Burada Necati ÇAVDAR'ın Şiirlerini, Yazılarını Röportajlarını ve Fotoğraftan yansıyanları Kısaca; Necati ÇAVDAR'ı bulacaksınız ... NOT: Devamı www.codaroglu.blogspot.com Necati ÇAVDAR 'IN Obası: 2 de
25 Ekim, 2005
Ufuk turu Köksal Toptan
Necati Çavdar’la ufuk turu...
Anayurt Gazetesi
KÖKSAL TOPTAN
“Milli hedef, yeniden cihan devleti düzeyinde mutlu, müreffeh lider TÜRKiYE'dir. Bu hedefin asıl sahibi büyük milletimizdir. Tarih, onun böyle bir hedefe sahip olmaya hakkı olduğunun delili olan altın sayfalarla doludur.
Bu hedefe ulaşabilmemiz için ihtiyaç duyacağımız en büyük güç kaynağı İNSAN’dır. Allah’in diğer varlıklara üstün kılarak en mükemmel surette yarattığı insan.
Milli hedefimizin odağında insan var. Ne yapılacaksa insanlarımız tarafından yine insanlarımız için yapılacaktır” diyen Köksal Toptan, 1943 yılında Rize`de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Zongultak`ta tamamladı. 1966 İstanbul Hukuk Fakültesi`nden mezun olmuştur.
Üniversite döneminde 1963-1966 yıllarında İstanbul`da Adalet Partisi Gençlik Kolları Başkanlığı yapan Toptan, Zonguldak`ta serbest avukat olarak çalıştı. Çeşitli dernek ve kuruluşlarda kuruculuk yaptı. Zonguldak Belediye Meclis Üyeliğinde bulundu. Adalet Partisi Zonguldak ilce ve il yönetimlerinde görev aldı.
1977 yılında Adalet Partisi`nden Zonguldak Milletvekili seçildi.
12 Kasım 1979 tarihinde kurulan Demirel hükümetinde Devlet Bakanlığına getirilmiştir.
Toptan, 28 Eylül 1986 tarihinde yapılan ara seçimlerinde Zonguldak 2. Bölgeden Doğru Yol Partisi Milletvekili seçildi. 1987 Milletvekili Genel Seçimlerinde ise Zonguldak 1. Bölgeden yeniden milletvekili seçilerek ve üç buçuk yıl Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilliği görevini yürüttü.
1991 Genel Seçimlerinde, yeni il yapılan Bartın`dan yeniden milletvekili seçilmiş ve Süleyman Demirel’in Başbakanlığı’nda kurulan DYP-CHP koalisyon hükümetinde, Milli Eğitim Bakanlığına getirildi.
13 Haziran 1993 Büyük Kongresinde Tansu Çiller karşısında DYP Genel Başkanlığına`na aday olan ve seçimi kaybeden Toptan, 1995 yılında bir süre Kültür Bakanlığı yapmış, 1995 Genel Seçimlerinde Zonguldak’tan yeniden milletvekili seçilmiştir.
Toptan, 3 Kasım 2002 seçimlerinde Ak Parti Zonguldak milletvekili olarak parlamentoda yeniden yer aldı.
AK Parti iktidarı döneminde TBMM Adalet Komisyonu Başkanı olarak görev yapmaktadır.
Evli, üç çocuk sahibidir.
KÖKSAL TOPTAN:
· Türkiye’nin Hıristiyan dünyası ile barışması 2001 senesinde dünyanın gündemine gelmiştir.. Yani medeniyetler çatışmasının ivme kavzamasının beklendiği bir dönemde medeniyetlerin bir araya gelmesi, buluşması her iki taraf içinde yeni bir umut olmuştur.
· Türkiye, Müslüman dünyayı temsilen Avrupa Birliği’ne büyük öneri getirmiştir.
· Avrupa Birliği çatısı altında bulunacak olan bir Türkiye, bir milyar üç yüz milyonluk İslam dünyasını temsilen ab’DE bulunmayı istiyor.
· Şayet Avrupa Birliği, Türkiye’nin elini itseydi. O zaman Avrupa birliği Hıristiyan kulübü olurdu.
· Bin yüz sene sonra ilk defa iki medeniyetin buluşmasının, bir birine daha yakın olmasının yolu açılmıştır.
· Bizim entelektüellerimize, aydınlarımıza, üniversitelerimize, sivil toplum örgütlerimize çok ciddi görevler düşüyor. Ama Türkiye’nin belirli bir disipline ihtiyaç vardı.
· Biz üniter devlet yapımızdan ödün veremeyiz.Kendi milli menfaatlerimizden de ödün vermeyiz.Zaten biz bunları tartışmayız, tartışamayız.
· Avrupa Birliği’ne adaylığının Türkiye ‘ye getirdiği bir takım özgürlüklerden, demokratik alanın genişletilmesi, demokrasinin daha rahat işlemesi zemininden yararlanarak Türk insanını rahatsız edecek sözlerle muhatap olacağız. Bir takım rahatsız edici düşüncelere muhatap olacağız.
· Ne kadar düşünce söylenirse söylensin eyleme dönüşmeği takdirde, bana göre insanları artık bu yüzden mahkum etmemek lazım.
· Birinin zorlaması.. Birinin bizi disipline etmesi gerekiyor. O nedenle Avrupa Birliği’nin baskısı, işlerin çabuklaştırılmasına neden oldu.
· Beş sene, on sene öncesine kadar Türkiye’nin, dünyanın konjektörü çok farklıydı.
· Türk Ceza ve ona bağlı kanunların şöyle bir önemi var. Türkiye bu kanınla ilk defa bir temel kanunu orijinal kanunu, Türk ürünü olarak yapıyor. Ve iddia ile söylüyorum bundan sonra dünyada yeni bir ceza kanun yapacak olanlar Türk Ceza Kanunun referans kanun olarak göreceklerdir..
· Biz TCK’yı yaparken daha çok Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını esas aldık.. Bir çok alanda da Avrupa’nın yapmadığı şeyleri yaptık.... Türkiye’de bir takım hassasiyetlerin olduğunu, devam ettiğini kabullenmemiz lazım. O nedenle bazı alanlarda “ zaruretten” yapamadıklarımız var.
· Önemli sorunlarımız: Uygulamada karşılaştığımız aksaklıklar.. Birde kabul meselesi var.... Kafa olarak kabul meselesi .....
............................000000000000000000000......................................
TBMM’de en fazla çalışan Komisyonlardan en önde olan özelikle AB süreci çerçevesinde çok fazla değişikliğe imza atan komisyonun, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan’la AB’nin sadece Türkiye için değil, İslam dünyası için önemini ve AB’ye gidilen yolda yapılan mevzuat değişikliğini konuştuk.
- Geçen dönem TBMM, Komisyonunuz ve siz Avrupa Birliğine giden yolda büyük efor ve emek sarf ettiniz.Ancak hiç beklemediğimiz halde 17 Aralık’taki Avrupa Birliği il görüşmeler sırasında sizi müzakerelerin merkezinde gördük.Oradan kamuoyuna yansıyan bir sözünüz dikkatimi çekti. “Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesi; Türkiye için değil, İslam dünyası içinde önemli.Türkiye’nin Avrupa birliğinde olması sadece Türkiye’yi değil, Türk dünyasını, İslam dünyasını da ilgilendiriyor, etkiliyor” şeklinde bir sözünüz var.Suudi Arabistan’ın ya da Fas’n falanca platformda olması bizi neden etkiler? Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde olması Fas’ı Endenozya’yı , Türkmenistan’ı İslam ülkelerini, Türk Cumhuriyetlerini ve İslam ve Türk topluluklarını, coğrafyasını neden ilgilendiriyor? Bu sözleriniz ne anlama geliyor?
-Dünya, 1450 yıldır İslamiyet’le tanışıyor.
Peygamber efendimizin tebliği çalışmalarını yaptığı dönemlerde zaman zaman çatışmalar görüyoruz. Ama bu çatışmaların din çatışması olmaktan çok başka nedenlere bağlı olduğu görülüyor.
Özellikle Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında çatışmalar olmadığını görüyoruz.
Ama dokuz yüzlü yıllara geldiğimiz zaman yani bundan bin yüz bin iki yüz sene öncesine gittiğimiz zaman yavaş yavaş Haçlı seferleriyle başlayan bir Müslüman - Hıristiyan çatışması görüyoruz.
Hıristiyan- Müslüman çatışması geçen bin yüz sene içerisinde zaman zaman haçlı seferlerinde olduğu gibi insanlık dramlarına da dönüşmüştür.Akıl almaz katliamları insanlık o dönemde yaşamıştır.
Daha sonra Hıristiyan dünyası başta kara Avrupası olmak üzere kendi içine dönmüş, 1789 Fransız ihtilalinden sonra, Amerikanın keşfinden sonra, Amerika Birleşmiş Devletlerinin 1776 da kurulmasının ardından , Amerika’da yaşayan insanlarla İngilizlerin çatışması... Avrupa’ya döndüğümüz zaman, Avrupa’nın kendi içinde derebeyliğin yıkılmasıyla ortaya çıkan o fedeol yapın 1789 Fransız ihtilali etkisinde kalarak hareket etmesi ..
Biraz daha öncesine gittiğimiz zaman orta çağda Rönesans hareketleri bittikten sonra yeniden özellikle 20 asra geldiğimiz, 20. asrın sonlarına yaklaştığımız zaman yine bir Hıristiyan Müslüman çatışması insanlığın önüne çıkmaya başladı.
Kimi İslam düşünürleri Hıristiyan dünyasının İslam dünyasının zenginliklerini kullandığını var saymıştır.
Buna karşılık Hıristiyan dünyasındaki bazı ilim adamları, özellikle Hantington’un medeniyetler çatışması kitabında öne sürdüğü gibi; Müslümanlık ve Hıristiyanlık dünyasının çatışmasının kaçınılmazlığı konusunda teoriler üretilmiştir.
İşte medeniyetler çatışımsına doğru dünya gidiyor mu diye, Hangtington’un kitabı tartışılırken; Dünya, 11 Eylül olayını yaşamıştır.
Amerika’ya yapılan saldırı, İslami terör etiketli, Tırnak içinde söylüyorum “İslami Terör “etiketli saldırı, dünyada yeniden Hıristiyanlıkla Müslümanlık çatışıyor izlenimini yaratmaya başlamıştır.
Giderek başta Amerika olmak üzere dünyada özellikle Hıristiyan kesimler İslamiyet, özellikle Kur’an-ı Kerim’de bütün güzellikleri, bütün iyilikleri insanlara öğütleyen bir dinin kitabının kabul edildiği İslam dünyasında Müslümanları sanki dünyada ne kadar kötü bir iş varsa, ne kadar terör olayı varsa onunla özdeşleşmiş bir izlenim yaratılmaya çalışılmıştır.
2001 DÖNÜM NAKTASI
Şimdi bu ortamda Türkiye’nin Hıristiyan dünyası ile barışması 2001 senesinde dünyanın gündemine gelmiştir.İlk defa tarihinde Müslüman dışişleri bakanları ile Avrupa Birliği üyesi ülkelerin dışişleri bakanları Türkiye’nin daveti ile İstanbul’da bir araya gelmişlerdir.
Bu çok önemli bir buluşma idi.Yani medeniyetler çatışmasının ivme kavzamasının beklendiği bir dönemde medeniyetlerin bir araya gelmesi, buluşması her iki taraf içinde yeni bir umut olmuştur.
Ama tabi..Bunu daha ileri aşmalara götürülmesi lazım.
İşte bu aşama da Müslüman bir ülke olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği çok önem taşıyor .
TÜRKİYE MÜSLÜMAN DÜNYAYI TEMSİLEN AVRUPA BİRLİĞİNDE OLMAYI İSTİYOR
Ve bunca yıllık çatışma ve çarpışmanın ardından ilk defa Hıristiyan dünyası ile Müslüman dünyanın temsilcisi Türkiye bir birlerine elini uzatıyor.
Şimdi biz çoğu yerde söyledik.Türkiye, bin yüz senedir süren bir büyük kavganın, bir büyük mücadelenin, çatışmanın sona erdirilmesinin yolunu açacak eli uzattı bize denmesi lazım.
Şunu biliyorduk biz: Avrupa’nın fanatik Hıristiyan kesimleri, “Avrupa Birliği’nin bir Hıristiyan kulübüdür.O nedenle Müslüman bir ülke olan Türkiye buraya giremez, üye olmamalıdır”sözleri çok yankı bulmuştur.Çok taraftar bulmuştur.Hala Avrupa’da belirli kesimlerde bu temanın işlendiğini biz hatırlıyoruz.
Ama burada gerçekten Türkiye çok büyük bir adımı atmıştır. Bu eli uzatmıştır. Ve , Müslüman dünyayı temsilen Avrupa Birliği’ne büyük öneri getirmiştir. Bu bir barışma, bu bir uzlaşma bu bir Medeniyetlerin uzlaşması bir araya gelmesi projesidir.
Bu açıdan baktığımız zaman, Türkiye’nin atmış olduğu bu adımla bir büyük medeniyet adımı atıldığını görürüz.Ve ilk defa,tarihinde ilk defa bu iki medeniyet.... Müslüman ve Hıristiyan medeniyeti bir araya gelme imkanını bulma, bir çatı altında; adına kulüp deyin, birlik deyin., adına bir sosyal birlik deyin... ama bir isim altında bir araya gelmesinin yolu açılıyor.
Avrupa Birliği.. Bu çatının adıdır.
Avrupa Birliği çatısı altında bulunacak olan bir Türkiye, bir milyar üç yüz milyonluk İslam dünyasını temsilen orda bulunmayı istiyor.
O nedenle adına İslami terör denilen kimi Müslüman ülkelerde ortaya çıkan terör olaylarının en çok sıkıntı verdiği ülkelerin Müslüman ülkeler olduğunu düşünürsek, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Filistin , Afganistan..Yani İslami terör denilen terör cinsinden en çok sıkıntıyı, en çok ızdrabı Müslüman ülkelerin çektiğin düşünürsek, bu medeniyet buluşmasında yani Türkiye’nin Avrupa Bibriği üyeliğinden en çok memnun olması gereken ülkelerinde bu Müslüman ülkeler olması lazım geldiğini düşünüyorum
AVRUPA BİRLİĞİ, TÜRKİYENİN ELİNİ İTSEYDİ.O ZAMAN AVRUPA BİRLĞİ HIRISTİYAN KULÜBÜ OLURDU
Özellikle sayın Abdullah Gül’ün son Ürdün ziyaretinden aldığımız izlenimlerde Türkiye’nin bu duruşunun İslam ülkeleri açısından doğru okunduğunu da görüyoruz.Yapılan açıklamalar; Türkiye’nin Avrupa Birliği teşebbüsünden büyük bir mutluluk duyduklarını, Avrupa birliğinin; Türkiye’ye müzakere tarihi vermesinden de bu ülkelerin büyük bir mutluluk duyduklarını ortaya koymaktadır.
Özetleyecek olursak; ilk defa bu iki büyük medeniyet, bir araya gelme imkanı buluyorlar.Bu iki medeniyetin hiç biri kendilerine karşı uzatılan eli ret etme hakkına ve lüksüne bana göre sahip değildir. Şayet Avrupa Birliği, Türkiye’nin elini itseydi.O zaman Avrupa birliği Hıristiyan kulübü olurdu.O zaman Avrupa Birliği global terör değimiz terör hadiselerinden şikayet etme hakkını da ciddi şekilde kaybederdi.Ama bu olmamıştır.Avrupa Birliği’nde sağduyu hakim olmuştur.
Ve bin yüz sene sonra ilk defa iki medeniyetin buluşmasının, bir birine daha yakın olmasının yolu açılmıştır.
AVRUPA MEDENİYETİ İLE YOZLAŞMADAN UZLAŞMAMIZ LAZIMDIR.
_”Türkiye İslam dünyasını temsilen geliyorsa olmaz.Ancak bizim şartlarımıza uymak, bizim normlarımıza uymak şartıyla hayhay” diyen Avrupalılar var.
Türkiye’ de de “Bu haçlı saldırısıdır, Medeniyetler buluşmayacak medeniyetlerin dönüşmesi söz konusudur.” Deyerek endişe edenler var.Böyle bir tehlike var mıdır?
Böyle bir tehlikenin olmaması için ülkede bir altyapı söz konusu mudur?..
Veya Türkiye’nin dinamikleri, varsa böyle bir tehlikeyi karşılayabilir mi?
-Bana göre böyle bir tehlike söz konusu değildir.Tabi şunun altını çizmemiz lazımdır.Biz Avrupa medeniyeti dediğimiz medeniyetle yozlaşmadan uzlaşmamız lazımdır.Bunu becermeliyiz.O nedenle sık sık tekrarladığım bir şeyi burada tekrarlamak istiyorum.Biz Avrupa Birliği’ni kendi kimliğimizle istiyoruz.... Kendi geleneklerimizle istiyoruz... Kendi kültür hazinemizle, kendi binlerce yıldır devam eden alışkanlıklarımızla, kendi sağlam aile yapımızla , bu kimliğimizle biz Avrupa Birliği üyesi olmak istiyoruz.
Biz inanıyoruz ki bizim bu özelliklerimiz, Avrupa’ya zenginlik katacaktır.Avrupa’nın geçen zaman içerisinde kaybettiği özeliklerdir bunlar.
Bu özeliklerle Avrupa birliği yeniden tanışacaktır.
Elbette bizim de Avrupa Birliği üyesi olmakla tanışacağımız bir takım kültürler var.Bir takım yenilikler var.Biz onları biliyoruz. Biz onları bilerek Avrupa Birliği’ne üyeliliğine talip oluyoruz. Ama biz onlarla tanışırken, biz o kültürün yararlanabileceğimiz yönlerini kendi ülkemize getirirken, kendi insanımızla tanıştırmaya çalışırken kendi kimliğimizden ödün vermeden unu yapmayı becermeliyiz.Bu nedenle yozlaşmadan uzlaşmasını bilmeliyiz diye söylüyorum.
Bu bence zor değildir, imkansız değildir.Ama kendiliğinden olacak bir şeyde değildir.
O nedenle bizim entelektüellerimize, aydınlarımıza, üniversitelerimize, sivil toplum örgütlerimize çok ciddi görevler düşüyor. Ama Türkiye’nin belirli bir disipline ihtiyaç vardı.
Türkiye Avrupa birliği tarihi almadan çok ciddi bir atak yaptı. Siyasi istikrardan da yararlanarak güven ortamı yarattı.Avrupa Birliğinden müzakere tarihi aldıktan sonra daha da artarak yükseliyor. Öyle ümit ediyorum ki müzakereye başladığımızdan sonrada bu ivme süratle yükselecektir.
Bence elbette biz üniter devlet yapımızdan ödün veremeyiz.Elbette biz kendi milli menfaatlerimizden de ödün vermeyiz.Zaten biz bunları tartışmayız, tartışamayız.Ama Avrupa Biriliği üyeleri ülkelerine baktığımız zaman bunlarda kendi milli menfaatlerinden ödün vermiyorlar.Kedilerini sıkı sıkıya koruyorlar.
Avrupa Birliği üyeliği Türkiye’nin parçalanmasına ,yok olmasına yol açacak bir süreç değildir.O sürece Türkiye de hiç kimse izin vermez.Hiç kimsenin aklından da böyle bir şey geçmez.
-Hiç bir tehlike olmaz mı?
-Hiç kuşku yok ki; Avrupa Birliği sürecinin Avrupa Birliği’ne adaylığının Türkiye ‘ye getirdiği bir takım özgürlüklerden, demokratik alanın genişletilmesi, demokrasinin daha rahat işlemesi zemininden yararlanarak Türk insanını rahatsız edecek sözlerle muhatap olacağız. Bir takım rahatsız edici düşüncelere muhatap olacağız.Ama biz bunlara alışmamız lazım.Fikirlerin serbestçe söylenmesi bizim sadece Avrupa Birliği üyeliği önündeki bir özelliğimiz olmaktan çıkmalı.Demokrat dünyanın, hür dünyanın özgür dünyanın bir üyesi olmakla yerine getirilmesi gereken mükellefiyetler olarak algılanmalı.
-Komisyon olarak Avrupa birliği yolunda siz ne yaptınız?
Bu komisyon Avrupa Birliği yolunda altı tane uyum paketi geçti. Ceza mevzuatını değiştirdi.Ve her zaman bireyin hak ve özgürlüklerini öne alan bir felsefeyle, anlayışla bunu takip etti.Ama bunu Avrupa Birliği bizden istiyor diye değil, bizim insanımız bunlara layık olduğu için bunları yapıyoruz.
