06 Ocak, 2020

Şeyh Ahmet Eş Şerif Es Senusi (… - 10 Mart 1933 ) .SÜNUSİ ve LİBYA

Şeyh Ahmet Eş Şerif Es Sünusi (… - 10 Mart 1933 )

Fransa  Tunus ve Cezayir'i, İspanya 1860 yılında Fas'ı ve İngiltere de 1882 yılında Mısır'ı işgal eder.
19. Asır sonlarında İtalya da stratejik öneme sahip olan Trablusgarp üzerinde faaliyetlere başlar..
Bu çerçeve de Trablusgarp ve Bingazi'de bankalar açarak, ticari faaliyetlere ve bu coğrafya üzerinde siyasi ve iktisadi ağırlık için girişimlerine hız verir..
Bu arada iki Türk hakanlığında kargaşalar dönemi başlatılmıştır.. Biri doğuda İran’da  hüküm süren Kacar Hanlığı diğeri ise  batıda ki Osmanlı Sultanlığı ..
Batı baskı  ve içerdeki yardımcılarıyla güya devleti kurtarma adına İran’da 1906 da  Osmanlı devletinde de 1908'de II. Meşrutiyet'in ilan edilir/ettirilir.. ve akabinde  her iki devlet de de  büyük sıkıntılar başlayarak her iki devletin imha/terbiye  kıskacı başlar.
II. Abdülhamid'in iktidardan uzaklaştırılmasıyla devlet, hızla dağılma sürecine girer ..
1908'de Avusturya Bosna- Hersek'i ilhak … Bulgaristan bağımsızlığını ilan eder.  Ve Yunanistan ilhak için Girit üzerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırırken  İtalya, bu kargaşadan istifade ile Trablusgarp üzerindeki faaliyetlerini ağırlık vererek işgal için fırsat gözetlemeye başlar. Osmanlı devletine 28 Eylül 1911'de 24 saatlik bir nota vererek, Osmanlı devletinin Trablusgarp ve Bingazi'yi atıl bıraktığı ve buradaki İtalyan memurlarına iyi davranılmadığını öne sürerek, cevap ister.
Fakat notanın cevabını almadan Trablusgarp'ı işgale başlar.
İşgal karşısında iktisadi, askeri ve uluslararası dengeler itibarıyla çaresiz bir konumda ki Osmanlı devleti İtalya’ya savaş açarak Trablusgarp'a doğrudan müdahale edemese de Bingazi ve Trablusgarp'daki Osmanlı askeri birimleri halkı teşkilatlandırıp, silah dağıtarak ve yardımlarla işgale direnişe başlar.
Harbiye nazırı yazılı emirle Erkan-ı Harbiye Binbaşısı Enver Beyi, bütün Bingazi mıntıkası kumandanlığı görevi vererek  halka moral vermek için  İstanbul’dan  gönüllü genç subayları gönderir.
Trablusgarp’taki İtalyan işgaline karşı  yerli halk da tavır almış ve çeşitli yardım cemiyetleri oluşturulmuştu.
Bunlar
ın başında da
Sünusiler. Kuzey Afrika’yı işgal eden emperyalist Fransızlara, İngilizlere karşı destansı bir mücadele verdi.
Sünusiler, 1911’de
İtalya’nın Trablusgarp’ı (Libya’yı) işgal etmesi üzerine, oradaki Osmanlı ordusunda İtalyanlara karşı savaşırlar. Osmanlıya kopmaz bir bağla bağlıydılar.
Libya direnişini örgütlemek için bölgeye gelen Enver Paşa, Mustafa Kemal, Kuşçubası Eşref , Yakup Cemil, Ali Fethi (Okyar) gibi bazı gönüllüler, Libya’da olduğu günlerde, daha sonra milli bir kahraman olacak olan Libyalı Ömer Muhtar’lar ve daha sonra Anadolu’ya gelip Kurtuluş Savaşı’na katılacak olan Libyalı Şeyh Ahmet Sünusi’ylerle tanışıp dost olarak gerilla eğitimi verdiler. Askeri anlamda yetişmeleri için onları eğitip teşkilatlandırdılar.
Onlar, bat
ı eğilimli ve onları desteği ile “ müstebit sultandan “kurtarıp “Osmanlı'ya özgürlük “ getirmek isteyen bir örgütün üyeleriydi. Fakat, adeta başkenti işgal ederek Sultandan “Abdulhamid’den” kurtulmuşlardı ancak bunda destek verenler ve destek umdukları devletler, teşkilatlar Osmanlıyı işgale başlamışlardı..
