19 Ekim, 2005

Dr. Hüseyin Ağca ile talebeleri


 Hoca ve Talebeleri  ..
Dr. Hüseyin Ağca ile talebeleri iftarda buluştu.
Soldan sağa..
Fatih Teke
Ali Gümüş
Ahmet Ünkazan
Necati Çavdar
Dr. Hüseyin Ağca..


İFTARDA BULUŞMA

Çogu uzun zamandır hic görmediğimiz otuz yıllık arkadaslarla iftarda buluştuk.
Elektronik Assubay Okulu'ndan;
Necati Çavdar,
Ahmet Ünkazan,
Ali Gümüş,
Halit Kocabaş,
Ali Çalışkan,
Yunus Şen,
Mümtaz Altınay ..
Ve 700. Muhabere Ana Tamir Fabrikasından arkadaşımız Fatih Teke ..
İftar masasında buluştuk.
.............

O gün Bolu İzzet Baysal Üniversitesi'nde dersi olduğu için iftara yetişmesi fiziken güç olan Dr.Hüseyin Ağca hocamız da koşup gelerek (Ezan’a yetişemedi.) katılarak sürpriz yaptı bize.
Geç vakte kadar oturduk ..

Hüseyin Ağca hocamız; Erciyes Üniversitesi'nde karşılaştığında;

"BEN KİRLİ ELİ SIKMAM” dileyerek devrin en güçlü adamlarından Cavit Çağlar 'ın elini sıkmayan adam gibi  adam ..

Dr.Ağca, 2008 yılında meslekte ellinci yılına girecek ..

Arkadaşlara; hic küfretmeyen, küfredeceği zaman "fasulyeler" diyen ... Buram Buram Anadolu kokan ve  çokarzu etmesine rağmen o gün sağlığı yanımızda olmasına engel olan Reşat Dereli paşanın selamını ilettik...
Arkadaşlar kendisini acil şifa dilekleri ve dualarla andılar ..
İngilizceci Hikmet Ünsal hocamızı hatırladık. Ramazan sofrasında kendisine ve muhterem eşine güç, kuvvet sabırlar ve uzun ömürler niyaz ettik ..
Aykut Dündar'ı, Yücel Seçkiner'i, Erol Ağagil'i, Türkistan kökenli İngilizce öğretmenimiz Erkan Türkmen'i ..
Bu gün Marmara Ün. İlahiyat Profesörlerinden "Farsak Zade Yahya" mahlaslı Yaşar Fersahoğlu'nu, Yaşar Köse'yi, Orhan Dilmaner'i, Ragıp Gümüşpala'nın damadı Fahri Günhoş paşayı andık.
Hatta Aret Okutan'ı ve Hikmet Karapınar polemiğini ..
Ve şimdilerin sanat adamı Engin Noyan'ın 1974 de (Kıbrıs çıkarması sırasında) bizde (Elektronik Assubay Okulu’nda) misafirliğini hatırladık ..
 Ortak hatırları yad ettik ..
Dr.Hüsiyin Ağca, iftar buluşmamıza çok memnun oldu
“Allah'da sizin hatırlayanlarınızı var etsin "duasında bulundu.

Ortak kanaat:
Hoca, hic değişmemiş.
Çalışma azminden ve enerjisinden bir şey kaybetmemiş .. Sadece saçları beyazlaşmış. Saçları dökülmemiş, eski seyrekliğinde .. "Dil olmadan milletler var olamaz" diyen hocamız Ağca, anlatı biz dinledik.
Biz sorduk.
Ağca, hocamız anlattı.
İşte geceden aklımızda kalanlar:

DİL GİTMİŞ

"Beyler dil gitmiş.
37 tane doktora talebem var.
‘Bana üç tane Türk edebiyatçısı, şairi, yazarı sayın’ diyorum sadece 37'den 12'si sayıyor.
Durum korkunç.
O da okuduğundan değil.
İstiklal Marşı'ndan dolayı Mehmet Akif.
İdeolojisinden dolayı Nazım Hikmet ya da Necip Fazıl ...
Tarikat şehliğinden dolayı Sadid-i Nursi ..
Bildikleri birkaç isim ..
Gazi Üniversitesinde ki Türkiye'nin talebe ve hoca sayısı açısından en büyük ikinci üniversitesidir. Orada Edebiyat, Türkçe derslerine giriyorum.
Yunus Emre'nin,

"Derviş Yunus, eğri doğru söyleme
Bir Molla Kasım gelir çeker sigaya "

Şeklindeki beytini işiyoruz.

Gençler; bana, 'Derviş ne demek .... Sigaya çekmek ne, hocam? '
Diye soruyor.
Gençler; üniversite üçüncü sınıftalar.
Bir sene sonra öğretmen olarak talebelerin karşısına dikilecekler ..

" ALMANLAR, YENİ KISTASLAR GETİRİYOR. "

Fransızlar her platformda dilerini konuşuyor.
Yabancıları kendi dilerinde konuşturmaya mecbur ediyor.
Almanya'ya iltica edenlere yeni şartlar getiriyorlar. ‘Almanca bileceksin. Beş Alman yazarı okumuş olacaksın. Alman filozoflarından birinin felsefesini bileceksin ‘ diye şartlar getirmeyi tartışıyorlar ..
Ama bizde nesiller birbirini anlamıyor.
Dil, kısır, birkaç kelime ile sınırlı kalıyor ..
Sadece "süper" kelimesi sözlüğümüzden 81tane kelimeyi götürdü.
Mesela "Müthiş baba" demeyeceksin. Süper baba…
"İyi kalpli" demeyeceksin, süper kalpli ..
Bilgili hoca gider. Süper hoca ..
Güçlü, kuvvetli adam yerine süper adam ..
İnsanlar, "Korkunç zevk aldım "diyor.
'Korkunç'la !zevk 'nasıl yan yana gelir bilmiyorum ...

Şemsettin Sami, Kamus-u Türki'yi yazdığı yıl 1900 ..
Kamus-u Türki'de ki kelime sayısı. 25 bin .
1941'de Türkçe Sözlük çıkıyor.
Kelime sayısı 15 bin .. On bin kelime gidiyor.
Hangi dil üzerinde yanıma kadar tırpanlama var?
Tüm bunlar dilimizi unutmamız, unutturulmamız, bir birimizi almamamız, tarih kopukluğu yaşamamız için Şark meselesinin uygulaması...
Büyük Orta Doğu Projesi'nin adım adım gerçekleştirilmesi çabası...
Zira dilini yitiren milletler her anlamda feda olup gider.

"TÜRKÇE DERSELRİNİ KALDIRSINLAR"

Türkçe, 12 Eylül sonrası üniversitelere mecbur tutuldu. Ancak bu gün kaldırılması gerek. Zira taşra Üniversitelerinde Türkçe dersini Veteriner ekimler okutuyor...



 PARA İLE MUTLULUK MÜMKÜN DEĞİL

Gençler; onu şey para değil.. Para ile mutluluk mümkün değil.
Paranız olur. Gider alır, öbürsünü koyarsınız Ama mutlu olamazsınız.
Mutluluk için kanaat lazım. Başka alanlarda tatmin gerek.
Bakin Uzan'lara ...
Televizyonları, gazeteleri, paraları, bankaları, uçakları, Arabaları, hanları, hamamları vardı.
Ne oldu?
Büyük bir ibretlik olay ..
Gidin bakın; mutlular mı?
Ne olduğunu yaptığınız değil , neyi nasıl yaptığınız önemli.
Çöpçü olabilirsiniz Ama iyi süpürürseniz, iyi adımsınız.
Lokantacısınız. İyi yemek yaptığınız zaman iyisiniz ..
İdarecisiniz, işinizi iyi yaptığınızda iyisiniz.
Yoksa iyi meslekler; insanı; iyi etmez ..

KİTAP OKUNMUYOR

Ülkede Kitap okunmuyor.
Bir sonraki nesil eski nesli geçemez ise halimiz ne olacak?
Bizleri yeni nesil geçecek ki ilerleme olsun.
1986 yılında bir anket yaptım.13 bin kişiye "Bes yılda okuduğunuz üç kitap ismi yazın" dedim. Gelen cevap okuyanın oranı binde sadece yedi (% 07).
Evet .. Kitap pahalı deniyor. Ama kristal avizelere para bulunuyor. Salonlara, odalara pahalı kristal avizeler takılıyor ki gözümüz parlayan ışınlardan kör olsun diye.
Çamaşır makineleri, buzdolapları çifter çifter.. Her odaya televizyonlar alınıyor. Ama kitap pahalı diye okunmuyor .. Sivil, asker hepimiz aynıyız.
Eskiden sizler soruyordunuz, biz cevap veriyorduk.
Sizlere teşekkür ediyorum. Şimdiki gençler sormuyor ..

HOCA SAĞMAL İNEK

"Biz Hocalar sağmal ineğiz. İstediğiniz kadar sağın. Sağdıkça süt veririz. Sağmazsanız memeler dolar, ya çatlar ya da sağılmaya sağılmaya süt kesilir ..
Ben yetmiş yaşındayım. Asistanım 28 .. Asansör olmadığı zaman hemen merdivenlerden yürüyorum.
Onun gözü asansörde. Bazen geç kalıyor "neredesin?" dediğimde , “Asansör çalışmıyordu" diyor. Eğer asansör yoksa beyefendi gelmiyor. Birlikte çıkıyoruz bazen de. Kata vardığımızda dili bir karış ağzında ...
Bolu'da üç saatlik dersim var. Gelmişken zamanı değerlendireyim diyorum ve altı saat ders veriyorum. Hiç bir ücret talep etmeden, yeter ki talebeler istesin ..
Gün geçtikçe Türk insanının değerleri paraya feda ediliyor. Halkın gözlerini para ile bürüdüler. Her şey para ile ölçülüyor .. "



Necati ÇAVDAR–10.11.2004


///////////////////////////////////////000000000000000000000/////////////////////


Dr. Hüseyin AĞCA 

03.03.1934 tarihinde Erzincan'ın Yaylabaşı köyünde doğdu.  İlk okulun ilk üç sınıfını köyünde 
okudu. 4. ve 5. sınıflarını Erzincan Merkez  İnönü  İlkokulunda 1946-1947 yılında tamamladı. 
Erzincan Merkez Orta okulundan 1949-1950 öğretim yılında mezun oldu. Kuleli Askeri 
Lisesinde lise öğrenimini tamamlayıp 1954-1955 öğretim yılında Kara Harp Okuluna geçti. Bu 
okuldaki üç aylık öğrenciliğinden sonra, açılan imtihanı başararak Ankara Üniversitesi Dil ve 
Tarih Coğrafya Fakültesi, Türk  Dili  ve  Edebiyatı Bölümüne askeri öğrenci olarak devama 
başladı. Bu Fakülteden 1958-1959 öğretim yılı Haziran döneminde mezun oldu. Aynı yıl, Tğm. 
Rütbesi ile Erzincan Askerî Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı  öğretmenliğine atandı. Burada 
Erzincan'daki MEB'na bağlı okullarda da alanında öğretmenlik yaptı. 1964-1965 öğretim 
yılında Ankara Askerî Mızıka Meslek Lisesi Edebiyat öğretmenliğine atandı. 1971-1972 
öğretim yılında Ankara Mamak'ta bulunan Elektronik Astsubay Hazırlama Okulu Edebiyat 
öğretmenliğine tayin edildi. Burada Sosyal ve Meslek dersleri Bölüm Başkanlığı da yaptı. Aynı
yıllarda Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesinden ikinci bir lisans diploması aldı ve bu 
Fakültede "Türkçe/Edebiyat Eğitim Programlarının Geliştirilmesi" alanında Yüksek Lisansını
tamamladı. 1978'de Genel Kurmay Plan ve Prensipler Başkanlığı Savunma Araştırma Dairesine 
atandı. 1978-1988 yılları arasında  Şube Müdürlüğü ve Daire Başkanlığı Vekilliği, Genel 
Kurmay Denetleme/Değerlendirme Başkanlığında Eğitim ve Okullar Denetleme üyeliği, Rütbe 
Terfi Sınav Merkezi Başkanlığı ile Kara Harp Okulunda öğretmenlik görevlerinde bulundu. 
Yaptığı Projelerden yedi tanesi Genel Kurmay Başkanlığı tarafından kitap olarak yayımlandı. 
Buradaki görevi sırasında 1984 yılında başladığı doktora çalışmasını iki yılda tamamladı. 30 
Ağustos 1988'de kadrosuzluk sebebiyle emekli oldu. Aynı  yılın Eylül ayında; Millî Eğitim 
Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine üçlü kararname ile atandı. Bu görevi sırasında 
aynı Bakanlık bünyesinde "Türkçe Eğitiminin Geliştirilmesi Araştırma Merkezi"ni kurdu ve 
dört yıl başkanlığını yaptı. Bu arada Almanya'da görevli Türkçe ve Türk Kültürü dersleri okutan 
öğretmenlerin eğitiminde görev aldı. Aynı dönemde MEB Okul televizyonunda üç yıl süreyle 
Türkçe dersleri verdi. Özel bir TV kanalında kültür programlarının yönetim ve sunuculuğunu 
gerçekleştirdi. Bu görevinden ötürü resmî bir kurum tarafından kaliteli TV Programı ödülüne 
lâyık görüldü. Öğretmen okullarının eğitim programlarının hazırlanmasıyla ilgili komisyonun 
başkanlığını yaptı. 1990 yılında Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinde Yardımcı
Doçent olarak başladığı Üniversite Öğretim Üyeliği görevini Gazi, Kocatepe, Onsekiz Mart ve 
İzzet Baysal üniversitelerinde sürdürdü. 2001 Ocak ayında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek 
Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi'nde "Türk Dünyası Ortak Edebiyatı Projesi" Genel 
Sekreterliği ve Proje Yürütme Kurulu üyeliğine getirildi. Dört alt proje olarak planlanan bu 
çalışmanın Genel Sekreterliği yanında bir alt projenin Başkanlığı, Yürütme Kurulu Üyeliği,
 Tamamı 31 ciltten oluşan (her bir cilt 450-750 sayfalık) bu serinin düzeltmenliği gibi 
sorumluluklar üstlendi. Halen Gazi ve İzzet Baysal Üniversitelerinde Lisans ve Yüksek Lisans 
derslerine ve Atatürk Kültür Merkezi'ndeki görevine devam etmektedir. Dokuz tanesi MEB'nca 
bastırılan ders kitabı olmak üzere, bugüne kadar 26 kitabı yayınlanmış bulunmaktadır. 
Bunlardan bir tanesi 6., üç tanesi de 3. baskısını yapmış durumdadır. Şu anda Atatürk Kültür 
Merkezi yayını Bilge ve Türk Dil Kurumu'nun yayın organı olan Türk Dili dergisinin Yayın ve 
Danışma Kurulu üyesidir. Türk Dil Kurumu bünyesinde kurulan "Türkçe'nin Eğitimi ve 
Öğretimi Çalışma Öbeği'nin Başkan Yardımcılığını ve "Türk Dilinin Eğitiminde Ölçme ve 
Değerlendirme Alt Çalışma Öbeği"nin de Başkanlığını yapmaktadır. Ayrıca özel bir yayın evi 
tarafından çıkarılan Yüce Erek dergisinin Yayın Kurumu ve Kemaliye dergisinin Hakem Heyeti 
Başkanıdır. Kitapları  dışında 200'e yakın makale, araştırma yazısı, röportajı ile bildirileri yurt 
içi ve yurt dışında dergi ve  gazetelerde  (Türk Dili, Bilge, Erdem, Yenises, Yüce Erek, 
Tandırbaşı, Kümbet, Kemaliye, Yeni Forum) yayınlanmıştır. Ailenin Zaferi adlı araştırma kitabı
da baskı aşamasındadır.

Eserleri/Araştırma: 

Askerî Okullara Merkezî Sistemde Öğrenci Seçimi (Ank. 1981), Türk 
Millî Eğitim Sisteminde  Anarşi  ve Terör Konusunda Alınacak Tedbirler  (Ank. 1982),  Dövizli 
Askerlik için Yurdumuza Gelen Vatandaşların Genel Sorunları Araştırması (Ank. 1983), Yatık 
Lise Öğrencileri  Üzerinde Psiko-Sosyal Saha Araştırması (Ank. 1983),  Yatılı Yüksek Öğretim 
Öğrencileri Saha Araştırması (Ank. 1984), Türkiye'de Anarşi ve Terörün Önlenmesi ile İlgili 
Tedbirlerin Araştırılması (Ank. 1984), Ailede Eğitim  (1993, 6bs. 1998), Erzincan'  da  İş Gücü ve 
Sosyo-Kültürel Gelişim Alan Araştırması (Erzincan 1998), Yapılı Anlatım (Ank. 1999),  Sözlü 
Anlatım (Ank. 1999),  Yazılı ve Sözlü  Anlatımda Türkçenin Kullanımı (Ank. 2001), Türk Dili 
(2001), Erzincan ve Çevresi Ermeni Zulmü, Ailenin Zaferi adlı son iki eseri basım safhasındadır.

http://www.icanas38.org.tr/icanas_tr/huseyin_agca.pdf

... ... ... ... .. 000000000000000000 ... ... ... ... ... ... ... ... ....
Tahsin Selçuk ve İbrahim Saraç



Kader ..
Yine Baska bir Ramazan günü ..
Hemde tam 2009 Ramazan'ın 15'de Gençlik Parkı'nda buluşmak varmış.
Dile kolay
37 Yıl ..
Taa Muğla Milas'dan kalk gel .. Bir birinden haberi olmadan aynı mekana git.
Ve Ankara'da oturan İbrahim Saraç ile Gençlik Parkı'nda karşılaş ..
..............................//////////////////////.................

Bunları da ;
Kaım Doğan ve Şaban Uludağ'ın Simalar Cönkünden aldım...

https://www.facebook.com/photo.php?=10151069305139530&set=a.406098779529.182534.684884529&type=3&theater



erol arıkal
zafer çöğürçü,
 Hikmet Karapınar,
Mehmet Güngör
hüseyin ağca,
 H.Galip Okay,
musa doğan,
 mustafa başçavuş,
 orhan dilmaner,
Hakkı Toprak,
 fehmi
mustafa
ibrahim bozoğlu,
Nedret Keser
tarık kahraman
Osman Yapar veselahattin öztekin ile birlikte

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1604823606175&set=t.1403697183&type=3&theater





////////////////////////////////////////////////////






11 Aralık 2012 Salı..
Vehbi ağbi  yi ( Yusuf Vehbi Eren) ziyaret ettim.

////////////////////////////////////////////////777777777777///////////////////////////////////////////////////


ELEKTRONİK’ DEN  BAZI HATIRALAR

 

OKUL; GAZ MASKEDEN  MUHABERE OKULUNA TAŞINIYOR..

Assubay okulları,

Askeri Liseler

Ve
Harp okluları “iki yıllık”mış..

İki yıl okul, bir yılda stajyer 3 yılda mezun olunuyormuş.

Oysa sivil

Meslek liseleri

Liseler ve de üniversiteler  “üç yıllık”mış

Bizim başladığımız yıl, Askeri okulları da sivile  uygun hale getririp MEB müsredatına göre “üçer yıla” çıkarmışlar..

Bizim  Elektronik assubay Okulu’na başladığımız  1972 de başlayan bu kararla  bilindiğinin aksine 1974  mezunu olan subaylar ve assubaylar haricinde tümü iki yıllık okul mezunları.. Bu durum da sivillere göre  daha az okudukları halde özlük hakları açısından iki yıllık Harp Okulu Mezunları hep 3 yıllık fakülte ayarı sayılmış…Ve öyle bilinmiş.Üstü ise  staj ve  mesleki kurs.

……

Bizden öncekiler ilk yılı  Mamak 60 Evler’den Keçikıran tepesi altındaki vadide  Mamak Kaymakamlığına ve Mamak çarşıya inen cadde üzerindeki MKE’ın  “Gaz-maske” fabrikası  yanındaki baraka okulda okumuşlar. Onlardan çncekiler iki yıla tabi oldukları için mezun olmuşlar.

Bizim önümüzdekiler  ise 2. Sınıfı bizim okuduğumuz Muhabere Okulu , içindeki  binalara taşınınca devam etiler..

Hemen cadde kenarında olduğundan,  kolayca gizliden dışarı çıkma imkanları sebebiyle Eski okulları ile ilgili çok hikaye anlatırlar idi.

Yeni okul kışla ortası olduğu için “izin belgesiz” dışarı çıkmak hemen hemen mümkün değildi.

 

ALİ GÜMÜŞ ve BURHAN AKTEPE

Ortak sigara teklifi..

 

ELEKTRONİĞİN SESİ ve ORUÇ YASAĞININ SONA ERMESİ

Okula başladığımız yıl, Oruç, er ve erbaşlara, rütbelilere serbest.Ancak HARP OKULU hariç  tüm askeri okullarda yasak..

Namazları kaçak göçek kılıyoruz..

Çok kere ders çalışmak için  geç vakte kadar sınıfta kalırdım..

El ayak çekilince de

Sınıfın ışıklarını, florasanları söndürüp yansıyan ışık altında sıranın üstünde  namaz kılardım.

Koğuşlarımız da o sat yat saati olduğu için millet yattıktan sonra  yine bir  izbeye geçer, kimseyi rahatsız etmeden sesizce  orda kılardık..

…………..

BAYRAM TATİLİ GECESİ..

Birkaç arkadaş sürekli oruç tutardık..

Ancak, okulun çoğunluğu  ise istediği halde tutamazdı..

Çünkü YASSAK.

Yemek imkanı yok..

Biz , gündüz öğleyin yiyeceğimiz ekmeği çalar, gizliden okulun özellikle vişne olan  gür ağaçlı  bahçesi içinde  bir kulubede çamaşırhane var idi.

Elbiselerimiz haftada bir orada yıkanırdı.

Orada görevli şişman mı şişman bir namazlı, niyazlı amca vardı..

Ekmeklerimizi ona teslim eder..

Mesai sonrası onun sakladığı yerden alır, gece sahuru çok kere okulun mahzeninde  kuru ekmek ve su ile yapar idik.

Akşam yemeğini  saat 6 sularında verirlerdi.. Akşam iftarı ise ,  geciktirerek  yemek suretiyle yapardık..

Bazen yemek tümden dağılmış olsa da görevli erler bildiği için oruçlu sayısınca kazan dibinde bırakmaya gayret ederler idi.

Güya ders çalışma, spor vs bahane derek sanki yemeğe gecikmişiz süsü vererek iftar yapardık..

Yemek kalmadığı, nöbetçi amirlerin titizlik göstererek  yemekhaneyi erken temizlettiğinde de kaderimize küser idik..

Zira yemekhane aynı zamanda bizlerin istirahat alanı, sonradan Tv salonu olduğu için, yemek saatinden sonra masalar ve ortalık temizletiliyor idi.

………….

Oruç yasaktı ancak…

Bayram  tatiline gidildiği gün esniyor idi..

Herkes bayrama  gideceği  için O gece  sahura kalkmak, en azından  evine oruçlu varmak isteyen çok oluyordu..

Bizim  devrenin sayısı 64 idi. Fakat okulun öğrenci sayısı 240ları bulmuştu..

Sahura kalkanların listesini alıyor, son gece ona göre düzenleme yaparak  görevlilere  bira erkeden, yani sahurda  sabah kahvaltısını vermeleri için yalvarıyorduk.

Sağ olsun,  bize yemek getirmek vede  servis etmek için görevli er ve erbaşlar yardımcı oluyordu..Hem de severek..

Nede olsa idare LAİK ise de onlar MEHMETÇİK idi.

Bu işler, idare ve de o gün nöbette olanların  bilgiis dışında yapılıyordu..

Ha    çok sonra   Temel karamollağolu kontenjanından FP’den Milletvekili olarak karşımıza çıkacak olan Çankırılı  mühendis Hüseyin Karagöz gibi bazı Asteğmenler ise canı gönülden destek verip imkan sağlamaya çalışıyordu..

…..

Bir Ramazan bayramı  gidişimiz öncesi öyle talep artı ki  sanki okulun yarısından fazlası ORUÇ tutmak istiyor..

Az olunca kolay da..

O kadar insana nasıl yemek verilecek..?

Çözüm ne..

Nasıl olsa tüm arkadaşlar, bayram için izinli.. Ve hemen herkes gidecek.. Kiminin bileti erkene kimin  öğleye , kimi akşama yola çıkacak..Memlekete uzaklığına ve oraya giden vasıtaya göre değişiyor.

Gidip yemekçilerle görüştük..

Dedim ki;   “arkadaşlar erkenden  bayram izinine gidecek..

Bu arkadaşların sabah kahvaltısı erkene alınabilir, erken servis yapılabir mi?

Erkenden yiyip yola çıkacaklar.”

Sağ olsunlar   “Ne olacak..zaten biz bu işle görevli olduğumuzdan erken kalkıp geliyoruz..

Kahvaltılıklar zaten depoda hazır..çayı da kazana erken atarız.Servis açarız..Siz bize sayı verin” diye kabul ettiler..

Üç aşağı beş yukarı sayıyı verdik..

Sahurda listede olanları uyandırarak  yemek salonuna gittiğimizde kahvaltımız hazır idi.

Güzelce sahur yapıp,  yola çıkan çıkıp istirahata çekilen çekilerek herkes gitti.

Kahvaltı saatinde görevli  amir ve nöbetçi subayı geldiğinde çok az bir öğrenci ile karşılaşmış..

geri kalan nerde ?

Onlar yedi, gitti denmiş.

Mutfağa koşarak vaziyeti öğrenmişler..

Ve kimin başının altından çıktığını da..

………….

Tabi Nöbetçi Amiri  çağırdı..

Epey  “orucun yasak olduğunu “..Bunu nasıl yaparsınız.Şimdi yukarıya ne denecek vs” şeklinde nutuk vs den sonra

Dedim ki..

“Biz kimin ne yaptığını..Maksadını bilmeyiz..

Arkadaşlar; erkenden  izne gideceğinden sabah kahvaltısını da erken yapalım dediler..

Bizde söyledikleri gibi rica ettik..Onlarda erken  servis açtılar..

Zaten yapacakları da bu idi.ha geç ha erken bunda ne var?

Bu Sahura denk gelmişse biz ne bilelim..”

Nöbetçi  Amir, işin öyle olmadığı  gün gibi açık da… şayet yukarısı bişey derse o zaman görürünüz siz “diye bıraktı..

Hiç de kimseye bişey olmadı.. Geçti,  gitti..

…………….

Okul Yönetimi “ Karar vermiş..

Öğrenciler; okula DUVAR GAZETESİ çıkaracak..

Edebiyat Öğretmenimiz  sonradan Talim terbiye Kurulu Başkanı ve de  İzzet Baysal Ün. Öğtim üyesi de olan Dr. Hüseyin Ağca..

O zaman öğretmen  Kd.Bnb. rütbesinde ve zümre başkanı..

Fakat “ELEKTRONİĞİN SESİ “ ismini verdiğimiz DUVAR GAZETESİ’nin sorumluluğu diğer  sınflara giren Edebiyat öğretmeni Bnb.  Erol Ağagil..

Ağagil;  daha sonra Kara Kuvvetleri Dergisi’nin de editörlüğünü yaptı ve de  ABD/USA ‘nın “OURBOYS” unvanı verdiği  “NETEKİM KENAN “ darbesinden sonra   Calp’ın Halkçı Partisinden (1983) ve Erdal İnönü’nün SHP’sinden 1987 de   Milletvekili olarak TBMM’de yer aldı.

  

Bir çok arkadaş kendi istidatlarına göre değişik çalışmalarda yer alırken bize de “GAZETE “  ve “gazetecilik” düştü..!

 

Bizden önce ki devrenin sürekli sınıf birincisi olarak lideri konumunda ki  Yusuf Vehbi Eren  2. Sınıfın..ve ben de  1.sınıflar olan kendi sınıflarımızın sorumlusuyuz.

Bir daktilo verdiler. Onu Yaşar Şahin’e verdik.

Arkadaşların şiir, edebiyat,tarih,  teknik,  çeşitli spor  dalları  gibi çeşitli konularda ki el yazısıyla hazırladıkları yazılarını topluyoruz. Gözden geçirip “uygun” bulduklarımızı Yaşar Şahin, daktilo ediyor. Yaşar bu vesile ile daktilo yazmayı öğrendi, biz öğrenemedik.. Taaki gerçek gazeteci olana kadar..Akit’e başladığımda yazıları daktilo ila yazar idik.O zaman daktilo ile yazmayı  öğrendim. Sonrada önce MAC sonra PC ye geçtik.

 

Yaşar’ın daktilo etiklerini toplayıp götürüp Erol Ağagil’e veriyoruz.  Ağagil, inceliyor… “Olur “ verdiklerini bize Cuma akşamı, teslim ediyor..

Bizde mizanpaj yaparak, uygun olanı uygun yere yerleştirip, Pazartesi , görülüp okunacak şekilde Pazar gecesi duvara asıyoruz..

Bu gazetede teknikden spora her alanda yazı yazdım.. O yıllarda  gece gizlice TV odasına pencereden girip maçlarını seyrettiğimiz Muhammed Ali’den dolayı  olsa gerek boks  ve teknikleriyle alakalı yazılar yazdığımı da hatırlıyorum..

Yusuf Vehbi Eren; mezun olunca  Karahavacılığa gitti.. Assubaylıktan Subay oldu.

Vehbi ağbiyle, ben ayrılıp büro makinaları konusunda iş yapar iken Karahavacılık da karşılaştık..  Çok sonra  emekliliğinde de Ahimesud’da   yine karşılaştık..

İşe bakın ki

Oğlu, pilot subay iken kazada ŞEHİD oldu..

Bizde Ahimesud  Alsancak Mahallesine yerleştik.. Hemen yanımıza yapılan parka belediye “Şehit Vehbi Eren Parkı” diye  Yusuf Vehbi ağbinin oğlunun  adını verdi..

……………

Yusuf Vehbi Eren, mezun olup gitti. Biz de sınıf atladık.

Gazetenin tüm sorumluluğu  bana kaldı..

Eskiden olduğu gibi arkadaşlardan gelen yazı, karikatür, resim ne varsa gözden geçirip bir dosya ile Erol Ağagil’e  teslim ediyorum.

İnceliyor..Cuma akşamı mesai biterken “SANSÜR”lenmiş malzemeyi  DUVAR GAZETESİ, ELKTRONİĞİN SESİ’ni  ete kemiğe büründürmek üzere alıyorum..

Ramazan ayı idi.Yine ORUÇ , yasak..

Gizlice gündüz ki nevalemizi alıp,  ağaçların iyice gizlediği  mekanda dev makinelerde çamaşır yıkayan amcaya  teslim edip , bir avuç arkadaşla diğerlerini rahatsız etmeden  gece  yatak hane binasının birkaç kat altındaki depo/ mahsenlere inerek  sahur yapıyoruz..

Gazete için hazırlık yaparken,  yazımı ORUÇ mevzuuna ayırdım.

Milletin içinden çıkan ve milletin emrinde olması gereken  ve harpde Allah Allah diye savaşan ordunun  neden imanlı olması gerektiği..

Müslüman olan Mensuplarının da  ibadetlerini serbestçe yerine getirmesi , engel olunmaması icap ettiğine dolayısıyla ORUCUN yasaklığının anlamsızlığı hata zulüm olduğuna  yönelik  bir makale yazdım..

O yıllarda asubayların yüksek okul okumaları da YASAK idi..

Hemen hepimizin de  herkes gibi yüksek okul okuma daha fazla  millete, memlkete katkıda bulunma arzumuz vardı.

Kaçak göçek, azda olsa  okuyabilen de  oluyordu. Ama yüksek okula giden  yollar assubaylar için  tıkalı idi..

Bu günlerde iyi bir çizer olan ve sanatını  Angara’da Kızılay, OPTİMUM gibi AVM’lerde sergileyip halka arz eden YUSUF TEMİZ, Elektroniğin Sesi’ne  karikatür çiziyordu..

Yusuf,  A5’den daha küçük bir kağıda Asubayların ünüversite yasağını anlatan  bir tarafta astsubay şapkası diğer tarafta sanki kale duvarı gibi kapısı kapalı İstanbul Ünüversitesinin meşhur giriş kapısı işlenmiş bir karikatür çizmişti.

O karükatür hala gözlerimin önünde dir.

Kağıdı ikiye katladığınızda  şapka bir tarafta diğer taraf da da İstanbul Üniversitesinin  meşhur giriş kapısı, taç kapı vardı..Ve bir tarafı mavi kurşun kalemle çizdiğinden sanki kağıdın iki sayfasına gelen farklı iki resim gibiydi.

Ancak kâğıdı açıp, bakınca olay fark edilerek asubayların ünüvesite yasağını anlatan manzara ortaya çıkıyordu.

Evet bir taraf da  asubay Şapkası diğer taraf da sanki  arkasındaki ünüveriteye geçmeyi engelleyen assubayları remz eden şapkanın  önüne konmuş kale gibi duran  sonradan

İstanbul Üniversitesi Beyazıt meydanındaki alnına

 Sağda: “İnna fetehna leke fethan mubina(mubinen).” Muhakkak ki Biz, sana apaçık bir fetih verdik.”  (Fetih Suresi 1. ayet)
Ortadaki büyük yazı da  “DAİRE-İ UMUR-U ASKERİYE.” Yani Erkanı Harbiye veya “Genelkurmay Başkanlığı”

Solda;  “Ve yansurekallahu nasran azîzâ(azîzen).” “Ve Allah, sana azîz bir zaferle yardım etsin.” (Fetih Suresi 3. ayet)

Şeklinde yazı  Hak edilmiş, kazınmış bulunan  Osmanlı dönemi Genel Kurmay başkanlığı olan 1865 yılında Harbiye Nezareti Binası’nın nizamiye kapısı olarak yaptırıldığını öğreneceğimiz   ve . kapıdan ve arkasındaki bahçeden geçilerek günümüzde İstanbul Üniversitesi olarak kullanılan yapılar grubuna ulaşılan “İstanbul Üniversitesi Beyazıt meydanı giriş kapısı” ..
Bilmem “Tesadüf” mü dersiniz…?
……………

Evet, benim ORUÇ’la alakalı makalem ve Yusuf Temiz’in  beklide binler sayfanın anlatmadığını  bir çırpıda beyinlerde uyandıran assubaylara üniversite yasağını anlatan karikatürü olan duvar gazetesi,   yukarıda öğretmenler  ve bölüm  başkanlarının  odası,aşağıda uzun koridorun sağına ve soluna sıralanmış sıflarımızın olduğu  girişe göre soldaki duvar da her zamanki yerine  astığımız  ELEKTRONİĞİN SESİ, yayınlandı..

Yayınlandı yayınlanmasına da..

O pazartesi  de KKK’lığndan okulu denetlemek üzere heyet geliverdi..

Denetleme heyeti geldi diye sınıflarda çıt yok..

Hocalar;  içeri ansızın girecekler diye daha  bir dikkatli.

Biraz sonra sinek vızıldasa duyulacak sesizliğin hakim olduğu sınflara koridora hakim olan ayak sesleri duyulmaya başladı..

Ancak ayak sesleri ELEKTRONİĞİN SESİ hizasında birden kesildi..

Epeyce  vakit geçtikten sonra bir Tuğgeneral başkanlığında okulu denetleyen  heyet, sınıflara nice sonra girmeye başladı.

Sonradan öğreniyoruz ki Tuğ General başkanlığındaki heyet önce Okul Komutanı Albay Orhan Dilmener’e uğramış.

Okul komutanı mihmandarlığında okulu denetleyen heyet, yatakhane, yemek hane ve sınıfları gezmeye başlamış.

Sınıfların olduğu binaya gelince de Okul komutanı alb  Orhan .Dilmaner. “ öğrencilerimiz Gazete çıkarıyor, becerilerini geliştiriyor, bilgi sahibi oluyorlar vs” diye övünerek sınıflardan önce heyeti doğruca ELEKTRONİĞİN SESİ gazetesi başına getirmiş.

O sıra da okulun Bağlı olduğu komutanlık olan Muhabere Okulu’na  1960 gece baskını sonrası Cumhurbaşkanlığına adaylığı zorla engellenen  1 cihan ve İstiklal harbi gören komutanlardan Orgeneral  Ragıp Gümüşpala’nın damadı Tuğ.General Fahri GÜNHOŞ, komutanlık ediyor..

Sınıf subayı (Bölük Komutanı”) da sonradan  Karadayı döneminde  Tuğ General olarak Muhabere Okul Komutanı ve KKK MEBS daire başkanı  olan Çankırılı  Yz. Reşat Derelli.

Denetleme heyeti bizim Duvar Gazetesi Elektroniğin Sesi, karşısına geçerek gazeteyi  inceleyip benim yazıyı heyet başkanı general okumaya başlayınca  okul komutanı ve de  okulun  öğretim üyeleri renkden renge girmişler..

Az kalsın sektei kalpden gidecekler..

Heyet Başkanı general, yazımı baştan sona okumuş, bitince kimseye hiçbir şey söylemeden gazeteden ayrılarak rutin denetleme için sınıflara girmiş..

Bizim sınıfa da girip, rast gele sorular sordu.

Heyet kalabalık dı..Heyet başkanı, Okul komutanı ve birkaç kişi sınıfa girerken diğerleri açık kapıda ve koridorda olanları izleyip not alıyorlardı.

…….

BURASI, DİYANET DERGİSİMİ…? “MIZRAKLI İLMUHAL Mİ.. SENİ “ASKERİ MAHKEMEYE” VERECEĞİM

Heyet, okuldan ayrılır ayrılmaz Bnb. Erol Ağagil, sınıflarımızın olduğu binanın üst katındaki odasına çağırdı.

Belli ki bir olumsuluk var..

Giitim ..Adam kıp kırmızı..Her zamanki yılışık ifade yerine en ciddi tavırla selamımı verdim.

Selama bakan kim?

Bnb.Erol Ağagil;

 “

BURASI, DİYANET DERGİSİMİ…? “

MIZRAKLI İLMUHAL Mİ..

 Nasıl yazı?.. Nasıl yazarsın.Birde gazeteye koymuşsun..

Sana güvendik…Güveni kötüye kullandın.. “

Vs diye kükrüyor..açık kapıdan  koridorlar, çınlıyor..

Anladım benim yazıdan rahatsız olmuş..

Diyaneti anladım da Mısraklı ilmuhal de ne..?  sonradan ne olduğunu öğrenmeme karşılık hayatımda hiç de okumadığım “Mızraklı İlmuhal’i  o gün bir askeri okulda İlk defa  Erol Ağagil’den duydum..

Dedim; “Yanlış bişey yok..Doğru olanı yazdım. Ordu bu milletin ordusu.Millet imanlı  millet askeri ve ona kumanda eden heyet de öyle olmalı..

Bunda yanlış ne?”  şakinde konuşunca

SENİ “ASKERİ MAHKEMEYE” VERECEĞİM dedi.

Doğrusu Askeri Mahkeme’yi de o gün iyi bilmiyorum

Artık bun noktadan sonra ne olacaksa o olacak..Hiç de bozuntuya vermeden savunmaya  hatta direnişe geçerek “ Veriversen ver. Ne isterseniz yapın..

Gider orada da aynısını

Malazgirt’i… Niğbolu, Plevne’yi Çanakkale’yi… İstiklal harbini yapan orduyu ve onun  düşman karşısında duran imanlı askeri …. anlatırım.” dedim..

Sertçe “çık dışarı” demesiyle koridorda kendimi bulup merdivenlerden koşarak indim.

Merakla arkadaşlar, “bundan sonra ne olacağını” soruyor.

Doğrusu, “veda edeceğimi, etmek zorunda kalacağımı “ ima ederek endişelerini ifade ediyorlar.

Ben ise  çoktan teslim olmuşum. Olacak olacaktır.

“meraklanmayın bişey olmaz” diyorum..

Kimileri de “ağca seni sever..Ona bırakmaz.. Taban tabana zıtlar” diyerek  Zümre başkanının beni koruyacağını söylüyorlar..

Mesele okulda olay oldu.Herkesin ağzında..

Hocalardan  bile sevenler, çaktırmadan daha bir yakınlık hiis veriyor.

Zıt fikirde olanlar da “görürsün” gibi tavır alıyor.

O haftamız,böyle geçti..

Bir hafta sonra tüm kıtalara  bir emir ”Silahlı küvetlerde  ORUÇ SERBEST”

Hemen gece kendi elleri ile sahur hazırlatıp,  tutan tutmayan için akşam yemeği saati İFTARA  uygun hale getirildi.

Okulun çoğunluğu serbestçe ORUÇUNU tutmaya başladı..

Şükür kü bu hadiseden sonraki Tüm Ramazanlarda bir daha ORUÇ yasağı uygulanmadı..

…………….

Meğer, denetleme heyeti başkanı meseleyi yukarı arz edip işi çözmüşler..

Ve displin cezası az gelir  mahkeme ile mahkum etmek gerek diye tavır alanlar dahil  okulda bize karşı bir olumsuzluk da olmadı..

 

 

 

 

MÜKELLEFİYETİNİ EN İSBAT ET:

HAK VERİLMEZ SEMN ARA


FAHRİ GÜNHOŞ , ASKERE ÇAĞRILIYOR..

Okulun terzi işini yapan askerler vardı..

Bir tanesi yaşlı mı yaşlı..  Saçları ağarmış..

Bitlis/Besni’den olduğunu, orada terzilik yaptığını , evli ve çocukları bulunduğunu anlatırdı.

Dediler ki   bir gün elinde resmi evrak görevli memur “İlla Fahri Günhoş’u göreceğim  zira , evrak var kendisine vermem gerekir..”

Ne yaptılarsa olmuyor..

Adam Fahri Günhoş diyor, başka bir şey demiyor.

Komutana durumu söylüyorlar.. gelsin hele diye makama alıyor..

Görevli, Fahri Günhoş’a  getirdiği evrağı imza karşılığı teslim ediyor.

Meğer “Tuğ general rütbesindeki  insanı askerlik şubesi  asker kaçağı olarak bulunması için  arama,yazıyor.ilgililerde evrak düzenliyor..

 

AMAN ÖĞRETMEYİN, KAÇARLAR

Okulun kaliteli   hocaları vardı.

Dr. Hüseyin Ağca..

Matematikçi   sonradan  kıızılay da ve ORAN da ki Yüce Fen Okulları sahibi Yücel Kalınyazgan.

Ve onun da hocası olan Amarika da Doç olmuş Samsunlu  matematikçi..

Şimdilerde  Selçuk Üniversitesi poflarından Erkan Türkmen.

Marmara üniversitesi ilahiyat Fak poflarından  edebiyat hocası Farsakzade Yahya mahlaslı Yaşar Fersahoğlu..

ASELSAN kurucu heyetinden vede genel Müdür Yardımcılığı yapan..

Mıknatısı , elektromanyetik dalgayı anlatmasıyla haberi olmadan  benim “taklidi imandan” “tahkiki imana” geçmeme sebeb olan  Ermeni hocamız Aret OKUTAN,

Kıbrıs barış harekatında   gayri Müslim olduğu için “koruma”ile gezen  sonradan sosyetik Müslüman Engin NOYAN

Elektronik hocalarımızdan biri Almanya’ da işçi imiş.

Önceleri anlamıyormuş ..Sonra dil öğrendikçe çalıştığı fabrikada ki Alaman şef, müdür vs yetkililer; bizimkilere hakaret ifade eden kelimeler kullanıyor.

Buna çok içerlemiş. Ve okumuş. üniversiteyi bitirip aynı fabrikada onlara amir olmuş.

Ve askerlik için Türkiye’ye  gelmiş.

Bize elektronik derlerde hoca olarak verdiler.

Çok güzel öğretiyor.

İşin sadece teorisi değil pratiğini de veriyor..

Güçlü donamıma sahip atölyelerimizde elinden geleni yapmakla kalmayıp daha ilerisine gidiyor.

Diyor du ki…

“Alaman  resmi kurumları, dikkate almaz.Kişiye önem verir..

Onun için elektronikle ilgili alaman firmalarından, okul, kurum yada ben istesem ilgilenmezler vermezler.Ama siz ferden isterseniz verirler “        

Diyerek örnek istek mektubu yazarak bizim fert olarak materyal istememizi sağladı.

Mesela  philips fabrikası o gün üretimde olan televizyon şemalarını -bizim ülkede fotokopi bilinmediği bir zamanda şemaların  fotokopilerini-   göndermişti..

Hocamızın bu çabalarını haber alan Muhabere okul Komutanı Tuğ General Fahri Günhoş, hocamız asteğmeni çağırtarak” Bu çocuklara böyle şeyler öğretme.Fazla bilgi  verme ..Yoksa kaçarlar” diyerek  yüzeysel oyalanmamız sağlık vermiş.

Adamcağız gelmiş, “ben neler yaşadım..İnsanımız bilsin, öğrensin diye ben  ne yapıyorum bunlar neler söylüyor” diye adeta ağlıyordu..

…………….

Erkan Türkmen..

Türkistanlı   baba ile Pakistanlı anadan doğma.. İngiltere de okumuş.. Orada yaşıyorken  “ben TÜRKÜM..

Türkiye’ye hizmet vermeliyim “diye  Türkiye vatandaşlığını tercih ettiğinden askere asteğmen olarak alıp bize İngilizce hocası  yaptılar.

Erkan hoca, gramerle kalmıyor. Çok güzel İngilizce bilgisi ve konuşması yanında işin pratiğini veriyor.

Nerelerden buluyorsa yansı makinesiyle ders de filimler izleterek hayatta nasıl konuşulur, nasıl davranılır onları izleterk kulak, göz ve  ruha hitapla öğretiyor..

Mesela bir bakkalda, ticarethanede nasıl alışveriş yapılır..neler konuşulur, onu film olarak izletiyor.

Tuğ.general Fahri Günhoş, Erkan hocamızı da çağırarak fazla bişey öğretmemesi konusunda kulağını çekmiş..

O da olanlara kızarak anlam vermediğini, ülkenin bu şekildeki tavırlarla, insanların öünün kesilmesiyle  ileri gidemeyeceğini söylüyordu.

…………..

Amerika dan gelen  matematikçi doçent de  ha keza.. “Biz yaban elleri , imkanları teperek ülkeye hizmete geldik..Gördüğümüz mualameye bak” diye dert yanardı.

Matematik hocamız..Yzb. Yücel Kalınyazgan,  rütbece asteğmenden üste olmasına rağmen Amerikan dan gelen o doçente , hocam diye koluna girerek çok saygı gösterirdi.

Hoca , bazen matametik dersinde coşar giderdi.. Hiçbir şey anlamazdık.

Sonra da unuttuğu Türkçe aksanı ile “ Ha..siz lise talebesisiniz değil mi. Ben üniversite ütü diye dalıp gitmişim”der Tahtadakileri silip seviyeyi  düşürerek bize  göre ayarlar idi.

 

Tuğ.Genera Fahri Günhoş:“HASAN SEN BU İŞİ İYİ BİLİN.BEN DE KİMİN NE BİLDİĞİNİ BİLİRİM”

Okulu bitirdik,  bir yıllık mesleki kurs anlamında SINIF okuluna geçtik.

Sınıf Okulu, Muhabere Okul Komutanlığının olduğu hizada “PAVYON “ denilen üçer katlı binalardan oluşan bloklardan biri..

Ders verenler muhabere subayları. Atölye de malzeme vs sorumlusu veya hoca yardımcısı ise astsubay.

Çok kere astsubaylar ders veren subaylardan bilgili. Ama yetkileri yok.

Bir gün Muhabere Okul komutanı  Tuğ.General Fahri Günhoş, hocamız ders işlerken geldi.

Hoacadan dersin konusunu sordu..

Bizlere sordu..

Sonra en arkada duran Hasan başçavuşa ;

“Hasan sen anlat”dedi.

Hasan başçavuş, “ben bilmiyorum..”deyip  Hocayı kast ederek “o bilir”dedi.

Fahri Günhoş irar ver emir verircesine “ Hasan, bunu sen  iyi bilirsin” dedi.

Hasan başçavuş ise “adama makam, unvan veriyor, benden onun işini istiyorsunuz “edasıyla  “unutmuşumdur” deyince  Fahri Günhoş,

“Hasan , sen unutmuşsun öyle mi?

Hasan, sen bu işi iyi bilin…Ben de kimin neyi iyi bildiğini bilirim..”diyerek bize de bu konuyu “Hasan   çok iyi bilir.. Çünkü yıllar önce bunun kursunu beraber gördük” diyerek dersi veren hocdan bilgi açısından Hasan Başçavuşun ilerde olduğunu söylemek istedi.

Fakat..

Sistem öyle kurulmuş ki.

Bilgiye değil rütbeye önem veriyor.

Beraber aynı bilgiyi alan biri yükselip general olmuş.Komutanlık yapıyor.Diğeri ise hep yerinde sayarak ,  o konuda az bilenin malzemesine koruyuculuk yaptırılıyor.

 

 ÜNÜVERSİTE SINAVI..

Arkadaşlardan on kişi yasak olmasına rağmen üniversite sınavına girerek hepsi de bir üniversiteye kayıt yaptıracak kadar yüksek  puan alıyor..

Tabii… Fahri Günhoş, bunu duyuyor..Ve okula damlıyor..

Sınıfları toplayıp, “Ne kadar sevindiğini..Gurur duyduğunu” söyleyerek kolaylık için ünüverisyete gidip gelinmesi için servis ayarlayacağından dem vurarak  sınava girenleri tavlıyor..

Ve yardımcı olmak içende  elerlinden  sınav kazandı belgelerini alıyor..

Sonrada tüm okulun önünde  bunları yırtarak “ağzınıza.. ede…. Var mı asubayın okuması diye bir şey.. Okuyacaktınız  niye buraya geldiniz.. siiz astsubay okuluna zorlamı getirdik.İsteğinizle seçtiniz..Herkes işine”deyip çekip gidiyor..

 

 MUHABERE OKULUNA CAMİİ YAPILIYOR.

Muhabere okulu içinde  çok küçük bir baraka da Cuma günleri namaz kılınıyor, kıldırılıyor.. Çok kere dışarıda kalınan mescide erler, isteyen öğrenci ve subay, astsubay sivil memurlar geliyor..

Rütbeliler içinde den kıdemlisi bizim edebiyat öğretmenimiz  meşhur Erzincan depreminde sağ kurtulan çocuklardan  Kd.Öğretmen Bnb Hüseyin ağca..

Ağca’yı devlet , MSB adına sivil fakültede okutmuş.Öğretmen subay olmuş…Daha sonra  Diyar-ı Bekir’de- ı 70. Piyade Tug. Gurup Komutanlığı karargahında -  Albay Lütfi Başyiğit ile birlik de  sadece üç rütbeli olarak çalıştığımız  Piyade kd.Başçavuş Mete Evrensel’den  yakın akrabası  olduğunu öğreniyorum.

O sırada hükümet , CHP- MSP koalisyonu ..

Bayındırlık Bakanı  MSP’li Fehim Adak. Adak okulu ziyeret ediyor.. Okul komutanı  fahri Günhoşla dolaşıyorlar.. okulun yolları ve ve bazı alanlarının asvaltlanmasını istiyor..

Mesela 60 evler Nizamiyesine yakın tören alanı ham toprak idi.

Fehim Adak,  tamam diye asvalt sözü veriyor. Fakat, komutana “gezerken gördüm ki burada  Kışla camisi yok.. Siz yer gösterin tüm masraflar bizden camiyi yaptıralım” diye minareli bir camii  cami teklifinde bulunuyor.

Ancak ,Fahri Günhoş; “Biz yerini zaten ayarladık Yakında yaptıracağız “şeklinde konuşarak kibarca  Bakan’ın teklifini ret ediyor.Ama ,  döşenecek asvalt hatırına da cami sözü vermiş oluyor..

Cuma namazını  vazifelendirilen erlerden biri kıldırıyor. Bir Cuma günü er İmamımız, hutbede  cami yaptırılacağı için yardım tolanacağını, hazırlıklı gelmemizi duyuruyor.

Önsaflarda olan edebiyat hocamız Bnb .hüseyin ağca, ayağa kalkarak “ Cami yapılacak Ancak yardıma ihtiyaç yok.Camiyi komutanlık kendi yaptıracak”dedi..

….

Kısa zamanda  ilerde hak-İş Başkanı ve AKPden milletvekili olacak olan ,

Biz orta okulda ilen Alaca ‘nın tek okumuş  muhasebecisi Ali Osman Akdağ’ın yanında çalışırken  memkeketten tanıdığım Salim Uslu’nun askerlik yaptığı ve de eğitim çavuşu olarak  eğitim yaptıkları  alanın kuzey doğusuna gelen ve  yol ile ayrılan sahanın   üstündeki kocaman   çatısı bombeli hangar gibi barakalardan biri camii olarak tanzim edildi

Kıblesi biraz dönük olsa da eskiye göre çok daha büyük ve farah.. Yeni döşenmiş  müşrafatı, minber ve mihrabı alçıdan ama mermer  görüntüsü verimiş bir camii. Fakat tek eksik minare.

Galiba , minareli camii olmasın diye Bakan’ın teklifi ret edilerek dışarıdan camii olduğu bilinmeyen bir  yer ibadete açılmış oldu.

Dolayısıyla MSPli Bakan, Kışlaya cami yapımına vesile oldu..

 

  /////////////////////////////////////

                                      

İSYAN ve..

30 Ocak 2021 Cumartesi akşamı Elektronik’de sıra arkadaşım Mümtaz Altınay, aradı.

Hoş beş vs’den sonra “ Bu günlerde ne yapıyorsun ?”diye sordu..

“Bir vesile ile Elektronik deki hatıralarımızdan bazılarını arkadaşlarla paylaşınca ağbi bunları yaz.Unutulmasın ..dediler.

Onun üzerine zaten  sivil hayattan da bazı hatıraları zaman  zaman  yazıyor, bazılarını da   yazmayı düşündüğümden Elektronikle alakalı olan bazılarını yazdım. Bu günlerde de “İSYAN”la akalalı olanını devam ettirecektim..

İyi aradın..

Bazılarını unutmuşum..

Bazılarını da eksik yazmış olabilirim.Mesela o günkü üsteğmenin adı Murat idi. Ama soyadını unuttum ” deyince Mümtaz, “Muart Özveren’ idi..

O gün Ben B blok giriş nizamiyesinde nöbetçi idim..Olayı çok  yakından gördüm.. Sen yaz, bizde bakar eksikleri gideririz”  dedi.

Ve biz gelelim daha evvel başladığımız “İSYAN “hatırasını yazmaya ..

Muhabere Okulu’nun  Mamak tarafında  60 Evler  semti girişine yakın  bizim  bulunduğumuz alana hayli uzakta bir yazlık sineması vardı..

Daha çok er ve erbaşlara gece genelde çıplak/ porno  filmlerden oluşan  sinema seyrettirilirdi..

Öğrencilere ise bazen topluca seyre özel izin verilirdi.

Şimdi bilmiyorum ama o yıllarda askeri kurumların normal devlet bütçesinden aktarılan kaynak dışında  kayda girmeyen ve sadece komutanın inisiyatifinde harcanan önemli bir kaynak da Kantin gelirleri ve sinema, yine porno ağırlıklı bar – pavyon kızlarının gösterilerinden oluşan moral geceleri  gibi  şeylerdi.

Hizmeti, ihtiyaç maddesi ürünleri  ayağa getirmek gibi görülse de

Asker , yani müşteri hazır..

Mekan, elektrik, işleten personel vs diğer giderler bedava..

Yapılan kar net..

Onun içinde daha çok ahlaka uygun olmayan filmlerin oynatıldığı  sinemeye gitmeyi, götürmeyi

Hayatında “yarinin” bir telini bile görememiş gencecik  masum Anadolu  çocuklarına  her edepsizliğin sergilendiği  “AÇ AÇ”denilen  güya moral geceleri tertiplenerek müşteri çekilip  para toplanırdı..

Ders çalışmak vs peşinde olan arkadaşlar haricinde bazı arkadaşlar da bu sinemeye gitmeye hevesli olup, kaçak göçek  erlerimizle sinema izlerlerdi.

Burada yakalanmak, öğrenci için  ayrıca cezaya da tabii idi.

Artık okulun sonları, mezuniyete az kalmış.. Bir cumartesi günü gecesi ..

Bizim çoğunluğumuz ya istirahatta yada haftalık ders çalışması yapar iken bazı arkadaşlar, yazlık sinemada oynatılan filme gidiyor..

O gün nöbetçi amir olan Angara Merkez komutanının oğlu olduğu söylenen

  Üsteğmen Murat Özveren,  sinemada  arkadaşları yakalıyor..

Kendisinden izinsiz gidildi ya bunu bir kendisine karşı yapılmış  “ONUR”  meselesi  sayarak  arkadaşlara  askerler içinde saldırıyor..

Bazıları da kaçıyor..

Yakalanmıyor..

O hırsla  koğuşlara gelip sen sen diyerek  “aslında sinemaya gitmemiş olanlar dan da seçtiği “ arkadaşları bina dışına çıkarıyor..

Bizlerin kaldığı “B blok “ denilen yerin önünde okul Komutanının girip çıktığı Kuzey nizamiyesinden Mamak  nizamiyesine giden yolun karşısı  asfalt  ve “Tören alanı olarak ayrılan yer”.. Onun hemen altı  bol ağaçlı bahçe.

Götürdüğü ağaçların arasında arkadaşları dövüyor..

Arkadaşlar da  Üsteğmen Murat Özveren’in bu tutuma  “ Vereceksen idareye ver. Onlar  gereken cezayı verir.Senin, ceza verme hakkın yok  “diye  karşı çıkıyor..

Bazıları da “zaten sinemada değildik, istersen fiancalara sor” diye şahit göstermek istiyor.Ama nafile..

Üsteğmen Murat Özveren..

Hem kolluk kuvveti.

Hem savcı hem de hakim konumunda hissiyle  kendisi  dayak ve küfürle ceza kesmeye  başlıyor.

Buna dayanamayan arkadaşlardan bazıları, Nöbetçi Amiri üsteğmen Murat’a  ağaçları siper ederek fiilen karşı duruyor.

Bunu üzerine Murat Özveren, tabancasına mermi sürüp ateşliyor..

Ancak tabanca tutukluk yapınca arkadaşlar, üzerine abanıp tabancayı almak isterken hırpalıyorlar.

Bu hengamede ne oluyor diye olay yerine gelenlerin artmasıyla Üsteğmen Murat Özveren kurtuluyor..

O doğruca Muhabere Okul Komutanlığının en yetkili o günkü Amire koşarken bizlerde hepimiz aynı noktada buluşarak kısa bir  “Durum Değerlendirmesi.”  yaptık..

Ve demokratik oylama ile

 “Bu hadise bazı arkadaşların atılmasına  yol açacak.. Buna mahal  veremeden  hep beraber OKULU TERK edelim.. Sonra hepimizi  ya geri çağırılar yada toptan atarlar..” diye  benim gibi sinemaya ayak basmammış olanı, sinema da olanlar, Üsteğmen Murat Özveren’in  çağırıp bahçede olaya karışanlar hep bir vücut olarak  mezun olup rütbe takmaya “ 64 gün kala 64 arkadaş “

Evet çok da kararlıyız..

Mezuniyete “64 gün kala 64 arkadaş”, okulu terk etme kararı alıyoruz.

  Koğuşlara gidip kısa bir hazırlıkla bavulları alıp  gece yarısı  Muhabere Okulu ; “Mamak  Nizamiyesi” yolunu tutuk..

Nizamiyen kolayca çıktık.. Kimse de bişey demedi.

Ancak dışarıda ne dolmuş var. Ne otobüs..

Belki Gülveren de bulunur, bulunmaz ise Ulus, Kızılay yada nere gidilecekse tabana Kuvvet..

Bir an için Okul ve askeri bölgeden uzaklaşmak gerek

Kışlanın üç dört yüz metre ötesi  yolun solunda Muhabere okul Komutanı Tuğ.Genaral  Fahri Günhoş’un  lojmanı.

Oradakilerde belli etmemek , yakalanmamak gerek..

Sesizliğin hakim olduğu hangi meçhule yol alındığının bilinmediği gece karanlığında  ilerlerken ulus istikametinde 60 Evlerden gelerek   önümüze Tuğ Fahri Günhoş’un aracı durdu.

O sırada Kavaklıdere de sinamada olan TuğGeneral Fahri Günhoş,  olayı haber alıp acele  gelerek  babacan tavırla;

 “Evlatlarım..!.. nereye  …  “diye    bizi durduruyor..

“Kılınıza zarar gelmeyecek.. “ gibi güzel sözlerle tavlayıp “nizamiyeye “ den içeri sokunca da çevremiz askerle sararak adeta esir alıyor..

Ve “Sizi mezun etmeden…”diye başlayan  hakaretlerle  bizi  silahlı askerlerin  eşliğinde her yanımızı sardırıp, yemekhane de “ muhasara altına” aldırdı..

Tam bir esaret.

Dışarıda  silahlı asker…  Kuş uçurtmuyor.

Ne içeri girebiliyor nede dışarı çıkılabiliyor.

Aslında bu işimize de yaradı.

Yarın olacakları biliyoruz..

Sinemaya giden ya da  üsteğmenin seçtikleri  bilindiğinden onlar; cezalandırılacak hatta bizden koparılacak..!

O halde  “ya hep beraber Ya hiç”..

Yeni vaziyete göre yeni strateji..

“Sinemaya hepimiz gittik” diyeceğiz..

Ama sinemaya gitmeyen var..Hiç gidip de  görmeyen var .

Çare..

Çare bulundu..

Sinemanın, koltuk düzen.  Koltuk sayısı.. ne  nerede hepsi bilenler tarafından çizildi..

Her birimize nerede oturduğumuz numaralar belirlendi.

Kim ne sorsa “o numaralı koltuk da oturuyordum” diyecek.

Hem kendi yerimizi, hem de özellikle sinemaya gidenler ve Üsteğmen Murat Özveren’e yakalananlar olmak üzere  arkadaşların yerini  ezberledik..

“Yanımız da şu vardı” diye de şahitlikler..

Ertesi gün.

Ders filan yok..

Hemen idarecilerden “sorgulamak için”   bir “komite” teşkil edilmiş.

Komite, derhal faaliyete başlayarak arkadaşları tek tek  sorguya çekti.

Bereket sorgu yapılan yer, dershane..

Orada da kara tahta var.

Kara tahtaya çizilen krokide herkes ezberlediği yeri göstererek “Ben de vardım” diyor..

Tehditlerle “sen yoktun.. sana bişey olmayacak.. Yaşın yanında kuru da yanmasın. Kim var ise nu söyle, kurtul” diyorlar..

Ancak tüm sorguya çekilenler aynı şeyi söylüyor..

“Üsteğmene kim vurdu..*”

“Ben”..

“Orada kimler vardı..?

“hepimiz”..

Bir sonuç alamayınca..

Bu defa da tavlayarak” Aslında sen, sinemaya da  gitmezsin..  Sen şöyle iyisin böylesin.. Bunu içinizden kendini bilmez birileri yaptı..  Bak,  kendini ve aileni yakma.. Askeri okuldan, askeriyeden atılanlara toplum hiç de iyi bakmaz..  Sivilde de perişan olursun” vs diye  güya “bizden çok bizi düşünen” bir metotla sorguladılar..

Cevap yine aynı..

Herkes aynı konuşuyor..

Baktılar olmayacak..

Mesut Kepsutlu gibi  bazı arkadaşları  gözdağı için suçlu suçsuz bakmadan “hapsettiler.”

Bizleri de sıkı  takiple derslere devam ettirerek mezun ettiler..

Evet, toptan ayrılmaya ramak kalmıştı ama kimseyi ayırmadan, fire vermeden mezun olduk..

Fakat..

Kıt’alara gidince  on kişiye yakın arkadaş Halil verim gibi isteği dışında  şu veya bu sebeple  çoğumuz kendi  isteğimizle ayrıldık.

Ayrılmak için firar eden Yaşar Şahin’i yıllar sonra yakalayarak vazifeye devam ettirdiler..

Kendi  isteğimle ve kırmadan dökmeden ayrıldığımdan Yüksekova’da  askeri kışlada  tüm subay ve assubayların katılımı ile  benim için veda gecesi toplantısı yapılan ve - hala  evimizde bulunan resim albümü ve  kaliteli kalem seti-  hediyeler verilerek   ertesi gün de  “tören mangasıyla “ yolculanan  belki silahlı kuvetler tarihinde  tek Res’en emekli edilen asker olsam gerek..

İbrahim Saraç gibi bazı arkadaşlar da  yıllarca çalıştıktan sonra emekliği beklemeden ayrılıp, sivil hayata karışarak millete hizmete devam etti..

///////////////////////

……………….

Biz  FARUK GÜRLER dayatmasına karşı  Fahri Korutürk’ün Cuhurbaşkanlığına getirilmesini de Elektronik’de yaşadık..

O günlerde Elektronik Astsubay Okulu’nda öğrenci iken   şahit olduğumuz olaylara “Siyaset Çayırında Solan Gül; Ali Hersek” kitabında şöyle yer vermişiz.

4-29: FARUK GÜRLEDİ
1971 yılının 12 Mart’tın da milletin iradesiyle oluşturulan hükümeti beğenmeyen kimi çeteler kıpırdadığı için o dönemin altını tutamayan generalleri, aşağıdaki alt kademe darbe yapmasın diye milletin namuslarına emanet ettiği silahı seçilmişlere dayayarak, yürütme “erkini biz tayin edeceğiz”, siz destekleyeceksiniz diyerek mevcut hükümeti yıkmaları yetmiyormuş gibi Cumhurbaşkanı seçimine de müdahaleyi en tabii“hakları” bildiler.
Darbenin başına geçirilerek önce Devlet başkanı sıfatını kullanan sonra Ali Fuat Başgil’in zorla geri çektirilmesiyle Cumhurbaşkanı seçtirilen Cemal Gürsel’in yerine 30 Mart 1966’da Cumhurbaşkanı yapılan o dönemin Genel kurmay başkanı Cevdet Sunay’ın görevi dolmak üzere idi. Başbakan Ferit Melen, AP Genel Başkanı Süleyman Demirel ve CHP Genel Sekreteri Kamil Kırıkoğlu ile görüşerek;Cumhurbaşkanı eski genelkurmay başkanı olan Cevdet Sunay’ın görevinin iki yıl daha uzatılması için değişiklik yapılmasın ister.Ancak olmaz. Azda olsa madem cumhurbaşkanlığı görev süresinin uzaması için anayasa değişikliği yapılacak, seçimi halka bırakalım bu problem bitsin diyenlerde çıkacaktır.Fakat parlamento o gün böyle bir değişikliği yapamaz, yaptırmazlar.Cumhurbaşkanlığı konusunda baskı ve gerilimler artar.
Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde, ulus civarına çıkmanın serbest olduğu erlerin ortada görülmemesi, Ali Herseklere elbet bir ip ucu veriyordur.
Ancak biz içerden seyrettik.
O yıllar bizim kışla yıllarımız..
Kışlada lise okuyoruz.
Hocalarımız gündüz üniformalı ancak gece “müteala” nöbetini bitirip evlerine gidiyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçimine çok vakit var.Ama bir hareket bir hareket..Koskoca koğuştu yanan tek lambanın loş ışığından dışarıyı rahat izliyoruz ve birazda 2. katta olmanın verdiği avantajla geceleri yaşanan hareketleri olduğu gibi görme imkanımız oluyor.
Cemseler gidiyor, jeepler geliyor.
Bir gün pijamaları ile hocaların bile toptan mecburi yatakhanelere misafir olduğunu görünce cidden şaşırdık.
Haydi biri ikisi nöbet!...
Ama hayır.
Hepsine eve gidiş, yasak..
Bu durum günlerce sürdü.
Cumhurbaşkanı adaylığını Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler açıklar.Ve bu gaye ile 5 Mart 1973’de Genelkurmay başkanlığından istifa etti.Ferit Melen’in hükümetinde savunma bakanı olan Mehmet İzmir aynı gün Gürlere yer açmak üzere kontenjan senatörlüğünden çekildi.
12 Mart Muhtırası veren ekibin içindeki General Faruk Gürler, cumhurbaşkanlığına yolu açılmak üzere mevcut Cumhurbaşkanını Cevdet Sunay’ın kontenjanından, kontenjan senatörü yapıldı.7 Mart 1973’de Senato’da yemin metnini okuyarak, parlamento üyesi sıfatını kazandı.
O zaman adet öyle idi.
Millete gitmeyen, hesap vermeyen, burnundan kıl aldırmayan arpalık sahipleri vardı.
Bir ihtilal aparak milli iradeyi katleden çeteciler vardı, tabii senatör olarak.
Birde bunlara ilaveten asker ve sivil sözde derin devleti temsilen Cumhurbaşkanın atadığı kontenjan senatörleri..
En büyük partilerin liderleri Demirel ve Ecevit renk vermedi. CHP, cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmama kararı alması, 1960 da başlayan “Asker cumhurbaşkanı” geleneğini kırmak için CHP’nin özellikle Ecevit’in tavrı ve ilk defa CHP ile ordunun karşı karşıya geldiği şeklinde değerlendirildi.
Bir taraftan Faruk Gürler, “cumhurbaşkanı oldum” edasıyla dolaşa dursun ..
Askeri kışlaların “Her türlü emre hazır” tutulduğu bir dönemde, Demirel’in “Cumhurbaşkanlığına tayin değil, seçim yapılacaktır”diyerek demokratik bir tavır sergilediğine şahit olduk.
AP, Senato Başkanı eski hava kuvvetleri komutanı- bu gün meclisde halkla ilişkiler kütüphanesinde çalışan gerçekten beyefendi, işine aşık “Bintuğ” beyin babası - Tekin Arıburun’u..
Demokratik Parti, kendi genel başkanı efsane meclis eski başkanı Ferruh Bozbeyli’yi aday göstermişti.CHP, 2007’de olduğu gibi aday göstermedi ve meclise girmedi.
Demirel,Ecevit ve Turhan Fevzioğlu aralarında anlaşarak, her türlü dayatmayı ellerinin tersi ile itmek suretiyle Gürler gibi yeni kontenjan senatörü yapılmış bahriye amirali Fahri Sabit Korutürk’ü 6 NİSAN 1973’de Cumhurbaşkanı seçiverdiler.
Askerse asker.
Ama diplomatlık yaptığı için biraz sivilleşmiş birini ehveni şer olarak Çankaya’ya oturturlar.
Millette oh dedi.
Bizim anlı şanlı hocalarımız karıları ve çocuklarına kavuşur oldular.
Ve Ecevit, darbelere, dayatmalara dayanacak, milletin haklarını savunacak yeni tip olarak “Karaoğlan “ sanıyla belleklere kazındı.
Eski general, çiçeği burnunda yeni senatör Faruk Gürler o dert ile Gür-ledi, gitti..
Burnundan kıl aldırmayan kendini devletin asli sahibi sayarak millete uzaklaşmış olan CHP anlayışının aksine kafasına geçirdiği kasketi ile köylülere yaklaşıyor, mavi gömleği ile şehirlilere yakışıyordu.Yani CHP’nin sadece bürokrasiye ve elitlere dayalı iktidar arayışından Ecevit’in artık herkesin siyasal ortaklığına dayalı “birlikte yönetim, birlikte üretim ve birlikte paylaşım” anlayışına geçildiği hissediyordu.
En azından kimilerine öyle geliyordu.
Yani “Devletçi ve seçkinci CHP’nin” milleti terbiye etmek ve şekle sokmak anlayışından “Halkçı Ecevit’” sloganıyla köylü-şehirli bir bütün halkın temsilciğine soyunuluyor, milletle yakın durmak yolunda adım atılıyordu.
https://siyasetcayirindasolangulalihersek.blogspot.com/

…………

Süleyman Demirel'in Dillere Dolanan Meşhur Sözü ''Dün Dündür Bugün Bugündür''ün Hikayesi

https://necaticavdar.blogspot.com/2019/01/suleyman-demirelin-dillere-dolanan.html

…………………

 

EVRENSEL TİRİKO

Elbiseler Cebeci Dikimevinden ..

Oraya Evrensel Başçavuş götürdüğü için “Evrensel Trikodan giyiniyoruz” diyoruz..

CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ ve FARUK GÜRLER’İN GÜRLEMESİ

 

…………….

KIBRIS HARAKATI ve KAMP

………………

                                                                           

ARET OKUTAN ve HİKMET KARAPINAR

Hikemet Karapınar, zekimi zeki.

Hep şen şakrak..

Elektronik Astsubay okulu sınavını kazanarak gelen tek İmam-Hatipli.

O yüzden okuldaki lakabı “Hoca”..

Hocalarımızdan biri Ermeni vatandaşlarımızdan Asteğmen Aret Okutan..

Dersin birinde  nedense sınıfa” sen ne olmak isterdin…” diye soruyor.

Herkes bişey söylüyor..

Hikmet Karapınar’a sıra gelince “Çoban” diye  cevaplıyor..

Aret Okutan ısrarla  hep aynı soruyu soruyor.Hikmet Karapınar da  her defasında “çoban olmak isterdim” diyor.

Hikmet Karapınarı’ın güya saçma bulduğu cevabına karşı bu defa

Aret Okutan, “o aman niye okuyorsun Bunca masrafa, emeğe ne gerek var” açıklamalarla sorusunu devam ettirince.

Hikmet Karapınar; 

“bu memleketin çobanınında eğtime, okumaya ihtiyacı var.Okuyup, bilen çoban  çok daha ülkeye verimli olur..memkelete katkı sunar” diye açıklayınca  Aret Okutan, cevap vermeden  derse dönerek  o günkü konuyu işemeye başladı.

…………

Bir gün Aret Okutan’ın dersinden  sınav olacağız.

Sınava çalışmak için sabaha kadar, dershanede kalarak uyumadım..

Ve gün içinde yazılı olduk..

Fakat uykusuzluktan sarhoş gibiyim.. Yazılı da bildiğim soruları bile cevaplayamadım..

Saçma sapan bir şey oldu..

…….

Birkaç gün sonra Aret Okutan, dersde  yazılı sonuçlarını okudu..

Zayıf almışım..

Aret Okutan’ın  benden  hiç beklemediği sonuç…

Zira özellikle  Aret hocanın dersinden  hep iyi alıyorum.. Onun için sonuç sürpriz..

Bir süre ders işledikten sonra , beni kaldırıp yazılıda zayıf almamın sebebini sordu, ne diyebilirdim ki..

Kızarıp yerime  oturdum.

Arkadaşlar; “Sabaha kadar ders çalıştığımı dolayısıyla uykusuz kaldığımdan yazılıda başarısız olduğumu “ söylediler..

Aret Hoca, hemen  not defterini çıkararak “bence de öyledir..Yoksa bunları yapamayacak öğrenci değil Kanaat notu kullanıyorum” diye  en yüksek notu verdi.

Sınıf da üç sıra halinde doturuyoruz..

Ben orta sıranın   önlerdeyim..

Hemen son yanda pencere kenarındaki sırada oturan Hikmet Karapınar,  hareketlendi

“seninle ilgiis yok.Takma gibi işaret ederek” ayağa kalktı ve  Aret  Okutan2a bende yüksek kanaat notu isterim. O’na verdin bana da vermelisin”dedi.

Aret Okutan, “ Benim kanaatim, bu.Kime istersem kullanırım vs “dediyse de “ Ya ona vermemeliydin ya da  illa bana da iyi not verceksin” direten Hikmet Karapınar’a diye dinletemedi.

Ve sen zayıf aldın vs deyince

Hikmet Karapınar, “şayet konuyu anlatsaydın Yazardım..Yazsaydım mutlaka soruya cevap verirdim..” diyerek “Anlatmadığınız  soruyu sormuşsun yüzden cevaplayamadım”diye  neden  “ kendisinin de iyi kanat notu istediğini” savundu.

Aret Okutanise “gerçekten defterde  yazdıklarını  aynen söyleyebilir misin?”diye sordu..

Himet Karapınar, “Evet.. İşte defter..ne anlatmışsanız yazdım..Ve ne sorarsanız da ben anlatırım”dedi.

Aret Okutan,  Himet Karapınar’ı ne de olsa iddiasını ispatlayamaz diye tahtaya kaldırdı..

Bir yandan da Hikmetin desrle ilgili defterini kontrol ederek soruları soruyor..

Hikmet ,takır takır cevaplıyor..

Ve sayfada ne yazılmışsa onu adeta okuyor  sayfa bitince de “sayfayı çevirin diyor..

Aret Okutan, buna rağmen  Hikmet Karapınar’ın istediği kanat notunu kullanmayıp zil çalınca  çekip  gitti..

Hakikaten çok zeki olan, dinlediği dersle yetinerek  çok çalışmadığı halde iyi not alan Hikmet bu ezber olayını şöyle açıklıyordu:

 “Biz imam-hatip deyken  surelerin, duaların ezberine  çok önem verdiler.. O yüzden ezberimiz gelişti. Hocalar anlatırken yazıyorum.Yazarken de ezber ediyorum..O yüzden ayrıca çalışmaya gerek de duymuyorum.O bana yetiyor..

“ET TEKRARU AHSEN VELEV KANE 180”

 “TEKRAR YÜZSESEN KREDE OLSA FAYDALIDIR”

Sınıf okulundayız.

Atölye hocası;
 radyonun alıcı, osilatör, geliştirme ,ses yükseltme ve çıkış bölümleri gibi anlatarak bir de uygulama için sınıfı üçerli guruba ayırarak  devre kurarak radyo yapma vazifesi verdi.

Her gurubun yaptığı radyonun çalışması halinde üç kişiye de  iyi not vercek.

Çalışmaz ise üç kişide zayıf alacak..

Radyoyu çalıştırmak için günlerce çaba sarf ediyoruz..

Ya bir direnç eksik kalıyor..Ya kondansatörün ayağı tam lehimlenip boşta kaldığından iş görmüyor.  Ya da çevrede var olan  radyo vericiisnin aydığı elektro manyetik  dalgayı almak için mıknatıs – kömür- üzerine sarılan bobinler, dalgayı almaya  uygun olmuyor.

Hakikat zor bi iş.

Yapılır ise hiç yoktan kendi radyomuzu yapmış olacak, teoride bildiklerimiz pratiğe geçecek.

Hepimiz ortakca yapmaya çalışıyoruz.

Çalıştıkları tezgahta  gurubunda  gayret eden Halit Baydar’ın önüne Hikmet  Karapınar,     ““ET TEKRARU AHSEN VELEV KANE 180” diye  bir yazı asmış..

Kendi keyf ediyor..

Yazıyı o güne kadar hiç duymadığımız bir şey..

Hikmete soruyoruz bu ne?

Diyor ki, sürekli yapıp çalışmayınca bozarak tekrar başlayan Halit Baydar’ın   morali bozulmasın  ve motive olsun diye yazdım..

“Tekrar yüz seksen kere de olsa faydalıdır..”

 

…………….

Okulumuz da sonradan ANAP’da  Bakan olan  ve 2019 senesi yazında  (17 Temmuz 2019)  cenazesini Ahmet Hamdi Akseki camiinden yolcu ettiğimiz Yücel Seçkiner, spor hocamız..

Benim spar, müzik gibi becerilerim hep zayıf olmuştur.

Yücel hoca, sen bu notu hak etmedin ama Ağca’ya dua et diye iyi not verirdi.

Demek, öğretmenler kurulunda durumumuz görüşülürken notlarımın iyi olması etkileyip  not ortalamasını düşürmemek için  zayıfı hak etiğim halde iyi  not veriyormuş.

Bnb.Yücel Seçkiner, “KKK bünyesinde spor müsabakaları var.Buna hazırlanmamız gerek diyerek arkadaşları gruplara ayırdı..

Kimi atletizm.

Kimi koşu..

Kimi güreş..

Beni de bıçak atma (hedefe bıçak saplama” gibi basit bir şeye ayırdı..

Başarılı olanlarımız KKK ‘nin çeşitli okullarından gelenlerle yarışacak..

Başarılı olanlar hem kendilerine hem de okula madalya kazandıracaklar..

Eskişehirli Halit, içimizde en ir ve babayiğitlerden.

Onu  güreşe ayırdı.

Ama Halit, hiç güreş bilmiyor.

Yücel Seçkiner, “Olsun…. Kilosunda güreşen çıkarsa yenilir gelir …Çıkmaz ise madalya alır “dedi

Ve gerçektende  Halit Baydar, yarışmalara katılarak okullararası güreş şampiyonasında ikincilik madalyasıyla döndü..

Zira tüm elemelerde aynı kiloda rakip çıkmayıp, finale kadar gitmiş.

…….

 

 

 

 

 

 

 

ALİ Yılmaz  ve YAZILI ÖNCESİ KOPYA  OPARASYONU 



///         //////////////////////////////////////////////////////////
Ali Çalışan'dan




/////////////////////////////////////////////////////
Simalar Cönkü'nde Gezerken:

Erkan Türkmen









https://www.facebook.com/rumierkan?hc_ref=ARQEE1V76-mZ0xBcGPSctI0OcJIotiFQh_IwKiFC5Z_gplvaBcAhqiIuCMDaNM53iYw
Görüntünün olası içeriği: 7 kişi, ayakta duran insanlar ve takım elbise
Görüntünün olası içeriği: 5 kişi, ayakta duran insanlar ve takım elbise
///////////////////////////////////
Görüntünün olası içeriği: 9 kişi, ayakta duran insanlar ve kalabalık

KTO Karatay Üniversitesi KARSUM (Karatay ve Selçuklular Araştırma, İnceleme ve Uygulama Merkezi) Müdürü Pof. Dr. Erkan Türkmen, Pakistan Cumhurbaşkanı Sn. Mamnoon Hussain’e 30 Ağustosta mihmandarlık yaptı.