Bu demokratik alanın, düşünce özgürlüğü alanının İstismarı da mümkündür.Bunu da kabul ediyorum.Ama istismar edilir diye insanımızdan bu hakları alamayız, alıkoyamayız.Çünkü ne kadar düşünce söylenirse söylensin eyleme dönüşmeği takdirde, bana göre insanları artık bu yüzden mahkum etmemek lazım.
-Siz eskidende bu tür çalışmalar içinde oldunuz.Parlamenterlik, bakanlık yaptınız o günleri yaşadınız..Bu tür değişiklikleri daha önce neden yapamadık.Avrupa Birliği sürecinde mi yapmamız gerekirdi? .. Engelleri neydi? Varsa engelleyen dinamikler... O, dinamikler bu gün nasıl değişti. O günkü zorluklar neydi, bu günkü kolaylıklar nedir?
-.......
-Sebebi Avrupa birliği mi?
-Hayır bana göre bunun iki tane temel sebebi var.
Bunlardan bir tanesi :
Bizim biraz fazla tembelliğe düşkünlüğümüz... Bizim sorunları zamana yayma alışkanlığımızdır.
Deyim biraz kaba.. Ancak, merama mı başka anlatma imkanım yok..Yumurta kapıya dayanmadan biz ...
Maalesef, birinin zorlaması.. Birinin bizi disipline etmesi gerekiyor.O nedenle Avrupa Birliği’nin bu baskısı, bu işin çabuklaştırılmasına neden oldu.
Ama bir başka nedende bana göre şudur:
Beş sene, on sene öncesine kadar Türkiye’nin, dünyanın konjektörü çok farklıydı.Yani Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana daha 15 sene bile geçmedi.Şimdi bunu düşünecek olursak geçen on sene içerisinde Türkiye’nin kendi içindeki kendi dışındaki şartlarda çok ciddi gelişmeler, genişlemeler oldu.
Düşünün.On sene önce Türkiye tüm komşuları ile problemli idi. Suriye ile , İran’la, Irak’la Rusya ile problemli idi.Bulgaristan’la,Yunanistan’la problemli idi.
Şimdi bunların hemen hemen hiçbirinin Türkiye ile problemi yoktur.Yani Türkiye..
-Türkiye’nin bu ülkelerle problemi bu on sene içinde mi çözülüp ortadan kalktı , yoksa zaten mi yokmuş.. Algılayış mı değişti.?
-Dünya da bölgemizde ve Türkiye de yeni bir tehdit değerlendirmesi yapılıyor.Geçen gün bir askeri yetkilimizin güzel bir beyanatı vardı.”Türkiye için hiç kimse düşman değildir” diyordu.On sene önce böyle değildi.O nedenledir ki yeniden bir tehdit değerlendirmesi yapan Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerde çoğu şeyler bu gün yok.
-Yoksa Türkiye, çok şeyi vehimler üzerine mi bina etmiş?
-Belki oda var.Ama sadece vehimlere de işi yormamak lazım.. Düşününki, bu gün çok sıcak ilişkiler içinde olduğumuz Suriye yıllarca terör örgütü başını orda besledi.Orda barındırdı.Orda korudu Yani sadece vahimlerden kaynaklanmıyor.Ama bunların içerisinde kabul etmemiz lazım vehimde var. Kabul etmek lazım.
Yunanistan süratle silahlanıyordu.Avrupa Birlği’ni de arkasına alarak silahlanıyordu.Silahlanmasının nedeni de; ne Arnavutluktu, ne de Bulgaristan’dı.Türkiye idi. O nedenle vehim olduğunu kabul ediyorum ama ciddi bir takım tehdit ve tehlikeler kuşkusuz var idi.Ama bunların hepsi çok şükür ortadan kalkmıştır.Ama temel sebebin bana göre, bizim.. İş, çok zor gelmeden bazı şeyleri çözme konusundaki tembelliğimizdir diye düşünüyorum.
TÜRK CEZA KANUNU TÜRK ÜRÜNÜ
Biz geçen iki sene içerisinde altı tane uyum pakete çıkardık.Arkasından Türkiye’de ilk defa Adalet Akademileri kurulmasına dair kanun çıkardık.
Türkiye’de ilk defa İstinaf Mahkemeleri’nin kurulmasına dair kanun çıkardık.O arada Çocuk Mahkemeleri, bankacılık suçları onlarla ilgili mahkemelerin yargılamaları kanununu çıkardık. DGM’lerin yerine kurulacak mahkemelerle ilgili kanun çıkardık..
Ve çok önemli :
İlk defa bir temel kanunu, Türk Ceza Kanunu ve ona bağlı olarak diğer mevzuatla ilgili kanunları çıkardık.
Türk Ceza ve ona bağlı kanunların şöyle bir önemi var.Şimdiye kadar Türkiye bir temel kanunu yaptı.Daha evvel Türkiye, mevcut kananlarda değişiklik yapılarak yoluna devam ediyordu.Türkiye bu kanınla ilk defa bir temel kanunu orijinal kanunu, Türk ürünü olarak yapıyor.
TÜRK CEZA KANUNU DÜNYADA ÖRNEK
Türkiye ilk defa öyle bir temel kanunu, kendi siyasetçilerimizin, kendi akademisyenlerimizin, kendi hukukçularımızın kendi sivil toplum örgütlerimizin, baroların , üniversitelerin katkısıyla yapıyor.Ve iddia ile söylüyorum bundan sonra dünyada yeni bir ceza kanun yapacak olanlar Türk Ceza Kanunun referans kanun olarak göreceklerdir.Böylesine iddialı bir kanun.
Tabii. Bunu tamamlayan Ceza Mahkemeleri yargılamaları kanunu, Ceza İnfaz kanunu ve bunların uygulama kanunlarını da çıkardık.
Baktığımız zaman bu dönem içerisinde iki binden fazla maddelik bir kanun demetini yasalaştırdığımızı görüyoruz.Ve çok önemli bir nokta.Tüm bu kanunları biz Ak parti ve CHP ‘nin ittifakı ile gerçekleştirdik.Herkesin katkısını sağladık.Zamam zaman ortaya çıkan itilafları da arkadaşlarımızın da hoş görüsüyle , iyi niyetiyle çözerek gerçekten büyük sonuca ulaştık.Avrupa birliği yolunda, Avrupa Birliğini hayrete düşüren sonuçlar aldık.
-Bir çok zamana bağlı kanunları çıkardığınızı söylüyorsunuz.Önümüzdeki dönem daha rahat çalışma imkanı olacak galiba. Önümüzdeki dönem ne yapacaksınız?
Önümüzde ne var.Önümüzde de çok önemli kanunlar var.Ama zaman baskısı yok.Daha rahat çalışma imkanı bulacağız.1600-1700 maddelik ticaret kanununu bu yılın ilk altı ayında gelecek.500-600 maddelik olduğu söylenin borçlar Kanunu,YARGITAY; DANIŞTAY kanunu gelecek.İdari Yargılama Usul kanunu gelecek.Kabahatlerle ilgili, çocuk mahkemeleri ile ilgili kanun gelecek.Yani bizi uzun ve zor bir maraton bekliyor.
Ama büyük bir keyifle yapıyoruz.
Gerçekten Türk insanı için güzel şeylerin ortaya çıktığı zaman insan bundan da mutluluk duyuyor.
TÜRKİYE’DE BİR TAKIM HASSASİYETLERİN OLDUĞUNU, DEVAM ETTİĞİNİ KABULLENMEMİZ LAZIM... BİR ÇOK KONUDA BİZ AVRUPA BİRLİĞİ ÜYESİ ÜLKELERDEN DAHA İLERİ GİTTİK.
-Bazı yasalar geçerken çok demokratik olanının yayında , anti demokratik yasalar hatta geriye gidişler söz konusu oldu...Oluyor. Adalet Bakanı, zaman zaman bunların “zaruretler”gereği olduğunu söylüyor. Anti demokratik uygulamalara yol açabilecek yasalar bu gün düzeltilmezse ne zaman düzeltilecek? Tekrar gündeme gelerek düzenlemek de zor oluyor.Bu gün değilse ne zaman lazım olacak?
-Biraz öncede söyledim.On sene içinde Türkiye’de çok ciddi konjonktürel değişiklikler oldu.
Zannediyorum beş sene sonra, bu konjonktür dahada değişecektir.
Elbette Türkiye’de bir takım hassasiyetlerin olduğunu, devam ettiğini kabullenmemiz lazım.
Sayın bakanın “zaruretlerden” bunu kast ettiğini zannediyorum.
Yani kabul etmemiz lazım ki biz Avusturya gibi, Fransa gibi değiliz.Danimarka gibi değiliz.
Bizim hala çok problemli bir coğrafyada olduğumuzu unutmayalım.Bir buçuk seneye yakın savaşın sürdüğü bir barut fıçısının üstünde şu anda Türkiye..
Irak’ın üzerinde... Bölge her zaman problemli.Tarih boyu problemli..
Ortadoğu’ya baktığımız zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun 400 yıllık egemenliğinin dışında hep çatışma olmuş, Ortadoğuda.
Böyle bir bölgede bulunan Türkiye’de, Avrupa Birliğinin diğer üyesi ülkelerinden bir takım farklılıklarının, zaruretlerinin olmasını doğal karşılamak lazım.
Ama bir çok konuda biz Avrupa Birliği üyesi ülkelerden daha ileri gittik.
Onu da söylememiz lazım.
Avrupa Birliği uzmanları bizim ceza yasasını inceledikleri zaman hayretlerini gizleyemediler.
Biz yasayı yaparken daha çok Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını esas aldık.Bana bizim ceza usul yasasıyla gerçekleştirdiğimiz husus için Alman Adalet Bakanı “Biz daha bunu yapamadık.Hala tartışma noktasındayız” dedi.Onların hala tartıştığı bir noktayı biz , sanığın yayında avukat bulundurulmasını biz gerçekleştirdik. O nedenle bazı alanlarda tırnak içinde “ zaruretten yapamadığımız” alanlar var.Bir çok alanda da Avrupa’nın yapmadığı şeyleri yaptık.
-Bazı alanlarda Avrupa Birliği, standardımıza uygun değil derse, biz neden herkse eşit ve genel yasalar çıkarmıyoruz?
Daha geçen Bütçe kanununa, kamuda insanlar çalışırsa emekli ücretleri kesilir ancak şunlar çalışırsa kesilmez diye madde kondu. Bunların zarureti olmaması gerekmez mi?
-.... O, Ekonomik zarurettir.
-Meclisin sağlık bölümü kalkıyor. Bazı kurumlar muaf tutuluyor.O kurumlar piyasadan mal ve hizmet alıyor.Mal ve hizmeti alırken bunları sağlayanlar neden tehlike olmuyor da, mesela iş doktora, hemşireye, ilaca gelince tehlikeli oluyor?
Bu tür yasal ayrıcalıklarla bazı oliarşik odaklara imkan veriliyor gibi görülüyor?
-Bütün dünyada bu tür istisnalar olabilir.
Tabii.... Ekonomik zaruretlere dayanan boyutu vardır.Bunların bir kısmı Avrupa Birliğinden çok IMF ile konuşulan şeylerdir.
-Ama diğer kanunlarda da oluyor?
-İşte Mastrih Kriterleri dediğimiz kriterlerdir bunlar.Avrupa Birliği müzakerelerinde işte bunlar konuşulacak. Böyle bir şey kalmasa bizim hemen üye olmamız lazım.yoksa müzakere etmeye gerek kalmaz.İnşallah bunları çözer, daha çabuk gireriz.
-Buradan bir çok kanun çıkarıyorsunuz.Ancak, mesela bir polis müdürünün emrindeki bekçiye vereceği talimatla çözeceği konuyu bile sizin burada kanuna bağlanıyor. Bu çıkan yasalar, gerçekten aşağıda uygulama zemini buluyor mu?
-İşte bunları göreceğiz.. Tabi önemli sorunlarımızdan bir tanesi uygulamada karşılaştığımız aksaklıklardır.Son çıkardığımız başta Ceza Kanunu olmak üzere Adalet Bakanlığı, bir eğitim çalışması başlattı.Ankara’da Ocak ayının üçünde başladı dokuzunda bitecek. Eğitimcilerin eğitim semineri.Bu önümüzdeki günlerde taşraya yayılacak.Eğitimciler diğerlerini eğitecekler böyle bir süreç başlıyor.
Birde kabul meselesi var....Kafa olarak kabul meselesi var....
...................00000000000000000000.......................
Ufuk turu EminŞirin Nereye koşuyor?
Necati Çavdar’la ufuk turu:
EMİN ŞİRİN NEREYE KOŞUYOR?
Emin Şirin, AK partide lidere yakın ve onun ekibinden biliniyordu.Bir çok milletvekilinin parlamentoya girmesine destek oluğu hala söyleniyor.
Ancak kısa süre sonra AK Parti’den daha doğrusu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan koptu.Bu arada hükümete yakın olduğu iddia edilen eski eşi ünlü gazeteci Nazlı Ilıcak’tan da ayrıldı.Besim Tibuk’tan boşlan Liberal Demokrat Parti Genel Başkanlığı koltuğuna oturdu. Oradan da istifa etti. Parlamentoda denetim konusunda en önde gelen biri ve İstanbul bağımsız milletvekili olarak görevini sürdürüyor.
Bazı partilere gideceği konusunda çeşitli spekülasyon yapılan Emin Şirin’e Anayurt (www.anayurtgazetesi.com)sordu İstanbul bağımsız milletvekili Emin Şirin tüm içtenliği ile cevapladı
.............
SPOTLAR:
· Türkiye’de; Başbakanlık, ÖRTÜLÜ BAŞKANLIK sistemi var... Türkiye’de dejenere bir başkanlık sistemi, denetimsiz bir başkanlık sistemi söz konusu.
· Ak parti; yolsuzluğu, yoksulluğu bitirmek. Hasiyetli bir dış politika yürütmek ve parti içi demokrasi sözü verdi.Sözünde durmadı. Bu prensipleri savunan benim, yoldan çıkan, raydan çıkan, Pamukova’daki gibi hızlandırılmış bir şekilde raydan çıkan Recep Tayyip Erdoğan’dır
· 1991 den 2005’e kadar kurulan hükümetlerin toplamına baktığımız zaman en başarılı hükümet olarak REFAH -YOL hükümetini görürüm
· Geldiklerinden beri Türkiye’nin 92 milyar dolar borcu artı. Tayyip Erdoğan’ın efeliği zavallı müstahsili ve emeklileri azarlamaya tutuyor. IMFnin önüne gelince el pençe divan duruyor, hiç çıtı çıkmıyor.
· Geldiler bir takım aracılar etkisiyle yaptıkları pazarlıkla bazı mukaveleleri iptal ediyoruz diye göz boyayaraktan Türkiye’yi o günkü petrol fiyatlarından altı milyar dolar civarında zarara sokacak işlem yaptılar.
· Bazıları hukuk devleti varken, “aman askere dokunmayalım” diye sahte bir demokratlığa girerlerse hukuk devleti ve demokrasi oturmaz. Hukuk devleti ve demokrasi her alanda işlemesi lazım.
· AB anayasası bizim anayasamızın belirli öğelerini ortadan kaldıracak.. Ben eminim ki; Milli Güvenlik Kurulu’nun parçası olan Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı da okumadı. O kadar iddialı konuşuyorum. (AB anayasasını ) Okumadılar...
· Devlet kavramı, devlet ahlakı ve hukuka saygınlık Necmettin Erbakan’da daha yüksek.Milliyetçi duygular, milli duygular.Necmettin Erbakan’da çok daha yüksek. Necmettin Erbakan’ın üstünlükleri bunlar. Tayyip Erdoğan’ın üstünlüğü ise; geniş kitlelerle , halkla münasebetlerde siyasi pazarlama açısından çok ustaca ilişkiler kurabilmesi ve müthiş bir karizma ile ve iyi bir halkla ilişkiler uzmanı olması.. Bu konularda çok üstün.
· Bütçe konuşmasında Deniz Baykal, mükemmel bir konuşma yaptı .Ama geçen sene Kemal Derviş konuştu.. Şimdi.. Hangisi halk partisi? Eğer Kemal Derviş konuşuyorsa, benim o halk partisinde hiçbir işim olamaz. Bu günkü Deniz Baykal’ı konuşuyorsak; tenkitleri çok güzel ama teklifli ne onu bilmiyorum
· CHP’nin militan laikliğine karşıyım.
· Tayyip beyin karşısına çıkacak lider en fazla 45 yaşlarında biri olmalı
· 27 Mayıs,12Mart 12 Eylül ve 28 şubat Türk demokrasi tarihinin kara günleridir.Ve bu gün şikayet ettiğimiz durumlar ortaya çıkıyorsa, dışardan askeri ve sivil bürokrasinin , İstanbul’daki patronların el ele vererek hazırladıkları sonrada alkışladıkları bu askeri müdahaleler yüzünden olmuştur Askeri müdahalelere, partilere dışardan müdahalelere karşıyım.
· Benim çalışma süratime Başbakan filan yetişemez.
· Nazlı hanım fevkalade çalışkan bir insandır.Objektif araştırmacı olarak davrandığı zaman , münakaşasız Türkiyenin en iyi gazetecilerinden, en iyi aydınlarından biridir.İşin içine his karıştırdığı zaman aynı sonuca vardığı kanaatinde değilim.
· Ben 3 Kasım önceki Tayyip Erdoğan’ın mazlum durumda olmasına destek çıkarken gözerinin içinin samimi bakmasını seviyordum.Çünkü samimi bakarak, IMF yanlıştır.Hasiyetli bir dış politika lazımdır.Yolsuzluklarla hakikaten mücadele etmek gerekir diyen gözünün içi samimi bakan bir Tayyip Erdoğan vardı. Ben bu fikirleri sevdim. Tayyip Erdoıoğan’ı sevmedim.
· Şimdi Tayyip Erdoğan yine gözeri sempatik bakıyor, çok karizmatik.Ama fikirler aynı fikirler değil. Ben fikirler nerdeyse ordayım bir santim oynamadım.
· Tayyip Erdoğan, AB Anayasası’nı imza ederken içini okumadı bile..Bir anayasa hazırlanıyor siz imza atıyorsunuz.Bu neye benzer biliyor musunuz? Sevr Anlaşmasına.
· Türkiye dış politikasını tamamen özgün olarak kendisi hazırlaması gerekir. Bu etkin ve özgün politika istiyor. Biz, bu gün esiriz.
· Ecevit delirdi mi?.. Ecevit’i anlamama imkan yok.
· İsrail elçiliğinde bana hediye geldi.İsrail Elçiliği ile konuştum, Meclise yazı yazmış.Hata varsa özür dileriz diliyorlar...
· Mclisin Denetim mekanizması iyi çalşmıyor, sonuç alınmıyor.. Bülent Arınç,bu konuya en büyük hassasiyeti göstermesi gereken şahıs iken en az hassasiyeti o gösteriyor.Ve bu konuda benim şahsen en rahatsız olduğum, tatmin olmadığım kişi Bülent Arınç’ın makamı.
· Daha seçimlerden hemen sonra hükümet kurulurken güya İçtüzük değişecekti.TBMM’de Komisyonlar daha fazla çalışacaktı. Milletvekilleri daha fazla katkı yapacaktı.Denetim mekanizması daha fazla işleyecekti.İ ktidara geldiler. Bütün sözleri unuttular.
· Kanun devleti olmak hukuk devleti olmayı sağlamıyor.Türkiye’de, Fırat nehrinden geçecek eşeklerden alınacak ücreti tespit etme kanunu var.
· Dışarı kaçanların ölüsünü dirisini getirtiriz sözü nasıl bir söz? Adalet Bakanı kaçanları öldürtecek mi? Böyle bir sözü söyleyen bakan, hukuk devletinde derhal istifa ettirilir.
· Anayurt, güzel gazete.
.....................00000000000000000.................
- Siz milletvekili seçilmeden öncede ülke sorunları ile ilgileniyor, kimi meselleri sık sık parlamento gündemine getirilmesi için milletvekilleri ile dirsek temasında idiniz. Bu anlamda onlara lojistik destek sağladığınızı yakından biliyorum. Şimdi parlamentersiniz.Parlamento dışında iken ne umuyordunuz, ne buldunuz?
- Beklediğimi buldum ama görmek istediğimi bulamadım.Yani benim için sürpriz değil.Çünkü parlamentonun çalışması hakkında benim açımdan bir sürpriz yok.parlamentonun böyle çalıştığını biliyordum.Görmek istediğim bu değildi.
İki sebepten bu değildi.
Birincisi: Ben AK partinin milletvekili olarak parlamentoya girdim.Ak Parti’nin verdiği sözlerle parlamentoyu çalıştırmak istediği tarz, şu andaki tarz değildir.Yani sözle fiiliyat birbirine tutmadı.
İkincisi: Parlamentonun yüzde yetmişinin yenilendiği bir dönemde yasama faaliyetlerine parlamento üyelerinin katkılarının, gerekse denetleme faaliyetinin sıhhatinin daha iyi olmasını bekliyordum.Olmadı.
Bu parlamento çok kanun çıkardı ama, bunlar hükümetin kanunları parlamentonun değil.Bu parlamentonun ağırlık koyduğu zaman; “bir Mart teskeresi”dir. Burada parlamentonun hür iradesi yansımıştır.Onun haricindeki parlamento karaları %90 mertebesinin üstünde hükümetin kararlarıdır.
-Sizce meclisten çıkan kararlara, genelde hükümetin istediğinin hakim olmasının sebebi nedir?
-Bu durumun sebebi Türkiye’nin sistemidir
TÜRKİYEDE BAŞBKANLIK, ÖRTÜLÜ BAŞKANLIK SİSTEMİ VAR
-Yani sadece bu hükümetin problemi, bakışı değildir?
-Hayır. Bu hükümetin bakışı değil... Bu hükümetin kabahati şudur.Bu hükümet, bunları değiştireceğiz sözü ile geldi değiştirmedi.Onun için kabahatli. Ancak, Bu hadise tamamen Türkiye’deki sistemin sonucu. Yani sisteme, parlamenter sistem demekle beraber bu sistem esasında başbakanlık sistemidir. Türkiye’de Başbakanlık sistemi var
-Buna örtülü başkanlık sistemi diyebilir miyiz?
Diyebilirsiniz.tabii. Başbakanlık sistemine örtülü başkanlık sistemi diyebiliriz..
-Bu noktaya gelmişken sormak istiyorum.Bu günlerde başkanlık sistemi tartışılıyor.Siz başkanlık sistemine karşı mısınız?
- Değilim.
-Şu anda örtülü bir başkanlık sistemi varsa , adı da konması daha iyi değil mi?
-Başkanlık sistemine doğru dürüst geçmek gerek. Adı konmamış başkanlık sistemi derken, dejenere bir başkanlık sistemi, denetimsiz bir başkanlık sistemi söz konusu. Çok özetle anlatayım: Yasama organının içinden yürütme organı çıkınca hükümet aynı zamanda parlamento çoğunluğuna sahip olduğu için parlamento denetleme görevini yapamıyor.
-Denetim noksanlığı söz konusu?
-Denetim imkanı yok, olmaz. Öyle oluyor zaten. Dolayısıyla adı başkanlık sistemi olarak konurken Başka bir şeyin daha yapılması gerekir. Kuvvetler ayrılığının tam olarak oturması gerekir. Yani yürütme, yasama ve denetim ve yargının bir birinden tamamen ayrılması gerekir. Denetim organı olarak ortaya konacak olan meclis seçim sistemi itibari ile yürütmeden tam olarak ayrılırsa; o zaman başbakana , cumhurbaşkanına tabi olmayacağından hem yasa işini hem denetim işini daha özgür yapar.
-Siz başkanla parlamenterlerin ayrı seçimini mi kast ediyorsunuz?
-Ben başkanla parlamenterlerin kesin olarak ayrı seçilmesini kast ediyorum.Benim için başkan, halk tarafından seçilmeli, yürütme organın başı olmalı.İki turu seçimle gelmeli. Birinci turda en fazla oy alan iki kişi ikinci turda yarışmalı.Böyle seçilen başkan geldiği zaman yürütme organını başı olmalı ve hem halka hem parlamentoya hesap verebilmeli.Özeti bu. Buna mukabil parlamento en fazla yüzde üç barajla seçilmeli.İstikrar unsuru başkana geçmiş olduğundan temsilde adalet sağlanmalı, istikrarlı bir şekilde yürüyecek ve aynı zamanda denetim görevini de başkandan bağımsız olduğu için layıkı ile yapacak bir organ olması gerekir.
-Bu konuda şöyle bir düşünce var:O tür bir sistemde başkanın görevlerini parlamento tıkayabilir, başkanın istediği yasaları parlamento geçirmez gibi endişeler ileri sürülüyor.Bu tür endişeleri giderecek pratik çözüm sizce nelerdir?
-Bunun iki çözümü var.
-Türkiye milletvekilliği gibi bir şey mi?
-Hayır hayır. Öyle saçma sapan bir şey olamaz.Türkiye milletvekilliği düşüncesi saçma sapan bir şey. Pratik çarelerini söylüyorum.Ya padişahlığa geçeceğiz.Ya demokrasiyi içimize sindireceğiz.İkisi bir olmaz.sadece istikrar istiyorsanız padişahlığa geçeceksiniz, bitecek iş.
-Siz parlamentoya Ak Parti milletvekili olarak geldiniz.Düşünceniz, AK Parti’nin vizyonu misyonu ne idi ve ayrılmanızın gerekçesi ne idi? Birlikte geldiniz, neden ayrıldınız?
-Beraber geldik de onların yolu kaydı.Bu gün Ak parti, kurulan Ak parti değil. Ak parti meydanlarda ne söz verdi?
Ak partinin verdiği sözler: Yolsuzluğu, yoksulluğu bitirmek. Hasiyetli bir dış politika yürütmek ve parti içi demokrasidir.
Bu dört konuda söz vermiştir. AK Parti bu konuların hiç birinde sözünü tutmadı.Tutmadığı için bir müddet parti içinde mücadele ettim.Sonra partiden ayrıldım Mücadeleye devam ediyorum. Bu prensipleri savunan benim yoldan çıkan, raydan çıkan, Pamuk ovadaki gibi hızlandırılmış bir şekilde raydan çıkan Recep Tayyip Erdoğan’dır.
-Siz hükümetin yolsuzlukla mücadele sözünde durmadığını söylüyorsunuz.Ancak eski başbakanlar, bakanlar bu hükümet döneminde yolsuzluk yaptı iddiasıyla Yüce Divan önüne getirilmedi mi, bu konuda Hükümete haksızlık etmiyor musunuz?
-Hayır. Hükümet, halka ve verdiği sözleri tutmadı.Halka haksızlık ediyor. Bu gün Yüce Divan’a yollanan insanlar 3 Kasım seçimlerinden evvel bilinen hadiselerle ilgili yollanmıştır. Bu hükümetin kurduğu yolsuzluk komisyonu Bir senelik çalışmadan sonra komisyon başkanının kendi ağzından, Azmi Ateş’in ağzından ‘’işlerin %50sine bile bakamadık’’ beyanını vermiştir. Artı bu %50 sine bakılanlardan komisyon raporunda söylenenlerin %10 bile yapılmamıştır. Bu konudaki çalışmaları sıfıra yakın buluyorum.
Ortaya çıkan Star hadisesi, Uzanlar meselesi de tamamen tesadüfen Çukurova, Kepez’e el konduktan sonra tesadüfen ortaya çıkan bir kazadır.
-Bu konuda Hükümetin bir katkısı yoktur mu diyorsunuz?
-Efendim.Abdullah Gül’ün kendisi bizzat, “ biz 600 milyon zannediyorduk, 6 katrilyon olduğunu bilseydik el koymazdık” demedi mi? Başka ne delili istiyorsunuz... Yoksullukla mücadelede bir adım yol gidildi mi?..
-Fakirlere kömür yardımı yapılıyor, öğrencilere kitap dağıtılıyor.Fak-fuk fonu çalıştırılıyor.. Bunlar dışında farklı ne yapabilirdi?
-İşsizliği azaltacak tetbirler alırdı.
-Mesela ne gibi?
- Bu anlatılanlar popülist politikalardır...Bunlar üretime dayanmayan , Devlet kesesinden dağıtılan ulufe dağıtmaktır. Fakirin çocuğuna da kitap veriyor, zengin çocuğuna da kitap veriyor.Bunlar, bu kaynağı nerden buluyor?
-Demek ki kaynağı temin etti?
-Nerden temin etti? Gökten filan mı yağıyor? Bu dağıtılan şeylerin karşılığını nerden veriyor?..Vergilerden, bütçeden veriyor. Borçlanarak çıkarıyor.Onun için bunları realist olarak görmek lazım. ... Bunlar yapılması gereken işlerdir.Ancak bu yapılanlar üretime dayanan, Türkiye’nin üretiminin artmasına dayanan hadiseler değildir.
-Bu konuda ne yapılabilir?
-İşsizliği azaltmak için IMF ile doğru dürüst pazarlık etmek gerekir. Geldiklerinden beri Türkiye’nin 92 milyar dolar borcu artı. Geldiklerinden beri ödenen faiz azalmadı arttı.Vergilerin tamamı nerdeyse faize gidiyor.Hani öteleyecekti? Tayyip Erdoğan’ın efeliği zavallı müstahsili ve emeklileri azarlamaya tutuyor.IMFnin önüne gelince el pençe divan duruyor böyle hiç çıtı çıkmıyor.
-Seçimlerde ne söz vermiştiniz?
-Seçimlerde IMF ile mücadele edeceğiz, bu faizleri indireceğiz,bu faizlerin asgari yarısı yatırımlara gidecek sözü vermişti.
-Faizler indi?
-Nereye indi?.. Reel faizlerde bir kuruşluk iniş var mı?..
-Borçların rahatça çevrilmesini neye bağlıyorsunuz?
-Sıcak para... Sıcak para ve döviz olmasa bu ülke battı. Para dışardan geliyor. Enflasyon %10lar civarında deniyor.
Faiz kaç?
Faiz, %22. Reel faiz ne oluyor o zaman, %12 oluyor.Eskiden enflasyon %80 iken faiz %90 idi.Burada da reel faiz %10 demek. Şimdi daha kötü oldu.Eskiden reel faiz, toplam faizin %10’u kadardı.
Şimdi reel faiz, enflasyonun yüzde yüz yirmisi kadar. Şu anda döviz ucuz tutuldukça ve sıcak para Amerika’dan pompalandığı mürtetçe borçlar gayet rahatlıkla çevrilebilir. Faizle rantiyenin cebine giren.Halka inmiyor.devletin borçlarını çevirmesi için rantiyeye verdiği yüksek faizin halka yansıması sıfırdır.
-Faizden vatandaş istifade etmediğe göre kim istifade ediyor?
-Vatandaş etmiyor. Hala rantiye ve yurt dışı istifade ediyor.
- Değişen hiçbir şey yok mu?
- Hayır değişen hiçbir şey yok.Değişen şu var: Ben bu hükümet için çok basit bir formül veriyorum. 1991 den 2005’e kadar kurulan hükümetlerin toplamına baktığımız zaman en başarılı hükümet olarak REFAH -YOL hükümetini görürüm. En başarılı hükümet, Necmettin Erbakan’ın Başbakanlık yaptığı REFAH YOL hükümetidir.
- REFAH-YOL’dan sonraki bütün hükümetlere bakarsak; Mesut Yılmaz, Ecevit hükümetlerinden Tayyip Erdoğan Hükümeti daha iyidir.Ama sıfırdan iyi olmak çok zor bir iş değil.Mesele birindeki milletvekili sayısı ve halkın teveccühüne göre olması gerekenin üçte biri, dörtte biridir.
- Hükümet yolsuzlukla mücadele ediyorum diyor.Ancak siz diyorsunuz ki Mavi Akımda bu hükümet yolsuzluk yapıyor?
-Aynen öyle.
Bu nasıl bir şey?
-Onu bana sormayacaksınız.Gidip Tayyip Erdoğan’a soracaksınız.
-Ben gazeteciyim...Ama yolsuzluk yapıyor diye iddia eden sizsiniz.
-Söyleyeyim... İddia eden benim. Ama ben, belgelerle koyuyorum ortaya. Kendisi.. Nazlı Ilıcak daha geçen ne yazdı? Hilmi Güler kendisi demiş ki “Mavi Akım’da gazın birim fiyatı 109 dolardan 123 dolara çıktı” demiş. Bende bir şey iddia ediyorum.Geldiler bir takım aracılar etkisiyle yaptıkları pazarlıkla bazı mukaveleleri iptal ediyoruz diye göz boyayaraktan Türkiye’yi o günkü petrol fiyatlarından altı milyar dolar civarında zarara sokacak işlem yaptılar.
-Ben sizin Başbakan’a yazdığınız ve Mavi Akım’da Başbakanı’ da Yüce Divan’a götürecek şeklindeki uyarı ve iddialarınızı okudum. Oradan anladığım kadarı ile Türkiye, gaz alımında toplamda indirim yapmış karşılığında birim feiyatını artırmış.
-Evet.
- Bir taraftan baktığımızda ülkeni faydasına diğer yönden zararına görülüyor.
- Faydasına olan ünite üç, zararına olan ünite on. Bunun terazisi ne?.. Eksi yedidir. E.... Genel olarak hikaye ile bu iş yürümez ki..Bu matematik meselesi..Yaptıkları işlemin içinde faydası olan işle zararı olan işi karşılaştırdığınız zaman zarar altı milyar dolar çıkıyor.
- Bir gazeteci arkadaş yazdığı yazıda size hitaben;”AB’ye muhalif olmak elbette bir düşünce yansımasıdır; ancak Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı’na mektup yazmak, ara rejimlere zemin hazırlamak isteyen bir falanca, falanca kişilerin (Coşkun Kırca, Mümtaz Soysal, Vural Savaş, Yekta Güngör Özden) rolüne soyunmak değilse, nedir?” diye soruyor.
- Hangi gazeteci...
- Sizde diyorsunuz ki..
- Bir dakika hangi gazeteci.
- Gazetecinin adı önemli değil,soru önemli.
- Senin fikrin mi, onun fikrimi.
- -Benim fikrim değil ama soru önemli.
- Senin fikrin değilse sorma.Kendi fikrini sor.Onun fikirlerini bana sorma..
- Hayır.. Bir şey soracağım.
- Sen sor.O, benden randevu bile alamaz..
- O yazılanlara rağmen ben iliyorum ki, siz Genel kurmay Başkanlığına ve askeri mahkemeye yazı yazarak bir eski komutan hakkında suç duyurusunda bulunuyorsunuz.
- İşin başında duralım.Senin fikirlerinse sor. Başkasının fikri ise o, .... benden randevu bile alalamaz. Bunu yazabilirsiniz: O paçavra benden randevu bile alamaz.
- Ben sorumu soruyorum.Siz Genelkurmay Başkanlığı’na ve askeri mahkemeye suç duyurusunda bulunuyorsunuz.
- -Bulundum... Tabii...
- Parlamenter sıfatınızla ve demokratlık adına mı yapıyorsunuz.Bu başvuruda kastınız nedir?
- Hangi konuda ? ...
- Genelkurmay’a mektup yazıyor, askeri savcılığa başvuruyorsunuz.Konu nedir?
ANAYASA İHLALİ:
-İki konu bir birinden ayrı.Askeri mahkemeye başvurmamın sebebi emekli korgeneralin bir tanesi çıktı dedi ki: “28 Şubatta tankları ben yürüttüm.Çünkü postmodem bir darbe yapılması lazımdı. Bizde bu postmodem darbeyi yaptık” dedi .Bu davranış Anayasayı ihlaldir.Bir korgeneral çıkıp kendi ağzından “postmodem darbe yaptım, bunun parçası oldum” diyor ise hukuk devleti bunun hesabını sormak mecburiyetindedir.
Bazıları hukuk devleti varken, “aman askere dokunmayalım” diye sahte bir demokratlığa girerlerse hukuk devleti ve demokrasi oturmaz. Hukuk devleti ve demokrasi her alanda işlemesi lazım.
Dolayısıyla ben bunu bildirdim.Bu işin birinci parçası. İkinci parçası o kendini gazeteci zanneden, paralı paçavranın anlamadığı konu...Onunda sebebini sana söyleyeyim.O, bir İnternet sitesinde çalışıyormuş. Ben o yazıyı okumadım.O İnternet sitesinin sahibi Fethullah Gülen cemaatine kendini beğendirmeye çalışan bir da.... O, dan....Satar gazetesinde çalışıyor.Star gazetesinin başına da Fethullah Gülen Cemaatinden adamlar geldi.Onlara yaranmak için o yazıyı yazıyor.
-Star, şu anda Devletin gazetesi midir?
-TMSF’nin gazetesidir. Star’ın yayın politikası da değişti tabii.
Mektup meselesine gelince bu Türkiye bir komedi halinde Anlamadıkları mesele o.
Anayasa ‘nın ikinci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçililiğine bağlı başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” diyor. Bu anayasa, gelecek olan AB anayasası bizim anayasamızın belirli öğelerini ortadan kaldıracak.Atatürk Milliyetçiliği ortadan kalkacak.Laiklik tamamen değişecek.Sosyal devlette değişecek. Anayasanın niteliklerini bu kadar önemli bir şekilde değişiyor.
Aklı sıra o gazetede yazı yazanların hiç biri okumadı.Ben eminim ki Milli Güvenlik Kurulu’nun parçası olan Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı da okumadı. O kadar iddialı konuşuyorum. (AB anayasasını ) Okumadılar...
Okudukları takdirde AB Anayasası’nın kabul edilemez olduğunu göreceklerdir.Çıksınlar desinler ki : Evet okuduk.. O anayasadaki her şeyi biz kabul ediyoruz..Ulus devletin ortadan kalkacağını, ordunun ortadan kaldırılıp paralı ordu haline geleceğini.. Bunların hepsinin kabul ettiklerini beyan etsinler.
Niçin? Ben milletvekili miyim arkadaş?
Ben milletvekili olarak Türkiye’deki kurum ve kuruluşların görüşlerini bilmek mecburiyetindeyim. Karar vermeden.. AB anayasası hakkında hanginiz Cumhurbaşkanı ne düşünüyor..Milli Güvenlik Kurulu ne düşünüyor..İktidar ne düşünüyor..Muhalefet ne düşünüyor.. Hanginiz ne biliyorsunuz? Hiç biriniz hiçbir şey bilmiyorsunuz, sıfır..bizde bilmiyoruz...Hiçbir şey bilmiyoruz. Birazdan bu gün Ertuğrul Özkök’e yazdığım mektubu da vereceğim (mektubu veriyor)..Bu adamlar aciz. Sen geç onları. Kendi sorularını sor.
-Türkiye Avrupa Birliğine girme iradesini ortaya koydu.
-Kim?
-Devlet olarak müracaat ettik. Yıllardan beri süren bir olay...
-Hükümet koydu. Meclis daha bir karar vermedi. Dikkatinizi çekerim.Avrupa Birliği meselesi sadece ve sadece hükümetlerin yürüttüğü bir politikadır.Hükümetler de MGK’dan görüş alıyorlar.
Bu konu katiyen.. TBMM’de görüşülmedi ve karar alınmadı.
-Meclise gelsin diyorsunuz.
-Nasıl gelir?.. Gelmesin mi?... Biz, tezkere konusunda bile kararı Meclis vermedi mi? Meclis’te ne yazıyor “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyor.Milleti Meclis temsil ediyor. Niçin başkanlık sistemini istiyorum.Başkanlık sistemine geçilse , başkan bu kararı verse bile Meclis, “dur bakalım , bir görüşelim” der.
-Hükümet, Meclis içinden ve onayı ile teşekkül ediyor. Dolayısıyla meşruiyeti olan bir organ. Gidip irade koyuyor. “Meclis güvenine sahip Hükümet karar verir” diye düşünemez miyiz.?
-Tabii düşünürüz.Tezkerede o zaman çıkabilirdi.Sistem ondan çalışmıyor diyorum.Bu günkü sistemin bu olduğunu anlatıyorum.Doğru.. Burada gayri meşru , gayri hukuki bir durum yok. Gayri siyasi ve gayri ahlaki bir durum var.Onu anlatıyorum.
ERBAKAN; MİLLİYETÇİ, ERDOĞAN; KARİZMATİK
-Siz AK parti ile meclise geldiniz ve ayrıldınız. Ayrılma sebebini anlattınız.
Size çeşitli teklifler geliyor mu?
-Var var.Oluyor.
-Kimler teklif etti mesela, açıkça söyleyebileceğiniz partiler var mı?
-Mevcut parlamento içinde zaten iki tane parti var.İki partiden bir tanesinden teklif geldi.Parlamento dışında da en aşağı dört tane partiden. Teklif geldi.
- Hoca’da (Erbakan) teklif etti mi?
-Etti. İlk teklif eden oydu... Saadet Partisi..
-Hoca sizin lideriniz olmadı ama Tayyip Erdoğan ile Erbakan arasında ne fark var?
-İkisi arasında mı?
-Evet ikisi arasında.
-Her konu hakkında farklı farklı bakmak lazım.. Tayyip Erdoğan...
-Özelleri değil, kamu oyunu ilgilendiren tarafları?
-Devlet kavramı, devlet ahlakı ve hukuka saygınlık Necmettin Erbakan’da daha yüksek.Milliyetçi duygular, milli duygular. Necmettin Erbakan’da çok daha yüksek. Necmettin Erbakan’ın üstünlükleri bunlar.
Tayyip Erdoğan’ın üstünlüğü ise; geniş kitlelerle , halkla münasebetlerde siyasi pazarlama açısından çok ustaca ilişkiler kurabilmesi ve müthiş bir karizma ile ve iyi bir halkla ilişkiler uzmanı olması.. Bu konularda çok üstün.
CHP’YE GEÇMEM, HANGİSİ CHP?
-CHP’ye gideceğiniz konuşuluyor, doğru mu?
-CHP’ye gitmek gibi hiçbir fikrim yok.. Niyetim de yok yani. Cumhuriyet halk partisi ile benim bazı konularda uzlaşmama imkan yok.CHP’nin bu günkü yapısını, insan hakları ve demokrasi açısından özellikle militan laiklik açısından fevkalade yetersiz buluyorum.
-Açar mısınız?
-Somut bir örnekle açayım.Basit iki konuda örek vereyim.Başörtüsü meselsi:
Ben başörtüsü konusunun, bireysel özgürlük ve haklar kapsamında başörtülü kızların üniversiteye gitmemeleri gerektiğini savunan bir partide benim olabilmeme hiç bir imkan yok.
-Yani kadınların bir kısmını bazı sebeplerle sosyal hayattan uzaklaştırılmasını..
-Kadınların sosyal hayattan uzaklaştırılmasını katiyen kabul etmiyorum.
Dindarlarla dincileri devamlı aynı kefe içinde gören bir anlayışa iştirak emme imkan yok.
Ayrıca iktisadi politikalarda da bilemiyorum. Çünkü bu sene bütçe konuşmasında Deniz Baykal, mükemmel bir konuşma yaptı .Ama geçen sene Kemal Derviş konuştu.. Şimdi.. Hangisi halk partisi?
Eğer Kemal Derviş konuşuyorsa, benim o halk partisinde hiçbir işim olamaz.
Bu günkü Deniz Baykal’ı konuşuyorsak; tenkitleri çok güzel ama teklifli ne onu bilmiyorum.Ben böyle bir partide nasıl çalışacağım? CHP ile ilgili tavrım çok açık değil mi?
DYP’ye gidip gitmem ile ilgili konuyu ben açayım.
Herkes diyor ki; merkezde sağ toplanmalı.Bunlar geçti.Merkez denilen hareket, snop kendini beğeniş bir hareket olmaması lazım. Ve çevreyi, Anadolu’yu varoşları İstanbul’u 70 milyon insanı tamamen kucaklayan bir hareket olması gerekir.Bunu anlayan insanlar bu işi toparlayabilirler.Bu gün farzımuhal benim DYP’ye gitmem başka bir sağdaki partiye gitmem söz konusu olacaksa o partinin kongre yapması, hakikaten bir plan ve program ortaya koyması ve bir ekip çalışmasını yapabileceğini ortaya koyması gerekir.
Bu teklifler var, ben hangisinin kongre yapacağını bekliyorum. Bu da açık değil mi?
-Anladığım kadarı ile lider değil ekip diyorsunuz?
-Liderde mühim, ekipte mühim.Ama benim liderlikte gözüm yok.Ben orta sağda bulunan liderler arasında bu lider iyidir bu kötüdür diye bir münakaşaya girmeyeceğim. Şahsen farzımuhal DYP lideri Mehmet Ağar’ın hak ederek geldiğini ve asgari bir genel seçim denenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ben elli altı yaşındayım.bundan sonra AK Partinin başındaki karizmatik liderle başa çıkacak olan liderin Türkiye’nin %60’nı da temsil eden genç nüfusa hitap eden 45 yaşlarından daha genç bir insan olması gerektiğini düşünüyorum.Bize bu saatten sonra belki bir teknik menajerlik veya bir koçluk düşer.Bize liderlik düşmez.
-Deniyor ki bu AK parti ve lideri ile baş edemeyiz..
-Sevsinler.
-Yerleşik oligarşi denen ya da başka isim verilen bir kesim; AK Partiyi bölelim, mevcut CHP yapısı ile de olmuyor. Yeni bir oluşum oluşturalım.Ve iktidarı el değiştirelim.Emin Şirin böyle bir oluşumda yer alır mı?
-Halt etmişler diyorum. Ben Ak Partiden ayrıldıktan sonra Ak Partinin geriye alan 360 milletvekillinden bir tanesiyle konuşmuyorum. Git sor. Partileri bölmeye kalkmak, bunun için teşebbüste bulunmak siyaseten ahlaksızlıktır. 368 milletvekilinin her biri kendi iradeleri ile karar verirler veya partilerinden ayrılırlarsa o zaman müşterek zeminimiz varsa beraber hareket edip etmeyeceğimize bakarız.
Ben siyasete dışardan yapılan müdahalelerin siyaseti perişan ettiği kanaatindeyim.
27 Mayıs,12Mart 12 Eylül ve 28 şubat Türk demokrasi tarihinin kara günleridir.Ve bu gün şikayet ettiğimiz durumlar ortaya çıkıyorsa, dışardan askeri ve sivil bürokrasinin , İstanbul’daki patronların el ele vererek hazırladıkları sonrada alkışladıkları bu askeri müdahaleler yüzünden olmuştur.Askeri müdahalelere kesinlikle karşısındayım.
Bırakın onu, “28 Şubat’ı yaptım” diyen kişiyi askeri savcılığa şikayet ettim.
Türkiye’de bunu yapan başka siyasi kişi var mı?
Buna bunları yakıştırmaya kalkanılar evvela beni tanısınlar. Beni tanımak da kolay değildir?
-Kamuoyu tanısın diye soruyorum?
-Allah razı olsun Zaten sizler olmasanız hiç tanımayacaklar.Çünkü benim çalışma süratime Başbakan filan yetişemez.
-Çalışma sürati deyince, hakikaten hızınızı ve sarf ettiğiniz eforu biliyoruz.Ama çok özel bir şey ise konuşup konuşmamak size ait. Eskiden sizi kamuoyu bilmiyordu.Ben bilmiyordum.Eski eşiniz araştırmacı gazeteci idi. ünlü bir insan, eski parlamenter.Dolayısıyla onun çalışma temposundan etkilendiniz mi?
-Tabi bilinmiyordum.. Nazlı Hanım’la biz bir birimizi tanıdığımız zaman ikimizde 45’ li yaşların üzerinde insanlardık. 45’li yaşlara ulaşmış insanların her halde karakterleri ve çalışma tempoları ortaya çıkmıştır.
Size bir şey söyleyeyim..Milletvekili seçildikten sonra bizle ilk röportaj yapan Zaman gazetesi oldu. Onlara “beni çok ararsınız” demiştim.
Nazlı Hanım fevkalade çalışkan bir insandır. Objektif araştırmacı olarak davrandığı zaman , münakaşasız Türkiye’nin en iyi gazetecilerinden, en iyi aydınlarından biridir.İşin içine his karıştırdığı zaman aynı sonuca vardığı kanaatinde değilim.
-Birlikte olduğunuz ekip ya da hareket iktidar oldu.Ve siz oradan bir süre sonra koptunuz.Bunda gerçekten aklınız, bilginiz ve gördükleriniz mi daha önde yoksa hisleriniz mi? Hislerinizin rolü var mı?
-Benim hislerim fikirlere bağlıdır, insanlara bağlı değildir.Belki nazlı hanımla en büyük farkımız o.ben Necmettin Erbakan’ın şahsını sevmiyorum. Necmettin Erbakan’ın ahlakını, fikriyatını destekliyorum. Ben 3 Kasım önceki Tayyip Erdoğan’ın mazlum durumda olmasına destek çıkarken gözerinin içinin samimi bakmasını seviyordum.Çünkü samimi bakarak, IMF yanlıştır.Hasiyetli bir dış politika lazımdır.Yolsuzluklarla hakikaten mücadele etmek gerekir diyen gözünün içi samimi bakan bir Tayyip Erdoğan vardı. Ben bu fikirleri sevdim. Tayyip Erdoıoğan’ı sevmedim.
Şimdi Tayyip Erdoğan yine gözeri sempatik bakıyor, çok karizmatik.Ama fikirler aynı fikirler değil.Ben fikirler nerdeyse ordayım bir santim oynamadım.
DIŞ POLİTİKADA EDİLGEN KONUMDAYIZ
-Şu anda AB sürecini yaşıyoruz.
-Dur bakalım..
-Büyük Ortadoğu projesi var.Kuzeyimizde hakikaten kabul etmek gerekir ki Putin gibi güçlü bir lider var ve Rusya onun liderliğinde güçleniyor
-Çok..
-Çın dünya devi oluyor.Türkiye’nin rolü nedir, ne olması gerekir,şu anda uygulanan dış politikada varsa sizce gördüğünüz eksiklik nelerdir?
-Biz Rusya ve Çin’i bir tarafa bırakalım. Biz ki başlı bir mengenenin içinde sıkıştırılıyoruz.
Bunlardan birisi; Avrupa Birliği, Mengenenin diğer ayağı yeni Osmanlı projesi, dolayısıyla Büyük Ortadoğu projesidir. Bizim problemimiz; bunlar arasında edilgen pozisyondayız. Bunlar bizim tercihimiz değil.
-Bunlara katkıda bulunmuyor muyuz?
-Sıfır katkıda bulunuyoruz. Şu Avrupa Anayasa’sı; yarın, öbür gün belki bizim anayasamız olacak. O anayasanın hazırlanmasında ne katkı yaptık.
-İmza attık.
-Bu katkımıdır? Önünüze Hazırlanmış bir evraka imza atmak katkımıdır?
-Peki, hazırlanmış bile olsa imza irade değil midir?
-Tayyip Erdoğan, bunu imza ederken içini okumadı bile..Bir anayasa hazırlanıyor siz imiza atıyorsunuz.Bu neye benzer biliyor musunuz.Sevr Anlaşmasına. Sevr anlaşmasına da imza attı Vahdettin’in adamları.Bu katkımıdır? Böyle şey olur mu?
Bir işe katkı demek, işin kavram sürecinden hazırlanış sürecinin içinde fiilen işin oluşumuna katkı yapmak demektir.bitmiş işe imza atmak yemeği yemeye benzer.bu yemeğin yapılışına katkı mıdır?
-Zevksiz ise yemezsiniz?..
-Ben öyle diyorum. Zevksiz bulduğum için yememeniz lazım diyorum. Avrupa anayasasına sıfır katkı yaptık.
-Dış politikada Türkiye ne yapması gerekir.?
-Türkiye dış politikasını tamamen özgün olarak kendisi hazırlaması gerekir. Türkiye’nin dış politikasının ayakları gerek Avrupa ile gerek kuzey komşusu Rusya Federasyonu ile gerek Amerika ile İsrail ile gerek komşularımız..Irak’la gerek İran-Pakistan aksı ile gerek kuzey Afrika ile her biri ile fevkalade dengeli ve ticaretimizi artırıcı ve insan haklarını da koruyucu bir sistem içinde geliştirmek lazım.Bu etkin ve özgün politika istiyor. Biz, bu gün esiriz.
“ECEVİT DELİRDİ Mİ?”
-Irak bizi etkiliyor,Kuzey Irk daha fazla etkiliyor. Eski başbakan Ecevit, Cumhurbaşkanına “Irak’a girmemiz, Musul’u almamız gerek. Bu vasiyettir” demiş
-Emretsinler.
-Türkiye vasiyetlerden uzak durarak reel politik de Türkiye ne yapabilir?
-Ben size bir şey söyleyeyim: Bu vasiyetlerinde ötesinde Ecevit’in söylediği siyasi ahlaksızlıktır.biz Türkiye’nin, komşularımızın toprak bütünlüğü diyoruz.Bizim oraya müdahale etmemiz için,bizim orada hakkımıza hukukumuza bir tecavüz olması lazım.Ya da Irak devleti bize saldırması gerekir ki müdahale hakkımız doğsun.
-Ecevit delirdi mi?
-Ama bizi orada rahatız eden unsurlar var, PKK vs var deniyor?
-Güzel..Bizi Jivkof’da rahatsız ediyordu.Sofaya’ya gittik mi?... Bizi Gümülcine de rahatsız ediyor. Biz gidip Batı Trakya’yı işgal mi edeceğiz?..Bu tür müdahaleler uluslar arası hukukta sana fiili ve ciddi saldırılar olduğu zaman ortaya çıkıyor.
Biz iki şekilde müdahale edebiliriz.Bir: Yolun korunması.Türk şoförlerinin gidip- geldiği yolun güvenlik açısından korunması bizim meşru hakkımızdır.İki:. Bizim Irak’a fili müdahalemiz sadece ve sadece Kandil Dağı’nda bulunan PKK, en ufak bir kıpırdamaya girerse o PKK unsurlarını orada imha etmek bizim meşru hakkımızdır.
Bu iki meşru hak haricinde bana Atatürk vasiyet etti, O’da İnönü’ye vasiyet etti.Gidip Musul’u alayım. Laf.Atatürk, Selanik’i de vasiyet etti...Ecevit’i anlamama imkan yok.Hakikaten artık susunda hatıramızı saklayalım.Bir devlet adamının dünyada en etmeyecek lafı ediyor.Necdet Sezer’de de onu nasıl dinledi.Anlamama imkan yok.
Stalinde Karsı Ardahan’ı almayı Putin’e vasiyet etmişti.Putin’de gelip istesin mi onları.Laf mı şimdi o.
ANAYURT’U TEKZİP EDENİ, İSRAİL ELÇİLİĞİ VE ŞİRİN TEKZİP ETİ.
-Geçen günlerde Anayurt Gazetesinde; Meclise Amerika, Almanya,Fransa ve bu arada İsrail’ elçiliklerinden onların belirlediği sayıdaki parlamenterlere, onların takdir ettiği yılbaşı hediyelerin gönderildiği haberi yer almıştı.Ancak Anayurt Gazetesi ayrıca İsrail Elçiliği’nden gönderilen hediyelerin dağıtılmasıyla ilgili yazılan yazıda, İsrail Elçiliğinden her hangi bir kişinin, TBMM Başkanlığı’na hitap ederek ile hediyelerin yazıda belirtilen 15 kişiye dağıtımının sağlanmasını “rica”edilmesine dikkat çekilerek bunun diplomatik skandal olduğunu haber yaparak kamuoyuna duyurdu. Bu haber üzerine, TBMM görevlisinin gazeteye geçtiği bir faxla , “hayır böyle bir ‘rica’ kelimesi içeren yazı yok ve milletvekillerinin isimleri hayal mahsulü” gibisinden haber tekzip edildi. Bu haberde; İsrail elçiliğinden hediye gönderilen şahıslardan biri olarak sizinde isminiz geçti. Fakat TBMM Görevlisinin tekzibinde sizinde isminizin olmadığını anlıyoruz. Size İsrail Elçiliğinden hediye geldi mi?
-İsrail sefaretinden ve Fransız Ticaret Ateşliği’nden şahsi hediyeler geldi.Bende memnuniyetle kabul ettim.Amerikan, İngiliz ve Alman elçiliklerinden hediye gelmedi.Gelen arkadaşlarımı da kıskandım.Beni de listeye alsınlar bekliyorum. Makul ve etik hediyeleri iyi ilişkileri temin etmek için her zaman almaya hazırım.
Anayurt Gazetesinin haberi üzerine ben, İsrail sefareti ile de görüştüm.İsrail sefaret,i meclis İçtüzüğü’nün dağıtımı tespit den esasları çerçevesinde Başkanlığa bir yazı yazdıklarını ancak bunu Meclis Başkanı’nın şahsına değil, İdare Amiri’ne yazdıklarını düşündükleri için böyle bir ifade kullandıklarını, Türkiye’deki protokole yüzde yüz uymak istediklerini ve bir hata varsa düzeltmek istediklerini, ancak bu yayının Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İsrail seyahati öncesine gelmesini de üzüntü ile karşıladıklarını söylediler.
Keşke aynı zamanda Filistin Elçisi de bana hediye yollasaydı zevkle kabul ederdim.
-Etik kavramı çeşitli çevrelerde çok dillendiriliyor sizde bunun üzerinde çok duran parlamenterlerimizdensiniz. Ancak bazı yasalar geçerken, ancak, ama ve fakat gibi kelimelerle yasalar geçerken kimi kişiler, kurumlar yasa harici tutuluyor, vatandaşı veya ir çok kurumu bağlayan yasaların kimi kişi ve kurumları bağlamadığı belirtiliyor. Vatandaşı bağladığı ma birilerinin undan muaf olduğunu söylüyor.Öyle meclisten geçiyor.Bu durum sizce etik midir?
-Bu demokrasimi, aristokrasi mi?
-Ben size soruyorum?
-Ben size söylüyorum.bu seçilmişler değil, sanki fedeol bir sistemde kalmış aristokratların hakları gibi bir durum.
Etik konusunda Cumhurbaşkanından başlamak üzere.Bütün kamu ve kuruluşlarında hiçbir istisna olmaması gerekir.Milletvekillerinin hediye kabullerini bir esasa bağlamaları lazım.
Ayrıca milletvekillerinin milletvekilliği yaptığı sürece diğer bütün işlerini bırakması lazım.Başbakan dahil.Şirkette hisseniz bile olmaması lazım.Bu milletvekilliğin kimse bize zorla yaptırmıyor, biz talip oluyoruz.Milletvekilliği yaparken fevkalade adaletli ve objektif olmalısınız.Dolayısıyla bir ülke, hediye yolluyorsa, keşke her ülke yollasa diyorum.
Ayrıca bir şirketin mümessili isen her zaman hafızalarda başka şirketlere karşı nasıl davrandığın konusunda bir tereddüt yapabilir.Dolayısıyla etik açıdan Cumhurbaşkanı, başbakan, milletvekilleri ve bütün kamu kuruluşlarındaki herkes bu hizmetleri gördükleri sırada başka hiçbir işle uğraşmamaları gerekir. Bir
İki: Hediye kabullerinde yüzde yüz eşitlik olması gerekir.Üç: Hediyenin üzerinde hiçbir ilişki olmaması gerekir.
-Siz denetim mekanizmasını en çok işletmeye çalışan parlamenterlerden biri olarak dikkat çekiyorsunuz.Sonuç alıyor musunuz, sorduğunuz konularda doğru cevap veriliyor mu?
-Genelleme yapamam.Cevapların doğru gelme nispeti %50’nin altında.Cevaplar çok tatminkar ve doğru olarak gelmiyor.Dolayısıyla cevapları tekrar etmek lüzumumu hasıl oluyor..
Bazen de hiç gelmiyor.
Bu konuda en büyük şikayetimiz, İçtüzüğün 100. maddesi çerçevesinde Meclis Başkanı sayın Bülent Arınç’a tevcih ettiğimiz sorular. Bülent Arınç,bu konuya en büyük hassasiyeti göstermesi gereken şahıs iken en az hassasiyeti o gösteriyor.Ve bu konuda benim şahsen en rahatsız olduğum, tatmin olmadığım kişi Bülent Arınç’ın makamı.
Bir çok bakanlıklarda da sıkıntı çok önemli bir safhada. Niçin?..
Yazılı soru önergelerine cevap vermemenin müeyyidesi yok.
Bu hükümete en büyük tenkitlerimden bir tanesi, daha seçimlerden hemen sonra hükümet kurulurken güya İçtüzük değişecekti.İç Tüzük değişikliği için milletvekillerinden görüş alındı. Bu konular daha sağlam esaslara bağlanacaktı.Komisyonlar daha fazla çalışacaktı.Milletvekilleri daha fazla katkı yapacaktı.Denetim mekanizması daha fazla işleyecekti.İktidara geldiler.Bütün sözleri unuttular.
FIRATTAN GEÇEN EŞEKLERDEN ALINACAK PARAYI TESPİT KANUNU VAR.
-Bu hükümet ve meclisten çok yasa geçirmekle öğünüyor. 3 Kasım öncesindeki Hükümet’de çok yasa çıkarmakla övünürdü. Benim bildiğim kadar beş bin gayri muvakkat kanun beş bin tane de normal kanun olmak üzere on binin üzerinde kanunu olan bir ülkeyiz.Türkiye bir kanun mezarlığı haline mi geldi, kanun devleti olmak hukuk devleti olmayı sağlıyor mu? Meclis çok kanun çıkarmakla işini yapmış mı oluyor?
-Hayır... Katiyen.. Hukuk devleti olmak önemli.Benimde bütün kavgam o.
Ben size bir örnek vereyim. Türkiye’de Frat’tan salla geçecek eşeklerden alınacak parayı tespit etme kanunu var.
Kanunların bu şekilde çok fazla yapılmasının bizim hukuk anlayışımızda bir eksiklik olduğunu ve sistemimizin yürümemekte olduğunu en büyük göstergesi.
Bu kadar kanun yapmak hiçbir şeyi ifade etmiyor.
Daha bu gün bir şey duydum.Tüylerim diken diken oldu. Cemil Çiçek Adalet Bakanı değil mi ? Dedi ki “yurtdışına kaçan hortumcuların ölüsünü de dirisini de getirtiri” dedi.
Şimdi ölüsünü nasıl getirecek, ölmesini mi bekleyecek? Öldürtecek mi? Bu lafları eden adalet bakanı, hukuk devletinde o dakikada istifa ettirilir.Ben hukuken bu adamın dirisini yakalayacağım getireceğim dersin. Ama hukuk kompseti kavramı olmayan bir hükümetimiz var ki Adalet bakanı çıkıyor sanki vahşi batıdaki kovboymuş gibi, ölüsünü dirisini istiyorum diyor.N demek bu?
-Ata sözü olarak kullanmış olamaz mı?
-Böyle saçma sapan laf olur mu?.. Bakın atasözleri hukuk devletinin üstünde değil. Ayrıca ölüsünü dirisini getirmek diye hiçbir atasözü hatırlamıyorum.Bir deyiş olabilir o deyişte kabadayıların deyişidir.Hukuk devletinin Adalet Bakanının deyişi değildir.Böyle bir laf edilir mi?
-Teşekkür deriz.
- Geldiğiniz için canı gönülden Ben teşekkür ederim.Anayurt gazetesi iyi bir gazete.Gerçekten şöyle diğer gazetelere bakıyorum. Gerek haberleri verişi gerek dizaynı hakikaten güzel gazete.Emeği geçenleri tebrik ediyorum. Ben Gazetenize başarılar diliyorum.
- Ne kadar açık oldum değil mi?
................00000000000000...............
NECATİ ÇAVDAR’LA UFUK TURU - Erdoğan Surat :
NECATİ ÇAVDAR’LA UFUK TURU -
SPOTLAR...
Erdoğan Surat :
· AKP ÇÖKMÜŞTÜR. İŞİ BİTMİŞTİR.
AKP, ARTIK GÖMÜLMEYİ BEKLEMEKTEDİR ·
ERBAKAN HOCANIN YANINDAKİLER DE HİÇBİR RİSKİ GÖZE ALMADILAR. ·
28 ŞUBAT DÖNEMİ BİTMEDİ. DİĞER RAUNTLAR NE OLACAK BELLİ DEĞİL ·
TÜRK ORDUSU KERKÜK’E GİRMİŞ OLSAYDI.. ·
TAYYİP ERDOĞAN ŞU ANDA HAYATININ HATASINI İŞLEMEK ÜZERE, İSRAİLE YAPACAĞI GEZİYİ DERHAL İPTAL ETMELDİR ·
MESCİD-AKSA İLİ İLGİLİ EN BÜYÜK PROBLEMİN ÇIKMAK ÜZERE OLDUĞU BİR ZAMANDA GİDERSE TAHRİKE SEBEP VERMİŞ, CESARET VERMİŞ OLABİLİR.
· YAHUDİ TÜRKİYEYİ SEVİYORSA BU ARZ-I MEVUUT NE?
· TÜRKİYE’DE ERMENİ BENLİ LİDERLER VAR.
· APO ÇIKAR, ERMENİNİN BIRAKTIKLARINI YAKAR
· ERMENİLERİN YAPTIKARINI AMERİKA VE AVRUPA’NIN VİCDANINA ANLATMALIYIZ
........
Dr.Erdoğan Sürat ilginç bir kişilik ..
Assoc.Profesör...
Öğretim üyesi..
Tıp doktoru...
Hür Avrupa Radyosu editörlerinden
Özellikle siyasal alanda meşhurların seslerinin “müzik değerini” ölçüyor.
Sürat, radyo ve televizyon programcısı, yazar.
.İngilizce, Arapça ve İbanıceyi iyi biliyor..
Sürat’a “İsrail’e siyasileri götürüşünü, Hem Vakit hem de Şalom’da nasıl yazabildiğini, 28 Şubatta neden, nasıl korunduğunu, Ermeni meselesi konusundaki görüşlerini, Türkiye’deki Yahudi sermayesine bakışını, sorduk.. Yaptığımız söyleşide anlattıklarını yorumsuz olarak sunuyoruz..
.....
- AKP ÇÖKMÜŞTÜR. İŞİ BİTMİŞTİR. AKP, ARTIK GÖMÜLMEYİ BEKLEMEKTEDİR
Şalom gazetesinde ve de Vakit gazetesinde semavi dinler şeriatını yazan belki de tek insansınız.
Nasıl oluyor?
İnternette yayınlanan bir yazınızda Musevi cemaatlerinde “Mustafa Erdoğan dokunmaz- dokunmaz vurdu mu da Yahudi’nin belini kırar” şeklinde söylendiğini yazıyorsunuz..
Niye bellerini kırıyorsunuz?..
- -Ben size dünyadan haber veriyorum..
Belinizi kıran adam değil. Kıranla ilgili size bir haber veriyorum..
- -Halbuki siz benim bildiğim kadarı ile Türkiye’deki siyasileri Yahudilerle buluşturan insansınız..
- -Yani şu manada buluşturdum.
İbrahim Özdoğan’la sınırlı kalan bir konu değildi.
Katiyen değil.İbrahim Özdoğan çok önemli bir APK milletvekili idi. AKP’yi kuran zihniyetin baş eri olan insandır. Onun gidişiyle bence AKP çökmüştür. İşi bitmiştir. AKP, artık gömülmeyi beklemektedir bundan sonra....
- -Neden hocam?
- -Çünkü öyle bir fikir abidesini kaybetti mi? .. Partiler fikir üzerine kurulur.. Her şey çöker.. - İster Milletvekili ister Bakan , ister Başbakan , ister Cumhurbaşkanı, isterse büyük Bürokrat düzeyinde olsun ABD’nin anahtarını İsrail’de arıyorlar. Ben de onlara şunu öğretmeye çalışıyorum: İsrail’in ayağına gidip küçülmeyin.İstanbul’daki Musevi cemaatine talimat verin işleri oradan çözün..
- İNETENYAHU, DARBECİLERE SAĞLAM DURDU ERBAKAN DURAMADI. -
-Siz daha önce REFAH -YOL hükümeti düştüğü zamanda diyordunuz ki Erbakan hoca Netenyahau’ya yardım etmediği için düştü, düşürüldü dediniz?
- Öyle demedim. O yanlış anlaşıldı.Netenyahu ile işbirliğine girmedi..
- -Evet.. Öyle dediniz.
- Çünkü Netenyahu o dönemde darbeci generallere karşı bir çıkış yapmıştı.Dedi ki darbeci generaller İsrail de Netenya’uya “ Bak” dediler.. “Senin çoluk çocuğun var.Bunların hangi saatte nereye gittiğini biliyoruz.” Yani, çoluk çocuğunu temizleriz manasında..Netenyahu onlara şu cevabı verdi. Benim yüce Rapbim de sizin çoluk çocuğunuzun nereye gittiğini biliyor dedi. Darbeci generallerin birinin kızı, Netenyahu o demeci verirken Paris’te metroda kazada öldü.
- -Türkiye’ye iz düşümü nedir?
- Şudur: Erbakan bunu söyleyebilirdi. Yani “Siz 28 Şubat yapıyorsunuz ama. Rabbimin 28 çeken, 28’ide içine alan çok ayı vardır. 28 Mart vardır... 28 Nisan vardır.. Mayıs, Haziran vardır. Siz beni bir tek 28 Şubat’la tehdit ediyorsunuz bende size hatırlatıyorum Rabbimin bir çok aylarının daha 28’leri vardır” diyebilirdi.Ve karşısında hiç kimsenin dikiş tutturacağından da hiç kimse emin olamazdı. Hatta ben şundan emin olabilirim. Asker yüz geri ederdi. ... Bunu yapamadı.. Bunu yapması içinde Netenyahu ile bir telefon görüşmesi de yeterdi. Kardeşim sen darbeci generallere çıkıştığın zaman ne oldu? Kovdular mı...Korktular mı?..
- Netenyahu’da gitti?
- -Netenyahu seçimle gitti. Netenyahu’nun ayrıca gidişi şöyle de iyi olmuştu. Netenyahu Türkiye ile, ABD ile ilişkiler kurabilen bir adamda değildi. Sırf Erbakan’ın değildir günah . Oda suçludur.Oda Erbakan’a elini uzatabilirdi. İkimizde darbe tehdidi altındayız gel seninle fikir birliği ortaklığı yapalım.Gerçi Erbakan buna yanaşmazdı. Yani. Onunla konuşmaktan kaçındı ama.Vebal altında kalmazdı Netenyahu da en azından.... Ben o dönemde ..O dönemden önce...
- ASLINDA ERBAKAN HOCANIN YANINDAKİLER DE HİÇBİR RİSKİ GÖZE ALMADILAR.
- -Siz Erbakan’a gittiniz mi?
- Erbakan’nın... o günlerde yemekte yanında ben oturdum.
- -Hangi yemekte?
- -Meşhur bir yemeği vardır.Belediye başkanlarına verdiği.
- -Yoksa şu Konuttaki yemeğe mi gittiniz?
- Ha.O.. Din önderlerine verilen.. Ondan daha önemli. Bu benim söylediğim.Aslında 28 Şubat’a sebep olan yemektir.
- -O nedir hocam?
- O belediye başkanlarının önemli olanlarını, milletvekillerini ve bazı basın mensuplarını çağırdığı .. Kösede orda i di -İlnur Çevik- Ve onlara şunu söyledi. “Biz bir dönemeç noktasındayız.. Hepinizin tek tek fikrini almak istiyorum.Böyle bir dönemeçte ne olur?” Yani genel kanaat yani “Efendim, siz direnin askere posta koyun . Gerekirse onarı kovun, emekli edin denseydi. Belki bu yönü de seçecekti. Aslında Erbakan hocanın yanındakiler de bu konuda hiçbir riski göze almadılar. Mesela Abdullah Gül o zaman ben Erbakan hocanın solundaydı.sağ tarafımda Şevket Kazan vardı.Abdullah Gül benim belki üç dört sıra ötemde oturuyordu.
- - Demek ki kıdem olarak üç dört sıra ötede imiş, böyle olunca siz ne dediniz?
- -Ben şimdi. Bu yönde konuştum, yani “siz “dedim. “Beyaz saray Sözcüsü N.B. ile - o zaman bizim Arifan radyonun yayınlarını takip ederdi telefonla tercüme ettirirdi.- konuşun.” Ve sözcü, şeyi korumak itiyordu. - Arifan radyoda gümbür gümbür konuşuyordum.. “Ey ibişler.. Ey ... ibişler.. Sizin aslında bir gücünüz yok da karşınızdakiler ödlek.” Bunu her cumartesi söylerdim. Ama her Cumartesi. Diyorlardı ki asker gelir orayı basar.
JEEP’İN SIRRI VE BEYAZ SARAY SÖZCÜSÜ
-Peki herkese bir şeyler oldu.Ama buna rağmen size dokunmamalarının sebebine?
- O zaman açıkça söylüyorum: ABD’den mi geliyordu araba.yoksa Avrupa Birliğinden mi geliyordu.Bilmiyorum. Ben programdan çıktığım zaman siyah büyük bir Mercedes cip, pencereleri kapalı. Perdeli. Yani koyu renk cam değil.Perdeli... Farlar dibine kadar açık. Arifan radyonun girişinde bekliyor. Askeri bir araba olduğu belli... Beni o araba getiriyor. Bineceğim taşıta kadar takip ediyor.Bindiğim taşıt evimin önüne geldiğim dede evimin önünden ayrılıyor. - Sizin güvenliğinizi sağlamışlardır? - Benim güvenliğim ve korumam sağlandı.
- Çok enteresan.
- Ama ABD’mi yaptı Avrupa Birliği’mi bilmiyorum.Bu konuda benim hiçbir fikrim yok.Yalnız. N. B. Beyaz Saray sözcüsü idi. - Bizim Arifan Radyoyu aradılar. Dediler ki “Şu numaraya dönün..Bize verilmiş numarada şimdilerde 455 li numaralar var.Onlardan biri değildi. 468’li bir numara idi.Şu numaraya dönün bir tercüman sizinle görüşecek çünkü sizin programınız Beyaz Saray sözcüsünü N.B’ye dinletiliyor “ deniyor. Peki.. Döndük biz. “Benim İngilizce’m var” dedim.Ben pratik bir mesaj vereyim.İngilizce olarak şunu söyledim. “Programda -asaletmaapları- ekselansları neyi beğeniyor? “ Dönüş: “Darbecilere kafa tutuşunuz beğeniliyor.” Neden bu iktidar tarafından paylaşılmıyor.Siz dinci bir radyosunuz.İktidar neden bunu sizinle paylaşamıyor? Benim cevabımda “Bunlar ödlektir” oldu. Ben bu şekilde...
- Aslında Amerika 28 Şubatta sürecinde Hükümeti cesaretlendirdi mi demek istiyorsunuz?
- Yani aslında.Tabii. Askerin burnunun sürtülmesini istiyordu 28 Şubatta ABD.. - Bir daha darbe yapamasınlar istiyordu.
. - Bunu daha sonra yaptılar mı diyorsunuz. Bu hortumlar filan, kimi askerlerin pisliğe bulaşması şeklinde?
- Kesinlikle .. O çuval... hepsi onun devamıdır. - Yani burunu sürtme işi?
- Hepsi onun devamıdır.O dönemde kafaya koymuşlardı, burun sürtmeyi..
- Yani ABD istiyor ki bu bölgede ticaret serbest olsun .Güvenlik sağlansın. - -Allah senden razı olsun. Tamamen söylediğiniz gibi - Ticari yollar güvenli olsun
- Evet..
- Ama sınırlar içerisinde de herkes kendi işine baksın. - Herkes kendi işine baksın..Sivil idarelerde, sivil otoritelerde bayağı kuvvetlensin. .. Ben burada bu devrimi yapıyorum. Siz hepiniz biliyorsunuz Ankara’da benim yaptığım devrimi. Yani ..... ağız dolusu küfreder hakkında hiçbir şey .. - Tamam... İşlem yapılmadı. - İşlem yapılmadı. Nasıl bu adam? ... Yani merhaba diyeni içeri atıyorlar.Adam küfrediyor. Tabi .... darbeci kesimi. Hepsi değil.Darbeciye ana avrat dümdüz gidiyorum.. Bir şey olmuyor. Ne oluyor? O zaman adamı kim koruyor? Adam da kimin koruduğunu tam olarak bilmiyor ama diyor ki ben çıkıyorum radyodan böyle bir araba geliyor.Bu araba bana eskort ediyor.Bu arabayı gönderen başka yerde eskort etmez mi?
- Eder..
- Mesela telefon edipte Türkiye’nin eğer – o günlerde- her şeye rağmen dışarı ile irtibat kuran bir içişleri bakanı varsa, bir emniyet genel müdürlüğü varsa, bir genelkurmayı varsa telefon edipte bu arkadaşımıza dokunmamanızı tavsiye ederiz demez mi?
28 ŞUBAT DÖNEMİ ASLINDA BİTMEDİ. DİĞER RAUNTLAR NE OLACAK BELLİ DEĞİL
- Diyebilir. Yalnız propaganda usullerini siz iyi çözer iyi bilirsiniz. Sinir uçlarının ne düşündüğünü ölçmek için de konuşturmazlar mı? .. Nasıl olsa.. “Arifan radyonun çapı nedir?.. Hükümet de zaten bu tarafa bakmıyor. Korkuyorlar, dolayısıyla en azından burası ne diyor” diye açık bırakmış olamazlar mı?
- -Şimdi bunu şeye yapmaları lazımdı.Ama ona zulmettiler.Dilipak’a yapmaları lazımdı.sinir uçları ne diyor testini – eğer bunlar senin söylediğin kadar akıllı kişilerse ve eğer sinir uçları testi diye bir kavramdan da haberleri varsa onu Dilipak’a yaptırmalıydılar. 28 Şubat dönemi bir uzun süreç.Aslında bitmedi. - Bin yıl sürecek dendi zaten. - Onu Demirel çok da işkembeden atmadı. Bin yıl sürecek dediği şuydu: Adamı anlamıyoruz biz. O diyor ki: 28 Şubat tek devre bir maç değil. Belki boks maçları gibi bunun bir çok raundu var.Rauntlardan birinde görünüşte dindar bir parti yok edildi. Ama rauntların öbüründe ne olacağı bilinmedi. Diğer rauntlarda ne olacağı bilinmedi. Diğer rauntlarda ne oldu? Nasıl bir şey oldu?..Diğer rauntlarda mesela MHP yıpratıldı. MHP geldi Ecevit’in emrine girdi.
- Ecevit de yıpratıldı.
- Ecevit zaten tarihten silindi. Bu arada ANAP gibi bir parti yok edildi. Ondan sonra 28 Şubat Döneminde benim Arifan Radyo’dan anlattıklarım- çünkü ben Arifan Radyo’da bazen gelen talimatları okudum. Mesela o zaman bir müsteşar hanım vardı. Avrupa Birliğinden mi ABD’den mi kim olduğunu söylemeyelim.İsminden arayıp bulunsun. Margıret Şhimit diye bir hanımefendi vardı. Margırt Şhimit hanımefendi benim radyoculuk karayerimin daha güçlenmesi, benim basında daha iyi tanınmam için her tarafa emirler verdi. Bana destek oldu, yanımda bulundu.Böyle bir hanımefendi.
TOPLUMUN ÖNÜNE ÇEKİLDİM
- Yani Vakit gazetesinde yazmanızla, Şalom gazetesinde yazmanız da bu desteğin bir etkisi var mı?
- Öyle değil.Çünkü Yahudiler zavallı adamlardır.Beyinsizdir de çoğu. Onlar Tevrat şeriatını da bilmiyorlar.Tevrat şeriatında bazen büyük yanlışlara düşüyorlar. Ben İbranice bildiğim için... Mesela Tevrat şeriatında abdestin ne olduğunu onlara anlatıyorum.Gazetelerinde yazıyorum.Bu gün bizim Vakit işledi bu konuyu.. Şalom’da. onlara demişimdir ki aslında Hz.Tevrat’ın emrettiği abdest şeyden, İslamiyet’in istediğinden fazla. Yani orada (Yahudilere ait Şalom gazetesinde -yazmam tamamen dini sebeple oldu. Zaten biliyorsunuz. Diyanetin uluslar arası ikinci din şurasında da hem Müslümanların şeriatı ile ilgili bilgi verdim.Hem de İbrani şeriatı, yani Hz. Musa -Tevrat - şeriatı ile ilgili bilgiler, ben verdim. İzhak Helva vardır. Şu anda Haham başı olan , o adam bu işi fazla bilemedi. Bu bir anlamda da Yahudilerin dini zafiyetini, zayıflığını gösterir... Yalnız Vakit’te yazışımda müstakil bir yazış oldu.Yani Margırt Şihimit hanımın oraya tesiri olmadı. Bir şeye Margırt Şhimit hanımın çok büyük tesiri oldu. Birden bire etrafımda ben o dönemde bir “D” gurubunu görmeye başladım.Ne söylesem manşet oluyor.Hürrüyet’te üç defa üst üste manşet oldu.Kanal D’de üç dört defa ana haber bültenleri benimle başladı.
- Yani sizi toplumun önüne çektiler.
- Cevizoğlu _(Hulki Cevizoğlu) beni bir defa değil iki defa şeye çağırdı. Evet toplumun iki de bir önüne çekildiğimi hissettim.
- Peki o süreç bitince de geriye çekildiğinizi hissettiniz mi?
- Şöyle çekilmedim. O süreç bitince mesela bana Vakit sahip çıktı. Yav bu adam kanal D’ye çıkıyor . İslam Şeriatı diyor. Cevizoğlu’na gidiyor İslam şeriatı diyor. Yani dönmüyor bir türlü yolundan.Dönmediğine göre tam bize uygun bir adamdır.Önce Cuma’da sonra Vakit’te yazmaya başladım. - Sizi Vakit’e mi monte ettiler? - Beni Vakit’e monte eden, onlar olmadı. Benim Türkiye’de basının ön planına çekilişim oldu. Birden bire ön plana ..
- Şimdi aynı ilgi diğer basında devam ediyor mu?
- Ha.. Şöyle devam ediyor, diğer basında ilgi..Onlarla görüşmeyi ret ediyorum. Mesela Bu gün Vatan’da sizin gibi benimle görüşmek istedi. Ben dedim ki internet üzerinden görüşelim.. Çünkü sizi tanıyorum. Yani siz beni burada zor duruma düşürecek bir şey yapmazsınız.. Öyle bir niyetinizde olmaz.
- Hayır. Ben sorarım. Cevaplarsınız ya da cevaplamazsınız..
- ..... ona ne kadar güvenebilirim, ne diyeceğini ne bilirim? ..
- Siz Tevrat’ı iyi bildiğiniz için şunu soracağım.. Dicle ve Fırat’ın Tevrat’ta bir açıklaması, anlamı var mıdır?
- Kesinlikle var.
- Nedir Hocam?
- Yani bu Arz-ı Mevuut dediğimiz kavramı bizim Tansu’da ( Eski başbakan Tansu Çiller) bilmediği için pot kırdı.Hatırlarsınız. Gitti dedi ki “Bir gün Arz-ı Mevuut inşallah sizin elinizde olacak!” Yani şunu bilmiyor ki Arz-ı Mevuut’un içine Diçle ve Fırat’ın Türkiye’deki alanı da giriyor. Bu var. Hz. Tevrat’ta bu var. Yalnız Hz. Tevrat’ta bu var ama bizde de bunun karşılığı var.
- Bizde diyoruz ki Müslümanlar olarak ..Eğer Mehdi Hz’leri gelirse diyoruz..
- ORTADOĞU ŞEKİLLENİYOR, TÜRKİYEDEN İSRAİLE YÜKSEK DÜZEYDE ZİYARET TEHLİKELİ
- Sorduğunuz şey, bir konuyu açtı. İzin verirseniz ona değineyim.Bir çağrıda bulunalım.Türk diplomatlarının olsun, Türk devlet adamlarından olsun bileninden Tevrat – bileninden ve o dilden Hz Tevrat’ı İbrani’ceden okuyanlardan derhal bilgi almaları lazım. Derhal.. Yani Cumhurbaşkanı, bu işlerde gözü yoksa, bu taraklarda bezi yoksa , o yoksa Başbakan. Onun bu taraklarda bezi yoksa, ben biliyorum havasındaysa bakanlar “ diyecekler ki gel bakalım bize şunu anlat.Çünkü bu günlerde bunlar Ortadoğu’daki hayatı değiştiriyor. Mesela adam bekliyor ki Mescid_i Aksaya yürüyeyim. Ne olacak? .. Mescidi Aksa’ya yürüyüşün sonunda üçüncü infidada da çıkarsa Türkiye’den de otuz bin genç oraya savaşmaya giderse .. Size soruyorum.Otuz bin kişi oraya sızdı ve gitti.Tam silahlandı ve gitti.Çeçenistan’a gitmedi mi Müslüman kardeşlerimiz.Hala orda değiller mi? Ne olacak?.. Türkiye bu savaşın parçası haline gelecek mi gelmeyecek mi? -Unsuru olur.. Otuz bin aile canım.Unsuru olacaksınız yani.
-Devlet olarak değilse de halk olarak
-Evet.. Soracaksınız.. Yani..Çağıracaksınız.. Benden daha iyi bilen varsa ona sorsunlar. Sen görüyorsun.Banim zamanım yok.senin gibi kıymetli insana ayırabiliyor muyum.Aslında kimseye ayırabilecek... Bir bakana ayırabilecek zamanım yok. Buna inat... -Ama İsrail’e milletvekili götürebiliyorsunuz. Dolmuşa bindirip götürüyorsunuz.
-Hayır. Hayır.O İsrail’e gidenler şimdi. Tayyip Erdoğan’da gidiyor.. Bana göre yanlış zamanda gidiyorlar.
-Niye?
- Tayyip Erdoğan şu anda hayatının hatasını işlemek üzere, bu hareketle. Derhal iptal etmelidir bu geziyi.
- Neden?
- Çünkü Mescid-Aksa ili ilgili en büyük problemin çıkmak üzere olduğu bir zamanda giderse tahrike sebep vermiş, cesaret vermiş olabilir. - Tahrik mi olur diyorsunuz?
- Yok, cesaret verme olabilir. Yani derler ki ... Mesela Mescid-i Aksa’da Yahudi bir militan gurup saldırdı. Tam bunun seyahat ettiği zamana rastlarsa... Siz felaketi düşünebiliyor musunuz? Bunu İslam Alemine nasıl anlatırsınız..Apar topar uçağa binip geri dönse olmaz..
- Yani birinci dünya harbine neden olan o prensin öldürülmesi gibi bir şey ..
- Bakın tamamen aynı. Bunu söylüyorum. Mesela bizleri çağırıp da hocam bir gel. Hakikaten Tevratta ne bölüm var, ne anlatıyor...
- Ama İsrail’de bu geziyi çok arzu ediyor, gelsin diyor.
- Yani onların arzu etmesi acaba bırakın Tayyp’i halkımız için hayırlı mı?... Siz ne düşünüyorsunuz? Halka şimdi sorsak.. “”Gitsin mi, gitmesin mi” diye .Şu dönemde..
- Sormamız lazım.
- Yani ne olur bir anket yapın.
- Sormamız lazım. Ama bizim ülkede de böyle bir sorma işi olmuyor, sorsanız da iktidarlar ilgilenmiyor.
- - Eee bi.. Anayurt olarak yapın bunu Hayır görürüm. Ben.. Ortadoğu bu kadar karışık. Celal Talabanı amca geldi oturdu makama..
- Peki .. Celal Talabani’ye aşiret lideri diyorduk.. - Hafife alıyorduk.Cumhurbaşkanı oldu. - Pasaportu da bizim amca diye biz veriyorduk.
- -.......
- Talabani Irak devletinin Cumhurbaşkanı. Bizim Cumhurbaşkanımıza denk. Ziyaret etse altına halılar sereceğimiz adam. Ne yapacağız bu durumda? - Lütfen şunu görmeye çalışalım ve artık görelim lütfen .Rahmetli Özal., iyi adam kötü adam lafını bırakalım bir tarafa..Ama o zatın söyledikleri vakti zamanında yapılsaydı.Mesela bir koyup üç alacağız dediğinde Türk ordusu Kerkük’e girmiş olsaydı..Her şeyden önce ihracat-ithalat arasındaki makas böyle açılmazdı.Bu bir. - İkincisi de Türkiye bir ekonomik krize şimdi olduğu gibi gebe kalmazdı. Şu anda kriz yok.Ama ne kadar benzeşiyor.Ekonomik krizin patladığı günlere şartlara ne kadar benziyor.Makas açılmış.Türk parası aşırı değer kazanmış. Ve daha tehlikelisi refah var.Halk istifade etmiyor..
ERMENİ BENLİ LİDERLER VAR
- Bizde iki buçuk yıl önce Ermeni konusunda genel görüşme açılsın diye TBMM’ye önerge verildi. Hükümet hiç üzerinde durmadı. Şimdilik böyle bir konuya ihtiyaç yok, böyle bir şey yok dendi. Ama bu gün Çarşamba günü her ne hikmet ve nasılsa TBMM gündemine geldi ve genel görüşme açılıyor.. Nedir bu Ermeni meselesi?
- Ne kadar hazin, ne kadar acı, ne kadar korkunç bir şey anlatıyorsunuz.... Şimdi Ermenilerle ilgili iki tane iddia var.Birisi tehcir, göçe zorlamak.Birisi bu..İkincisi de soykırım.İddialar bunlar. Eğer biz insansak ve bizim bir hafızamız varsa ben şimdi size Erzurum’da aile büyüklerimden dinlediğim bir şeyi anlatayım. Babamın babası Molla Mustafa rahmetli Yemen’de şehit oluyor. Babamın annesi de köyünden dışarı çıkmıyor. Arif Sağ’ın köyüne yakın bir Sünni köy .Onlarınki Alevi kültürüne mensup bir köy. Annemin anne tarafı Arabistan’dan göçüyor Medine’den Aradel Arabi’nin çocukları Aver köyüne iskan ediyor bunarı Osmanlı, Aver köyüne.Erzurum’un şehir merkezine otuz kilometre mesafede bir köy. Bu insanlar Erzurum’da anlatılanlardan habersizler. Çünkü uzun yol. Her an gidip geleceğiniz yol değildir. Diyorlar ki orada.. Genç erkekleri büyük camiye doldurup Ermeni yaktığında .. Oğlunu yakıyorlar yaşlı bir anne kalıyor.Bunlar sokaklarda donmamak, açlıktan ölmemek için köylere kaçtılar. Bizde sorduk.Siz hanımefendi bir kadınsınız.Veya yaşlı bir erkeksiniz. Siz bey efendi bir dedesiniz. Neye köye kaçtınız? Biricik oğlumu Ulu Camide yakınca Ermeni, ben köye kaçmak zorunda kaldım. Çünkü şehirde kim kime dumduma. Kimse bana bir lokma ekmek vermez. Ama köyde misafir odası vardır, oraya koyarlar. Donmam. Bir bardak su olsun içerim. Bir kuru ekmek.. Şimdi ben size soruyorum.Bu konuları işleyen kaç kitap okuduğuz..Yani Türklerin bu konuda gördüğü zulmü
- Pek az
. - E ne hakkımız var anlatmamaya .Bizim böyle bir şeyi anlatmama hakkımız var mı? - Eğer anlatırsak ırkçılık damarımız kabarır!
- Üstadım böyle bir şey .. Böyle bir zihniyetin Allah iki dünyada da cezasını verir.çünkü - Demişiz ki Yurtta sulh cihanda sulh bize yapılanları unutalım, yabancının..
- Bir defa sizin söylediğiniz şekilde yaklaşırsak Allah’tan korkalım.Gerçeğin üzerini kapatıyorsunuz. ..Bir millet nasıl “yurta sulh cihanda sulh” diyerek yaralarını uyduruk pansumanlarla kapatabilir.Böyle bir şey olur mu? İntikam almak yalnızca gidip adamı camiye doldurup yakmak değil.Ama.yayınla intikam alabilirsin. İslam’da kaç tane mücadele yolu var: Eliyle . yapamıyorsan diliyle, yapamıyorsan gönlünle.. Kardeşim elin çolak mı yav...İki tane kitap yazsana. Kimdir bu Ulu Camiye doldurulup yakılanlar? Buna bunu neden Arap göçmeni olan anneannem uydursun da anlatsın? Derdi ne? Zaten Erzurum’un içini hayatında iki kere görmüş. Görmediği bir yerle ilgili size uydurma bir şey anlatsın. Arif Sağ’ın köyü Aşkale’de bu gün bile zor gidilen bir köy.. Onun yakınında Çırnıt, Topal Çavuş benim babaannemin kocası Molla Mustafa Şehit olunca zaten o köyden çıkma cesareti bile kalmamıştır.Araba yok zaten..Nerden bilecek de anlatacak? Böyle bir şeye ihtiyaç bile yok. Erzurum’un içindeki anlatsa. Denebilir ki bu şehir işgal gördü. İşgalde Psikolojik harp numarası çektiler.Ermenileri de kestiler. Kendileri de bunu böyle anlatıyor.Ama bunu( İşgale uğramamış) köylü anlatıyor.. Benim Ermeni benli general diye bir şiirimde ‘’Karakutu”da çıktı.Ermeni benli lider. Türkiye’de Ermeni benli liderler var.Hala “karakutu”da duruyor.. O şiirim duruyor.Ermeni benli liderler Türkiye’de var. Başımızda bu insanlar..İsim ver..İsim vermem.Niye vermem? .. adam yerine koymamda ondan, korktuğumdan değil.. Ermeni benli lider var Türkiye’de..
MAĞDUR YAKINLARI DÜNYA İNSANLRININ VİCANINA HİTAP ETSİN
- Siz Ermeni yok diyorsunuz?
- Yav.şimdi..Bu Ermeni benli lafı zaten çok enteresan.. Namussuzun anası babası belki Türk de ..İşte o Ermeni beni ile doğmuş..O cibilliyetsiz.O Ermeni beni ile Ermeni gibi davranıyor.. O aslında onun yüzünün kiri. Onun yüzündeki leke .. Belki para alıyor.Belki ülkeyi satıyor.Lider pozisyonuna gelmiş insanların gücümü yok Allah’ını seversen.Yani Van’a Erzurum’a ne zulüm gördünüz diye halkla konuşacak gücümü yok bu liderlerin.O zaman yapacakları tek bir şey var. Diyecek ki vatandaşlar. Biz hep müsteşarları yurt dışına çıkarmayalım.şurada şöyle Ermenilerin yaktığı alilerden orta yaşlı kendini bilir adam götürelim.Amerika’da Avurupa’da konuşsunlar, konferans versinler.Nasıl yakılmış babaları dedeleri. Tarih tekerrür eder. Dün bizleri camiye doldurup Ermeni yakmıştır. Yarın başkası yakar.Yarın başkaları yakar. Bunun sınırı yok.Buna nasıl sınır koyacaksınız.Soruyorum..Yani.. APO ister Ermeni olsun, ister olmasın yaptığı iş neydi? Canilikti..Cinayet işledi. Şimdi Apo çok saygı değer insan(!) oldu. ...... Ermenin yakamadığını da çıkar Apo yakar..Eğer susarsanız sonucu o olur. Bu adamlar yanmış.. Bu adamları bulmak kolay. Bende gidip bulabilirim..Devlet benden de isterse ailesini körpecik fidanlarını camide yanmış olanların cesetlerini.. Gider buluruz. Erzurum yıkılmadı ya.Buhar olmadı ya..Ben hem de yabancı gözlemcileri alarak gideyim.Bu insanları bulup konuşturayım..Bundan korkacak ne var?...Eğer dünya bunu anlamazsa biz o zaman millet olarak teslim bayrağını çekelim.Ama sizi temin ederim gidip bulurum. .Bu gün “Karakuta”da ki yazımda belirtim.Fransa’daki adam.Korsikalı adam diyor ki; Türklerle Ermenileri kışkırtıp bir birbirlerine düşüren Yahudi bu gün zengindir diyor. O doğrudur yalandır.Oturmuş hakikatin hakemliğini yapıyor.”Ermeni soykırımı da yoktur” diyor “Bunlar bir birlerini kesti” diyor.”O onu öldürdü, öbürsü onu şişledi, aralarında böyle bir şey oldu . Kanlı bir hadise oldu. Burada soykırım filan yoktur” diyor adam..
YAHUDİ, TÜRKİYEYİ SEVİYORSA BU ARZ-I MEVUUT NE?
- Dünyanın her yerindeki Yahudi’yi İsrail devleti aylıyor vatandaş yapıyor, Türkiye’deki Yahudi’yi neden almıyor?
-Yani onların şöyle bir özelliği var.Bir yazımda yazdım.Dikkat ediyorsunuz Türkiye’yi Ermeni konusunda en çok destekleyenler ABD’deki Yahudiler. Neden?.. “Bunlar bu kadar mı Türkiye’yi seviyor. Bunları ben sormuyorum..Avrupa soruyor..Avrupa soruyor bunu.. Ne oluyor bu heriflere ? Nerden birden bire bunlar Türk dostu oldular, Yahudiler dünyada en çok Türkleri mi sever “ diyor? Buna niçin inanalım? Seviyorsa bu Arzu Mevuut ne? - Ülkenin yarısını istiyor .Ama Ermeni konusunda Türkiye’yi destekliyor?
- Destekliyor..
- Yukarıyı, Ermeni’ye vermeyin ama aşağı benim olsun..
- Allah Allah ... Bunu nasıl izah edebiliriz biz..
- Nasıl izah ederiz?
- Bence şöyle izah ederiz biz.Avrupalıyı daha tanıyamadık.Gidip Avrupalıya derdimizi anlatsak anlayacak.Kardeşim soykırım değildir.Kanlı bir hadisedir..O da benim fidanlarımı yakmıştır der işi bitirirsiniz. ....Şimdi biz tekrar. Amerika’da da Kanada‘da da bunu yapmak zorundayız.. Bunu biz Amerika’da da yapabiliriz. Çünkü Amerika’da Yahudi aleyhtarı faaliyetlerde sivrilikler gözüküyor. Yahidi ağır sanayiine giremez.Biliyor musunuz bunu?
- Hayır.
- Her şeye girer. İlaç yapar, basına girer.. Ağır sanayie giremez. Ağır sanayie adımını atamaz Yahudi?
- Neden?
- Çünkü Amerika aynı zamanda bir Yahidi aleyhtarı devlettir.
- Ya derler ki Amerikanın kurucu babaları Yahudi taraftarıdır.
- O işin öyle gösterişidir. Hiç öyle bir şey yok. Hiç öyle bir şey yok.. En basit yol. Amerikalı bir genç kız süt be süt bir Amerikalı yani Vasp, yani Anglosakson Protestan genç kız gitti İsrail’e dedi ki burada Filistinlilerin evini yıkan greyderin önüne kendimi atacağım.Attı ve parçaladı Gidip bu insanları bulalım.Amerika’da bu şerefli insanları bulalım da derdimizi anlatalım yav. - O zaman İsrail’in aleyhine de olur!.
- İster İsrail’in aleyhine ister, Ermenilerin aleyhine..Kimin aleyhine olursa olsun anlatalım. - İsrail bizim stratejik müttefikimiz!
- O zaman yarın çıkar Apo..Ermenilerin bıraktıklarını o yakar.. İsrail aleyhtarlığı, İsrail düşmanlığı yapalım demiyoruz arkadaş..Gidelim ermeni davasını Amerika’da öyle anlatalım ki bana ne yapıldı, hepsini tek tek anlatayım.Karşılığında beninde yaptıklarım varsa onu da anlatsın..Karşılıklı yapılmış. Korkmağa lüzum yok..Gittim adamla kavga ettim. O gözünün üstüne bir tane patlattı sende onun karnına tekme çattın bir seksen yere devirdin.İkinizin de korkacak neyiniz var?
- İnşallah..Ben sizden şunu bekliyorum Anayurt olarak: iki tane meselemiz var. Tayyip’in biraz Tevrat bilerek oraya gitmesi. En iyisi hiç gitmemesi.Ama gitmeden önce bu işin uzmanından azcık ders alması
- İkincisi de Ermeni konusunda Avrupa ve ABD’ye hiçbir şey anlatamadık. Bütün bu başımıza gelenler ondan. ....Oradaki namuslu insanları bularak, onlara ulaşarak.Onlar çok..Amerika’da ve ABD’de. ulaşarak . Hiçbir şey anlatmıyorum arkadaş. Bir hadise anlatıp gideceğim.Erzurum’daki Ulu Camiye doldurulup yakılanlar..Anlatıp döneceğim..
- Yani insanların vicdanına diyorsunuz.
- Tabi tabii. Bu gazeteci olabilir,yazar olabilir.mimar, mühendis olabilir, sivil toplum örgütü başkanı olabilir, sendikacı olabilir. Bu namuslu insanlar kim olursa olsun. İşte Korsikalı. Ben yazımda yazıyorum.Lehte aleyhte bir şey demiyorum.Bak Korsika’da bunu söylüyor adam. Onu gidip bulacaksın.Allah razı olsun.Sen bir Fransızsın, Hrıstiyansın ama Allah dostusun.Benim hakkımı savunuyorsun.Ben sana şu Ulu Cami işini bir anlatayım ağbi. Akşam uçağına da binip gideyim.. Biti..
TÜRKİYEDEKİ YAHUDİ SERMAYEDAR İSRAİL İÇİN ÖNEMLİ
- Türkiye’deki Yahudilerin İsrail için önemini soruştum.Cevabını alamadım.
- İsrail için önemi şu: Türk Yahudileri bayağı zenginler çıkardılar.Bu gün... bir takım Yahudi zenginlerinin adı çıkmış. Bu ad önemli değil. ....... belki de dünyanın en zengin onuncu adamıdır. Çünkü Türk’e başörtüsünü satan Yahudi’ dir bu adam.Türk’e başörtüsünü satmıştır .... Şimdi ..... gibi bir dünya devi.Hem de gizli dev. Böyle birisini düşünün ben eminim dünyada o adam ilk ona giriyor. Akide şekerinin tanesini on milyona satıyorsa K.. ne, K..kim?..Git ...’dan akide şekeri al bakayım. Gömlek alıyorsun.Nedir o bez? 400-450-500 milyon. Peki ben sizden şunu öğrenmek istiyorum.Bu kadar Türkiye ortamında palazlanıp semirebilen bir ... İsrail için çok değersiz olabilir mi, orta değersiz az değersiz olur mu?
- Böyle bir sermayenin hükümetler üzerinde gücü olmaz mı?
- Hiç olmaz mı canım? Dünya da ilk ona giriyorsa. Hiç adı okunmuyor. Sessiz sedasız ..Bir şeyde üretmiyorsunuz .Başörtüsü..Akide şekeri.. Gömlek..
- Başlamış 1940larda Türk’e başörtüsü satmış bu.. Her halde sorunu cevaplandırdım.
- Ve cenaze bezi ... ...........0000000000......
SPOTLAR...
Erdoğan Surat :
· AKP ÇÖKMÜŞTÜR. İŞİ BİTMİŞTİR.
AKP, ARTIK GÖMÜLMEYİ BEKLEMEKTEDİR ·
ERBAKAN HOCANIN YANINDAKİLER DE HİÇBİR RİSKİ GÖZE ALMADILAR. ·
28 ŞUBAT DÖNEMİ BİTMEDİ. DİĞER RAUNTLAR NE OLACAK BELLİ DEĞİL ·
TÜRK ORDUSU KERKÜK’E GİRMİŞ OLSAYDI.. ·
TAYYİP ERDOĞAN ŞU ANDA HAYATININ HATASINI İŞLEMEK ÜZERE, İSRAİLE YAPACAĞI GEZİYİ DERHAL İPTAL ETMELDİR ·
MESCİD-AKSA İLİ İLGİLİ EN BÜYÜK PROBLEMİN ÇIKMAK ÜZERE OLDUĞU BİR ZAMANDA GİDERSE TAHRİKE SEBEP VERMİŞ, CESARET VERMİŞ OLABİLİR.
· YAHUDİ TÜRKİYEYİ SEVİYORSA BU ARZ-I MEVUUT NE?
· TÜRKİYE’DE ERMENİ BENLİ LİDERLER VAR.
· APO ÇIKAR, ERMENİNİN BIRAKTIKLARINI YAKAR
· ERMENİLERİN YAPTIKARINI AMERİKA VE AVRUPA’NIN VİCDANINA ANLATMALIYIZ
........
Dr.Erdoğan Sürat ilginç bir kişilik ..
Assoc.Profesör...
Öğretim üyesi..
Tıp doktoru...
Hür Avrupa Radyosu editörlerinden
Özellikle siyasal alanda meşhurların seslerinin “müzik değerini” ölçüyor.
Sürat, radyo ve televizyon programcısı, yazar.
.İngilizce, Arapça ve İbanıceyi iyi biliyor..
Sürat’a “İsrail’e siyasileri götürüşünü, Hem Vakit hem de Şalom’da nasıl yazabildiğini, 28 Şubatta neden, nasıl korunduğunu, Ermeni meselesi konusundaki görüşlerini, Türkiye’deki Yahudi sermayesine bakışını, sorduk.. Yaptığımız söyleşide anlattıklarını yorumsuz olarak sunuyoruz..
.....
- AKP ÇÖKMÜŞTÜR. İŞİ BİTMİŞTİR. AKP, ARTIK GÖMÜLMEYİ BEKLEMEKTEDİR
Şalom gazetesinde ve de Vakit gazetesinde semavi dinler şeriatını yazan belki de tek insansınız.
Nasıl oluyor?
İnternette yayınlanan bir yazınızda Musevi cemaatlerinde “Mustafa Erdoğan dokunmaz- dokunmaz vurdu mu da Yahudi’nin belini kırar” şeklinde söylendiğini yazıyorsunuz..
Niye bellerini kırıyorsunuz?..
- -Ben size dünyadan haber veriyorum..
Belinizi kıran adam değil. Kıranla ilgili size bir haber veriyorum..
- -Halbuki siz benim bildiğim kadarı ile Türkiye’deki siyasileri Yahudilerle buluşturan insansınız..
- -Yani şu manada buluşturdum.
İbrahim Özdoğan’la sınırlı kalan bir konu değildi.
Katiyen değil.İbrahim Özdoğan çok önemli bir APK milletvekili idi. AKP’yi kuran zihniyetin baş eri olan insandır. Onun gidişiyle bence AKP çökmüştür. İşi bitmiştir. AKP, artık gömülmeyi beklemektedir bundan sonra....
- -Neden hocam?
- -Çünkü öyle bir fikir abidesini kaybetti mi? .. Partiler fikir üzerine kurulur.. Her şey çöker.. - İster Milletvekili ister Bakan , ister Başbakan , ister Cumhurbaşkanı, isterse büyük Bürokrat düzeyinde olsun ABD’nin anahtarını İsrail’de arıyorlar. Ben de onlara şunu öğretmeye çalışıyorum: İsrail’in ayağına gidip küçülmeyin.İstanbul’daki Musevi cemaatine talimat verin işleri oradan çözün..
- İNETENYAHU, DARBECİLERE SAĞLAM DURDU ERBAKAN DURAMADI. -
-Siz daha önce REFAH -YOL hükümeti düştüğü zamanda diyordunuz ki Erbakan hoca Netenyahau’ya yardım etmediği için düştü, düşürüldü dediniz?
- Öyle demedim. O yanlış anlaşıldı.Netenyahu ile işbirliğine girmedi..
- -Evet.. Öyle dediniz.
- Çünkü Netenyahu o dönemde darbeci generallere karşı bir çıkış yapmıştı.Dedi ki darbeci generaller İsrail de Netenya’uya “ Bak” dediler.. “Senin çoluk çocuğun var.Bunların hangi saatte nereye gittiğini biliyoruz.” Yani, çoluk çocuğunu temizleriz manasında..Netenyahu onlara şu cevabı verdi. Benim yüce Rapbim de sizin çoluk çocuğunuzun nereye gittiğini biliyor dedi. Darbeci generallerin birinin kızı, Netenyahu o demeci verirken Paris’te metroda kazada öldü.
- -Türkiye’ye iz düşümü nedir?
- Şudur: Erbakan bunu söyleyebilirdi. Yani “Siz 28 Şubat yapıyorsunuz ama. Rabbimin 28 çeken, 28’ide içine alan çok ayı vardır. 28 Mart vardır... 28 Nisan vardır.. Mayıs, Haziran vardır. Siz beni bir tek 28 Şubat’la tehdit ediyorsunuz bende size hatırlatıyorum Rabbimin bir çok aylarının daha 28’leri vardır” diyebilirdi.Ve karşısında hiç kimsenin dikiş tutturacağından da hiç kimse emin olamazdı. Hatta ben şundan emin olabilirim. Asker yüz geri ederdi. ... Bunu yapamadı.. Bunu yapması içinde Netenyahu ile bir telefon görüşmesi de yeterdi. Kardeşim sen darbeci generallere çıkıştığın zaman ne oldu? Kovdular mı...Korktular mı?..
- Netenyahu’da gitti?
- -Netenyahu seçimle gitti. Netenyahu’nun ayrıca gidişi şöyle de iyi olmuştu. Netenyahu Türkiye ile, ABD ile ilişkiler kurabilen bir adamda değildi. Sırf Erbakan’ın değildir günah . Oda suçludur.Oda Erbakan’a elini uzatabilirdi. İkimizde darbe tehdidi altındayız gel seninle fikir birliği ortaklığı yapalım.Gerçi Erbakan buna yanaşmazdı. Yani. Onunla konuşmaktan kaçındı ama.Vebal altında kalmazdı Netenyahu da en azından.... Ben o dönemde ..O dönemden önce...
- ASLINDA ERBAKAN HOCANIN YANINDAKİLER DE HİÇBİR RİSKİ GÖZE ALMADILAR.
- -Siz Erbakan’a gittiniz mi?
- Erbakan’nın... o günlerde yemekte yanında ben oturdum.
- -Hangi yemekte?
- -Meşhur bir yemeği vardır.Belediye başkanlarına verdiği.
- -Yoksa şu Konuttaki yemeğe mi gittiniz?
- Ha.O.. Din önderlerine verilen.. Ondan daha önemli. Bu benim söylediğim.Aslında 28 Şubat’a sebep olan yemektir.
- -O nedir hocam?
- O belediye başkanlarının önemli olanlarını, milletvekillerini ve bazı basın mensuplarını çağırdığı .. Kösede orda i di -İlnur Çevik- Ve onlara şunu söyledi. “Biz bir dönemeç noktasındayız.. Hepinizin tek tek fikrini almak istiyorum.Böyle bir dönemeçte ne olur?” Yani genel kanaat yani “Efendim, siz direnin askere posta koyun . Gerekirse onarı kovun, emekli edin denseydi. Belki bu yönü de seçecekti. Aslında Erbakan hocanın yanındakiler de bu konuda hiçbir riski göze almadılar. Mesela Abdullah Gül o zaman ben Erbakan hocanın solundaydı.sağ tarafımda Şevket Kazan vardı.Abdullah Gül benim belki üç dört sıra ötemde oturuyordu.
- - Demek ki kıdem olarak üç dört sıra ötede imiş, böyle olunca siz ne dediniz?
- -Ben şimdi. Bu yönde konuştum, yani “siz “dedim. “Beyaz saray Sözcüsü N.B. ile - o zaman bizim Arifan radyonun yayınlarını takip ederdi telefonla tercüme ettirirdi.- konuşun.” Ve sözcü, şeyi korumak itiyordu. - Arifan radyoda gümbür gümbür konuşuyordum.. “Ey ibişler.. Ey ... ibişler.. Sizin aslında bir gücünüz yok da karşınızdakiler ödlek.” Bunu her cumartesi söylerdim. Ama her Cumartesi. Diyorlardı ki asker gelir orayı basar.
JEEP’İN SIRRI VE BEYAZ SARAY SÖZCÜSÜ
-Peki herkese bir şeyler oldu.Ama buna rağmen size dokunmamalarının sebebine?
- O zaman açıkça söylüyorum: ABD’den mi geliyordu araba.yoksa Avrupa Birliğinden mi geliyordu.Bilmiyorum. Ben programdan çıktığım zaman siyah büyük bir Mercedes cip, pencereleri kapalı. Perdeli. Yani koyu renk cam değil.Perdeli... Farlar dibine kadar açık. Arifan radyonun girişinde bekliyor. Askeri bir araba olduğu belli... Beni o araba getiriyor. Bineceğim taşıta kadar takip ediyor.Bindiğim taşıt evimin önüne geldiğim dede evimin önünden ayrılıyor. - Sizin güvenliğinizi sağlamışlardır? - Benim güvenliğim ve korumam sağlandı.
- Çok enteresan.
- Ama ABD’mi yaptı Avrupa Birliği’mi bilmiyorum.Bu konuda benim hiçbir fikrim yok.Yalnız. N. B. Beyaz Saray sözcüsü idi. - Bizim Arifan Radyoyu aradılar. Dediler ki “Şu numaraya dönün..Bize verilmiş numarada şimdilerde 455 li numaralar var.Onlardan biri değildi. 468’li bir numara idi.Şu numaraya dönün bir tercüman sizinle görüşecek çünkü sizin programınız Beyaz Saray sözcüsünü N.B’ye dinletiliyor “ deniyor. Peki.. Döndük biz. “Benim İngilizce’m var” dedim.Ben pratik bir mesaj vereyim.İngilizce olarak şunu söyledim. “Programda -asaletmaapları- ekselansları neyi beğeniyor? “ Dönüş: “Darbecilere kafa tutuşunuz beğeniliyor.” Neden bu iktidar tarafından paylaşılmıyor.Siz dinci bir radyosunuz.İktidar neden bunu sizinle paylaşamıyor? Benim cevabımda “Bunlar ödlektir” oldu. Ben bu şekilde...
- Aslında Amerika 28 Şubatta sürecinde Hükümeti cesaretlendirdi mi demek istiyorsunuz?
- Yani aslında.Tabii. Askerin burnunun sürtülmesini istiyordu 28 Şubatta ABD.. - Bir daha darbe yapamasınlar istiyordu.
. - Bunu daha sonra yaptılar mı diyorsunuz. Bu hortumlar filan, kimi askerlerin pisliğe bulaşması şeklinde?
- Kesinlikle .. O çuval... hepsi onun devamıdır. - Yani burunu sürtme işi?
- Hepsi onun devamıdır.O dönemde kafaya koymuşlardı, burun sürtmeyi..
- Yani ABD istiyor ki bu bölgede ticaret serbest olsun .Güvenlik sağlansın. - -Allah senden razı olsun. Tamamen söylediğiniz gibi - Ticari yollar güvenli olsun
- Evet..
- Ama sınırlar içerisinde de herkes kendi işine baksın. - Herkes kendi işine baksın..Sivil idarelerde, sivil otoritelerde bayağı kuvvetlensin. .. Ben burada bu devrimi yapıyorum. Siz hepiniz biliyorsunuz Ankara’da benim yaptığım devrimi. Yani ..... ağız dolusu küfreder hakkında hiçbir şey .. - Tamam... İşlem yapılmadı. - İşlem yapılmadı. Nasıl bu adam? ... Yani merhaba diyeni içeri atıyorlar.Adam küfrediyor. Tabi .... darbeci kesimi. Hepsi değil.Darbeciye ana avrat dümdüz gidiyorum.. Bir şey olmuyor. Ne oluyor? O zaman adamı kim koruyor? Adam da kimin koruduğunu tam olarak bilmiyor ama diyor ki ben çıkıyorum radyodan böyle bir araba geliyor.Bu araba bana eskort ediyor.Bu arabayı gönderen başka yerde eskort etmez mi?
- Eder..
- Mesela telefon edipte Türkiye’nin eğer – o günlerde- her şeye rağmen dışarı ile irtibat kuran bir içişleri bakanı varsa, bir emniyet genel müdürlüğü varsa, bir genelkurmayı varsa telefon edipte bu arkadaşımıza dokunmamanızı tavsiye ederiz demez mi?
28 ŞUBAT DÖNEMİ ASLINDA BİTMEDİ. DİĞER RAUNTLAR NE OLACAK BELLİ DEĞİL
- Diyebilir. Yalnız propaganda usullerini siz iyi çözer iyi bilirsiniz. Sinir uçlarının ne düşündüğünü ölçmek için de konuşturmazlar mı? .. Nasıl olsa.. “Arifan radyonun çapı nedir?.. Hükümet de zaten bu tarafa bakmıyor. Korkuyorlar, dolayısıyla en azından burası ne diyor” diye açık bırakmış olamazlar mı?
- -Şimdi bunu şeye yapmaları lazımdı.Ama ona zulmettiler.Dilipak’a yapmaları lazımdı.sinir uçları ne diyor testini – eğer bunlar senin söylediğin kadar akıllı kişilerse ve eğer sinir uçları testi diye bir kavramdan da haberleri varsa onu Dilipak’a yaptırmalıydılar. 28 Şubat dönemi bir uzun süreç.Aslında bitmedi. - Bin yıl sürecek dendi zaten. - Onu Demirel çok da işkembeden atmadı. Bin yıl sürecek dediği şuydu: Adamı anlamıyoruz biz. O diyor ki: 28 Şubat tek devre bir maç değil. Belki boks maçları gibi bunun bir çok raundu var.Rauntlardan birinde görünüşte dindar bir parti yok edildi. Ama rauntların öbüründe ne olacağı bilinmedi. Diğer rauntlarda ne olacağı bilinmedi. Diğer rauntlarda ne oldu? Nasıl bir şey oldu?..Diğer rauntlarda mesela MHP yıpratıldı. MHP geldi Ecevit’in emrine girdi.
- Ecevit de yıpratıldı.
- Ecevit zaten tarihten silindi. Bu arada ANAP gibi bir parti yok edildi. Ondan sonra 28 Şubat Döneminde benim Arifan Radyo’dan anlattıklarım- çünkü ben Arifan Radyo’da bazen gelen talimatları okudum. Mesela o zaman bir müsteşar hanım vardı. Avrupa Birliğinden mi ABD’den mi kim olduğunu söylemeyelim.İsminden arayıp bulunsun. Margıret Şhimit diye bir hanımefendi vardı. Margırt Şhimit hanımefendi benim radyoculuk karayerimin daha güçlenmesi, benim basında daha iyi tanınmam için her tarafa emirler verdi. Bana destek oldu, yanımda bulundu.Böyle bir hanımefendi.
TOPLUMUN ÖNÜNE ÇEKİLDİM
- Yani Vakit gazetesinde yazmanızla, Şalom gazetesinde yazmanız da bu desteğin bir etkisi var mı?
- Öyle değil.Çünkü Yahudiler zavallı adamlardır.Beyinsizdir de çoğu. Onlar Tevrat şeriatını da bilmiyorlar.Tevrat şeriatında bazen büyük yanlışlara düşüyorlar. Ben İbranice bildiğim için... Mesela Tevrat şeriatında abdestin ne olduğunu onlara anlatıyorum.Gazetelerinde yazıyorum.Bu gün bizim Vakit işledi bu konuyu.. Şalom’da. onlara demişimdir ki aslında Hz.Tevrat’ın emrettiği abdest şeyden, İslamiyet’in istediğinden fazla. Yani orada (Yahudilere ait Şalom gazetesinde -yazmam tamamen dini sebeple oldu. Zaten biliyorsunuz. Diyanetin uluslar arası ikinci din şurasında da hem Müslümanların şeriatı ile ilgili bilgi verdim.Hem de İbrani şeriatı, yani Hz. Musa -Tevrat - şeriatı ile ilgili bilgiler, ben verdim. İzhak Helva vardır. Şu anda Haham başı olan , o adam bu işi fazla bilemedi. Bu bir anlamda da Yahudilerin dini zafiyetini, zayıflığını gösterir... Yalnız Vakit’te yazışımda müstakil bir yazış oldu.Yani Margırt Şihimit hanımın oraya tesiri olmadı. Bir şeye Margırt Şhimit hanımın çok büyük tesiri oldu. Birden bire etrafımda ben o dönemde bir “D” gurubunu görmeye başladım.Ne söylesem manşet oluyor.Hürrüyet’te üç defa üst üste manşet oldu.Kanal D’de üç dört defa ana haber bültenleri benimle başladı.
- Yani sizi toplumun önüne çektiler.
- Cevizoğlu _(Hulki Cevizoğlu) beni bir defa değil iki defa şeye çağırdı. Evet toplumun iki de bir önüne çekildiğimi hissettim.
- Peki o süreç bitince de geriye çekildiğinizi hissettiniz mi?
- Şöyle çekilmedim. O süreç bitince mesela bana Vakit sahip çıktı. Yav bu adam kanal D’ye çıkıyor . İslam Şeriatı diyor. Cevizoğlu’na gidiyor İslam şeriatı diyor. Yani dönmüyor bir türlü yolundan.Dönmediğine göre tam bize uygun bir adamdır.Önce Cuma’da sonra Vakit’te yazmaya başladım. - Sizi Vakit’e mi monte ettiler? - Beni Vakit’e monte eden, onlar olmadı. Benim Türkiye’de basının ön planına çekilişim oldu. Birden bire ön plana ..
- Şimdi aynı ilgi diğer basında devam ediyor mu?
- Ha.. Şöyle devam ediyor, diğer basında ilgi..Onlarla görüşmeyi ret ediyorum. Mesela Bu gün Vatan’da sizin gibi benimle görüşmek istedi. Ben dedim ki internet üzerinden görüşelim.. Çünkü sizi tanıyorum. Yani siz beni burada zor duruma düşürecek bir şey yapmazsınız.. Öyle bir niyetinizde olmaz.
- Hayır. Ben sorarım. Cevaplarsınız ya da cevaplamazsınız..
- ..... ona ne kadar güvenebilirim, ne diyeceğini ne bilirim? ..
- Siz Tevrat’ı iyi bildiğiniz için şunu soracağım.. Dicle ve Fırat’ın Tevrat’ta bir açıklaması, anlamı var mıdır?
- Kesinlikle var.
- Nedir Hocam?
- Yani bu Arz-ı Mevuut dediğimiz kavramı bizim Tansu’da ( Eski başbakan Tansu Çiller) bilmediği için pot kırdı.Hatırlarsınız. Gitti dedi ki “Bir gün Arz-ı Mevuut inşallah sizin elinizde olacak!” Yani şunu bilmiyor ki Arz-ı Mevuut’un içine Diçle ve Fırat’ın Türkiye’deki alanı da giriyor. Bu var. Hz. Tevrat’ta bu var. Yalnız Hz. Tevrat’ta bu var ama bizde de bunun karşılığı var.
- Bizde diyoruz ki Müslümanlar olarak ..Eğer Mehdi Hz’leri gelirse diyoruz..
- ORTADOĞU ŞEKİLLENİYOR, TÜRKİYEDEN İSRAİLE YÜKSEK DÜZEYDE ZİYARET TEHLİKELİ
- Sorduğunuz şey, bir konuyu açtı. İzin verirseniz ona değineyim.Bir çağrıda bulunalım.Türk diplomatlarının olsun, Türk devlet adamlarından olsun bileninden Tevrat – bileninden ve o dilden Hz Tevrat’ı İbrani’ceden okuyanlardan derhal bilgi almaları lazım. Derhal.. Yani Cumhurbaşkanı, bu işlerde gözü yoksa, bu taraklarda bezi yoksa , o yoksa Başbakan. Onun bu taraklarda bezi yoksa, ben biliyorum havasındaysa bakanlar “ diyecekler ki gel bakalım bize şunu anlat.Çünkü bu günlerde bunlar Ortadoğu’daki hayatı değiştiriyor. Mesela adam bekliyor ki Mescid_i Aksaya yürüyeyim. Ne olacak? .. Mescidi Aksa’ya yürüyüşün sonunda üçüncü infidada da çıkarsa Türkiye’den de otuz bin genç oraya savaşmaya giderse .. Size soruyorum.Otuz bin kişi oraya sızdı ve gitti.Tam silahlandı ve gitti.Çeçenistan’a gitmedi mi Müslüman kardeşlerimiz.Hala orda değiller mi? Ne olacak?.. Türkiye bu savaşın parçası haline gelecek mi gelmeyecek mi? -Unsuru olur.. Otuz bin aile canım.Unsuru olacaksınız yani.
