28 Ekim, 2005

EMİN ŞİRİN NEREYE KOŞUYOR

Necati Çavdar’la ufuk turu: EMİN ŞİRİN NEREYE KOŞUYOR? Emin Şirin, AK partide lidere yakın ve onun ekibinden biliniyordu.Bir çok milletvekilinin parlamentoya girmesine destek oluğu hala söyleniyor. Ancak kısa süre sonra AK Parti’den daha doğrusu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan koptu.Bu arada hükümete yakın olduğu iddia edilen eski eşi ünlü gazeteci Nazlı Ilıcak’tan da ayrıldı.Besim Tibuk’tan boşlan Liberal Demokrat Parti Genel Başkanlığı koltuğuna oturdu. Oradan da istifa etti. Parlamentoda denetim konusunda en önde gelen biri ve İstanbul bağımsız milletvekili olarak görevini sürdürüyor. Bazı partilere gideceği konusunda çeşitli spekülasyon yapılan Emin Şirin’e Anayurt (www.anayurtgazetesi.com)sordu İstanbul bağımsız milletvekili Emin Şirin tüm içtenliği ile cevapladı ............. SPOTLAR: · Türkiye’de; Başbakanlık, ÖRTÜLÜ BAŞKANLIK sistemi var... Türkiye’de dejenere bir başkanlık sistemi, denetimsiz bir başkanlık sistemi söz konusu. · Ak parti; yolsuzluğu, yoksulluğu bitirmek. Hasiyetli bir dış politika yürütmek ve parti içi demokrasi sözü verdi.Sözünde durmadı. Bu prensipleri savunan benim, yoldan çıkan, raydan çıkan, Pamukova’daki gibi hızlandırılmış bir şekilde raydan çıkan Recep Tayyip Erdoğan’dır · 1991 den 2005’e kadar kurulan hükümetlerin toplamına baktığımız zaman en başarılı hükümet olarak REFAH -YOL hükümetini görürüm · Geldiklerinden beri Türkiye’nin 92 milyar dolar borcu artı. Tayyip Erdoğan’ın efeliği zavallı müstahsili ve emeklileri azarlamaya tutuyor. IMFnin önüne gelince el pençe divan duruyor, hiç çıtı çıkmıyor. · Geldiler bir takım aracılar etkisiyle yaptıkları pazarlıkla bazı mukaveleleri iptal ediyoruz diye göz boyayaraktan Türkiye’yi o günkü petrol fiyatlarından altı milyar dolar civarında zarara sokacak işlem yaptılar. · Bazıları hukuk devleti varken, “aman askere dokunmayalım” diye sahte bir demokratlığa girerlerse hukuk devleti ve demokrasi oturmaz. Hukuk devleti ve demokrasi her alanda işlemesi lazım. · AB anayasası bizim anayasamızın belirli öğelerini ortadan kaldıracak.. Ben eminim ki; Milli Güvenlik Kurulu’nun parçası olan Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı da okumadı. O kadar iddialı konuşuyorum. (AB anayasasını ) Okumadılar... · Devlet kavramı, devlet ahlakı ve hukuka saygınlık Necmettin Erbakan’da daha yüksek.Milliyetçi duygular, milli duygular.Necmettin Erbakan’da çok daha yüksek. Necmettin Erbakan’ın üstünlükleri bunlar. Tayyip Erdoğan’ın üstünlüğü ise; geniş kitlelerle , halkla münasebetlerde siyasi pazarlama açısından çok ustaca ilişkiler kurabilmesi ve müthiş bir karizma ile ve iyi bir halkla ilişkiler uzmanı olması.. Bu konularda çok üstün. · Bütçe konuşmasında Deniz Baykal, mükemmel bir konuşma yaptı .Ama geçen sene Kemal Derviş konuştu.. Şimdi.. Hangisi halk partisi? Eğer Kemal Derviş konuşuyorsa, benim o halk partisinde hiçbir işim olamaz. Bu günkü Deniz Baykal’ı konuşuyorsak; tenkitleri çok güzel ama teklifli ne onu bilmiyorum · CHP’nin militan laikliğine karşıyım. · Tayyip beyin karşısına çıkacak lider en fazla 45 yaşlarında biri olmalı · 27 Mayıs,12Mart 12 Eylül ve 28 şubat Türk demokrasi tarihinin kara günleridir.Ve bu gün şikayet ettiğimiz durumlar ortaya çıkıyorsa, dışardan askeri ve sivil bürokrasinin , İstanbul’daki patronların el ele vererek hazırladıkları sonrada alkışladıkları bu askeri müdahaleler yüzünden olmuştur Askeri müdahalelere, partilere dışardan müdahalelere karşıyım. · Benim çalışma süratime Başbakan filan yetişemez. · Nazlı hanım fevkalade çalışkan bir insandır.Objektif araştırmacı olarak davrandığı zaman , münakaşasız Türkiyenin en iyi gazetecilerinden, en iyi aydınlarından biridir.İşin içine his karıştırdığı zaman aynı sonuca vardığı kanaatinde değilim. · Ben 3 Kasım önceki Tayyip Erdoğan’ın mazlum durumda olmasına destek çıkarken gözerinin içinin samimi bakmasını seviyordum.Çünkü samimi bakarak, IMF yanlıştır.Hasiyetli bir dış politika lazımdır.Yolsuzluklarla hakikaten mücadele etmek gerekir diyen gözünün içi samimi bakan bir Tayyip Erdoğan vardı. Ben bu fikirleri sevdim. Tayyip Erdoıoğan’ı sevmedim. · Şimdi Tayyip Erdoğan yine gözeri sempatik bakıyor, çok karizmatik.Ama fikirler aynı fikirler değil. Ben fikirler nerdeyse ordayım bir santim oynamadım. · Tayyip Erdoğan, AB Anayasası’nı imza ederken içini okumadı bile..Bir anayasa hazırlanıyor siz imza atıyorsunuz.Bu neye benzer biliyor musunuz? Sevr Anlaşmasına. · Türkiye dış politikasını tamamen özgün olarak kendisi hazırlaması gerekir. Bu etkin ve özgün politika istiyor. Biz, bu gün esiriz. · Ecevit delirdi mi?.. Ecevit’i anlamama imkan yok. · İsrail elçiliğinde bana hediye geldi.İsrail Elçiliği ile konuştum, Meclise yazı yazmış.Hata varsa özür dileriz diliyorlar... · Mclisin Denetim mekanizması iyi çalşmıyor, sonuç alınmıyor.. Bülent Arınç,bu konuya en büyük hassasiyeti göstermesi gereken şahıs iken en az hassasiyeti o gösteriyor.Ve bu konuda benim şahsen en rahatsız olduğum, tatmin olmadığım kişi Bülent Arınç’ın makamı. · Daha seçimlerden hemen sonra hükümet kurulurken güya İçtüzük değişecekti.TBMM’de Komisyonlar daha fazla çalışacaktı. Milletvekilleri daha fazla katkı yapacaktı.Denetim mekanizması daha fazla işleyecekti.İ ktidara geldiler. Bütün sözleri unuttular. · Kanun devleti olmak hukuk devleti olmayı sağlamıyor.Türkiye’de, Fırat nehrinden geçecek eşeklerden alınacak ücreti tespit etme kanunu var. · Dışarı kaçanların ölüsünü dirisini getirtiriz sözü nasıl bir söz? Adalet Bakanı kaçanları öldürtecek mi? Böyle bir sözü söyleyen bakan, hukuk devletinde derhal istifa ettirilir. · Anayurt, güzel gazete. .....................00000000000000000................. - Siz milletvekili seçilmeden öncede ülke sorunları ile ilgileniyor, kimi meselleri sık sık parlamento gündemine getirilmesi için milletvekilleri ile dirsek temasında idiniz. Bu anlamda onlara lojistik destek sağladığınızı yakından biliyorum. Şimdi parlamentersiniz.Parlamento dışında iken ne umuyordunuz, ne buldunuz? - Beklediğimi buldum ama görmek istediğimi bulamadım.Yani benim için sürpriz değil.Çünkü parlamentonun çalışması hakkında benim açımdan bir sürpriz yok.parlamentonun böyle çalıştığını biliyordum.Görmek istediğim bu değildi. İki sebepten bu değildi. Birincisi: Ben AK partinin milletvekili olarak parlamentoya girdim.Ak Parti’nin verdiği sözlerle parlamentoyu çalıştırmak istediği tarz, şu andaki tarz değildir.Yani sözle fiiliyat birbirine tutmadı. İkincisi: Parlamentonun yüzde yetmişinin yenilendiği bir dönemde yasama faaliyetlerine parlamento üyelerinin katkılarının, gerekse denetleme faaliyetinin sıhhatinin daha iyi olmasını bekliyordum.Olmadı. Bu parlamento çok kanun çıkardı ama, bunlar hükümetin kanunları parlamentonun değil.Bu parlamentonun ağırlık koyduğu zaman; “bir Mart teskeresi”dir. Burada parlamentonun hür iradesi yansımıştır.Onun haricindeki parlamento karaları %90 mertebesinin üstünde hükümetin kararlarıdır. -Sizce meclisten çıkan kararlara, genelde hükümetin istediğinin hakim olmasının sebebi nedir? -Bu durumun sebebi Türkiye’nin sistemidir TÜRKİYEDE BAŞBKANLIK, ÖRTÜLÜ BAŞKANLIK SİSTEMİ VAR -Yani sadece bu hükümetin problemi, bakışı değildir? -Hayır. Bu hükümetin bakışı değil... Bu hükümetin kabahati şudur.Bu hükümet, bunları değiştireceğiz sözü ile geldi değiştirmedi.Onun için kabahatli. Ancak, Bu hadise tamamen Türkiye’deki sistemin sonucu. Yani sisteme, parlamenter sistem demekle beraber bu sistem esasında başbakanlık sistemidir. Türkiye’de Başbakanlık sistemi var -Buna örtülü başkanlık sistemi diyebilir miyiz? Diyebilirsiniz.tabii. Başbakanlık sistemine örtülü başkanlık sistemi diyebiliriz.. -Bu noktaya gelmişken sormak istiyorum.Bu günlerde başkanlık sistemi tartışılıyor.Siz başkanlık sistemine karşı mısınız? - Değilim. -Şu anda örtülü bir başkanlık sistemi varsa , adı da konması daha iyi değil mi? -Başkanlık sistemine doğru dürüst geçmek gerek. Adı konmamış başkanlık sistemi derken, dejenere bir başkanlık sistemi, denetimsiz bir başkanlık sistemi söz konusu. Çok özetle anlatayım: Yasama organının içinden yürütme organı çıkınca hükümet aynı zamanda parlamento çoğunluğuna sahip olduğu için parlamento denetleme görevini yapamıyor. -Denetim noksanlığı söz konusu? -Denetim imkanı yok, olmaz. Öyle oluyor zaten. Dolayısıyla adı başkanlık sistemi olarak konurken Başka bir şeyin daha yapılması gerekir. Kuvvetler ayrılığının tam olarak oturması gerekir. Yani yürütme, yasama ve denetim ve yargının bir birinden tamamen ayrılması gerekir. Denetim organı olarak ortaya konacak olan meclis seçim sistemi itibari ile yürütmeden tam olarak ayrılırsa; o zaman başbakana , cumhurbaşkanına tabi olmayacağından hem yasa işini hem denetim işini daha özgür yapar. -Siz başkanla parlamenterlerin ayrı seçimini mi kast ediyorsunuz? -Ben başkanla parlamenterlerin kesin olarak ayrı seçilmesini kast ediyorum.Benim için başkan, halk tarafından seçilmeli, yürütme organın başı olmalı.İki turu seçimle gelmeli. Birinci turda en fazla oy alan iki kişi ikinci turda yarışmalı.Böyle seçilen başkan geldiği zaman yürütme organını başı olmalı ve hem halka hem parlamentoya hesap verebilmeli.Özeti bu. Buna mukabil parlamento en fazla yüzde üç barajla seçilmeli.İstikrar unsuru başkana geçmiş olduğundan temsilde adalet sağlanmalı, istikrarlı bir şekilde yürüyecek ve aynı zamanda denetim görevini de başkandan bağımsız olduğu için layıkı ile yapacak bir organ olması gerekir. -Bu konuda şöyle bir düşünce var:O tür bir sistemde başkanın görevlerini parlamento tıkayabilir, başkanın istediği yasaları parlamento geçirmez gibi endişeler ileri sürülüyor.Bu tür endişeleri giderecek pratik çözüm sizce nelerdir? -Bunun iki çözümü var. -Türkiye milletvekilliği gibi bir şey mi? -Hayır hayır. Öyle saçma sapan bir şey olamaz.Türkiye milletvekilliği düşüncesi saçma sapan bir şey. Pratik çarelerini söylüyorum.Ya padişahlığa geçeceğiz.Ya demokrasiyi içimize sindireceğiz.İkisi bir olmaz.sadece istikrar istiyorsanız padişahlığa geçeceksiniz, bitecek iş. -Siz parlamentoya Ak Parti milletvekili olarak geldiniz.Düşünceniz, AK Parti’nin vizyonu misyonu ne idi ve ayrılmanızın gerekçesi ne idi? Birlikte geldiniz, neden ayrıldınız? -Beraber geldik de onların yolu kaydı.Bu gün Ak parti, kurulan Ak parti değil. Ak parti meydanlarda ne söz verdi? Ak partinin verdiği sözler: Yolsuzluğu, yoksulluğu bitirmek. Hasiyetli bir dış politika yürütmek ve parti içi demokrasidir. Bu dört konuda söz vermiştir. AK Parti bu konuların hiç birinde sözünü tutmadı.Tutmadığı için bir müddet parti içinde mücadele ettim.Sonra partiden ayrıldım Mücadeleye devam ediyorum. Bu prensipleri savunan benim yoldan çıkan, raydan çıkan, Pamuk ovadaki gibi hızlandırılmış bir şekilde raydan çıkan Recep Tayyip Erdoğan’dır. -Siz hükümetin yolsuzlukla mücadele sözünde durmadığını söylüyorsunuz.Ancak eski başbakanlar, bakanlar bu hükümet döneminde yolsuzluk yaptı iddiasıyla Yüce Divan önüne getirilmedi mi, bu konuda Hükümete haksızlık etmiyor musunuz? -Hayır. Hükümet, halka ve verdiği sözleri tutmadı.Halka haksızlık ediyor. Bu gün Yüce Divan’a yollanan insanlar 3 Kasım seçimlerinden evvel bilinen hadiselerle ilgili yollanmıştır. Bu hükümetin kurduğu yolsuzluk komisyonu Bir senelik çalışmadan sonra komisyon başkanının kendi ağzından, Azmi Ateş’in ağzından ‘’işlerin %50sine bile bakamadık’’ beyanını vermiştir. Artı bu %50 sine bakılanlardan komisyon raporunda söylenenlerin %10 bile yapılmamıştır. Bu konudaki çalışmaları sıfıra yakın buluyorum. Ortaya çıkan Star hadisesi, Uzanlar meselesi de tamamen tesadüfen Çukurova, Kepez’e el konduktan sonra tesadüfen ortaya çıkan bir kazadır. -Bu konuda Hükümetin bir katkısı yoktur mu diyorsunuz? -Efendim.Abdullah Gül’ün kendisi bizzat, “ biz 600 milyon zannediyorduk, 6 katrilyon olduğunu bilseydik el koymazdık” demedi mi? Başka ne delili istiyorsunuz... Yoksullukla mücadelede bir adım yol gidildi mi?.. -Fakirlere kömür yardımı yapılıyor, öğrencilere kitap dağıtılıyor.Fak-fuk fonu çalıştırılıyor.. Bunlar dışında farklı ne yapabilirdi? -İşsizliği azaltacak tetbirler alırdı. -Mesela ne gibi? - Bu anlatılanlar popülist politikalardır...Bunlar üretime dayanmayan , Devlet kesesinden dağıtılan ulufe dağıtmaktır. Fakirin çocuğuna da kitap veriyor, zengin çocuğuna da kitap veriyor.Bunlar, bu kaynağı nerden buluyor? -Demek ki kaynağı temin etti? -Nerden temin etti? Gökten filan mı yağıyor? Bu dağıtılan şeylerin karşılığını nerden veriyor?..Vergilerden, bütçeden veriyor. Borçlanarak çıkarıyor.Onun için bunları realist olarak görmek lazım. ... Bunlar yapılması gereken işlerdir.Ancak bu yapılanlar üretime dayanan, Türkiye’nin üretiminin artmasına dayanan hadiseler değildir. -Bu konuda ne yapılabilir? -İşsizliği azaltmak için IMF ile doğru dürüst pazarlık etmek gerekir. Geldiklerinden beri Türkiye’nin 92 milyar dolar borcu artı. Geldiklerinden beri ödenen faiz azalmadı arttı.Vergilerin tamamı nerdeyse faize gidiyor.Hani öteleyecekti? Tayyip Erdoğan’ın efeliği zavallı müstahsili ve emeklileri azarlamaya tutuyor.IMFnin önüne gelince el pençe divan duruyor böyle hiç çıtı çıkmıyor. -Seçimlerde ne söz vermiştiniz? -Seçimlerde IMF ile mücadele edeceğiz, bu faizleri indireceğiz,bu faizlerin asgari yarısı yatırımlara gidecek sözü vermişti. -Faizler indi? -Nereye indi?.. Reel faizlerde bir kuruşluk iniş var mı?.. -Borçların rahatça çevrilmesini neye bağlıyorsunuz? -Sıcak para... Sıcak para ve döviz olmasa bu ülke battı. Para dışardan geliyor. Enflasyon %10lar civarında deniyor. Faiz kaç? Faiz, %22. Reel faiz ne oluyor o zaman, %12 oluyor.Eskiden enflasyon %80 iken faiz %90 idi.Burada da reel faiz %10 demek. Şimdi daha kötü oldu.Eskiden reel faiz, toplam faizin %10’u kadardı. Şimdi reel faiz, enflasyonun yüzde yüz yirmisi kadar. Şu anda döviz ucuz tutuldukça ve sıcak para Amerika’dan pompalandığı mürtetçe borçlar gayet rahatlıkla çevrilebilir. Faizle rantiyenin cebine giren.Halka inmiyor.devletin borçlarını çevirmesi için rantiyeye verdiği yüksek faizin halka yansıması sıfırdır. -Faizden vatandaş istifade etmediğe göre kim istifade ediyor? -Vatandaş etmiyor. Hala rantiye ve yurt dışı istifade ediyor. - Değişen hiçbir şey yok mu? - Hayır değişen hiçbir şey yok.Değişen şu var: Ben bu hükümet için çok basit bir formül veriyorum. 1991 den 2005’e kadar kurulan hükümetlerin toplamına baktığımız zaman en başarılı hükümet olarak REFAH -YOL hükümetini görürüm. En başarılı hükümet, Necmettin Erbakan’ın Başbakanlık yaptığı REFAH YOL hükümetidir. - REFAH-YOL’dan sonraki bütün hükümetlere bakarsak; Mesut Yılmaz, Ecevit hükümetlerinden Tayyip Erdoğan Hükümeti daha iyidir.Ama sıfırdan iyi olmak çok zor bir iş değil.Mesele birindeki milletvekili sayısı ve halkın teveccühüne göre olması gerekenin üçte biri, dörtte biridir. - Hükümet yolsuzlukla mücadele ediyorum diyor.Ancak siz diyorsunuz ki Mavi Akımda bu hükümet yolsuzluk yapıyor? -Aynen öyle. Bu nasıl bir şey? -Onu bana sormayacaksınız.Gidip Tayyip Erdoğan’a soracaksınız. -Ben gazeteciyim...Ama yolsuzluk yapıyor diye iddia eden sizsiniz. -Söyleyeyim... İddia eden benim. Ama ben, belgelerle koyuyorum ortaya. Kendisi.. Nazlı Ilıcak daha geçen ne yazdı? Hilmi Güler kendisi demiş ki “Mavi Akım’da gazın birim fiyatı 109 dolardan 123 dolara çıktı” demiş. Bende bir şey iddia ediyorum.Geldiler bir takım aracılar etkisiyle yaptıkları pazarlıkla bazı mukaveleleri iptal ediyoruz diye göz boyayaraktan Türkiye’yi o günkü petrol fiyatlarından altı milyar dolar civarında zarara sokacak işlem yaptılar. -Ben sizin Başbakan’a yazdığınız ve Mavi Akım’da Başbakanı’ da Yüce Divan’a götürecek şeklindeki uyarı ve iddialarınızı okudum. Oradan anladığım kadarı ile Türkiye, gaz alımında toplamda indirim yapmış karşılığında birim feiyatını artırmış. -Evet. - Bir taraftan baktığımızda ülkeni faydasına diğer yönden zararına görülüyor. - Faydasına olan ünite üç, zararına olan ünite on. Bunun terazisi ne?.. Eksi yedidir. E.... Genel olarak hikaye ile bu iş yürümez ki..Bu matematik meselesi..Yaptıkları işlemin içinde faydası olan işle zararı olan işi karşılaştırdığınız zaman zarar altı milyar dolar çıkıyor. - Bir gazeteci arkadaş yazdığı yazıda size hitaben;”AB’ye muhalif olmak elbette bir düşünce yansımasıdır; ancak Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı’na mektup yazmak, ara rejimlere zemin hazırlamak isteyen bir falanca, falanca kişilerin (Coşkun Kırca, Mümtaz Soysal, Vural Savaş, Yekta Güngör Özden) rolüne soyunmak değilse, nedir?” diye soruyor. - Hangi gazeteci... - Sizde diyorsunuz ki.. - Bir dakika hangi gazeteci. - Gazetecinin adı önemli değil,soru önemli. - Senin fikrin mi, onun fikrimi. - -Benim fikrim değil ama soru önemli. - Senin fikrin değilse sorma.Kendi fikrini sor.Onun fikirlerini bana sorma.. - Hayır.. Bir şey soracağım. - Sen sor.O, benden randevu bile alamaz.. - O yazılanlara rağmen ben iliyorum ki, siz Genel kurmay Başkanlığına ve askeri mahkemeye yazı yazarak bir eski komutan hakkında suç duyurusunda bulunuyorsunuz. - İşin başında duralım.Senin fikirlerinse sor. Başkasının fikri ise o, .... benden randevu bile alalamaz. Bunu yazabilirsiniz: O paçavra benden randevu bile alamaz. - Ben sorumu soruyorum.Siz Genelkurmay Başkanlığı’na ve askeri mahkemeye suç duyurusunda bulunuyorsunuz. - -Bulundum... Tabii... - Parlamenter sıfatınızla ve demokratlık adına mı yapıyorsunuz.Bu başvuruda kastınız nedir? - Hangi konuda ? ... - Genelkurmay’a mektup yazıyor, askeri savcılığa başvuruyorsunuz.Konu nedir? ANAYASA İHLALİ: -İki konu bir birinden ayrı.Askeri mahkemeye başvurmamın sebebi emekli korgeneralin bir tanesi çıktı dedi ki: “28 Şubatta tankları ben yürüttüm.Çünkü postmodem bir darbe yapılması lazımdı. Bizde bu postmodem darbeyi yaptık” dedi .Bu davranış Anayasayı ihlaldir.Bir korgeneral çıkıp kendi ağzından “postmodem darbe yaptım, bunun parçası oldum” diyor ise hukuk devleti bunun hesabını sormak mecburiyetindedir. Bazıları hukuk devleti varken, “aman askere dokunmayalım” diye sahte bir demokratlığa girerlerse hukuk devleti ve demokrasi oturmaz. Hukuk devleti ve demokrasi her alanda işlemesi lazım. Dolayısıyla ben bunu bildirdim.Bu işin birinci parçası. İkinci parçası o kendini gazeteci zanneden, paralı paçavranın anlamadığı konu...Onunda sebebini sana söyleyeyim.O, bir İnternet sitesinde çalışıyormuş. Ben o yazıyı okumadım.O İnternet sitesinin sahibi Fethullah Gülen cemaatine kendini beğendirmeye çalışan bir da.... O, dan....Satar gazetesinde çalışıyor.Star gazetesinin başına da Fethullah Gülen Cemaatinden adamlar geldi.Onlara yaranmak için o yazıyı yazıyor. -Star, şu anda Devletin gazetesi midir? -TMSF’nin gazetesidir. Star’ın yayın politikası da değişti tabii. Mektup meselesine gelince bu Türkiye bir komedi halinde Anlamadıkları mesele o. Anayasa ‘nın ikinci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçililiğine bağlı başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” diyor. Bu anayasa, gelecek olan AB anayasası bizim anayasamızın belirli öğelerini ortadan kaldıracak.Atatürk Milliyetçiliği ortadan kalkacak.Laiklik tamamen değişecek.Sosyal devlette değişecek. Anayasanın niteliklerini bu kadar önemli bir şekilde değişiyor. Aklı sıra o gazetede yazı yazanların hiç biri okumadı.Ben eminim ki Milli Güvenlik Kurulu’nun parçası olan Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı da okumadı. O kadar iddialı konuşuyorum. (AB anayasasını ) Okumadılar... Okudukları takdirde AB Anayasası’nın kabul edilemez olduğunu göreceklerdir.Çıksınlar desinler ki : Evet okuduk.. O anayasadaki her şeyi biz kabul ediyoruz..Ulus devletin ortadan kalkacağını, ordunun ortadan kaldırılıp paralı ordu haline geleceğini.. Bunların hepsinin kabul ettiklerini beyan etsinler. Niçin? Ben milletvekili miyim arkadaş? Ben milletvekili olarak Türkiye’deki kurum ve kuruluşların görüşlerini bilmek mecburiyetindeyim. Karar vermeden.. AB anayasası hakkında hanginiz Cumhurbaşkanı ne düşünüyor..Milli Güvenlik Kurulu ne düşünüyor..İktidar ne düşünüyor..Muhalefet ne düşünüyor.. Hanginiz ne biliyorsunuz? Hiç biriniz hiçbir şey bilmiyorsunuz, sıfır..bizde bilmiyoruz...Hiçbir şey bilmiyoruz. Birazdan bu gün Ertuğrul Özkök’e yazdığım mektubu da vereceğim (mektubu veriyor)..Bu adamlar aciz. Sen geç onları. Kendi sorularını sor. -Türkiye Avrupa Birliğine girme iradesini ortaya koydu. -Kim? -Devlet olarak müracaat ettik. Yıllardan beri süren bir olay... -Hükümet koydu. Meclis daha bir karar vermedi. Dikkatinizi çekerim.Avrupa Birliği meselesi sadece ve sadece hükümetlerin yürüttüğü bir politikadır.Hükümetler de MGK’dan görüş alıyorlar. Bu konu katiyen.. TBMM’de görüşülmedi ve karar alınmadı. -Meclise gelsin diyorsunuz. -Nasıl gelir?.. Gelmesin mi?... Biz, tezkere konusunda bile kararı Meclis vermedi mi? Meclis’te ne yazıyor “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyor.Milleti Meclis temsil ediyor. Niçin başkanlık sistemini istiyorum.Başkanlık sistemine geçilse , başkan bu kararı verse bile Meclis, “dur bakalım , bir görüşelim” der. -Hükümet, Meclis içinden ve onayı ile teşekkül ediyor. Dolayısıyla meşruiyeti olan bir organ. Gidip irade koyuyor. “Meclis güvenine sahip Hükümet karar verir” diye düşünemez miyiz.? -Tabii düşünürüz.Tezkerede o zaman çıkabilirdi.Sistem ondan çalışmıyor diyorum.Bu günkü sistemin bu olduğunu anlatıyorum.Doğru.. Burada gayri meşru , gayri hukuki bir durum yok. Gayri siyasi ve gayri ahlaki bir durum var.Onu anlatıyorum. ERBAKAN; MİLLİYETÇİ, ERDOĞAN; KARİZMATİK -Siz AK parti ile meclise geldiniz ve ayrıldınız. Ayrılma sebebini anlattınız. Size çeşitli teklifler geliyor mu? -Var var.Oluyor. -Kimler teklif etti mesela, açıkça söyleyebileceğiniz partiler var mı? -Mevcut parlamento içinde zaten iki tane parti var.İki partiden bir tanesinden teklif geldi.Parlamento dışında da en aşağı dört tane partiden. Teklif geldi. - Hoca’da (Erbakan) teklif etti mi? -Etti. İlk teklif eden oydu... Saadet Partisi.. -Hoca sizin lideriniz olmadı ama Tayyip Erdoğan ile Erbakan arasında ne fark var? -İkisi arasında mı? -Evet ikisi arasında. -Her konu hakkında farklı farklı bakmak lazım.. Tayyip Erdoğan... -Özelleri değil, kamu oyunu ilgilendiren tarafları? -Devlet kavramı, devlet ahlakı ve hukuka saygınlık Necmettin Erbakan’da daha yüksek.Milliyetçi duygular, milli duygular. Necmettin Erbakan’da çok daha yüksek. Necmettin Erbakan’ın üstünlükleri bunlar. Tayyip Erdoğan’ın üstünlüğü ise; geniş kitlelerle , halkla münasebetlerde siyasi pazarlama açısından çok ustaca ilişkiler kurabilmesi ve müthiş bir karizma ile ve iyi bir halkla ilişkiler uzmanı olması.. Bu konularda çok üstün. CHP’YE GEÇMEM, HANGİSİ CHP? -CHP’ye gideceğiniz konuşuluyor, doğru mu? -CHP’ye gitmek gibi hiçbir fikrim yok.. Niyetim de yok yani. Cumhuriyet halk partisi ile benim bazı konularda uzlaşmama imkan yok.CHP’nin bu günkü yapısını, insan hakları ve demokrasi açısından özellikle militan laiklik açısından fevkalade yetersiz buluyorum. -Açar mısınız? -Somut bir örnekle açayım.Basit iki konuda örek vereyim.Başörtüsü meselsi: Ben başörtüsü konusunun, bireysel özgürlük ve haklar kapsamında başörtülü kızların üniversiteye gitmemeleri gerektiğini savunan bir partide benim olabilmeme hiç bir imkan yok. -Yani kadınların bir kısmını bazı sebeplerle sosyal hayattan uzaklaştırılmasını.. -Kadınların sosyal hayattan uzaklaştırılmasını katiyen kabul etmiyorum. Dindarlarla dincileri devamlı aynı kefe içinde gören bir anlayışa iştirak emme imkan yok. Ayrıca iktisadi politikalarda da bilemiyorum. Çünkü bu sene bütçe konuşmasında Deniz Baykal, mükemmel bir konuşma yaptı .Ama geçen sene Kemal Derviş konuştu.. Şimdi.. Hangisi halk partisi? Eğer Kemal Derviş konuşuyorsa, benim o halk partisinde hiçbir işim olamaz. Bu günkü Deniz Baykal’ı konuşuyorsak; tenkitleri çok güzel ama teklifli ne onu bilmiyorum.Ben böyle bir partide nasıl çalışacağım? CHP ile ilgili tavrım çok açık değil mi? DYP’ye gidip gitmem ile ilgili konuyu ben açayım. Herkes diyor ki; merkezde sağ toplanmalı.Bunlar geçti.Merkez denilen hareket, snop kendini beğeniş bir hareket olmaması lazım. Ve çevreyi, Anadolu’yu varoşları İstanbul’u 70 milyon insanı tamamen kucaklayan bir hareket olması gerekir.Bunu anlayan insanlar bu işi toparlayabilirler.Bu gün farzımuhal benim DYP’ye gitmem başka bir sağdaki partiye gitmem söz konusu olacaksa o partinin kongre yapması, hakikaten bir plan ve program ortaya koyması ve bir ekip çalışmasını yapabileceğini ortaya koyması gerekir. Bu teklifler var, ben hangisinin kongre yapacağını bekliyorum. Bu da açık değil mi? -Anladığım kadarı ile lider değil ekip diyorsunuz? -Liderde mühim, ekipte mühim.Ama benim liderlikte gözüm yok.Ben orta sağda bulunan liderler arasında bu lider iyidir bu kötüdür diye bir münakaşaya girmeyeceğim. Şahsen farzımuhal DYP lideri Mehmet Ağar’ın hak ederek geldiğini ve asgari bir genel seçim denenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben elli altı yaşındayım.bundan sonra AK Partinin başındaki karizmatik liderle başa çıkacak olan liderin Türkiye’nin %60’nı da temsil eden genç nüfusa hitap eden 45 yaşlarından daha genç bir insan olması gerektiğini düşünüyorum.Bize bu saatten sonra belki bir teknik menajerlik veya bir koçluk düşer.Bize liderlik düşmez. -Deniyor ki bu AK parti ve lideri ile baş edemeyiz.. -Sevsinler. -Yerleşik oligarşi denen ya da başka isim verilen bir kesim; AK Partiyi bölelim, mevcut CHP yapısı ile de olmuyor. Yeni bir oluşum oluşturalım.Ve iktidarı el değiştirelim.Emin Şirin böyle bir oluşumda yer alır mı? -Halt etmişler diyorum. Ben Ak Partiden ayrıldıktan sonra Ak Partinin geriye alan 360 milletvekillinden bir tanesiyle konuşmuyorum. Git sor. Partileri bölmeye kalkmak, bunun için teşebbüste bulunmak siyaseten ahlaksızlıktır. 368 milletvekilinin her biri kendi iradeleri ile karar verirler veya partilerinden ayrılırlarsa o zaman müşterek zeminimiz varsa beraber hareket edip etmeyeceğimize bakarız. Ben siyasete dışardan yapılan müdahalelerin siyaseti perişan ettiği kanaatindeyim. 27 Mayıs,12Mart 12 Eylül ve 28 şubat Türk demokrasi tarihinin kara günleridir.Ve bu gün şikayet ettiğimiz durumlar ortaya çıkıyorsa, dışardan askeri ve sivil bürokrasinin , İstanbul’daki patronların el ele vererek hazırladıkları sonrada alkışladıkları bu askeri müdahaleler yüzünden olmuştur.Askeri müdahalelere kesinlikle karşısındayım. Bırakın onu, “28 Şubat’ı yaptım” diyen kişiyi askeri savcılığa şikayet ettim. Türkiye’de bunu yapan başka siyasi kişi var mı? Buna bunları yakıştırmaya kalkanılar evvela beni tanısınlar. Beni tanımak da kolay değildir? -Kamuoyu tanısın diye soruyorum? -Allah razı olsun Zaten sizler olmasanız hiç tanımayacaklar.Çünkü benim çalışma süratime Başbakan filan yetişemez. -Çalışma sürati deyince, hakikaten hızınızı ve sarf ettiğiniz eforu biliyoruz.Ama çok özel bir şey ise konuşup konuşmamak size ait. Eskiden sizi kamuoyu bilmiyordu.Ben bilmiyordum.Eski eşiniz araştırmacı gazeteci idi. ünlü bir insan, eski parlamenter.Dolayısıyla onun çalışma temposundan etkilendiniz mi? -Tabi bilinmiyordum.. Nazlı Hanım’la biz bir birimizi tanıdığımız zaman ikimizde 45’ li yaşların üzerinde insanlardık. 45’li yaşlara ulaşmış insanların her halde karakterleri ve çalışma tempoları ortaya çıkmıştır. Size bir şey söyleyeyim..Milletvekili seçildikten sonra bizle ilk röportaj yapan Zaman gazetesi oldu. Onlara “beni çok ararsınız” demiştim. Nazlı Hanım fevkalade çalışkan bir insandır. Objektif araştırmacı olarak davrandığı zaman , münakaşasız Türkiye’nin en iyi gazetecilerinden, en iyi aydınlarından biridir.İşin içine his karıştırdığı zaman aynı sonuca vardığı kanaatinde değilim. -Birlikte olduğunuz ekip ya da hareket iktidar oldu.Ve siz oradan bir süre sonra koptunuz.Bunda gerçekten aklınız, bilginiz ve gördükleriniz mi daha önde yoksa hisleriniz mi? Hislerinizin rolü var mı? -Benim hislerim fikirlere bağlıdır, insanlara bağlı değildir.Belki nazlı hanımla en büyük farkımız o.ben Necmettin Erbakan’ın şahsını sevmiyorum. Necmettin Erbakan’ın ahlakını, fikriyatını destekliyorum. Ben 3 Kasım önceki Tayyip Erdoğan’ın mazlum durumda olmasına destek çıkarken gözerinin içinin samimi bakmasını seviyordum.Çünkü samimi bakarak, IMF yanlıştır.Hasiyetli bir dış politika lazımdır.Yolsuzluklarla hakikaten mücadele etmek gerekir diyen gözünün içi samimi bakan bir Tayyip Erdoğan vardı. Ben bu fikirleri sevdim. Tayyip Erdoıoğan’ı sevmedim. Şimdi Tayyip Erdoğan yine gözeri sempatik bakıyor, çok karizmatik.Ama fikirler aynı fikirler değil.Ben fikirler nerdeyse ordayım bir santim oynamadım. DIŞ POLİTİKADA EDİLGEN KONUMDAYIZ -Şu anda AB sürecini yaşıyoruz. -Dur bakalım.. -Büyük Ortadoğu projesi var.Kuzeyimizde hakikaten kabul etmek gerekir ki Putin gibi güçlü bir lider var ve Rusya onun liderliğinde güçleniyor -Çok.. -Çın dünya devi oluyor.Türkiye’nin rolü nedir, ne olması gerekir,şu anda uygulanan dış politikada varsa sizce gördüğünüz eksiklik nelerdir? -Biz Rusya ve Çin’i bir tarafa bırakalım. Biz ki başlı bir mengenenin içinde sıkıştırılıyoruz. Bunlardan birisi; Avrupa Birliği, Mengenenin diğer ayağı yeni Osmanlı projesi, dolayısıyla Büyük Ortadoğu projesidir. Bizim problemimiz; bunlar arasında edilgen pozisyondayız. Bunlar bizim tercihimiz değil. -Bunlara katkıda bulunmuyor muyuz? -Sıfır katkıda bulunuyoruz. Şu Avrupa Anayasa’sı; yarın, öbür gün belki bizim anayasamız olacak. O anayasanın hazırlanmasında ne katkı yaptık. -İmza attık. -Bu katkımıdır? Önünüze Hazırlanmış bir evraka imza atmak katkımıdır? -Peki, hazırlanmış bile olsa imza irade değil midir? -Tayyip Erdoğan, bunu imza ederken içini okumadı bile..Bir anayasa hazırlanıyor siz imiza atıyorsunuz.Bu neye benzer biliyor musunuz.Sevr Anlaşmasına. Sevr anlaşmasına da imza attı Vahdettin’in adamları.Bu katkımıdır? Böyle şey olur mu? Bir işe katkı demek, işin kavram sürecinden hazırlanış sürecinin içinde fiilen işin oluşumuna katkı yapmak demektir.bitmiş işe imza atmak yemeği yemeye benzer.bu yemeğin yapılışına katkı mıdır? -Zevksiz ise yemezsiniz?.. -Ben öyle diyorum. Zevksiz bulduğum için yememeniz lazım diyorum. Avrupa anayasasına sıfır katkı yaptık. -Dış politikada Türkiye ne yapması gerekir.? -Türkiye dış politikasını tamamen özgün olarak kendisi hazırlaması gerekir. Türkiye’nin dış politikasının ayakları gerek Avrupa ile gerek kuzey komşusu Rusya Federasyonu ile gerek Amerika ile İsrail ile gerek komşularımız..Irak’la gerek İran-Pakistan aksı ile gerek kuzey Afrika ile her biri ile fevkalade dengeli ve ticaretimizi artırıcı ve insan haklarını da koruyucu bir sistem içinde geliştirmek lazım.Bu etkin ve özgün politika istiyor. Biz, bu gün esiriz. “ECEVİT DELİRDİ Mİ?” -Irak bizi etkiliyor,Kuzey Irk daha fazla etkiliyor. Eski başbakan Ecevit, Cumhurbaşkanına “Irak’a girmemiz, Musul’u almamız gerek. Bu vasiyettir” demiş -Emretsinler. -Türkiye vasiyetlerden uzak durarak reel politik de Türkiye ne yapabilir? -Ben size bir şey söyleyeyim: Bu vasiyetlerinde ötesinde Ecevit’in söylediği siyasi ahlaksızlıktır.biz Türkiye’nin, komşularımızın toprak bütünlüğü diyoruz.Bizim oraya müdahale etmemiz için,bizim orada hakkımıza hukukumuza bir tecavüz olması lazım.Ya da Irak devleti bize saldırması gerekir ki müdahale hakkımız doğsun. -Ecevit delirdi mi? -Ama bizi orada rahatız eden unsurlar var, PKK vs var deniyor? -Güzel..Bizi Jivkof’da rahatsız ediyordu.Sofaya’ya gittik mi?... Bizi Gümülcine de rahatsız ediyor. Biz gidip Batı Trakya’yı işgal mi edeceğiz?..Bu tür müdahaleler uluslar arası hukukta sana fiili ve ciddi saldırılar olduğu zaman ortaya çıkıyor. Biz iki şekilde müdahale edebiliriz.Bir: Yolun korunması.Türk şoförlerinin gidip- geldiği yolun güvenlik açısından korunması bizim meşru hakkımızdır.İki:. Bizim Irak’a fili müdahalemiz sadece ve sadece Kandil Dağı’nda bulunan PKK, en ufak bir kıpırdamaya girerse o PKK unsurlarını orada imha etmek bizim meşru hakkımızdır. Bu iki meşru hak haricinde bana Atatürk vasiyet etti, O’da İnönü’ye vasiyet etti.Gidip Musul’u alayım. Laf.Atatürk, Selanik’i de vasiyet etti...Ecevit’i anlamama imkan yok.Hakikaten artık susunda hatıramızı saklayalım.Bir devlet adamının dünyada en etmeyecek lafı ediyor.Necdet Sezer’de de onu nasıl dinledi.Anlamama imkan yok. Stalinde Karsı Ardahan’ı almayı Putin’e vasiyet etmişti.Putin’de gelip istesin mi onları.Laf mı şimdi o. ANAYURT’U TEKZİP EDENİ, İSRAİL ELÇİLİĞİ VE ŞİRİN TEKZİP ETİ. -Geçen günlerde Anayurt Gazetesinde; Meclise Amerika, Almanya,Fransa ve bu arada İsrail’ elçiliklerinden onların belirlediği sayıdaki parlamenterlere, onların takdir ettiği yılbaşı hediyelerin gönderildiği haberi yer almıştı.Ancak Anayurt Gazetesi ayrıca İsrail Elçiliği’nden gönderilen hediyelerin dağıtılmasıyla ilgili yazılan yazıda, İsrail Elçiliğinden her hangi bir kişinin, TBMM Başkanlığı’na hitap ederek ile hediyelerin yazıda belirtilen 15 kişiye dağıtımının sağlanmasını “rica”edilmesine dikkat çekilerek bunun diplomatik skandal olduğunu haber yaparak kamuoyuna duyurdu. Bu haber üzerine, TBMM görevlisinin gazeteye geçtiği bir faxla , “hayır böyle bir ‘rica’ kelimesi içeren yazı yok ve milletvekillerinin isimleri hayal mahsulü” gibisinden haber tekzip edildi. Bu haberde; İsrail elçiliğinden hediye gönderilen şahıslardan biri olarak sizinde isminiz geçti. Fakat TBMM Görevlisinin tekzibinde sizinde isminizin olmadığını anlıyoruz. Size İsrail Elçiliğinden hediye geldi mi? -İsrail sefaretinden ve Fransız Ticaret Ateşliği’nden şahsi hediyeler geldi.Bende memnuniyetle kabul ettim.Amerikan, İngiliz ve Alman elçiliklerinden hediye gelmedi.Gelen arkadaşlarımı da kıskandım.Beni de listeye alsınlar bekliyorum. Makul ve etik hediyeleri iyi ilişkileri temin etmek için her zaman almaya hazırım. Anayurt Gazetesinin haberi üzerine ben, İsrail sefareti ile de görüştüm.İsrail sefaret,i meclis İçtüzüğü’nün dağıtımı tespit den esasları çerçevesinde Başkanlığa bir yazı yazdıklarını ancak bunu Meclis Başkanı’nın şahsına değil, İdare Amiri’ne yazdıklarını düşündükleri için böyle bir ifade kullandıklarını, Türkiye’deki protokole yüzde yüz uymak istediklerini ve bir hata varsa düzeltmek istediklerini, ancak bu yayının Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İsrail seyahati öncesine gelmesini de üzüntü ile karşıladıklarını söylediler. Keşke aynı zamanda Filistin Elçisi de bana hediye yollasaydı zevkle kabul ederdim. -Etik kavramı çeşitli çevrelerde çok dillendiriliyor sizde bunun üzerinde çok duran parlamenterlerimizdensiniz. Ancak bazı yasalar geçerken, ancak, ama ve fakat gibi kelimelerle yasalar geçerken kimi kişiler, kurumlar yasa harici tutuluyor, vatandaşı veya ir çok kurumu bağlayan yasaların kimi kişi ve kurumları bağlamadığı belirtiliyor. Vatandaşı bağladığı ma birilerinin undan muaf olduğunu söylüyor.Öyle meclisten geçiyor.Bu durum sizce etik midir? -Bu demokrasimi, aristokrasi mi? -Ben size soruyorum? -Ben size söylüyorum.bu seçilmişler değil, sanki fedeol bir sistemde kalmış aristokratların hakları gibi bir durum. Etik konusunda Cumhurbaşkanından başlamak üzere.Bütün kamu ve kuruluşlarında hiçbir istisna olmaması gerekir.Milletvekillerinin hediye kabullerini bir esasa bağlamaları lazım. Ayrıca milletvekillerinin milletvekilliği yaptığı sürece diğer bütün işlerini bırakması lazım.Başbakan dahil.Şirkette hisseniz bile olmaması lazım.Bu milletvekilliğin kimse bize zorla yaptırmıyor, biz talip oluyoruz.Milletvekilliği yaparken fevkalade adaletli ve objektif olmalısınız.Dolayısıyla bir ülke, hediye yolluyorsa, keşke her ülke yollasa diyorum. Ayrıca bir şirketin mümessili isen her zaman hafızalarda başka şirketlere karşı nasıl davrandığın konusunda bir tereddüt yapabilir.Dolayısıyla etik açıdan Cumhurbaşkanı, başbakan, milletvekilleri ve bütün kamu kuruluşlarındaki herkes bu hizmetleri gördükleri sırada başka hiçbir işle uğraşmamaları gerekir. Bir İki: Hediye kabullerinde yüzde yüz eşitlik olması gerekir.Üç: Hediyenin üzerinde hiçbir ilişki olmaması gerekir. -Siz denetim mekanizmasını en çok işletmeye çalışan parlamenterlerden biri olarak dikkat çekiyorsunuz.Sonuç alıyor musunuz, sorduğunuz konularda doğru cevap veriliyor mu? -Genelleme yapamam.Cevapların doğru gelme nispeti %50’nin altında.Cevaplar çok tatminkar ve doğru olarak gelmiyor.Dolayısıyla cevapları tekrar etmek lüzumumu hasıl oluyor.. Bazen de hiç gelmiyor. Bu konuda en büyük şikayetimiz, İçtüzüğün 100. maddesi çerçevesinde Meclis Başkanı sayın Bülent Arınç’a tevcih ettiğimiz sorular. Bülent Arınç,bu konuya en büyük hassasiyeti göstermesi gereken şahıs iken en az hassasiyeti o gösteriyor.Ve bu konuda benim şahsen en rahatsız olduğum, tatmin olmadığım kişi Bülent Arınç’ın makamı. Bir çok bakanlıklarda da sıkıntı çok önemli bir safhada. Niçin?.. Yazılı soru önergelerine cevap vermemenin müeyyidesi yok. Bu hükümete en büyük tenkitlerimden bir tanesi, daha seçimlerden hemen sonra hükümet kurulurken güya İçtüzük değişecekti.İç Tüzük değişikliği için milletvekillerinden görüş alındı. Bu konular daha sağlam esaslara bağlanacaktı.Komisyonlar daha fazla çalışacaktı.Milletvekilleri daha fazla katkı yapacaktı.Denetim mekanizması daha fazla işleyecekti.İktidara geldiler.Bütün sözleri unuttular. FIRATTAN GEÇEN EŞEKLERDEN ALINACAK PARAYI TESPİT KANUNU VAR. -Bu hükümet ve meclisten çok yasa geçirmekle öğünüyor. 3 Kasım öncesindeki Hükümet’de çok yasa çıkarmakla övünürdü. Benim bildiğim kadar beş bin gayri muvakkat kanun beş bin tane de normal kanun olmak üzere on binin üzerinde kanunu olan bir ülkeyiz.Türkiye bir kanun mezarlığı haline mi geldi, kanun devleti olmak hukuk devleti olmayı sağlıyor mu? Meclis çok kanun çıkarmakla işini yapmış mı oluyor? -Hayır... Katiyen.. Hukuk devleti olmak önemli.Benimde bütün kavgam o. Ben size bir örnek vereyim. Türkiye’de Frat’tan salla geçecek eşeklerden alınacak parayı tespit etme kanunu var. Kanunların bu şekilde çok fazla yapılmasının bizim hukuk anlayışımızda bir eksiklik olduğunu ve sistemimizin yürümemekte olduğunu en büyük göstergesi. Bu kadar kanun yapmak hiçbir şeyi ifade etmiyor. Daha bu gün bir şey duydum.Tüylerim diken diken oldu. Cemil Çiçek Adalet Bakanı değil mi ? Dedi ki “yurtdışına kaçan hortumcuların ölüsünü de dirisini de getirtiri” dedi. Şimdi ölüsünü nasıl getirecek, ölmesini mi bekleyecek? Öldürtecek mi? Bu lafları eden adalet bakanı, hukuk devletinde o dakikada istifa ettirilir.Ben hukuken bu adamın dirisini yakalayacağım getireceğim dersin. Ama hukuk kompseti kavramı olmayan bir hükümetimiz var ki Adalet bakanı çıkıyor sanki vahşi batıdaki kovboymuş gibi, ölüsünü dirisini istiyorum diyor.N demek bu? -Ata sözü olarak kullanmış olamaz mı? -Böyle saçma sapan laf olur mu?.. Bakın atasözleri hukuk devletinin üstünde değil. Ayrıca ölüsünü dirisini getirmek diye hiçbir atasözü hatırlamıyorum.Bir deyiş olabilir o deyişte kabadayıların deyişidir.Hukuk devletinin Adalet Bakanının deyişi değildir.Böyle bir laf edilir mi? -Teşekkür deriz. - Geldiğiniz için canü gönülden Ben teşekkür ederim.Anayurt gazetesi iyi bir gazete.Gerçekten şöyle diğer gazetelere bakıyorum. Gerek haberleri verişi gerek dizaynı hakikaten güzel gazete.Emeği geçenleri tebrik ediyorum. Ben Gazetenize başarılar diliyorum. - Ne kadar açık oldum değilmi? ................00000000000000............... Röportajı 9 Ocak 2005 Anayurt Gazetesinde görebilirsiniz

Hiç yorum yok:

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700&...