28 Şubat Davası'nda aralarında emekli Orgeneral Fevzi Türkeri ve emekli Tümgeneral Erdal Şenel'in de bulunduğu 8 sanığın tahliyesine karar verilmesi tepki topladı.
Mağdurlarda Büyük Hayal Kırıklığı
Davanın seyri ve gidişatı o dönemde acılar çeken mağdurların, “dava gözümüzün önünde adeta can çekişiyor” şeklinde yorumlar yapmasına neden oldu.
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 28 Şubat Davası’nın dünkü duruşmasında tutuklu sanıkların tahliye talepleri değerlendirildi.
Mahkeme heyeti, Eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Fevzi Türkeri ve eski Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel'in de aralarında bulunduğu 8 sanığın tahliye edilmesine karar verdi.
Haklarında tahliye kararı verilen diğer sanıklar şöyle: Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Hayri Bülent Alpkaya, Dönemin İstihbarat Daire Başkanı İsmail Ruhsar Sümer, Dönemin Genelkurmay Personel Daire Başkanı ve OYAK eski Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım Türker, Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanı Tümgeneral Yücel Özsır, Emekli Tuğgeneral Metin Yaşar Yükselen, Emekli Kurmay Albay Oğuz Kalelioğlu.
Tahliye gerekçesi olarak sanıkların "kaçma şüphelerinin bulunmaması" ve "sağlık durumları" göz önüne alındı.
Tahliye edilen sanıklar tutuksuz olarak yargılanacak.
Fevzi Türkeri, 28 Şubat döneminde Genelkurmay İstihbarat Dairesi'nde çalışıyordu. Türkeri, 28 Şubat brifinglerine veren isim olarak biliniyor.
Erdal Şenel ise o dönemde bazı yargı mensuplarıyla yaptığı görüşmelerle gündeme gelmişti.
Son tahliyelerle birlikte 28 Şubat davasında tutuklu sanık sayısı 19'a düştü.
Sanık Paşa Akit’e Saldırdı
Müşteki Halit Erdoğan ve eşine sataşan sanık Tuğgeneral Abdullah Kılıçarslan, bu tartışmayı not aldığı gerekçesiyle de Akit muhabiri Erol Metin’e saldırdı.
SKANDAL GEREKÇE: NE NOT TUTUYORSUN?
Önceki günkü duruşmanın öğleden sonraki oturumunda ve duruşma bitimindeki skandal olaylar zinciri şöyle yaşandı: Sanık emekli Korg. Yıldırım Türker’in çapraz sorgusu sırasında soru yönelten duruşma savcısı Kemal Çetin’e laf atan tutuksuz sanık emekli Tuğgeneral Abdullah Kılıçarslan, ASDER Kayseri Şube Başkanı Halit Erdoğan’la tartıştı. Eşiyle birlikte izleyici sıralarında oturan 28 Şubat mağduru Erdoğan’a yönelik hamle yapan Kılıçarslan’ı yanındaki diğer sanıklar kollarından tutarak, “Başına iş açacaksın. Bu kadar insan var” uyarısında bulundular.
Zaman zaman Erdoğan’a bakarak yumruğunu sıkan ve parmaklarını çıtlatarak oflayan Kılıçarslan, bu sefer de tartışmayı not alan Akit muhabirine sataştı. “Gazeteci arkadaş, gel buraya! Ne not tutuyorsun?” diyen sanık Kılıçarslan, muhabirimizin cevabından sonra “Mahkeme heyeti duymadı bunları. Yazma bunları. Yazarsan seni mahkemeye veririm” dedi. Arkadaşlarının uyarılarına aldırış etmeyen Kılıçarslan, “Not tutmamı engelleyemezsiniz” diyen Akit muhabirine “Çık dışarı anlatayım sana” şeklinde tehditler savurdu. Emekli Tuğgeneral Kılıçarslan, duruşma bitiminde koridorda kolundan tutup kenara çektiği Akit muhabirine vurmaya çalıştı. Toplanan tutuksuz sanık arkadaşları ve yakınlarına “Kimse yanımıza gelmesin” diye bağıran Kılıçarslan, Akit muhabirinin tepkisi ve polisin araya girmesi üzerine geri çekildi. Kılıçarslan’ın yanındaki diğer tutuksuz sanık ve sanık yakınlarının da Akit muhabirine hakaret ederek sözlü sataşmada bulunması dikkatlerden kaçmadı. Sanık Kılıçarslan, geçtiğimiz haftalarda mahkeme heyetince tahliye edilmişti.
“ÜZÜCÜ BİR OLAY YAŞANMADAN TUTUKLANSIN”
Müşteki ASDER Kayseri Şube Başkanı Halit Erdoğan, sanık Tuğgeneral Abdullah Kılıçarslan’ın saldırgan tutumuyla ilgili Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne şikayet dilekçesi sundu. Başkan Tayyar Köksal tarafından okunan dilekçesinde Erdoğan, sanık Yıldırım Türker’in sorgusu sırasında Savcı Kemal Çetin’in sorusu üzerine “Çok bekletiyorsunuz” şeklinde oturduğu yerden laf atan Kılıçarslan’a “Biz çok bekledik, biraz da siz bekleyin” cevabını verdiğini hatırlattı.
Erdoğan, bunun üzerine “Kes sesini!” diye bağıran Kılıçarslan’ın, agresif bir tavır içine girerek şahsına ve yanında oturan eşi üzerinde baskı oluşturmaya çalıştığını belirtti. Sanık avukatlarının Kılıçarslan’ı ön sıralara aldığını aktaran Erdoğan, daha fazla sorun yaşamamak adına eşiyle birlikte duruşma salonunu erken terk ettiğini ifade etti.
Erdoğan dilekçesinde, “Mahkemenizden tutuksuz sanık Abdullah Kılıçarslan’ı psikolojisinin bozuk olduğu, agresif tavır ve hareketlerinden dolayı herhangi bir müessif olaya sebebiyet vermeme adına; sanığın psikolojik durumu göz önüne alınarak tutuklanmasına, iyi halinin olmadığına karar verilmesini arz ederim” dedi.
BASKI VE TEHDİT İLK DEĞİL
Sanık ve sanık yakınları, duruşmaları takip eden Akit muhabirlerine daha önce de baskı yapmaya çalışmıştı. Emekli Org. Çetin Doğan’ın eşi Nilgün Doğan, yanına geldiği gazetecilere sorduğu Akit muhabiri için “Akit gazetesi muhabiri kim? Ona nasıl haber yapılırmış göstereceğim. Akit gazetesi muhabiri buraya geldiğinde beni haberdar edin” diyerek, küstahça hakaretler savurmuştu. Yine bazı muhabirlerle görüşen diğer sanık yakınlarının da, duruşmalardaki dağınıklığı, sanıkların ciddiyetsiz tavırlarını ve izlenimlerini haberleştiren Akit muhabiri hakkında bilgi almaya çalıştığı görülmüştü.
/////////////////////////////////////////////////////
Metin Özer
BAŞBAKAN’A TIK TIK TIK VURAN PAŞA
Tıknaz paşanın elinde metal bir çubuk vardı.
O sırada ekrana Başbakan’ın resmi geldi.
Elindeki çubukla Başbakan’ın yüzüne 3 kere vurdu...
Tık.. Tık.. Tık..
Sırıtarak dedi ki; “İşte irticaya cesaret veren isim”
Bu olay 28 Şubat’ın o meşhur Genelkurmay Brifinginde yaşandı.
28 Şubat’la ilgili yazılmayan ve söylenmeyenlerle ilgili yazmaya devam edelim.
Bu kez 28 Şubat’ın simgesi olarak kabul edilen ünlü Genelkurmay brifinglerini anlatacağım.
Hani şu; yargıya, üniversiteye, sivil topluma ve gazetecilere Genelkurmay’da verilen brifingleri hatırlarsınız.İşte onları kastediyorum.
Bu brifinglerde konuşulanlarla ve askerlerin anlattıklarıyla ilgili bugüne kadar kimse ağzını açmadı.
İçeride konuşulanlar bir sır olarak kaldı, bunları yazmak da sonunda bize nasip oldu.
Birazdan sinirlerinizi oynatacak şeyler okuyacaksınız..
İşim gereği gazetecilere verilen brifing için davet aldım.
TGRT, Genelkurmay tarafından akredite durumdaydı.
Yani Genelkurmay’ın etkinliklerine katılabiliyorduk.
Zaten sağ kesimden bir tek biz akredite durumdaydık.
TGRT Genel Müdürü Ali Baransel sayesinde bu konuda bir sıkıntı çekmedik.
Dolayısıyla Genelkurmay’dan içeriye girebilen tek sağ görüşlü gazeteciler bizim gruptandı.
Brifing bitip dışarıya çıktığımda; Başbakanlık ve bakanlar tarafından telefon bombardımanına tutulurdum.
Abdullah Gül’den Bülent Arınç’a, Cemil Çiçek’ten Abdulkadir Aksu’ya Refah Partisi ve DYP’li bakanlar beni arar, olup biteni sorarlardı.
Sadece onlar mı?
İçeri alınmayan gazeteci arkadaşlar için yegane haber kaynağı durumundaydım.
Neyse gelelim şu meşhur brifinglere..
Genelkurmay Başkanı katılmazdı onun dışında başta Çevik Bir, Erol Özkasnak ve karargahta görevli generaller tam kadro brifingde hazır olurdu.
Brifingler tam saat 14.00’da başlardı.
Salonun kapısının üzerinde bir elektronik saat vardı. O saat 14.00 dediğinde komutanlar salondan içeriye girerdi.
Ne bir dakika eksik ne de bir dakika fazla.
Sonradan öğrendik ki o general gelip dışarıda bekler, saat tam 14.00 olduğunda içeri girermiş.
Bizim postal yalayıcı yalaka meslektaşlar bu durumu bile gazetelerinde ballandıra ballandıra anlatırdı. Askerlerin ne kadar dakika ve düzenli olduklarına yönelik methiyeler düzerlerdi.
Brifingler Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Emekli Tümgeneral Erol Özkasnak tarafından verilirdi.
Neyse, salonda yerimizi aldık.
Film izler gibi koltuklarımıza oturduk.
Sağ ve sol yanımızda Genelkurmay karargahındaki generaller oturdular.
Saat tam 14.00 olduğunda komutan içeriye girdi.
Herkes ayağa fırladı.
Cumhurbaşkanının ve başbakanın karşısında ayağa kalkmayan; hatta bacak bacak üstüne atarak oturmayı adet haline getiren anlı şanlı gazeteciler, komutanı gördükleri anda fişek gibi havaya fırladılar.
Bizim burnundan kıl aldırmaz gazeteciler çakı gibi askermiş gibi esas duruşta bekler, komutan oturmadan da oturmazlardı.
Komutana gösterdikleri esas duruşu görünce, onların aslında gazeteci değil asker olduğunu bile düşündüm.
Karşıda büyük bir multivizyon ekranı vardı.
O ekrandan görüntüler akmaya başladı.
Peki görüntülerde neler var?
Provokatör aczimendilerin camilerdeki sahte zikirleri ve sokaklarda dolaşmaları, Sahte şeyh Ali Kalkancı, sahtekar türbanlı Fadime Şahin ve sahte şeyh aczimendi Müslim Gündüz.
Başka?
Sıkı durun!..
Hürriyet Gazetesi, Milliyet Gazetesi ve dönemin Sabah Gazetesi tarafından yapılan irtica yalanlarından oluşan gazete kupürleri...
Brifing boyunca Uğur Dündar’ın yaptığı irtica yalanı haberleri, Ali Kırca’nın namaz kılan liseliler haberi, Reha Muhtar’ın Fatih’te sarıklı ve cübbeliler haberi
Tekrar tekrar ekrana getirtildi.
Bu görüntülerin ve gazete kupürlerinin dışında tek bir belge bile göstermediler.
Bunların dışında; Erbakan Hoca’nın dini önderlere Başbakanlık’ta verdiği iftara gelen sakallı Müslümanların görüntüleri..
Ekranda Başbakan Erbakan’ın bir görüntüsü donmuş halde tutulurken, Özkasnak salona döndü ve beni dehşete düşüren kararlarını açıkladı.
- Arkadaşlar bu görüntülerden ve olaylardan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri olarak tehdit sıralamamımızı değiştirdik.
Bugüne kadar bizler için birinci tehdit PKK ve Bölücü hareketlerdi.
Artık birinci tehdit İrticadır. PKK tehdidi ikinci sıraya inmiştir.
TSK olarak bugünden sonra bütün mücadele ve dikkatimiz İrtica üzerine olacaktır.
Elindeki çubukla tekrar Başbakan Erbakan’ın yüzüne 3 kez vurdu...
Tık.. tık.. tık..
-Hükümet irticai faliyetlere göz yummakta, sinsice onları desteklemektedir.
Değiştirilen tehdit sıralamasının şokunu yaşarken, arkamdan gelen bir sesle irkildim.
70 yaşlarında, titrek ve sonradan bir savunma dergisinin sahibi olduğunu öğrendiğim birisi ayağa kalkmış bağırıyor...
- Paşam, paşam bize bunları niye anlatıyorsunuz?
Biz bunları hatta daha fazlasını biliyoruz.
Bunları anlatarak niye vakit kaybediyorsunuz ?
Bizi bu laiklik ve Atatürk düşmanlarından ne zaman kurtaracaksınız?
Niçin derhal ihtilal yapmıyorsunuz?
Bize bunu anlatın. İhtilal yapmak için daha neyi bekliyorsunuz?
Erbakan’ı ve arkadaşlarını hapse tıkmak için ne zaman harekete geçeceksiniz?
Vay canına sayın seyirciler...
Medya mensubuna bakın!..
Şoklardan şoklara girdim..
O sözler üzerine salonda kahkaha patlaması yaşandı.
