01 Mayıs, 2019

BİTLİS ve HİCAZ'ın TERKİ : MUSTAFA KEMAL

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, dağ, açık hava ve doğa


1916...Mustafa Kemâl Paşa Bitlis'te...

Şükrü Tezer Anlatıyor;

Rusların, bir gün önce ve gece yarısından itibaren fırka cephesinde dörder taburlu altı alayla taarruza geçmeleri üzerine bu, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında cereyan eden şiddetli savaş esnasında maalesef, geri çekilme kararının tatbikinden başka çare kalmamıştı.

Bu itibarla Paşa'nın, gece karanlığından bilistifade fırkanın Kulp geçidinden çekilmeye başlaması, harp ve askerı harekat icabatına daha uygun olacağı kanaatiyle bu yolda verdikleri kararın tatbiki için fırka kumandanlığına gerekli tebligat yapılırken bir taraftan da o andaki muharebe durumiyle ricat (geri çekilme) kararı ve yeni müdafaa mevzii hakkında şifreli telle ordu kumandanlığına bilgi vermişlerdi.

Çetin bir savaşı takiben fırkanın intizamla ricatini temin keyfiyeti hayli güç olduğu cihetle harekatı bizzat ele alarak idare eden Paşa, aynı zamanda Kurmay Binbaşı Şemsettin Bey'i de artçı kumandanı yaparak emrine verdiği 18 inci Alayla, fırkanın geriye çekilmesini sağlamak gibi oldukça mühim bir işle görevli kılmışlardı.

Gerek ihtiyatta bulunan, gerekse cepheden ricat eden kuvvetler, fırka kumandanı ve karargahı da beraber olduğu halde geceleyin Kulp deresine çekilmeye başlamışlardı.

Gerek ihtiyatta bulunan, gerekse cepheden ricat eden kuvvetler, fırka kumandanı ve karargahı da beraber olduğu halde geceleyin Kulp deresine çekilmeye başlamışlardı.

Ertesi gün kuşluk vaktine doğru arkası alınabilmiş olan geri harekat, kumandanın devamlı idaresi ve bazı durumlarda da yeni emirler vermek suretiyle müdahalesini icabettiren şartlar dahilinde ve tam bir mükemmeliyette cereyan eylemişti.

Burada, Mustafa Kemal'in, herkesçe malum bulunan cesaret ve kahramanlıklarından canlı bir misal vermek isterim:

Yukarıda işaret olunduğu üzere kumandanın bizzat idare ettikleri bu harekatta, birliklerin geride kalan en son perakende efradı da önlerinden geçerek görünürde hiç bir kimse kalmamış olmasına rağmen araziye hakim bir noktada saatlerce dimdik ayakta duran Paşa, hala yerlerinden ayrılmıyorlardı.

Bu durum karşısında, merhum Cevat Abbas'la ikimiz kabımıza sığamıyor ve neredeyse düşman takip kuvvetlerine esir düşeceğimizden pek haklı olarak - bittabi kendi düşüncelerimize göre - endişe ediyorduk.

Buna sebep de; bulunduğumuz yere nazaran sağ cenahımıza isabet eden ve Kulp deresi batısına düşen oldukça yüksek rakımlı Genç dağları yamacında bir düşman müfrezesinin - her halde özel ve planlı bir maksatla olacak - fırkanın çekilme hareketine paralelolarak yürüyüş halinde bulunduğu dürbünle pek iyi görülmüş olmasıydı.

Buna rağmen ben ağzımı açamıyor, tevekkülle kumandanın verecekleri emri bekliyordum. Fakat Yaver Cevat'ın, o sıra sabrını tüketmiş olacak ki:

-"Atları emreder misiniz Paşam?"

demesi üzerine, esasen, ne de olsa o andaki asker! duruma pek fazla canı sıkıldığı için ziyadesiyle hassas ve üzgün bulunan kumandan, oldukça sert bir ifade ile:

-"Acele etmeye lüzum yok, hareket zamanım ben bilirim! İhtarında bulunmuşlardı."

Dakikalar ilerledikçe endişemiz büsbütün artıyordu. Nihayet, aradan bir müddet daha geçtikten sonra arkadaşım merhum Cevat, bütün cesaretini toplayarak tekrar:

-"Paşam, kimse kalmadı, atları emreder misiniz?"

diyecek oldu ama, bunu, dediğine ve diyeceğine bin pişman olmuştu. Çünkü Paşa, merhumu iyice haşlamıştı ve eliyle ilerisini göstererek:

-"Karşıdan gelmekte olduğunu gördüğüm asker önümden geçip emniyete girmedikçe, buradan ayrılmayı hiç bir zaman düşünemem!.." buyurmuşlardı.

Birliklerin çekildiği yere doğru biz de bakıyor ve fakat arazi nispeten arızalı olduğu için - her halde biraz da heyecanımızdan olacak - hiç bir şey göremiyorduk. Ancak, Paşa'nın, eliyle işaret ettikleri tarafa baktığımız zaman, hakikaten bir askerin oldukça yavaş yürüyüşle ilerlemekte olduğunu farkedebilmiştik.

Birliğinden ayrılıp geri kalan ve bu derece mecalsiz yürüyen asker acaba yaralı mıydı? Bunu kestiremiyorduk.

Neden sonra bulunduğumuz yerin 40 - 50 adım kadar ilerisindeki yoldan geçtiği sıra, kumandanın emirleriyle yanına yaklaşıp gözden geçirilen askerin, halsiz ve hasta olduğunu görmüş, aynı zamanda silahı, cephaneyi ve sırtındaki çantasiyle güçlükle yürüyebilmesi yüzünden geriye kaldığı anlaşılarak durumu Paşa'ya arzetmiştik.

Bu vaziyet, belki üzerinde durulmayacak derece basit ve ehemmiyetsiz bir olay olarak düşünülebilirse de, haddizatında ve kanaatimce kolordu kumandanının, ordunun bir ferdine, bir askere karşı gösterdikleri bu derece yakın ve o nispette yüksek alaka dolayısiyle, bilhassa çok önemli bir mana taşıdığı ortadadır.

Paşa, bu suretle, kıtaatın en son neferini de emniyete almış olduktan sonra bile yerinden ayrılmayıp, gözlerini hala düşman tarafında dolaştırarak şurada burada kalmış olması muhtemel Mehmetçik arıyorlardı.

Arkadaşım Cevat'la ikimiz, Paşa'nın yanından biraz geriye çekilerek, hatırımıza gelebilen çeşitli tehlike yüzünden Tanrı göstermesin herhangi bir kötü akıbete maruz kalmak felaketini, ihtimalden uzak görmüyorduk.

Bununla beraber kumandanın, bu ciheti, elbette ki bizden çok daha iyi takdir buyuracaklarına şüphe yoktu. Binaenaleyh, bu hakikat dışındaki sabırsızlığımızın hiç de yerinde olmadığını düşünürken o anda her türlü endişeyi tamamen terk ile önümüzde duran Mustafa Kemal'in, kılı bile kıpırdamadan gösterdikleri eşsiz cesaretin hayranı olarak bulunduğumuz yerde susup kalmıştık.

Derin bir sükunet ve sessizlik içinde geçirdiğimiz o heyecanlı dakikalarda Kumandan, - artık gerilerde kimsenin kalmadığına kanaat getirmiş olacaktır ki - yerinden bir iki adım ayrılarak bize hitaben mülayim ve fakat kesin bir ifade tarziyle :

-"Çocuklar, şu topraklardan ayrılmaya gönlüm bir türlü razı olmuyor, saatlerce ve üzüntü ile hep bunu düşünüyorum, zihnim daima bununla meşgul. Bugün, çaresiz buradan ayrılacağım, fakat bir şartla ki o da, çok kısa bir gelecekte yine ve hem de yalnız buralara kadar değil, daha ilerilere gitmek için tekrar geleceğim!."

buyurduktan sonra ayrıca verdikleri emirle atlara binilerek geriye çekilen birlikleri takibetmek üzere Kulp deresine doğru hareket edilmişti.

Yüksek irade ve hudutsuz ileri görüş sahibi bulunan Kumandanımızın, ayrılmaya bir türlü gönlü rıza göstermediği noktada, tam bir iman ve kanaatle söylemiş oldukları sözler hiç de boşuna değildi.

Gerçekten Paşa, çok yakın bir gelecekte, yalnız ayrıldığı noktaya kadar değil, daha ileriye, hem de düşmandan Muş'u geri almak suretiyle daha uzaklara giderek son çekilmenin ıstırabım kat kat telafi edecek ve bu hususta tereddütsüz belirttikleri kanaatleri de böylece tahakkuk etmiş olacaktır.
 
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava

////////////////////////////////
HİCAZ'IN TERKİ
1917...Tümgeneral Mustafa Kemâl...

14 Şubat 1917 tarihinde, Kolordu ve 2. Ordu Komutanlıkları arasında Mustafa Kemal Paşa’yı Hicaz’ı savunmak üzere ordu komutanlığı yetkisiyle oraya gidecek birliklerin başına yollamışlardı. Durumu gözden geçirmek üzere Şam’a gitti. Filistin cephesinde çok sıkışık haldeydik. Çöller içinde uzayıp giden dar demiryolunun ta sonunda Medine’yi ve oraya doğru bütün yolları savunmaya kalkışmak ona göre yanlıştı. Yapılması gereken şey, Hicaz kuvvetlerini de geriye çekerek Filistin cephesini kurtarmaya çalışmaktı.

Önce Mustafa Kemal Paşa’nın uyarılarını Ordu Komutanı ve Başkomutan kabul ettiler. Fakat Peygamberin kabri Medine’de olduğu için orayı bırakmak düşüncesi İstanbul’u alt üst etti.

Mısır’dan çölü aşarak Kudüs’e doğru yürüyen İngiliz’ler, Irak’a da asker çıkararak Bağdat’ı almışlardı. Osmanlı Başkomutanlığı Bağdat’ı geri almak hayaline kapıldı. Alman ordularına başkomutanlık eden bir generali Osmanlı Mareşali rütbesiyle Yıldırım Orduları komutanlığına tayin etti. Mustafa Kemal Paşa bu hareketin asla başarılı olamayacağı kanısındaydı. Bu gurup içinde de Halep taraflarında kurulmak istenen 7. Ordu komutanlığını kendisine teklif ettikleri zaman yaveri başkomutanlığın telgrafını sevinerek götürdü. Henüz uykudaydı. Yatağından doğrularak sordu:

-“Bu telgraf seni çok mu sevindirdi?”

-“Ne yalan söyleyeyim, çok sevindirdi?”

-“Nah sana, dedi, bu komutanlığı senin düşündüğün nedenle kabul etmeyeceğim. Alman komutanının Bağdat’a karşı girişeceği kanlı bir hücuma engel olmak için kabul edeceğim. Çünkü bu komutanın böyle bir saldırıdan amacının ne olduğunu biliyorum.”

Gerçekten Avrupa cephesinde İngilizler Almanlara karşı ağır basıyorlardı. Almanlar böyle bir sefer açarlarsa İngilizlerin Avrupa’da kendilerine karşı koyacakları kuvvetten hiç olmazsa büyük bir kısmını buraya ayıracakları ümidindeydi.

Bir süre sonra Alman Komutanı Bağdat’ı almanın olanaksız olduğunu görünce, kuvvetlerini İngilizleri Filistin’den çıkarmak için kullandı. Mustafa Kemal Paşa Türk kuvvetlerinin artık hiçbir taarruz için harcanmaması fikrindeydi. Hareket başarılı olamayacak, fakat on binlerce Türkün boş yere kanı dökülecekti. Bu, Alman generalinin umurunda değildi. O, Avrupa cephelerinden buralara ne kadar düşman kuvveti çekebilirse, vatanına hizmet etmiş olacaktı. Daha az Alman kanı dökülecekti.

Hilmi Yücebaş, Atatürk’ten Nükteler, Fıkralar ve Hatıraları
Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, oturan insanlar
1917...Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Orduları Kumandanı iken yaverleri ile, Halep'te
Yaverleri, soldan sağa; Salih (Bozok), Şükrü (Tezer), Cevat Abbas (Gürer)

"Bu fotoğraf, Mustafa Kemal'in 7 nci Yıldırım Ordusu kumandanlığından istifasından önceki tarihte Halep'te çekilmiştir.

Dört adet olarak hazırlanan bu grup fotoğraftan bir tanesi Mustafa Kemal'e kalmış, diğer üç adetten birer tanesini kendi el yazılarıyla ayrı ayrı, "yaverim" (Salih, Cevat, Şükrü) diye isimlerimizi yazarak ve her üçünü de imza etmek suretiyle bize vermişlerdi." 
Şükrü Tezer
////////////////////////

Hiç yorum yok:

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700&...