın iadeleri Hükümet-i Osmaniye'ce talep edilmekte ise de, huku-ı düvel kaidelerine istinaden arz olunur ki, Garbi Trakya hükümetiyle Osmanlı Devlet-i Aliyye'sinin yekdiğeriyle muahedelenmiş bu gibi iade-i mücrimin ve bahusus da siyasi mücrimler hakkında bir anlaşma bulunmadığından, bu hususun da nazar-ı mütalaeden uzak bulundurulmaması istirham olunur.  Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi Riyaseti adına Eşref."  Garbi Trakya hükümet-i Müstakilesi'nin kuruluşu, Batı Trakya'daki halka da yine 25 Eylül 1913 tarihli bir beyannameyle duyuruldu.  Sınırlar içinde Yunan ve Bulgar pulları geçersiz sayılmış, devletin kendi pulları basılmıştı. Devletin 30 000 kişilik bir ordusu vardı; bunun 6 000'i Osmanlı kalan 24 bini de yöre halkından oluşuyordu. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti tam teşekküllü bir devletti. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunda yer alan isimlerden olan Yüzbaşı Yakup Cemil o günleri şöyle anlatıyor: "Balkanlara hızla girip, kaybettiğimiz topraklarımızı geri almamız üzerine Düveli Muazzama derhal sadrazamın makamına koştular. Güya, Londra Antlaşması’nı tek taraflı olarak bozmuşuz, hemen işgal ettiğimiz topraklardan çıkmalıymışız. Kim kimin toprağını işgal etmişti? İttihat ve Terakki’nin uygun görmesiyle Süleyman Askeri Bey, Eşref Kuşçubaşı, Çerkez Reşid, Sapancalı Hakkı ve Fehmi Beyler gibi arkadaşlarla Meriç’i geçip Trakya’ya daldık. Gümülcine, Kırcali, Dimetoka gibi yerleri bir bir geri aldık. Serez’e de el atıp Yunan hududuna dayandık. Bulgarların Ege bağlantısını kesmiş olduk. Avrupa ayağa kalktı. Dış baskıları azaltmak için Garb-i Trakya Muvakkat Hükümeti’ni kurduk. Bu bir cumhuriyetti ve Türk tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştik. Bayrağımız vardı, başkentimiz Gümülcine’ydi, pul bile bastırmıştık’’.  Osmanlı Devleti'nin bölgeyi Bulgarlara bırakmasının nedeni olarak, İttihat ve Terakki'deki iç çekişmeler gösterilir. Bab-ı Ali baskını sonrasında devlet yönetimine soyunan İttihat ve Terakki'nin dış baskılar doğrultusunda ülke çıkarlarıyla bağdaşmayan kararlar aldıkları bilinmektedir. Enver Paşa'nın Batı Trakya Türk halkının moralini yüksek tutmak, ilk fırsatta Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ni kurma hazırlıkları yapmak üzere bölgeye köylü, çoban, imam ve işadamı kılığında Teşkilat-ı Mahsussa elemanları gönderdiği bilinmektedir. Fakat, tarihin akışı Enver Paşa'ya bu hayalini hayata geçirmesine izin vermeyecekti. Türk’ün kaderinin karardığı günler yaşanıyordu..   Başkenti Gümülcine olan bu yeni Türk devleti, tarihteki ilk Türk cumhuriyetidir; 1918'de Azerbaycan'da Mehmet Emin Resulzade'nin kurduğu Azerbaycan Türk Cumhuriyeti'nden 5 yıl, Türkiye Cumhuriyeti'nden 10 yıl önce kurulmuş bir Türk cumhuriyetidir. Sınırları doğuda Meriç, batıda Makedonya, kuzeyde Bulgaristan- Rodop Dağları ve güneyde Ege Denizi'ydi. Bayrağı vardı; bayrağındaki siyah matemi, yeşil İslamiyeti, beyaz aydınlık günleri, Ayyıldız da Türklüğü simgeliyordu. Sözlerini Piyade Kurmay Binbaşı Süleyman Askeri Bey'in yazdığı İstiklal Marşı’nı şu linkten dinleyebilirsiniz:  https://www.youtube.com/watch?v=cBqdlHO5xPA Dünya haritasının yeniden çizildiği bir dönemde Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin 100. yılını kutlamanın bir anlamı, Türkiye'yi bölmek üzere terör örgütleri kurup her türlü desteği sağlayan Batılı dostlara verdiği bir mesajı olmalı..  
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ MİLLİ MARŞI 

Süleyman Askeri Bey
Piyade Kurmay Binbaşı
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı
Dedeağaç, 3 Eylül 1913


Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana,
Sen hayat verdin kanınla millî kurtuluş savaşına.
Yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına,
Selam duruyor milletler senin şu millî bayrağına.
Bastığın şu yerler senin şanlı şehitlerinle dolu.
Düşmanlar taciz edemez yüce kahramanların ruhunu.
Şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına,
Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına.
Yurtta hürriyetin, istiklâlin rüzgârı esiyor,
Kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor.
Bu şanlı millî istiklâl savaşından asla dönülmez!
Karşımıza çelik ordular da çıksa, bizi ürkütemez!
Biz, millî istiklâl için Meriç’i, Karasu’yu aştık,
Bütün müstevlileri ezerek, yenerek hedefe ulaştık.
Balkanlarda şanlı bir cumhuriyet çığırını açtık,
İlk defa hürriyet meş’alesini biz yaktık.
Bu bayrak dalgalanacak, cumhuriyet yaşayacak!
Karşımızdaki düşmanlar bizden ürküp kaçacak!
Binlerce yıl hür yaşayan bir milletin torunlarıyız,
Şu steplerin kurdu, arslanı, göklerin kartalıyız.
Mücahitlerin hamlesi her zaman fırtınalar andırır,
Savaşta heybetimizin dehşetinden düşmanlar bayılır.
Batı Trakya Cumhuriyeti yaşayacak,yaşayacak!
Terakkimizin karşısında milletler şaşıracak!
Ey şirin Batı Trakya!... İşte nihayet esaretten kurtuldun,
Ey düşmanlar!... Sanmayın savaşlardan bu millet yorgun.
Cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak,
Su bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak!




Kaynak: https://www.oncevatan.com.tr/bati-trakya-turk-cumhuriyeti-makale,39787.html

Önce Vatan Gazetesi

Eski Ankara resimleri



////////////////////////

Ankara-Kızılay 1929 Kızılay Gn. Md.bina İnşaası (şuan Kızılay avm nin bulunduğu yer)........
ANKARAYıl 1934 THK GENEL MERKEZ BİNASI


Görüntünün olası içeriği: gökyüzü, ev, dağ, açık hava ve doğa

Görüntünün olası içeriği: gökyüzü ve açık hava

15 Mayıs 2017 
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10156180457079937&set=pcb.10156180457379937&type=3&theater
 

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...