03 Mayıs, 2019

LOZA; , lozan da sergilenen karikatürle anlatım -27 Aralık 1923 daıly telgraph-

Tarihin döndüğü AN tarihi döndüren DeliKANlılar; Bosna 02.05.1992




Necati Çavdar bir gönderi paylaştı.
1 saat
Tarihin döndüğü AN
tarihi döndüren DeliKANlılar
Görüntünün olası içeriği: gökyüzü ve açık havaTayyar Tercan
'2 Mayıs Bosna için ölüm-kalım günüydü'
" Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç, Lizbon dönüşü hava alanında Sırplar tarafından esir alınmıştı.
Tarihe 'Dobrovolyaçka olayı'' olarak geçen hadise bunun üzerine gerçekleşti.
Bosna Hersek'in başkenti Saraybosna'nın 2 Mayıs 1992 tarihinde kuşatılması ve merhum Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç'in havaalanında gözaltına alınması üzerine, Bosna ordusu Dobrovolyaçka Caddesi'nden geçen eski Yugoslav ordusu (JNA) birlikleriyle 3 Mayıs'ta çatışmaya girdi.
"Tarihin döndüğü an, fotoğraflarda gördüğünüz üç delikanlı
(Ramiz Delaliç, Juka Prezina, İsmet Bajramoviç ) bizim tabirimiz ile Saraybosna'nın üç kabadayısı, yanlarındaki gönüllüler ile Saraybosna'daki Yugoslav ordu karargahını basarak Sırp general Milutin Kukanyats ile 200 askeri esir alarak Aliya İzzetbegoviç ile takas etmişlerdir ve tarihi direniş bu şekilde başlamıştır"
(Bahadır Kaptan)

01 Mayıs, 2019

Gazeteci Yazar Necati Çavdar: "Darbelerden özellikle kadınlar zarar görmüştür"...İdareci Bürokratlar Birliği; "Dost Meclisi Toplantısı"

İdareci Bürokratlar Birliğinden "Dost Meclisi Toplantısı"

Haberler.com
Haberler.com
2 yıl önce|40 görüntüleme
- İdareci Bürokratlar Birliğinden "Dost Meclisi Toplantısı" 
Gazeteci Yazar Necati Çavdar: "Darbelerden özellikle kadınlar zarar görmüştür"
ANKARA - Gazeteci Yazar Necati Çavdar, "Darbeler huzuru, barışı, kardeşliği bozmuştur, insanlara ve insanlığa zarar vermiştir. 
- İdareci Bürokratlar Birliğinden "Dost Meclisi Toplantısı"
Gazeteci Yazar Necati Çavdar: 
"Darbelerden özellikle kadınlar zarar görmüştür"

ANKARA - Gazeteci Yazar Necati Çavdar, "Darbeler huzuru, barışı, kardeşliği bozmuştur, insanlara ve insanlığa zarar vermiştir. Darbeler kardeşliğe her yönden zarar vermiştir. Darbeler savunulamaz, darbelerden herkes zarar görmüştür, özellikle de kadınlar zarar görmüştür" dedi. 
İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığınca desteklenen ve İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneği tarafından yürütülen Kardeşlik Sınır Tanımaz Projesi kapsamında gerçekleştirilen Dost Meclisi toplantısı 28 Şubat Türküsü üzerine gerçekleştirildi. Haber

http://haberler.com/idareci-burokratlar-birliginden-dost-meclisi-9317216-haberi/
https://dai.ly/x5diref
https://dai.ly/x5diref
https://www.dailymotion.com/video/x5diref

https://www.dailymotion.com/e6ec1a00-1752-4aef-ad80-242876245759

//////////////////////////////////////////////

İdareci Bürokratlar Birliğinden "Dost Meclisi Toplantısı"


1 Mart 2017 Çarşamba

Gazeteci Yazar Necati Çavdar, "Darbeler huzuru, barışı, kardeşliği bozmuştur, insanlara ve insanlığa zarar vermiştir.

Gazeteci Yazar Necati Çavdar, "Darbeler huzuru, barışı, kardeşliği bozmuştur, insanlara ve insanlığa zarar vermiştir. Darbeler kardeşliğe her yönden zarar vermiştir. Darbeler savunulamaz, darbelerden herkes zarar görmüştür, özellikle de kadınlar zarar görmüştür" dedi.
İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığınca desteklenen ve İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneği tarafından yürütülen Kardeşlik Sınır Tanımaz Projesi kapsamında gerçekleştirilen Dost Meclisi toplantısı 28 Şubat Türküsü üzerine gerçekleştirildi. Gazeteci Yazar Necati Çavdar, toplantıya konuk olarak katıldı.
İdareci ve Bürokratlar Birliği Derneği Genel Başkanı Yücel Can, "Kardeşlik Sınır Tanımaz" diyerek Irakve Suriye'den gelenlere kucak açtıklarını, zamanla şehit ve muhtaç aileleri de kapsadığını, kardeşliğin sadece maddi olarak algılanmaması gerektiğini, bu tür çalışmaların İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesince desteklenmesinin anlamlı ve önemli olduğunu anlattı. Can bu anlamda darbelere tanık olan biri olarak gazeteci ve yazar olan Necati Çavdar'ı takdim etti.
"Darbelerden özellikle kadınlar zarar görmüştür"
28 Şubat ve diğer darbelerin kardeşliğe. birlik ve beraberliğe asla katkı sağlamadığını kaydeden Çavdar, "Darbeler huzuru, barışı, kardeşliği bozmuştur, insanlara ve insanlığa zarar vermiştir. Darbeler kardeşliğe her yönden zarar vermiştir. Darbeler savunulamaz, darbelerden herkes zarar görmüştür, özellikle de kadınlar zarar görmüştür. O dönem Metin Bostancıolu Milli Eğitim Bakanlığını işgal ediyordu. Yukarıdan gelene 'emredersin', aşağıdan gelene de 'arz ederim' diyordu. Bir gün heykel açılışı vardı Hukuk Fakültesinde. Dışarıda da hava güzeldi, kokteyl veriliyordu. Yanında rektör, dekan bir de ben vardım. Ben, 'Evde bir hanım var, okuma yazma bilmiyor ama başörtülü olduğu için hiçbir yere almıyorlar' dedim. Bostancıoğlu, 'Benin anam başörtülü, babaannem de çok güzel kuran okur' dedi. 'Senin annen buraya gelse Hukuk Fakültesi'nin içine alır mısın' diye sordum. Hemen suratları bozuldu ve bizim toplantı da bitti" şeklinde konuştu.
31 Mart ayaklanması ve 28 Şubat'ı birbirine benzeten Çavdar, "31 Mart bir darbedir ve 28 Şubat darbesiyle aynıdır. Bu iki darbede de Sultan Abdülhamit ve Erbakan, insanlara zarar gelmemesi için zorunlu olarak sessiz kalmıştır" ifadelerini kullandı. (ME-GD) - ANKARA


BİTLİS ve HİCAZ'ın TERKİ : MUSTAFA KEMAL

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, dağ, açık hava ve doğa


1916...Mustafa Kemâl Paşa Bitlis'te...

Şükrü Tezer Anlatıyor;

Rusların, bir gün önce ve gece yarısından itibaren fırka cephesinde dörder taburlu altı alayla taarruza geçmeleri üzerine bu, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında cereyan eden şiddetli savaş esnasında maalesef, geri çekilme kararının tatbikinden başka çare kalmamıştı.

Bu itibarla Paşa'nın, gece karanlığından bilistifade fırkanın Kulp geçidinden çekilmeye başlaması, harp ve askerı harekat icabatına daha uygun olacağı kanaatiyle bu yolda verdikleri kararın tatbiki için fırka kumandanlığına gerekli tebligat yapılırken bir taraftan da o andaki muharebe durumiyle ricat (geri çekilme) kararı ve yeni müdafaa mevzii hakkında şifreli telle ordu kumandanlığına bilgi vermişlerdi.

Çetin bir savaşı takiben fırkanın intizamla ricatini temin keyfiyeti hayli güç olduğu cihetle harekatı bizzat ele alarak idare eden Paşa, aynı zamanda Kurmay Binbaşı Şemsettin Bey'i de artçı kumandanı yaparak emrine verdiği 18 inci Alayla, fırkanın geriye çekilmesini sağlamak gibi oldukça mühim bir işle görevli kılmışlardı.

Gerek ihtiyatta bulunan, gerekse cepheden ricat eden kuvvetler, fırka kumandanı ve karargahı da beraber olduğu halde geceleyin Kulp deresine çekilmeye başlamışlardı.

Gerek ihtiyatta bulunan, gerekse cepheden ricat eden kuvvetler, fırka kumandanı ve karargahı da beraber olduğu halde geceleyin Kulp deresine çekilmeye başlamışlardı.

Ertesi gün kuşluk vaktine doğru arkası alınabilmiş olan geri harekat, kumandanın devamlı idaresi ve bazı durumlarda da yeni emirler vermek suretiyle müdahalesini icabettiren şartlar dahilinde ve tam bir mükemmeliyette cereyan eylemişti.

Burada, Mustafa Kemal'in, herkesçe malum bulunan cesaret ve kahramanlıklarından canlı bir misal vermek isterim:

Yukarıda işaret olunduğu üzere kumandanın bizzat idare ettikleri bu harekatta, birliklerin geride kalan en son perakende efradı da önlerinden geçerek görünürde hiç bir kimse kalmamış olmasına rağmen araziye hakim bir noktada saatlerce dimdik ayakta duran Paşa, hala yerlerinden ayrılmıyorlardı.

Bu durum karşısında, merhum Cevat Abbas'la ikimiz kabımıza sığamıyor ve neredeyse düşman takip kuvvetlerine esir düşeceğimizden pek haklı olarak - bittabi kendi düşüncelerimize göre - endişe ediyorduk.

Buna sebep de; bulunduğumuz yere nazaran sağ cenahımıza isabet eden ve Kulp deresi batısına düşen oldukça yüksek rakımlı Genç dağları yamacında bir düşman müfrezesinin - her halde özel ve planlı bir maksatla olacak - fırkanın çekilme hareketine paralelolarak yürüyüş halinde bulunduğu dürbünle pek iyi görülmüş olmasıydı.

Buna rağmen ben ağzımı açamıyor, tevekkülle kumandanın verecekleri emri bekliyordum. Fakat Yaver Cevat'ın, o sıra sabrını tüketmiş olacak ki:

-"Atları emreder misiniz Paşam?"

demesi üzerine, esasen, ne de olsa o andaki asker! duruma pek fazla canı sıkıldığı için ziyadesiyle hassas ve üzgün bulunan kumandan, oldukça sert bir ifade ile:

-"Acele etmeye lüzum yok, hareket zamanım ben bilirim! İhtarında bulunmuşlardı."

Dakikalar ilerledikçe endişemiz büsbütün artıyordu. Nihayet, aradan bir müddet daha geçtikten sonra arkadaşım merhum Cevat, bütün cesaretini toplayarak tekrar:

-"Paşam, kimse kalmadı, atları emreder misiniz?"

diyecek oldu ama, bunu, dediğine ve diyeceğine bin pişman olmuştu. Çünkü Paşa, merhumu iyice haşlamıştı ve eliyle ilerisini göstererek:

-"Karşıdan gelmekte olduğunu gördüğüm asker önümden geçip emniyete girmedikçe, buradan ayrılmayı hiç bir zaman düşünemem!.." buyurmuşlardı.

Birliklerin çekildiği yere doğru biz de bakıyor ve fakat arazi nispeten arızalı olduğu için - her halde biraz da heyecanımızdan olacak - hiç bir şey göremiyorduk. Ancak, Paşa'nın, eliyle işaret ettikleri tarafa baktığımız zaman, hakikaten bir askerin oldukça yavaş yürüyüşle ilerlemekte olduğunu farkedebilmiştik.

Birliğinden ayrılıp geri kalan ve bu derece mecalsiz yürüyen asker acaba yaralı mıydı? Bunu kestiremiyorduk.

Neden sonra bulunduğumuz yerin 40 - 50 adım kadar ilerisindeki yoldan geçtiği sıra, kumandanın emirleriyle yanına yaklaşıp gözden geçirilen askerin, halsiz ve hasta olduğunu görmüş, aynı zamanda silahı, cephaneyi ve sırtındaki çantasiyle güçlükle yürüyebilmesi yüzünden geriye kaldığı anlaşılarak durumu Paşa'ya arzetmiştik.

Bu vaziyet, belki üzerinde durulmayacak derece basit ve ehemmiyetsiz bir olay olarak düşünülebilirse de, haddizatında ve kanaatimce kolordu kumandanının, ordunun bir ferdine, bir askere karşı gösterdikleri bu derece yakın ve o nispette yüksek alaka dolayısiyle, bilhassa çok önemli bir mana taşıdığı ortadadır.

Paşa, bu suretle, kıtaatın en son neferini de emniyete almış olduktan sonra bile yerinden ayrılmayıp, gözlerini hala düşman tarafında dolaştırarak şurada burada kalmış olması muhtemel Mehmetçik arıyorlardı.

Arkadaşım Cevat'la ikimiz, Paşa'nın yanından biraz geriye çekilerek, hatırımıza gelebilen çeşitli tehlike yüzünden Tanrı göstermesin herhangi bir kötü akıbete maruz kalmak felaketini, ihtimalden uzak görmüyorduk.

Bununla beraber kumandanın, bu ciheti, elbette ki bizden çok daha iyi takdir buyuracaklarına şüphe yoktu. Binaenaleyh, bu hakikat dışındaki sabırsızlığımızın hiç de yerinde olmadığını düşünürken o anda her türlü endişeyi tamamen terk ile önümüzde duran Mustafa Kemal'in, kılı bile kıpırdamadan gösterdikleri eşsiz cesaretin hayranı olarak bulunduğumuz yerde susup kalmıştık.

Derin bir sükunet ve sessizlik içinde geçirdiğimiz o heyecanlı dakikalarda Kumandan, - artık gerilerde kimsenin kalmadığına kanaat getirmiş olacaktır ki - yerinden bir iki adım ayrılarak bize hitaben mülayim ve fakat kesin bir ifade tarziyle :

-"Çocuklar, şu topraklardan ayrılmaya gönlüm bir türlü razı olmuyor, saatlerce ve üzüntü ile hep bunu düşünüyorum, zihnim daima bununla meşgul. Bugün, çaresiz buradan ayrılacağım, fakat bir şartla ki o da, çok kısa bir gelecekte yine ve hem de yalnız buralara kadar değil, daha ilerilere gitmek için tekrar geleceğim!."

buyurduktan sonra ayrıca verdikleri emirle atlara binilerek geriye çekilen birlikleri takibetmek üzere Kulp deresine doğru hareket edilmişti.

Yüksek irade ve hudutsuz ileri görüş sahibi bulunan Kumandanımızın, ayrılmaya bir türlü gönlü rıza göstermediği noktada, tam bir iman ve kanaatle söylemiş oldukları sözler hiç de boşuna değildi.

Gerçekten Paşa, çok yakın bir gelecekte, yalnız ayrıldığı noktaya kadar değil, daha ileriye, hem de düşmandan Muş'u geri almak suretiyle daha uzaklara giderek son çekilmenin ıstırabım kat kat telafi edecek ve bu hususta tereddütsüz belirttikleri kanaatleri de böylece tahakkuk etmiş olacaktır.
 
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava

////////////////////////////////
HİCAZ'IN TERKİ
1917...Tümgeneral Mustafa Kemâl...

14 Şubat 1917 tarihinde, Kolordu ve 2. Ordu Komutanlıkları arasında Mustafa Kemal Paşa’yı Hicaz’ı savunmak üzere ordu komutanlığı yetkisiyle oraya gidecek birliklerin başına yollamışlardı. Durumu gözden geçirmek üzere Şam’a gitti. Filistin cephesinde çok sıkışık haldeydik. Çöller içinde uzayıp giden dar demiryolunun ta sonunda Medine’yi ve oraya doğru bütün yolları savunmaya kalkışmak ona göre yanlıştı. Yapılması gereken şey, Hicaz kuvvetlerini de geriye çekerek Filistin cephesini kurtarmaya çalışmaktı.

Önce Mustafa Kemal Paşa’nın uyarılarını Ordu Komutanı ve Başkomutan kabul ettiler. Fakat Peygamberin kabri Medine’de olduğu için orayı bırakmak düşüncesi İstanbul’u alt üst etti.

Mısır’dan çölü aşarak Kudüs’e doğru yürüyen İngiliz’ler, Irak’a da asker çıkararak Bağdat’ı almışlardı. Osmanlı Başkomutanlığı Bağdat’ı geri almak hayaline kapıldı. Alman ordularına başkomutanlık eden bir generali Osmanlı Mareşali rütbesiyle Yıldırım Orduları komutanlığına tayin etti. Mustafa Kemal Paşa bu hareketin asla başarılı olamayacağı kanısındaydı. Bu gurup içinde de Halep taraflarında kurulmak istenen 7. Ordu komutanlığını kendisine teklif ettikleri zaman yaveri başkomutanlığın telgrafını sevinerek götürdü. Henüz uykudaydı. Yatağından doğrularak sordu:

-“Bu telgraf seni çok mu sevindirdi?”

-“Ne yalan söyleyeyim, çok sevindirdi?”

-“Nah sana, dedi, bu komutanlığı senin düşündüğün nedenle kabul etmeyeceğim. Alman komutanının Bağdat’a karşı girişeceği kanlı bir hücuma engel olmak için kabul edeceğim. Çünkü bu komutanın böyle bir saldırıdan amacının ne olduğunu biliyorum.”

Gerçekten Avrupa cephesinde İngilizler Almanlara karşı ağır basıyorlardı. Almanlar böyle bir sefer açarlarsa İngilizlerin Avrupa’da kendilerine karşı koyacakları kuvvetten hiç olmazsa büyük bir kısmını buraya ayıracakları ümidindeydi.

Bir süre sonra Alman Komutanı Bağdat’ı almanın olanaksız olduğunu görünce, kuvvetlerini İngilizleri Filistin’den çıkarmak için kullandı. Mustafa Kemal Paşa Türk kuvvetlerinin artık hiçbir taarruz için harcanmaması fikrindeydi. Hareket başarılı olamayacak, fakat on binlerce Türkün boş yere kanı dökülecekti. Bu, Alman generalinin umurunda değildi. O, Avrupa cephelerinden buralara ne kadar düşman kuvveti çekebilirse, vatanına hizmet etmiş olacaktı. Daha az Alman kanı dökülecekti.

Hilmi Yücebaş, Atatürk’ten Nükteler, Fıkralar ve Hatıraları
Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, oturan insanlar
1917...Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Orduları Kumandanı iken yaverleri ile, Halep'te
Yaverleri, soldan sağa; Salih (Bozok), Şükrü (Tezer), Cevat Abbas (Gürer)

"Bu fotoğraf, Mustafa Kemal'in 7 nci Yıldırım Ordusu kumandanlığından istifasından önceki tarihte Halep'te çekilmiştir.

Dört adet olarak hazırlanan bu grup fotoğraftan bir tanesi Mustafa Kemal'e kalmış, diğer üç adetten birer tanesini kendi el yazılarıyla ayrı ayrı, "yaverim" (Salih, Cevat, Şükrü) diye isimlerimizi yazarak ve her üçünü de imza etmek suretiyle bize vermişlerdi." 
Şükrü Tezer
////////////////////////

Frak.. TC nin resmi kıyafeti ve Mustafa Kemal 'in paris seyahatı

Görüntünün olası içeriği: 8 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava

1910...Picardie Manevraları'nda...

Mustafa Kemal, Fransa'da 

 12-18 Eylül 1910 tarihleri ​​arasında düzenlenen tatbikata  osmanlı ordusu adına  bir heyetle katılıyor.

Mustafa Kemal Frak Giyiyor

Gazi Paris’te giydiği kıyafet konusunda nasıl komik duruma düştüğünü şöyle anlatır:

-“Genç bir subayken, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, Osmanlı ordusunu temsilen Fransa’da yapılacak olan ‘Picardi’ manevralarını izlemeye davet edilmiştik. İki arkadaştık. Avrupalı gibi giyinmek hevesiyle Galata’daki Trink mağazasına uğramış birer kat smokin ve başka sivil giysilerle birer melon şapka satın almıştık. Trenimiz Paris’e yaklaşırken biz de kompartımanımızda bu Avrupalı kıyafetleri giyinmiştik. Sırtımızda smokin, ayaklarımızda pırıl pırıl rugan iskarpinler ve başımızda fes taşımaya alışkın olmanın tesiriyle ta kaşlarımıza kadar inen melon şapkalarımız.”

Atatürk bu komik halini anlatırken kendi kendisini alaya aldığını sofrada bulunanlar şöyle anlatıyordu:

-“Kendisi de katıla katıla gülerdi.” Atatürk o günleri anlatmaya şöyle devam ediyordu:

-“O halimizle o sıralarda Fransa’da ateşemiliter olan Fethi (Okyar) Bey garda bizi karşıladı. Bize bakıp bakıp kıs kıs gülüyor, hem de:

-‘Bu ne hal yahu?’ Diyordu. Biz ise, ciddi ciddi:

-‘Paris’e medeni kıyafetle geldik işte’ diye cevap veriyorduk. Fethi Bey uzatmadı:

-‘Hemen bir otele gidelim de derhal soyunun… Sizi burada böyle görürlerse gülünç bulurlar. Bu yolculuk kıyafeti değildir’ dedi.

İşte o gece Türkiye Cumhuriyetinin resmi kıyafetinin frak olmasında karar kılınmıştır.”

Hikmet Bil, Atatürk’ün Sofrası, İstanbul 1981, s. 105–107

.............
Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, oturan insanlar ve ayakta duran insanlar



Mustafa Kemal ve   Ali rıza (paşa) beyler katılır

Les Manoeuvres de Picardie (1910)


Picardie 1910 ile ilgili görsel sonucu

Sonradan Kıyafet Devrimi Yapmasına Sebep Olacak 1910 Picardie Manevraları Ziyareti

12-18 Eylül 1910'da Fransa'da gerçekleştirilen Picardie Manevraları, uçağın Fransız ordusunda ilk defa kullanıldığı bir tatbikattı ve Mustafa  Kemal  de kıdemli yüzbaşı olarak bu tatbikatı gözlemlemesi için Osmanlı tarafından gönderilmişti.

EMEK SİNEMASI : Mason Tekkesi ve Alamati farikası.. Sanat bahane.

6 yıl önce
Mason Tekkesi
ve Alamati farikası..
Sanat bahane..
TÜRBANLI EĞİTİME 'EVET' DİYEN EN AZ 1.000.000 KİŞİ BULABİLİRİZ
EMEK SİNEMASI NEDEN ÖNEMLİ ?
ENTEL DANTELLER NİÇİN KAPANMASIN DİYE YIRTINDILAR ?
ÇÜNKÜ MASON TAPINAĞI !
 OSMANLI BURADAN YIKILDI !
Sultan II.Abdülhamit Han 'n Hamidiye Camii önünde 21 Temmuz 1905 tarihinde bombalı suikast düzenlendi. Sultan II.Abdülhamit suikastten kılpayı yara almadan kurtulurken oluşan patlamada 26 kişi hayatını kaybetti. Belçikalı Ermeni asıllı terörist yakalandı.
Yakalanan Ermeni Bombacı Serbest bırakıldıktan(!) sonra ;
"Cercle d'Orient (EMEK SİNEMASINDA) yani MASON LOCASINDA bir patlama oldu... 
FİTNE Merkezine Cevap Verilmiş oldu

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...