-Devlet olarak değilse de halk olarak
-Evet.. Soracaksınız.. Yani..Çağıracaksınız.. Benden daha iyi bilen varsa ona sorsunlar. Sen görüyorsun.Banim zamanım yok.senin gibi kıymetli insana ayırabiliyor muyum.Aslında kimseye ayırabilecek... Bir bakana ayırabilecek zamanım yok. Buna inat... -Ama İsrail’e milletvekili götürebiliyorsunuz. Dolmuşa bindirip götürüyorsunuz.
-Hayır. Hayır.O İsrail’e gidenler şimdi. Tayyip Erdoğan’da gidiyor.. Bana göre yanlış zamanda gidiyorlar.
-Niye?
- Tayyip Erdoğan şu anda hayatının hatasını işlemek üzere, bu hareketle. Derhal iptal etmelidir bu geziyi.
- Neden?
- Çünkü Mescid-Aksa ili ilgili en büyük problemin çıkmak üzere olduğu bir zamanda giderse tahrike sebep vermiş, cesaret vermiş olabilir. - Tahrik mi olur diyorsunuz?
- Yok, cesaret verme olabilir. Yani derler ki ... Mesela Mescid-i Aksa’da Yahudi bir militan gurup saldırdı. Tam bunun seyahat ettiği zamana rastlarsa... Siz felaketi düşünebiliyor musunuz? Bunu İslam Alemine nasıl anlatırsınız..Apar topar uçağa binip geri dönse olmaz..
- Yani birinci dünya harbine neden olan o prensin öldürülmesi gibi bir şey ..
- Bakın tamamen aynı. Bunu söylüyorum. Mesela bizleri çağırıp da hocam bir gel. Hakikaten Tevratta ne bölüm var, ne anlatıyor...
- Ama İsrail’de bu geziyi çok arzu ediyor, gelsin diyor.
- Yani onların arzu etmesi acaba bırakın Tayyp’i halkımız için hayırlı mı?... Siz ne düşünüyorsunuz? Halka şimdi sorsak.. “”Gitsin mi, gitmesin mi” diye .Şu dönemde..
- Sormamız lazım.
- Yani ne olur bir anket yapın.
- Sormamız lazım. Ama bizim ülkede de böyle bir sorma işi olmuyor, sorsanız da iktidarlar ilgilenmiyor.
- - Eee bi.. Anayurt olarak yapın bunu Hayır görürüm. Ben.. Ortadoğu bu kadar karışık. Celal Talabanı amca geldi oturdu makama..
- Peki .. Celal Talabani’ye aşiret lideri diyorduk.. - Hafife alıyorduk.Cumhurbaşkanı oldu. - Pasaportu da bizim amca diye biz veriyorduk.
- -.......
- Talabani Irak devletinin Cumhurbaşkanı. Bizim Cumhurbaşkanımıza denk. Ziyaret etse altına halılar sereceğimiz adam. Ne yapacağız bu durumda? - Lütfen şunu görmeye çalışalım ve artık görelim lütfen .Rahmetli Özal., iyi adam kötü adam lafını bırakalım bir tarafa..Ama o zatın söyledikleri vakti zamanında yapılsaydı.Mesela bir koyup üç alacağız dediğinde Türk ordusu Kerkük’e girmiş olsaydı..Her şeyden önce ihracat-ithalat arasındaki makas böyle açılmazdı.Bu bir. - İkincisi de Türkiye bir ekonomik krize şimdi olduğu gibi gebe kalmazdı. Şu anda kriz yok.Ama ne kadar benzeşiyor.Ekonomik krizin patladığı günlere şartlara ne kadar benziyor.Makas açılmış.Türk parası aşırı değer kazanmış. Ve daha tehlikelisi refah var.Halk istifade etmiyor..
ERMENİ BENLİ LİDERLER VAR
- Bizde iki buçuk yıl önce Ermeni konusunda genel görüşme açılsın diye TBMM’ye önerge verildi. Hükümet hiç üzerinde durmadı. Şimdilik böyle bir konuya ihtiyaç yok, böyle bir şey yok dendi. Ama bu gün Çarşamba günü her ne hikmet ve nasılsa TBMM gündemine geldi ve genel görüşme açılıyor.. Nedir bu Ermeni meselesi?
- Ne kadar hazin, ne kadar acı, ne kadar korkunç bir şey anlatıyorsunuz.... Şimdi Ermenilerle ilgili iki tane iddia var.Birisi tehcir, göçe zorlamak.Birisi bu..İkincisi de soykırım.İddialar bunlar. Eğer biz insansak ve bizim bir hafızamız varsa ben şimdi size Erzurum’da aile büyüklerimden dinlediğim bir şeyi anlatayım. Babamın babası Molla Mustafa rahmetli Yemen’de şehit oluyor. Babamın annesi de köyünden dışarı çıkmıyor. Arif Sağ’ın köyüne yakın bir Sünni köy .Onlarınki Alevi kültürüne mensup bir köy. Annemin anne tarafı Arabistan’dan göçüyor Medine’den Aradel Arabi’nin çocukları Aver köyüne iskan ediyor bunarı Osmanlı, Aver köyüne.Erzurum’un şehir merkezine otuz kilometre mesafede bir köy. Bu insanlar Erzurum’da anlatılanlardan habersizler. Çünkü uzun yol. Her an gidip geleceğiniz yol değildir. Diyorlar ki orada.. Genç erkekleri büyük camiye doldurup Ermeni yaktığında .. Oğlunu yakıyorlar yaşlı bir anne kalıyor.Bunlar sokaklarda donmamak, açlıktan ölmemek için köylere kaçtılar. Bizde sorduk.Siz hanımefendi bir kadınsınız.Veya yaşlı bir erkeksiniz. Siz bey efendi bir dedesiniz. Neye köye kaçtınız? Biricik oğlumu Ulu Camide yakınca Ermeni, ben köye kaçmak zorunda kaldım. Çünkü şehirde kim kime dumduma. Kimse bana bir lokma ekmek vermez. Ama köyde misafir odası vardır, oraya koyarlar. Donmam. Bir bardak su olsun içerim. Bir kuru ekmek.. Şimdi ben size soruyorum.Bu konuları işleyen kaç kitap okuduğuz..Yani Türklerin bu konuda gördüğü zulmü
- Pek az
. - E ne hakkımız var anlatmamaya .Bizim böyle bir şeyi anlatmama hakkımız var mı? - Eğer anlatırsak ırkçılık damarımız kabarır!
- Üstadım böyle bir şey .. Böyle bir zihniyetin Allah iki dünyada da cezasını verir.çünkü - Demişiz ki Yurtta sulh cihanda sulh bize yapılanları unutalım, yabancının..
- Bir defa sizin söylediğiniz şekilde yaklaşırsak Allah’tan korkalım.Gerçeğin üzerini kapatıyorsunuz. ..Bir millet nasıl “yurta sulh cihanda sulh” diyerek yaralarını uyduruk pansumanlarla kapatabilir.Böyle bir şey olur mu? İntikam almak yalnızca gidip adamı camiye doldurup yakmak değil.Ama.yayınla intikam alabilirsin. İslam’da kaç tane mücadele yolu var: Eliyle . yapamıyorsan diliyle, yapamıyorsan gönlünle.. Kardeşim elin çolak mı yav...İki tane kitap yazsana. Kimdir bu Ulu Camiye doldurulup yakılanlar? Buna bunu neden Arap göçmeni olan anneannem uydursun da anlatsın? Derdi ne? Zaten Erzurum’un içini hayatında iki kere görmüş. Görmediği bir yerle ilgili size uydurma bir şey anlatsın. Arif Sağ’ın köyü Aşkale’de bu gün bile zor gidilen bir köy.. Onun yakınında Çırnıt, Topal Çavuş benim babaannemin kocası Molla Mustafa Şehit olunca zaten o köyden çıkma cesareti bile kalmamıştır.Araba yok zaten..Nerden bilecek de anlatacak? Böyle bir şeye ihtiyaç bile yok. Erzurum’un içindeki anlatsa. Denebilir ki bu şehir işgal gördü. İşgalde Psikolojik harp numarası çektiler.Ermenileri de kestiler. Kendileri de bunu böyle anlatıyor.Ama bunu( İşgale uğramamış) köylü anlatıyor.. Benim Ermeni benli general diye bir şiirimde ‘’Karakutu”da çıktı.Ermeni benli lider. Türkiye’de Ermeni benli liderler var.Hala “karakutu”da duruyor.. O şiirim duruyor.Ermeni benli liderler Türkiye’de var. Başımızda bu insanlar..İsim ver..İsim vermem.Niye vermem? .. adam yerine koymamda ondan, korktuğumdan değil.. Ermeni benli lider var Türkiye’de..
MAĞDUR YAKINLARI DÜNYA İNSANLRININ VİCANINA HİTAP ETSİN
- Siz Ermeni yok diyorsunuz?
- Yav.şimdi..Bu Ermeni benli lafı zaten çok enteresan.. Namussuzun anası babası belki Türk de ..İşte o Ermeni beni ile doğmuş..O cibilliyetsiz.O Ermeni beni ile Ermeni gibi davranıyor.. O aslında onun yüzünün kiri. Onun yüzündeki leke .. Belki para alıyor.Belki ülkeyi satıyor.Lider pozisyonuna gelmiş insanların gücümü yok Allah’ını seversen.Yani Van’a Erzurum’a ne zulüm gördünüz diye halkla konuşacak gücümü yok bu liderlerin.O zaman yapacakları tek bir şey var. Diyecek ki vatandaşlar. Biz hep müsteşarları yurt dışına çıkarmayalım.şurada şöyle Ermenilerin yaktığı alilerden orta yaşlı kendini bilir adam götürelim.Amerika’da Avurupa’da konuşsunlar, konferans versinler.Nasıl yakılmış babaları dedeleri. Tarih tekerrür eder. Dün bizleri camiye doldurup Ermeni yakmıştır. Yarın başkası yakar.Yarın başkaları yakar. Bunun sınırı yok.Buna nasıl sınır koyacaksınız.Soruyorum..Yani.. APO ister Ermeni olsun, ister olmasın yaptığı iş neydi? Canilikti..Cinayet işledi. Şimdi Apo çok saygı değer insan(!) oldu. ...... Ermenin yakamadığını da çıkar Apo yakar..Eğer susarsanız sonucu o olur. Bu adamlar yanmış.. Bu adamları bulmak kolay. Bende gidip bulabilirim..Devlet benden de isterse ailesini körpecik fidanlarını camide yanmış olanların cesetlerini.. Gider buluruz. Erzurum yıkılmadı ya.Buhar olmadı ya..Ben hem de yabancı gözlemcileri alarak gideyim.Bu insanları bulup konuşturayım..Bundan korkacak ne var?...Eğer dünya bunu anlamazsa biz o zaman millet olarak teslim bayrağını çekelim.Ama sizi temin ederim gidip bulurum. .Bu gün “Karakuta”da ki yazımda belirtim.Fransa’daki adam.Korsikalı adam diyor ki; Türklerle Ermenileri kışkırtıp bir birbirlerine düşüren Yahudi bu gün zengindir diyor. O doğrudur yalandır.Oturmuş hakikatin hakemliğini yapıyor.”Ermeni soykırımı da yoktur” diyor “Bunlar bir birlerini kesti” diyor.”O onu öldürdü, öbürsü onu şişledi, aralarında böyle bir şey oldu . Kanlı bir hadise oldu. Burada soykırım filan yoktur” diyor adam..
YAHUDİ, TÜRKİYEYİ SEVİYORSA BU ARZ-I MEVUUT NE?
- Dünyanın her yerindeki Yahudi’yi İsrail devleti aylıyor vatandaş yapıyor, Türkiye’deki Yahudi’yi neden almıyor?
-Yani onların şöyle bir özelliği var.Bir yazımda yazdım.Dikkat ediyorsunuz Türkiye’yi Ermeni konusunda en çok destekleyenler ABD’deki Yahudiler. Neden?.. “Bunlar bu kadar mı Türkiye’yi seviyor. Bunları ben sormuyorum..Avrupa soruyor..Avrupa soruyor bunu.. Ne oluyor bu heriflere ? Nerden birden bire bunlar Türk dostu oldular, Yahudiler dünyada en çok Türkleri mi sever “ diyor? Buna niçin inanalım? Seviyorsa bu Arzu Mevuut ne? - Ülkenin yarısını istiyor .Ama Ermeni konusunda Türkiye’yi destekliyor?
- Destekliyor..
- Yukarıyı, Ermeni’ye vermeyin ama aşağı benim olsun..
- Allah Allah ... Bunu nasıl izah edebiliriz biz..
- Nasıl izah ederiz?
- Bence şöyle izah ederiz biz.Avrupalıyı daha tanıyamadık.Gidip Avrupalıya derdimizi anlatsak anlayacak.Kardeşim soykırım değildir.Kanlı bir hadisedir..O da benim fidanlarımı yakmıştır der işi bitirirsiniz. ....Şimdi biz tekrar. Amerika’da da Kanada‘da da bunu yapmak zorundayız.. Bunu biz Amerika’da da yapabiliriz. Çünkü Amerika’da Yahudi aleyhtarı faaliyetlerde sivrilikler gözüküyor. Yahidi ağır sanayiine giremez.Biliyor musunuz bunu?
- Hayır.
- Her şeye girer. İlaç yapar, basına girer.. Ağır sanayie giremez. Ağır sanayie adımını atamaz Yahudi?
- Neden?
- Çünkü Amerika aynı zamanda bir Yahidi aleyhtarı devlettir.
- Ya derler ki Amerikanın kurucu babaları Yahudi taraftarıdır.
- O işin öyle gösterişidir. Hiç öyle bir şey yok. Hiç öyle bir şey yok.. En basit yol. Amerikalı bir genç kız süt be süt bir Amerikalı yani Vasp, yani Anglosakson Protestan genç kız gitti İsrail’e dedi ki burada Filistinlilerin evini yıkan greyderin önüne kendimi atacağım.Attı ve parçaladı Gidip bu insanları bulalım.Amerika’da bu şerefli insanları bulalım da derdimizi anlatalım yav. - O zaman İsrail’in aleyhine de olur!.
- İster İsrail’in aleyhine ister, Ermenilerin aleyhine..Kimin aleyhine olursa olsun anlatalım. - İsrail bizim stratejik müttefikimiz!
- O zaman yarın çıkar Apo..Ermenilerin bıraktıklarını o yakar.. İsrail aleyhtarlığı, İsrail düşmanlığı yapalım demiyoruz arkadaş..Gidelim ermeni davasını Amerika’da öyle anlatalım ki bana ne yapıldı, hepsini tek tek anlatayım.Karşılığında beninde yaptıklarım varsa onu da anlatsın..Karşılıklı yapılmış. Korkmağa lüzum yok..Gittim adamla kavga ettim. O gözünün üstüne bir tane patlattı sende onun karnına tekme çattın bir seksen yere devirdin.İkinizin de korkacak neyiniz var?
- İnşallah..Ben sizden şunu bekliyorum Anayurt olarak: iki tane meselemiz var. Tayyip’in biraz Tevrat bilerek oraya gitmesi. En iyisi hiç gitmemesi.Ama gitmeden önce bu işin uzmanından azcık ders alması
- İkincisi de Ermeni konusunda Avrupa ve ABD’ye hiçbir şey anlatamadık. Bütün bu başımıza gelenler ondan. ....Oradaki namuslu insanları bularak, onlara ulaşarak.Onlar çok..Amerika’da ve ABD’de. ulaşarak . Hiçbir şey anlatmıyorum arkadaş. Bir hadise anlatıp gideceğim.Erzurum’daki Ulu Camiye doldurulup yakılanlar..Anlatıp döneceğim..
- Yani insanların vicdanına diyorsunuz.
- Tabi tabii. Bu gazeteci olabilir,yazar olabilir.mimar, mühendis olabilir, sivil toplum örgütü başkanı olabilir, sendikacı olabilir. Bu namuslu insanlar kim olursa olsun. İşte Korsikalı. Ben yazımda yazıyorum.Lehte aleyhte bir şey demiyorum.Bak Korsika’da bunu söylüyor adam. Onu gidip bulacaksın.Allah razı olsun.Sen bir Fransızsın, Hrıstiyansın ama Allah dostusun.Benim hakkımı savunuyorsun.Ben sana şu Ulu Cami işini bir anlatayım ağbi. Akşam uçağına da binip gideyim.. Biti..
TÜRKİYEDEKİ YAHUDİ SERMAYEDAR İSRAİL İÇİN ÖNEMLİ
- Türkiye’deki Yahudilerin İsrail için önemini soruştum.Cevabını alamadım.
- İsrail için önemi şu: Türk Yahudileri bayağı zenginler çıkardılar.Bu gün... bir takım Yahudi zenginlerinin adı çıkmış. Bu ad önemli değil. ....... belki de dünyanın en zengin onuncu adamıdır. Çünkü Türk’e başörtüsünü satan Yahudi’ dir bu adam.Türk’e başörtüsünü satmıştır .... Şimdi ..... gibi bir dünya devi.Hem de gizli dev. Böyle birisini düşünün ben eminim dünyada o adam ilk ona giriyor. Akide şekerinin tanesini on milyona satıyorsa K.. ne, K..kim?..Git ...’dan akide şekeri al bakayım. Gömlek alıyorsun.Nedir o bez? 400-450-500 milyon. Peki ben sizden şunu öğrenmek istiyorum.Bu kadar Türkiye ortamında palazlanıp semirebilen bir ... İsrail için çok değersiz olabilir mi, orta değersiz az değersiz olur mu?
- Böyle bir sermayenin hükümetler üzerinde gücü olmaz mı?
- Hiç olmaz mı canım? Dünya da ilk ona giriyorsa. Hiç adı okunmuyor. Sessiz sedasız ..Bir şeyde üretmiyorsunuz .Başörtüsü..Akide şekeri.. Gömlek..
- Başlamış 1940larda Türk’e başörtüsü satmış bu.. Her halde sorunu cevaplandırdım.
- Ve cenaze bezi ... ...........0000000000......
24 Ekim, 2005
Bilal Çoşkun sonunda makamını bulmuş..
Allah Kerim.. Bilal Çoşkun sonunda makamını bulmuş..Ya Kerim okuyor......
.............
Bilal bey, Kültür Bakanlığında Daire Başkanı olmuş..
Necati bey caddesinde Kültür Bakanlığı ek binasında ki ziyaretimden ..
TBMM de iken komşu idik..
Kendisine çay almaya gidince Bana da çay getirirdi..
Görenler garipserdi.
Bunun üzerine kendisiyle alakalı bir köşe yazısı yazmıştım.
Ancak malesef elinde okuduğu "Ya Kerim" meselesi yüzünden ( tazminata konu edilince ) Anayurt gazetesi, o yazımı ve tüm yazılarımı İnternet'te sansür uyguladı.
Elbette arşivlerde mevcuttur..
UNakıtan ve
Eyup fatsa sormuştu "unkıtan gerçekten un akıtıyor mu?Ersönmez Yarbay ise "zaman zaman atıkıyormuş.Söz verdi" diyordu.
Adam işi biliyor.kendisi akıtıyor gibi yapıyor. Unun başına koyduğu "Karartı" hemen tıkacı yetiştiriyor.
İlahi Yüksel hanım.
Bizim Fevzi Öztürk , beş yıl önce karşılaşacaktın ne "unlar akıtılırdı" diyor..şimdi zamanımı be kadın?
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar
https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...
-
Zehra Aylin Atatürk’ün Manevi Kızı Zehra Aylin’in Acı Ölümü http://mustafakemalim.com/ataturkun-manevi-kizi-zehra-aylin/ ...
-
2 yıl önce Necati Çavdar 29 Aralık 2017, 08:32 şu amerikalılar bizi ne de düşünür ...
-
Hoca ve Talebeleri .. Dr. Hüseyin Ağca ile talebeleri iftarda buluştu. Soldan sağa.. Fatih Teke Ali Gümüş Ahmet Ünkazan ...



