Bir anarşist kabile olan SUUD lar
bölgede SİYONİST planı uygulamak üzere İNGİLİZ himayesinde tüm Arabistan'a
nasıl musallat edildi?
Sultan
Birinci Selim (1512-1520)Hanın 1517'deki Ridaniye Muharebesiyle Mısır'ı alıp,
Memluk Devletine son vererek HALİFE olmasıyla Memluk Halifesine bağlı olan
Mekke ve Medine havalisi de Osmanlı hakimiyetini tanıdı. O sırada Mekke emiri
bulunan Şerif Berekat bin Muhammed Hasani, derhal henüz on iki yaşında bulunan
oğlu Şerif Ebu Nümey'i, elçilik heyetiyle Mısır'a göndererek Osmanlı padişahına
tazimlerini arzla Mekke'nin anahtarlarını takdim etti.
Şerif Ebu
Nümey, Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han tarafından da kabul edildi. Şerif Ebu
Nümey'e hil'at giydirilerek, padişahın elini öptü. Şerif Berekat'a Mekke
emirliği menşuru yazılıp, oğluna verilen hediyelerle Mekke'ye gönderildi. Mısır
hazinesinden Mekke emirine maaş bağlandı. Ayrıca Şerif Ebu Nümey ile beraber
Mekke ve Medine ahalisine dağıtılmak üzere, padişah tarafından 200.000 altınla
bol miktarda zahire gönderildi. Bunları Emir Muslihiddin ile Mısır'dan iki kadı
götürüp, mahallerinde dağıtmaya memur edildiler.
1517
yılından itibaren Mekke ve Medine'deki camilerdeki hutbelerde, Osmanlı
padişahlarının adları okundu.
Emir
tayinleri de Osmanlı padişahlarınca yapılırdı. Mekke emiri olan şerif vefat
eder veya azil yahut istifa ile makamı boşaldığı zaman, yerine tayin olunacak
yeni emir, şeriflerin seçimleri Mekke kadısıyla Mısır, Şam ve Cidde valilerinin
arz ve inhaları üzerine padişah tarafından tayin edilirdi. Emir tayini, dört yüz
yıldan fazla bu usulle yapıldı.
1517-1918
yılları arasında Osmanlılar bölgeyi imtiyazlı halde tutarak özel ilgi
gösterdiler.
Bölge huzur
içinde olduğundan Osmanlı, çok büyük
askeri güç bulundurmuyor bini aşmayan sembolik
bir kıta ile güvenliği sağlıyordu.
Taaki SUUD
anarşisi ve Vehabi akımı dolayısıyla İNGİLİZ eli değene kadar
İngilizler, hakim oldukları alanda Osmanlının bir veya birkaş şehrini BÖL-PARÇALA -YÖNET taktiği ile bir birinden hak idia eden güya devletler oluşturup başlarına da birer Kralçık atadılar..Ve huzur kalmadı..Sonradan elde edilen -tabi kaynaklar sonucu- servete rağmen huzur bulamadılar.
İNGİLİZ -
SUUD İŞBİRLİĞİ
Suud Ailesinin bilinen en eski atası Mani İbn Rabia El
Muraydi olup, 1446-1447 yılları arasında kabilesi Murudah ile birlikte
Diriyah(DER’İYE ) yerleştiler. Tarihsel
olarak Necid bölgesinde yaşamış olan Adnani kabilesinin Rabia kolundan
gelmektedir. Zaman içinde devecilik yapan göçmen kabile olan Murudah kabilesi
Diriyah-Der’iye bölgesinin yöneticisi
haline geldiler.
1737 yılında
Abdülvehhab oğlu Muhammed'in yaymaya başladığı Vehhabilik düşüncesi,
Arabistan'daki sükuneti bozdu.
Vahabilik hareketinin öncüsü
Muhammed ibni Abdilvehhab çeşitli yerleri gezdikten sonra Riyad yakınlarındaki Der'iyye kasabasına
gelerek SUUD kabilesini yanına çekti. Deri’yeye
yerleşerek orada b kabilenin başkanı olan Muhammedu'bnu Suud ile
işbirliği yaptı.ve O’na damad oldu. Bu işbirliğinden Vehhabi isyanları doğdu.
Başını SUUD kabile reisinin çektiği
İsyancılar, Osmanlılardan bağımsız olarak kendi inançlarına ve düşüncelerine
göre şekillenen bir devlet kurmak istiyorlardı.
