11 Ekim, 2005

YETER ARTIK!..

Yeni doğan güneşin yer küreyi aydınlatmaya başladığı andaki efil efil edişine benzer duygular içinde ortaokula başlarken kader ilk güz günlerinde ortaokulda arkadaş eyledi. Sonra komşu. Sonra aynı binada sanki aileden biri.. Zamanını tabii takvime, güneşin ve ayın hareketine uyun bir disiplin içinde Hak’kın emrini harfiyen yerine getirme kararlığında ve halkın uyuduğu anlarda diri, iffetle hayat sürmeye adamış bir anne.. Saçının telini hareminden başkasına göstermemiş Anadolu kadınlarından biri olan Hafize ana, hiç aksatmadan Hak’ka iltica için kalktığı bir seher vakti Hak’ka yolcu oldu. Yaşanılanın yaşanılması gereken, Rab’bin emri ve sevenin sevilene kavuştuğu an olarak değerlendiren başta oğul olmak üzere Hafize ananın dünya meşakkatinden kurtulduğunu yakınlara müjdeye(!) çıktık. Geldiğimizde ne görelim? Dünya malına değer vermemiş onu yaşantısını kolaylaştıracak eşya olarak görmüş, olmayana sabretmiş, olana şükretmiş, Hafize ananın , “malımda malım� diyen babası; “Damat, benden mal almak için kızımı sıkıştırdı ve öldürdü� iddiasıyla doğru savcılıkta soluk aldığını ve kasaba doktorunun iş başında bulunduğunu öğrendik. Dünyamız yıkıldı. İçlerinde alim kardeşlerinin, kızı ve oğlunun “hayır, dedenin hezeyanı� itirazlarına rağmen Doktorun, “ boyun bölgesinde siyahlıklar oluşmuş� raporuna istinaden daha cenaze kaldırılmadan babayı, alıp hapse koydular. Ramazan iki defa yetim kalmıştı.Anne vefat etmiş, baba hapiste.. Bir daha gelmeyecek olan anaya mı yan, yoksa elden giden babaya mı?.. Bir süre sonra ibretli bakışlarla şehir halkı; o iffet timsali Hafize ananın bir gün inil inil ikindi ezanları okunurken mezarının açıldığını ve ilden gelen tıp heyetinin kalbini yarmasını izledi. Sonuç: “Boğulma değil, uzun süre muzdarip olduğu kalp yetmezliği� idi. Baba, hapisten kurtuldu. Ramazan’ı şehir halkı gıpta ile önce Askeri lise talebesi olarak izledi, sonra Harp Okulu.. Bir yaz tatilinde 12 Eylül öncesi fırtınası içinde biraz eğlenelim diye gidilen şehir parkında eşkıya önünü keser..Arkadaşları kaçar..Olan tek kalan ve hiçbir hadiseden haberi olmayan Ramazan’a olur. Aldığı, darbeler sonucu gittikçe şişen gözü için kasaba doktoru, “ Bir şey yok� der ve gözünü sarar. Kayan sargıdan gözünün görmediğini fark eder. Önce ildeki hastanenin sonra GATA’nın yolu tutulur..Karar: Geç kalınmış, gözün biri değerini kurtarmak adına alınacak� Alındı da.. �ehir halkının “paşa� olarak görmeye hazırlandığı, okul hayatının tümünde başarılı bir çizgi izleyen ve gıpta ile bakılan Ramazan, bütün ümitlerine veda edip yüzlerce defa bin bir hayallerle uzun yokuşunu tırmandığı Kara Harp Okulu’ndan bu defa aşağı doğru arkadaşlarınca son kez selamlanarak yolcu edilir. Ve hayat devam edecek. Bir gece bekçiliği, Hacettepe’de fizik mühendisliği tahsili.. Orada tanışmalar bilişmeler. Eskişehirli gelinle hayatın çilelerine birlikte dayanmak için gönül ve söz birliği.. Aile düzeni kurma kararı. Başkent Ankara.. Siteler Uluğbey’de.. Çankaya’nın elektrikli sahte aydınlığına inat, zahiren mum ışığına mahkum, nurlu geleceği hazırlama adına huzurlu bir yuva.. 12 Eylül Cuntasının “Ya okul, ya başörtüsü� dayatması.yani “Ya istikbal...Dünya hayatında nimetler..Ya Hak’kın emrine uygun hayat tarzı�dayatması.. Fizik mühendisi olacak gelin okulun ikinci yılında zulme boyun eğmeyerek dünyayı elinin tersi ile itip, fizik ötesini “Ahreti, ebedi saadeti� seçerek zalimleri zulümleri, insanları kılık kıyafetinden dolayı ilimden yoksun bırakan, cuntanın ve zulmün aracı, maşası sözde bilim adamlarını cehaletleri ile baş başa bıraktı. Bir gün elinde bir levha, ezelden gönlüne nakşettiği “La ilahe İllallah, Muhammedün Resulullah “ kelimesini ilmeklere dökmüş, kumaşa işlemiş geldiler.. Gelin hediyesi.. Onun kalbine astığı “tevhit� kelimesini o gün bu gün inmemek üzere bizde evimizin baş konuğu yaptık. Ve Habur’a gidiş.. Kader orda da rahat ettirmedi. Kamudan nasibi yoktu. �efaat kaynağı Resulullah’ın “ Kıyamet günü iki guruba şefaat etmeyeceğim.Zalim idareciler.. Ve kamu imkan ve malını kendi menfaatine kullanalar� şeklindeki ikazı gereği belki Rab’bim, onları öyle bir sıkıntıya muhatap olmaktan da kurtarmıştır. Hayat sıkıntısını Eskişehir’de aşmayı denediler. Olmadı. İstanbul... Halim, Ramazan nerde? Diyordu. Kalpten seslenişte mutlak haber yakındır.Oluşların sahibi Allah nelere kadir oluyor. Uzun uzman geçemedi bir Ramazan günü, Ramazan’la birlikteliği sona erip, Gelin’in Hak’ka yürüdüğünü duyurdu, Halim.. Bizde katılalım dedik, sevenin sevdiğine gittiği düğün alayına.. Biraz zamanlama, biraz başka sebepler biraz da yanan ateşin suyla buluşup sönmemesi için mecburi vaz geçiş.. Kalpten Selam ve dua.. Evet, 12 Eylül cuntasının zalimlerini zulümleri ile baş başa bırakarak direnen Gelin, emrini her şeyin üstünde tutuğu Rab’bine gitti. Ama zulüm edenler, sonunda gelip Hak’k emri vuku bulduğunda emre teslimden başka çareleri kalmasalar da zulümleri ile kaldılar, kalıyorlar. Sütçü İmam’ın torunu Gelin, iffetini korumak adına terk ettiği dünyayı, meşakkatleri bırakıp “ inananlar için sorgunun sualin olmadığı� bir ayda, bir zaman diliminde yine iffet timsali Hafize ananın gelini olarak Hak’ka yürüdü... Hak’ka gelin gitti!.. Kim okur, kim dinler, nerde yayınlanır, hangi kalbe ulaşarak taş beyinleri yumuşatır?.. Bilmiyorum. Bunları neden yazıyorum? Gelin insanların ve milletin bahtını karartan zulmü sona erdirin.. Kız çocuklarını diri diri gömen bir toplumda en büyük devrimi, kadınları hayatın içine çekerek yapan bir dinin mensuplarına artık zulmetmeyin. Eninde sonunda gideceğiniz ve hesaba çekileceğiniz Allah için, milletin birliği, dirliği için yapmıyorsunuz. Ancak nasıl olsa bir gün AB dayatmasıyla zulmünüz çözülecek. Tez elden vaz geçin de yeni gelinlerin hayatlarını karartmayın..Onlar bir şey kaybetmiyor. Ama ülke çok şey kaybediyor. İffetli hanımların bilgili, eğitimli olmasından, insana, ülkeye faydalı nesiller yetiştirmesinden kimin ne zararı olabilir? İffetli analarımızdan, kadınlarımızdan, kızlarımızdan ne zarar gördünüz? Siz onları okullardan, üniversitelerden, sosyal hayattan uzaklılaştırdınız.. Onların kaçı banka soydu. Böğrünüze bomba koydu? Gidenler gitti.. Çileyi çekenler çekti..Kaybettiklerimiz yetti.. Bilenleri hayran edip hayatına, göz yaşlarına bırakıp gitti..Behlül’ü ... emanet edip, rahmet ayında “Sorgusuz sualsiz� Hak’ka gelin gitti.. Zulmün sonu yok.. Başarı şansı hiç yok.. Bir gitti, üç geldi. Allah’la, milletle kavga dip kazanan milletler, ordular, guruplar şimdiye kadar görülmemiştir. Tarih ve ören yerleri ibretle dolu..Kavga edenlerinde sonları hüsranla sonuçlanmıştır. Gelin artık, aklın, düşünen beyinlerin, ilmin, fiziğin kabul etmediği zulmü kaldırın buruk gitmesin gelinler.. Yeter artık ağlatmayın çocukları, karatmayın kalpleri.. Dinine, diyanetine, ülkeye, bu millete canı, kanı, göz yaşı ve emeği ile bağı ile bağlı Sütçü İmamların, Kara Fatmaların, mazlum ve mağdur Gelin’lerin kemiklerini sızlatmayın.. Necati Çavdar- 10.10.2005

Hiç yorum yok:

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700&...