Bunlardan
İtaya da “Osmanlı vilayeti olan toprakları (LİBYA)işgal ediyorlardı”… İş başa düşş, devlet direkt müdahale gücü gösteremeyince Osmanlıyı yani İslam – Türk- Ordusunu bu uzak coğrafyada temsil etmeye onlar gönüllü olmuşlar ve değişik isimlerle Libyada ki Osmanlı karragahına ulaşmışlardı. Mustafa Kemal’e “Tanin Gazetesi muhabiri Mustafa Şerif Bey” diye isim takmışlardı.
İngilizlerce de kimlikleri bilinen bu genç Osmanlı subaylarının İngiliz işgalindeki Mısır üzerinden Trablus’a (Libya’ya ) geçmesinde İngiliz idaresinin; bölgeye girmeye çalışan "başka sömürgeci devletlere destek olmam" politikasının da etkisi olduğu düşünülebilir.
İtalyanlara karşı büyük mücadele veren Şeyh Sünusi savaş esnasındaki yazışmalarında “el-Hükumetü's-Senusiyeti'l-Celile” imzasını kullanarak Senusi Devletini ilan etmiş de oldu.
Bu sırada Daha dün istiklalini kazanan Bulgarlar, Yunan ve Sırplar birleşerek Osmanlıya saldırıp Balkan  savaşını başlatırlar. Balkanların karışmaya başlaması üzerine Traplus ve bingaziye (LİBYA) giden subaylar yakın tehdit için geri dönerler  ve zorda kalan Osmanlı devleti İtalya ile barış anlaşması yapmak zorunda kalarak 18 Ekim 1912 yılında imzalanan Uşi Antlaşması ile Osmanlı devleti; Trablusgarp’a muhtariyet verir.Böylece  Libya , İtalya’nın kontrolüne girer..
Osmanl
ı’nın yenilmesi ve bölgeden çekilmesi sonrası Şeyh Ahmet Sunusi bu kez Birinci Dünya Savaşında İngilizlere karşı savaştı.
Bu arada Osmanl
ı hükümeti 1915’de Onu Trablusgarp Valisi ilan etti.
Birinci Dünya Sava
şı’nın sonlarına doğru Padişah Sultan Reşat onu İstanbul’a davet etti. 1918’de İstanbul’a geldi. Karşılayanlar arasında Enver Paşa’da vardı. Padişahla birlikte İslam coğrafyasını dolaşarak direniş çağrısında bulunmak gibi bir düşünceleri vardı. Padişahın ölümüyle bu düşünce akim kaldı. Şeyh Senusi Osmanlı nezdinde saygıdeğer bir mevkiye sahipti. Yeni padişah Vahdettin’e kılıç kuşandırdı ve dua etti.
Milli Mücadelenin yanında yer aldı. Anadolu coğrafyasını dolaşarak insanları Milli Mücadelenin yanında yer almaya çağırdı. Mehmet Akif gibi vaazlarıyla cihat ateşini harladı.
Belli bir süre İstanbul’da kalıyor.. Eylül 1921’de Bitlis ve Van bölgesine gider. Diyar-ı bekir’e gider.. Gittiği her yerde ülkenin birliği bütünlüğü için Milli Mücadeleyi destekler. İngilizler, şeyhin hareketlerinden rahatsız olurlar.
Şeyh Ahmet Sünusi Rüyası
Şeyh Sunusi, rüyalarında ve bütün davranışlarında son derece samimidir. Millî mücadelenin zaferle biteceğini rüyasında görür ve bu müjdeyi M. Kemal’e verir. İnönü’de zafer kazanıldığında Diyarbakır’da Ankara Hükümeti lehine vaazlarıyla faaliyette olan Şeyh Sunusi, M. Kemal’e bir telgraf çekerek “Biz bir tek kişi gibiyiz. Düşmanın mağlup olup hezimete uğradığını evvelce rüyamda görmüş, bunun müjdesini zat-ı devletlerine arz etmiştim. Cenâb-ı Hakk’a hamd ve şükür olsun ki bu rüya aynen gerçekleşti. Sevincimden secde-i şükrana kapandım...” der.
1922 yılının sonlarında Şam’a gider. Burada da Fransızların tepkisini çeker.
İstiklal harbi sonrası Mustafa Kemal ‘in onun halife olmasını istediği Ahmet Es Senusi’nin halifeliğin Osmanlıda kalarak - Abdulmecit Efendi'de kalmasını söyleyerek - teklifi reddiği söylenir.

