732. ŞEB-İ ARUS |
Yazar NECATİ ÇAVDAR | |
03-01-2006 | |
Bu gün 17 Aralık 2005 Kış mevsiminin ilk ayı Zehmeri'nin 3-4.'ü Ve 732. Şeb-i Arus.. Kimileri Diyar-ı Rum'un büyük filozofu sevili Mevlana'yı anıyor. Kimi sevgili Mevlana ile kendini buluyor. Kimi ona küfrediyor. Demek ki büyük insan. Demek ki iz bırakan biri.. Ve bu toprakların adamı.. En azından bu topraklardaki insanı yoğuran adam.. Sen orta Asya'dan kalk gel.diyarı Rum'a.. Ve Karaman denen yerde karar kıl. Oraya yerleş.. Tabi tek başına gelmemiş. Büyük bir maiyetle. Ana baba, kardeş evlat ve yakın, yaran.. Bu dervişlikten öte bir şey Yani bir külah, bir hırka karnımı nerde doyurursam ordayım değil. Nerde istersem oradayım, nerde rahatsam orada oturacağım anlamına bir göç.. Ve parçalanan Selçuklu kalıntısı Anadolu Selçuklu sultanının illa "gel" sşeklindeki ısrarlı çağrısına uyuş. Bence sultanın yakınana mecburu iskan ediliş. Zira Mevlana zaten özel misyonla gelmiş, sultanları bile sarsan bir alt yapıya sahip, ekibide ona uyumlu.. Ben " batın" durumunu bilmem.. Anlamamda..O sadece Halikimizin bileceği iş.. Ama ben olayların ve olaylarrda rol olanların "zahirine" bakıyorum.. Ve Mevlana açısından baktığımızda Konya'da halka değil, üst tabakaya yakınlık. Üst tabakanın anlayışını değiştirme cehdi. Yoksa gerek Karaman gerekse o günün Konya'sında kaç kişi Farsça bilir, kaç kişi Farsça şiirden anlardıki?.. Mevlana'nın hedef kitlesi dönemine göre kendini entel sayan, öyle görünmek için çaba sarf edenlerdi.Vede millet kesesinden harcayan , kendini devletlu kabul eden "tüfeyli " taakası. kaymak gurup.. Ve mevlana o konuda başarılı.. İster Moğol ister Anadolu Selçuklu ileri gelenlerini kendi potasında yoğurmakta mahir. Biraz ney, biraz zikir biraz fikir..Ve zahirde olsa "şarap" keyfi.. Aşk hariç , dünya galise, ekmek kaygısı, hayat ilesi yok.Keyf, eğlence, ince fikir.. Siyasal ve sosyal elitin hangisi önde ise ona methiye işi götürüyor.. Herkes menmun. Dönemine baktığımızda Anadolu yeni yeni kendine geliyor. Yoğrulmaya açık. Ve yoğrulması için gerekli. Hırıstiyan inancına mensup insanlar gurubundan ve Rum hakimiyetinden İslam inancına ve ortaasya kökenli kavmin hakimiyetine geçiş sözkonusu.. Kimse kırılmamalı..Kimse küstürülmemeli. Herkes kendini bulmalı ama yeni bir yöne de yol almalı. İşte üst yapıda bu değişimin mimarıdır Mevlana.. Kafir Moğol'u ürkütmeyeceksin..Rum'a hoş, Yahudiye dost duracaksın. İslama yakın olacaksın.. Kaymak tabakanın meftun olduğu değerler silsilesine uygun estetik ölçüler ve matamatiksel figürler, bulacaksın.zikirr bile yapsan o günün anlaşına göre bu günün pop türü unsurlar katacaksın.. Her kesim kendini bulacak. Bu gün laiki, enteli, her dinden felsefi bakanı, müslümanı yanyana olduğu gibi. Anma törenleride de olsa Mevlana'yı .izlediği.. Herkesin ve kesimin O'dan kendince bir hisse aldığı gibi.. Eğer Mevlana tipinde birisi olmasa idi üst yapıdakilerden kaç kişi dağlı Türkmenin dilinden, yani Yunustan etkilenir, onunla yalın ayak, başı kabak dağ bayır dolanırdı? Yada Haci Bektaş Velini'n postu kenarında gerdan kırardı. Kan içici zevk ve sefa peşindeki Moğol sürüleri nasıl bir eğlence ile zapturapt altında tutulabilirdi? Her türlü zulumden bıkmış insanları yanyana getirebilr, onlara yeni ufuk açar, sıkıntılarından uzak tutablirdi?.. Evet bu gün; gerek Mevlana'yı gerek Hacı Bektaş Veli'yi gerekse Yunus Emre'yi yüceltenler, bir diğerini alçaltıyor. Beğendiklerini diğeri üzerindren büyütüyor. Bu yanlış her birinin kulvarı farklı idi.. Çünkü, o gün Rum memleketi diye anılan (Diyar-ı Rum ) Anadolu'da Hırıstiyan inancı ve Rum kültürüne mensup fakat İslam inancına geçme durumundaki halkın yoğrulmsı sözkonusu. Bunun içinde o inanç ve kültürlerin en kavi yaşandığı, felsefi ekollerin hayat bulduğu ve üretim yerleri konumundaki bölgelere öncekilerin inanç ve değerler sistemini altüst edecek, yenilere ram olacak simge kişiler gerekli idi. Bunrlar aracılığı ile değişim gerçekleştirilmeli idi.Tabir caizse çivi çakmak gerekti. Bunun için en öne çıkan simge isimler gariban lalk için Yunus. Biraz okumuş, yazmış insanlar için Hacı Bektaş Veli. Daha ileride kaymak tabaka için ise Sevgili Mevlana bu görevleri yapıyorlar.. İşte Yunus, Hacı Bektaş ve Mevlana. Diyarı Rum'u Anadolu yapan mefkure ve misyonu üstelenip götürüyorlar. Yoksa kıylıçla alınan yer kılışla korunmuyor. Eğer öyle olsa idi.Anadolu'yu bir uçtan bir uca talan eden Moğl ve Haçlı sürüleri uzun ömürlü kalırlardı. Çünkü onların ne Mevlanası, Ne hacıbektaşları hnede Yunusları vardı. Bazıları Mevlana'yı, Yunus'u Hacı Bektaş'ı bir birlerinin rakibi gibi görüyor, göstermeye çalışıyor. Bence yanlış.Çünkü onların hitap ettikleri kesim, etkiledikleri alan ve gönüller farklı. Ve bu farklılıkları ile misyonlarını çok güzel yerine getiriyorlar. Dün öyle idi. Bu günde öyle.. Bulundukları bölgelerde Anadolu'yu bir uçtan bir uca yoğurup yeni bir anlayışa sahip insanla donatıyorlar.. Ve bu güne uzanan misyonları ile aynı görvi yapıyorlar. Efendim Mevlana üst yapıya hitap ediyordu.Moğol emirlerinin emrinde idi. Geçiniz. Belki dünün ateist Moskova'sında hınca hınç doldurulan salonlarda "Çile bülbülüm çile" şarkısını söyleyenler hangi misyonla kominizmin en azılı sapıklarını "Allah" diye bağırtı ise Mevlana'da kafir mool sürelerinin önderlerine aynı saikle Allah, merkezli olmak üzere döndürtmüştür.. Mevlana, zaten hiç alt yapıya inmadi ki? Hak'kı bilmesama halk adamı olmadı. Para ve devlet adamlarına yakın durdu. Onun tekkesi hep açların değil tokların yeri, belki açlara bu yolla uzanılan eldi. Gidin görün Konyaya. Kendi alanını bırakın. Sadece özel doktorunun bulunduğu mevkiee bakın. Bir birinden hayli uzakta.O günün Konya ölçüsüyle anlaşılan Doktoru bağlık bahçelik bir yerde oturuyor, rahatına bakıyordu.Ve özel araçlarla kendisine geliyordu. Bunu normal bir dervişin, garip bir şeyhin doktoru-nun yapması mümkün mü?. Evet Mecvlana halk adamı değil devlet adamını yoğuran, zengini halden hala sokan biri idi. Bu günde öyle değil mi? Anadolu harekatini bir hatırlayın. Mustafa Kemal gidip Konya'ya , Mevlevi şeyhinden destek alıyor .Geliyor, Hacı Bektaş şeyhine ondanda destek alıyor. Ve TBMM açılınca, birinci başkanı Mustafa Kemal. Yanında ikinci Başkan Mevlevi Çelebisi.. Üçüncü Başkan, Haçıbelaş çelebisi Ücüncü başkan ise son Osmanlı Mebusan Meclisi reisi Cemaletitrn Arif bey.. Eğer bunlar, Anadolu harekatına destek olmasalardı kim olursa olsun havasını alırdı. Anadolu'da isyanın değil, meşruiyetin ve istiklal mücadelesinin halk nezdinde kabülü bu simgelerle sağlanmıştır. Sonra mı? Sonrası malum.Tekke ve zaviyeler kapaınca gerek Mevlana gerekse Hacıbektaş tekkesi de kapandı.Ama sonradan ilk açılan Mevlana dergahı oldu. Yani o zamanda devletlu idi.Bu günde.. O meşhur yasaya ragmen açıkça Devlet erkanı huzurunda ayin yapıyan iki tekke açık .Birisi Mevlana dergahı diğeri Hacıbektaş. Ama kapalı denen, fakat asla kapıtılamayanlar ise sadece Yunusvarı dergahlar. Onlarda kim ne derse desin milletin gönüllerinde olduğ için hiç kimse mühür vurmamıştır. O nedenle dün olduğu gibi bu günde bu üç simge isimler farklı katagorideki halkın gönüllerinde yaşar gider. Mevlana gelişi, yerleşişi, yaşayışı ve hitap ettiği alan bakımından ne kadar uluslararısı ise bu günde öyledir. Yüzyıllar ötesinden felsefi duruşu ile tükenen, yeni soluk arayan atılı merkezlere uzanmaktadır.Görüşleri yahnkı bulup, gönülleri Konya'ya, Anadolu'ya bağlamaktadır. Yunus, ne kadar yerli ise bu günde öyledir. Hacı Bektaş veli devlet ve milletin birlik harcına ne kadar etki etmişse bu günde öyledir. Kimse bunları çatıştırmamalı.. Bunları aynı saymamalı. Ama ayrıda saymamalı. Evet bunların hitap etteği kitleler ayrı ama hedefleri aynı, kaynakları aynı.. Kim ne derse desin millet bunları seviyor. Kendilerini okumasa da seviyor.. Nasıl ki sevenin sevgiliye gittiği günü Mevlana, "Şeb-i Arus" ilan etmişse..Bu üç değerin buluştuğu gönüllerde bayram etmektedir. O gönüllerde her an "Şeb-i Arus " ateşleri yanmaktadır. Mevlana'yı dışlamanın, Yunus'u horlamanın, Hacı Bektaş veliyi hakir görmenin kime neye faydası var ki? Gelin müşterekleri çoğaltalım. Müştereklerde buluşalım.Onlar gibi .Onlar metotları, hitap ettikleri kitleler farklıda olsa Kur'an aydrınlığında Hz. Muhammed önderliğinde tek müşterekde buluşmuş, bağlılarını yüz yıllarca buluşturmuş.
Bize düşen buluşmak ve bilişmek..Gerisi Hak'ka kalmış..
NECATİ ÇAVDAR- www.blogcu.com/necaticavdar
////////////////////////////
http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=136&Itemid=77 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder