16 Ocak, 2019

Hamamönü Kabakçı Konağı ve Nezih Yıldırım

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10154967994182700&set=a.10154967983332700&type=3&theater

Hamamönü Kabakçı Konağı
Kültür faaliyetlerinden ve "15-20 yıl önce hakımda ilk yazıyı yazan" diye misafirlerine bizi takdim eden Nezih Yıldırım'ın şiir dinletisini izledik.

Aşık Zeki Erdali'nin saz ve söz ustalığına şahit olduk
Şair ve ozanlar;
Milletlerin yüreği- dilidir.Bunu hakkıyla yaşayıp gördük.
 — ‎‎‎‎‎محمود عثوم‎, ‎شﹻﹻﹻﹻﹻﹻﹻﹻﹻہٰٰہيﹻﹻﹻﹻہٰٰخﹻﹻﹻﹻﹻﹻﹻہٰٰہ آلﹻﹻﹻﹻﹻﹻﹻہٰٰہوآديﹻﹻﹻﹻﹻﹻﹻہٰٰہٰٰ‎‎, Zeki ErdaliNezih YıldırımAşık Zeki Erdali‎ ve Aşık zeki erdali‎ ile birlikte.

Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, Necati Çavdar dahil, ayakta duran insanlar ve iç mekan




Kabakçı Konağı'nda
Erzurumlu Aşık Zeki Erdali ile
Şair ve ozanlar;
Milletlerin yüreği- dilidir.Bunu hakkıyla yaşayıp gördük

Hamamönü Kabakçı Konağı
Kültür faaliyetlerinden ve "15-20 yıl önce hakkımda ilk yazıyı yazan" diye misafirlerine bizi takdim eden Nezih Yıldırım'ın şiir dinletisini izledik.
Aşık Zeki Erdali'nin saz ve söz ustalığına şahit olduk





Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, iç mekanGörüntünün olası içeriği: 7 kişi, Nezih Yıldırım dahil, oturan insanlar, masa ve iç mekan


Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, Necati Çavdar dahil, ayakta duran insanlar
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10154968017242700&set=a.10154967983332700&type=3&theater

zamanında hakkında makale de yazdığım Çingeneler konusunda faliyetleri olan yazar Ahmet Aksu ve
Şükrü kaya
beylerle Ankara Kitap Fuarındayız
 — Şükrü Kaya Yaren Derman ile birlikte.
Görüntünün olası içeriği: Necati Çavdar

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10154968018652700&set=a.10154967983332700&type=3&theater

.......................


Necati ÇavdarKİTAP + ŞİİR albümüne 37 fotoğraf ve 2 video ekledi — Nezih Yıldırım ve 5 diğer kişi ile birlikte.

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10154967994182700&set=a.10154967983332700&type=3&hc_ref=ARR5p-IH8ZFhjLtuoNrajTwW1wWf5vy_beJ61RPnLJoRGrPIfCDtj_pwdAADwFkUkws&__tn__=EC-R



"Berlinde Toplanan Avrupa barbarları Afrika Kıtasını bakın nasıl paylaşmışlardı..".

Hakk Dostu bir gönderi paylaştı.
https://www.facebook.com/a.h.kanli.1

134 Yıl önce Berlinde Toplanan Avrupa barbarları Afrika Kıtasını bakın nasıl paylaşmışlardı...
Zuher Jazmati
Heute vor 134 Jahren, am 15. November 1884, begann die Versammlung der mächtigsten europäischen Nationen in Berlin, um den afrikanischen Kontinent unter sich aufzuteilen. Ohne jeglichen Respekt für die verschiedenen Ethnien, Sprachen, Bräuche und Familien, wurde die Karte einfach neu gezeichnet und Land willkürlich verteilt. Es folgte die systematische Zerstörung eines gesamten Kontinents und die nachhaltige kollektive Traumatisierung von heute ca. 1,1 Mrd Menschen. Wir werden niemals die Verbrechen vergessen, die im Namen des Kolonialismus an den Menschen Afrikas verübt wurden.
via #schauhin
134 yıl önce bugün, 15. Kasım 1884 ' de, Berlin ' in en güçlü avrupa milletler toplantı başladı, Afrika Kıtası ' nı aralarında bölmek için. Farklı etnik, dil, gelenek ve aile için herhangi bir saygı olmadan, kart sadece yeni imza ve ülke rastgele dağıtıldı. Tüm kıtanın sistematik yıkımı ve bugün yaklaşık 1,1 milyar kişi tarafından sürdürülebilir toplu yok takip etti. Afrika ' nın insanlara sömürgecilik adına işlenen suçları asla unutmayacağız.

Via #Schauhin

Mustafa Muğlalı Davası

2 Mart 1950 Muğlalı Davası
Mustafa muğlalı ile ilgili görsel sonucu
Orgeneral Mustafa Muğlalı idama mahkum oldu. Cezası sonra müebbete çevrildi. Karara gerekçe olan olay Van’ın Özalp ilçesinde 33 köylünün öldürülmesiydi. Milli Birlik Komitesi’nin üyelerinden Orhan Erkanlı hadiseyi şöyle değerlendirmektedir:
“Demokratlar, bitmez tükenmez müsademelerde (silâhlı çatışma) eşkıya takiplerinde şehit düşen Türk ordusunun evlâtlarının hesabını soracak yerde kendi siyasi çıkarları uğruna, Kâzım Karabekir’den sonra Doğu’da ilk defa nisbi bir sükunet sağlayan büyük kumandan Muğlalı’yı mahkeme huzuruna çıkarmayı tercih ettiler. Elbette bu uygulamadan devrin hükümetlerinin ve İnönü’nün de haberi vardı. Fakat yiğit Muğlalı, askerliğin, kumandanlığın ezeli kuralına uyarak (kumandan yapılan ve yapılmayan her şeyden sorumludur) suçlamaları üzerine aldı ve neticede ölüme mahkûm edildi.”
 
Asım Gündüz, hayatının önemli aşamalarını anlattığı “Hatıralarım” isimli eserinde zaman zaman döneminin önemli isimleri hakkında bazı ufak bilgiler veya onlarla yaşadığı bazı küçük anıları okuyucuya aktarır. Asım Gündüz, Mustafa Muğlalı hakkında bilgileri “Hatay Meselesi ve Muğlalı” başlığı ile anlatmış:
 
HATAY MESELESİ VE MUĞLALI
 
Atatürk birbiri ardına gerçekleştirdiği inkılâpları ile çok yorulmuştu. Durmadan çalışıyordu. Prof. Afet İnan’la gece gündüz Türk tarihini aydınlatmak çabasındaydı. Hafif rahatsızlık belirtileri de görülmeye başlamıştı. Milli Mücadele’ye başlarken çizdiği “Milli Misak”a dahil olmasına rağmen, Lozan görüşmelerinde halli ileriye bırakılan “Hatay”ın anayurda ilhakı meselesini halletmek istiyordu. Hatay Fransızlardan alınacaktı. İsmet Paşa, başbakan olarak devletin başına bir gaile açmasından korkuyordu. Fransızların Birinci Düya Savaşı’ndan sonraki güçlü Kara, Hava ve Deniz kuvvetinden çekiniyorduk. Ama Atatürk bizler gibi düşnmüyor ve “Fransızlar artık savaş sonu miskinliğine girmişlerdir. Müstemlekeler kendilerini kurtuluşa çağıracak liderleri bekliyor.” diyordu. Celal Bayar kabinesi de bu konuda Atatürk’e gereğince yar olmamıştı. Bunun üzerine komutanlarla bir toplantı yapmaya karar vermişti. Toplantıya Batı Aadolu’daki beş kolordunun komutanları da katılıyordu. Atatürk, Hatay adını verdiği Antakya ve İskenderun’un tarihi ve coğrafi durumunu uzun uzun anlatmış ve burasının Türk yurdunun bir parçası olduğunu söylemişti. Hatay’ın Anayurda ilhakının nasıl ve hangi yolla olacağı hususunda kumandanların fikirlerini sormuştu. Birinci Kolordu Komutanı Korgeneral Mustafa Muğlalı heyecanla söz almış ve şöyle demişti:
 
“Atam!… Siz üzülmeyin. Beni Kayseri’deki 6. Kolordu’ya tayin edin. Bir manevra bahanesiyle kısmi seferberlik yapayım, emrimdeki iki tümen ve Dötyol’daki Dağ Tugayı ile Suriye’ye girip Antakya ve İskenderun’u Fransızlardan alayım… Sonra da siz beni asi ilan eder ve gelir asarsınız. Ama siz üzülmeyin ve arzunuz olsun…”


Atatürk bu sözler karşısında heyecanlanmıştı, kalktı Muğlalı’yı kucakladı ve öptü…
 
Mustafa Muğlalı hakikaten kahraman ve fedakar bir subaydı. İkinci Meşrutiyet’ten önce Rumeli’de Bulgar ve Sırp Komitacılarıyla çarpışmış. Birinci Dünya ve İstiklal Savaşlarına değerli hizmetler görmüştü. İkinci Dünya Savaşı’nda da Trakya boşaltmasında vazife görerek Orgeneralliğe ve ordu kumandanlığına kadar yükselmişti. Milli Mücadele’den sonra Doğu Anadolu’da huzur ve güveni sağlamak için ne yazık ki sonradan politik oyunlara alet edilmiş ve bu değerli komutan tutuklanıp mahkemelere verilmiş ve idam sehpasına bile götürülmek istenmiştir. Bu olup bitenlere seyirci kalan veya Muğlalı’ya bu muameleyi yapan idarecileri ben hiçbir zaman affetmem. Memleket çıkarları hiçbir zaman kısır parti ve şahıs çıkarları önünde yerlere serilmemelidir. Bunu yapanlar hiçbir devirde “Devlet adamı” vasfına sahip değillerdir.


OTUZÜÇ KURŞUN
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van’da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari guvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı…
Yiğitlik inkar gelinmez
Tek’e – tek döğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzuç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda…
Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alaçakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yürekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere…
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri…
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri…
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreğini leş kuşları yesindi…
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun…
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden…
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına…
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda
Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
Ahmed ARİF
http://www.halkinhabercisi.com/2023e-dogru-1915den-2015e-mustafa-kemalin-askerlerinin-vatan-savunmasi-yuz-yillik-yalnizlik-11-kasim-1938-19-mayis-1950
 ///////////////////////////////
Mustafa muğlalı ile ilgili görsel sonucu

FotoÄŸraf

Mustafa muğlalı ile ilgili görsel sonucu
Mustafa muğlalı ile ilgili görsel sonucu

CHP, İmam Hatip Okulu açıyor..3 Temmuz 1947

3 Temmuz 1947
CHP, İmam Hatip Okulu açıyor..

46
5121 Mayıs 1948 tarihinde İmam Hatip Yetiştirme Kursları açılması önergesi kabul edilmiştir. Bu kursların süresi 10 aydır. Türkiye genelinde toplamda 10 tane de kurs merkezi açılmıştır. Kursun programı Fıkıh hariç dini dersleri içerirken, bunun yanında tarih, coğrafya, Türkçe gibi kültür derslerine de yer verilmesine rağmen matematik ve fen grubu dersleri hiç verilmemiştir.


"Köşk " demek YASSAK

25 Kasım 1946 Marko Paşa dergisinin  ilk sayısı çıkar
 Sabahattin Ali başyazarlığını, Mustafa Mim Uykusuz da çizerliğini üstlenmiştir. Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz’ın yazarlığını yaptığı Türk basın tarihinin en yüksek tirajlı mizah yayınlarından biri olmuştur. Markopaşa “Toplatılmadığı zamanlar çıkar” veya “Yazarları hapishanede olmadığı zamanlar çıkar.” gibi ibarelerle çıkar.
 Markopaşa kapatılınca sırasıyla; Merhumpaşa, Malumpaşa, Yedi-Sekiz Hasan Paşa, Hür Marko Paşa, Bizim Paşa, Ali Baba ve Kırk Haramiler adları altında yeniden çıkarılır..
43

"Köşk " demek  YASSAK
Sabahattin Ali'nin Sırça KÖŞK kitabı  1947'de yayınlanır.
Sırça KÖŞK de bir hikaye..
Hikâye şu sözlerle bitiyordu.. “Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.”
Sırça Köşk’teki bu ifadeler  iktidar eleştirisi gözlerden kaçmaz. İnönü eleştiriliyor diye 1947’de basılan basılan kitap, Bakanlar Kurulu kararıyla hemen toplatılır.
44

 
2 Nisan 1948 Sabahattin Ali’nin öldürüldü
Sabahattin Ali – Aldırma Gönül Aldırma
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelir duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma
Görmek istersen denizi
Yukarıya çevir yüzü
Deniz gibidir gökyüzü
Aldırma gönül aldırma
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Mahpus yata yata biter
Aldırma gönül aldırma
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah’a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma
::::::::
3 Nisan 1948 Türkiye Avrupa Ekonomik İşbirliği’ne katıldı.
 CEMAL GÜRSEL: Komünizmle Mücadele Derneği fahri başkanlığı yapar.
5 Haziran 1948: İstanbul’da Komünizmle Mücadele Derneği kuruldu. 
İlk kongresini 30 Ekim 1948’de yapan dernek, Türkiye çapında CIA destekli sol karşıtı "kontrgerilla faaliyetleri" yürüttüğü iddia edildi.
 1963 yılında 9, 1968 yılında 141 şubeye sahipti.
 
Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği ise 1963 yılında kuruldu. Derneğin çalışmaları, 1965 yılında genel başkanlığa Toprak Dergisi sahibi İlhan Egemen Darendelioğlu’nun geçmesi ile hızla yaygınlaştı. 1965 yılından itibaren İzmir, Antalya, Adana, Erzurum, Kars ve Trabzon’da mitingler düzenledi. Fethullah Gülen bu yıllarda Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurucuları arasında idi. Derneğin önde gelen üyeleri, daha sonra İlim Yayma Cemiyeti’nin kuruluşuna da önayak olurlar. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, 16 Temmuz 1965 tarihinde, TİP’in Bursa mitingine yapılan saldırı sonrasında Komünizmle Mücadele Derneği fahri başkanlığından ayrılır.

47
48

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...