Hilafetin kaldırılmasından sonra da kısa bir süre Mersin’de ikamet eder ve Türkiye’den ayrılır.( 17 Mart 1923de Mustafa Kemal, Mersin'den Tarsus'a geçtiğinde Yenice İstasyonu'nda karşılayanlar arasında Şeyh Ahmed Sünusi de vardır. )
Şam’a gider .. Fransızlar; huzur vermezler şeyhe. Şam’dan sonra Hicaz-ı Şerif’e hicret eder. 10 Mart 1933 da Hak’kın rahmetine kavuşur..
..............................


- Mustafa Kemal Paşa, Şeyh Senusi tarafından hediye edilen Trablusgarp’ın (LİBYA)yerel kıyafeti ile.Görüntünün olası içeriği: 11 kişi, Mustafa Çevik dahil, ayakta duran insanlarResim de ...
Mustafa Kemal Paşa, Mersin'den Tarsus'a geçtiğinde, Yenice İstasyonu'nda. (17.03.1923)
1) Ali Haydar Paşa
2) Enver Paşa
3) Sultan Abdülmecid'in oğlu Ömer Faruk Efendi
4) Seyyid Ahmed Şerif Senusi
5) Cemal Paşa
-- Cumhuriyet Gazetesi Libyalı Şeyh İdris es-Sunûsî ile söyleşi yapmış (Dr. Hacıbayram Bulgurlu)

Şeyh Sunusi , İstiklal harbinde Anadolu'ya gelip mücadeleye destek olur..,,

////////////////////////////////////////////////////////
Fotoğraf açıklaması yok.
Enver beyin Bingazi mıntıkası kumandanlığı görevi verilmesi, belgesi(AA)

/////////////////////////////////////////////////////
Fotoğraf açıklaması yok.

Hacıbayram Bulgurlu
5 Ocak, 21:38 ·
"Olağanüstü bir LİBYA BELGESİ... Hemşehrimiz İsmet İnönü zamanında..."
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10157997366847700&set=a.71832082699&type=3&theater

03 Ocak, 2020

2.01.2020 LİBYA tezkeresi

Necati Çavdar
2.01.2020  LİBYA tezkeresi 

HAYIRLI OLSUN
200 yıldan beri bir İLK..
Zira daha önce alınan tüm kararlar başka devletlerle birlikte alınıyordu.. iki yüz yıldan bu yana ilk defa TÜRKİYE kendi iradesiyle AKDENİZ ve LİBYA kararını veriyor..
Evet risk var mı..?
Elbette var..Fakat çevremizi saran şer güçlerinin çemberini yarmak üzere bir "huruç hareketi " olarak düşünülebilir..
..........................
Bir hatıra
Süleyman Demirel, evinde bizlere meşhur IRAK Tezkeresi için değerlendirmede bulunuyordu..
Demişti ki "TBMM tek bir görevi var.. O da SAVAŞ KARARI vermek.. Yani Ordunun kullanılması kararı..Diğer bütçe çıkarmak vs..rutin kararlardır..Ama esas kararı orduya savaşa sokmak ya da savaşa hazır ol deme kararıdır
O nedenledir ki..Mustafa Kemal ..
Başkomutanlık kararı sonrası etrafındaki arkadaşlarına "Meclisin var olmasını sağlayan tek göreve vardı.Onu da gerçekleştirdi " demiştir.
Bu hatıramızı naklettikten sonra BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'nde alınan BAŞKOMUTANLIK kararını dikkatlerinize sumak isterim..
Zira TBMM 'sunulan ve şu an henüz Mecliste görüşülmekte olan TEZKERE ile Cumhurbaşkanına büyük yetkiler verilmektedir.Benzerlik var mı takdir sizin ...
..........
BAŞKOMUTANLIK
5 ağustos 1921 tarihli kanunla Büyük Millet Meclisi, "haiz olduğu yetkileri; fiilen kullanmak " üzere "üç aylığına" Meclis Birinci Başkanı Mustafa Kemal'e BAŞKOMUTANLIK unvan ve yetkisi verdi..
Büyük Millet Meclis'inde 1 Şubat 1922 Musul'un kurtarılması kararı alındı.
4 Şubat 1922 ise Başkomutanlık Kanun'unun süresi, üç ay daha uzatıldı.
bu vesile ile yapılan değerlendirmelere kulak verilim mi?
........
5 Ağustos 1922 tarihinden itibaren üç ay daha uzatılmasına dair kanun nedeniyle:
Başkan:
- Efendim, bu önerinin bugünkü toplantıda acele olarak tartışılmasını kabul edenler, lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir, efendim.
Mustafa Kemal Paşa (Ankara)
-Efendiler, bu konuşmayla süresinin uzatılması söz konusu olan Başkomutanlık Kanunu, hepimizin hatırladığı gibi Millî İstiklâl mücadelesinde geçirdiğimiz en buhranlı günlerin doğurduğu şartları hatırlatma üzere olmuştu.Geçen yıl, Ağustos’un ilk günlerinde Yüce Meclis, savaş durumunun gerektirdiği en kesin ve en ciddî önlemleri konuşurken bu kanunu yapmıştı. Bu kanuna eklediği bir özel madde ile millî irâdenin, kendi irâdesinin önemli bir kısmını şahsıma vererek beni zafer elde etmeye görevlendirmişti.Efendiler, dünyada hiçbir Meclis yoktur ki, iki şartın gerçekleşmesine inanmadıkça böyle bir yetkiyi kendi seçimiyle herhangi bir kimseye bıraksın. O şartlardan birisi, fevkalâde ve müstesna bir halin var olduğuna doğrulukla karar vermek. İkincisi, kendisine yetki verilecek kimse hakkında şüphesiz ve yüksek güvenin oluştuğunu görmüş olmaktır. Yüce Meclisiniz, 5 Ağustos’ta bu kanunu oybirliğiyle kabul etmekle her iki noktayı da ispat etmiş ve göstermiş oldu. Birinci noktadan dolayı büyük Heyetinizi takdir ve tebrik ederim. İkinci nokta ki, şahsım hakkında yüksek bir güveni bildirir, bundan dolayı da büyük Heyetinize gönülden teşekkürlerimi sunarım. Ancak bu maddenin anlattığı gibi bu yetkinin şahsıma verilmesi, ordunun maddî ve manevî kuvvetini yükseltmek ve yönetimini sağlamlaştırmak amacıyla olmuştu. Tam bir övünme ve büyük bir mutlulukla bildiririm ki, bugün ordumuzun manevî kuvveti en yüksek derecededir (Şükürler olsun sesleri). Ordumuzun maddî kuvveti bile olağanüstü hiçbir önleme gerek duymaksızın millî istekleri tam bir güvenle elde edecek dereceye ulaşmıştır. Bu nedenle artık böyle bir yetkiyi devam ettirmeye gerek ve ihtiyaç kalmadığı inancındayım. Bugün sonucunu görmekle mutlu olduğumuz bu ihtiyacın inşallah bundan sonra bir daha ortaya çıkmamasıyla mutlu olacağız. (İnşallah sesleri).Efendiler, millî egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu belirleyen ve gösteren Teşkîlât-ı Esasiye Kanunu ( Anayasa) hükmünce bugünkü Başkomutanlık makamı bile geçicidir. Başkomutanlık sıfatı ve yetkisi doğrudan doğruya Yüce Meclisiniz’in manevî kişiliğinde yer almıştır.
Olaylar gereği geçici olarak meydana getirmiş olduğumuz bu makamın sürmesi, olsa olsa Misak-ı Millîmizin gerçek ruhu ile birlikte kesin sonuca ulaşacağımız güne kadar devam eder (tabii sesleri).
Yüce Meclisiniz’in ilk toplanma günlerinde kabul ettiği bir kural vardır ki, o kural, millî geleneklerimizi ve dini kutsallarımızı tamamen saklı bulundurur. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da o kurala uygun hareketler yaparak mutlu sonuca güvenle ulaşacağımıza şüphe yoktur (İnşallah sesleri). O gün değerli İzmirimiz, güzel Bursamız, hilâfet ve saltanat merkezi olan İstanbulumuz, Trakyamız Anavatana katılmış olacaktır (İnşallah sesleri). O mutlu günün gelmesinde bütün milletle beraber büyük Heyetiniz ve ben de yüce Heyetiniz içinde bir fert ve bir üye olarak elbette en büyük mutluluğu duymakla şerefleneceğim.
Efendiler, Başkanlık Makamınızda bulunmakla övünen ben o gün iki kere mutlu olacağım. İkinci mutluluğumu sağlayacak olan konu, benim bundan üç yıl önce kutsal davamıza başladığımız gün bulunduğum konuma geri dönme imkânı olacaktır (Alkışlar). Gerçekten milletin bağrında serbest bir millet bireyi olmak kadar dünyada mutluluk yoktur. Gerçekleri bilen, kalp ve vicdanında manevî ve kutsal sevinçlerden başka zevk taşımayan insanlar için ne kadar yüksek olursa olsun, maddî makamların hiçbir değeri yoktur. Sözlerime son verirken tartışma konusu edilecek kanunda bu yetkinin yükseltilmiş olmasını göz önünde bulundurmanızı rica ederim (Şiddetli ve sürekli alkışlar).
Mustafa Kemal Paşanın bu konuşmasından sonra Başkanlığa verilen kanun tasarısıyla “Mustafa Kemal Paşa’ya zaman şartı olmaksızın geçici olarak Başkomutanlık” verilmiştir.
........
.......................................................................
- 6 Mayıs 1922 Başkomutanlık Kanunu'nun süresi, ikinci defa üç ay daha uzatıldı.
- 20 Temmuz 1922 Gazi Mustafa Kemal'in Başkomutanlık yetkileri, süresiz olarak uzatıldı.
- 1 Eylül 1922 Mustafa Kemal Paşa'nın Başkomutanlık emri: "Ordular! İlk Hedefimiz Akdenizdir. İleri!"
Kaynak: https://www.atam.gov.tr/atat…/baskomutanlik-kanunu-nedeniyle
NOT:
325 EVET
184 ret
Tezkere kabul edildi..

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...