Bizim şanlı medyamızın seçkin temsilcileri olan; Emin Çölaşan, Reha Muhtar, Bekir Coşkun, Yücel Yener (TRT Gn. Md.),Ertürk Yöndem (TRT), Ertuğrul Özkök ve Sedat Ergin (Hürriyet), Derya Sazak ve Fikret Bila (Milliyet), Mehmet Yılmaz, İsmet Berkan (Posta), Zafer Mutlu, Fatih Çekirge (Sabah), Bilal Çetin ve Okay Gönensin (Yeni Yüzyıl), Orhan Erinç ve Mustafa Balbay (Cumhuriyet), Ali Kırca ve Baki Şehiroğlu (ATV), Uğur Dündar ve Mehmet Akarca (Kanal D),Mithat Sirmen (SHOW TV), Ufuk Güldemir ve Ümit Aslanbey (STAR TV), Murat Yetkin ve Nuri Çolakoğlu (NTV) ve Mehmet Güler (AA) dehşete düşmek bir yana, o bunak herifin sözünü bir alkışlamadıkları kaldı.
Baktım; salondaki komutanlar bu çıkıştan oldukça memnun.
Yüzünde gülücükler açılan başka birisi de brifingi veren Erol Özkasnak’tı..
Özkasnak, “Hassasiyetinize teşekkür ederim. Sizler var oldukça Laik Cumhuriyet hep ayakta kalacaktır” dedi.
Aman Allah’ım.
Salonda alkış tufanı koptu.
Baktım bizim postal yalayıcı medya ayağa fırlamış, Özkasnak’ın bu sözlerini ellerini patlatırcasna alkışlıyor.
O gün askere alkış tutan bu gazetecilerin bir kısmı bugün AK Parti’ye yalakalık peşinde.
Askere dizdikleri övgüleri, şimdilerde Tayyip Bey’e ve AK Parti’ye diziyorlar.
Allahü teala bu milleti gerçekten korumuş.
Hayali bir düşmanı 1 numaralı tehdit yapan öngörüsüz paşaların yönettiği şanlı ordumuz, iyi ki bir savaşa falan girmemiş.
Bu paşalar başımızdayken savaşa girsek, inanın şu anda işgal altındaydık.
Bunların; şövalye hikayeleri okumaktan aklı karışmış yaşlı ve aristokrat bir şahsiyet olan Don Kişot’un, dev olarak gördüğü yel değirmenlerine saldırmasından hiç bir farkları yok.
O yüzden beyinlerinde dev yaptıkları hayali bir irtica düşmanına saldırdılar.
Bu ülkeyi yıllarca hayali bir düşman uğruna gerilime soktular.
Don Kişot’da bunaktı, bunlarda benzer durumdalar.
Allah ıslah etsin.
Şimdi gelelim meselenin can alıcı noktasına...
İrticayı birinci tehdit yapıp PKK’yı ikinci tehdide düşüren 28 Şubat’ın Genelkurmay’daki paşaları, şimdi Afrin harekatına bakıp yüzleri kızarıyor mu acaba?
“Biz ne yaptık?” diye düşünüp vicdanları sızlıyor mu?
O şehitlere bakıp da “Ne halt yemişiz” diye düşündüğünüz var mı?
“İrtica, irtica” dediniz de ne oldu?
“Yobazlar laik cumhuriyeti yıkacak” diye memleketi yakıp yıktınız da ne oldu?
Bak şimdi ne oldu?
Kur’an okuyan bir Cumhurbaşkanımız var.
Alnı secdeye değen bir başkomutanımız var.
Ağzı dualı bir liderimiz var.
Onun türbanlı hanımı var?
Ne oldu şimdi?
Sizi mi kestiler?
Bakanlarıyla namaz kılan Başbakanımız var.
Sabah namazını kuvvet komutanlarıyla birlikte camide milletle kılan Genelkurmay Başkanımız var.
“Ya Allah Bismillah, Allahü Ekber” deyip tekbir getiren, cephede topluca namaz kılan ve hedef, “Kızıl elma” diyen bir ordumuz var.
Gece gündüz Kur’an okuyup, ordusuna dua eden bir milletimiz var.
Eeeeee paşalar...
Hani Cumhuriyet yıkılıyordu?
Yıkıldı mı?
Yıkılmadı.
Cumhuriyet de yerinde duruyor, demokrasi de ve laiklik de..
Yıkılan; sizin köhnemiş ve çürümüş çağ dışı zihniyetiniz oldu.
Bu millet; sizi de, iç ve dış ortaklarınızı da çöplüğe gömdü.
METİN ÖZER
Yazımın orjinali vurgularıyla beraber Habervitrini'nde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder