06 Şubat, 2020

Rusya ( Çar Putin) ; Türkiye ile hem sahada hem diplomatik alanda savaşıyor. Suriye,Libya ,Ukranya,Kırım






Rusya ( Çar Putin) ; Türkiye ile hem sahada hem diplomatik alanda savaşıyor
Rusya, Amerikanın petrol bölgelerine çekilmesi sonrası PKK/YPG yi kollama adına sınırımıza yerleşerek Fırat Pınarı harekat alanımızı SINIRLADI
Şimdi de İDRİP de fiilen karşımızda
ve yine Rusya; Hafter'in arkasına sığınarak Libya da OYUN peşinde
Suriye de ve Libya da karşımıza çıkan Rusya'ya KIRIM la Ukranyadayız..
Allah, milletimizi her türlü şer ve şerlilerden muhafaza etsin..
Yorumlar
Yorum yaz...

  • Zekeriya Çavuş Bu Rusyaya aslında bir ders vermek lazım ama nüslümanlar birlik değil öte yandan törk törk diye yırtındığımız rus arkası devletlerden iş yok. Önündekiler zaten korkak. Bi Çin i ele geçirek dedik o da bom bok oldu.

Rusya; Türkiye ile hem sahada hem diplomatik alanda savaşıyor
Suriye de ve Libya da karşımıza çıkan Rusya'ya KIRIM la Ukranyadayız
Yorumlar
Yorum yaz...

  • TC Mustafa Zor Ukrayna'ya , Soros'un değirmenine su mu götürdük , niye gidiyoruz oraya.Stratejik işbirliği ! vs....ABD ile Stratejik ortak idik , ne oldu.Fırat'ın Doğusunda Amerika güdümlü Kürt devletçiğini mi engelledik...Libyada ne ye hangi projeye soyundurdular bizi...Sahi , F.Gülen örgütü FETÖ iktidar olsa idi başka birşey mi yapacak dı...sorular sorular sorular , bitmez..😪 Allah suçu günahı olmayan , bir hiç uğruna Şehit olan Askerlerimize Rahmet Eyleye...




///////////////////////////////
Pompeo, dünya liderlerinin Kırım'ın Ukrayna için kayıp olduğunu düşündüğünü söyleyerek Kiev'e  bomba attı 


ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Ukrayna'nın 'yılın arkadaşı' ödülünü almayacak. NPR muhabirine Amerikalıların ülkeyi umursamadığını söyledikten bir hafta sonra, Kiev'deki bir izleyiciye Kırım'ı unutmasını söylediği iddia edildi.
Bu, Pompeo'nun Ukrayna'nın yolsuzlukla mücadele aktivistleriyle geçen Cuma günü yaptığı özel toplantıda raporladığı etkili bir Ukrayna haber merkezi olan Novoye Vremya'ya (NV) göre. Orada, dışişleri bakanının yolsuzlukla mücadele STK genel sekreteri Elena Tregub'a göre , Ukrayna ve dünya liderleri için “Kırım kaybolduğunu” ve bunun “anladığını” söylediği bildirildi. NV, Pompeo'nun “ Ukrayna Kırım'dan vazgeçebilirdi, ” Rusya “ böyle bir şeyin alınabileceği bir ülke değil ”.
Editoryal not: Daha sonra Novoye Vremya, Pompeo'nun Kırım'dan vazgeçen uluslararası topluluk olduğunu söylediğini belirtmek için Tregub'ın onlara yaklaşmasından sonra makalesini değiştirdi. Bakan, yarımadayı uluslararası gündemde tutma konusunun toplantıda ele alındığını da sözlerine ekledi. RT, belirsizliği önlemek için hikayede değişiklikler yaptı.
NV, gerçeklik kontrolünün bir Tatar aktivistinden gelen bir soruya yanıt olarak geçen Cuma günü özel bir toplantıda yapıldığını söyledi.Emine Dzhaparova, görünüşe göre devlet sekreterinden yarımadayı ABD'nin dış politika spotunda tutmasını istedi ve bir Washington konferansı düzenlemeyi önerdi konu. Kaynaklar NV'ye yüzündeki ifadenin “biraz farklı öncelikleri olduğunu” açıkça gösterdiğini söyledi.
Bununla birlikte, ABD'li diplomatların özel olarak sık sık resmi çizgiden çıkardıklarını hatırlatan, kendi Dışişleri Bakanlığı sözcüsü farklı bir görüş aldı. Aynı gün Morgan Ortagus, ABD'nin Rusya'ya yaptırım uygulamaya devam edeceğini duyurdu ve Washington'un hala Kırım'ın Ukrayna'ya iade edilmesini talep ettiğinde ısrar etti.
Bu arada, sadece bir yıl önce, Pompeo'nun kendisi de aynı şeyi söyleyen “Kırım Ukrayna'dır” başlıklı bir açıklama yaptı Kiev ziyareti, Belarus, Kazakistan ve Özbekistan'ı da içeren eski Sovyet ülkelerinin kasırga turunun bir parçası olarak geldi.
Kırım, Viktor Yanukoviç'in Ukrayna hükümetinin devrilmesine yol açan Kiev'deki 'Maidan' protestolarının ardından Mart 2014'te Rusya tarafından yeniden emildi Referandumda Kırım seçmenlerinin% 95'inden fazlası bu hareketi destekledi. Moskova, sürecin uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Şartı'na tam olarak uyduğuna inanıyor. Bununla birlikte, Batılı ülkeler bunu yasadışı bir ilhak olarak görüyorlar ve resmi olarak Kırım'ı Ukrayna'nın bir parçası olarak görmeye devam ederken yaptırımlar uyguladılar.
Yarımada daha önce 1783'ten 1954'e kadar Kiev'in kontrolüne transfer edildiğinde Rusya'nın bir parçasıydı, her iki ülke de SSCB'nin bir parçasıydı. Yüksek Sovyet basitçe bir kararname çıkarırken, hiçbir oy yapılmadı ve Kırımların bu konuda bir etkisi yoktu. Hem Rus hem de yabancı birçok uzman, bu transferin meşruiyetini sorgulamaktadır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin daha önce Kırım konusunun “kapalı” olduğunu söylemişti .
////////////////////////
https://www.facebook.com/220535827122/videos/168289506570480/

https://www.facebook.com/220535827122/videos/168289506570480/?t=37

https://www.facebook.com/220535827122/videos/168289506570480/UzpfSTY4OTYxNzY5OToxMDE1Mzk0OTgxMDMzNzcwMA/?source=promotion_feed_story&story_id=10150095358262700
//////////////////////////////////////
Türkiye ve Rusya ; Suriye'de karşılıklı olarak aynı tezleri savunuyor..
ERDOĞAN: GERİ ÇEKİLİN YOKSA BİZZAT BİZ YAPARIZ!
* Rusya’dan beklentimiz Suriye’deki hassasiyetimizi anlamasıdır.
"Putin'le görüşmemde rejimin Soçi mutabakatına uygun bölgeye çekilmesini istedim. Rejim şubat ayı içinde geri çekilmezse, Türkiye bu işi bizzat yapmak durumunda kalacaktır.
*Madem terör örgütünün saldırıları garantör ülkeler tarafından durdurulamıyor, öyleyse bizim bu işi bizzat kendimizin yapması kaçınılmaz hale gelecektir.
*Önümüzdeki günlerde bu çerçevede beklediğimiz adımların atılmaması halinde Barış Pınarı bölgesinde başlattığımız harekâtı sağ sol ve alt taraftan sürdürmekte tereddüt etmeyeceğiz.
TÜRKİYE'NİN YOL HARİTASI
Barış Pınarı Harekatını sağ-sol ve alt istikamette yürütmekte tereddüt etmeyeceğiz. Türkiye'nin Suriye'deki güvenlik ihtiyaçları karşılanana kadar İdlib'de ve diğer harekat bölgelerinde izleyeceği yeni yol işte bu şekildedir.
Suriye'de en çok bulunma hakkı olan, Adana Mutabakatı ile Türkiye'dir. Türkiye'nin ilanihaye Suriye'de kalma niyeti yoktur. Ne zaman terör örgütlerinden temizlenir, o zaman işimiz biter.
Rusya'dan tek beklentimiz, Suriye'deki hassasiyetlerimizi daha iyi anlamasıdır.
.......
Rus Tarafının iddialarını ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov şöyle ifade etti:
Lavrov, Türkiye'nin İdlib'de bazı temel yükümlülükleri yerine getirmediğini de ifade etti.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye'nin İdlib gerilimi azaltma bölgesine asker gönderdiğine dair bilgiler geldiğini, Rus ordusunun durumu takip ettiğini söyledi.
Rusya'nın resmi yayın organı Rossiyskaya Gazeta'ya demeç veren Dışişleri Bakanı Lavrov, "İdlib gerilimi azaltma bölgesine Türk birliklerinin konuşlandırıldığına ve Türk ordusu ile Suriye ordusu arasında çatışmaların başladığına dair bilgiler geliyor. Rus askerleri, durumu izliyor" dedi.
Lavrov Suriye ordusunun Türk askerleri vurması konusunda şu ifadeleri kullandı:
"Rusya Genelkurmay Başkanlığı'nın açıkladığı verilere göre Türk birlikleri, uyarıda bulunmadan İdlib gerilimi azaltma bölgesindeki bazı noktalara doğru ilerledi. Bu nedenle Suriye ordusuna bu konuda bilgi veremedik. Atımlar yapıldı ve Türk tarafı cevabi önlemler alınacağı tehdidinde bulunuyor. Bu son derece üzücü. 2018 ve 2019 yıllarında yapılan Soçi mutabakatlarına uyulması için çağrıda bulunuyoruz."
'Türkiye bazı temel yükümlülükleri yerine getiremedi'
Bu arada Lavrov, Türkiye'nin İdlib'deki sorunların çözülmesine yönelik bazı temel yükümlülükleri yerine getiremediğini kaydetti.
Sergey Lavrov açıklamasının devamında şunları söyledi:
"Maalesef şu aşamada Türk tarafı, İdlib'deki sorunu kökünden çözebilecek bazı temel yükümlülükleri yerine getiremedi. Birincisi, Türklerle işbirliği yapan ve siyasi süreç kapsamında hükümetle diyaloğa hazır olan silahlı muhalefeti Heyet Tahrir Şam adını alan El Nusra Cephesi teröristlerinden ayıramadı. Bu iki örgüt de BM Güvenlik Konseyi'nin terör örgütleri listesinde ve bu nedenle İdlib'de yerleri yok." .
Lavrov, ikinci neden olarak gerilimi azaltma bölgesi içinde 10-20 kilometrelik silahsızlandırılmış hat kurulmamasını gösterdi.
Türk partnerlere bu konuda hatırlatmada bulunduklarını söyleyen Lavrov, Rusya ve Türkiye liderlerinin aldığı kararların tüm maddelerinin uygulanması için çalışmaya devam edeceklerinin altını çizdi.
Yorumlar
Yorum yaz...
  • TC Mustafa Zor Kısaca LAVROV diyorki , biz Türkiye'yle Soçi ve Astana'da İdlib'de eli silahlı cihatçı HTŞ ve diğer örgütlerin temezlenmesi , şehrin tamamen muhalif unsurlardan arındrılması da dahil tüm bunların Türkiye tarafından yapılması konusunda mutabık kaldık diyor...M4-M5 karayolunun Şama ve Lazkiye'ye giden kesimlerinin tam kontrolünün Suriyeye verileceğini de ayrıca bu sabah yapılan açıklamakta belirtti..Çünkü Fıratın doğusunu (petrol bölgesini) Amerika-PKK birlikte kontrol ediyor.Batısının kontrolüde ilerleyen zaman içinde Suriye ordusu kontrol etsin gibi bir plan çerçevesine oturtulacak.Türkiye bu konuda o sahada yanlış konumlanmış gözüküyor. Sınıra paralel 20-30 km. lik bir güvenlikli tampon bölgeyi kendisi yapabilirdi yapnadı , bu şansını S.Şah Türbesini PKK gözetiminde kaçırarak yitirmiştir.Cumhurbaşkanı bu sabah Suriyeye 1 aylık süre veriyoruz dedi.... Suriye kendi topraklarında operasyon yapma yetkisine sahip mi ? değil mi ? Bu önümüzdeki süreçte belli olacak..selamlar.
//////////////////////////////////////