SUUDlar;
Osmanlıya
karşı siyasi ve ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmek için bölgede adeta manivela
bulan İNGİLİZ desteği ve arkasına sığındıkları VAHABİ akidesiyle siyaseten güç
kazandılar.
Vahabilik
bir siyasi akım halini de alınca “yağma”, “kelle kesme” ve “toplu kıyım” gibi anarşi
ve teröre başvurarak Osmanlı Devletine karşı bölgedeki Bedevilerin desteğinde1744
yılında Muhammed Bin Suud liderliğinde
ilk defa isyan ettiler.
Bölgesel güç kazanan Suudiler, liderlerine İMAM ismi vererek onun
etrafında aşiret hüviyetinden devlet
gibi davranan yapı oluşturmaya çalıştılar.
İlk “İmam” sıfatını alan kişi Muhammed Bin Suud’u oldu.
Sonra en yaşlı oğlu Abdülaziz 1765 yılında “İmam” sıfatı alarak başa geçti.
SUUD terörünün artması sonucu 1780 de Osmanlı Kabe’nin
korunması için Ecyad kalesini inşaa etti
Eniştesi olan Abdulvehapla birlikte Abdülaziz, terörist faaliyetleri artırarak 1791'de Mekke Emiri Şerif Galib
Efendi ile harp ettiler. Sayısız Müslüman’ı öldürüp, kadınlarını, çocuklarını
ve mallarını aldılar. Bu anarşist ve terörist gurup 1801'de Mekke'ye
saldırdılar. Mekke Emiri Şerif Galib Efendi, bunları şehre sokmadı.
SUUDlar, 13 Mayıs 1802 de Kerbela’ya 10,000 kişiyle saldırıp, Hz.
Hüseyin’in türbesini tahrip edip, 2,000 kişiyi öldürüp ve şehri yağmaladı.
Kerbela saldırısı;
Osmanlıları ve oamanlıya bağlı
özerk yönetimdeki Mısırlıları, Suudilerin bölgenin barış ortamını tehdit
ettiğine ikna eden en önemli olay oldu.
Mekke
etrafındaki Arap kabileleri bu anarşi ve teröre teslim olunca Vehhabilik
perdesi arkasına sığınan SUUDlar; siyasi güç ve nüfuz kazanarak 1803'te Taif'e
girdiler. Taif'teki Müslümanlara işkence edip, kadınları ve çocukları
acımasızca öldürdüler. Hac mevsiminde Mekke'ye de saldırdılar. Şehre
giremediler. Şerif Galib Efendi, Cidde'ye gidince Suud bin Abdülaziz
antlaşmayla şehre girdi, türbe ve mezarların hepsini yıktırdı. Suudiler, Şerif
Galib Efendiyi yakalamak için Cidde'ye gittiyse de Osmanlı askerinin
mukavemetinden geri çekildiler. Mekke'de işkence, zulüm, soygun artınca, Şerif
Galib Efendi, Cidde'den şehre gelip Vehhabileri -SUUDları kovdu.
SUUDlar,
Yemen dağlarına kaçtılar. Kaçarken çok zulüm, soygun yaptılar. Şerif Galib
Efendinin tavsiyesiyle Beni Sakif Kabilesi de Taif'teki Vehhabileri şehirden
kaçırttılar.
Abdülaziz, Kerbala’nın intikamını almak için bir şii
tarafından 4 Ekim 1803 de suikast ile öldürülünce yerine SUUD geçti.
Mısır Valisi
Mehmed Ali Paşa’ın müdahalesi.
Vehhabiler,
Yemen dağlarındaki cahil, vahşi köylüleri toplayıp, kuvvetlerini arttırarak
tekrar Mekke'yi kuşattılar. Şehir açlık sebepiyle teslim oldu. Yine şehirde çok
zulüm ve tahribat yaptılar. Mübarek beldelerdeki zulüm ve tahribat üzerine Osmanlı, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı görevlendirdi.
Mehmet Ali Paşa’nın müdahalesi ve 1812'de Cidde'ye gelmesi ile TosunPaşa, 1812 de Mekke ve Medine’yi geri aldı..Osmanlı-Mısır ittifakı
ile bu topraklar Suudilerden geri alındı. Böylece SUUDların başını çektiği
Vahabiler, 1813 de Mekke’den çıkarıldı.
İmam – emir SUUD 1814 yılında öldü.
Başa geçen Abdullah Bin Suud,
kaybettiği toprakları tekrar geri almk için tam bir terör faliyeti
yürüttü.Buna karşı lI. Mahmud döneminde Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu
İbrahim Paşa, Vehhabilerin merkezi Deriyye'yi 1818'de fethedip, Vehhabi Emiri
Abdullah ibni Suud yakalanarak dört oğlu ve ileri gelenlerini esir alıp,
İstanbul'a gönderince, Abdullah ibni Suud
dört oğlu 17 Aralık 1819'da . İdam edildi ve kafaları kesilerek boğazın
sularına atıldılar. Başlarının bir topa konulup havan topu gibi fırlatıldığı
anlatılır...Bunun
üzerine İstanbul’da üç gün bayram ilan
edildi. Abdullah b. Suud'un ninesi de idam edildikten sonra
İstanbul'un girişinde bir yerde üç gün boyunca asılı bırakıldı ve cesedin
üzerinde ‘'Osmanlı hilafetine ihanet edenlerin cezasıdır'' yazısı asıldı. Suudiler bunu hiç unutmadı ve her zaman
intikam duygusu ile yaşadılar.Abdullah bin Suud’un aile üyeleri ise Mısır ve İstanbul’da
hapsedilip ve Diriyah şehri bu anarşit
guruptan temizlendi.
İkinci
Mahmud'un Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile arasının açılmasından
sonra Mısır kuvvetleri Hicaz'dan çekilince bölge tekrar
Suudîlerin eline geçmeye başladı.
Muhammed Bin Abdullah’ın torunu olan Türki Bin Abdullah,
Mısırlıların elinden kurtulmayı başararak,bölgede yine terör faliyetlerine başlayarak 1818 yılında Riyad da hakimiyet
sağlayarak Suudiler Necid bölgesinde döfakto yönetimi ele aldı. 1824 de SUDlar,
hakimiyet alanında DEVLET olduklarını ilan ettiler..
Türki Bin Abdullah, kuzeni Mishari Bin Abdülrahman tarafından
1834 yılında öldürüldü.Ancak kendisi de Riyad bölgesinde kuşatılarak, Türki Bin
Abdullah’ın oğlu Faysal tarafından öldürüldü.
OsmanılI – Mısır itifakı
dört yıl aradan sonra Riyad bölgesine tekrar hakim olarak 1838 yılında Faysal tekrar
hapsedilmiştir.
Sonrasında, SUUDlar
devlet hakimiyetini kabul ettiği için Osmanlı Devleti Halid Bin Suud’u Riyad Valisi
olarak atamıştır. Halid Bin Suud, Faysal’ın yaşayan tek kardeşi idi ve uzun
yıllar Mısır’da hapis yatmıştı.
SUUDların Devlete isyan eden kolu anarşik faliyetleri
sürdürdü. Ve 1840 yılında Mısırlılar
bölgeden çekilmek zorunda kalarak ve
Halid’e gereken desteği sağlayamadılar. Devletin Valisi . Halid, Suud ailesinin
Thunniyyan koluna mensup olan Abdullah Bin Thunniyyan tarafından devrildi. Bir
yıl sonra ise Faysal Mısır tarafından serbest bırakıldı. Faysal topladığı
kuvvetler ile Riyad bölgesini geri aldı ve oğlu Abdullah’ı veliaht tayin etti.
Sonrasında bölgeyi oğulları Abdullah, Suud ve Abdül-Rahman arasında paylaştırdı.
İngiltere
bölgede fitne çıkarıp, Osmanlı Devleti içinde isyan başlatmak istediyse de
1857'de barışla etkisiz hale getirildi. 1860 yılında bütün emirler devletin
itaatı ve terbiyesi altına sokuldu.
Faysal’ın 1865 yılında ölümünün ardından oğulları arasında
mücadele başladı, bunu fırsat bilen Hail bölgesinden El-Raşid kabilesine mensup
Muhammed Bin Abdullah Bin Raşid bölgeye müdahale etti ve 1891 yılında Mulayda
Savaşında Faysal’ın kalan son oğlu Abdül-Rahman Bin Faysal’ı Necid bölgesinden
kovdu ve SUUD kabilesi hakimiyetine son
verdi.. Reşid ailesi Hael Emirliğini yönetiyordu. Bu Emirlik Osmanlı'ya
bağlıydı. Mulayda
yenilgisinin ardından SUUD lideri
Abdül-Rahman Bin Faysal ailesi ile birlikte Kuveyt’e göç etti ve Kuveyt emiri
Mübarek E-Sabah’ın misafiri olarak kabul edildi.
Kuveyt'e sığınan Suud ailesi ile İngilizlerin iletişimini Kuveyt Emiri Sabah
sağladı. Kuveyt Emiri, İngilizlerle bağlantıyı kurdu..
Kuveyt, 1899 yılında İngilizlerle dostluk anlaşması yapmıştı.
::::::::::::::::::
1897'de El-Mühenne
köyünde bulunan veSuudilerin lideri
olan.Abdülaziz bin Suud bin Faysal ile Riyad, Kasim, Büreyde şeyhleri,
anlaştılar.
Abdül-Rahman Bin
Faysal’ın oğlu Abdülaziz bin Suud, bölge
aşiretlerden topladığı 12.000 hecin devesine sahip kuvetleri ile Kuveyt'ten
Riyad'a geldi. 1902'de bir gece Riyad'a girdi. Abdülaziz ibnür-Reşid'in İbn
Raşid ‘in atadığı Riyad Valisi Aclan'ı bir ziyafette öldürerek yönetimi ele aldı
Zulümden
yılmış olan halk, bunu emir yaptı. Üç sene çeşitli muharebeler yapıldı.
Abdülaziz ibnür-Reşid,öldürüldü.
Abdülaziz bin Suud
bundan sonra gelecek 30 yıl boyunca
El-Raşid kabilesi, Mekke Şerifi ve Osmanlılar ve Osmanlı yönetimi yanlısı olan amcası Suud Bin
Faysal ile mücadele verdi.
Osmanlının son
döneminde “Şerif Hüseyin” önemli ve
ibretlik bir figürdür. Asıl
adı ‘‘Hüseyin bin Ali’’ydi
Hz. Hasan’ın soyundan geldiği
idiası ile ‘‘Şerif’’ unvanını taşırdı.
1856'da Mekke'de doğdu.
Sultan
Abdülhamid'in iktidar senelerinde ‘‘Bağımsız bir Arap devleti kurup bütün
Araplar'ı tek bir bayrak altında toplamak’’ hevesine kapıldığı ve bu iş için İngilizlerle temasa geçtiği
anlaşılınca İstanbul'a getirilip “Ayan üyesi” payesiyle hep İstanbul da “göz hapsinde” tutarak adeta bölgeden tecrit edildi. Şehirden ayrılması, hatta evinden
dışarıya adım atması bile yasaktı.
Fakat..
Abdulhamid’i deviren İT yönetimi(İttihadçılar), şerif Hüseyin’i 1908 de “Mekke Şerifi” olarak atayarak
Mekke’ye gitmesine izin verdi.. : Hüseyin ‘‘Emir’’ unvanıyla Mekke'ye
yollandı, yani kurda kuzu emanet edildi.
Ve BİRİNCİ
CİHAN HARBİ SİYONİST RÜYA; İNGİLİZ
ELİYLE GERÇEKLEŞİYOR
1915'te 1.
Dünya savaşında sıkışan Osmanlılar; (yani İT yönetimi) ile Abdülaziz bin Suud, Riyad kaymakamı olmak
üzere barış yapıldı. “İbn
Suud” olarak da anılan Abdülaziz, sonrasında
Osmanlı Sultanı’nın egemenliğini kabul ederek “Paşa” unvanı alarak
Osmanlı emrine girmiş oldu
Fakat yine doğru durmayarak İngilizler ile ittifak
kurdu. İngilizler ile yaptığı 26 Aralık 1915 tarihli Darin Anlaşması ile Britanya
İmparatorluğu’nun egemenliğini kabul etti.
Abdülaziz, Aralık
1916'da yapılan antlaşmayla İngilizler tarafından Necid, Hasa, Katif, Cübeyl ve
diğer bölgelerin kralı olarak tanındı. Anlaşmaya göre Abdülaziz'in ele geçirdiği toprakların kesin yönetimi ona
ait olacak, ondan sonra da yönetim çocuklarına geçecekti. Ancak bu toprakların
yöneticileri hiçbir şekilde İngiltere'nin aleyhinde olmayacaklardı.
İngilizler o anlaşmadan sonra Abdülaziz'e William
Şekspir isminde savaşları ve askeri hamleleri planlayan bir subay gönderdiler.
Ngiliz yardımı karşılığında Abdülaziz el-Suud Sultanlığı, Osmanlı'ya bağlılık
bildirmiş olan Reşid Ailesi ve emirliğine darbe vuracaktı
Bu arada İngilizler
Şerif Hüseyin’e de oynuyordu. İngilizler, Şerif hüseyin’e meşhur casus Lawrence’si
monte etmeişlerdi.. ve büyük “Arap imparatorluğu” vaat etmişlerdi..Şerif Hüseyin 1916'nın 9 Eylül'ünde kendisini ‘‘Hicaz Kralı’’ ilân etti. Aynen
SUUD’ların yaptığı gibi bir ‘‘isyan’’ ve ‘‘cihad’’ bildirisi yayınladı. Ve
‘‘...Osmanlı (Türkler )dinden çıktılar.
...Araplar'ın Osmanlı’ya (Türkler’e) karşı cihadı farzdır...’’ diyordu.
Osmanlı, 1 dünya savaşıyla uğraşırken bir yanda SUUD
bir yanda da Şerif Hüseyin anarşik
faliyetlerini sürdürüyor Osmanlıya bağlı olan Raşidilerde SUUD terörüstlerine karşı çarpışıyordu.
Çatışmalar 1919 yılına kadar sürdü.
Reşidiler
ile Suudiler arasında Kasim'daki çatışmalar da Abdülaziz bin Suud mağlup oldu.
Şekspir, Osmanlı'ya bağlı kalmış olan Reşid ailesi ile
1918-1919 yıllarında süren çatışmalarda öldü. Abdülaziz İngilizlerle ilişkileri
ve yazışmaları İngilizlerin Körfez'deki temsilcisi ve o zaman İran'da olan
Barsy Coks üzerinden devam ettirdi.
Osmanlıya
karşı Mekke Emiri Şerif Hüseyinin nufuzundan istifade ve onu kullanarak bölgeyi
ele geçiren İngilizler (İngiliz başbakanı Winston Churchill ) Şerif Hüseyin'e
Tüm Arabistan
Suriye
IRAK başta
olmak üzere “İngiltere himayesindeOrtadoğu hükümdarlığı”ARABİSTAN İMPARATORLUĞU ve İSLAM HALİFELİĞİ sözü
vermişti.
Ancak perde
arkasından da SUUDlarla işbirliğini sürdürüp emrinde zayıf bir “Arap krallığı”
hedefliyordu.
1918'de
Abdülaziz bin Suud, İngilizlerin teşviki ile bir beyanname yayınladı. Mekke'ye
ve Taif'e saldırdı. Fakat, bu şehirleri Şerif Hüseyin Paşadan alamadı.
İngiliz’e
daha yakın duran SUUD’lar; bölge
Osmanlıdan çıkıp 1921 gelindiğinde Taif,Mekke,Medine,Cidde ve Hail şehirlerine
hakim oldular. Mekke Emiri Şerif
Hüseyin’e hakimiyetindeki Mekke, Medine’ye sahip çıkmayarak gücü
zayıflayan Şerif Hüseyn’i gözden
çıkardılar.
Bölgeden türlü
oyunlarla OSMANLIyı çıkaran. İSLAM HİLAFETİNE. son veren İngilizler, ŞERİF
HÜSEYİN'e oynadıkları oyunu artık açık ettiler.
Bölgede yeni
yeni adlarla kendi içinde de çatışacak. Ve
kurmayı düşündükleri Siyonist yapının güvenliğini sağlayacak şekilde İngiliz “koruma
ve kontrolünde Devletçikler “icad ettiler.
Bu günkü
Arabistanı üçe bölerek Şerif Hüseyin’e
sadece “HİCAZ emirlği”ni uygun buldular.
Sonra Hizcaz’ı
da Suudlara verip
Bir oğlunu
IRAK’a..
Bir oğlunu da
Ürdün diye devlet oluşturup. ÜRDÜN Kralı yaptılar
1924'te
İngilizler, Kenan diyarında ASLA bir yahudi
oluşuma razı olmayan
Mekke Emiri
Şerif Hüseyin bin Ali Paşayı yakalayıp, Kıbrıs'a götürdü. Böylece Şerif Hüseyin
Osmalıya karşı durma ve İngiliz OYUNUna malzeme olmanın bedelini çok geçmeden
anladı.Kıbrıs’ta sürgün ve hasta yatağında iken “Osmanlıya Kılıç
çekmeyecektim..Bedelini ödüdyorum”diye içine düştüğü ihanetin sonucunu acı acı
itiraf ediyordu.
İngilizler,
Hicaz'dan çıkan Şerif Hüseyin'in ailesine Irak ve Ürdün'de birer krallık
verdiler; Faysal ve Abdullah'a, Şerif Hüseyin'in çocuklarına. Oğullarından Faysal, sadece beş buçuk aylığına
Suriye Kralı yaptılar, oradan kovulunca bu defa İngiliz desteğiyle Irak tahtına
oturttular.. Irak’a kral yapılan Faysal, 1933'te İsviçre'de basit bir ameliyat
için yattığı hastahaneden cenazesi çıktı. Yerine geçen oğlu Gazi 1939'da
bir otomobil kazasında can verdi. Gazi'nin oğlu İkinci Faysal ise, 1958'deki
darbede ailesiyle beraber parça parça edildi.
Abdullah’ı
da sadece Amman ve bölgesinden oluşturdukları Ürdün’e kral tayin etiler. Sonrası mı ? 1921'de Ürdün Kralı ilân edilen Abdullah,
1951 Temmuz'unda Kudüs'te, bir Filistinli tarafından kurşunlandı. Taht Abdullah'ın oğlu Talâl'a geçti Fakat
tahta sadece bir sene kalabildi. Çünkü Talâl delirdi, delirince
tahttan indirildi ve yerini kralı Hüseyin aldı. Meczup kral
İstanbul'a yollandı, Ortaköy Şifa Yurdu'na kapatıldı ve 1972'deki ölümüne kadar
tam 19 sene orada yaşadı.
Hüseyin,
hastalanınca uzun zaman yurtdışında
tedavi gördü.. kısa süreliğine ürdün’e
gelen Kral Hüseyin, veliaht ilan ettiği kardeşini azlederek İngiliz anadan
doğma yarı İNGİLİZ olan Abdullah’ı veliaht ilan etti..Kral Hüseyin’in ölümü üzerine
de Araplardan değil de “Çerkezlerden” oluşan
“Ürdün Krallık Muhafızları “ nın koruduğu Kral Hüseyin’in büyük
oğlu II. Abdullah sıfatıyla . 7 Şubat 1999 tarihinde tahta geçti..
Başa döner isek
İngilizlerin
“büyük Arabistan İmparatorluğu “hayali gören Mekke Şerifi Hüseyin’den
desteklerini çekmesi üzerine Abdülaziz bin Suud, 1924'te Mekke'yi ve Taif'i
rahatça ele geçirip resmen ilhak etti. Abdülaziz, 1926'da Necid ve Hicaz kralı
olarak tanındı. Suudiler,
İngilizlerin yardımıyla bölgede kontrolü sağlayınca 27
Mayıs 1927'de İngilizlerle yapılan anlaşmayla "Necd ve Hicaz
Krallığı" bağımsız bir devlet statüsü kazandı.
1927 de İngilizler,
Necid ve Hicaz Krallığını DEVLET statüsüne çıkardılar.
Osmanlı
çekildikten sonra bölgeye hakim olan İngilizler; “Böl- Parçala - Yönet” taktiği ile hareket etti.İngiliz Kraliyet
komitesi Kenan diyarının (Filistin'in) taksim edilmesine ve bugünkü
sınırlarıyla Ürdün'ün kurulmasına karar verdi. Bu günkü Arabistan’a
yerleştirdikleri Abdülaziz, Şerif Hüseyin'in çocuklarının kendisine komşu
ülkeleri olmasını istemiyordu. Abdülaziz, İngilizlerin kendisinin bölgedeki
‘tek müttefik' olarak görmediğini düşünüyordu. İngilizlerin her zaman ikinci
bir seçeneği olduğu düşüncesini taşıyordu. Şerif Hüseyin'in çocuklarına krallık
verilmesine razı değildi. Abdullah b. Hüseyin’de Hicaz’da hakları olduğu gerekçesiyle
Hicaz bölgesinde Abdülaziz'e karşı oluşumları destekliyordu. Ibn Rafada isminde
bir şahsın başlattığı İbn Rafada ayaklanması sürüyordu. Bu kişi Abdullah'tan
destek alıyordu. Hicaz'da darbe yaparak yönetimi almak istiyordu. Mekke ve
Medine'deki kutsal mekânlar üzerinden de bir rekabet vardı. Bu mekânlar bir güç
aracıydı aynı zamanda. Abdülaziz bu karşı hareketi de bastırmayı başardı.
Sonuç olarak 1923- 1927 başlarında oluşturulup ancak 1946 da sözde bağımsızlık
verilen ve Ürdün diye icad edilen yere
Devlet statüsü verildi. Abdülaziz
el-Suud,Ürdün’e Kral yapılan Haşimi Abdullah ibn el-Hüseyni
(Abdullah) ve
Irak’a Kral yapılan kardeşi Faysal'ı her
zaman bir tehlike olarak görüyordu.Hep öylede kaldı..
(Ancak 1994 de
Kral Abdullah’ın, İsrail ile Ürdün arasındaki gerginliği sona erdiren bir
deklarasyon yayınlaması ve ABD ye yakın durması bazı arap ülkelerini gücendirirken SUUD yönetimi, Ürdün ile arasındaki gergin
ilişkiler düzelme yönüne girdi..İlginç değil mi? Kenan diyarında Siyonist yapının korunup
gözetilmesi SUUD yönetiminin hoşuna gidiyor..
Ürdün 1996 yılında barış anlaşması
imzalayarak (Mısırdan sonra) İsrail’i tanıyan, İsrail’le siyasi ve ekonomik
ilişkiler kuran ikinci Arap ülkesi olmuştur.)
Daha
öncesinde kendisini “Necid Sultanı”, “Hicaz, Necid ve çevresinin Kralı” ve
“İmam” olarak adlandıran Abdülaziz
bin Suud,HER HAL VE ŞART da İNGİLİZ le birlikte olmak İNGİLİZ siyasetine uygun
davranmak ŞARTI iledevletin adı "Suudi Arabistan Krallığı" olarak değiştirildi. Abdulaziz, 1932 yılında kendisini resmen “Suudi Arabistan Kralı” ilan etti.
İngiliz
desteği ile bölge hakimiyetini ele
geçiren SUUDlar, açıkça diyemese de İNGİLİZİN döfakto bölgeye yerleştirdikleri
SİYONİT oluşumun hep arkasında durmuşlardır.
Osmanlı
Devletinden sonra halifelik makamına sahip olmak istedilerse de başaramadılar.
1935 yılında bölgeye Amerikalılar gelmeye başladı.
Büyük
yokluk içinde kıvranan Suud Ailesi ve devleti 1937 yılında Amerikan
araştırmacıların; Dammam bölgesinde zengin petrol kaynakları bulunduğunu tespit
etmesiyle dünya enerji piyasasında adıgeçen ülke oldu.
ABD;
HAKİMİYETİ BAŞLIYOR
Amerikalılar, ilk kuyuyu Dammam bölgesinde 1937'de açtılar.
Daha sonra ARAMCO olarak ismi değişecek olan Oil of California şirketi ilk
kuyuyu açtıktan sonra Abdülaziz'in Amerikalılarla ilişkisi gelişmeye başladı.
İngilizlerle ilişkiler sürerken Amerikalılar ile ittifak, 1945 yılının 15
Şubat'ında zirveye çıktı ve Suudi Kralı Abdülaziz Amerikan Başkanı Roosevelt
ile bir araya geldi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Abdülaziz, Amerika ve
müttefiklere petrol veriyordu. Abdülaziz'in pozisyonu açıktı, Nazi Almanyasına
ve Japonya'ya karşı İngilizlerin ve müttefiklerin yanındaydı. Bir Amerikan savaş
gemisi üzerinde gerçekleşen görüşmede bir anlaşmaya imza atıldı. Buna
müttefiklik anlaşması deseler de pratikte bağlılığı İngilizlerden Amerikalılara
taşıyan bir anlaşmaydı: Petrol karşılığında Amerikan himayesi. Yani petrol
karşılığında güvenlik.
Abdülaziz
bin Suud’un 1953 yılında ölümünden sonra, yerine oğlu Suud bin Abdülaziz geçti.
1964'te tahtan indirildi. Yerine kardeşi Faysal getirildi. Siyonist yapıya
karşı olduğunu deklare eden Faysal, sarayında
1975 yılında kuzeni Faysal Bin Musaid tarafından öldürüldü.Yerine kardeşi Halid geçti.
1979 da İsrail ile Arap dünyasının arasındaki savaşlar
nedeniyle gergin olan ilişkilere son verilip İsrail ile barış anlaşması
imzalanarak ardından da Mısır ile
diplomatik ilişkiler kesildi.(1987 de Mübarek döneminde Mısır ile diplomatik
ilişkilere tekrar başlandı)
Kral Halit,
1982 yılında kalp krizinden ölünce ..Tahta, dönemin en güçlü prenslerinden “Sudayri Yedilisi”
kardeşlerden en yaşlısı Fahd geçti
Bu yedi kardeşe “Sudayri Yedilisi” denilmesinin sebebi İbn
Suud’un en gözde eşi olan Hassa Bint Ahmad El-Sudayri’den doğmalarıydı.
“Sudayri Yedilisi” olarak adlandırılmış olan bu prenslerin isimleri Fahd,
Sultan, Abdul Rahman, Nayef, Türki, Salman ve Ahmed’dir. Fahd 1986 yılında
kendisine “İki Kutsal Mescidin Koruyucusu” ünvanını verdi.
Fahd 1995 yılında felç geçirince, tüm yetki ve sorumluluklar
Fahd’ın öldüğü 2005 yılına kadar aşama aşama Abdullah’a geçti. Abdullah, 2009
yılında Savunma Bakanlığı’na ve İkinci Başbakanlık makamına daha genç kardeşi
Sultan’ı atadı. Sultan 2011 yılında öldü. Yine 2009 yılında kardeşi Nayef’i
İçişleri Bakanlığı’na atadı. Nayef 2012 yılında İsviçre’de öldü. 2015 yılına
gelindiğinde ise uzun bir hastalığın ardından Abdullah Bin Abdülaziz öldü
ve veliaht prens Salman Bin Abdülaziz yeni kral ilan edildi.
Ve sonrasında prens Selman, ipleri ele alarak çevredeki küçük
devletçik denen yapılarla itifak halinde tümüyle Siyonist plan ve Amerikan projelerine
uygun politika izlemeye başladı.
2006’da yayınlanan
Kraliyet Kararnamesi uyarınca Suudi Kralları, Suudi Prenslerin oluşturduğu
komite tarafından seçiliyor.
::::::::::::::::::::::::::
Kaynaklar:
-
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2018/10/21/suud-arabistanin-dogusu
- https://gezimanya.com/orta-dogu/suudi-arabistanin-kisa-tarihi
- https://gezimanya.com/orta-dogu/suudi-arabistanin-kisa-tarihi
Suud Devletinin kurucusu İbn Suud'dan David Bengurion'a "Kardeşim Ben Gurion! amca çocuklarımız olan Yahudilerin iyiliklerini hiç bir zaman unutmayacağız"
İsrail Devleti'nin kurucusu David Bengurion İbn Suud'a " Vatandan Kardeşim! Amcamın çocuğu! Ey Büyük Kral Abdülaziz!"
;İbn Suud'a Türklerle savaştınız, Kudüs'te bir Yahudi devletinin kuruluşuna izin vereceğinizi söylediniz. Bunu toplumunuza nasıl anlatacaksınız diye soran İngiliz elçiye "Türkler Nuhun oğlu Yasaf'in soyundan geliyorlar. bizimle hiç alakaları yok. Ancak Yahudilerle akrabayız onlarla ayn babanın evlatlrıyız. Bizler İsmail'den onlar amcamız İshak'dan neşet etmişlerdir."
(İşte kaynak Filistinli yazar Muhammed Ali Said'in şu kitap baştan sona bu ifadelerle dolu
Nereden amca çocuğu oluyorlar? Yahudiler Hz İbrahim'in oğlu İshak'tan Araplar ise İsmail'den geldiği için)
//////////////////////////////////////
https://www.facebook.com/966427666785531/videos/429341224598685/UzpfSTE1MDk3MDkwMzk6MTAyMjA3NzMyMjk2Njk4MDg/