///////////////////////////////////
Konuşmalar/KONUŞTRMALAR
BEYAZ
İHTİLALDEN DARBE ye, 27 MAYIS
NECATİ ÇAVDAR/ UFUK
TURU
BEYAZ
İHTİLALDEN DADBEYE 27 MAYIS
Mart ayında
İşçi Partisinin yaptığı “Halkçı Devletçi Ekonomi Kurultayı’nda iki Milli
Birlik Komitesi üyeside vardı. Biri Suphi Karaman diğeri Şefik Soyuyüce.
Yalçın Küçük “7
Mayıs bir halk devremidir. 27 Mayıs’ı Karaman ve Şefik Albayım
yapmadı.Biz öğrenciler yaptık.Biz yaptık onlar yönetimi ele
aldılar,Birdaha yaparsak yönetimi onlara vermeyeceğiz.”diyordu.
Doğu Perinçek’te “Şu andaki uygulamalar kapitalist
kurallara uymuyor.Devrimsiz evrim olmaz” diyerek bu kişiler için “Yalçın Küçük, başarılı subaylar ancak başarılı ihtilalci
olmadığını söyledi”diye gönderme yapıyordu.
Şefik Soyyüce ise”Biz bu gençlerin kafası gitmesin
diye yönetimi ele aldık.
Ben İstanbul Örfi İdare başkanı idim.İstanbul’daki ihtilali ben planladım.”diyerek 29
Mayıs’ta Ankaraya geldim.Bir adam dolaşıyor. Bir kağıda imza attım. Maliye
bakanlığı bana kalıdı” diyerek27 Mayıs’ta görevlerin ne şekilde
bölüşüldüğünü söylüyordu.
Bağcılar Bankası genel Müdürü “Batıyoruz” dedi.
Ekrem Alican vasi banka tayin eder hallediriz
dedi.Merkez bankası para bassın dedim.IMF dedi.
Ben “
Basın.Ancak banka genel Müdürleri duyarsa seni ulusta asarım.Çıkan para
tedavül etmeyecek.” Dedim.Para basılarak likidite sıkıntısına son
verdik.Ağustosta para dönmeye başladı.Para basın dedğimmde kasada sadece
500 milyon vardı.Ekrem Alican, “ Büyük kumarcısın” dedi.Bunu arkadaşımda bilmez”
diyerek Suphi Karaman’a gönderme yapıyordu..
Hemen cevap veren Suphi Karaman, “Hiç beklemediğim bir cevaliyet içinde ihtilalin nasıl yapıldığını anlattı.Şefik
Albayımın bilmediği de. O işle uğraşırken ben orgeneralleri tık
tık traş ediyordum.Öyle sakal tırşı değil tam traş yapıyordum” diyerek
darbelerin karekterini ortaya koyuyordu.
“Hedefe varmak için her şey A’dan Z’ye planlanmalı.Hangi yoldan ne ile iktidara geleceğiz
bunun proğramı olmalı.yoksa olmaz..Gelincede ne yapılacak baştan bilinmeli.
Yoksa iktidar olunmaz” diyen Şefik Soyuyüce’ye katılımcı ise Dünya
emperyalizminin savunması Natodan’ neden ayrılmadınız? diye sordu.
Soyuyüce ise”27 Mayıs sabahı NATO’ya CENTO’ya bağlıyız dedikten
sonra hemen NATO’dan ayrılınmasa beklenemez.Bir konsensüs sağlanana
kadar yapılması gereken bir çok şeyler yapılmadı.Sözlerim bu
kadar”diye konuşan bu insanla bbir röportaj yapmalı idim.
1980lerin başında henüz
Dikmenin üst kesimlerinde imara uygun yapılaşma başlamamıştı.Dikmen
Dokuzuncu km’de kuzey avrupa mimari sitilde bir bina var.Özel güvenliği,
yüksek çatısı ve yüksek duvarları olan bina.Sahibini sorduğumzda burası
“27 Mayıs ihtilalini yapanlardan birinin. İhtilalden hemen sonra kaynak
makinaları açılan Merrkez Bankası kasaları soyulmuş. Buda onlardan biri
imiş.şimdi fabrikatör olmuş” diyorlardı.İşte bu iddilara muhatap olan kişi karşımda
idi. Kendisi ile tanıştık Kendisine o iddaları hatırlattım.Kesinlikle
yalanladı.O ilaç sanayine girrerek sanayici olmuştu.Röportaj talebimi
kabul etiti..
şefik Soyuyüce , Baba tarafından Kanuninin beylar
beylerinden Ve macaristan seferine katılan
Bahrem beyin ,Anne tarafından ise kabe kumandanlarından bir kişinin torunu
olduğunu söylüyor.
Odasında hemen
heman adam boyu bir bir ferman’ı gururla sergiliyor.
Bu ferman ve darbeci biri..bundan dolayı irticacı
demiyorlarmı? Soruma ne münasabet .Bu
benim atammın.padieşah vermiş.Okuyabiliyormusun diyorum.hayır .çünkü ben
katıksız Cumhuriyet çocuğuyum eski yazı bilmem diyor.
Bende Ama cumhuriyeti kuranlar kendileri biliyordu.Bunun
Cumhuriyet cocukluğu ile ne ilgisi var
diyorum.Yumuşuyor.
Doğru .Ama okuyamıyorum.dedimin ismi yazıyor olmalı
ama bilmiyorum diyor.
Sivasla ilgili bir kitaptan Bahrem paşanın
özelliklerini okuyarak, macaristan kendilerini
göre orayı işgal etmiş olan kanunninin heykelini ditkmişler.biz
nelerle uğraşıyoruz.diyerek Osmanlı askerlerinin meşhur aldıkları
üzümlere bedelini altınhpara olarak asmalarını sitayişle
anlatıyor...
Demek ki irtica denen ne menem şeyse birilerine göre büyük bir mirasın yazıldığı yazıyı
bilmek.Eğer öğünülecek bir konu ise tehlikeli bir durum yok...
Bize göre ajitasyonlarla,
slogonlarla yola çıkılmış.Geri dönülmez noktaya gelinincede birileri
yönlendirmiş.
Her ne kadar ordu müdahalesi denhiyorsada bizzat içinde yaşayan ve etkili olanların
ifadesinden ordunun isminin ve silahının kullanıldığı bir hükümet
darbesi..Sonucu milletçe kabul edilmeyen, hiçbir zamanda tasvip görmeyecek bir
gece baskını.Olağan dışı olaylar.Acılar ve kesilen demokratik hayat.milletimizi
darbeler kıskakacına alan sürecin başlangıcı..
- Şefik Soyyuyüce- Necati Çavdar-
27
Mayıs hala tartışmalı bir konu.kimine göre bir ihtilal.kimene göre
devrim.Kimine göre bir hükümet darbesi.Bu kavramlar farklı anlamlara gelmesi
bir yana kendisi bir tarihi olay.Bunun yıldönümü dolayısıyla yine çok
tartışılacak.
Biz
olayın etkili isimlerinden biri ile, sizinle bu konuyu konuşmak istedik.
-27
Mayıs’a gelmedin önceki rütbeniz ve o andaki konumunuz ne idi?
-Ben
27 Mayıstan evvel yarbaydım. O zaman İstanbul’un asayış ve emniyetini sağlamak
üzere teşekkül edilmiş,Örfi idare birlikleri (Sıkı yönetim)diye bir tümen
ayrıca üç alay ve bir zırhlı tugay ilavesi ile bir birlik oluşturnulmuştu.Ben
onun kurmay başkanı idim.27 Mayıstan sonra 30 Ağustosta Albay
oldum.Arkasındanda sürgüne gittim.
-27
Mayıs olayı çok geniş bir konu ben farklı zamanlarla ilgili farklı sorular
soracağım. Konu bir çok yerde yazıldı çizildi.bana ilginç gelen bir olayı sizin
mayiye bakanlığınızı sormak istiyorum.Bu olay nasıl oldu?
-Bunu
sonra anlatayım.Hayır şimdi istiyorum.Çünkü sorulyarı ben sorarım.siz cevap
verip vermemekte serbestsiniz.
-27
Mayıs’tan sonra Milli Birlik komitesi (MBK) teşekkül etmesi için Ankara’da
toplandık.Hükümet kurulacak, hükümetin kurulması için bazı müzakereler ve
çalışmalar var.Çünkü daha evelden 27 Mayıstan sonra hükümetin kurulmasında biz
kendi kadrolarımızla hükümet kurma kararı almıştık. Sonradan İzmir’den Cemal
Gürsel’i getirttik.Cemal Gürsel sivillerdende olsun filan dedi.Bizde uygun
gördük.Kimlerden nasıl kuracağız bunu müzakere ediyoruz.derken Başbakanlıkta
yaşlıca bir adam elinde bir tomar kağıt dolaşıyoꗬÁ‹Пደ¿ကЀ馮 橢橢쿽쿽П묠ꖟꖟ쫗lƼƼƼƼƼƼƼ Ͱῼῼῼῼ tͰ❬IJ₈₈₈₈₈₈₈₈⑴[1]⑶⑶⑶⒑Ô╥Ô☹$⢞Ƞ⪾x♝ÉƼ₈₈₈₈₈♝₈ƼƼ₈₈✦₈₈₈₈Ƽ₈Ƽ₈⑴₈₈⑴₈ž₈∆‑ƼƼ⑴₈⁼ 譠ፚǀͰῼ₈⑤ ⑴✼0❬⑬ ⬶₈⬶⑴₈ǐò˂®ƼƼƼƼ[1]ÙBEYAZ İHTİLALDEN RADBEYE 27 MAYIS
Mart
ayında İşçi Partisinin yaptığı “Halkçı Devletçi Ekonomi Kurultayı’nda iki Milli
Birlik Komitesi üyeside vardı. Biri Suphi Karaman diğeri Şefik Soyuyüce.
Yalçın
Küçük “7 Mayıs bir halk devremidir. 27 Mayıs’ı Karaman ve Şefik Albayım
yapmadı.Biz öğrenciler yaptık.Biz yaptık onlar yönetimi ele aldılar,Birdaha
yaparsak yönetimi onlara vermeyeceğiz.”diyordu.
Doğu
Perinçek’te “Şu andaki uygulamalar kapitalist kurallara uymuyor.Devrimsiz evrim
olmaz” diyerek bu kişiler için “Yalçın Küçük, başarılı subaylar ancak başarılı
ihtilalci olmadığını söyledi”diye gönderme yapıyordu.
Şefik
Soyyüce ise”Biz bu gençlerin kafası gitmesin diye yönetimi ele aldık.
Ben
İstanbul Örfi İdare başkanı idim.İstanbul’daki ihtilali ben planladım.”diyerek
29 Mayıs’ta Ankaraya geldim.Bir adam dolaşıyor. Bir kağıda imza attım. Maliye
bakanlığı bana kalıdı” diyerek27 Mayıs’ta görevlerin ne şekilde bölüşüldüğünü
söylüyordu.
Bağcılar
Bankası genel Müdürü “Batıyoruz” dedi.
Ekrem
Alican vasi banka tayin eder hallediriz dedi.Merkez bankası para bassın
dedim.IMF dedi.
Ben
“ Basın.Ancak banka genel Müdürleri duyarsa seni ulusta asarım.Çıkan para
tedavül etmeyecek.” Dedim.Para basılarak likidite sıkıntısına son
verdik.Ağustosta para dönmeye başladı.Para basın dedğimmde kasada sadece 500
milyon vardı.Ekrem Alican, “ Büyük kumarcısın” dedi.Bunu arkadaşımda bilmez”
diyerek Suphi Karaman’a gönderme yapıyordu..
Hemen
cevap veren Suphi Karaman, “Hiç beklemediğim bir cevaliyet içinde ihtilalin
nasıl yerine başarılı olmuş olmamış diye katagorilere ayıran, bütünlüğü bozan
ve giderek hürrüyeti kısıtlayan çok partili hayata dönüşün nimetlerini
yaşamalarına rağmen bunu elimine etmek isteyen ve giderek tahkikat komisyonu
kurarak yasama, yargı ve icrayıꗬÁ‹Пደ¿ကЀ馮 橢橢쿽쿽П묠ꖟꖟ쫗lƼƼƼƼƼƼƼ
Ͱῼῼῼῼ tͰ❬IJ₈₈₈₈₈₈₈₈⑴[1]⑶⑶⑶⒑Ô╥Ô☹$⢞Ƞ⪾x♝ÉƼ₈₈₈₈₈♝₈ƼƼ₈₈✦₈₈₈₈Ƽ₈Ƽ₈⑴₈₈⑴₈ž₈∆‑ƼƼ⑴₈⁼ 譠ፚǀͰῼ₈⑤ ⑴✼0❬⑬ ⬶₈⬶⑴₈ǐò˂®ƼƼƼƼ[1]ÙBEYAZ İHTİLALDEN RADBEYE 27 MAYIS
Mart
ayında İşçi Partisinin yaptığı “Halkçı Devletçi Ekonomi Kurultayı’nda iki Milli
Birlik Komitesi üyeside vardı. Biri Suphi Karaman diğeri Şefik Soyuyüce.
Yalçın
Küçük “7 Mayıs bir halk devremidir. 27 Mayıs’ı Karaman ve Şefik Albayım
yapmadı.Biz öğrenciler yaptık.Biz yaptık onlar yönetimi ele aldılar,Birdaha
yaparsak yönetimi onlara vermeyeceğiz.”diyordu.
Doğu
Perinçek’te “Şu andaki uygulamalar kapitalist kurallara uymuyor.Devrimsiz evrim
olmaz” diyerek bu kişiler için “Yalçın Küçük, başarılı subaylar ancak başarılı
ihtilalci olmadığını söyledi”diye gönderme yapıyordu.
Şefik
Soyyüce ise”Biz bu gençlerin kafası gitmesin diye yönetimi ele aldık.
Ben
İstanbul Örfi İdare başkanı idim.İstanbul’daki ihtilali ben planladım.”diyerek
29 Mayıs’ta Ankaraya geldim.Bir adam dolaşıyor. Bir kağıda imza attım. Maliye
bakanlığı bana kalıdı” diyerek27 Mayıs’ta görevlerin ne şekilde bölüşüldüğünü
söylüyordu.
Bağcılar
Bankası genel Müdürü “Batıyoruz” dedi.
Ekrem
Alican vasi banka tayin eder hallediriz dedi.Merkez bankası para bassın
dedim.IMF dedi.
Ben
“ Basın.Ancak banka genel Müdürleri duyarsa seni ulusta asarım.Çıkan para
tedavül etmeyecek.” Dedim.Para basılarak likidite sıkıntısına son
verdik.Ağustosta para dönmeye başladı.Para basın dedğimmde kasada sadece 500
milyon vardı.Ekrem Alican, “ Büyük kumarcısın” dedi.Bunu arkadaşımda bilmez”
diyerek Suphi Karaman’a gönderme yapıyordu..
Hemen
cevap veren Suphi Karaman, “Hiç beklemediğim bir cevaliyet içinde ihtilalin
nasıl ypları bir şovelye ruhu ile yetiştirilmiş bu ülkenin has evlatları, daima
ülkenin çıkarlarını, cumhuriyetin korunmasını esas alan bir mantık içinde
yetiştirilmişlerdi.
Bu
laf bu şovelye ruhu ile yetiştirnlmiş insanları derinden yaraladı ve Ordu
onurunu koruyabilmek kendi onurlarımızı koruyabilmek için biz buna tehpki
gösterdik.Bu tepkiyi kendi kumandanlarımızda dahil olmak üzere, kendi
kumandanlarımızın buna karşı çıkvmalarını gerekli önlemleri almalarını
düşünerek ikili,üçlü, beşli,sekili ve onlu guruplar halinde tepkilerimiz oldu.derken
bir netice alınması mümkün değildi.
Düşünün
kü ozamanın Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdalhun, ozana 51 . Tümende Tümen
komutanı idi.Bizde Ataları orta Asyadan,Avrupanın ortalarına Viyanalara kadar
at üstünde gitümiş olan bir neslin çocukları olarak.bize Amerekadan gönderilen
katırların nallanmasını öğrenmek üzere kursa tabi tutulmak üzere 51. Tümene
çağrıldık.Ağarımıza gitmekle beraber kalktık gittik.
-Yıl
kaç?
-Ellilerin
başında.Orada çok enteresan bir şey oldu.Bizim oraya gidişimiz öyleyi buldu.Askeri
mahfelde –Orduevi demek mümmkün- öğlen yemeği yiyeceğiz.Tümen komutanını
bekliyoruz.Kumandan masasına oturacak bizde diğer subaylar yemeğimizi
yiyeceğiz.benim rütbem daha üsteğmen.Biraz sonra Tümen komutanı geldi.yanında
parkalı bir kişi var.Bu bize katırların nallanması kursu gösterecek Amerikalı
çavuş.Bizim Tümen kumandanı ile beraber.kapıdan girince bir vestiyer
vardı.Tümen komutanı Amerikalı çavuşun parkasını aldı ve vestiyere kendisi
koydu.Bu bizi son derece yaraladı.
Yani
Amerikalı çavuşla beraber General aynı masayı paylaşarak yemek yedi.Buda bizi
son derece yaraladı.Amerekan ordusundada böyle bir kural böyle bir gelenek
yok.Bir çavuş bir generalle oturamaz.subayla bile oturamaz.Bizim generalimiz
hemde bir nalbant çavuşu ile , nalbantlığı hor gördüğüm için söylemiyorum.Ama
bizde bir hiyararşi var. Yemek yendi.Ama kendi aramızda “ne biçim mantık “ diye
söylenmeye başladık.yemek bitti kumandan kalktı bizde kumandana saygı için hep
beraber ayağa kalktık. Gitti vestilyerden parkayı aldı.Tuttu. Bizim General
Amerekalı çavuşa giydirdi.Anladık ki biz, generallerimiz bizsz haklarımızı
savunacak mertebede insanlar değilmiş.Büyük üzüntüye kapıldık.
Derken
ben 1954 yılında akademiyi kazandım.Akademiye gittik.Orada hukuk okuyorum.İktisat
okuyorum.Ekonominin diğer dalalrını, siyasi tarih okuyorum.Ufkumuz değişmeye
aydınlanmaya başladı.
......
Benden
birkaç rütbe yukarda olan hatta korgeneral rütbesinde olan kişinin de
kurtulması anlamı taşıyordu.Dolayısıyla derine inmediler dolayısıyla bizde
kurtulmuş olduk Böylece.
--
Başbakan’da
bizzat dinlediği için bir kasıt unsuru görmedi.
-Evet
TAA
AKADEMİ SIRASINDA DEVLETİN DÜZELTİLMESİ İÇİN HAZIRLIK YAPTIK
-
O tarihlerde ki akademide okuduğumuz zamanlarda ordunun düzeltilmesi
gerektiğini değil , ülkenin, devletin düzeltilmesi lazım geldiği kanaatine
vardık. Ve bunun için hazırlık yaptık.
Size
bir dosya göstereceğim. Kendi el yazımla yazılmıştır.O tarihlerden 1959
tarihine kadar devam etmiştir bu.
Ülkenin
yönetimi nasıl olmalıdır?
Ülkenin
yönetimi sağlıkta, tarımda her alanda neler yapılmalıdır.Bunları tek tek
yazdım.Bu güne baktığımda hala bu yazdıklarımın geçerli olduğunu görüyorum ve
hayretler içinde kalıyorum.
-
Diğer arkadaşlarınızda bu fikri birikim içinde mi idi?Yani böyle mi
düşünüyorlardı. Yoksa hepiniz ayrı ayrı fraksiyonlar guruplar mı vardı. bağlı
idiniz?
-
Franksiyon değilde. Arkadaşlar bir birlerine çok geniş bir şekilde açılmaktan
korkuyordu.Bir arkadaşımızın beni ihbar etmiş olması benim için yeter
sinyaldi.Bunun için hazırlığı geniş mikyasta yapmak şöyle yapılacak böyle
yapılacak demek mümkün değildi.
DARBE
İÇİN GİZLİ HÜCRE ÇALIŞMASI 1954 DE BAŞLADI
-Komiteler
bunun için mi ortaya çıktı?
-
Onun için beşerli, sekizerli, onarlı kendi içinde çalışan komiteler vardı.
-
Bu günkü gibi teknolojik imkanlar, fax, telefon yoktu.İlitişimi nasıl
sağlıyordunuz?
-Tek
kişi tanınıyordu.Tek kişi diğer gurupla irtibatta idi.O kişi dışında kimsenin
kimseden haberi yoktu.
-Bu
yapılanma ne zaman başladı?
-Aslında
1954 den başladı.
-
Ülkede bir iktidar vardı.Birde kuvvetli muhalefet vardı.İktidarı düşürmeyi
düşünürken muhalefetide değiştirmeyi düşündünüz mü?
-
1958-59’a geldiğimiz zaman kanaatimiz şu idi:İki taraf kavga ediyor.Bunlardan
birisi hatksız birisi haklı diyemezsiniz.Kavga eden taraflardan ikisindede hata
var.Düzeltilmesi icap eden tek taraf değil, düzeltilmesi icap eden taraflar yok
esasında.. Yapı düzgün olsa taraflar kavga edemez. Kavgadan bu sorumlu.Bu günde
aynı şey değil mi?
-
İddianız kural koyalım.sonra herkes yoluna devam etsin mi idi? Yoksa, biz
düzeltiriz ve biz devam edelim mi anlayışınızda idiniz ?
-
Bir defa biz düzeltmek için prensipleri ortaya koyacaktık. Dönülmez bir yola
getirip ondan sonra iktidarı teslim edecektik.Biz Halk Partisinin veya
muhalefetin jandarması değildik.Demokrat partiyi indirelim, Halk partisini
buyur edelim anlayışında değildik. Biz kimsenin jandarması değiliz.
-
O dönem ülkede sıkıyönetim ilan edilmiş.Dolayısıyla ülkede sıkıyönetim
içerisinde asayişi temin etmek sizin göreviniz, sizin işiniz?
-
Bu görev yapılmayarak darbe yapmak niye?
-
Yapıldı.
-
Asayiş temin edildi?
-
Her şey temin edildi.
-
Mesele kalmamış.
-
Efendim.
-
O zaman mesele kalmamış.
-
Mesele kalmamış ama yapılmak istenen ihtillade yerini bulmuş.biz asayişi temin
etmekle devleti yönetmeye başlamadık ki...
-
Sadece bir cüzüne hakim olduğunuzumu düşünüyordunuz?
-
Gene tahkikat komisyonları, gene karşılıklı çekişmeler devam ediyordu.muhalif
parti merkezlerini basmalar, adamların tekif edilip götürülmeleri ve bunlara
yapılan çeşitli işkenceler devam ediyordu.
-
MENDERES’E ATILAN SUÇ İSNATLARI AYIP ŞEYLER
-
Darbeden sonra Menderes ve arkadaşlarına yönelik suçlamalar yönetimleri nedeni
ile değilde daha çok şahsi konularla ilgili oldu.mesela bebek- köpek davası
gibi..Bunlarda şahsi kin ve tepkinin eserimi dir?
-
Bir ihtilalin gayesi bebek köpek davası değildir.Bunlar çok aşyıp şeyler.
Bunlar
o zamanki sorgulamayı yapan kişilerin popülüs düşünceleri.halk nazarında
kötüleştirmek için bir davranışlarıdır.Ben bunları asla kabul etmedim.O zamanda
söyledim.
MAHKEMELERE
KARŞI İDİM
Hatta ben
mahkemelerin yapılmasına karşı idim.Yapmayalım diyordum. Bırakalım.Süngeri
çekilim. Düzeltelim...Bu ülkenin bu hale gelmesine sebbe olan atmış sekiz kişi
tespit etmiştik. Bu atmış sekiz kişiyi Atatürk gibi yurt dışına
gönderelim,Nasıl Atatark yüz elllikleri gönderdi.Biz Türkiyenin düzenli bir
ülke bir yasal ülke haline gelmesi için, yasaların hakim olduğu bir ülke haline
getirilmesi için yapılması gereken her şeyi yapalım.ꗬÁ‹Пደ¿ကЀ馮 橢橢쿽쿽П묠ꖟꖟ쫗lƼƼƼƼƼƼƼ Ͱῼῼῼῼ tͰ❬IJ₈₈₈₈₈₈₈₈⑴[1]⑶⑶⑶⒑Ô╥Ô☹$⢞Ƞ⪾x♝ÉƼ₈₈₈₈₈♝₈ƼƼ₈₈✦₈₈₈₈Ƽ₈Ƽ₈⑴₈₈⑴₈ž₈∆‑ƼƼ⑴₈⁼ 譠ፚǀͰῼ₈⑤ ⑴✼0❬⑬ ⬶₈⬶⑴₈ǐò˂®ƼƼƼƼ[1]ÙBEYAZ
İHTİLALDEN RADBEYE 27 MAYIS
Mart
ayında İşçi Partisinin yaptığı “Halkçı Devletçi Ekonomi Kurultayı’nda iki Milli
Birlik Komitesi üyeside vardı. Biri Suphi Karaman diğeri Şefik Soyuyüce.
Yalçın
Küçük “7 Mayıs bir halk devremidir. 27 Mayıs’ı Karaman ve Şefik Albayım
yapmadı.Biz öğrenciler yaptık.Biz yaptık onlar yönetimi ele aldılar,Birdaha
yaparsak yönetimi onlara vermeyeceğiz.”diyordu.
Doğu
Perinçek’te “Şu andaki uygulamalar kapitalist kurallara uymuyor.Devrimsiz evrim
olmaz” diyerek bu kişiler için “Yalçın Küçük, başarılı subaylar ancak başarılı
ihtilalci olmadığını söyledi”diye gönderme yapıyordu.
Şefik
Soyyüce ise”Biz bu gençlerin kafası gitmesin diye yönetimi ele aldık.
Ben
İstanbul Örfi İdare başkanı idim.İstanbul’daki ihtilali ben planladım.”diyerek
29 Mayıs’ta Ankaraya geldim.Bir adam dolaşıyor. Bir kağıda imza attım. Maliye
bakanlığı bana kalıdı” diyerek27 Mayıs’ta görevlerin ne şekilde bölüşüldüğünü
söylüyordu.
Bağcılar
Bankası genel Müdürü “Batıyoruz” dedi.
Ekrem
Alican vasi banka tayin eder hallediriz dedi.Merkez bankası para bassın
dedim.IMF dedi.
Ben
“ Basın.Ancak banka genel Müdürleri duyarsa seni ulusta asarım.Çıkan para
tedavül etmeyecek.” Dedim.Para basılarak likidite sıkıntısına son
verdik.Ağustosta para dönmeye başladı.Para basın dedğimmde kasada sadece 500
milyon vardı.Ekrem Alican, “ Büyük kumarcısın” dedi.Bunu arkadaşımda bilmez”
diyerek Suphi Karaman’a gönderme yapıyordu..
Hemen
cevap veren Suphi Karaman, “Hiç beklemediğim bir cevaliyet içinde ihtilalin
nasıl yabilir mi? Orası pislik olur.
Demokrasinin
bir ülkede var olabilmesi için sosyal yapının belli bir seviyeye gelmesi,
kültür seviyesinin belli bir yere getirilmesi, ekonomik gücün ve bu ekonomik
gücün gelirlerinin adil bir şekilde dağıtılmasının sağlanması ve bir nizamın
kurulması gerekir.Ondan sonra demokrasi olabilir bu ülkede.Bunlar yapılmamış
bir ülkede demokrasi şekli demokrasidir.Bizim hedeflerimiz bunları
düzeltmekti.ikibin bir yılındayız.Aradan kırk bir yıl geçti.
_
Değişen ne?
-Değişen
hiçbir şey yok.Hiçbir şey olmadığına göre 27 Mayıs hala devam ediyor.27 Mayıs
ruhu hala devam ediyor.Bu gün bunları yerine getirmlek için mücadele eden
kitle, toplum, askeri sivili hepsi 27 Mayıs ruhunun verdiği ışıkla hareket
ediyor.O nun için 27 Mayıs bitmedi, hala devam ediyor.
DEMOKRAT
PARTİ KAPATILMADI, KENDİ KAPANDI
-27
Mayıs bitmedi diyorsunuz ama, 27 Mayısta İndirdiğiniz iktidara yakın
düşüncedeki bir parti dünya tarihinde hiç olmadığı şekilde Milli Bakiye
sisteminin uygulandığı ilk serbest seçimlerde iktidar oldu.Çünkü bu sistem
başka ülkelerde tek başına kimseye iktidar imkanı vermiyordu.Ancak Türkiye’de
bu gerçekleşti.buradan şunu soruyorum.İktidardan indirdiğiniz düşünce yine
iktidar oldu.sizin halkla irtibatınız mı yoktu?
-Adalet
partisini diyorsunuz.
-Evet
onu söylüyorum.Çünkü seçimlerde milli bakiye sistemi ile tek başına iktidar
olan parti AP’den başka yer yüzünde yok.sizin halkla irtibatınız mı yoktu.Bunu
nasıl açıklarsınız.Halkla irtibatınız mı yoktu?Düzenlemeyi mi yapamadınız?
-Ben
her zaman şunu söylemişimdir.Küçük bir yurt gezisi yaptığımız zaman.
Parantez
içinde demokrat partiyi biz kapatmadık.DP’yi kendi parti mensuplarından birinin
kongresini yapamadı diye dilekçe vermesi suretiyle mahkeme kararı ile
kapatıldı.
-İyide
nasıl kongre yapılacaktı.Adamların hepsini içeri tıkmışsınız, kongre nasıl
yapacaklar?
-Daha
önceden yapmaları gerekirdi.
_darbeden
önce mi?
-
İhtilalden sonra kongre olur mu canım.Çok önce yapılması gerekirdi. İhtilalden
sonra ki kongresi zaten mümkün olamazdı.Evvelki dönemde kongresini yapmamış,
zaten partinin hüviyeti kalmamış.Ve şimdi ismini hatırlamıyorum öyle bir
vatandaş mahkemeye müracaat etti.Mahkemeden partinin kapatılması için karar
çıktı. Parti kendi kendini kapattı.Biz kapatmadık.O zaman ki partilerin hiç
birini kapatmadık biz.
27
MAYIS’IN ÇİVİSİ 14LER HAREKATI İLE OYNATILDI
Sorduğunuz
suale gelince, yapılmış olan bu karşı darbenin yani 27 Mayıs’ın çivisi 14ler
harekatı ile oynatıldığı için; Türkiye de tabii ki siyasi sonuçlarına katlanmak
zorunda idi.Adalet partisi bunun için gelmiştir.Adalet partisi, bir anlamda
demin söylediğimiz orta şark ülkesi olmamız , çabuk unutmamız ve acıma hissinin
galip gelmesi netecesbinde olmuştur.Hatırlayacaksınız ozamanlar “bize pelan
lyazım değil, pilav lazım”deniyordu.
-Siyaesi
yasaklı dönemlerde “Gözüme bakın ne dedğimi anlarsınız, kıratın suvarisi,bir
bilen gibi” kelime oyunları ile halka ulaşmak mümükün.Başkada çaresi yok.çünkü
gerçek muradını söylemek yasak.
-Ve
acıma hizssini tahrik etmek bundanda istifade etmek demektir bu.
-27
mayıs ruhu hala süren bir harekat dediniz. aslında 27 Mayıs’ın fikri alt yapısı
vardı yoktu o ayrı bir konu. AP’nin darbeden sonra iktidara gelmesini sormakla
27 Mayıs ruhu hiçbir zaman Türk halkı tarafından ser best seçimlerde iktidara
taşınmamıştır.Ancak darbeler şeklinde vurgular yapılmıştır.measala bazıları 28
Şubat sürevine 27 Mayıs’ın devamı derler.Kimiside 12 Eyllül 27 Mayısın devamı
diyor
-Hayır.
-Yani
çeşitli katagoride değerlendirmeler varbAncak kesin olan şu.Hür, serbest
seçimlerle Türk halkı 27 Mayıs’ı ibra etmemiştir diyorum.Yanlış mı söylüyorum?
-Yanlış
söylüyorsunuz?
-
Neden?
-
Siz belli reaksiyorn gurupları ile konuşmuşsunuz.Siz çıkın bu ülkenin
selametini düşünen bu ülkenin devrimlerine, bu ülkenin cumhuriyete sahip çıkan
kiminle konuşursanız konuşun; gelen arkadaşlar Türkiye’de en ufak bir praplem
olduğu zaman “Ah ah siz tamamlayamadınız.kabahat sizindir” diyor.
-Acaba
siz böyle reaksiyoner guruplar ile konuşuyor olmayasınız.
-Konuşuyorum.Onlarlada
kornuşuyorum.
-Ama
geniş halk kitleleri sandık yolu ile konuşur, iradesini sandığa yansıtır.
-Geniş
halk kitleleri ile de konuşuyoruz.Geniş halk kitleleri ile de konuşuyoruz.
DEMOKRASİ
BU MU?
-Özür
dilerim.Çok müdahale ediyorum ama.Sizce sandık bir ölçü değil mi?
-..Bence
değil.
-yani
demokrasilerde sandık ölçü değil mi?
-Hayır
demokrasilerde sandık ölçü.
-Ama
bizde...
-Ama
demokrasi varsa... Demokrasi varsa ..Ben üç şart söyledim size..Eğer halk belli
bir kültür seviyesine gelmemişse, belli bir iktisadi düzeye erişmemişse,
sandıkta ayakkabının birisini verip birisini verme, evlere para dağıt.Bu sandık
mı oluyor yani.
-Ben
şu yaşımdayım bir çok seçim dönemi yaşadım.Ama bana hiç ayakkabı veren olmadı.
Keşke verselerdi de diyorum... Hiç para veren olmadı.Hiç para veren ve teklif
eden olmadı.Bunu samimiyetle söylüyorum.Bu tür iddialar aynen Menderese
söylenen, size söylenen ... Bir başkasına söylenen gibi abartılı şeyler olamaz
mı?
-Olamaz..her
seçimde gazetelerde boy boy çıkıyor. Falanca parti kendi yandaşlarına,
dolayısıyla evlere erzak taşıyorlar.Görmediniz mi bunları?
-Erzak
taşıyorlar.Niye taşıyorlar?
-Niye
taşıyorlar. O kadar muhtaç halkı istismar ediyor.Bir file dolusu erzaka
oylarını satın alıyor.
-Siz
inanıyormusunuz ki bu erzakı alan insanlar hakikaten oraya oy verir.Ben buna
inanmıyorum.
-Bunu
yapan insanlar bunun kontrolünüde yapıyorlar hiç merak etmeyin.
-Siz
maliyenin sorumluğunu üstlendiniz.Menderes, uçak dolusu altınları kendi
hesabına geçirmek üzere İngiltereye götürdü iddası var.
-Ben
böyle bir iddiada hiçbir zaman bulunmadım
_Kimi
de derki ihtilalciler hazineye ait kasaları kaynak makinaları ile açarak soydu.
-Hayır.
-yani
ik taraf içinde çirtkin idalar ileri sürüldü.
-27
Mayıs geçti.O zamandan bu güne şu kadar hükümet geçti.Öyle bir şey varsa
çıkartmaları lazım.Hangi kazaları açmışlar. Sadece Başbakanlıkta bulunan
kasaların açılması için bir heyet teşekkül etmiştir.Heyetin huzurunda
açılmıştır. Zabıt tutular tutulmuştur. Tespit yapılmıştır.
Merkez
bankası yerinde duruyor.Merkez bankasını mı açmışız.Hangi bankanın kasalarını
açmışız biz.Bu tamamen iftiradır.Böyle bir şey yok.
-Menderes
için söylenenlerde iftiramıdır?
-
Oda iftiradır. Hayır..Öyle bir şey yoktur.
-
Halk arasında bunlar söylendi?
-
Hayır.Hayır.Hayır öyle bir şey yok.
-
Sizinle konuşmamızda Amerekalı çavuş’tan başlayarak genç subaylar üzerinde
milli onur ve gurur zedelenmesinin etkisi görülüyor.
-
Ancak darbeden sonra ilk beyanatta “NATO’ya ve CENTO’ya bağlılık gereği
duyuldu.Bu ifadelerin milli onurla alakasını pek göremiyorum?
-
Niye göremiyorsunuz.? NATO, halen devam eden bir koruma şemsiyesidir. Bir
güvenlik meselesidir.O zaman ki Demir perde ülkelerine karşı, Rusya’nın Türkiye
üzerindeki emelleri biliniyor. O tarihlerde ve otarihlerden evelde başlayan
Kars,Ardahan’ı, bozağzları istemle gibi şeyleri var.Elbette kendimizi korumak
için belli ittifaklara ihtiyaç vardı.Bunlar zamamında yapılmıştı.Biz bunları
tanımıyoruz sıyrılıyoruz demek hiçte akıllıca bir davranış değildi gayet tabii.
-
-Reelpolitiğe uygun alarak bunu söyledik diyorsunuz?
-
Evet
-
Ama o zedelendiğini söylediğini milli onurla ilgisi yok diyorsunuz?
-
Hayır hayır.Hiçbir alakası yok.Hatta ülkenin korunması, ülkenin emniyeti, her
hangi bir kötü niyetli tutuma karşı bir ittifak çemberi içinde bulunması
milli...
-
CENTO neyin nesi idi?
-
CENTO,İran ,Irak Pakiestan’nın bir şeyi idi.
-
ABD ve İngiltere’de vardı.
-
Onlar...Onlar oraya tam üye değildi de.. Elbette vardı.Tabi onların bulunuşu o
bölgedeki petrol yatakları ile ilgili idi.Kendi çıkarları açısından bir şeydi.
-
Düşünün ki yeni yapılmış bir ihtilalde ülkenin tanınması yeni yapılanmanın
tanınması önem taşıyordu.
27
Mayıs’tan sonra bu beyanlar yapıldı.Evet..Üç gün içerisinde bütün dünya yeni
yönetimi tanıdı ve kabüllendi.Bu da ogünkü politik durum içerisinde çok büyük
bir...
-Bu
tanınmayı “NATO’ya ve CENTO’ya bağlılık “ garantisine mi bağlıyorsunuz?
-Tabii.
-Haketatın
içinde generallerin olmadığı görülüyor.Hatta moda deyimle İzmir’de köşesine
çekilen bir ithal generali getirip ihtilalin başyına oturtunuz.Generallerle
yani üst subaylarla irtibatınız neden yoktu? Generaler tamamen ihtilalin
borazanı ve emrindemi idiler? İçlerinde böyleleri varsada geniş çapta öyle
olabileceğini de tahmin etmiyorum.Çünkü darbe sırasında bu kesimden bir direniş
görmüyoruz.
-Gösteremezlerdi...Gösteremediler
de .Hiç kimse direniş gösteremezdi.direniş gösteren giderdi.
-Ama
bunun karşısı da söz konusu olabilir ve darbe yapanda gidebilirdi?
-Böyle
bir harekete giren ki darbe diyorsunuz.karşı darbe diyeceksiniz.
ATATÜRK ANAYASASINA KARŞI DARBE
-
Yok ben böyle diyorum.Siz karşı darbe dersiniz.
-
Ben karşı darbe diyorum.
-
Hatta ben Atatürk anayasasına karşı darbe diyorum.
-
Hayır.
-
24 Anayasasına karşı bir darbe diyorum.
-
Hayır.. Milli Birlik Komitesi bir numaralı bir kanun kabul etmiştir. Bu bir
numaralı kanun 24 Anayasasının şu şu numaralı kaddelerini değiştirmek suretiyle
Milli Birlik Komitesi üyemlerinin sıfatlarını ve sorumlulaklarını tayin eden
bir yasadır.Geri kalan maddeler o dömende uygulanan 1 numaralı kanunla
değiştirilen maddeleri hariç 24 Anayasasıdır. 1961 anayasasına kadar 24
Anayasası uygulanmıştır.Ona karşı yapılmış bir hareket değildir.Öyle bir şey
yoktur.
-
Aslında bakın.1945 de İnönü’nün bir nutku ile başlayan çok partili hayat
Türkiye için çok erken başlamıştır.Siz bir evc, apartman yaptırıyorsunuz
sömellerini atmadan ve alt yapısını yapmadan apartman dikiyorsunuz.burada
aparmanın pisliklerinin ortaya döküleceği, her tarafı kirleteceği, binannı
sağlam olmayıp bir gün yıkılacağını göze almanız lazım.
-
Sömelleri,temelleri olmayan bir yapı.demokrasiyi kurmak isteyenler ilk defa alt
yapısını hazırlamak zorundadır.sadece kürsülerde demokrasi diye söylemek bir
ülkenin demokratik bir yönetime kavuştu demek değildir.
-
-Buradan şuna gelebirmiyiz.Bir gün padişah efendimiz kalkıp ben yetkilerimi
sınırlayıp.meşrutyite geçtim diyor.meşrutiyeti ilen ediyor.bir başka gün
Mustafa Kemal paşa, ben Cumhuriyet ilan ettim diyor. Bir gün mille ve ebedi şef
kalkıyorBen demokrasiye geçtim diyor.Aslında vatandaşın öyle bir talebi yok.O
alıştığı düzende gidiyor.Bir gün birisi kalykıp halkın talep etmediği bir şeyi
vedriyor.Burada halkın talebi, bir riske girmesi yok.bedel ödemiş
değil.Dolayısıyla bizde o kurumların yeteri kadar oturtamaması buna
bağlanabilir mi? Çünkü batıda bu kurumlar halkın talebi ve büyük kavgalar
sonucu bedel ödeyerek elde ettiği kazanımlardır.Meşrutiyetin ilanını belki İstanbul
istemiştir de, Bağdat yada Üsküp istememiştir.bir başka yerin haberi bile
olmamıştır.Halkın büyük çoğunluğu bu değerleri bilmiyordu bile..
-
Bakınız.. Bir kere padişqahlık yönetimi ile Atatürk yönetimini karıştırmayalım.
-
Bunlar hakların verilişini ortaya koymak için verdiğim örnekler .
-
Ülkelerin bellirli bir evrimden geçebilmleleri, kendi içenden çıkmış ve
kendisine inandırmışy olanh öndrerlerin belirli bir çizgiye toplumu kanalize
etmesi ve götürmesi ve oruhu yaratması ve çadaş bir yaşama kavuşması için
reformları yapması ile sarayda oturan bir kişinin şunu yaptım bunu yaptım
demesi arasında dağlar kadar fark var. Mukayese bile yapılamaz.Bunu bir
müzekere konusu bile yapmak düşünülemez...Bunun için Atatürk kendisine
innadırmış,hür bir develet kurmuş.Bu devlet içinde bulunan insanları belirli
reformlarla belirli yaşam düzeyine getirmek için çaba sarf etmiş, buda halk
tarafından benimsenmiş ve kabul edilmiştir.Halk durduk yerde ben cumhuriyet
istiyorum.Şunu yapmak isitiyorum diye biriysel olarak bir talepte bulunması
değil, bir yol göstericisine inanması ve onnu fikirlerini benimsemesiyle mümkün
olmuştur.
-
Tamam kabul. Fakat halk talep etmemiş.
-
Her şey belirnlenerek yapılmaz.İşte önderliğin önemi burda çıkıyor.
-
Peki bu durumda .”Karşı darbe”de bir önder yokmuydu.bulamadınız
mı.Bulamamanızın sebebi ne idi?
-
Burada halkın ve toplumun psikolojisi çok önemli.
Bizde
gelenek olarak büyük rütbeli kişilere daha kolay ininma daha kolay itaat etme
gibi bir eğim vardır.Bir general arayışımızın sebebi budur.
-Niye
generaller bu işin içinde olmadılar.neden aktif değiller.Sadece sizin, genç
subayların verdiğui görevi yapıyorlardı.Bunu nasıl kabul ettiler? Bu ordu
hiyarraşisi içinde bir tenakuz değil mi idi?
-Bu
genç subaylar lafı şöyle..Bana bir gazeteci arkadaş( emin çölaşan)benim
sanayici olduğum, faprika kurduğumu öğrenince geldi gezdi.Giderken sizin
söylediğiniz gibi dedi ki “ olur mu 27 mayıstan sonra generaller sizin
söylediğiniz şeyleri yapıyorlar.Siz gittiğiniz zaman sizi karşılıyorlar. O
zaman Özal var.Bendedik ki; Özal’ın rütbesi ne? Özal asteğmen rütbesinde ama
Özalbaşbakan.Artık orda rütbeler sözkonusu değil.biz devleti yöneten bir
kadroyuz.bizim titrimiz o zaman devleti yöneten insanlar.biz bir numaralı
kanuna göre Meclis başkanı sıfatını taşıyoruz.
Protokolde
devlet başkanı arkasından meclis başkanı gelmez mi?
Bizde
Milli Birlik Komitesinin her toplantısında sırayla rütbe farkı gözetmeksizin
Büyük millet meclisinin yapmış olduğu görevleri yapan Mille birlik komitesinin
sırayla başkanlığını yapıyoruz.Dolayısıyla her birimiz Meclis başkanı sıfatına
haiziz. Niye yadırganıyorki bu.
-
İlginç çünkü kendine has bir tarz.Biz biliyoruz ki bir komite var ve bu
komitenin başına bir general getirilmiş o başkanlık ediyor.General diyor ki
şöyle olacak.Komitede parmak kaldırıp bunu onaylıyor,
-
Hayır efendim.Hayır.
-
Biz bu yapıyı şu andaki bakanlar kurulu şeklinde düşünüyoruz.
-
Ben ABD sefirini borçları ödemeyeceğiz diye baskı altında tutuyorum.
-
O anınızı anlatırnmısınız ?
-
Evet. Çünkü haklıyım.Bu gün nasıl herkez IMF’yi suçluyorsa bende ozaman
Amerikayı suçladım.IMF, Türkiyenin toslayacağını bilmiyormuydu.
-
Her halde bilirdi.
-
Bile bile bu kadar para verdi.bile bile belil şartları koşmadı?Bir yere ben
borç para verirken tahsil edip edemeyeceğime bakarım.bir yere mal veriyorum.mal
verdiğim adam paramı ödemeyecekse neden o adama mal vereyim?..Bu da aynen
böyledir.bile bile veriliyor.neden Türkiye iktisaden belirli bir kontrol atında
tutulsun.kısaca benim dümen suyumdan çıkamasın.Siyasi aranada ben nedersem bana
itaet etsin.Borçlandırmanın anlamı budur.
-
-siz mayiyeinn sorumluğunu aldınız.baktınız ki borç var.ne yaptınız?
-
O zamanki para birimi ile ikibin dört yılında doğacak çocuk bile 40 bin lira
borçlu.O zaman dolar ikilira sessen iki kuruş...
-
-budurumda tavrunuz ne oldu?
-
Ben Amerikan sefirinhden” bizim her çocuğmuzu 40 bin lira borçlandırdınız.Biz
buparaları ödeyemeyiz “ dedim.Anlaşmalar var dedi. İhtilla hükümetiyiz dedim.Bu
borçları silmelerini istedim. Hayret etti.bana üç gün müsaade edin hükümetimle
konuşacağız dedi.Üç gün sonra konuştuğumuzda bunun dörtte birini silelim
gerisini konsülüde edelim dedi.Hayır tamamını silmeniz lazım dedim.Bu parayı
türkiyenin kalkınması için değil, popülüst maksatklarla kullandığını bile bile
bu ülkenin insanlarını borçlandırmaya hakkınız yoktur.bu adalet değildir.dedim.
-
Benden yeniden zaman istedi.Üçüncü görüşmemizde yarısını dedi.kademe kademe
gidiyoruz.hepsini koparacağımızı zannediyorum.bende tamamını silelim diye
bastırıyorum.
-
Bir gün komite toplantısına o zamanki Maliye bakanı yaptığımız Ekrem
Alican,ticaret bakanı Prof Cihat İren ve Cemal Gürsel geldi.
-
Bizim toplantımıza siviller giremez.Biz tabi bu durumu yadırgadık.O samanki
başkanlık yapan üsteğmen rütsbesindeki Muzafer Özdağ,Özdağa bu sivillerin
buraya girmesi kurallara, çıkardığımız yasaya aykırı.Cemal Gürsel sadece bir
izahat verip çıkacaklar dedi.Dirnleyelim dedik.Onlar ahde vefadan.siyasi
arenedan mali bağlantılardan vs. bahsettikten sonra borçların kabulü yönünde
fikir beyan etiler.Ve onlar çıktıktan sonara Cemal Gürsel, biri Amerikan
sefirini baskı altına alıyormuş dedi.Aşağı yukarı yan yana oturuyorduk.Aramızda
sadece Cemal Madanoğlu vardı.Ben dedim ki hocam “Niye böyle kapalı
konuşuyorsunuz.Şefik soyuyüce neden demilorsunuz.ben mali konularda sorumlu bir
insanım.bunun bir alt yapısını 0hazırlayıp arkadaşlarıma öye açmak
istiyordum.siz emri vaki şeklinde gelip, hazır olmayan bir konuyu burda
müzakereye açıyorsunuz..Buna hakınız yok” dedim. Hakım vardedi.Ve garip bir laf
söyledi ve “ben orgeneralim “ dedi. Dedim ki “ Paşam bir numaralı kanuna göre
sizin rütbeleriniz geçerli değil.Omuzlar değil.kafalar konuşur.Sizde bizimle
eşitsiniz.bir üstünlük taslayamazsınız.Müzakere edelim dedi.Müzakere oylandı.maalesef
17/16 kaybettik.Arkasından borçları kabul edelim mi etmeyelim mi müzakerisi, ov
gün otuz üç kişilik toplantı vardı maalesef yine 17/16 tekrar kaybettik.
-
Şunu anlatmak için anlatım bu konuyu General, padişah gibi “şunu yapalım”
diyor. Bizde el kaldırıyoruz.yok öyle bir şey.Biz parmakçı evetçi insanlar
değildik.
-
Tartışıyordunuz
-
Gayet tabii..sonuna kadar.
-
Bu anlattığınız 14ler olayına giderken komitede bir çatlamamıydı.
-
Bunların hepsi birer etkendir.
-
Biz mahkemeleri istemiyorduk.nitekim idamlar verildiği zamanda biz karşı
çıktık.Yapmayın idamları dedik.Ama sürgünde idik engelleyemezdik.Aslında ozaman
Mille Birlik Komitesi içnde kalan arkadaşlar vardı.Bizde yur dışında idik.Biz
yurt dışına sünrgüne gidince bir numaralı kanun değiştirilmedi.Ben bunu
gazetelere beyanatta verdim.
-
-bu durumda sizin MBK üyeliğiniz ve oy hakınız devam ediyordu?
-
Gayet tabi.İçerde olan MBK, dışarda olan MBK.Biz 14 kişi olarak idamlara
kaşıyız dedik.sonradan öğrendim ki 23 tane içerde olan arkadaşlarımızdan yedi
tanesi de idakmlara karşı çıkmışlar.
-
O zamanda çoğunluk sizde.
-
Çoğunluk bizde ama idamlar yapıldı.yargılasınlar...
-
Bu durumda MBK kendi aldığı karara göre -Siz bir numaralı yasa diyorsunuz-
sizlmeri dışarıya göndererek karalar alması ile meşriiyetini kaybetmiş olmaz
mı?14’lerin yurt dışına gitmesi ile alınan MBK karaları meşru değildir denemez
mi?
-
Bern bunun için mahkemeye müracaat ettim.O zaman en yüksek yargı organı olarak
Danıştay vardı.Ve benim aleyhime 3/2 şeklinde bir kara çıkmtı.Ben daha üst
kurul olan Dava daireleri kurulunda itiraz etttim.Gene bir oyla kaybettim.
17
YAŞINDA GENEL KURMAYBAŞKANI OLACAĞIM GÜNÜ BABAMA YAZDIM.SÜRGÜNLE İDEALİM
ENGELLENDİ.
-Siz,
bir hedef için yola çıkmışsınız. 27 Mayısın güçlü insanları idiniz. 27
Mayıs’tan sonra cezaevine konan insanları bırakalım ama bunları sürgüne
gönderelim dediniz.Ancak siz sürgüne gittiniz.Bu sırada Menderes ve
arkadaşlarının hüznünü yaşadınız mı?
-Gayet
tabi bir üzüntü var.
Düşünün.
Ben on yedi yaşında subay oldum arkadaşım.Çünkü harp senelerinde okuduğumuz
için 24 ay durmadan okuduk orta okulu bitirdik.24 ay okuduk liseyi bitirdik.İki
yıl oradan kazancımız oldu.Harpokulu ve Topçu Okulu’nu da kısa devre okuyarak
bir yılda ordan kazandık.Kurmay olduk beş yılda ordan kazandık.Ve ben 17
yaşında subay çıktığım zaman babama yazdığım bir mektup var.Mektupta demişim
ki;”Baba ben 1970’in hangi senesinde Genel kurmay başkanı olacağım.”yeni subay
çıkmış bir asteğmen Genel kurmay başkanı olacağı tarihi hesaplıyor.Ve onu
hedefleyip gidiyor.Ve ben bunu feda ettim ise o idealimi feda etti isem bunun
anlamı çok büyük.Bu anlam içerisinde ülkeyi getireceğiniz yere getiremeden o
engelenmişse üzüleceğim gayet tabiidir ve doğrudur.Üzüldüm gayet tabii..
-Babanıza
yazdığınız mektuptaki hesaplama prosödürün doğru işlemesi halinde normal.Ancak
Türkiyede askeri bürokrasi de “Cumhuriyeti kuran benim” şeklinde bir kanaat
hakim.
-
Elbette
-
Bunda Osmanlı nın son dönemindeki Avrupaya açılımların, batı değerlerinin ilk
defa askeri kesimde uygulanmasının etkisi de eklenirse bu kanaat bir
realite.Ancak Genel Kurmay başkanı genel kurmay karragahında oturuyor.Ama dünkü
asteğmeni başbakan, ondan emer alıyor.Hatta lise mezunu bir cumhurbaşkanı onun
başında. Askeri müdahalelerde bu yapılanmanın, böyle bir psikolojinin rolü var
mıdır?
-
Hayır.Hayır. Hayır...hayır.. hayır hayır.Böyle bir psikoloji sözkonusu olamaz.
-
Peki. Siz çeşitli rütbelerde bulunan insanvlar ihtilal sonrasında rütbelerimizi
çıkaralım.Sivil insanlar olarak siyasi sorumluluk sahibi olalım şeklinde
sivilleşmeyi düşxündünüz mü?
-
Düşündük.
-
Neden yapamadınız?
-
Zaman kalmadı ki
-
Yoksa bu rütbelere ihtiyaç mı vardı.yani milletin verdiği silaha gücüne
dayanma..
-
Hayır hayır kesinlikle değil. Size garip bir şey söyleyeyim.27 Mayıstan sonra
ben tabanca dahi taşımadım. Çünkü ben bu ülkenin insanlarının refahı ve
mutluluğu için demokrasinin gerçek anlamda kurulması için her şeyimi ortaya
koymuşum.Canım söz konusu değil.Şahsi bir telaş içinde değilim.
BEYAZIT
CAMİİNDE KURULU İDAM SEHBASI GÖRDÜM
-
İhtilal gecesi İhtilal yapılıyor..Elbette karşı darbede olacak.Başarılır
başarılmaz.Korktunuz mu?
-
Hayır.
-
Aklınıza hiç korku gelmedi mi?
-
Geldi.
-
Böyle bir havaya girdiniz mi?
-
Beyazıt’ta Kimya Fakültesi o zaman bizim örfi idare( sıkıyönetim) birlikleri
kumandanlığının yeri idi.Bende kurmay başkanı idim.Oturdum.Aklıma geldi ve
gözümün önüne bir idam sehpası geldi.Ve dönüp baktığım zaman Beyazıt camiin
üstünden ki o tarafa bakıyordum Ve sehpayı da öyle görmüştüm.Hayal ettim. Allah
sizi inandırsın beyaz beyaz bir şeyler iniyor aşağıya ve kaplıyordu. Yanımda
ağbim vardı.Ağbime söyledim.Ağbi, bu caminin üstünde sanki beyaz bir şeyler
iniyor.Döndü baktı” Gördüm şefik “dedi. Gördüm dedi.Başaracağız dedi.
-
Ağbinizde subay mı?
-
Evet.. Başaracağız dedi. Çünkü caminin üstünde nur iniyordu.Caminni üstüne nur
iniyordu. Onun tefsiri..
-
Nur demişken şimdi ezanda okunuyor.İhtilalden sonra size çeşitli çevrelerden
çeşitli teklifler geliyor.Sizin bir proramınız var.Başkasıda şöyle yapalım
böyle yapalım diyor.Kimisi Kur’anı değiştirelim diyor kimisi başka şey ama
enteresan teklifler yapılıyor mektuplar yazılıyor.Bunlardan bazılarını çeşitli
yerlerde ben gördüm.Sizin bu milletin milli değerleri ile bir kavganız varmı
idi?
-
Hayır yoktu.
-
Mesela Ezan’ın aslına dönmesinde CHP’lilerin de oyları var.Bu durumu genç
subaylar biliyor muydu?
-
Hangi aslına dönmesinde?
-
Şuandaki okunuş şekline dönmesinde.
-
Bunda CHP’nin oyları yok.
-
Hayır vardı.CHP’liler de evet demişti.
-
Tutanakları ben bilmiyorum.Varsa kanaatleridir.herkesin kanaatleri olabilir.Bu
günkü şekli ile okunmasının bir mahsuru da yok. Ancak ne var ki din bir
intaçtır.Kişisel düşüncemi söylüyorum.İnandığım dinin kitabının ne dediğini ben
okuyunca anlamak zorundayım.Bunu isterim.
-
Herkes ister.Ama bunu yasa ile mi zorlamalı?
-
Türkçe olacak diye bir şey olmadı. Ezan ..Sadece Ezan..
-
Teklifler vardı.
-
Olabilir.. çeşitli teklifler olabilir.O kadar çok teklif yapılabilir ki siz
içinden doğruyu seçin, doğruyu yapın.Ülkenin insanlarının mutlu olması Ezan’ın
şu şekilde bu şekilde okunması değil.Biraz evel söyledim. Üçtemelin
gerçekleşmesi lazım. Esas hedef budur.Ben hedefe giderim.Askerlikte bir hedef
alınacaksa, kenarında çalı çırpı varsa kenarından dolaşırsın.Bataklık varsa
öbür yandn dolaşırsın.Ama hedefe gidersin.O hedefe gitmek lazım.Ben hedefe
alacağım.
-
Ezanın şu andaki okunuş biçimini alması ile Cumhuriyetin kazanımlarını
kaybetğini mi düşünüyorsunuz?
-
Hayır öyle bir şey olamaz.
-
Bazıları öyle söylüyor.
-
Hayır hayır.Yok öyle bir şey olamaz.Ayrı bir şeydir.
-
Yani milletin milli değerleri ile hem fikiriz diyorsunuz.
-
Dediniz ki camiden nur akıyordu.Kimide diyorlardı ki Menderes Konya’dan yüzbin
kişi getirecek darbe yapacak yada Harpokulu mezunlarını fesh ederek orduyu
asteğmenlerle idare edecek” şeklindeki ajitasyonlar olmadımı? Darbede bun tür
ajitasyonların etkileri olmadımı.
-
Yok yok .Böyle şey yok.Ben size bakın müşühhüs bir şey söylüyorum.Bir
demokrasinin üç önemli ayağından bahsediyorum.
CHP
BAZI ARKADAŞLARA ETKİ ETTİ.ECEVİT FİKİR HIRSIZI
-
MBK’nin diğer üyeleride demokrasi konusunda aynı fikirde mi idi?
-
Hepside mi?
-
....... Yalnız bir gurup arkadaşımız maalesef o zaman Halk partisi - içinde
Ecevit’te vardı- yönetimi tarafından yanıltılmış, ve kendi yanlarına çekilmek
istenmiştir.13 Kasım’daki 14’ler hadisesi bu siyasi bulaşıklığın, bu siyasi
ekibin etkisi ile olmuştur.
-
Ecevit’inde özellikle 1957’den sonra ülkeyi darbeye götürmek üzere kurulan bir
sivil komitede çalıştığı iddiaları var.Dolayısıyla askeri komiteler çalışırken
sivil komitelerde vardı.Askeri komiteler bunları bilmiyordu diye iddialar
var.Bu iddialar doğrumu?
-
Ben böyle bir şeyi ilk defa duyuyorum. Yalnız Ecevit fikir hırsızdır....
-
............
TURAN
GÜNEŞ:ONUN ADI ECEVİT
27
Mayıstan sonraki bir tarihte Turan Güneş’le Bülent Ecevit benimle ısrarla
görüşmek isitiyor.O zaman Ankara palas açık.Bizde eski Meclisteyiz. Kendi
aramızda siyasi kadrolarla görüşmeyelim diye bir kararımız olmasına rağmen bu
ısrra karşısında ben arkadaşlarıma , ısrarla gövrüşmek istkiyorlar diye
söyledim.Tamam dediler.Yarım saat...Bende onlara sadece yarım saat
görüşebilirim dedim.Gittik öğlen..Öğlen poydosunda bir şeyler
hazırlamışlar.Sandviç ayran gibi şeyler atıştırdık.Orada bana bazı sualler
sordu.ben dedim ki bu ülkede kırkbin köy, komlar, küçük beldeler.Bunlar üstüste
konduğunda kırkbeşbin yerleşim bölgesi ortaya çıkıyor.Bu kırkbeşbin yerleşim
bölgesine şimdiye kadarki hükümetler ve şimdiden sonraki hükümetler her türlü
hizmeti imkansızdır götüremezler.İnsan gibi yaşamanın şartlarını
yaratamazlar.Onnu için bir inceleme yaptırıp interlandı müsait olan on üç
ondört köye bir tarım kenti kurmak, hizmetleri oraya götürmek köyleride tarım
alanları diye vasıflandırmak tarım yapılacağı zaman köylü gidip tarımını
yapması sonra ana merkeze gelmesi şeklinde bir yaşam tarzı.. Doktoru hastanesi
okulu tiyatrosu manavı kasabı, fırını her türlü hizmeti olan altyapısı mevcut
modern tarım kentleri kurmak lazım.Böylece bu gün köyde insanlar ekmek için unu
son baharda depolar ilk bahara kadar bunun bir kısmı acır, küflenir. Et yiyemez
poratein alamaz. Sinama, tiyatro göremez.konferans dinleyemez.Aydınlanamaz
benim halkım.bir kültür prıltısından değişiminden istifade edemez.Bunu yaratmak
lazım.demokrasinin ayağından bir tanesini bu şekilde sağlamlaştırmak lazım.
Ben
bunu deyince Ecevit suratle karşı çıktı.ne yapıyorsunuz.Bu halkı tek kalıbamı
dökmek istiyorsunuz? Kalıp değil bu .bu yaşam tarızı dedim.Fazlaca benim zamanım
yok dedim ve ayrıldık.
Yurt
dışından sürgünden döndükten sonra bir baktım ki köykent projeleri çıkmış.benim
bir işim dolayısıyla Amerikan Fort Vakfı ile Pariste Ticaret odasında bir
anfijraj yapılacak.Oraya çok iyi Fransızca bilen bir hukukçu götürmem lazım.Bu
Turan Güneş’ti. Teklifimi kabul etti.Paris’e gittik.bir akşam anfijraj oldu biz
kazandık.Turan Güneş aslanlar gibi kükredi orada.Bir Türk olarak Turan Güneşin
oradaki Fransız Tiecaret odasının avukatları ve Amerikalıların karşısında
kazandığımız o zafer müthiş bir şeydi.Davayı biz kazandık.haklıydık çünkü.
Akşam
oturduk yemek yiyoruz..sevinçliyizde.Aklıma geldi.Dedim ki Turan bey
hatırlıyormusun.ben komutede iken beraber bir öğlen yemek yedik.Ben bir tarım
kentleri projesi anlattım size.O zaman Ecevit karşı çıkmıştı.birazda
tartışmıştık.Şimdi çıkmış köy koop filan diyor.Aynı projeyi uygulamaya
çalışıyor dedim.
Dedi
ki; “O’nun adı Ecevit. Fikirleri çalar ve kendisine mal eder “ dedi.
-Şuanda
Türkiyenin geldiği noktayı.IMF ve Dünya Bankası’nnı istekleri ile yapılan yasal
değişiklikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?Biri çıkıp uzaktan 15 günde onbeş
yasa diyor.Bunlar yapılıyor,.iktidardada halkçı Ecevit var.
-Şimdi
arkadaş. Bir evde yiyecek kuru ekmekte kalmazsa çocuklarını doyurmak zorunda
olan insanlar en ağır şartları bile kabul eder.Türkiyenin başka şansı
kalmayacak noktaya getiren insanlar; ülkeyi bu hale getiren dayatmalyara
söyleyecek hiçbir lafları yok ki..
Şerefli
davranış bence biz başaramadık deyip çekilmek.Bu ülkenin insanları alternatif
bulur.Alternatif vardır.
-İhtilalin
dışında alternatif var mı?
_Tabi
var.niçin olmasın ki..Niçin olmasın.Var..
-Çünkü
“Ben olmazsam daha otariter bir rejim gelir.yani darbe gelir” demeye getiriyor.
-hayır
efendim.Otariter bir rejimin gemlmesine gerek yoktur.bu ülkede çareler
tükenmez.Meşhur Alman strateji uzmanı ...yaltager derki “ Strateji çare bulmak
sanatıdır”Bu millet çare bulur.Çaresi vardır.Bu ülke okadar kısır değil. Müthiş
beyinler yetişti.Nice 27 Mayıs fikriyatını devam ettirecek güçlü kadrolar
çıktı.Çarelar vardır.çareler tükenmez.hem parlemento içinde tükenmez.çare
vardır.kimsenin öcü gösterip milleti korkutmaya hakkı yoktur.Milletin bütün
kaynakları ortadan gidiyor.
Düşünün
bir özelleştirme tuturulmuş.Sümerbank maaş ödeyemiyor.Sümerbankın müdürleri
genel müdrür yardımcıları genel müdürü ayın 23’ dündü.Ayın birinde almalyarı
gereken maaşı ayın 23’de alabildiler.İşçiler hala maaşlarını almadılar.
Sümerbankın
mernos fabrikası dünyada bir tane idi.B:ursa belediyesine verildi.Belediye
sanayicimi kardeşim.
-Emlakını
veriyorlar.
-Emlakını
alacakta ne olacak.Fabrikayı başka yere nakledecek kadromu var.İzmirde ki basma
fabrikası 12 Mayıs 2001 de kapatılacak.Müşterileri cayır cçalyır
ağlıyor.kapatmayın mal üretin satayım diye.Bu Sümerbanka bir gelir değil
mi.kapandı kapandı bu fabrika ayın 12sinde kapandı.Sümerbankın Kuşadasında bir
dinlenme tesisi var.Sümerbank personelinin kurduğu vakıf bunu bana verin diye
3,5 milyondolar veriyor.Zaten orayı o hale getirende o vakıftır.İşletmeyi o
yapıyor,Dışardan biur başka firmada 4,5 milyon dolar veriyor.bunlara
satılmışyor.Özelleştirmenin başındaki Yüksel Yalova Aydın milletveki.Burayı
Aydın belediyesine vedriyor.Aydınbelediyesi de 4,5 miylon dolar veren firmaya
kırk dokuz yıllığına iki milyon dolara kiralıyor.Bu ülke talan ediliyor
talan.Ülkenin şartları 27 Masıy öncesinden çokdaha ağır. İşyte telekommun
satışı. Zarar eden KİT’ler değil karlı müesseseler elden çıkarılıyor.
-Bir
anayasal kurumumuz var.MGK.burada çok çeşitli tartışmaların, hatta irtica
kapsamında insanların gümüş yüzük mü taktığı sarı yüzükmü taktığı
tartışmalarına kadar ayrıntılara girildiği iddaları var.Ülkenin bu kaynakları
giderken bu kurum ve etkili insanlar hiç mi düşünmüyorlar.
-Milli
Güvenlik Kurulu bir askeri kurum değildir.
_Elbette
askerinde bulunduğu anayasal bir kurum.
-Askerden
fikir sorarlar fikrini söyler.
-Gümüş
yüzüğe bile fikrini söyleyenler talanlara karşı neden sesiz?
-hangi
yüzüğe canım.bunlar tevatür kadrdeşim.Böyle şeyler olmaz.
-Pratikte
uygulamalar var.Belki bu örnek biraz hafif ama.Filan yerdeki bilim adamının
karısı bir şey yaptı,yada giydi diye görevden alınıyor.Bu hukuk dışılığı
birileri bir yerlere fatura ediyor.
-Eğer
bu ülkenin aydın kişileri, bu üalkenin medyası artık böyle.ve bu gibi konularla
uğraşmasın.Ülke elden gidiyor kardeşim.Öyle altın yüzük, gümüş yüzükle
uğraşılacak zaman değil.bunlar tevatür bunları düşünmek bile istemiyorum.bunlar
bana gülünç geliyor.herkes aklını başyına almalı esas milletin rahatını nasıl
sağlarız buna bakmalı..,
-
-
İhtilalle ilgili anlatmak istediğiniz özel bir anınız var mı?
-
Size ben şunu söyleyeyim.İhtilla için yazılan yazılar, çıkarılan kitaplar Abdi
İpekçinin ki de dahil.Yüzde sekseni yanlıştır.Gerçek ihtilali ihtilallciler
anlatabilir.İhtilalciler konuşmadı daha..
-
Niye konuşmadılar.
-
Bu ortamda konuşulabilir.Ama daha evel ortam müsait değildi.Gerekte
yoktu.Kişisel olarak şunu söyleyeyim.benim ufak tefek anılarım olmuştur.İnsanın
yaşı ilerleyince de biraz çenesi düşüyor intibaı vardır.
-
Veya insan hatıraları ile yaşamaya başlayarak hatıralarını anlatma ihtiyacı
duyuyor.
-
Bazı konularınız oluyor bazı anılarınız aklınıza geliyor.Ve onu misal diye
söylüyor, anlatıyorsunuz.Dinleyen arkadaşlar hayretler içinde kalıyor.Niye
bunları söylemiyorsunuz,yazmıyorsunuz, bunları kendinizde götüremezsiniz
diyorlar.
-
Bizde bunun için geldik buraya.
-
Bunun için bakın şurda ben şimdi bir teyp satın aldım.Konuşunca çalışan
konuşmadığımda susan bir teyp.Mikrofonunuda aldım.Bunları tesbit edeceğim
yazılanlar doğru değil.Ben şuana kadar bir şey yazmadım.Hep şunu düşündüm.Acaba
yazacaklarımda anlatacaklarımda nalıncı keseri gibi hep kendimemi yontarım
acaba?Eğer böyle bir şey olursa ben kendimi ve karekterimi zedelemiş
olurum.Durulsun.Bir nesil iki nesil geçsin. Yaşarsam yazarım.Bana böyle bir his
geldi kaleme dökmedim.
..............................
Kutu
..... kutu.....kutu
............
