01 Ocak, 2018

"Kaç yüzlü " Necip Fazıl ve Kumar

///////////////////

http://www.yakindayiz.biz/Necip_Fazil_CHP_ve_gercekler/index.html?i=1

KUMAR! "En büyük hastalığım, felaketim asıl zaaf noktam" dediği kumar yüzünden başı derde girmiştir. 4 Mart 1951 tarihinde bir kumarhane baskınında yakalanmıştır. Aynı gün gazetelere kumarhaneler hakkında bilgi toplamak için orada bulunduğunu söylemiştir. 30 Mart 1950 tarihli Büyük Doğu'nun 54.sayısını "İşgal Ordusu Gazetelerinden Beter: Sözde Türk Kültür Basını" başlığıyla yayımlayarak kendisine komplo düzenlendiğini iddia etmiştir. Halbuki aynı olayı 1970'te "Efe ve külhani soyundan silahlı bir adam" temin etmek için söz konusu kumarhaneye gittiğini söylemiştir. Yani, Kısakürek muhafazakar kitlelere hitap ettiği için, onları hayal kırıklığına uğratmamak adına kumar tutkusuna kılıf uydurmaya çalışmış ancak başarılı olamamıştır.
Necip Fazıl'ın gençliğinde kokain partilerine katıldığı da iddia edilir. Fikret Adil'in evinde gerçekleşen bu partilerin  bilindik ziyaretçilerinden bazıları şöyledir: Peyami Safa, İbrahim Çallı, Elif Naci, Ahmet Kutsi Tecer, Burhan Toprak. Necip Fazıl'ın da bu partilerde yer aldığını iddia eden kişiyse bizzat o partileri veren Fikret Adil'dir(Şahsiyetler, A.Ö.Türen, Sayfa 164)

Bu kaynak inandırıcı gelmediyse başka bir kaynağa, Necip Fazıl'ın tam da kendisine başvuralım. Necip Fazıl, Abidin Dino'nun bohem partileri verdiği, uyuşturucu partileriyle ve esrar alemleriyle bilinen evinde de bulunmuştur. Bunu kendisinden, Babıali adlı eserinin 115'inci sayfasından öğreniyoruz.(2001 basımı, Büyük Doğu Yayınları)

Necip Fazıl'ın alkol tutkusu da vardır. Ancak kumar kadar hastalık halini almamıştır. Eşrek Şefik'in bir keresinde "Üstad"tan kendisine ilaç alması için verdiği parayı kumarda kaybetmesi üzerine çok sinirlenen Eşref Şefik, Kısakürek'in kafasından aşağı dışkı dolu bir lazımlığı boca ettiği edebiyat çevrelerince çokça bilinen bir olaydır. Mina Urgan bu olayı şöyle anlatmıştır:
" Şimdi şu Urgan soyadını bana kimin önerdiğini söyleyince küçük bir şok geçireceksiniz: Necip Fazıl Kısakürek! 1930'lu yılların Necip Fazıl'ı ile 1940'lı yılların Necip Fazıl'ı arasında uzaktan yakından en küçük bir benzerlik yoktur. Bunlar iki ayrı kişidir sanki. Birincisini çocukluğumdan beri çok iyi tanırdım. Annemin bir yakın arkadaşına aşık olduğundan, bizime evden çıkmazdı. İkincisi ise, hiç görmedim, hiç tanımıyorum. Çünkü ben de, bütün arkadaşlarım da 1940'tan sonra onunla sabahı selamı kesmiştik. Süper Mürşit olarak parlak kariyerini, hayretler içinde uzaktan izledik ancak. O sıralarda duyduğumuza göre, bu şaşırtıcı değişimin nedeni tik sorunuymuş: Necip Fazıl'ın bir yüz tiki vardı. Kaşı gözü acayip oynardı ikide birde. Bu biçimsiz tikten kurtulmak için, böyle işlerin uzmanı bir şeyhe gitmesini salık vermişler. Şeyh Efendi okumuş üflemiş ve ancak bir haftalık süre için, tikinden kurtarmış onu. İşte ne olduysa o bir hafta içinde olmuş. Bizim bohem şair Necip Fazıl, Süper-Mürşite dönüşmüş ansızın. Necip Fazıl kısa boylu, gövdesine göre bacakları fazlasıyla kısa, hiç de yakışıklı sayılmayacak bir adamdı. Gelgelelim, kendisini bir afet, bir erkek güzeli sanardı her nedense. Necip Fazıl'ın yüzsüz bir yanı vardı. Başkalarının evinde kendi evindeymiş gibi davranırdı. (...) Necip Fazıl’ın içkisi ölçülüydü. Ama kumar tutkusu sınır tanımazdı. Eşref Şefik ile arasında geçen olayı, İstanbul’un yazarçizer takımında bilmeyen yoktu. Eşref Şefik, annemin çocukluk arkadaşı olduğu için, onun ağzından da dinlemiştik bunu: Eşref Şefik hastaymış; onu yoklamaya gelen Necip Fazıl’a ilaç alması için, bir miktar para vermiş. Necip Fazıl, ilaçları hemen alacağını söyleyip, evden çıkmış. Eşref Şefik beklemiş beklemiş, ne ilaçlar varmış ortada, ne de Necip Fazıl. Sabaha doğru, bir lâzımlığı çişle doldurmuş; ateşi çok yükseldiği halde, pencerenin önünde pusu kurmuş; lâzımlığı kumarhaneden eli boş dönen Necip Fazıl’ın başından aşağı boca etmiş."

http://www.yakindayiz.biz/Necip_Fazil_CHP_ve_gercekler/index.html?i=1


///////////////////////////////////////


İlgili resim

28 Aralık 1917 tarihili yeniyıl kartı. "savaşı bırakıp kartopu oynayanlar"







I. Dünya Savaşı sırasında 28 Aralık 1917 tarihinde gönderilen yeni yıl kartı
"savaşı bırakıp kartopu oynayanlar" çizilmiş.
ertesi yıl 11 Kasım 1918 tarihinde I. Dünya Savaşı resmen bitti.




I. Dünya Savaşı'nda hazırlanan Britanya Yeni Yıl kartpostalında işgal yerleri Mısır, Filistin, Gelibolu belirtimiş.








von Papen: "Sevgili Hitler, bu oyuncağı senin için alamam."

"Sevgili Hitler, bu oyuncağı senin için alamam."




"Dear Hitler, I can't buy that toy for you." French World War II cartoon. The governess is the Franz von Papen, the ambassador of the Thirdrd Reich to Ankara.
Fransız karikatürü
Von Papen, Hitler'in Ankara elçisi..



Görüntünün olası içeriği: 3 kişi


Fotoğraf açıklaması yok.

Bir "Erhan Göksel" vardı..

Erhan Göksel ile ilgili görsel sonucu

Bir Erhan Göksel  vardı.
Tansu Çiller Başvekil en  danışmanı idi.
Daha başkalarının da.
Çok konuşuyordu.
Tv tv geziyor gezdiriliyordu.

 1959 yılında Ankara'da doğmuştu.
  21 Mayıs 2010 tarihinde ABD'de  New Jersey Eyaleti'nin Edgewater şehrinde bulunan Comfort Inn Oteli'nde bir süreden beri yalnız kalan Erhan Göksel'i, otelin kat görevlileri; kaldığı odasında  ölü buldu.

Kalp krizi sonucunda vefat ettiği  ilan edildi.

"1 mart tezkeresinin geçmeyeceği,ırak'ın üçe bölüneceği, kürdistan devletinin kurulacağı, amerikanın iran'ı mutlaka vuracağı,ordunun darbe yapacağı,türkiyenin amerika açısından stratejik önemini  yitirdiği" iddiaları elle tutulur hale gelen 
Kanal 7 de Ahmet Hakan'ın baş  misafiri 
Aslen tıp doktoru olan Verso Siyasal Araştırma Şirketi şirketinin sahibi ..........

Erhan Göksel ile ilgili görsel sonucu
Peki kimdi Bu Erhan?

"Ankara'da 1959'da dünyaya gelen Erhan Göksel, 1976'da Hacettepe Tıp Fakültesi'ne girdi. Ardından ekonomi doktora eğitimini yaptı. Politik psikoloji üzerine çalıştı. 1968-1983 arasında yüzme-sutopu ve basket oyunculuğu ile 1991-92'de basket antrenörlüğü yaptı. Bütün bu faaliyetleri sırasında hekimliğe devam etti. 1987'de Ankara Numune Hastanesi'ndeki görevinden istifa etti. 1983-87 arasında Türkiye'nin yurtdışındaki lobi faaliyetlerini yürüttü. Politik danışmanlık hizmetlerine, 1989'da Verso Siyasal Araştırmalar Merkezi'ni kurarak Adnan Kahveci ile birlikte başladı. 

Sırasıyla Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Aydın Güven Gürkan, Hikmet Çetin, Deniz Baykal, Mesut Yılmaz'a siyasi danışmanlık yaptı. Mesut Yılmaz'la 1999 seçimleri öncesi ayrıldı. Ayrıca 1996'da Bulgar Başbakanı Kostov'un, 1999'da Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev'in başkanlık kampanyalarını yaptı. 1998-2000 arasında ABD'de Başkan Yardımcısı Al Gore'a Ortadoğu danışmanlığı yaptı. Halen Türkiye dışında ABD'de ve Çin'de de ofisleri bulunmakta ve siyasi danışmanlık faaliyetlerini siyasiler dışında uluslararası şirketlere de yapıyor.

Ocak 2010'da Ergenekon Soruşturması kapsamında gözaltına alınan Erhan Göksel serbest bırakıldıktan sonra, ABD'de büyük bir gruptan iş teklifi alınca bunu değerlendirip Türkiye'den ayrıldı.

Evli olan Göksel, ABD'de kaldığı otel odasında dün ölü olarak bulundu."
Bilinen biyografisi böyle.

Erhan Göksel ile ilgili görsel sonucu


//////////////////////////
Eski Devlet ve Maliye bakanlarından Adnan Kahveci, Bolu Gerede yakınlarında 1993'te geçirdiği trafik kazasında eşi ve kızıyla hayatını kaybetmişti.
Adnan Kahveci'nin oğlu Cihan Kahveci'nin, bir televizyon programında, "babasının ölümünden Erhan Göksel'i sorumlu" tutması üzerine  yazılı açıklama yapan 
Erhan Göksel'in Hanımı

Güler Göksel,

"Eşinin, Verso Siyasal Araştırmalar Şirketi’nin kurulmasına da ilham olan Adnan Kahveci tarafından Turgut Özal’la tanıştırıldığını, cumhurbaşkanlığı sürecinde Özal'a danışmanlık yaptığını .
Güler Göksel, Erhan Göksel'in yeni  parti kurma çalışması yaptıkları sırada Adnan Kahveci’nin Şubat 1993’te trafik kazasına kurban gitmesi ve ardından da Özal’ın Nisan 1993’teki ani ölümüyle derin bir manevi yıkıma uğradığını dile getirerek Cihan Kahveci2nin açıklamalarının  "iftira" niteliğinde olduğunu söylüyordu.


////////////////////
Erhan GÖKSEL, Öcalan'ı anlatıyor:

"1970’lerin başında, üniversitelerde okuyan Kürt gençleri, daha çok Türk sol örgütleri içinde aktifti. Yeri geldiğinde, ya da fırsatını bulduklarında Kürdistan meselesini dillendiriyor, ama genel olarak “sosyalizm gelecek Kürtler de baskıdan kurtulacak” cevabıyla susturuluyorlardı.

Daha sonra Tansu Çiller’e danışman olacak kadar savrulan, isteyen bütün ırkçı partilere danışmanlık hizmeti veren, eski dostumuz Erhan Göksel, o tarihlerde TİP’liydi. Kemalist çizgiye daha yakın olan Behice Boran fraksiyonundaydı.

Erhan Göksel anlatmıştı:

“Bizler, Ankara Devrimci Yüksek Öğrenci Derneği’ndeydik. Abdullah Öcalan da bizimleydi. Fakat toplantılarda Kürt meselesini devamlı olarak gündeme getiriyordu. Bunun üzerine, Behice Boran onu dernekten atın dedi. Attık.”
..............
Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi Abdullah Öcalan, bundan sonra yanındaki bir-iki kişiyle, ayrı bir örgütlenme için arayışa geçiyor, bir araya getirilebilen bir avuç öğrenciyle, 1974 yılında ilk toplantıyı gerçekleştiriyordu. Bu ilk nüve, çekirdek kadro ve başlangıçtı. Daha sonra Ankara dışına taşıyor, dar kapsamlı da olsa, bulunan taraftarlarla, Kürdistan’da örgütlenme başlıyor ve 1978 yılında kongre yapılıyor, Partiya Karkerê Kurdistan (PKK) şekilleniyordu.
......."
Ahmet Kahraman
http://ararat-welat.blogspot.com.tr/2012/02/hayali-isyanlar-golgesinde-kurt-kirimi.html
///////////////


Akşam Gazetesi yazarı Oray EğinErhan Göksel'in ölümüne giden süreci sorgulayan bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı:
28.05.2010 
"Bundan böyle gece yarısı cep telefonuma gelen birbirini takip eden uzun, detaylı analiz mesajları olmayacak... Bilmediğim çok rakamlı bir telefon numarasından -korku imparatorluğuna karşı başka bir santral üzerinden- aranıp tanıdığım en deli, en zeki, en tatlı adamlardan biriyle uzun sohbetler, zihin açıcı fikir tartışmaları yapamayacağım.
Türk siyaseti en değerli uzmanlarından birini, ben de gerçek bir dostumu kaybettim.
Önceki gün cenazesinde karşılaştığım Nihat Genç'le ayaküstü sohbet ettik. 'Daha hiç kimse bilmezken Türkiye'ye analiz, yorum gibi lafları getirdi' diyordu Erhan Göksel için, 'Bilgisayarları onun oyuncağıydı. Sevdiğini elinden alsalar ancak o kadar acı çekerdi... Onlarla yaşardı, araştırmalara dayalı analizleri ilk gündeme getiren oydu. New York'ta, Beijing'de ofisleri vardı, bir de şimdi düşün...'
Devlet bir sene önce Ergenekon'dan Erhan Göksel'i içeri almış, oğlununki dahil bütün bilgisayarlarına el koymuştu. Milyonlarca dolarlık yatırımla kurduğu bürosunda bulunan bilgisayarlarda danışmanlık yaptığı firmalara dair raporlar bulunuyordu.
Kısa bir süre önce Göksel'e Ergenekon'dan takipsizlik verildi. Ancak kendisini aklama süreci bir sene sürdü ve takipsizliğe rağmen bilgisayarları hala iade edilmemişti.
Ölmeden bir gün önce Soner Yalçın'a yolladığı mektupta bakın ne diyordu:
'Hala teknik altyapımı, hatta sekiz telefonumu iade etmediler. Üç ülkedeki ofislerimi kapayıp, Türkiye Verso'yu da askıya aldım. 29 kişiyi (üç ülkede toplam) işten çıkarmak zorunda kaldım. Adalet duygumdan dolayı kimseyi ortada bırakmadım, holdinglerin ödemediği kıdem tazminatı ödüyorum. Ayrıca SGK'dan maaş alsınlar diye ihbar tazminatı da ödedim. Burada kazandığım para onlara gidiyor.'
Birilerinin bu bir senenin hesabını vermesi gerekmiyor mu? Geride kalan iki çocuğa, bir eşe, annesine bir açıklama borçları yok mu?
Ergenekon davasının aldığı canlardan ilki değil Göksel'inki.
Erhan Göksel babasıyla çok yakındı. Son bir sene içinde babasını kaybetti önce. Oğlunun Ergenekon'dan gözaltına alınmasına dayanamayan Tevfik Göksel o günden üç ay sonra vefat etti.
Ergenekon davası sadece bu aileden iki kişinin canını aldı.
Erhan Göksel'in resmi ölüm sebebi 'emboli' yani 'kan pıhtılaşması.'
Ancak bu ölümün aslında bir cinayet, katilin de belli olduğu ortada...
Daha resmi açıklama yapılmadan pek çok şey söylendi... 'Aşırı kiloluydu' ya da 'Zayıflama kelepçesi taktırmış' gibi...
Ölümünü kilosuna bağlamak işin kolaycılığı... Aşırı kilo mücadele edilesi bir durum olmakla beraber, tıbben de biliniyor ki illaki tek başına bir ölüm sebebi değil. Dünyada on binlerce kişi aşırı kiloya rağmen sağlıklı bir şekilde yaşamaya devam ediyor.
Göksel de 'emboli'den ölmedi; öldürüldü.
Katil ortadadır ve her geçen gün can alıyor.

Erhan Göksel'i öldüren katille Türkan Saylan'ı öldüren katil aynıdır... Saylan, bir kanser hastasıydı ancak yıllardır hastalığıyla yaşıyordu. Ölümü, kapısı çalınıp evi arandıktan sonra hızlandı.
İlerleyen yaşına rağmen merdivenleri üçer-beşer çıkan İlhan Selçuk da sabahın köründe evine yapılan polis baskınından sonra giderek fenalaştı... Şimdi günde sadece bir saat uyanık kalıyor ve gözetim altında tutuluyor...
Ergenekon davasında yaşanan hukuksuzluk ve insan hakları Türkiye'de ciddi bir faşizm inşasına yol açıyor. Ve bu faşizm gidek can almaya başlıyor.
Ne yazık ki Göksel ne ilk, ne de son...
Katilin adı faşizmdir.
Karartılan hayatlar, bölünen aileler, yok edilen geleceklerle faşizm Türkiye'yi ele geçirmektedir.
***
Gözaltına alınmasından sonra bir zamanlar Erhan Göksel'e yalakalıkta sınır tanımayan, evinden çıkmayan günümüzün dinci ve yandaş gazetecileri ortadan kaybolmuş, bir geçmiş olsun telefonu bile açmamışlardı. Önceki gün cenazesinde Göksel'i gerçek dostları uğurladı, yakın ilişkide olduğu pek çok siyasetçi de ailesini arayarak başsağlığı diledi.
Söylemeden edemeyeceğim...
Erhan Göksel'le beraber Kocatepe Camii'nden bir cenaze daha kalktı: 80'li yıllarda Yeni Gündem'in Ankara temsilciliğini yapan Aydın Köymen de son yolculuğuna uğurlandı... Yeni Gündem, İletişim Yayınları çevresinden çıkan çok önemli bir dergiydi. Cenazede baktım ne İletişim'in ne Yeni Gündem'in önde gelenlerinden kimse vardı. Ne bir Murat Belge, ne bir Tuğrul Eryılmaz... Son görevi çok görmüşler. Onlar adına ben utandım."
////////////////////////////

Moltke; Türk ata biner gibi oturur,

Moltke:


Moltke

Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.








Mulman:


"Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız. Yalnız ona iyi bir komutan gerektir. "

Albert Sorel:


Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler
Lord Byron:

Lord Byron:

Kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan Türk`ün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır.

M. Montecuccoli (Avusturyalı Komutan) :


"Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Ben de ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. Burada hiç yoktan ordular kurmak ve bu orduları ölüme sürüklemek mümkün. Bu imkanlardan bol bol faydalanıyorum. Fakat, meydana getirdiğim orduları sendeleten bir engel var: Türklerin yaşayan hatıraları! Üç-dört yüzyıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıralarıyla her teşebbüsü sendeletiyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu durumda ben, Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyor fakat kazandıkları zaferleri ruhlara ve nesillere nakşedebiliyorlar."

Alman tarihçi HAMMER

Alman tarihçi HAMMERTarih, Türkler`den çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler var ki bunlar Medeniyetin birer ziynetidir.





İstanbul İşgal bölgeleri

birinci dünya savaşı: bir kaç anekdot

Mondros sonrasında istanbul dörde bölünür.
 Kadıköy-Üsküdar tarafı İtalyanlara
Sur içi Fransızlara,
 Beyoğlu civarı İngilizlere verilir.
Padişahın idaresinde ise Haliç'ten Bebek Karakoluna kadar kalan kısım vardır.
 O günün İstanbul'u da zaten bu kadardır..

31 Aralık, 2017

Filistin cephesinde iki esir, sonradan Genelkurmay başkanı



Halkımız bilir mi  bilmem..
İngilizler, az sayıda ki Oamanlı ordusuna karşı 10 kattan fazla ordu yığarlar.
buna rağmen Ordumuz İngilizleri iki defa malup eder..
Sonuncusunda Gazze' de biz mağlup oluruz..
Bunun sonucu  Kudüs teslim edilir.
Mustafa  Kemal'de orduyu Gaziantep dolayına çekerek şimdiki sınırı  döfakta oluşturur

Filistin cephesinde  iki esir; Ragıp Gümüşpala ve Cevdet Sunay sonradan Genelkurmay başkanı olurlar.
 3 Haziran 1960 ile 4 Ağustos 1960'da Ragıp Gümüşpala, 4 Ağustos 1960 ile 16 Mart 1966'da Cevdet Sunay GenelKurmay başkanı olarak vazife yaparlar
Daha sonrada  Cevdet Sunay cumhurbaşkanlığı'na sıçrar.


...............
Ragıp Gümüşpala; Edirne Lisesi'nde öğrenci iken Talimgâha çıktı ve 1917 yılında Asteğmenliğe yükseldi. 63. Alay 12. Bölük Komutan Vekili iken, 2 Ekim 1918 tarihinde Filistin cephesinde Nablus Hezimeti sırasında İngilizlere esir düştü. 6 Ekim 1920 tarihine kadar esarette kaldı. Esaret dönüşü İstanbul'dan Ankara'ya geçerek 13 Aralık 1920 tarihinde TBMM Ordusuna girerek İstiklal Savaşı'na katıldı.
Bizim Dönemimizde  
 Mamak Muhabere okul Komutanı olan Fahri Günhoş'un kayınpederi olan Ragıp Gümüşpala, 
Önce Adalet Partisi Genel Başkanı oldu  
Sonrada Cumhurbaşkanı adayı olacaktı.. Zorla vaz geçirdiler.

IK Ragıp Gümüşpala.jpgRagıp gümüşpala ile ilgili görsel sonucu


Ragıp gümüşpala ile ilgili görsel sonucu


/////////////////////////

"Cevdet SUNAY

Yeni İstanbul gazetesi 29 Mart 1966


Görev Süresi: 28 Mart 1966 - 28 Mart 1973
1899 yılında Erzurum(*)’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Erzurum, Kerkük, Edirne ve İstanbul’da Kuleli Askerî Lisesi’nde yaptı.

Play
Current Time0:00
/
Duration Time0:00
Loaded: 0%
Progress: 0%
0:00
Fullscreen
00:00
Mute
I. Dünya Savaşı sırasında 1917 yılında subay adayı olarak eğitim kampına katıldı. Aynı yıl Filistin cephesinde görev aldı. 1918 yılında Mısır’da İngilizlere esir düştü. Esaretten döndükten sonra Kurtuluş Savaşı’na katılarak önce Güney, ardından Batı cephesinde hizmetlerde bulundu.
1927 yılında Harp Okulu’nu, 1930 yılında ise Harp Akademisi’ni bitirdi. 1949’dan sonra generallik rütbelerinde görev yapan Cevdet Sunay, 1960 yılında Genelkurmay Başkanlığı’na atandı.
1966 yılında emekliye ayrılmasının ardından Cumhuriyet Senatosu kontenjan üyeliğine getirildi. Sunay, Gürsel’in rahatsızlığı sebebiyle cumhurbaşkanlığı görevinin sona ermesi üzerine 28 Mart 1966’da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye’nin beşinci cumhurbaşkanı seçildi. Yedi yıllık görev süresini tamamladıktan sonra 1973 yılında cumhurbaşkanlığından ayrıldı. 1980'deki askeri müdahaleye değin anayasa gereğince Cumhuriyet Senatosu üyesi oldu.
1929 yılında Atıfet Hanım’la evlenen ve üç çocuğu olan Cevdet Sunay, 22 Mayıs 1982'de vefat etti.
(*) Cevdet Sunay’ın doğum yeri, bazı kaynaklarda Trabzon olarak geçmektedir. Bu biyografide, Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde Cevdet Sunay dönemi ile ilgili 5/1-6 numaralı kutuda bulunan Nüfus cüzdanı suretindeki bilgi esas alınmıştır."
https://www.tccb.gov.tr/cumhurbaskanlarimiz/cevdet_sunay/



cevdet sunay kimdir ile ilgili görsel sonucucevdet sunay kimdir ile ilgili görsel sonucu

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...