10 Ocak, 2020

ve Caminin yanında öğrencileri doyısıyla öğreticileri Cumaya göndermeyen AKP nin müdürlerini de gördük


"Sonraki nesiller içinde doğrulardan olduğumun anılmasını nasip eyle/ve gerçeği benden sonrakilere ulaştırabilme gücü ver bana.."
K.Kerim/Şuara-84 
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ ﴿٨٤﴾









E-MİR KULU DEĞİL ALLAH'A KUL OL..
ve Caminin yanında öğrencileri dayısıyla öğreticileri Cumaya göndermeyen AKP nin müdürlerini de  gördük
Hem de İmam – Hatip ortaokulu..

Okul ve cami yan yana..
Cami eski  okul yeni yapıldı. Sanki okulun uygulama camisi gibi konumda..
İlkokul bulunmayan, esas ihtiyacın ilkokula olduğu  bir bölgede - İlk okul için küçücük çocuklarını sabahın köründe  bin bir  çile ile  bir hayli  uzaklara götüren - aileler bile  çocukların çocuğu "paket" şeklinde  servisle  getirilip okula teslim edilmesi karşısında  Caminin yanına  imam-hatip açılmasını anlamlı buluyordu.
Zira ..
Çocuklar cumaya geliyor..veliler..dedeler....
çocukları ile birlikte secde etmenin hazını yaşıyor.
Görenler imreniyor..
İmam efendinin duasına saf ve temiz  “çocukların” hep birlikte Aminleri ayrı bir manevi hava katıyordu.
Çevredeki İnsanlar pırıl pırıl gençlerin katar katar gelerek cami ile buluşmasından ayrı bir haz alıyordu.
Ve çocukların  cemiyet içine atılıp, yetişmelerine zemin hazırlanıyordu.
AKP nin kim bilir kimin tavassutuyla MÜDÜR/yönetici tayin ettiği kişi cemaati ve çocukları bu güzellikten mahrum etti.
Müdür  bey,   gerekçelerini de CİMER denen yere "güzelce" sıralamış.. ! 
Kimse de sormamış..Yanında camii varken bu kadar masrafı milletin sırtına nasıl yükledin diye …   Zira nasıl olsa “devletten bir şey çıkmamış ya” dilenerek yaptırılmış.  - İşin içine Allah rızasını katıp Allah’a giden yolu tıkasanız da Veren  razı,  yaptıran memnun..
……………
Üstelik Diyanet teşkilatının "haydi çocuklar camiye "gibi kampanya ve çabalarına rağmen çocukları camiden  mahrum eden eyleminin gerekçesi?
Neymiş efendim Güvenlik…
“Güvenlik “birinci önceliği imiş.!
Sanki memleket işgal altında
Ve sanki camide cemaat namazı, niyazı bıraktı da  çocuklarına  saldırı yapacak….?
Ülke işgal de yada güvenliği sağlayacak "Memleketin" askeri  polisi yok muş gibi..
İkincisi de “Cuma namazı ders saatlerine denk geliyor”muş… Hele bakın gerekçeye..
Bu çocuklar  İmam Hatipli..Cuma namazı ve cemaate çıkmak da okulun asli uygulama dersi olsa gerek.. 
Bu gerekçeleri 28 Şubat cinnetini yaşatanlar bile ileri sürmediler..
Olsa olsa AKP döneminin özelliği olsa gerek..
Zira özel makam özel araba..
Özel cami bunlara has..
Okul idaresi onu da yapmış..
Dışarıya göndermediği talebe için içeri 150 kişilik mescit yaptırmış.
Güya cumayı orada halka kapalı bir şekilde “güvenlik” içinde kıldırıyormuş.
Hani cumanın adabı, caminin  herkese açık olması hatta icra şartlarından biri de hürriyet içinde olmak vardı
Hani ders saatlerine denk geliyordu.. O zaman esnaf ve fabrikalardaki işçilerde çok yoğun…gece istirahat saatinde  Cuma kılsalar olmaz mı..?
….
Peki halkın alınmadığı mescide gizlice kılınan  “Cuma”yı kim kıldırıyor?
Din kültürü öğreticileri..
Din; “hayat dini” olamayıp yaşanan değil de “kültür” işi ise
Eee. Dini yaşanan değil de kültür olarak ele alırsanız neden olmasın..?
Yahudi ,  Hindu, Şinto yada Hristiyan hatta ateist bir “kültürlü” biri icra  edebilir..Çocuklar da pek ala kültür sahibi olabilirler.
Çocukları  hayattan kopararak vereceğiniz bilgi bilgi değil kültür olur..Ve hayata geçmez, uygulanmaz, uygulayamaz.
Ve hangi okuldan mezun ederseniz edin sadece bilen ama uygulamayan
Sudan çıkış balık gibi topluma sürdüğünüz insanlar olurlar.
Fakat siz , işinizi yapmış..
Dolayısıyla işgal ettiğiniz yerlerin keyfini sürüp nemalanmış olursunuz..
Toplum da ne olursa olsun..
Yeter ki ağaların keyfi olsun..
Millet imkânlarını istedikleri gibi kullanıp toplumu onlar yönlendirsin, yönetsin
….
Milli zihin gelişmesi yerine  çocukları yabancı zihniyete  mahkum etmek  marifet!..
“Kral şakir “ gibi yerli çizgi   resimleri yerine PEPE’ye mahkum et..
Kur’an  ;  akıl et.  Düşün, tefekkür et derken sen Kur’an hıfzeden talebelere “kendi kendine  test” gibi zeka geliştiren aparatları  yasakla..
Durumun yanlışlığını söylediğinizde Kur'anı  hıfzeden ve çocuklara öğretici olan genç, "Ben emir kuluyum" demz mi?
Emir kulu değil, önc hür insan soonra da kendi iradenle Allah'ın kulu olmalı...
Yoksa işimiz zor.. 
-       Edindiğiniz imkânlarla  halktan uzaklaşmanız bir yana  kendinizi  hapsane müdürü gardiyanı konumuna getirip okullara hapsederek  - Talebeleri toplumdan uzak, hayattan kopuk  yaşatarak sadece bir şeyler yüklersiniz  o  kadar.
“Allah’a kul” olan “sorumluluklarını bilen, düşünen, üreten;  özgür insan” değil
“Emir kulu, düşünmeyen, üretmeyen, sadece yukarının dediğini  yapan ;" yalama ve yallama "yı esas alan   edilgen insan” üretirsiniz..