Rus Dışişleri: İdlib'deki militanların eylemleri sonucu Rus ve Türk askeri uzmanlar hayatını kaybetti


https://tr.sputniknews.com/rusya/202002061041342696-rus-disisleri-idlibdeki-militanlarin-eylemleri-sonucu-rus-ve-turk-askeri-uzmanlar-hayatini-kaybetti/


İdlib'deki militanların ocak ayının son iki haftasında 1000'den fazla saldırı düzenlediğini belirten Rusya Dışişleri Bakanlığı, bu saldırılarda Rus ve Türk askeri uzmanların hayatını kaybettiğini ifade etti. Bakanlık, Türkiye ve İran'la koordinasyonun süreceğini vurguladı.

İdlib gerilimi azaltma bölgesindeki duruma ilişkin yazılı bir açıklama yayınlayan Rus Dışişleri, Rusya ve Türkiye'nin ocak ayı ortasında İdlib'de ateşkes sağlamaya çalıştığını ancak militanların etkinliklerini kabul edilemez derecede artırdığını ve ocak ayının son iki haftasında 1000'den fazla saldırı düzenlediğini kaydetti.
Saldırılarda ölen ve yaralanan Suriyeli askerlerin ve sivillerin sayısının yüzlerle ifade edildiğini belirten bakanlık, Rus ve Türk askeri uzmanların trajik şekilde hayatını kaybettiğini açıkladı.

'Silahlı grupların Libya'ya gönderilmesi militanların yoğunluğunu kritik seviyeye taşıdı'

Bakanlık, gerilimi azaltma bölgesindeki silahlı grupların bir kısmının önce Suriye'nin kuzeydoğusuna, sonra da Libya'ya gönderilmesinin militanların bölgedeki yoğunluğunu kritik seviyeye taşıdığının altını çizerek şu ifadeleri kullandı: "Bu koşullar altında hükümet güçleri, binlerce Suriyelinin hayatlarını terörden korumak için müdahalede bulunmak durumunda kaldı. Suriye ordusunun kendi egemen topraklarında BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü kabul edilen gruplara karşı savaştığı unutulmamalı ve bu konuda farklı görüşler olmamalıdır."

'ABD'nin Türkiye'yle dayanışma açıklaması ikiyüzlülüğün zirvesi'

ABD'nin İdlib'le ilgili açıklamalarını eleştiren ve Washington'un IŞİD lideri Ebubekir el Bağdadi de dahil militanlarla mücadele için İdlib'e bir dizi keyfi hava saldırısı düzenlediğini anımsatan Rus Dışişleri, Beyaz Saray'ın Barış Pınarı Harekatı nedeniyle yaptırım uyguladığı ve kınama talep ettiği Türkiye'yle dayanışma açıklaması yapmasının saçmalığın ve ikiyüzlülüğün zirvesi olduğunu vurguladı.

'Astana formatındaki anlaşma ve mutabakatlara bağlılığımızı koruyoruz'

Astana formatı kapsamında varılan, Suriye'deki terör örgütleriyle bu ülkenin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilerek mücadele edilmesini öngören anlaşma ve mutabakatlara bağlılıklarını teyit eden Rusya Dışişleri Bakanlığı, "Sahada kalıcı istikrar ve güvenliğin sağlanması ve bizzat Suriyeliler tarafından yürütülen siyasi sürecin ilerlemesi için Türk ve İranlı partnerlerle kapsamlı koordinasyona devam edeceğiz" diye noktaladı.

05 Şubat, 2020

Galiçya Cephesinde İki Kahraman: İbrahim Çavuş ve Pire Halil

Galiçya Cephesinde İki Kahraman: İbrahim Çavuş ve Pire Halil


Galiçya Cephesinde İki Kahraman: İbrahim Çavuş ve Pire Halil
İbrahim Çavuş (Sandalyede oturan)

Yurda dönüş öncesi esir düşen askerlerin yürek burkan hikayeleri, savaşın can yakıcı ve yıkıcı etkisini bir kez daha gözler önüne sermiştir. İşte bu hikâyelerin biri de İbrahim Çavuş’un hikâyesidir. 16 Eylül 1916 tarihinde Zlota Lipa kenarında, büyük kahramanlık gösteren 15. Kolordu, askerlerinin yarıdan fazlasını şehit vermiştir. Yaralıların da çoğu esir düşmüştür. Tarihe iz bırakan bu muharebede tutsak düşen binlerce esirden ikisi hikâyemizin kahramanlarından; İbrahim Çavuş ve sırt sırta çarpıştığı yakın köylüsü Halil Onbaşıdır.