Yaşar Fersahoğlu



///////////////

Hüseyin ağca



Çok şükürkler olsun 4 günlük Kudüs ziyarnetimi tamamlayıp vatanıma döndüm.Üç tam gün içinde her üç kitaplı dine ait 31 ziyaret mahalli rehberimiz tarafından ana hatlarıyla bize tanıtılmaya çalışıldı.TUR-İNDEX İN SUNDUĞU ÇOK SINIRLI İMKANLARLA VE TEMİN ETTİĞİ AYNI SINIRLILIK İÇİNDE HİZMET VEREN JARUSELEM otelinde konakladık.Her iki rehberimizin gayretleriyle bu imkanlar az da olsa genişletilmeye çalışıldı.Dolaşılan coğrafi bölgenin tamamı İsraile ait ve kendi vatandaşları yanında beşeri yapı Yahudi ve Araplardan oluşuyor.1946 dan sonra Filistin topraklarının büyük bir kısmı israilin eline geçmiş.1967 den sonra da Filistin halkının elindeki toprakların daha da geniş bir kısmı yine israilin işgaline uğramış.Bu 31 ziyaret mahallini 12 si cami, 5 i kilise, diğerleri ise yine üç dinin memsuplarına ait mezar ve makamlardan oluşuyor.Biri de ağlama duvarı ve oraya yahudilerden başka kimse yaklaştırılmıyor.
Bilindiği gibi ,Hazret -i Muhammed (Selam üzerine olsun) yeryüzünde üç mekanın ziyaretini tavsiye etmiştir .Bunlar İlk Müslümün mabedi ve ziyareti Müslümanlar için farz olan Mescid-iHaram"dır(Kabe-i Muazzama),ikincisi Mescid-i Nebevi, üçüncüsü ise Mescid-Aksa"dır.
BEDEN SAĞLIĞI UZUN SÜRE YÜRÜMEYE VE AYAKTA DURMAYA MÜSAİT OLANLARA ÖNERİLECEK BİR GEZİDİR.



/////////////
Erol Ağagil


............
https://tr.wikipedia.org/wiki/Erol_Ağagil
1.     
2.     
Erol Ağagil, (d. 1939, Karacabey), Türk siyasetçi. Kara Harp Okulu mezunudur. Muhabere Okulu Öğretmenliği, Brüksel NATO Karargâhı Türk Askerî Temsil Heyeti Muhabere – Elektronik Subaylığı, Genelkurmay Muhabere Elektronik Başkanlığı Muhabere Enfrastructure Subaylığı, Serbest Ticaret, TBMM XVII. Dönem ...


/////////////////////////




/////////////////////////
Reşat Derelli
................
https://www.facebook.com/BeyazMasa18/posts/382159345269173

29.09.2014(PAZARTESİ)
Çankırı eşraflarından Kırıker ailelerin enişteleri emekli Tuğgeneral REŞAT DERELLİ vefat etmiştir.Cenazesi ikindi namazını müteakip Hoca Ahmet Yesevi Caminden alınarak aile mezarlığına defnedilecektir.
MERHUMA ALLAH'TAN RAHMET YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ.

///////////////
Çankırılı tuğgeneral vefat etti!
http://www.cankiripostasi.com/manset/cankirili-tuggeneral-vefat-etti-h6907.html
Çankırılı tuğgeneral vefat etti!
30 Eylül 2014 Salı 20:55
Emekli Tuğgeneral Reşat Derelli 73 yaşında vefat etti.
http://www.cankiripostasi.com/images/upload/%C4%B1mg45.jpg

Toplam Yorum Sayısı 20
·         1
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
Selahattin Arslan5 ay önce yorumlandı
Komutanım, Kıbrıs'ta Bl.K. mız idi. O sert görünümünün altında son derece sevecen, yumuşak kalpli, yapıcı, güvenilir bir kişiliği vardı. Ondan çok şey öğrendik. Çok iyiliklerini gördük. Benim onda hakkım var ise sonuna kadar helal ediyorum. Kabri nur, mekanı Cennet olsun. Ailesine saygılarımı sunuyorum.
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
Mehmet Durak6 ay önce yorumlandı
Merhum komutan benim Ankara Mamak Elektronik Ast Sb okulundan ogrenci boluk komutanimdi beni cok severdi Allah Tafsilatini af etsin mekani cennet olsun ruhun saad olsun komutanim
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
ibrahim KAVAZ/TRABZON2 yıl önce yorumlandı
allah rahmet eylesin nur içinde yatsın.1977/4 olarak 15 ay komutanlık konutunda 15 ay haberciliğini yaptım.babacan bir insandı.eşleri hanım efendi nisa hanıma,oğlu burçin beyfendiye kızı dilek hanım a başsağlığı diliyorum...
.
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
mustafa ogus2 yıl önce yorumlandı
Allah rahmet eylesin

.
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
Metin Batuk 78/42 yıl önce yorumlandı
Allah rahmet eylesin. Çok iyi ve babacan bir insandı Mehmet Reşat Derelli paşam ben 7 ay Mebs. karagahında postalığını yaptım.
0 Kişi beğendi.
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
Fikret albayrak2 yıl önce yorumlandı
Allah rahmet eylesin değerli komutanım 1986 1988 yıllarında plan program daire başkanlığı ve okul komutanlığınayken şoförlüğünü yapmıştım mekanın cennet olsun
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
1978/22 yıl önce yorumlandı
Usta birliğinde teskereme kadar garsonluğunu yaptığım babacan bir paşaydı M.E.B.S'de adam gibi adamdı şefkatliydi nisa anne enaz onunkadar ıyıydı başı sağolsun nisa annenin allah mekanını cennet eylesin
0 Kişi beğendi.
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
Asian2 yıl önce yorumlandı
Iyı adamdı küme balmış kımse üfurmesın ben memnunum ondan Allah da memnun olsun
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
sedat kıbrıslıoğlu3 yıl önce yorumlandı
osman çiçek " hakkımı helal etmiyorum " demiş.. varmıki hakkı? varsa helal etmesin. ama Merhum Komutanımızın haklarını unutmak, inkar etmek (biz 73 lü talebeler için söylüyorum) eşeklikten ötedir nankörlüktür. Öbür dünya da var. orada hesaplaşılır.. Allah rahmet eylesin.
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
İsmail kahraman3 yıl önce yorumlandı
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun
0 Kişi beğendi.
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
osman nuri eralgın3 yıl önce yorumlandı
Allah rahmet eylesin aile sine ve sevenlerine baş sağlığı ve sabrıcelil ihsanetsin amin adam gibi adamdı ancak adam olanlar bilir
0 Kişi beğendi.
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
ali pekgöz3 yıl önce yorumlandı
Allah rahmet etsın
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
Yanlız Kurt3 yıl önce yorumlandı
allah rahmet eylesin
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
osman cicek3 yıl önce yorumlandı
Gercegini ben yaziyorum biz cocuklara cehennem hayati yasatti bunu yayinla
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
osman cicek3 yıl önce yorumlandı
Hakkimi helal etmiyorum
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
Selami KILIÇ3 yıl önce yorumlandı
1972-1973 yılında Öğrenci Bölük Komutanım,Mu.Er Eğitim Alayında Alay komutanım,Genarelliğinde Mu.Okul Komutanım,Allah rahmet eylesin,mezarına nurlar yağsın.Sevenlerinin be talebelerinin başı sağolsun .
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
sedat kıbrıslıoğlu3 yıl önce yorumlandı
1970-1972 yillarinda elekronik astsubay okulunda 1973yılı mezun astsubarin ya i bizim böluk ve sınıf komutanımız idi. Sert ama. Ögrencilerini kollar sever bir kisiliği vardi. Ögrencileri biz 1973yılı elektronik astsubaylar adına başsağlığı diliyorum.
soner derelli3 yıl önce yorumlandı
Dereli nedir ya?haber yapıyorsunuz merhumun soyadını doğru yazın bari Editör notu: Sehven yanlış yazılmış düzelttik Soner bey.
Kendi Avatarınızın Görünmesi için Üye Olun!
E.Mu.Kd.Bçvş.Orhan SELIŞIK3 yıl önce yorumlandı
sevenleri̇ne tazi̇yeleri̇mi̇ i̇leti̇yor,merhuma rahmet di̇li̇yorum.
Yüksel TEKE3 yıl önce yorumlandı
mekanı cennet olsun.1984 te muhabere okulund



////////////////////////

Komutanlara onay
Hürriyet Haber
07.08.1998 - 00:00
http://www.hurriyet.com.tr/komutanlara-onay-39032522
Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin ile Genelkurmay Başkanı Karadayı tarafından Köşk'e çıkarılan Yüksek Askeri Şûra kararları, Cumhurbaşkanı Demirel'in onayından geçti. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, 30 Ağustos'tan geçerli olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin 23'üncü Genelkurmay Başkanı olacak.
Terfi listesi
31 general ve amiral bir üst rütbeye, 46 albay ise general ve amiralliğe terfi etti. 49 general ve amiralin rütbe bekleme süreleri bir yıl uzatıldı ve 1 general ise yaş haddinden emekli oldu.
Genelkurmay açıklamasına göre terfilerin tam listesi şöyle:
KARA KUVVETLERİ
ORGENERALLER:
Halit Edip Başer, Tahir Aytaç Yalman
KORGENERALLER:
Fevzi Türkeri, Fethi Remzi Tuncel, Sami Zığ, Mehmet Aydın Şen, Kemal Yılmaz
TÜMGENERALLER:
Mustafa Ethem Erdağı, Şaban Recai Öztürk, Behzat Balta, Hayri Güner, Nevzat Bekaroğlu, Kenan Deniz, Yavuz Ertürk, Ersal Kayan, Fuat Büyükcivelek, Kamil Erdal Sipahi, Hasan Peker Günal
TUĞGENERALLER:
Hulusi Akar, İsmail Hakkı Pekin, Zeki Durlanık, Ümit Şahintürk, Mehmet Sarı, Ömer Necati Özbahadır, Naci Beştepe, Mustafa Korkut Özarslan, Mahir Kök, Şerafettin Telyazan, Haluk Alper, Hüsnü Can Teler, Hüsnü Cihangir Dumanlı, Saffet Kaya, Fehim Güler, Bahadır Tetik, Hikmet Tahmaz, Emin Ünal, Galip Mendi, Ali Bağcı, Mustafa Çelik, Kazım Usta, Ömer Ertaç Öztürk, Mehmet Akçay, Noyan Umruk
DENİZ KUVVETLERİ
KORAMİRALLER:
Yener Karahanoğlu
TÜMAMİRALER:
Orhan Aydın, Yalçın Ertuna
TUĞAMİRALLER:
Özer Karabulut, Hasan Hoşgit, Mehmet Otuzbiroğlu, Engin Baykal, Kadir Nazif Özdağdeviren
HAVA KUVVETLERİ
KORGENERALER:
Batmaz Dandin, Aydın Okan
TÜMGENERALER:
Ahmet Atalay Efeer, Hasan Aksay, Bilgin Balanlı, Selahattin Şener
TUĞGENERALLER:
Mustafa Fırat, Ziya Güler, Suphi Acar, Sefer Öztürk, Mehmet Pınar, Yılmaz Üçer, Bekir Ata YılmazÖzkan Anıl
JANDARMA
KORGENERALLER:
Yusuf Soybaş
TÜMGENERALER:
Nurettin Çakır, Şakir Altınbaş
TUĞGENERALLER:
Mustafa Bıyık, Baki Onurlubaş, Oğuz Altay, Eyüp Engin Hoş, Tahsin Baltacıoğlu
GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ
TÜMGENERALLER:
Çetin Harmankaya
TUĞGENERALLER:
Devriş Şen, Yalçın Işımer
ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ
TUĞGENERAL:
İrfan Erdinç
1 yıl uzatma
KARA KUVVETLERİ
KORGENERALLER:
Tamer Akbaş, Erdinç Demirbilek
TÜMGENERALLER:
Orhan Tan, Kamil Erol Kırışoğlu, Çetin Erman, Orhan Yöney, Ersin Köşer, Oltan Evren
TUĞGENERALLER:
Mehmet Reşat Derelli, Çağatay Titiz, Aydın Kalpakçı, İzzettin Gürdal, Yekta Numanoğlu, Tuncer Akçay, Mustafa Oktay Alnıak, Necmi Çora, Mehmet Celal Gürkan,Aslan Güner, Hasan Güray Kılınçoğlu, Nevzat Mutlu, Erol Uğur, Mehmet Zafer Özer, Emin Erhan Çeliker, Canay Koru, Selahattin Uğurlu, Muammer Ünal, Mehmet Yaşar Öney, Metin Denli
DENİZ KUVVETLERİ
KORAMİRALLER:
Hayri Bülent Alpkaya
TUĞAMİRALLER:
Umur Ömer Esentürk, İlker Güven, Ersin Güler, Devrim Çorbacıoğlu, Taner Balkış, Alev Gümüşoğlu
HAVA KUVVETLERİ
KORGENERALLER:
Cumhur Asparuk, Orhan Köse
TÜMGENERALLER:
Osman Nuri SolakoğluErdoğan Batmaz
TUĞGENERALLER:
Bican Erçakır, Turan Bulamur, Hikmet Yavaş
JANDARMA
TÜMGENERAL:
Hakkı Kılınç
TUĞGENERALLER:
Uğur Çevik, Ali İhsan Güvener, İsmet Yediyıldız, Ali Akgöz
GATA
Tuğgeneral:
Naci Seber
ASKERİ YARGITAY
Tuğgeneral :Hakkı Önder Ayhan
EMEKLİ OLANLAR
KORGENERALLER:
Teoman Erkan, Ali Yalçın, Metin Sağlam, Yalçın Ertan, Vural Avar
KORAMİRAL:
Aydan Erol
TÜMGENERALLER:
Saim Tezcan, Utku Güney, Ayhan Cansevgisi, Kadri Özer, Selahattin Dinçer, Özer Altınışık, Yaşar Spor, Ersin Yılmaz, Şevket Turan, Ergin Önür, Turhan Bedir.
TÜMAMİRALLER:
Erol Adayener, Haluk Sayın.
TUĞGENERALLER:
Ünal Tamgaç, Özkan Özgün, Tuncay Özkan, Özcan Nalbantoğlu, Ahmet Oktay Üyüllü, Erdal Yurdakul, Erdal Ege, Reşat Derelli, Rauf Aydın, Feryat Bayam, Ercüment Yurtseven, Hüseyin Erim, Muammer Ünal, Kaynak Tümer, Veli Köroğlu, Mehmet Volkan,Orhan Ballı, Muzaffer Yardım, Fuat Kaylan.
TUĞAMİRALLER:
Nafiz Kartal, Numan Alansal, Atilla Tongu.
Genelkurmay Başkanı Org. HÜSEYİN KIVRIKOĞLU
1934'te Bozüyük'te doğdu. 1955'te Harp Okulu'ndan, 1957'de Topçu Okulu'ndan, 1967'de de Harp Akademisi'nden mezun oldu. Korgeneral rütbesiyle Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı yaptı. 1993'da orgeneralliğe terfi ederek, NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevine atandı. Geçen yıl Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na getirildi. Evli ve bir çocuk babası, İngilizce biliyor.
Komutanlara yöneticilik dersi
Çok iyi İngilizce bilen Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, sürekli okuyan, bir çok yabancı komutan ve devlet adamıyla dostluğu olan bir subay. ‘‘Güç Disiplini’’ adlı İngilizce kitabı çevirtip bir mektup ilişiğinde okumaları için komutanlarına dağıttı. Kitabın yazarı ABD eski Dışişleri Bakan Yardımcısı George W. Ball, eski Başkan Richard Nixon'a Vietnam Savaşı'nı sürdürdüğü için şiddetle karşı çıkan bir siyasetçi. Yeni Genelkurmay Başkanı, mektubunda, 2000'li yıllarda yöneticiliğin temel prensiplerini sıralıyor:
Fırsatlar giderken, gelirken görüldüğünden daha büyük görünür.
Sınırlı güçlerle sınırsız işler yapılamaz.
Bir konu acilse, geç kalınmış demektir. Yönetmek, önceden görmek demektir.
Tepkiler, algılanan tehlikenin mahiyetine uygun olmalıdır. Aksi halde tehdit kalkmayacağı gibi, başka yeni tehditlere de meydan verir.
Herşey liderle yükselir veya ona bağlı olarak düşer.
Dünyanın en eski yasası, ‘herşey eskir.’
Yeni komuta kademesi
Kara Kuvvetleri Komutanı
ORGENERAL ATİLLA ATEŞ
1937'de Kütahya'da doğdu. 1957'de Kara Harp Okulu'ndan, 1959'da Topçu Okulu'ndan, 1969'da Kara Harp Akademisi'nden, 1970'te de Silahlı Kuvvetler Akademisi'nden mezun oldu. 1994'te orgeneralliğe terfi ederek, Harp Akademileri Komutanlığı'na atandı. 1996'da 3. Ordu Komutanı oldu, geçen yıl 1. Ordu Komutanlığı'na atandı. Almanca biliyor, evli ve üç çocuk babası.
Deniz Kuvvetleri Komutanı
ORAMİRAL SALİM DERVİŞOĞLU
1936'da İzmir'de doğdu. 1957'de Deniz Harp Okulu'ndan, 1959'da Sınıf Okulu'ndan, 1967'de Deniz Harp Akademisi'nden mezun oldu. Tuğamiral rütbesiyle Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı görevinde bulundu. Oramiralliğe 1995'te terfi etti ve Donanma Komutanlığı'na atandı. 30 Ağustos 1997'den beri Deniz Kuvvetleri Komutanı. Evli ve 3 çocuk babası. İngilizce ve Fransızca biliyor.
Hava Kuvvetleri Komutanı
ORGENERAL İLHAN KILIÇ
1936'da İstanbul'da doğdu. 1957'de Hava Harp Okulu'ndan, 1958'de pilotaj eğitiminden, 1968'de Hava Harp Akademisi'nden mezun oldu. 1995'te orgeneralliğe terfi etti ve MGK Genel Sekreterliği görevine atandı. 30 Ağustos 1997'den beri Hava Kuvvetleri Komutanı. Evli ve iki çocuk babası, ngilizce biliyor.
Jandarma Genel Komutanı
Orgeneral Rasim Betir
1938'de Sakarya'nın Hendek İlçesi'nde doğdu. 1958'de Kara Harp Okulu'ndan, 1960'ta Muhabere Okulu'ndan, 1971'de Kara Harp Akademisi'nden mezun oldu. 1996'da orgeneralliğe terfi ederek 2. Ordu Komutanlığı'na getirildi. İki yıldır bu görevi yürütüyordu. Evli ve 3 çocuk babası, İngilizce biliyor.
1'inci Ordu Komutanı
Org. Çevik Bir
1939'da İzmir'de doğdu. 1995'te orgeneralliğe terfi etti ve Genelkurmay 2. Başkanlığı'na atandı. Evli ve bir çocuk babası, İngilizce biliyor.
2'inci Ordu Komutanı
Org. Aytaç Yalman
1940'ta İstanbul'da doğdu. Bu Şura'da orgeneralliğe terfi etti. Belma Yalman'la evli.
3'üncü Ordu Komutanı Orgeneral Nahit Şenoğul
Ege Ordu Komutanı Orgeneral Doğu Aktulga
Genelkurmay 2. Başkanı
Orgeneral Hilmi Özkök
NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Edip Başer
Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Necati Özgen,
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı
Orgeneral Necdet Timur
Donanma Komutanı Oramiral İlhami Erdil
Özkasnak zırhlı birliklere
Üç yıldır Genelkurmay Genel Sekreterliği yapan Tümgeneral Erol Özkasnak, Ankara Etimesgut'ta bulunan Zırhlı Birlikler Eğitim ve Tümen Komutanlığı görevine atandı. Basın Halkla İlişkiler Daire Başkanı Albay Hüsnü Dağ ise bu yıl da terfi edemedi. Dağgeçen yıl da terfi sırasında olduğu halde terfi edememişti.


.............


http://harbi-harbiye.blogspot.com.tr/2010/09/1998-yl-yuksek-askeri-sura-kararlar.html
1 EYLÜL 2010 ÇARŞAMBA
1998 Yılı Yüksek Askeri Şura Kararları
YÜKSEK Askeri Şura'nın (YAŞ) 4 gün süren çalışmaları sonunda Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, 30 Ağustos'tan geçerli olmak üzere emekliye ayrılırken, yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu getirildi. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fikret Özden Boztepe'nin yerine de 2. Ordu Komutanı Orgeneral Rasim Betir atandı.

YAŞ'ın 3 Ağustos'ta başlayan 1998 yılı olağan toplantısında alınan kararlar dün saat 11.00'de Karadayı'yla Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin tarafından Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sunuldu.

Demirel'in onayladığı şura kararlarına göre TSK'yı 2000'lere taşıyacak yeni komuta kademesi şöyle:

Genelkurmay Başkanlığı'na Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na 1. Ordu Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Jandarma Genel Komutanlığı'na 2. Ordu Komutanı Orgeneral Rasim Betir, 1. Ordu Komutanlığı'na Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, Genelkurmay İkinci Başkanlığı'na NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök atandı.

30 Ağustos 1998'den geçerli olmak üzere orgeneralliğe terfi eden 3. Kolordu Komutanı Edip Başer NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na, 6. Kolordu Komutanı Aytaç Yalman 2. Ordu Komutanlığı'na getirildi.

Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Necati Özgen, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Doğu Aktulga, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Nahit Şenoğul, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral Necdet Timur ve MGK Genel Sekreteri Orgeneral Ergin Celasin ise görevlerini korudu.

Karadayı'nın 30 Ağustos'ta görev süresini doldurması nedeniyle boşalacak olan Genelkurmay Başkanlığı'na Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun atanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı, Resmi Gazete'nin dünkü sayısında yayımlandı. Kıvrıkoğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin 23. Genelkurmay Başkanı olarak 4 yıl görev yapacak.

Şurada, "disiplinsizlik" gerekçesiyle büyük bölümü şeriatçı 24 subay ve astsubayın da ordudan ilişiği kesildi. 30 Ağustos'tan geçerli olmak üzere 31 general ve amiral bir üst rütbeye, 46 albay general ve amiralliğe yükseldi. 49 general ve amiralin rütbe bekleme süreleri bir yıl uzatılırken, biri yaş haddinden, diğerleri ise görev sürelerinin dolması ve kadrosuzluk nedeniyle toplam 39 general ve amiral emekliye ayrıldı.

Bir üst rütbeye yükselen general ve amirallerle general ve amiralliğe yükselen albaylar şunlar:

Kara Kuvvetleri Komutanlığı

* Orgeneralliğe yükselen korgeneraller:
Edip Başer,
Aytaç Yalman.

* Korgeneralliğe yükselen tümgeneraller:
Fevzi Türkeri,
Fethi Remzi Tuncel,
Sami Zığ,
Mehmet Aydın Şen,
Kemal Yılmaz.

* Tümgeneralliğe yükselen tuğgeneraller:
Mustafa Ethem Erdağı,
Şaban Recai Öztürk,
Behzat Balta,
Hayri Güner,
Nevzat Bekaroğlu,
Kenan Deniz,
Yavuz Ertürk,
Ersel Kayan,
Fuat Büyükcivelek,
Kamil Erdal Sipahi,
Hasan Peker Günal.

* Tuğgeneralliğe yükselen albaylar:
Hulusi Akar,
İsmail Hakkı Pekin,
Zeki Durlanık,
Ümit Sahintürk,
Mehmet Sarı,
Ömer Necati Özbahadır,
Naci Beştepe,
Mustafa Korkut Özarslan,
Mahir Kök,
Şerafettin Telyazan,
Haluk Alper,
Hüsnü Can Teler,
Hüsnü Cihangir Dumanlı,
Saffet Kaya, Fehim Güler,
Bahadır Tetik,
Hikmet Tahmaz,
Emin Ünal,
Galip Mendi,
Ali Bağcı,
Mustafa Çelik,
Kazım Usta,
Ömer Ertaç Öztürk,
Mehmet Akçay,
Noyan Umruk.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı

* Koramiralliğe yükselen tümamiral:
Yener Karahanoğlu.

* Tümamiralliğe yükselen tuğamiraller:
Orhan Aydın,
Yalçın Ertuna.

* Tuğamiralliğe yükselen albaylar:
Ömer Karabulut,
Hasan Hoşgit,
Mehmet Otuzbiroğlu,
Engin Baykal,
Kadir Nazif Özdağdeviren.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı

* Korgeneralliğe yükselen tümgeneraller:
Temel Batmaz Dandin,
Aydın Okan.

* Tümgeneralliğe yükselen tuğgeneraller:
Ahmet Atalay Efeer,
Hasan Aksay,
Bilgin Balanlı,
Selahattin Şener.

* Tuğgeneralliğe yükselen albaylar:
Mustafa Fırat,
Ziya Güler,
Suphi Acar,
Sefer Öztürk,
Mehmet Pınar,
Yılmaz Üçer,
Bekir Ata Yılmaz,
Özkan Anıl.

Jandarma Genel Komutanlığı

* Korgeneralliğe yükselen tümgeneral:
Yusuf Soybaş.

* Tümgeneralliğe yükselen tuğgeneraller:
Nurettin Çakır,
Şakir Altınbaş.

* Tuğgeneralliğe yükselen albaylar:
Mustafa Bıyık,
Baki Onurlubaş,
Oğuz Altay,
Eyüp Engin Hoş,
Tahsin Baltacıoğlu.

Gülhane Askeri Tıp Akademisi

* Tümgeneralliğe yükselen tuğgeneral: Ali Çetin Harmankaya.

* Tuğgeneralliğe yükselen albaylar: Derviş Şen, Yalçın Işımer.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
* Tuğgeneralliğe yükselen albay: İrfan Erdinç.

Uzatma alanlar

Rütbe bekleme süreleri bir yıl uzatılan general ve amiraller şunlar:

Kara Kuvvetleri Komutanlığı

* Korgeneraller: Tamer Akbaş, Erdinç Demirbilek.

* Tümgeneraller: Orhan Tan, Kamil Erol Kırışoğlu, Çetin Erman, Orhan Yöney, Ersin R. Köşer, Oltan Evren.

* Tuğgeneraller: Mehmet Reşat Derelli, Çağatay Titiz, Aydın Kalpakçı, İzzettin Gürdal, Yekta Numanoğlu, Tuncer Akçay, Mustafa Oktay Alnıak, Necmi Çora, Mehmet Celal Gürkan, Aslan Güner, Hasan Güray Kılınçoğlu, Nevzat Mutlu, Erol Uğur, Mehmet Zafer Özer, Emin Erhan Çeliker, Canay Koru, Selahattin Uğurlu, Muammer Ünal, Mehmet Yaşar Öney, Metin Denli.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı

* Koramiral: Hayri Bülent Alpkaya.

* Tuğamiraller: Umur Ömer Esentürk, İlker Güven, Ersin Güler, Devrim Çorbacıoğlu, Taner Balkış, Alev Gümüşoğlu.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı
* Korgeneraller: Cumhur Asparuk, Orhan Köse.

* Tümgeneraller: Osman Nuri Solakoğlu, Erdoğan Batmaz.

* Tuğgeneraller: Bican Erçakır, Turan Bulamur, Hikmet Yavaş.

Jandarma Genel Komutanlığı

* Tümgeneral: Hakkı Kılınç.

* Tuğgeneraller: Uğur Çevik, Ali İhsan Güvener, İsmet Yediyıldız, Ali Akgöz.

Gülhane Askeri Tıp Akademisi
* Tuğgeneral: Naci Seber.

Askeri Yargıtay
* Tuğgeneral: Hakkı Önder Ayhan.
////////////////////


Aret Okutan

Not Resmi:
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10210980571363976&set=gm.1447614525260712&type=3&theater&ifg=1

adresinden aldım..
Aret okutan
 ve 
elektronik hocası"Ali KAMBUROĞLU"
 asteğmenler

::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::


1963-1964 8. Sınıf Mezunlarımız - Özel Feriköy Ermeni İlk ve Orta Okulu

www.feio.k12.tr/mezunlarimiz/8-sinif_1963-1964.html

... Berç Beşiryan, 104, Hırant Asaduroğlu. 107, Ani Mekiker, 110, Boğos Çalgıcıoğlu. 112, Zöhre Burcuoğlu, 113, Ayda Erpınar. 117, Nelli Nigogosyan, 150, Ared Cevahirciyan. 220, Berç Harput, 227, Murat Erpınar. 241, Armine Keşişoğlu, 246, Jilda Yanıkkuş. 250, Aret Okutan, 282, Norayr Zinzalyan. 294, Boğos Karanfiloğlu .



:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
1967
..........................

1967 - Özel Getronagan Ermeni Lisesi


www.getronagan.k12.tr/tr/mezunlarimiz/1967/397


Bu sayfanın çevirisini yap
Արման Նարինլի / Arman Narinli; Սէզար Կէօքօղլու / Sezar Gökoğlu; Արէտ Օգութան / Aret Okutan; Խաչիկ Շիլէլեան / Haçik Şilelyan; Միհրան Գարագըզեան / Mihran Karakızyan; Պերճ Աշճեան / Berç Aşçıyan; Հայկարամ Գարասու / Haygaram Karasu; Նուրհան Ատար / Nurhan Adar; Յովսէփ Էպէօղլու / Hovsep Ebeoğlu



::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

YÜCEL SEÇKİNER 
spor hocamız dı
sonra  Spor bakanı oldu


Spor hocamız Yücel Seçkiner bey vefat etmiş.. 24 haziran 2019

Spor hocamız Yücel Seçkiner bey vefat etmiş..
Allah,cümle müminlere rahmet eyleye
..........

24 Haziran 2019 Pazartesi

https://cavdarahimesudda.blogspot.com/2019/06/spor-hocamz-yucel-seckiner-bey-vefat.html

 

 

83 yaşında vefat eden Seçkiner için 26 Haziran Çarşamba günü saat 11.00'de Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) tören düzenlenecek.

Öğle vakti Ahmet Hamdi Akseki Cami'sinde askeri törenin ardından cenaze namazı kılınacak Seçkiner, Karşıyaka'daki şehitlikte toprağa verilecek.
:::::::::::::::::::::::::::::::
Okulda iki dersim hiç iyi değildi.
Müzik ve spor...
orta okul da müzik dersi hocamız AYDIN CAN; müzikteki vaziyetimi
" Ebemin sesi bile senin sesinden iyi " diye özetlerdi.
...
Lise döneminde spor hocamız olan Yücel Seçkiner de her defasında sınıf ortalamamın düşürmeyecek bir not verirdi..
Ancak " Bu not senin değil..Bunu biliyorsun.. Sırf Ağca'dan - Edebiyat hocamız Dr. Hüseyin Ağca- korktuğumdan veriyorum.." der idi..
Hakikaten de gerçekten spor yeteneğine göre hak ettiğim notu verse kesin zayıf olmalı idi. O da diğer derslerden iyi olan vaziyeti aşağı çekecek..
Nasıl olsa yazılısı vs yok.
Kanaat notu veriliyor.
Hoca da kaanatını bol kepçe kullanır idi.
Halbu ki diğer dersleri zaten zayıf olanlara HAK ne ise onu vermekten de çekinmezdi..
...
Sonra yolar ayrıldı..
Millete dayatılan deli gömleklerine, darbelere özellikle NATO ve ABD kafasındakilere karşı oldum.. Külfete talip olduk..
Yücel beyde onun nimetlerinden istifade tarafını seçti..












///////////////////////////////////////////////////////////////

16 Şubat, 2019

İki Talebe albümü: şair Mehmet Ragıp Karcı ve Necati Çavdar

İki Talebe albümü:


https://www.facebook.com/necati.cavdar/media_set?set=a.10150605674702700&type=3



Necati Çavdarİki Talebe albümüne 6 yeni fotoğraf ekledi — Mehmet Ragıp Karcı ve Mustafa Ferahşat Akkoyunlu ile birlikte.
Hayat bu..
şair Mehmet Ragıp Karcı ve Necati Çavdar'ın yıllar önce "angara" kültür maffillerinde yolları kesişir.tanışırlar.
Çok iyi dost, ağbi -kardeş ilişkisini o gün bu gün sürdürürler.
Meğer ortak yönleri de var imiş.
Her ikisi de ayrı dönemlerde Dr. Hüseyin Ağca'nın talebesidir.
Ragıp Karcı, Erzincen Askeri Lisesinden.. Necati Çavdar da Mamak'daki Elektronik'ten talebe..
Yine bir soğuk "angara" kış akşamı düzenlenen kültür etkinliğinde buluşurlar..
Bu defa Ragıp Karcı, bizim "kışlık mod" benzeri tam bir "pamuk dede" hüviyeti ile arzı endam eder.
Muhabbet gelişir.
Ortak değer, Dr. Ağca yad edilir.
Karcı, hocasını arayarak hatır sormamızı sağlar..
Ve talebelerle "hoca"nın buluşma arzusu, her iki tarafca dile getirilir.
Ya nasip..














https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150605677277700&set=a.10150605674702700

Hayat bu..

Şair Mehmet Ragıp Karcı ve Necati Çavdar'ın yıllar önce "angara" kültür maffillerinde yolları kesişir, tanışırlar.


Çok iyi dost, ağbi -kardeş ilişkisini o gün bu gün sürdürürler.
Meğer ortak yönleri de var imiş.
Her ikisi de ayrı dönemlerde Dr. Hüseyin Ağca'nın talebesidir.
Ragıp Karcı, Erzincen Askeri Lisesinden.. Necati Çavdar da Mamak'daki Elektronik'ten talebe..

Yine bir soğuk "angara" kış akşamı düzenlenen kültür etkinliğinde buluşurlar..
Bu defa Ragıp Karcı, bizim "kışlık mod" benzeri tam bir "pamuk dede" hüviyeti ile arzı endam eder.

Muhabbet gelişir.

Ortak değer, Dr. Ağca yad edilir.
Karcı, hocasını arayarak hatır sormamızı sağlar..
Ve talebelerle "hoca"nın buluşma arzusu, her iki tarafca dile getirilir.
Ya nasip..
///////////////////////////
Ve
MEHMET RAGIP KARCI’da göçtü bu dünyadan
26 Şubat 2020 
Daha Azını Gör
— Mustafa Ferahşat Akkoyunlu ve 
2 diğer kişi
 ile birlikte.
Düzenle
Tüm ifadeler:
Semih Kıbrıs, Mustafa Ferahşat Akkoyunlu ve 4 diğer kişi
3
1
Beğen
Yorum Yap
Paylaş

Yorumlar

  • Mehmet Ali Kalkan
    Ragıp Abi "dede" olmuşsun...🙂
  • Burak Koçak
    süper resim necati amca
  • Burak Koçak
    sizinle konuşamadık server toplantısında benim internete sınavım vardı 20.30 da trafikten sor yetiştim matematikle ilgili sorularıda yapamadım geç kaldığım için .görüşürüz inşallah



20 Nisan 2011...

Necati Çavdar
Sütçü İmma'ın torunu , Yaşar Türkkorur
Ve
Şair Ragıp Karcı 

//////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
////////////////

HÜSEYİN KARAGÖZ

https://www.facebook.com/photo/?fbid=10225173140609486&set=pcb.10225173140849492
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.
Babamız Hüseyin Karagöz can yükünü teslim ederek Rahmeti Rahmâna yürümüştür.
Cenazesi 22.07.2023 (Yarin) Çankırı Büyükcami'de kılınacak öğle namazını müteakip Çankırı Merkez Sarıbaba mezarlığına defnolunacaktır. Mevlâ rahmet eyleye. El-Fâtiha.
Karagöz Ailesi.
Bilgi için 0.533.630 3891
Ahmed Cüneyd Karagöz
....
21.7.2023 Cuma

Sanayici, Mühendis Hüseyin Karagöz,
Dünya mahpusluğundan kurtuldu.

Allah, cümle müminlere rahmet eylesin.
Mekânları Cennet olsun..
....
Muhabere okulunda iken abimiz
Arkadaşımız..
Yarenimiz di..
TBMM dostumuz arkadaşımız oldu.....



Resimde okulumuzun yemin töreni..
Önde görülen ise Asteğmen
Hüseyin Karagöz.
Fotoğrafı ulaştıran İbrahim Saraç kardeşimize çok çok teşekürler ..
......................
Kızılırmak holding ve SER döküm yöneticisi olarak Hüseyinağbad(Alaca) ve Çorum sanayine önemli katkısı oldu.

...........
Muhabere okulunda iken
Yenimahalle de bekar evi vardı. oraya kahvaltıya davet eder idi.
ve kahvaltıda her birimize kendi özel ölçeği ile 15 gram bal ikram eder "fazlası zarar "der idi.
kavi iman sahibi idi.
....
Sonra  bir birimizi kaybettik..
bir gün FP Ankara İl binası önündeyim.. 
beni tanımızş..
ismimle hitap etti.. Ben tanıyamadım. Muhabere okulundan bahsederek Kendisini tanıttı.
"Hüseyin Karagöz" deyince derhal tanıdım.
Çankırıdan FP Milletvekili olmuş..
Daha evel de Temel amcaların kurduğu Kızılırmak holding de yöneticilik yaptığını söyledi.
Böylece dostluğumuz TBMM dede devam etti.
Aziz kardeşim Ali Ünver beyi de orada  tanıdım.
.....
Resülü Küçük ve Orhan Erdoğan nın simalar cönkünden vefatını öğrenerek 
Oğlu Ahmed'i arayıp başsağlığı diledim..







///////////////////////////////////////////////



1975 de  Yavuz Pastanesi / Ulus
mezuniyet töreni için şekerleri  Yavuz pastanesine yaptırtmıştık.. 
/////////////////////////////////////////////////

DEĞhttps://www.facebook.com/groups/629782763856005













































































  • //////////////////////////////////


///////////

Erhan'in Gönderisi


Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Bu kadim topraklardan öyleleri gelip geçti ki, Allah OKU(İKRA) dedi, Onlar okuyamazsın dedi... (Astsb. lar için sene 1975)
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Facebook
Tüm ifadeler:
Sen, Hasim Tül, Erhan Öz ve 5 diğer kişi
5 yorum
Üzgün
Üzgün
Yorum Yap
Gönder
Paylaş
Hasim Tül
Bu hitaba muhatab olan kişi Tuğ.general Fahri GÜNHOŞ'tur.
  • Beğen
  • Yanıtla
  • Paylaş
2
2
Hasim Tül
Erhan Öz Bizim önümüzdeki İlk engel F.Günhoş idi
Fikret Berber
Hasim Tül O zaten hiç sevilmeyen bir yaratıktı.

Bazen enteresanlıklar sergilese, bizi şaşırtsa da milli meselelerde yiğitçe durabilen sayılı insanlardan Mustafa Başoğlu, sendikal faaliyetleri ve sivil toplum kuruluşu lideri olmanın sorumluluğu ile misyonunun gereğini yerine getirmesinin yanında yayın hayıtıyla da yakından ilgilidir.
Sendikal faaliyet ve haklar mücadelesi ile birlikte ülkenin diğer meseleleri ile ilgili kendisinin düşünce üretimini ve düşünce üretenlerin birikimlerini; Genel Başkanı olduğu Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası yayınları ve Başkent TV’de yaptığı Son Nokta programı ile sergiliyor.
Ülkenin geçirdiği “cinnet döneminin” destanı sayılabilecek 28 Şubat Türküsü’nde kendisine de yer verdiğimiz ender kıymetlerden Mustafa Başoğlu, “Son Nokta “ konuklarından www.kriter.org Internet sitesiyle de kamuoyuna seslenen “4 kitap sahibi” Selami Çekmegil ile yaptığı konuşmaları “söz uçar, yazı kalır” düsturu gereğince kitaplaştırarak ilgililerin hizmetine sunmuş.
“Başkent TV’de Son Nokta söyleşileri 1” adıyla basılan kitap da; Selami Çekmegil ile yapılmış 12 Ocak 2004 tarihli Mehmet Akif konulu konuşma.. 27 Eylül 2004’de yapılan ve konusu “etiketsiz” düşünce adamı Mehmet Said Çekmegil olan konuşma ve buna bağlı olarak Server Vakfı’nda dinlediğimiz “Çekmegil Düşünce Ekolü” başlıklı sohbet..

Yine 31 Ocak 2005 tarihinde Başkent TV’de Selemi Çekmegil’le yapılmış program yazıya dökülmüş.. Peki, kim bu Selami Çekmegil? O’nu “Mesut Fani” mahlasıyla yazan İsmail Hakkı BAŞER “KADİM DOSTUM'A” başlıklı şiirinde şöyle anlatıyor:
 “Bir şeyler yazabilsem Selami Çekmegil'e
 Acz içinde kalırım gayretlerim nafile.
Vasfını resmeylemek benim hiç harcım değil,
 Kağıt kalem yetişmez sıradan biri değil.
Ufak tefek görüp de aman çatayım deme
Lavlar saçan volkandır bir de coşarsa hele,
Coşkun bir nehir olur dicleyle fırat gibi,
 Ne set ne de bent tanır amazonlar misali.
İlişmezsen kendine tevazuda kaybolur,
Vefayı ve dostluğu arayan onda bulur.
İslamdan taviz vermez, her sözde delil arar,
Delilsiz hiçbir hükme asla etmez itibar.
Bu tutumuyla aynen Kur'anın bir hadimi,
Baş üstünde gezdirir hem kelamı kadimi.
Malatya ilimizin soylu asil çocuğu,
Said beyin oğludur Sanih'in de torunu.
Sanih'i bilen bilir, o bir üstadı azam,
Şiirde dürrü yekta, şairlikte muazzam.
 Ne yazık ki şiiri gün yüzüne çıkmamış,
Sayfalar arasında sıkışıp kalakalmış.
Şiirden zevk alanlar Sanih'i bir okusun;
Divanına bir benzer bulanlara aşk olsun.
İşte bizim Selami böyle bir soydan gelir,
Velut bir ailenin çok velud bir ferdidir.
Daha fazla ta'dada cehlim inan el vermez,
Kadim dostum Selami böyle şeyleri sevmez..”

Necati Çavdar- 12.10.2005

14 Ekim, 2005

KAZLAR UYANMASIN

Biz genelde kendi meselelerimizi değil başka ve genel meselleri konuşuruz.Kendi meselelerimizi ise ya "problemleri ne kadar da çok insan?" dedirtmemek ya da üstünü örtmek için konuşmayız bile. Ancak kendi dar alanımızda çırpınır dururuz. Kooperatifçilikde de yenilen kazıklar bundan dolayıdır.Aslında sadece bireyi veya az sayıda insanı ilgilendiriyor görülen edepsizlikler, hırsızlıklar, soygunlar toplumun tefessüh etmesine yol açan, kökü kemiren esas kurtlardır. Biz bu gün mebus koltuğuna kurulmuş ama milleti yıllardır inim inim inletmiş, iliğini sömürmüş kooperatifçiler, onların avukatlığını yapmış “önemli” şahsiyetler gördük. Tüm Anadolu’yu kalkındırmak adına kurulmuş ama bir avuç insanı kalkındırmış nice kooperatifler biliriz. İş Güçü ... Hemde tüm Türkiye’yi Kalkındırma vakıfları.. Yok fişmanca holding.. bilmem ne.. Siz sadece para ödeyen unsurlar, öbürleri ise sizin adınıza koşturan, terleyen vatan kurtaranlar!.. Çükü siz vatanı kurtaramıyorsunuz hiç değilse vatan kurtaranlara küçük de olsa bir katkınız olmalı..Zaten zararda etmezisiniz.Verdikleriniz bir yerlere yazılır, siz iyi niyeti olduğunuz için sevaba da girersiniz. “Hasan hoca”nın söyleyişiyle “Filanca gibi Amerika’ya götürmedik ya..Bizim çocuklar yedi.Verenler sevaba erdi.” Ve biz anlı şanlı insanların kurdukları sözde toplumsal yapılanmalarla insanların dedelerinden kalma arazilere el koyduklarını ve insanların dededen kalma, yüz yıllardır işledikleri mülklerini yeniden satın aldıklarını duyduk. Neden? Devlet, kendine düşeni yaparak Ankara’nın burnunun dibindeki yerlerin bile tapusunu kesememiş, hala ip kaydına dayanan mülkiyeti sürdürmüş.. Ama eşkıya-siz uyanık deyin- daha yasa teklifi-tasarısı meclis komisyonlarında iken gidip vergisini vermiş ve üzerine geçirmiş binlerce dönümü. Normal insan olsa yüzü kızarır, ama bunlar vatan kurtarıcıları!.. İnanmayan Ankara'nın Kalecik’ine Yalım köyüne uzansın da binlerce dönüm araziyi kim ne zaman zimmetine geçirdiğini, bunun takibini bu gün böyüüük makamları işgal eden avukatların üstlendiklerini ancak yapılan onca üç kağıtçılıklara rağmen ne bölgeye ne insanlara nede ülkeye bir fayda sağlamadığını görsünler.Ve Kalecik'ten Irmak bucağına kadar olan alanın en verimli arazi haline getirilerek çiftlik kurulacağı için sözde imanlı, ihlaslı ve de büyük liderlerin öncülüğündeki yapılanmalara 30 yıl öncesinde hangi hayalle ne paralar akıtıldığını düşünsünler. Artık meydanda hakkını isteyen, arayan ortak da yoktur. Ortakların çoğu ölmüş ya da koydukları sermaye kağıtları bir şekilde yok olmuştur..Ortada binlerce dönüm arazi ile sabır taşı olan bir kaç bezirgan ve Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’ndan tescilli sözde kuruluş hala var olmaya devam etmektedir. Geçenlerde bir arkadaşım anlatıyordu.Gidip yerinde de gördük. Bölgede bitmiş kooperatifler de var. Heyula halinde dikilmiş iskeletleri olanlarda var.Bir tanesinin ne zaman bitirilebileceğini sorduk. İyi çalışan kooperatif inşaatındaki Yozgatlı işçi kardeşimiz “Kartal kırkımının son ayı” dedi. Bir başkası : Yıllar önce kooperatif kurulur.Yıllar sonra Bağlum köylerinin arsalarının imara açılacağı öğrenilir. Bir ünlü kooperatif birliği bölgeyi kapatır.Arsaları tahsis eder.Kooperatif tam dokuz yıl önce inşaat izni alınır.Temel atılır.Ancak bir türlü bitmez.Kooperatif 32 kişiliktir.26 aktif üye her ay düzenli aidatını öder.Ancak 64 kişilik temel atılır.İskeleti ayağa güç bela dikilir. Sonuçta kooperatif üyelerinin umudu da gücüde tükenmektedir, dedikodular ve karşı çıkmalar başlar. "Biz bunu bitirmeyiz" diyen yönetim yap-satçı ile kat karşılığı anlaşır. Anlaşır anlaşmasın da arada söylendiğine göre "yönetim ayrıca görülecektir"..Tamam der müteahhit işe koyulur. İşi belli noktaya getirir.Çünkü ortada sözleşmeye dayalı verilen süre vardır. Kooperatif başkanı, müteahiti arar: " Şu bizim alacağımız.. Tatile gidiceğizde " Müteahhit,"İşe epey yatırım yaptım.Çimento, tuğla, alçı vs. İnşaat ilerliyor. Şuan o parayı sana vermesem de inşaatı ilerletsem. Belli noktaya gelip bana düşen daireleri satayım ödemeyi yapayım.Biraz müsaade" der. Başkan bey,"Olmaz.İnşaat bitmese de olur.Ben tatile gideceğim.. Parada para.." der. Koca kooperatif başkanı az yerlere takılmaz ki?.. Armada’da ki bir ünlü pastahanede buluşulur.Bir miktar ödeme yapılır.Adam stresini atmaya tatile gider.Gelir.. Bu defa okul masrafları başlanmıştır."para.." yani söz verilen rüşvet.. İşi yapan müteahhit canı sıkılır."Arkadaş senin paran mı iş mi? Bak işler ilerliyor, inşaat kendini gösterdi. Müşteriler gelip gidiyor.Zaten size şu kadar daireyi bu yıl sonu teslim edeceğim, gelecek yıl tamamını.Sözleşmede bu yönde.." Başkan ve arkadaşları "Hayır olmaz.İnşaat dursa da olur.Biz yolunu buluruz..Sen bize ödeyeceğin paranın kalanını temin et.Üyeler on yıl beklediler bir kaç yıl daha bekleseler ne olur?. Bırakın daire almayı arsa olarak teslim etsek üyeler yine kazançta.Bizim paramızı ver " diye diretirler. Ve "İnşaat sözleşmesini sona erdiririz. .İnşaatı terk et. Yoksa" Yoksa sı yok.Mahkemeye düşseler en az iki yıl.İki yıl beklemek her üyeden ayda iki yüz milyon aidat alan kooperatif idarecileri için önemli değil, hatta kazançtır. Zira üyelerin aidat ödeyerek beklemesi içinde sebep vardır.Kooparatif yönetimi hatalı gördüğü müteahite işten el çektirmiş, bu nedenle mahkeme devam etmektedir. Mahkeme lehte sonuçlanırsa da aleyhte sonuçlansa da aidat ödeme süresi otomatikman en az iki ile dört yıl uzamıştır.Ancak onca yatırım yapmış müteahhit için bir yıkımdır.Bunu karşı taraf bilir. Müteahhit “Etmeyin, yapmayın dese de olmaz” derler ve sonunda iş,” tatlıya” bağlanır.paralar ödenecektir. Müteahite yeniden yol verilir.. Ancak bu yıl yapılacak teslimat gelecek yıla, gelecek yıldakiler önümüzdeki yıla kaydırılmak üzere sözleşme tadilatıyla. Bu yıl atlatmıştır müteahhit.Gelecek yıl ki tatil dönemine kadar.O dönem gelince inşaat sözleşmesi yeni bir tadilata girer mi girmez mi?.. Bunu da kooperatif yönetiminin bileceği ve yönetim marifetine kalmış bir iştir.Nasıl olsa şimdilik her ay iki yüz milyon lira aidat ödeyen “kazlar” vardır.Bir an önce bitirip de kazı kesmenin anlamı var mı? Raci Durcan bey , yazdığı bir makalede kooperatifler yolu ile insanların ümitlerinin nasıl sömürüldüğünü çok güzel ortaya koymuş. Üyenin "ev hayalinden" başka işleri takip edecek dermanı, işleri onlar adına takip edip kısa sürede sonuçlandıracak bir kamu makamı da yoktur. İyi çalışan, dürüst davrananları tenzih ederiz.Ancak tezgahını kuran kooperatif üyelerinin hayatlarına da mal olsa işi götürüyor.. Yeter ki yolunacak kazlar uyanmasın!..Necati Çavdar 14.10.2004

11 Ekim, 2005

YETER ARTIK!..

Yeni doğan güneşin yer küreyi aydınlatmaya başladığı andaki efil efil edişine benzer duygular içinde ortaokula başlarken kader ilk güz günlerinde ortaokulda arkadaş eyledi. Sonra komşu. Sonra aynı binada sanki aileden biri.. Zamanını tabii takvime, güneşin ve ayın hareketine uyun bir disiplin içinde Hak’kın emrini harfiyen yerine getirme kararlığında ve halkın uyuduğu anlarda diri, iffetle hayat sürmeye adamış bir anne.. Saçının telini hareminden başkasına göstermemiş Anadolu kadınlarından biri olan Hafize ana, hiç aksatmadan Hak’ka iltica için kalktığı bir seher vakti Hak’ka yolcu oldu. Yaşanılanın yaşanılması gereken, Rab’bin emri ve sevenin sevilene kavuştuğu an olarak değerlendiren başta oğul olmak üzere Hafize ananın dünya meşakkatinden kurtulduğunu yakınlara müjdeye(!) çıktık. Geldiğimizde ne görelim? Dünya malına değer vermemiş onu yaşantısını kolaylaştıracak eşya olarak görmüş, olmayana sabretmiş, olana şükretmiş, Hafize ananın , “malımda malım� diyen babası; “Damat, benden mal almak için kızımı sıkıştırdı ve öldürdü� iddiasıyla doğru savcılıkta soluk aldığını ve kasaba doktorunun iş başında bulunduğunu öğrendik. Dünyamız yıkıldı. İçlerinde alim kardeşlerinin, kızı ve oğlunun “hayır, dedenin hezeyanı� itirazlarına rağmen Doktorun, “ boyun bölgesinde siyahlıklar oluşmuş� raporuna istinaden daha cenaze kaldırılmadan babayı, alıp hapse koydular. Ramazan iki defa yetim kalmıştı.Anne vefat etmiş, baba hapiste.. Bir daha gelmeyecek olan anaya mı yan, yoksa elden giden babaya mı?.. Bir süre sonra ibretli bakışlarla şehir halkı; o iffet timsali Hafize ananın bir gün inil inil ikindi ezanları okunurken mezarının açıldığını ve ilden gelen tıp heyetinin kalbini yarmasını izledi. Sonuç: “Boğulma değil, uzun süre muzdarip olduğu kalp yetmezliği� idi. Baba, hapisten kurtuldu. Ramazan’ı şehir halkı gıpta ile önce Askeri lise talebesi olarak izledi, sonra Harp Okulu.. Bir yaz tatilinde 12 Eylül öncesi fırtınası içinde biraz eğlenelim diye gidilen şehir parkında eşkıya önünü keser..Arkadaşları kaçar..Olan tek kalan ve hiçbir hadiseden haberi olmayan Ramazan’a olur. Aldığı, darbeler sonucu gittikçe şişen gözü için kasaba doktoru, “ Bir şey yok� der ve gözünü sarar. Kayan sargıdan gözünün görmediğini fark eder. Önce ildeki hastanenin sonra GATA’nın yolu tutulur..Karar: Geç kalınmış, gözün biri değerini kurtarmak adına alınacak� Alındı da.. �ehir halkının “paşa� olarak görmeye hazırlandığı, okul hayatının tümünde başarılı bir çizgi izleyen ve gıpta ile bakılan Ramazan, bütün ümitlerine veda edip yüzlerce defa bin bir hayallerle uzun yokuşunu tırmandığı Kara Harp Okulu’ndan bu defa aşağı doğru arkadaşlarınca son kez selamlanarak yolcu edilir. Ve hayat devam edecek. Bir gece bekçiliği, Hacettepe’de fizik mühendisliği tahsili.. Orada tanışmalar bilişmeler. Eskişehirli gelinle hayatın çilelerine birlikte dayanmak için gönül ve söz birliği.. Aile düzeni kurma kararı. Başkent Ankara.. Siteler Uluğbey’de.. Çankaya’nın elektrikli sahte aydınlığına inat, zahiren mum ışığına mahkum, nurlu geleceği hazırlama adına huzurlu bir yuva.. 12 Eylül Cuntasının “Ya okul, ya başörtüsü� dayatması.yani “Ya istikbal...Dünya hayatında nimetler..Ya Hak’kın emrine uygun hayat tarzı�dayatması.. Fizik mühendisi olacak gelin okulun ikinci yılında zulme boyun eğmeyerek dünyayı elinin tersi ile itip, fizik ötesini “Ahreti, ebedi saadeti� seçerek zalimleri zulümleri, insanları kılık kıyafetinden dolayı ilimden yoksun bırakan, cuntanın ve zulmün aracı, maşası sözde bilim adamlarını cehaletleri ile baş başa bıraktı. Bir gün elinde bir levha, ezelden gönlüne nakşettiği “La ilahe İllallah, Muhammedün Resulullah “ kelimesini ilmeklere dökmüş, kumaşa işlemiş geldiler.. Gelin hediyesi.. Onun kalbine astığı “tevhit� kelimesini o gün bu gün inmemek üzere bizde evimizin baş konuğu yaptık. Ve Habur’a gidiş.. Kader orda da rahat ettirmedi. Kamudan nasibi yoktu. �efaat kaynağı Resulullah’ın “ Kıyamet günü iki guruba şefaat etmeyeceğim.Zalim idareciler.. Ve kamu imkan ve malını kendi menfaatine kullanalar� şeklindeki ikazı gereği belki Rab’bim, onları öyle bir sıkıntıya muhatap olmaktan da kurtarmıştır. Hayat sıkıntısını Eskişehir’de aşmayı denediler. Olmadı. İstanbul... Halim, Ramazan nerde? Diyordu. Kalpten seslenişte mutlak haber yakındır.Oluşların sahibi Allah nelere kadir oluyor. Uzun uzman geçemedi bir Ramazan günü, Ramazan’la birlikteliği sona erip, Gelin’in Hak’ka yürüdüğünü duyurdu, Halim.. Bizde katılalım dedik, sevenin sevdiğine gittiği düğün alayına.. Biraz zamanlama, biraz başka sebepler biraz da yanan ateşin suyla buluşup sönmemesi için mecburi vaz geçiş.. Kalpten Selam ve dua.. Evet, 12 Eylül cuntasının zalimlerini zulümleri ile baş başa bırakarak direnen Gelin, emrini her şeyin üstünde tutuğu Rab’bine gitti. Ama zulüm edenler, sonunda gelip Hak’k emri vuku bulduğunda emre teslimden başka çareleri kalmasalar da zulümleri ile kaldılar, kalıyorlar. Sütçü İmam’ın torunu Gelin, iffetini korumak adına terk ettiği dünyayı, meşakkatleri bırakıp “ inananlar için sorgunun sualin olmadığı� bir ayda, bir zaman diliminde yine iffet timsali Hafize ananın gelini olarak Hak’ka yürüdü... Hak’ka gelin gitti!.. Kim okur, kim dinler, nerde yayınlanır, hangi kalbe ulaşarak taş beyinleri yumuşatır?.. Bilmiyorum. Bunları neden yazıyorum? Gelin insanların ve milletin bahtını karartan zulmü sona erdirin.. Kız çocuklarını diri diri gömen bir toplumda en büyük devrimi, kadınları hayatın içine çekerek yapan bir dinin mensuplarına artık zulmetmeyin. Eninde sonunda gideceğiniz ve hesaba çekileceğiniz Allah için, milletin birliği, dirliği için yapmıyorsunuz. Ancak nasıl olsa bir gün AB dayatmasıyla zulmünüz çözülecek. Tez elden vaz geçin de yeni gelinlerin hayatlarını karartmayın..Onlar bir şey kaybetmiyor. Ama ülke çok şey kaybediyor. İffetli hanımların bilgili, eğitimli olmasından, insana, ülkeye faydalı nesiller yetiştirmesinden kimin ne zararı olabilir? İffetli analarımızdan, kadınlarımızdan, kızlarımızdan ne zarar gördünüz? Siz onları okullardan, üniversitelerden, sosyal hayattan uzaklılaştırdınız.. Onların kaçı banka soydu. Böğrünüze bomba koydu? Gidenler gitti.. Çileyi çekenler çekti..Kaybettiklerimiz yetti.. Bilenleri hayran edip hayatına, göz yaşlarına bırakıp gitti..Behlül’ü ... emanet edip, rahmet ayında “Sorgusuz sualsiz� Hak’ka gelin gitti.. Zulmün sonu yok.. Başarı şansı hiç yok.. Bir gitti, üç geldi. Allah’la, milletle kavga dip kazanan milletler, ordular, guruplar şimdiye kadar görülmemiştir. Tarih ve ören yerleri ibretle dolu..Kavga edenlerinde sonları hüsranla sonuçlanmıştır. Gelin artık, aklın, düşünen beyinlerin, ilmin, fiziğin kabul etmediği zulmü kaldırın buruk gitmesin gelinler.. Yeter artık ağlatmayın çocukları, karatmayın kalpleri.. Dinine, diyanetine, ülkeye, bu millete canı, kanı, göz yaşı ve emeği ile bağı ile bağlı Sütçü İmamların, Kara Fatmaların, mazlum ve mağdur Gelin’lerin kemiklerini sızlatmayın.. Necati Çavdar- 10.10.2005

06 Ekim, 2005

OFF-ER

Zaman zaman Fahrimenler ülkesinde olanlardan haberler veriyoruz. Zira bunlar izim ülkemizde olağan şeyler değildir ve zinhar olmuyordur. Kim ki gerçekten olabilecekleri ya da olanları söyler ve dahi yazarsa kendisi kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilileri ve etki gücüyle kuşatılarak adeta sarmalanır. Ramazan ayında açlığa, Recep ayında susuzluğa, şaban ayında ışıksızlığa mahkum edilir. Alim Allah nefes alamaz hale getirilir. O da olmadı tek bir konu için tam dört koldan saldırılarak savcılıklarda, mahkemelerde sürüm sürüm süründürülür. Divandan, dergahtan ve de bergahtan atılır. O yüzden bizde ağzımız yandı sütten yoğurdu üfleyerek yiyoruz ve “Fahrimlenler ülkesi�nde olanlarla yetiniyoruz. Ey dünyalılar!.. Anlayan şap diye anlıyor anlamayan “Global� dehlizlerde yer almadığından olanları olmamış gibi değerlendiriyor. Ama kokusu bir süre sonra anlamayanları bayıltıveriyor.. Anlayanlarda o kokuyla baştan mest olduklarından nadirattan da olsa bazen muhkem ve de yüksek “divan�larda ayıkıyorlar.. Evet “Fahrimenler ülkesi�nde dolaşırken Metal nevinden “kan�’lı bir zamanlar o ülkenin payitahtındaki çocukları eline tutuşturdukları talimnameye göre eğitsin, disipline etsin diye mamur edilen Hısan efendi.. O ülkenin önde gelenlerinin cemezüyyel evvellerini bilecek kadar adeta zaptını tutan ve derinliklerden haberler uçuşturulan, lazım olduğu zaman kanal kanal koşuşturulan, nice soyu belirsiz matbuatın sayfaları çarşaf yapılan İsmaili taifesinden “acar�dan bozma soylamadığı, kabul mu ret mi diye oylamadığı ad verilen yüce düşünür ve de konuşmaktan yazmaya fırsatı hiç olmayan nazar beg.Ve yanlarında iki adem.. Fransız şeherlerinden bir şehrin adından benzetme namlı bir dönem malların mesken tutuğu tepeye yönelik asfalt kaplı patikada kurulmuş mekanda oturmuş sohbet ederlerken, Battalgazi diyarından ancak kılıçsız bırakılan şovelye olduğu için midir nedir sözleri ok gibi haşin, bakışları kılıç gibi keskin saniyen Çemek-gel’e nispeten soy adı yazılan zatla Selamı verip içeri daldık. Mekanda mevcutlar ülkelerinin idarecilerinin soylarının ve de boylarının ölçülerini alıp eldeki mevcut şablonlara uygun elbise geçirmekle meşgulken Kafkas diyarının has çocuğu olduğunu da eklemeyi ihmal etmeyen bir tanesi “Benden eyi mi bileceksiniz. Onlardan biri benim okul arkadaşımdı “ deyip millet “of� dedikçe ondan “Er� sözü çıkan zatla mektep- medrese birlikteliklerinden enstantaneler sundu: Külah yerine başını ak saçlar kaplayan Kafkas kökenli beg ünledi: Üniversite yılları. O benden bir devre önde idi ama. Bir çok dersi birlikte aldığımız için benimle aynı sınıf sayılır ve onu iyi tanıyorum. �ekli şemaili bezim gibi düz gün değil. Tip filan.. Derslerde hoş iyi değil. Kızların vurulacağı biri hiç değil. Ve kızların seçip paylaşamayacağı bir iri gövdesi de yok. Buna rağmen yılışarak gidiyor kızlar topluğuna, bir süre sonra kızlar kikir kikir. Hangır hangır. Bizimkinin yüzü kızarıyor, sırıtıyor ama utanmaktan değil, gülmekten.. Git zaman, gel zaman bunun bu hali dikkatimizi çekti. Yav kızlar.. Siz bunda ne buluyorsunuz?.. Tip kayık, ses yok, gösteriş !.. Para hiç yok.. Yanınıza geliyor başlıyorsunuz kıkırdamaya, hangırdamaya.. Anlattılar. Bizde bir şey bulmuyoruz.. Hatta kovmak istiyor, ilgilenmiyoruz. Ama bize bir şey diyor , güldürüyor. Madem ilgi göstermiyorsunuz. Hiç değilse “O...�da bir şöyle bir “Offff� diyeyim ve içime çekeyim. Hiç değilse oranın, bağırsak kokusunu duyayım. Biz ona gülüyoruz.. Evet o gün bu gün güller güldürür. Ve bir gün onun “fahrimenler ülkesinin� başına etrafında ne kadar karatıcı varsa toplayıp geleceğini, devlet erkinin başköşesine oturacağını, milletin “ offf� dediğine onun “OFF� değil “ER� diyebileceğine , “er “diye bakacağına imkan ve ihtimal vermezdik. Necati Çavdar- 29.09.2005

Zaman Geldi..

Zaman akıp gidiyor ve diri hayatlar için, Ramazan geldi. Ramazan’la ilgili duygularımı elektronik postama ( kursuni.org] gelen bir şiirle paylaşmak istedim. Ramazan, hayırlı olsun.. “Rüştünü ispat eden çıkar meydana Veren el alan elden üst olan elmiş Sofrayı donatmışlar gelin kaynana �ükür kavuşturana Ramazan gelmiş * Sahura hazırlanır alemi İslam Bir sabırda karşılık binlerce ihsan Sıhhatin diyetini verecek insan �ükür kavuşturana Ramazan gelmiş * Oruç tutanların tacıdır iftar İbadet ikliminin harcı bu izhar Alınan verilende Allah ismi var �ükür kavuşturana Ramazan gelmiş * Gündüzleri selamet geceler namaz Hangi mümin istemez Teravih kılmaz Huda katından geri dönmeyen niyaz �ükür kavuşturana Ramazan gelmiş * Ruhları arındırır Kuran’ın sesi Kurtuluşa vesile Rahmet müjdesi Bin aydan hayırlıdır Kadir gecesi �ükür kavuşturana Ramazan gelmiş * Rabbini soluyacak ruh ile beden Mahşer günü mutludur Reyyan hak eden Bayramı getirecek bu kutlu neden �ükür kavuşturana Ramazan gelmiş Mehmet Sani Özel 03.10.2005�
ZAMAN, BİZİM İÇİN DURDU.. Avrupa Birliği konusu milletimizi çok meşgul etti.Üzerinde durmadan olmaz. Türkiye insanı zaten Osmanlı’nın ilk döneminden bu yana Avrupa’da idi. Önce biz onlara ayar çekiyorduk. Sonra onlar bize ayar çekmeye çalıştı. Bizde nice zamandır, ayarlarına uyuyor gibi yaptık. Ancak dönüştüremediler.. Bir ara ki, 1. Cihan Savaşı’nda ve sonrasında bizi kendilerinden çok ama çok uzaklaştırmaya çalıştılar. Bunu kanla, irfanla ve kültürle yapmaya denediler. Sökemediler.Kollarımızı, balçaklarımızı kestiler. Ruhumuzu alamadılar. Ama biz Avrupa’da idik. Kendimizden olanlarla, gönüllü iş birlikçilerle “siz , artık siz değil, başka bir şeysiniz� diye denediler tutmadı. �imdi aynı yolda, ama şüpheyle yaklaşılan yoldaş konumunda � bizi, biz olarak� yanlarında tutmaya mecbur hissediyorlar. Bizde aynı davranış içindeyiz. Fakat Türkiye, tarihi, kültürü, insanı ve çevresiyle öyle vaz geçilmez ki Avrupa’ya önceki gün olduğu gibi zamanı durdurtmak mecburiyetini hissettirdi. Avrupa’da zaman, ayın güneşe kur yaptığı bir günde Türkiye için durdu. Medeniyetin geldiği kavşak noktasında ZAMANIN SAHİBİ Avrupa’nın hakimlerine(!) Türkiye için sanalda olsa zamanı durdurmaya mecbur hissettirdi.. Geçip gidemediler.. Türkiye’de tereddütlü de olsa “Kendi despotlarımızdan kurtulmak� için kurallar ve kurumları çalıştırmak adına koşup duran zamanda AB treninde yer aldı. Bizi, bizlikten çıkarma iddiası ve laisizm batağına düşmüş sahte kimliğimizle değil, secde nişanı ile ve “biz� olarak, ama kendilerine fayda sağladığı için yapıyorlar. Kimliksizliği, “kimlik� sayan bir topluğa, kimliğini hatırlatarak. Dün gece olduğu gibi.Üç yüz milyon insanın konuştuğu dili lallar topluğundan gelmişçesine unutup onların dili ile kırıtanlara inat, “Artık Türkçe, Avrupa dili, dilinizi konuşun� şeklinde Abdullah Gül’ün şahsında -adeta alçaklık psikozuna giren Türkiye resmi ve gayri resmi temsil çevrelerine -ihtar ettikleri gibi . Yoğun çaba, sinir harbi devam edecek.. Yolculuk hayırlı olsun.. Necati Çavdar- 4 Ekim 2005

KAVRAMLAR VE KARARLAR

�u AB meselesi için bir çok kimse AKP’ye yükleniyor. Niçin kabul ettin? Neyi ? Müzakereye başlamayı.. Hele hele bunu söyleyenlerin bazıları geçmişte hükümet sorumluğu almış kişiler veya onların temsilcileri olunca; insan, “ El insaf “ demekten kendini alamıyor. İtirazcıların eleştirdikleri, daha doğrusu istismar ettikleri noktaların başında “Kıbrıs meselesi� geliyor. Kıbrıs, AB- Türkiye ilişkilerinde dünde vardı bu günde. Adam gidip siz istemezseniz de ve sizin vurdumduymazlığınız, içeride göz boyacılığınız sayesinde AB’ye “tam� ortak olmuş. Ve siz gidip, 25 “tam üye� sıfatını taşıyanlara dilekçe veriyorsunuz.�Ben sana geldim. Kabul et� diye.. Sonra da adamı ben kabul etmem diyorsunuz. Geçmekteki bütün ilerleme raporlarında “Kıbrıs maddesi� var.Kim kimi kandırıyor?.. Kıbrıs’ın tümü adına konuşan Rum temsilcisine “Sen tebam dediğin Türklerin temsilcisi değilsin. Git adanın tümünde seçil de gel. Adanın tümü üzerinde konuş.� .. diyebilirsiniz. O zaman doğrusunu yapmış oluruz.Ve sonucunu Kıbrıslı Rumlar düşünsün. “Aksi halde demokratik olarak meşruiyeti olmayan kişileri muhatap almam� diyebilirsiniz.. Geçmişte yetki mevkiine gelen beyler, bayanlar sorunu çözmedi. Sorunlar, görmezlikten gelinde, atlandı, ertelendi. Böylece AKP’nin hiç ama hiçbir yerinde kabahati olmayan bir problem kucağında kaldı.AKP şimdi sorumlu mevkide .. Bu problemi göremem , beni ilgilendirmez diyebilir mi? Kim ne derse desin madem milli irade o şekilde tecelli ediyor. AKP doğrusunu yaptı.Hemde AKP; genel merkezinde topladığı bakanları, parti yönetimi ile tüm sorumluğu üzerine alarak sivil bir hükümet olduğunu gösterir tarzda pazarlıkları yürüttü.Ve sonuçlandırdı. Görünüşte mülayim bir yapısı olan Abdullah Gül çetin ceviz çıktı. 25 düvele karşı siyasi anlamda savaştı ve başardı, başardılar.. AKP hükümetinin bir çok icraatını,uygulamalarını bende eleştiriyorum.Ancak AB konusunda gelinen noktada alınan sonuçtan dolayı kutlamak gerek, teşvik etmek gerek. Niçin mi sonuna kadar gidilerek; artık ülkemizin “ kavramlar, bir kurallar ve kurarlar� ülkesi olması için. Aksi takdirde milti aşağılayan, hor gören yada istismar eden despotizm sürecek, devlete şöyle yada böyle tutunanlar imkanları kullanacak, gariban üzerinde boza pişirecekti. Tüm bunları niçin belirtiyoruz? İşte örneği. Geçenlerde bir emekli orgeneral ölmüş. Generalde insan.Elbet bir gün ölecek.Ama bu özellikli. Hiç bir Avrupa ülkesinde görülmeyecek sıfatlara sahip.Ve ölene kadarda o sıfatlardan istifa ettiğin duymadım.Bilen varsa düzeltelim. Eski Milli Güvenlik Konseyi üyesi. Yani 12 Eylül darbesini yapan beşliden biri olarak, kapatılmış parlamentonun görevini üstlenen kişilerden biri sıfatını taşıyor.Anayasa yapıyor, veto ediyor.kanun çıkarıyor. Her şey.. Böyle bir durum hangi AB ülkesinde var? �imdi bu bey, Cebeci Askeri �ehitliği’ne defnediliyor. �ehit değil ama, şehitliğe gömülüyor. Neden?.. O orgeneral.. O, Konsey üyesi...�ehit olmasa da, şehitliğe defin ayrıcalığı var..Gidip Karşıyaka mezarlığında sıradan “er�le yatacak değil ya.. �ehitlik; dini, iltaca-i (irtica değil.Hakka teslim anlamında ) bir terimse adamın durumu uymuyor.�ehit olmamış.Yok, şehitlik makamı; o mertebeye yükseleni generallerden de üste çıkaran askeri bir rütbe ise yine uymuyor. Ama sırf belli bir makamı işgal etti diye şehitliğe defin ediliyor.Haydi sadece askeri mezarlık olsa anlarım.Ama şehhitlik! Yani kavramlar ve kararlar insana göre değişiyor.İşte AB’ye girme isteğimiz bunun için.�Adam ne ise o. Kararlar ne ise o, olsun. Her şey yerli yarine otursun diye� diye AB’ye girme isteğimiz bir çok zararının önüne çıkıyor. Çünkü kendi dinamiklerimizle hukukun üstünlüğünü sağlayamadık. Belli yerleri ele geçerince çıkarımıza kullanmaktan, eş dost ile çetecilik yapmaktan, despotik davranışlardan kaçamadık. Evlerimiz, alışveriş yerlerimiz ayrı olsun, hatta mezarlarımız bile farklı olsun istedik ve uyguladık.. �ehit olmasak bile kendimizi şehitler mertebesine çıkarıp, halkın, sıradan “er�lerin yanına gömülmeyi içimize sindiremedik. AB bunun .. Özde sindirim meselesi için gerekli..Necati Çavdar -5 Eylül 2005

NEREYE GİDİYORLAR?


 

İstanbul’da Ermeni konferansı.

İçerde;  farklı fikirlere tahammül yok.. Dışarıda, protestoculara..

Adı demokrasi.

 Türkiye’de şu an bir Ermeni problemi mi var ?

Ermeni problemi var ve bu gün Karabağ’da var.

Bu anlı şanlı  sözde akademisyenler, aydınlar!.. Neden aynı konferansı  Karabağ’da yapmıyor,  birilerinin  kendi yaşamadığı, hatta   uydurduğu hikayeleri İstanbul’da dinliyor da,  haydi Erzurumlu Müslüman’ın acıları sizi  sarmıyor, unuttunuz.  Karabağ’da  hala acılar içinde kıvranan mağdurları  neden  dinlemiyorsunuz?..

İstanbul’da oynanan tiyatroya  Başbakan da destek vermiş..

Durur mu  daha dün Mecliste  -bunların ölçüsüne göre “Monolog” şeklinde - Ermeni  paneli düzenleyen ve  Meclise diktirdiği, ateşi sönünce yüksek kazıktan ibaret kalacak olan,  şimdilik iki milyar masrafla yakılan ateşle, gerçekten demokrasi meşalesi  yaktığını  sanan  Bülent Arınç’da sözde konferansı  protesto edenleri ” bir avuç” diye nitelemiş.Evet protesto edenler bir avuç  ve yürekleri çok büyük  insandı.

 Ya kanattığınız    vicdanlar?.. Onlar  milyonlardı.

 Siz artık milletten esen rüzgarlara kapalı ancak ABD’den AB’den esen rüzgara göre yön değiştirdiğiniz için  farkında değilsiniz.

Hatay’da  bilmem ne toplantısı  tertipliyorlar.

Öne iki “resmi sarıklı “dizmişler yanlarında  onlarca papaz ve kippalı hamam.. Neymiş Hatay medeniyetlerin buluşma yeri... Evet ama Hatay medeniyetlerin dövüşme yeri  değil ki...

Neden gidip aynısını  Kudüs’te yapmıyorsunuz.?..

 Bağdat’ta yaparak “Ey zalimler ne yapıyorsunuz “demiyorsunuz?

Sahi, Hatay neden seçildi?.. Misak-ı Milli İçinde kaldığı halde bizden koparılan ancak, son katılan vatan parçası olduğu için mi? AB’de  nazlanan Fransız’a  rüşvet için mi seçildi...Gerekçeniz ne?

Kime neyi ispat etmek için çırpınıyorsunuz?..

                  11

Halkın, birikimleri, malları  birilerine pazarlanıyor!..“Satacağız da  satacağız “diyorlar.”Hak, hukuk tanımadan illa da satacağız.. Nereden getirirseniz getirin. Kime hizmet ederseniz edin, gayeniz ne olursa olsun.Yeter ki parayı verin alın gidin” demeye getiriyorlar. Yanlarındaki  Karartıcılar.. Çantacılar.. O kuruluşlar özelleştiğinde   yeni sahipleri nezdinde beş para etmeyecek  sözde “adamlar”, “tabi efendim ne yaparsınız doğru “diyebilir. Ama millet sıkıntısını çeker.. Elin oğlu özelleştiriyor ancak kendi adamını veriyor.Daha iyi işletecek birilerine.. Ha çağırıp genel müdür olarak kuruluşun başına geçirmişsin Mustafa’yı ha, sahibi olarak ona emanet etmişsin.Yabancıların yaptığı bu. Ama sen ne yapıyorsun.Paravan arkasında  başkalarına  teslim ediyorsun milletin birikimlerini......Gerçi oda başka bir şey.. Çünkü  çoğu tarikat eğitimi, erkanı aldığı söylenen  bir   guruh; hak  hukuk, insan ve İslam hakları deyince kulaklarını sağır ediyor. Sadece çıkarına, bu gün ne kadar götürürüm , yandaşlarımıza ne kıyak yaparız onun derdindeler.Belki elin oğlu daha  bir ahlakesasına, yasa  bağlığına sahiptir. Zira 
, İsrailli silah satıcısı-kumarhane işletmecisi Bay OFER’er belki hala Tevrat’a bağlıdır da bunlar gibi  Ramazan ayında insanları açlığa,  üç aylarda  parasını ödediği suyunu keserek  susuzluğa, elektriğini keserek  karanlığa  belki  boğmazlar.. Kendi çıkarlarına, eş dost  ararına iktidar gücünü kullanıyoruz diyerek çeteciliğesoyunmazlar..Belki  bay Ofer, yatğı iş ve işlemlerde  yasalara daha bir  saygılı olur.Çünkü onların  hala unutmadıkları bir kitapları vardır.Bunlar Kitab’ıda, inancıda  her kutsalı kendi işlerine geldiği gibi kullanıyorlar. Kullanmaya devam ediyorlar... Ha  biz olanlarıduymadık diyebiliyorlar. Kat kat örtüler örtükleri makamlarına, evlerine perdeleri geçerek, ulaşıp duyurduğunuzda da   kulaklarını tıkıyorlar.Hakşinaslığı değil, tarikat birliğini, parti bağlarını öne çıkarıyorlar.Haksızlıkları es geçerek zulmün devamını sağlıyorlar.Başbakan sürekli geziyor aşağıda ise adama iş buldukları  işe yaramaz takımı kendi işlerine bakıyor. Gerçek bir İslam anlayışına sahip olsalar her halde  en ufak haksızlık karşısında  irkilir,  kendilerine çeki düzen verirlerdi. Eskiden tasavvuf önderleri kendilerine verilenleri yanlarınabırakmaz, başaklarına ikram edermiş, kendi geçimlerini kendi emekleri ile sağlarmış.Şimdikilerde kelpler  gibi ne gelirse yiyorlar. Onun için onların şakirtleri de  kendi önlerine gelen kemikleri kemirmekle  meşgul, eğer yağlı kemik yoksa milletin işlerini güçlerini bıkıp kendilerinedaha yağlı kemik bulma peşindeler..Dün “hırsız” diye  afişe ettiklerinin adamları ile  her an hem haller. Yüzlerinin perdesi sıyrıldığı içinde hiç utanmadan  “Görüştük.. Konuştuk..Yaptık.. Devam edeceğiz” diyebiliyorlar.Ben anlamıyorum.Ama  bir yerlere gidiyorsunuz.Daha önce yazmıştık: İçerde kimi çevrelerce  zaten meşruiyetiniz yok.Dışarıdaki desteğiniz ise  vereceğiniz ödünlere bağlı.Milletle arasızdakitek bağ, hala dürüst olduğunuza inanması Bu gün diyorum ki, milletle aranızdaki bağ  çok hızlı bir şekilde kopuyor.İş başına getirdiğiz işe, güce yaramaz  takımı ve kapıkulları sayesinde batıyorsunuz..milletin birikimlerini ucuz pahalı  ne idiğü bilinmezlere pazarladığınız için batıyorsunuz. Sizin batmanız bir şey değil de, sıkıntısını millet çekecek.. Zira zulümle kimse abat olmamıştır.Ve zulmün  sonu da yoktur. Millete zulmetmeyin, sağa sola yerleştirdiğiniz yeni yetmelere dilim varmıyor...”p..”lere  ortalığı bırakıp uzaylarda dolaşmayın ,milletten kaçmayın.milleti dinleyin..Başvekil Konuşmuş:  Ben, özgürlüklerin en geniş anlamdayaşandığı bir Türkiye'de yasamak istiyorum” Bende istiyorum ama sizin idarenizde  hiçbir emare de görmüyorum... İktidar gücünü yanlış yerlerde kullanarak,  karanlıklar içinde satılan kamu mallarından.. Meydanlarda  biraz konuşacak olanların  ağzını kapattırıp, alanlardan  uzaklaştırdıklarınızdan.. Parasını ödediği halde suyunu, elektriğini  kestiğiniz/ kestirdiğiniz.. İnsanları aşsız ekmeksiz bıraktığınız/ bıraktırdığınızdan  olumlu bir  icraat göstermiyorsunuz.. Durup dururken boş yere  milleti üzüyor, fırsat  bekleyenlere koz veriyorsunuz..

Gidişatınız iyi değil, yönünüz yön değil..
Tez elden aklınızı başınıza alın.
İktidar gibi davranın..

İnşallah gideceğiniz yer  sadece Yüce Divan’la sınırlı olurda, millete bir de yasınızı tutturmazsınız.. 

 Necati Çavdar –26.09.2005   www.anayurtgazetesi.com


kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...