 Fotoğraf açıklaması yok.



::::::::::::::::::::::::::::::
PEYGAMBERLERİN MESLEĞİ  VAR,  O’NU ANLATANLARIN YOK..
Bütün Peygamberlerin birer mesleği, sanatı var..
Günümüzde ise din işlerinden geçim sağlayanların hemen hemen hiç birinin mesleği, sanatı YOK
Acilen
Mutlaka ve mutlaka tüm İmam - hatiplerden başlayarak konuyla ilgili eğitim kurumlarında okuyanlara gerekirse yıl sayısı artırılarak

1- Mizaç ve yeteneklerine uygun bir el sanatı- beceri işi/sanat – uygulamalı/ameli meslek- öğretilmeli/eğitimi verilmeli..  En az bir beceri, sanat, meslek öğretilmeli..

2- Mutlaka Arapça ve Farsça  dışında Çince, Japonca, malay, ingilizce, almanca yada Fransızca  veya Rusça en az bir farklı dil konuşma seviyesinde öğretilmeli...
Eğitim yılı yükseltilerek tümü meslek yüksek okulu seviyesine çıkarılmalı.
Buna kim ön ayak olursa çok büyük hizmet etmiş olur
………………………
Finlandiya  başta bazı ülkelerde  öğreteim/eğitim  serbest veriliyor..
Bizde  ise çoğu okullar artık hapsane oldu.
Sabah, çocuk servisle alınıp "paket olarak" oku denen binalara kilitleniyor..
Servis imkanı olmayanlar da gelir gelmez, sanki hapsane girişi gibi GÜVENLİK kulübesiyle karşılaşıp içeri hapsediliyor..Ve okul çıkışına "mesai bitimine" kadar DIŞARI yasak...
Okul denen yapıların çoğu da bahçeli değil. Bahçesi olan da beton kaplı..Ne ağaç ne kuş.
Tabiattan, insandan uzaklar..
Ne hayatı tanıyorlar.. Ne iyi ne kötüyü bilip mukayese edebiliyorlar..
Hepsi tek tip..
Hepsi aynı düzeyde.
Ne beceri ölçen var. Ne kabiliyet değerlendirmesi..Hepsine aynı müfredat..
Yanımız da yeni açılan bir İmam - Hatip ortaokulu var.. Hemen yanında da camii..
Çocuklar, Cuma günleri camiye gelip vatandaşla aynı yerde ibadet ediyorlar.Cami sanki onlar için uygulama alanı idi..
Hem halk içinde nasıl durulur, nasıl davranılır eğitimin ide alıyor.
Vatandaş da yeni nesille berber olmanın huzurunu yaşıyordu.
Birden ayakları kesildi..
"Güvenlik" gerekçesiyle adeta birer "Hapsane Müdürü" ve de "gardiyanı" konumunda davranan idareciler içeri mescit yaptırtarak çocukları okula hapsetmişler..
ve bununla da övünüyorlar..
Yanında milletin yaptığı hazır cami varken onca masrafla camiye eş değer 150 kişilik mescit yaptırmışlar.
ne olacak.
Sadece öğrenciler, halktan kopuk öğreticiler; ibadet edecekmiş.
Halk ise girmesi yasak..hatta veliler bile özel izinle içeri girebildiği bir yapıda;
Özgürlük.
Serbest düşünce
Kendini geliştirme
İyi ve kötüyü ayırt etme mümkün mü..?
Artık "okul "denen binalardan uzaklaşıldığı,
Bilginin saniyede 300 bin km hızla dolaştığı,
"öğrenici" diye betonlara mahkum edilen alanlarda çoğu "öğreticilerinden "fazla bilgi sahibi olduğu bir zamanda
Hayattan kopuk olarak - Paket olarak teslim alıp paketlenerek gönderilen masum yavruların - Hepsine aynı şeyleri yükle ve paketle.. Bu ana da öğretim de..
Sadece evde ana babasının kontrol edemediği çocukları oyalar, bir şeyler yüklersiniz..
Karşıdaki amcaya, yandaki nineye SELAM verip hatır sormayan.
Yağmur, çamur, yeşillik bilmeyen..Kuş sesi duymayan
Herhangi bir esnafla karşılaşıp -alım satım yaptırmayarak- , (cebindekinin hesabı kitabı bilmeyen (cebindekinin değerini bilmeyen),
rekabeti anlamayan ..
-"Güvenlik" diye egonuzu tatmin için Camiden bile çekip alarak dört duvara hapsederek - Hayatın gerçekliklerinden habersiz,
hatırası, hikayesi olmayan..
Sadece idareden yılan , ürkek..
duygusuz ve bencil bir nesil olarak hayattan kopuk olarak sudan çıkmış balık gibi topluma sürersiniz..

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

















////////////////////////////////////////////////////////////////////
https://www.facebook.com/necati.cavdar/posts/10157913582592700

Şu manzarayı görünce iki KELAM edeyim dedim..
Bizde çoğu okullar artık hapsane oldu.
Sabah, çocuk servisle alınıp "paket olarak" oku denen binalara kilitleniyor..
servis imkanı olmayanlar da gelir gelmez, sanki hapsane girişi gibi GÜVENLİK kulübesiyle karşılaşıp içeri hapsediliyor..Ve okul çıkışına "mesai bitimine" kadar DIŞARI yasak...
Okul denen yapıların çoğuda bahçeli değil.Bahçesi olanda beton kaplı..Ne ağaç ne kuş.
Tabiattan, insandan uzaklar..
ne hayatı tanıyorlar..ne iyi ne kötüyü bilip mukayese edebiliyorlar..
Hepsi tek tip..
Hepsi aynı düzeyde.
ne beceri ölçen var.Ne kabiliyet değerlendirmesi..Hepsine aynı müfradat..
Yanımız da yeni açılan bir İmam - Hatip ortaokulu var.. hemen yanında da camii..
Çocuklar, Cuma günleri camiye gelip vatandaşla aynı yerde ibadet ediyorlar.Cami sanki onlar için uygulama alanı idi..
hem halk içinde nasıl durulur, nasıl davranılır eğitimin ide alıyor.
Vatandaş da yeni nesille berber olmanın huzurunu yaşıyordu.
Birden ayakları kesildi..
"Güvenlik" gerekçesiyle adeta birer "Hapsane Müdürü" ve de "gardiyanı" konumunda davranan idareciler içeri mescit yaptırtarak çocukları okula hapsetmişler..
ve bununla da övünüyorlar..
yanında milletin yaptığı hazır cami varken onca masrafla camiye eş değer 150 kişilik mescit yaptırmışlar.
ne olacak.
sadece öğrenciler, halktan kopuk öğreticiler; ibadet edecekmiş.
Halk ise girmesi yasak..hatta veliler bile özel izinle içeri girebildiği bir yapıda;
Özgürlük.
Serbest düşünce
Kendini geliştirme
İyi ve kötüyü ayırt etme mümkün mü..?
Artık "okul "denen binalardan uzaklaşıldığı,
bilginin saniyede 300 bin km hızla dolaştığı,
"öğrenici" diye betonlara mahkum edilen alanlarda çoğu "öğreticilerinden "fazla bilgi sahibi olduğu bir zamanda
Hayattan kopuk olarak - Paket olarak teslim alıp paketlenerek gönderilen masum yavruların - Hepsine aynı şeyleri yükle ve paketle.. Bu ana da öğretim de..
Sadece evde ana babasının kontrol edemediği çocukları oyalar, bir şeyler yüklersiniz..
karşıdaki amcaya, yandaki nineye SELAM verip hatır sormayan.
Yağmur, çamur, yeşillik bilmeyen..Kuş sesi duymayan
Herhangi bir esnafla karşılaşıp -alım satım yaptırmayarak- , (cebindekinin hesabı kitabı bilmeyen (cebindekinin değerini bilmeyen),
rekabeti anlamayan ..
-"Güvenlik" diye egonuzu tatmin için Camiden bile çekip alarak dört duvara hapsederek - Hayatın gerçekliklerinden habersiz,
hatırası, hikayesi olmayan..
sadece idareden yılan , ürkek..
duygusuz ve bencil bir nesil olarak hayattan kopuk olarak sudan çıkmış balık gibi topluma sürersiniz..
...

TC Mustafa Zor Ağanın ve zengin çocuğu ile Maraba'nın çocuğu aynı sınıfta öyle mi ....bu bize uymaz..Ağanın çocuğuda zenginin çocuğu da bastırır parayı doğru Kolleje , paralı ve kaliteli okula. Sonra o çocuklar büyür yönetici olur , yöneten olur.Marabanın'kide fakir'inkide ekmek peşinde koşar.Gelir dağılımı ve Sosyal düzen o ülkelerde bozuk olur.Çoğunluk'da Saadet olmaz , Refah olmaz , Mutluluk hiç olmaz.Her daim kavga , gözyaşı , kin , nefret eksik olmaz.Selamlar.
/////////////////////////////////////////
https://www.facebook.com/necati.cavdar/posts/10157942840467700
Necati Çavdar bir anı paylaştı.
Bütün Peygamberlerin birer mesleği, sanatı var..
Günümüzde ise din işerinden geçim sağlayanların hemen hemen hiç birinin mesleği,sanatı YOK
Acilen
İmamhatiplerden başlayarak konuyla ilgili eğtim kurumlarında okuyanlara gerekirse yıl sayısı artırılarak
kesinlikle arapça- farsça yanında mutlaka bir yabancıu dil
ve
en az bir beceri, sanat , meslek öğretilmeli
HZ. ADEM (AS): İlk ziraat mühendisi ve çiftçi idi.
HZ. ŞİD (AS): Hallac, kazzaz, nessac = dokumacıların, örücülerin ve mensucat sanayiinin ilk kurucusu idi.
HZ. İDRİS (AS): İğneyi ilk icad eden, ona delik açan, iplik geçiren olduğundan, terzilerin- konfeksiyoncuların- örücülerin piri sayılır.
HZ. NUH (AS): Marangozların, gemicilerin, denizcilerin ve barbarosların piri idi.
HZ. HUD (AS): Tüccar idi. Bütün tüccarların piri sayılır.
HZ. SALİH (AS): Sürülerle develer yetiştirirdi. Sütlerini hem içer, hem de satıp dünyalığını temin ederdi. Salih peygamberin devesi meşhurdur.
HZ. İBRAHİM (AS): Kabeyi yeniden inşa edişiyle, Hz Süleyman (as)'a ve Mimar Sinan'a önderlik etmiştir.
HZ. LUD (AS): Tarihçi idi. Seyyahların, Evliya çelebilerin piridir.
HZ. İSMAİL (AS): Kara ve deniz avcılığı ile geçimini sağlardı. Avcıların piri sayılır. Yetmiş dil bilirdi. Tercümanların da piridir.
HZ. İSHAK (AS): Çoban idi.
HZ. YAKUB (AS): Çoban idi.
HZ. YUSUF (AS): Saati ilk icat eden, toprak mahsulleri ofisini ilk defa kuran, bolluk zamanında depolamayı, kıtlık zamanında halka dağıtmayı düşünen bir peygamberdir.
HZ. EYYÜB (AS): Ziraatcı idi.
HZ. ŞUAYB (AS): Ziraatcı idi.
HZ. MUSA (AS): Çobanlık yapmış ve Hz Şuayb (as)'a hizmetçilik etmiştir.
Bir büyüğe hizmet etmekte peygamber mesleklerinden biridir.
HZ. HARUN (AS): Vezir idi.
HZ. DAVUD (AS): Demiri işleyen, zırh yapan ve düzenli ordular kuran, Calut'un ordularını mağlup eden bir kumandandır.
HZ. SÜLEYMAN (AS): Emir, hükümdar idi. Sazlardan zenbil yapardı. Bakır madenini ilk defa işleyen O'dur.
HZ. ZÜLKİFL (AS): Ekmek pişirirdi, fırıncıların piri idi.
HZ. İLYAS (AS): Dokumacı ve iplikçilerin piri idi.
HZ. YUNUS (AS): Balık avlayıp geçinirdi, balıkçıların piri idi.
HZ. ÜZEYR (AS ): Bahçıvan idi. Meyve ağaçlarını ilk defa aşılayan fidan yetiştiren, budama işlerini insanlara öğretendir. Bağ ve bahçe işleriyle uğraşanların piridir.
HZ. LOKMAN (AS): Doktorluk ve eczacılık mesleğinin piridir.
HZ. ZEKERİYYA (AS): Marangoz idi Müsned, 2/405)
HZ. İSA (AS): Avcı idi. Av aleti ile geçimini temin ederdi. Avcıların piri idi. Aynı zamanda doktorların piridir..
HZ. MUHAMMED (SAV): Küçük yaşlarda çobanlık yapmış, daha sonra ticaretle uğraşmış ve cihadla meşgul olmuştur.
Tahsin Tanli Geçenlerde Bir Eski milletvekilide bu konuya değinmişti imamhatip okulları Din eğitimi dışında Ülkeye Vasıfsız eleman yetiştiren bir kurum haline geldiğini Bu okulu bitirenlerin üçte ikisinin işsiz olduğunu günümüz şartlarına uygun geçerli bir mesleği olmadığ için İş bulmakta hayatlarını idame etmede zorlandığını söylemişti

///////////////////////////////////////////////////////////////
https://www.facebook.com/necati.cavdar/posts/10157090044942700

Mutlaka ve mutlaka tüm imam - hatiplilere
1- mizaç ve yeteneklerine uygun bir el sanatı- beceri işi/sanat – uygulamalı/ameli meslek- öğretilmeli/eğitimi verilmeli..
2- Mutkala arapca dışında farça,çince, japonca, malay , ingilizce, almanca yada fransızca en az bir farklı dil konuşma seviyesinde öğretilmeli...
Eğitim yılı yükseltilerek tümü meslek yüksek okulu seviyesine çıkarılmalı.
Buna kim ön ayak olursa çok büyük hizmet etmiş olur

Fotoğraf açıklaması yok.

/////////////////////////////////////////////
https://www.facebook.com/ilkelinsanlar/videos/1458794934214052/
https://www.facebook.com/ilkelinsanlar/videos/1458794934214052/?t=83



-2:32
2.368.979 Görüntüleme
İlkel İnsanlar
Böyle eğitim mi olur arkadaş!!! Derhal bu öğretmeni sürmeleri gerekiyor.
#dede
Quelle place pour les enfants dans les mosquées ?

Les enfants sont le plus grand trésor d’un peuple. Ils sont le futur espéré qui rayonne. Chaque génération souhaite que sa filiation marque l’histoire par une réussite certaine. Quand nous pensons à nos enfants, nous voulons des lettrés, des savants et des scientifiques, nous voulons de l’innovation et de l’invention. Et nous voulons qu’ils aient une foi puissante, une spiritualité profonde et qu’ils éprouvent de l’amour pour Dieu, pour le Prophète ﷺ et pour l’humanité.

Et nous essayons de faire en sorte que nos enfants soient à l’image de nos attentes. Ainsi, nous les éduquons, nous les inscrivons dans les plus grandes écoles et dans les plus grands clubs de sport. Nous leur offrons tout ce qui peut les aider à réaliser nos espoirs. Nous les conduisons également à la mosquée pour leur inculquer l’amour de Dieu, et l’amour de la mosquée.

Cependant et contrairement à nos attentes sur ce point précis, nos enfants n’apprécient pas la mosquée. Ils refusent de rater un entraînement de foot ou une séance d’équitation, ils attendent la rentrée des classes avec impatience mais n’aiment pas « l’école arabe » et « les prières prolongées ».

Mais pourquoi n’aiment-ils donc pas ce lieu béni ? Il suffit pour le savoir de leur poser la question. La réponse est presque toujours la même. Effrayante. « Parce que les adultes nous crient tout le temps dessus. » « Silence, vous n’êtes pas dans une cour, c’est une mosquée voyons ! » « Ouais t’as vu comment ils s’énervent pour rien à chaque fois !! alors qu’on n’a rien fait de mal ! » « Nous, on veut juste nous amuser ! »

L’innocence de ces réponses nous poussent à un constat dramatique : le déplaisir de nos enfants à être dans une mosquée est le fruit de notre comportement. Nos enfants sont d’une grande intelligence et ils feront avec l’aide de Dieu, de grandes choses dans leur vie ! Mais seront-ils attachés aux mosquées comme nous l’espérons ? Si les enfants ne trouvent pas une mosquée accueillante à leur égard, ce ne sera certainement pas le cas. Nous nous rendons dès lors compte qu’il faut changer les choses. Ces enfants, n’attendent qu’un pas de notre part pour apprécier la mosquée et aimer y être.

Essayons de prendre exemple sur notre bien-aimé Prophète qui était d’une douceur incroyable avec les enfants en étant compréhensif et indulgent. À cet égard, on peut citer l’histoire, rapportée par al-Bukhârî, et que nous conte ‘Abdallah b. al-‘Abbâs, qui n’était alors qu’un enfant d’environ 12 ans : « je suis arrivé avec mon ami sur le dos d’un âne en passant devant le Messager d’Allah ﷺ alors qu’il guidait la prière en présence de ses compagnons, durant le pèlerinage de l’Adieu, à Minâ. Nous avons alors relâché l’animal pour le voir s’ébattre dans les rangs des hommes en prière. Au même moment, nous avons vu deux fillettes courir et se mêler aux rangs. Devant tout cela, non seulement nous avons constaté l’indifférence du Noble Messager ﷺ mais aussi celle des compagnons : aucun ne chercha à nous réprimander. »

Penser que nos enfants n’aiment pas les mosquées pour d’autres raisons que celles cités plus haut est une erreur et penser qu’ils changeraient si nous les obligions à y aller plus souvent est une aberration. Nous, les adultes, sommes le maillon faible de ce cercle et c’est donc à nous d’adapter notre pensée et nos mosquées pour pouvoir accueillir nos enfants et les faire aimer ces maisons de Dieu, ces mosquées qui sont l’objet de l’amour de Dieu.

‘Abdallah b. al-’Abbâs, qui était le cousin du Prophète ﷺ deviendra par la suite l’un des précurseurs de l'exégèse du Coran. Surnommé “l’encre de la communauté musulmane”, il est considéré comme l’un des plus grands savants de l’Histoire de l’Islam.
Şu manzarayı görünce iki KELAM edeyim dedim..
Bizde çoğu okullar artık hapsane oldu.
Sabah, çocuk servisle alınıp "paket olarak" oku denen binalara kilitleniyor..
servis imkanı olmayanlar da gelir gelmez, sanki hapsane girişi gibi GÜVENLİK kulübesiyle karşılaşıp içeri hapsediliyor..Ve okul çıkışına "mesai bitimine" kadar DIŞARI yasak...
Okul denen yapıların çoğuda bahçeli değil.Bahçesi olanda beton kaplı..Ne ağaç ne kuş.
Tabiattan, insandan uzaklar..
ne hayatı tanıyorlar..ne iyi ne kötüyü bilip mukayese edebiliyorlar..
Hepsi tek tip..
Hepsi aynı düzeyde.
ne beceri ölçen var.Ne kabiliyet değerlendirmesi..Hepsine aynı müfradat..
Yanımız da yeni açılan bir İmam - Hatip ortaokulu var.. hemen yanında da camii..
Çocuklar, Cuma günleri camiye gelip vatandaşla aynı yerde ibadet ediyorlar.Cami sanki onlar için uygulama alanı idi..
hem halk içinde nasıl durulur, nasıl davranılır eğitimin ide alıyor.
Vatandaş da yeni nesille berber olmanın huzurunu yaşıyordu.
Birden ayakları kesildi..
"Güvenlik" gerekçesiyle adeta birer "Hapsane Müdürü" ve de "gardiyanı" konumunda davranan idareciler içeri mescit yaptırtarak çocukları okula hapsetmişler..
ve bununla da övünüyorlar..
yanında milletin yaptığı hazır cami varken onca masrafla camiye eş değer 150 kişilik mescit yaptırmışlar.
ne olacak.
sadece öğrenciler, halktan kopuk öğreticiler; ibadet edecekmiş.
Halk ise girmesi yasak..hatta veliler bile özel izinle içeri girebildiği bir yapıda;
Özgürlük.
Serbest düşünce
Kendini geliştirme
İyi ve kötüyü ayırt etme mümkün mü..?
Artık "okul "denen binalardan uzaklaşıldığı,
bilginin saniyede 300 bin km hızla dolaştığı,
"öğrenici" diye betonlara mahkum edilen alanlarda çoğu "öğreticilerinden "fazla bilgi sahibi olduğu bir zamanda
Hayattan kopuk olarak - Paket olarak teslim alıp paketlenerek gönderilen masum yavruların - Hepsine aynı şeyleri yükle ve paketle.. Bu ana da öğretim de..
Sadece evde ana babasının kontrol edemediği çocukları oyalar, bir şeyler yüklersiniz..
karşıdaki amcaya, yandaki nineye SELAM verip hatır sormayan.
Yağmur, çamur, yeşillik bilmeyen..Kuş sesi duymayan
Herhangi bir esnafla karşılaşıp -alım satım yaptırmayarak- , (cebindekinin hesabı kitabı bilmeyen (cebindekinin değerini bilmeyen),
rekabeti anlamayan ..
-"Güvenlik" diye egonuzu tatmin için Camiden bile çekip alarak dört duvara hapsederek - Hayatın gerçekliklerinden habersiz,
hatırası, hikayesi olmayan..
sadece idareden yılan , ürkek..
duygusuz ve bencil bir nesil olarak hayattan kopuk olarak sudan çıkmış balık gibi topluma sürersiniz..
...
Şu manzarayı görünce iki KELAM edeyim dedim..
Bizde çoğu okullar artık hapsane oldu.
Sabah, çocuk servisle alınıp "paket olarak" oku denen binalara kilitleniyor..
servis imkanı olmayanlar da gelir gelmez, sanki hapsane girişi gibi GÜVENLİK kulübesiyle karşılaşıp içeri hapsediliyor..Ve okul çıkışına "mesai bitimine" kadar DIŞARI yasak...
Okul denen yapıların çoğuda bahçeli değil.Bahçesi olanda beton kaplı..Ne ağaç ne kuş.
Tabiattan, insandan uzaklar..
ne hayatı tanıyorlar..ne iyi ne kötüyü bilip mukayese edebiliyorlar..
Hepsi tek tip..
Hepsi aynı düzeyde.
ne beceri ölçen var.Ne kabiliyet değerlendirmesi..Hepsine aynı müfradat..
Yanımız da yeni açılan bir İmam - Hatip ortaokulu var.. hemen yanında da camii..
Çocuklar, Cuma günleri camiye gelip vatandaşla aynı yerde ibadet ediyorlar.Cami sanki onlar için uygulama alanı idi..
hem halk içinde nasıl durulur, nasıl davranılır eğitimin ide alıyor.
Vatandaş da yeni nesille berber olmanın huzurunu yaşıyordu.
Birden ayakları kesildi..
"Güvenlik" gerekçesiyle adeta birer "Hapsane Müdürü" ve de "gardiyanı" konumunda davranan idareciler içeri mescit yaptırtarak çocukları okula hapsetmişler..
ve bununla da övünüyorlar..
yanında milletin yaptığı hazır cami varken onca masrafla camiye eş değer 150 kişilik mescit yaptırmışlar.
ne olacak.
sadece öğrenciler, halktan kopuk öğreticiler; ibadet edecekmiş.
Halk ise girmesi yasak..hatta veliler bile özel izinle içeri girebildiği bir yapıda;
Özgürlük.
Serbest düşünce
Kendini geliştirme
İyi ve kötüyü ayırt etme mümkün mü..?
Artık "okul "denen binalardan uzaklaşıldığı,
bilginin saniyede 300 bin km hızla dolaştığı,
"öğrenici" diye betonlara mahkum edilen alanlarda çoğu "öğreticilerinden "fazla bilgi sahibi olduğu bir zamanda
Hayattan kopuk olarak - Paket olarak teslim alıp paketlenerek gönderilen masum yavruların - Hepsine aynı şeyleri yükle ve paketle.. Bu ana da öğretim de..
Sadece evde ana babasının kontrol edemediği çocukları oyalar, bir şeyler yüklersiniz..
karşıdaki amcaya, yandaki nineye SELAM verip hatır sormayan.
Yağmur, çamur, yeşillik bilmeyen..Kuş sesi duymayan
Herhangi bir esnafla karşılaşıp -alım satım yaptırmayarak- , (cebindekinin hesabı kitabı bilmeyen (cebindekinin değerini bilmeyen),
rekabeti anlamayan ..
-"Güvenlik" diye egonuzu tatmin için Camiden bile çekip alarak dört duvara hapsederek - Hayatın gerçekliklerinden habersiz,
hatırası, hikayesi olmayan..
sadece idareden yılan , ürkek..
duygusuz ve bencil bir nesil olarak hayattan kopuk olarak sudan çıkmış balık gibi topluma sürersiniz..
...


Hüseyin Üzmez, Nasıl bir iftiraya uğradı?


Yorumlar
  • Nevzat Laleli 28.Subat.1995 YAŞ'da Refah-Yol hükümetinin düşürülmesinde çalışılmış, Fatma Şahin ile bir cemaat lideri gibi görünen Müslim Gündüz Hüseyin Üzmez'in evinde Polis tarafından basılmış, günlerce medyada konu olmuştu. Bu tertibin içinde yer alan Hüseyin Üzmez, benzer bir planın içinde karşımıza çıktı. Hadis-i Şerif de Peygamberimiz; "Bir Müslümana iftira eden, o iftirayı yaşamadıkca ölmez" buyurmaktadır.
    1
  • Ertuğrul Dönmez Allah kuru iftiradan saklasın.
////////////////////////////////////////////

http://necaticavdar.blogcu.com/kim-kimi-yargilayacak/33691596

Kim Kimi Yargılayacak?

Kim  Kimi Yargılayacak?

15 Temuz darbesini yapan “Yurtda Sulh Konseyi “  nihayet mahkeme önüne çıkarılaya başlanış..!
Ziya Paşa merhum;

Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
diyor.
Prof. Dr. Ahmed Akgündüz’ün imza koyduğu “Bilinmeyen Osmalı” kitabının tanıtımı yapılıyor.
EGO, Sponsor...
Davet etmişler gittik..
Yemekli,tanıtımın yapıldığı salona vardığımızda ön masalar “protokol”diye ayrılıp, oturacak olanların isimleri masalara konmuş.
Eee içeri girenler “Deli- Divane “olunca.
İstediğimiz masaya geçip oturduk.
Gariban “görevliler”  gelerek  ezile büzüle;
- “Efendim, bu masa  . şey.. “Protokole ait”   demeye çalıştılar..
Ama karşılarındakiler..
Hüseyin Üzmez...
Selami Çekmegil..
Ve
Necati Çavdar.....
Üzmez, “Biizm olduğumuz yerde protokolda, portakalda olmaz” demez mi?
Yapacak bir şey yok.
Geçip  saç yağı şeklinde oturduk..
Önümüzdeki iismleri yan masalara attık
Biraz sonra da diğer isimleri yazılı kişiler..
Bülent Arınç.
Mehmet Elkatmış ve diğerleri..
Herkes yerini alıp da “merhaba “lar dönemi geçtikten sonra.
Selami Ağbi, bana bakarak hem işaret ediyor hem de;
-         “Necati,  Hüseyin Ağbi ne diyordu?” Diye sorarak  lafı açmamı istiyor..

Ben yanımda oturan Mehmet Elkatmış’a  nezaketen duymmazlıktan gelerek  oralı olmuyorum..
Fakat, Selami ağbi ısrralı..
Bu ısrar üzerine
Hüseyin ağbi,
“Yahu ne  öyle kaş göz ediyorsunuz?
 Açık söyleseniz ya... 
Selami, geçenki yazımı mı soruyor?
Ne demişiz?
Yalan mı” diye lafa girip , devam etti:
 Hakikatten samimi konuşuyorum.. Mehmet bey(Elkatmış) Evliya gibi adam.. Susurlukçular her türlü kötü işi bilen ve yapan kişiler. Böyle bir kişiyi Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı yapılınca   dedim /yazdım ki  bu işi çözmemek, aydınlatmamak için Elkatmış, tercih edilmiş.. Şayet işi sonuçlandırmak isteseydiler Elkatmış değilde o işleri bilen biri getirilmeliydi”
Elkatmış, kıpkırmızı...Ses seda yok.
Biz doğru, o işi çzömek için o tür işlerden anlayan fitne fücür biri olmalıydı  derken , Arınç, konuşmayı  farklı bir alana çekerek Elkatmış’ı  elimizden kurtardı. .....
Hakikaten de Elkatmış, gibi sakin edepli bir adamın başkan olduğu  Meclis Susurluk olayını araştırma  komisyonundan elle tutulur bir şey çıkmadı.
.............
Aynen öyle...
Bu darbe belası davasıda normal bir dava değil.
Klasik hukuk tahsili yapmış.  Düzgün yaşamış, doğru davranmış mahkeme heyeti, nasıl işin içinden çıkacak?
Çünkü karşıda;
 Her türlü dalavere çeviren.
Yalancı, takiyeci,sahtekar...
Gerektiğinde  kan dökmekten çekinmeyen katiller sürüsü..
Eğer sonuç almak, hakikate ulaşmak isteniyorsa mahkeme düzeni, klasik  metotla  mümkün değil...
Mahkeme Başkanı, hukuk tahsili yapmış ama mutlaka o karanlık gecede  DARBECİlere karşı tavır alarak sokağa çıkma cesareti göstermiş biri olmalı..
Keza savcı da öyle...
Darbe gecesi, acaba ne olacak diye bekleyen.. hangi duruma  uygun vaziyet alayım diye düşünen tatlı su balıklarından hayır gelmesi mümkün değil.
Ayrıca;
Zanlılar;
  1. Şehit aileleri
  2. Darbeye karşı duran, silahlara göğsünü siper eden  kişiler
  3. Darbecilerin  silah arkadaşlarından darbeye karışmamış profesyonellerden
seçilecek bir komisyon ve halk jürüsü  tarafından  sorgulanmalı..
Darbeye karşı sokağa çıkma  cesareti gösteren “Hukukçu” başkan ise ortaya çıkan durumu  Hukuk çerçevesinde değerlendirmeli.
Aksi halde mahkeme ayağı essik ve topal kalacaktır...
Sonuç; hukuki olabilir ama ADALET çıkmaz..
Acilen bunun için düzenleme/yasal zemin oluşturulmalı.
Bu yapılmayacaksa “kör tutuğunu...” meselesinden öte   havanda su dövmekten başka  ne beklenebilir ki...


Necati Çavdar
22 Mayıs 2017/ ahimesut/Alsancak

//////////////////
Ziya Paşa ‘ın Terkib-i Bend ve Terci-i Bend’i


1. Cehrin ne safâ var acaba sîm ü zerinde?
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde.

2. Bir reng-i vefâ var mı nazar kıl şu sipihrin,
Ne leyl ü nehârında, ne şems ü kamerinde.

3. Seyr etdi hevâ üzre denir taht-ı Süleyman,
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde.

4. Hür olmak eğer ister isen olma cihânın
Zevkinde, safâsında, gamında, kederinde.

5. Cânân gide, rindân dağıla, mey ola rîzân,
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde!

6. Hayr umma eğer sadr-ı cihân olsa da bi'l-farz,
Her kim ki hasâset ola ırk u güherinde.

7. Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim,
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde.

8. Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât,
Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde.

9. Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.

10. Ben her ne kadar gördüm ise ba'zı mazarrat,
Sâbit-kademim yine bu re'yin üzerinde:

İnsana sadâkat yakışır görse de ikrâh;
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.


Günümüz Türkçesi:

1. Dünyanın altınında ve gümüşünde acaba ne güzellik, ne saadet var? İnsan hepsini bırakır son seferinde(ölünce).
2. Bak, vefadan eser var mı şu gökyüzünün gecesinde gündüzünde, ne de güneşinde ayında!
3. Denir ki, Hz. Süleyman'ın tahtı gökyüzünde uçtu. Şimdi o saltanatın yerinde yeller esiyor.
4. Eğer özgür olmak istersen; dünyanın zevkinden, sefasından, gamından ve kederinden vazgeç.
5. Sevgili gitmiş, en iyi dostlar dağılmış, şarap dökülmük; böyle gecenin sabahından hayır umulur mu?
6. Soyunda sopunda ve cevherinde cimrilik, alçaklık olan kişiden, dünyanın en itibarlı mevkisinde olsa bile hayır bekleme.
7. Nice müneccim, falcı gökte ilginç yıldızları arar. Lakin gafleti yüzünden, yolunun üstündeki kuyuyu bile göremez.
8. Onlar ki boş konuşmalarla dünyaya düzen verdim sanarlar. Lakin bin türlü tembellik bulunur şahıslarında.
9. Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz. Kişinin aklının büyüklüğü ancak yarattığı eserlerde görünür.
10. Ben ne kadar gördümse de bazı zararlar, ziyanlar; kararlıyım yine bu düşüncemin üzerinde:
Vasıta Beyti: İnsan iğrençlik, kötülük görse de ona sadakat yakışır. Yüce Allah doğruların yardımcısıdır.

edebiyatogretmenii.blogcu.com/ziya-pasa-nin-terkib-i-bendinden.../4529535
///////////////////////////////////////////////////

Hüseyin Üzmez hakkındaki gerçekleri avukatı yıllar sonra böyle anlattı! Nasıl bir iftiraya uğradı?

Bir dönemin ünlü yazarlarından olan merhum Hüseyin Üzmez'in nasıl bir iftira sonucu cezaevine düştüğünü ve orada öldüğünü avukatı Bülent Demir, Akit TV'de yayınlanan bir programda ortaya koydu. Demir, Üzmez davası üzerinden de İstanbul Sözleşmesi'ni sert bir şekilde eleştirdi.

Habervakti yazarlarından Muhammet Binici'nin Akit TV'de sunduğu Söz Meydanı'nda açıklamalarda bulunan merhum Hüseyin Üzmez'in avukatı Bülent Demir; "Hüseyin Üzmez'in bir iftira sonucu cezaevinde hayatını kaybettiği"ni belirtti. 'Kadının beyanı esastır' ifadesinin ilk kurbanlarından olduğu vurgusunda bulunan Demir, İstanbul Sözleşmesi ve CEDAW'a sert eleştirilerde bulundu.
GERÇEKLER BEKARET RAPORUNU İSTEYİNCE ORTAYA ÇIKTI
''İstanbul sözleşmesi toplumda yalanı ve iftirayı yaygınlaştırma temelli şeytani bir şey barındırıyor.''  ifadelerini kullanan Demir, ''Akılda kalınsın diye sizlerin de çok iyi bildiği bir örnek üzerinden ifade etmek istiyorum. 83 yaşında cezaevinde ölen birisinin hikayesi. Bununla ilgili Fatih Altaylı’nın programında tüm Türkiye’ye haykırmıştım. Bu yanımdaki adam masum diye. Bu adamı cezaevinde öldüreceksiniz, hepimiz bu adama toprağın altında yüzüne bakamayacağız. Sadece eşi inanmıştı. Geriye avukatı olarak ben kaldım. Bu adam bir gazetenin başyazarı, 81 yaşında. 14 yaşındaki bir kız diyor ki “Bu adam bana defalarca tecavüz etti.” Polis ifadesi pornografik ifadesi sayfalar dolusu, okuyunca kusacak cinsten. Savcılık ifadesi de aynı şekilde. Ben nasıl uyandım, polisteki ifadede pantolonumu indirdi, savcılıktaki ifadede eteğimi indirdi. Bu ya pantolon ya etek. Duruşmalar yapılıyor, CHP’nin milletvekilleri adını da söyleyeyim, Canan Arıtman. Ne kadar eşcinsel, feminist kadın dernekleri varsa, duruşma salonuna girerken bize yumurta atıyorlar, domates atıyorlar, bu şekilde duruşma salonuna giriyoruz. Meslektaşım arkadaşlar bile sen nasıl çocuk tacizcisinin avukatlığını yaparsın, ama ben onun kitaplarıyla büyüdüm. Cezaevinde ziyaretine gittiğimde ‘Ağabey seni asla yalnız bırakmayacağım ama şunu bana bir söyle. Yaptın mı, yapmadın mı?’, ‘Yapmadığımı biliyorsun, yapsam yaptım diyebilecek adam ulduğumu bilmiyor musun?’ dedim tamam. Duruşmalarda bir detayı daha yakaladım ve kızın bakir olup olmadığının testini istedim. Adli tıptan bakire olduğu raporu geldi. Karşı taraf itiraz etti. İtiraz eden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Nimet Çubukçu. Bir sonraki celsede tıp fakültesine gönderildi. Oradan da bakire raporu geldi. İfadelerde tecavüz defalarca. Kızın bakire raporu gelince müvekkilimi tahliye etmek zorunda kaldılar. Sonrasında bu kız çocuk esirgeme kurumuna alındı. Artı o süreçte çocuk esirgeme kurumlarında nasıl şebekeler olduğunu, çocukların bir çarşı izinlerine çıkarılırken verilen 20 liralık harçlık için kimlerin altına yattığını, bunların hepsini öğrenme şansı buldum.'' ifadelerini kullandı.
TECAVÜZE UĞRADIĞI İDDİA EDİLEN KIZ 'HEPSİ YALAN' DEDİ
Açıklamalarına devam eden Demir, ''Normalde benim o kızı ziyaret etmem suçtu ama çözmem lazımdı. Gittim, kızı yurtta ziyaret ettim. Dedim bak yavrum, bu konuşmayı da yaparken yanımda pedegog da vardı, Çocuk Esirgeme Kurumu'nun müdürü de vardı. Kızı çağırttım, dedim bak evladım bu adam bu işi yapmışsa cezaevinde gebersin gitsin. Ben de sana söz veriyorum sen eğer yaptı dersen, bu adamın avukatlığını yapmayacağım. Senin sözüne bu kadar itimat ediyorum. Sen yalan söylemezsin. Ama eğer bu adam bu işi yapmamışsa sen bundan sonraki hayatında yastığa başını koyduğunda bu adamın çığlıklarıyla uyanacaksın. Yaptı mı, yapmadı mı? Kız hiç tereddüt etmeden hüngür hüngür ağlamaya başladı ve ben yalan söyledim dedi. Tamam kızım dedim. Duruşma salonunda, 3 çelse sonra kız yalan söylediğini itiraf etti. Fakat müvekkilim 16 yıl ceza aldı ve 83 yaşında cezaevinde öldü. Bu olaya şahitlik yapan bir kişi vardı. Kızın annesi. 34 yaşındaydı. Cezaevinde öldürüldü. Şimdi bakın bir kanun diyoruz. Bu kanunun uygulandığındaki domino etkisi nerelere gidiyor değil mi? Bu kişi kimdi? Hüseyin Üzmez’di. Şimdi medyanın ifhal ettiği zihinlerimizde Hüseyin Üzmez çocuk tacizcisi değil mi? Bu çocuk gerçekleri mahkeme salonunda söylediği halde 16 yıl ceza verildi ve cezaevinde öldü." ifadelerini kullandı.
HaberVakti

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...