Galiçya Cephesinde İki Kahraman: İbrahim Çavuş ve Pire Halil

Hatçe ebe, bebeği annesinin kucağına bırakırken; “Maşallah" dedi, "bu güne kadar elime aldığım en heybetli ve gürbüz bebek. Allah’ın izniyle, güçlü kuvvetli yenilmez bir pehlivan olur inşallah” diye konuştu.
“Adını İbrahim koyalım” dedi babası. “Allah’a yakın bir adam olsun, Allah için çalışsın hayatı boyunca, vatana millete hayırlı bir evlat olsun.”
Kütahya merkez, Kumarı köyünde 1889 yılında doğan İbrahim, hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Daha çocukluğundan itibaren iri yarı ve güçlü yapısı ile dikkatleri üzerine çekmişti. Çevresinin de teşviki ile çocuk yaşında güreşe heves sardı. Kısa zamanda usta bir güreşçi olmayı başardı. Namı tüm Osmanlı'da duyulur hale gelmişti. Gençlik yılları mutluluk içinde geçip, iyi bir pehlivan olma yolunda ilerledi. Girdiği her yarışmada birinci oluyordu. Daha 17 yaşında sırtı yere zor gelen bir cihan pehlivanı olmuştu.
Osmanlı İmparatorluğu topraklarında doğan bu yiğit, zor yıllarda dünyaya gelmişti. Çöküş sürecine girmiş bir imparatorluk olan Osmanlı, dört bir yandan düşman işgaliyle karşı karşıyaydı. Tüm dünyaya hükmetmiş büyük Osmanlı imparatorluğu için artık tüm dünya, ‘hasta adam’ yakıştırması yapıyordu. Gün geçtikçe artan borçların yanı sıra ardı ardına kaybedilen savaşların başlattığı moral çöküntüsün yanı sıra, bir yandan monarşiyi tasfiye etme çabaları ile aydınlanma çağını yakalama adına sürekli yaşanan iktidar kavgaları olumsuz gidişatı daha da karmaşık hale getiriyordu.

Birinci Dünya Savaşı’na doğru Osmanlı, 12 Mayıs 1914 yılında “Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkatı” adıyla geçici bir askere alma kanunu çıkardı. Bu kanunla artık zorunlu askerlik dönemi başladı. Söz konusu bu kanunun ilk maddesine göre, “Osmanlı hanedanının üyeleri dışında kalan tüm tebaa için askerlik hizmeti zorunlu kılınmıştı.”
Bu yasaya göre 18 ile 45 yaşları arasında her erkek askerlik yapmakla mükellefti. Askerlik süresi görev yapılan birliklere göre değişiyordu. Piyade sınıfında süre 2 yıl olarak belirlenmişti. Bu hesaplamalar doğrultusunda Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusu, 2 milyon 850 bin kişilik bir güçtü.

1. Dünya Savaşı ve Galiçya Cephesi

Başlamak üzere olan Dünya Savaşı ile diğerleri gibi, İbrahim Çavuş da asker oluyor ve Osmanlı’nın genç ve seçkin yiğitlerinin oluşturduğu birliklerden biri olan 20. Tümende askerlik hizmetine başlıyordu.
Özellikle aydın tabakanın monarşiyi tasfiye etme çabaları başka bir tehlikeyi ardı sıra getiriyordu. Bu tehlike, Türk olmayan unsurların merkezi hükümetten ayrılma yolunda başlattıkları hareketlerdi. Öncelikli olarak, Makedonya’da başlayan ayrılık hareketleri, Arap coğrafyasına doğru yayılıyordu. Tüm bu zorluklar yanında; moralsiz, yorgun ve gücü tartışılır hale gelmiş olan saltanat sahipleri, "Kocayan Kurt’un" hiç olmazsa yuvasını korumak için canını dişine takmak yerine yeni tavizlerle ayakta kalmaya çalışıyordu. Yeni yasa ile güçlenen Osmanlı Ordusu, Birinci Dünya Savaşı ile birlikte, dokuz cephede birden savaşa girmişti.
galiçya cephesi
Galiçya Cephesi Polonya ile Ukrayna sınırında yer alır.
Rumeli bölgesinin kaybı ile sonuçlanan Balkan Harbi’nin ardından Hicaz’da yeniden başlayan Vehabi ayaklanması imparatorluk için çok önem arz etmekteydi. Bu isyanın bastırılamaması durumunda tüm İslam dünyası kaybedilme noktasına gelecekti. Müslüman Araplar bölgesel isyanlarla bağımsız devletler kurma yolunda ilerliyordu. Osmanlı azınlıklarına el atan Avrupa, parçalama ve bölme ile Osmanlı topraklarından pay kapma yolunda birbiri ile yarışıyordu.
Osmanlının Teşkilat-ı Mahsusası’nın, Alman teknolojisini kullanarak, dini şahsiyetleriyle İslam dünyasının dört bir yanına dağıtılan Cihat fetvası bir işe yaramamış, Arap Yarımadası’nda Müslümanlar Osmanlı ordusuna karşı direnişe, hatta ihanete varacak karşı eylemlere başlamıştı. 

İbrahim Çavuş, mensubu olduğu 20. Tümen birliği ile Hicaz başta olmak üzere birçok cephede egemen güçlerin organize ettikleri ayaklanmalara karşı savaşır. Başarısızlıkla sonuçlanan ve bastırılamayan ayaklanmalardan sonra geri çekilen 20. Tümen’in yeni cephesi artık Galiçya’dır.
Bedenleri yorgun olan ama ruhlarında kahramanlık olan bu askerler, 1916-1917 senesinde haritadan silinmek üzere olan Polonya için savaşırlar.

1916 yılında 595 subay, 32.017 erden oluşan 15. Kolordu; dillere destan Gelibolu zaferi sonrası tüm dünyanın dikkatini çekmişti. Binlerce kınalı kuzu, coğrafyasını bilmediği topraklara doğru yola çıkarak, savaştı.
Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli cephelerinden biri olan Galiçya’da, Almanlarla, Ruslar arasında çok şiddetli çarpışmalar olmaktaydı. Karışıklıklardan yararlanmak isteyen Rusya, Galiçya’yı alma çabalarındaydı. Avusturya Macaristan topraklarında yer alan Galiçya, şiddetli Rus taarruzlarına karşı tehdit altındaydı. Yoğun Rus saldırıları karşısında tutunamayan Alman-Avusturya ordularına yardıma giden iki Tümenden biri İbrahim Çavuş'un da içinde olduğu 20. Tümen, bir diğeri ise Çanakkale destanını yazan Mustafa Kemal’in 19. Tümeniydi. Almanlar 3 ordu istemişti. Biri Romanya, biri Makedonya diğeri ise Galiçya cephesi içindi.

19. ve 20. Tümenlerin oluşturduğu 15. Kolordu, 30 bin askeriyle 22 Ağustos 1916 tarihinde Almanların direnişlerini sürdürmeye çalıştığı Galiçya bölgesinin Güney Cephesine savaşa girdi. Savaşın ana amacı, Polonya’nın yeniden bağımsızlığını kazanmasıydı. Ukraynalı Ozan Vernyhora’nın ünlü “Polonya Türk atları Vistül nehrinden su içtiğinde kurtulur” sözlerini hayata geçirmek istercesine savaşan Türk askeri Polonya’nın yeniden doğuşunda büyük rol oynamıştır.
Enver Paşa’nın Müttefiklerine verdiği söz doğrultusunda; Almanların Güney ordusu bünyesinde savaşa katılan 15. Kolordu, Galiçya cephesinde Rusların birinci Dünya Savaşı boyunca yaptıkları en büyük iki taarruzu püskürtmede büyük rol oynamıştı.

Hürrem Sultan’ın doğduğu kasaba olan Rohain’de başlayan savaşlarda bölgeyi bir Ruslar, bir Türkler kazanıyor, oldukça çekişmeli bir mücadele veriliyordu. Sonunda Ekim Devrimi oldu ve savaş bitti. Çok sayıda şehit olduğu için bölgenin çeşitli yerlerinde şehitlikler yapıldı.
Çarlık Rusyası yıkılarak Sovyetler Birliği’nin kurulduğu 1917 Ekim devrimi, artık dünya düzeninin değişeceğine bir işaret oldu. Çar II.Nikolay’ın otoriter yönetimi halkın hoşnutsuzluğunun artmasına yol açmıştı. Papaz Gapon önderliğinde Çarlarına şikayetlerini anlatmaya giden yoksul halk adeta katledilmişti. Kanlı Pazar olarak tarihe geçen bu olay, Sovyet Devrimi’nin temelini oluştururken, Çar yönetimden çekildi. Hem iç hem de dış savaşı olan Ruslar da savaşın sona ermesi beklentisindeydi.

Galiçya Cephesi’nde İki Esir

Özellikle 1916 yılının Eylül ayının ilk haftasında Rusların yoğun topçu ateşine kahramanca göğüs geren Türkler burada binlerce şehit verirken, onca askerini de esir vermişti. Buna karşılık taarruz püskürtülmüştü.

İkinci kez toparlanan Rus birlikleri; 16 ve 17 Eylül saldırılarında, zehirli gaz kullanmışlardı. Buna karşılık saldırılara 12 saat boyunca direnen 15. Kolordu kendisinden iki kat fazla olan düşmanla göğüs göğüse savaşmıştı. Bu kanlı muharebenin sonucunda 15. Kolordu, nerede ise tüm subaylarını şehit verirken on binlerce askerinin de şehit ya da esir olmasıyla sayısı nerede ise yarıya düşmüştü.

15. Kolorduyu oluşturan, Anadolu’nun bağrından çıkmış yiğitlerinin günümüze dek uzanmış binlerce kahramanlık destanı yazdıkları bir direniştir Galiçya cephesi…
Savaşın en acı deneyimlerinden olan lekeli humma da Galiçya cephesini tehdit etmiştir. Bir yandan hastalığın bulaşıcı etkisi bir yandan yaşamını yitiren askerlerin yollardaki cesetleri bu savaşın yardım edilebilirliğini azaltmıştır. Türk askerinin destan yazdığı birçok kahramanlık hikayesi bulunan bu cephede Rusların çok sayıda top kullandığı ve çok zorlandığı kayıtlara geçmiştir.

30 bin kişilik Galiçya cephesinde 18 bin askerimiz şehit olmuştur. El, kol ve bacaklarını kaybeden gaziler, Osmanlı dışında kimseden yardım görmemiştir.
Yurda dönüş öncesi esir düşen askerlerin yürek burkan hikayeleri, savaşın can yakıcı ve yıkıcı etkisini bir kez daha gözler önüne sermiştir. İşte bu hikâyelerin biri de İbrahim Çavuş’un hikâyesidir. 16 Eylül 1916 tarihinde Zlota Lipa kenarında, büyük kahramanlık gösteren 15. Kolordu; askerlerinin yarıdan fazlasını şehit vermiştir. Yaralıların da çoğu esir düşmüştür. Tarihe iz bırakan bu muharebede tutsak düşen binlerce esirden ikisi hikâyemizin kahramanlarından; İbrahim Çavuş ve sırt sırta çarpıştığı yakın köylüsü Halil Onbaşıdır.
Halil Onbaşı: "Yaralanmışsın İbrahim Çavuş?"
İbrahim Çavuş: "Halil boş ver beni şimdi, git gak Moskof burnumuzun dibinde."
Halil Onbaşı: "Seni burada koyup gitmem, geri çekilmem."
İbrahim Çavuş: "Git Halil yoksa sende esir düşeceksin."
Halil Onbaşı: "Göğüs gerdin bana iki kere canımı kurtardın İbrahim Çavuş. Bırakıp gitmem seni."

Göğsüne dayanan süngü ile ellerini kaldırdı. Rus Komutan, hepsi bir birinden perişan, çoğu yaralı ve halsiz; üstleri başları kir pas içinde kıyafetleri yırtık askerleri bir süre süzdükten sonra tercümana emirlerini çevirmesini söyledi.
Tüm esirler şunu iyi bilsinler. Gidecekleri kampa kadar ayakta kalmaları gerekiyor. Her ne nedenden olursa olsun, yürüyüş kolunda aksayan ve özellikle yere düşen olursa olduğu yerde süngülenerek bırakılacaktır. Esirler en seri şekilde belirlenen esir kamplarına getirilecektir.

Bir kolu askıda, alnındaki beyaz sargı kandan kırmızıya dönmüş Yüzbaşı Mehmet Rıza, itirazını Rusça olarak tok bir sesle dile getirdi:
"Kumandan, gördüğünüz gibi; askerlerim bitap, üstelik çoğu yaralı. Bu durumda yola çıkmaları halinde korkarım ki, bahsettiğiniz kampa ulaşan askerim kalmaz."

Rus asker yanıtladı: "Fikrini kendine sakla Yüzbaşı. Bana kalsa, hiç birinizi esir kampına yollamazdım. Bundan emin olabilirsin. Ama verilen emirleri uygulamak zorundayım."

"Söyledikleriniz ve aklınızdan geçenler Petersburg Beyannamesi ve Cenevre Konvansiyonu hükümlerine aykırıdır kumandan. Bunu bildiğinizi sanırım. Esir yasalarına göre hareket etmeniz yönünde sizi uyarırım." dedi Yüzbaşı Mehmet Rıza.

"Boş ver yüzbaşı hakkı hukuku, sen söyle askerlerine, dik yürüsünler." diye cevap verdi Rus komutan.
Bu konuşmalar tamamen çöküntü içinde olan askerler arasında büyük bir hezeyana yol açmıştı. Ne yazık ki yapılacak bir şey de yoktu. Yüzbaşı her şeye karşın moralli gözükmeye çalışıyordu.“Kayda geçen esir sayısı 430 kişi” dedi Rus komutan. Yüzbaşı Mehmet Rıza’ya döndü: "Esirleri üçe bölün. Yaralılarla sağlamları dengeleyin. Sorumluluk size aittir."

Düşen Olursa Taşırsın!

Yüzbaşı Mehmet Rıza, İbrahim Çavuş'un yanına gittiğinde hırsından dudaklarını ısırıyordu. Alnından damlayan ter bıyıklarına vurup yere saçılıyordu. Başındaki kırmızı bandaj ise gür kahverengi saçlarını keçeleştirmişti. İbrahim Çavuş'un gözlerinin tam içine baktı. Bakışları sanki kızıl birer oktu.
"İbrahim Çavuş, yaralıları sağlam arkadaşların arasına serpiştirelim. Dengeli üç guruba ayrılalım. Sen Halil Onbaşı'yı da al ve son gurubun en arkasında kal. Düşen olursa taşırsın. Allah yardımcınız olsun. Hakkınızı helal edin."

"Emredersiniz kumandanım. Siz de hakkınızı helal edin." diye cevap verdi İbrahim Çavuş.
Yüzbaşının İbrahim Çavuş'a güvenerek verdiği emir son derece isabetliydi. Ancak onun bilmediği bir şey vardı. İbrahim Çavuş'un kolunda ve ayağında olan yaralar büyük acı veriyordu. Özellikle ayağı her adımında, vücudunu taşımıyor, adeta sürüklüyordu.

Yürüyüş kolu, ikili sıradan oluşturulmuştu. Yüzbaşının emri ile İbrahim Çavuş en arkada yer almıştı. Yanında ise Hicaz Cephesinden beri beraber sırt sırta savaştığı yakın köylüsü Halil yürüyordu. Halil belki de Tümenin en ufak tefek yapılı askeriydi. Buna karşılık cıva gibi ele avuca sığmaz biriydi. Arkadaşları arasında ona "Pire Halil" diye sesleniliyordu. Bu konu İbrahim Çavuş'un aklına geldiğinde onca acı arasında aniden, yeni bir duygu çöküntüsüne girmişti. Pire Halil diyen arkadaşlarının çoğu artık yoktu. Hepsi şehit olmuştu.

Acılar içerisinde yürüyüşün onuncu arşını tamamlanmadan orta sıralardan bir asker yere yığıldı. Yanına gelen Rus askeri hemen kalkmasını söyledi. İbrahim Çavuş yanına yaklaştı, bitap bir haldeydi. Kaptığı gibi sırtına vurdu. Askere, “Sorun yok, devam edelim” dedi.
Taşı bakalım pehlivan, nereye kadar.” dedi ve sırıtarak yerine geçti. İbrahim Çavuş askerin Türkçe konuşmasına sevinmişti. "Hiç olmazsa derdimizi anlatacağımız biri var" diye düşünmüştü.

O günleri İbrahim Çavuş şöyle anlatıyor:
Bu durumda ne kadar yol aldığımı tahmin edemiyordum. Tek kelime ile uyuşmuştum. Sadece kurulu bir saat gibi zorlama adımlar atıyordum, "tak tuk tak". Tek hatırladığım, her adımda yaralarımın sızladığıydı. Bunun yanı sıra vücudum gittikçe uyuşur gibi oluyordu. Birden, sırtımdaki askerin kaskatı olduğunu hissettim. Rus askere seslendim. Sırtımdan usulca yere indirdim. Şehit olmuştu. Kaskatıydı. Benim ise bütün hücrelerim karıncalanmaktaydı.
Devam et. Bırak olduğu yerde kalsın

Rus askerin bozuk Türkçesi onun bir Kafkas kökenli Türk olduğunun göstergesiydi. Bu durum beni biraz rahatlatmıştı. Yanına sokuldum.
"Bırak gömelim arkadaş."

Süngüsü ile yerde yatan cesedi dürttü. Yürüyüş kolunun başındaki teğmene seslendi. Teğmen yürüyüş koluna dur işareti verdikten sonra yanımıza geldi. Traşlı temiz bir yüzü vardı. Benim yaşlarımdaydı. Yüzüme bakarak, Türkçe konuşan askere bir şeyler söyledi. Asker mırıldanırcasına komutanının söylediklerini tercüme etti.
"Her düşeni gömecekseniz eğer, hiç biriniz gideceğiniz yere ulaşamazsınız."

Çaresizlik içinde yeniden yola koyulduk. Bu kez ben, düşen birini omuzlamak için değil, halsizlikten düşmemek için yürüyüş kolunun en arkasında yürümeye çalışıyordum. Bir yandan kimseler devrilmesin diye Allah’a dua ediyordum. Birden tüm kanımın çekildiğini hissettim. Gözlerimin önünde kelebekler uçuşmaya başlamıştı. “Buraya kadar koca adam” diye mırıldandım. “Allah’ım beni cennetteki kullarından eyle” yaralı sol bacağım bedenimi sola çekiyordu. Birden kalbimin hizasına doğru bir sıcaklık hissettim. Ölüyordum galiba, bir melek sol yanıma dayanmıştı.
Birden onu fark ettim. Pire Halil’di. Yarım kadar boyuna aldırmadan sol kolumu omuzuna atarken, sıcacık gülümsedi.

Pire Halil

"Bana yaslan Çavuş’um, soluna bariyer yaptım!" dedi. Pire Halil’in sevgi dolu ve kendinden son derece emin sesi beni biraz olsun canlandırmıştı.
Sağ ol arkadaş, iyi ki varsın!” diye iç geçirdim. Konuşmaya mecalim yoktu.
"Diren çavuşum, kurtulacağız. Bak göreceksin, bir şeyler olacak, kurtulacağız bu Moskof gâvurlarının elinden."
Umudum yok be onbaşı. Sağ salim esir kampına ulaşsak bile sağ komaz bunlar bizi.” Diye yine içimden konuştum. Oysa o beni duymuştu veya aklımı okumuştu. Veya sesli konuşmuştum da sesimi duymamıştım.
"Öyle olsa şimdiye kadar yaparlardı çavuşum. Dik dur hele. Göreceksin köyümüze, Kumarı’mıza döneceğiz."

Karanlık gittikçe yoğunlaşıyordu. Karanlıkla birlikte, artık umutsuzluk da tüm hücrelerime egemendi. On beşli yaşlarım gözlerimin önüne geliyordu. Kütahya güreşlerinde Rum Yorgi’yi yendiğim sahneleri anımsıyordum. Artık gözlerimin önünde karanlık yerine uçsuz bucaksız yemyeşil bir dünya vardı, Halil’i de sağa çekip çangal yemiş gibi yuvarlandım. Kafkas askerin adı Cengiyev’di, anında başımızda bitmişti. Her şey hayaldi sanki. Asker, “Düştü teğmenim süngülüyorum” diye bağırdı. Teğmen Rusça bir şeyler konuşarak yanımıza geldi. Postalının ucu ile karnımı dürttü. Karşılık vermek ayağından tutup bir anda sırtını yere yapıştırmak istiyordum. Mecalim yoktu. “mola veriyoruz” diye haykırdı asker. Bir anda Halil’in, “Söyle komutana sorun yok, gerekirse ben onu taşırım” dediğini duydum. İçin için gülümsedim. Çok hoşuma gitmişti. “Ey Pire, yağmasan da gürle” diye mırıldandım.

Asker Halil’in söylediklerini gülerek Teğmene anlatıyordu. Teğmen son derece ciddi bir duruşla, bir Halil’e bir bana bakıyordu. Bir süre sessiz kaldıktan sonra konuştu:
"Taşıyabilirse taşısın. Taşıdığı yere kadar ikisine de bir şey yapılmayacak. Azim, en sert direnci kırar asker. Kim bilir belki de bu küçük adam bu koca devi taşıyabilir. Mola bitti yola çıkıyoruz."

Kısa süren mola biraz olsun toparlanmama yetmişti ancak, ayağa kalkacak dermanım yoktu. Halil’in elini tuttum: "Buraya kadar arkadaş. Hakkını helal et. Sen yoluna devam et ve bir gün Kumarı'ya dön inşallah. Benden de selam söyle. Şimdi söyle o Moskof dölüne süngülesin beni."

"Dur hele dur koca çavuş. Öyle yağma yok. Anca beraber, kanca beraber. Söz verdik Rus kumandana beraber süngüleneceğiz."
Diğer esir Türk’lerin ve Rus askerlerinin şaşkın bakışları arasında Pire Halil kendisinden iki kat ağır bedenimi kucakladığı gibi sırtına vurdu ve koşar adım konvoyun en önüne doğru yürüdü. Pire Halil o kadar ufak tefekti ki, İbrahim Çavuş'u sırtına aldığında İbrahim Çavuş'un ayakları yere değiyordu. Öne geldiğinde hayli yorulmuştu ki beni yere yığdı. Kendi yanıma oturdu. Kısa sürede konvoy tekrar önümüze geçti. Halil bu kez yere oturup bedenimi sırtladı. Yine hızlı adımlarla yürüyüş kolunun önüne geçti tekrar dinlenmek için bedenimi yere serdi. Kendini de yanıma bıraktı.

Bir kez daha düşerlerse süngüleyin!

Öte yandan verdiği komuttan sonra Teğmen, sürekli olarak İbrahim Çavuş ve Halil arasındaki diyaloğu izlemekteydi. Bir küçücük adamın yaptığı bu olağan dışı, insanlık üstü eylem kendisini hayli etkilemişti. “küçük Herkül” diye mırıldandı. Durdu. “Mola” diye haykırdı.
Gözü pek bir aristokrat olan Teğmen Rodianko, yaklaşan Bolşevik devriminin ateşli savunucularından biri idi. O da birçok yoldaşı gibi değişimin kapıda olduğuna inananlardandı. İnancı gereği zaten, doğal olarak, gözünde tüm insanlar kardeşti ve eşitti. Elinden gelse, esirleri serbest bırakırdı. Üstelik aldığı hukuk eğitimi onu bu yönde zorluyordu.

Bir şeyler yapmalıyım diye düşündü. ‘Bu insanlar böylesine basit bir ölümü hak etmeyecek kadar güçlüler’ diye iç geçirdi. Düşüncesi şekilleniyordu. Bir şeyler oluyordu. Hissediyordu. Fikri sabitleşiyordu. Öncelikli olarak zaten yavaş yürüttüğü konvoya sık molalar vermeliydi. Bu durumda esir zayiatını en azda tutacağını ve bu iki ayrıcalıklı adamı da kurtaracağını düşünüyordu.

Konvoy yeniden yola koyuldu. Halil konvoyun en önüne getirip yere bıraktığı İbrahim Çavuş’u, dinlenip; yeniden en arkada kaldığında sırtlayıp en öne getirip duruyordu. Onun bu anlatılmaz azim ve gücü diğer esirleri olumlu yönde motive ediyordu.

Esir sevkiyatının altıncı gününde tüm konvoy bitap haldeydi. Rus askerler arasında bile sızlanmalar başlamıştı. Halil gücünün son kırıntılarını döküyor, zaman zaman İbrahim çavuşu adeta sürükleyerek çekerek taşımaya çalışıyordu. Teğmen kendi askerlerinin yorgunluğunu bahane ederek zamansız bir mola verdi. Halil’in yanına gitti.
"Azmini ve arkadaş sevgini takdir ediyorum asker. Ancak, görüyorum ki bittin. Bırak onu zaten nerede ise yarı ölü. Sen kendi canını düşün."

Cengiyev Teğmenin sözlerini aktarır aktarmaz Halil ağlayarak haykırdı:
"Ben bitmedim kumandan. Bitince ikimizi de bırakırım siz merak etmeyin. Ona söz verdim. Biz beraber köyümüze döneceğiz, ya da beraber süngüleneceğiz."

Bu nasıl bir inançtır” diye mırıldandı teğmen. Bir süre iki yiğidi hayran gözlerle izledikten sonra konuştu.
"Bir daha düşerlerse süngüleyin!"

İki yiğidin gözleri dolu doluydu. İbrahim çavuş tüm gücünü toplayarak yavaş yavaş konuştu:
"Yalvarıyorum pire. Kendini de beni de bitirdin. Hiç olmazsa kendine acı sen git, bırak beni. Artık dayanamıyorum sana verdiğim eziyet öldürüyor beni, bırak beni, Allah aşkına! Ey Kafkas asker, hadi bir iyilik yap; süngüle beni lütfen, kurtar şu güzel arkadaşımı, bitir bu işkenceyi.

"Sus İbrahim Çavuş. Ben bitti demeden sakın bitme. Bitersek ikimiz beraber biteceğiz. Bunun kararını ben vereceğim. Şimdi sus. Yalvarırım Allah’ım, güç ver bana bu Moskoflara mahcup etme bizi.

Ve Savaş Bitti

Halil’in bu yakarışı sanki bir anda karşılık buluyordu. Teğmen’e yaklaşan bir Rus habercinin sesi gecenin karanlığını delerek tüm konvoyda yankılanıyordu:
"Kumandan Rodianko, savaş bitti eve dönüyoruz."

Ulağın getirdiği kâğıdı büyük bir iştahla alan Teğmen, duaları kabul olmuş bir eren sevincini hiç gizleme gereği duymadı, doğrudan yanımıza gelmişti. Pes etmiş bir pehlivan gibi, yerde sırt üstü yatıyordum, göz göze geldik. “Her halde bizi katledecekler” diye düşünüyordum. Rus teğmen ani bir hareketle topuk çarpıp karşımızda selama durmuştu. Bu ana kadar bir cellat edasında olan Cengiyev bu kez sevgiyle gülümseyerek tercüme etti.
"Komutan tüm kahraman Türkleri nezdinizde selamlıyor. Hepiniz serbestsiniz. Rusya için savaş bitti."

O günleri İbrahim Çavuş şöyle anlatıyor:

Yola çıktığımızda 430 olan sayımız nerede ise yarıya düşmüştü. Buna karşılık içimizde buruk da olsa özgürlükle gelen bir sevinç hâkimdi. Kurtarıcım Halil haklı olarak son derece gururluydu, olması da gerekiyordu. Oysa onda yaptığı bu insanüstü iyiliğin gereği olarak yüzüme yansıttığı hiçbir emare yoktu. Aksine son derece mütevazı bir sesle konuşarak güçsüz bedenimi canlandırdı.
"Haydi, çavuşum köyümüzün yolunu göster bakalım."

Yangın yerine dönmüş ülkemin bir başından bir başına bin bir zorlukla cebelleşerek sonunda Kütahya'mıza ulaşmıştık. Pire Halil’in o bitmek bilmeyen inancı sayesinde köyümüze dönmüştük. Bundan sonra, yaşamım boyunca minnet duyacağım ‘Pire’ adını koyduğumuz bu dev arkadaşıma iyiliğinin karşılığını nasıl ödeyeceğim diye düşüneceğim kesindi.

Asker olmadan bizim durumumuz çok iyiydi. Bunun yanı sıra çok iyi bir pehlivandım ve çok ödüller kazanmıştım. Halil ise yakın köyde zar zor geçinen bir aileden gelmekteydi. Artık varımı yoğumu seferber edecektim, bu yüreği dağ gibi arkadaşıma ömür boyunca yapabileceğim her şeyi yapacaktım. Yüreğinin büyüklüğünün yanı sıra alçakgönüllülüğü bir dantel kadar ince olan dostumla ölene dek tek kese iki aile olarak destek olmayı kendime görev ahdederek yaşadım.
galiçya cephesinde neler oldu
En alt sırada, soldan ikinci sırada, fotoğrafın sarardığı yerdeki kişi İbrahim Çavuş'tur.
Hikayemizin kahramanı İbrahim Çavuş, daha sonra Yılmaz soyadını alarak, köyünde yaşamaya devam ediyor. Son nefesine kadar elini pire Halil’den eksik etmiyor. Yıllarca Kumarı’da kalan bu kahraman, 1945 yılında kendi vatanında huzur içinde Hakk'a yürüyor.


kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...