Bir
demirkrat belgseli diye bir belgesel yayınlandı biliyorsunuz.Buna ben tepki
gösterdim. bir yazı yazdım.O zaman Milyyet gazetesinde Zeki Sözer’e
gönderdim.Yayınlamadılar .Üzerinde bile durmadılar.Demirgrat nelyin belgeseli
idi?... Kanaatim odur ki tartışmalar olması gereken mecradan saptırlmıştır...
27
Mayıs’ın gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynamış ama, bu işi demokrasi ve
halk için yaptığına kesin olarak inanmış bir kişi olarak benim bu saptırmaya
evet demem mümkün değildi.. 27 Mayıs’la uzaktan yakından ilgisi olmayan
kişilerin konuştuğu şu dönemde gerçeklerin bilinmesinde, söylenmesinde çok
yararlar vardır.
..
Üniversite,
basın, gençlik, halk...Boşuna mı tepki göstermişlerdi?Bütün bunlar kamuoyunun
gözünün içen baka baka 30 temmuz tarihindeki açık oturumda görmezlikten
gelindi. Çünkü, hangi amaca, hangi niyete hizmet ettiği bilinmez bir şekilde,
yapımcılar üç idam sehpasının ardına sığınma yolunu seçmişlerdi.
......
27
Mayıs yalnızca idamlar değildi. Aslında 27 mayıs hala canlı,hala etkili ve hala
demokrasini gerçek ışığıdır.İdamlar yapılmamalı idi, 27 Mayıs’a bu gölge
düşürülmemeliydi, hatta mahkemeler yapılmamalı idi.Bunun yanlışlığını söyleyen
benim.
....
27
mayıs ordunun dinamik, seçme, düşünmesini bilen ve ileriyi gören kadrolarınca
gerçekleştirildi.Yalnızca o insanların omuzlarındaki rütbeler küçüktü.
60
sonrası iki müdahale yapıldı.İkisinede omuzu kalabalıklar yaptılar.Ama ne
varrki ortaya konanlar 27 Mayıs’ın ortaya koyduklarının dörtte biri kadar bile
değildi.27 Mayıs hürrüyet gettirdi .Diğerleri hapsane doldurdu.
Çünkü,
12 Eylül daha işin başında 27 Mayıs’ın performansına kalitesine ulaşamayacağını
anlamıştı. Evet 12 Eylül’de idamlar olmadı.Ama 12 Eylül yasa düzene 27 Mayıs’ın
getirdiği hayat tarzı ortada.
12
Mart ve 12 Eylül; 27 Mayıs’ın Türk toplumuna armağan ettiği demokratik düzeni
örseleyerek ve ortadan kaldırarak, demokrasiye çok daha mı fazla hizmet
ettiler.Yoksa ölçü hala idamlar mı?
Özellikle
27 Mayısla ilgili bütün belgeler gün ışığına çıktığında, günü birlik tarih
yazmaya kalkanların içine düşeceği durumu çok merak ediyorum.
....
CİMAL
GÜRSEL PİYON
Madanoğlu
aynen Cemal Gürsel gibi 27 Mayıs’ın sadece omuzlarından istifade için öne
sürülmüş piyonlardır. Madanoğlu’nnu 27 Mayıs hakkında konuşmaya dahi hakkı
yoktur.
................
KUTU
KUTU KUTU KUTU.
Soyu
Yüce ek:
...
-İktidar
muhalefeti meclise sokmuyordu.Yasama ,yürütme ve yargıyı üzerlerine almak
istiyordu. Padişah’ın yetkilerinden daha fazla yetkileri vardı.Tek veya üç
kişinin iradesine doğru gidiyorlardı. Milleti vatan cephesine mensup olanlar ve
olmayanlar diye ikiye bölmüşlerdi.Biz bu ekibin yaptığı darbeye karşı darbe
yaptık.27 mayıs öncesinde ülkede demokrasi mi vardı.?
-menderes
diktaya gidiyordu diyorsunuz ama, darbeden hemen önce Menderes Eskişehir’de
“Seçime gideceğiz diyor.Ancak sıkıyönetim sansür uygulayarak bu haberin ulusal
basında yer almasını engelliyor. Bu doğrumu?
Seçim
kararı allınsa idi bile darbe yapacak mıydınız.?
-Hayır
öyle bir durum yok.Eğer sıkıyönetim bu kararı alsalardı.Sıkıyönetimdekilere
rüşvet verirler yine yayınlatırlardı.
-Rüşvet
mi. Kime rüşvet..?
-Onlara
engel olanlara. Mesela bana da rüşvet vermek istediler.Bir çokları aldı ama
bana teklif edenle çil çil paraları geri gönderdim.Çünkü biz bir yola
girmiştik.satlık adam değildim.Ben 2,5 kuruşluk kirayı ödeyemediğim, hanımın
bileziklerini sattığımı biliyorlar.Ve bana bir kişi ile para göndermek
suretiyle iktidar lehine çalışmamı istiyorlar.ben bunu ret parayı getiren kişi
ile ret ettim.
KONUŞSAK
YER YERİNDEN OYNAR
-
Darbeyi hızlandırmakta Irak darbesinin bir rolü oldu mu?
----
Sana bir şey söyleyeyim.. Hatırlarsınız bir dokuz subay hadisesi var. Benim bir
komutanım vardı.Kadir..bu benim bilgimden tırsıyordu..Bu yüzden beni “ Bu
çocuğun çalışmalarından çok şüphe ediyorum. “ diyerek bu dokuz subay içinde
göstererek elimine etmek istemiş.Ordu Komutanlığından emekli Suat Öztulga
hayatta.O demiş ki” Aman ne yapıyorsunuz.Çok büyük bir iftira olur.Bu arkadaşın
ollarla ilgisi yok.” Öylece ben dokuz subay olayında yırtım.
Karşı
darbeden 15 gün önce bana Erkan kavaklı ve okuldan aynı dönem arkadaşım
Şükran.. geldi.
Onlar
dedi ki”İstanbul’da senin emrin ve haberin olmadan kediler bile gezemez.Onun
için İstanbul’a sen hakimsin.Dediler ki ne zaman darbe yapalım.Dedim ki onun
zamanını ben söylerim.Sizi haberdar ederim dedim.
Yalnız
ben dokuz subaylar hadisesinde zor yırttım. Kime nasıl güveneceğiz.bunun
garantisi ne .. Çünkü Irak’ta ki gibi olmasın.Harekata başlarız başarılı olur
yada olmaz ama, gece horozun sesini duyanlar uyanarak yeni ve karşı darbelere
başlar bir birimize girersek bu çok yazık olur.Bu temin edildi mi?
Birde
haydi başardık. Gidip Ankara’ya oturduk.kimin ne yapacağı ve ilerisi için bir
palan program var mı dedim
-Ne
dediler ?
-Buna
cevap vermediler.Ama bende hazır idi(Bir dosya çıkararak el yazısı ile
hazırlanmış metinleri gösteriyor.Ancak ilerde yayınlayacağım diye
vermiyor)Benim hazırlıklarım tamamdı.Onlarda yoktu.Çünkü onların o nosyonları
yoktu.
Onlar
gittiler ancak karşı darbe için gün tespit etmemiştik.
-İktidar
bir şey olacağını biliyor muydu.?
-Biliyordu.Çünkü
İktidarda olayların nereye varacağı tedbirler alıyordu.Mesala... palis şefi ...
nin emrinde 150 kişi tutuyordu. Basılacak evler işaretlenmişti.Bunlar 29 Mayıs
İstanbul’un fethi dolayısıyla harekat başlatacaklar ve bizleri elimine
edeceklerdi.
Hemde
yapılan hazırlıkları bize kendileri bildirdi.
DP
Fatih ilce başkanının oğlu iktidarın yapacağı temizlikte kimleri alacağının
listesini getirdi.Bundan sonra durumu bildirerek ben Ankara’yı zorladım. Ankara
Başbakanın Eskişehir’e gitmesini gerekçe göstererek erteleyelim dedi.Ancak o
listeler bize ulaşınca mutlaka 29 mayıstan önce yapmamız gerektiğine karar
verdik.İstanbul sorumluğu bizde idi. Bana İstanbul görevi verildi.İstanbul
olmadan Ankara’nın başarması mümkün değildi Eskişehir’i de bize
bıraktılar.Menderes’in yakalanması için iki arkadaşı görevlendirdik.Gittiler
ancak Menderes olayı haber alınca kaçmıştı.Muhsin Batur uçakla takip ederek onu
da aldı.
Öyle
çocuk oyuncağı değildi.Biz kellemizi ortaya koyarak bir işe kalkıştık.
-DP’li
ilce başkanın oğlu mu size hükümetin tedbir harekatını bildirdi?
-Evet
.Çünkü Pertevniyel lisesinden öğrencim idi.Ben üç yıl önce orada onların hocası
idim.”Demiştim ki bu devlet iyi idare edilmiyor.Bir gün toslayacak.Siz her
türlü kötülük için bii bulursunuz.İhtiyaç zamanı bize ulaşırsınız”
demiştim.Bize öğrencilerimiz ulaştılar.Karşı darbeden sonra
baktım.Pertevniyeldeki tüm öğrencilerimiz Beyazıt’taki kimya fakültesi önünde
bizi buldu.Onlara nasıl bulduklarını sordum.siz lazım olunca bulursunuz dememiş
miydiniz dediler.
Biz
zaten oradaki ecza fakültesinin mediko sosyal birimi vardı.O kanalla öğrenciler
ile irtibat kuruyorduk.Gençlikle irtibatı o kanalla sağlıyorduk.
........
Yıl
dönümü dolayısıyla İstanbul’da eski arkadaşlar toplandık.Kimi çocukları,
gelinleri ve torunları ile geldik.Çoğunun çocukları her biri ber yerlere
gelmişler.Profesör olanlar var.
-Ne
diyorlar.keşke darbe yapmamalıydınız.Bakın artık bayram edende yok. Diyerek
darbeye karşı olduklarını mı söylüyorlar.
-Hayır
aksine .Ah diyorlar sizin gibiler yok.Keşke yarım bırakmasaydınız.memleketi ne
hale getirdiler diyorlar.
.............
https://www.facebook.com/notes/necati-%C3%A7avdar/beyaz-ihtilalden-radbeye-27-mayis/1803109119700564/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder