28 Ekim, 2005

Necati Çavdar’la ufuk turu...

KÖKSAL TOPTAN -

Geçen dönem TBMM, Komisyonunuz ve siz Avrupa Birliğine giden yolda büyük efor ve emek sarf ettiniz. Ancak hiç beklemediğimiz halde 17 Aralık’taki Avrupa Birliği il görüşmeler sırasında sizi müzakerelerin merkezinde gördük . Orada da kamuoyuna yansıyan bir sözünüz dikkatimi çekti.:

“Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesi; Türkiye için değil, İslam dünyası içinde önemli.Türkiye’nin Avrupa birliğinde olması sadece Türkiye’yi değil, Türk dünyasını, İslam dünyasını da ilgilendiriyor, etkiliyor” şeklinde bir sözünüz var. Suudi Arabistan’ın ya da Fas’n falanca platformda olması bizi neden etkiler?   Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde olması Fas’ı Endenozya’yı , Türkmenistan’ı İslam ülkelerini, Türk Cumhuriyetlerini ve İslam ve Türk topluluklarını, coğrafyasını neden ilgilendiriyor? Bu sözleriniz ne anlama geliyor?

-Dünya, 1450 yıldır İslamiyet’le tanışıyor. Peygamber efendimizin tebliği çalışmalarını yaptığı dönemlerde zaman zaman çatışmalar görüyoruz. Ama bu çatışmaların din çatışması olmaktan çok başka nedenlere bağlı olduğu görülüyor. Özellikle Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında çatışmalar olmadığını görüyoruz. Ama dokuz yüzlü yıllara geldiğimiz zaman yani bundan bin yüz bin iki yüz sene öncesine gittiğimiz zaman yavaş yavaş Haçlı seferleriyle başlayan bir Müslüman - Hıristiyan çatışması görüyoruz. Hıristiyan- Müslüman çatışması geçen bin yüz sene içerisinde zaman zaman haçlı seferlerinde olduğu gibi insanlık dramlarına da dönüşmüştür.Akıl almaz katliamları insanlık o dönemde yaşamıştır. Daha sonra Hıristiyan dünyası başta kara Avrupası olmak üzere kendi içine dönmüş, 1789 Fransız ihtilalinden sonra, Amerikanın keşfinden sonra, Amerika Birleşmiş Devletlerinin 1776 da kurulmasının ardından , Amerika’da yaşayan insanlarla İngilizlerin çatışması... Avrupa’ya döndüğümüz zaman, Avrupa’nın kendi içinde derebeyliğin yıkılmasıyla ortaya çıkan o fedeol yapın 1789 Fransız ihtilali etkisinde kalarak hareket etmesi .. Biraz daha öncesine gittiğimiz zaman orta çağda Rönesans hareketleri bittikten sonra yeniden özellikle 20 asra geldiğimiz, 20. asrın sonlarına yaklaştığımız zaman yine bir Hıristiyan Müslüman çatışması insanlığın önüne çıkmaya başladı. Kimi İslam düşünürleri Hıristiyan dünyasının İslam dünyasının zenginliklerini kullandığını var saymıştır. Buna karşılık Hıristiyan dünyasındaki bazı ilim adamları, özellikle Hantington’un medeniyetler çatışması kitabında öne sürdüğü gibi; Müslümanlık ve Hıristiyanlık dünyasının çatışmasının kaçınılmazlığı konusunda teoriler üretilmiştir. İşte medeniyetler çatışımsına doğru dünya gidiyor mu diye, Hangtington’un kitabı tartışılırken; Dünya, 11 Eylül olayını yaşamıştır. Amerika’ya yapılan saldırı, İslami terör etiketli, Tırnak içinde söylüyorum “İslami Terör “etiketli saldırı, dünyada yeniden Hıristiyanlıkla Müslümanlık çatışıyor izlenimini yaratmaya başlamıştır. Giderek başta Amerika olmak üzere dünyada özellikle Hıristiyan kesimler İslamiyet, özellikle Kur’an-ı Kerim’de bütün güzellikleri, bütün iyilikleri insanlara öğütleyen bir dinin kitabının kabul edildiği İslam dünyasında Müslümanları sanki dünyada ne kadar kötü bir iş varsa, ne kadar terör olayı varsa onunla özdeşleşmiş bir izlenim yaratılmaya çalışılmıştır.

2001 DÖNÜM NAKTASI

Şimdi bu ortamda Türkiye’nin Hıristiyan dünyası ile barışması 2001 senesinde dünyanın gündemine gelmiştir.İlk defa tarihinde Müslüman dışişleri bakanları ile Avrupa Birliği üyesi ülkelerin dışişleri bakanları Türkiye’nin daveti ile İstanbul’da bir araya gelmişlerdir. Bu çok önemli bir buluşma idi.Yani medeniyetler çatışmasının ivme kavzamasının beklendiği bir dönemde medeniyetlerin bir araya gelmesi, buluşması her iki taraf içinde yeni bir umut olmuştur. Ama tabi..Bunu daha ileri aşmalara götürülmesi lazım. İşte bu aşama da Müslüman bir ülke olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği çok önem taşıyor .

TÜRKİYE MÜSLÜMAN DÜNYAYI TEMSİLEN AVRUPA BİRLİĞİNDE OLMAYI İSTİYOR

Ve bunca yıllık çatışma ve çarpışmanın ardından ilk defa Hıristiyan dünyası ile Müslüman dünyanın temsilcisi Türkiye bir birlerine elini uzatıyor. Şimdi biz çoğu yerde söyledik.Türkiye, bin yüz senedir süren bir büyük kavganın, bir büyük mücadelenin, çatışmanın sona erdirilmesinin yolunu açacak eli uzattı bize denmesi lazım. Şunu biliyorduk biz: Avrupa’nın fanatik Hıristiyan kesimleri, “Avrupa Birliği’nin bir Hıristiyan kulübüdür.O nedenle Müslüman bir ülke olan Türkiye buraya giremez, üye olmamalıdır”sözleri çok yankı bulmuştur.Çok taraftar bulmuştur.Hala Avrupa’da belirli kesimlerde bu temanın işlendiğini biz hatırlıyoruz. Ama burada gerçekten Türkiye çok büyük bir adımı atmıştır. Bu eli uzatmıştır. Ve , Müslüman dünyayı temsilen Avrupa Birliği’ne büyük öneri getirmiştir. Bu bir barışma, bu bir uzlaşma bu bir Medeniyetlerin uzlaşması bir araya gelmesi projesidir. Bu açıdan baktığımız zaman, Türkiye’nin atmış olduğu bu adımla bir büyük medeniyet adımı atıldığını görürüz.Ve ilk defa,tarihinde ilk defa bu iki medeniyet.... Müslüman ve Hıristiyan medeniyeti bir araya gelme imkanını bulma, bir çatı altında; adına kulüp deyin, birlik deyin., adına bir sosyal birlik deyin... ama bir isim altında bir araya gelmesinin yolu açılıyor. Avrupa Birliği.. Bu çatının adıdır. Avrupa Birliği çatısı altında bulunacak olan bir Türkiye, bir milyar üç yüz milyonluk İslam dünyasını temsilen orda bulunmayı istiyor. O nedenle adına İslami terör denilen kimi Müslüman ülkelerde ortaya çıkan terör olaylarının en çok sıkıntı verdiği ülkelerin Müslüman ülkeler olduğunu düşünürsek, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Filistin , Afganistan..Yani İslami terör denilen terör cinsinden en çok sıkıntıyı, en çok ızdrabı Müslüman ülkelerin çektiğin düşünürsek, bu medeniyet buluşmasında yani Türkiye’nin Avrupa Bibriği üyeliğinden en çok memnun olması gereken ülkelerinde bu Müslüman ülkeler olması lazım geldiğini düşünüyorum

AVRUPA BİRLİĞİ, TÜRKİYENİN ELİNİ İTSEYDİ.O ZAMAN AVRUPA BİRLĞİ HIRISTİYAN KULÜBÜ OLURDU.

Özellikle sayın Abdullah Gül’ün son Ürdün ziyaretinden aldığımız izlenimlerde Türkiye’nin bu duruşunun İslam ülkeleri açısından doğru okunduğunu da görüyoruz.Yapılan açıklamalar; Türkiye’nin Avrupa Birliği teşebbüsünden büyük bir mutluluk duyduklarını, Avrupa birliğinin; Türkiye’ye müzakere tarihi vermesinden de bu ülkelerin büyük bir mutluluk duyduklarını ortaya koymaktadır. Özetleyecek olursak; ilk defa bu iki büyük medeniyet, bir araya gelme imkanı buluyorlar.Bu iki medeniyetin hiç biri kendilerine karşı uzatılan eli ret etme hakkına ve lüksüne bana göre sahip değildir. Şayet Avrupa Birliği, Türkiye’nin elini itseydi.O zaman Avrupa birliği Hıristiyan kulübü olurdu.O zaman Avrupa Birliği global terör değimiz terör hadiselerinden şikayet etme hakkını da ciddi şekilde kaybederdi.Ama bu olmamıştır.Avrupa Birliği’nde sağduyu hakim olmuştur. Ve bin yüz sene sonra ilk defa iki medeniyetin buluşmasının, bir birine daha yakın olmasının yolu açılmıştır.

AVRUPA MEDENİYETİ İLE YOZLAŞMADAN UZLAŞMAMIZ LAZIMDIR.

 -”Türkiye İslam dünyasını temsilen geliyorsa olmaz.Ancak bizim şartlarımıza uymak, bizim normlarımıza uymak şartıyla hayhay” diyen Avrupalılar var. Türkiye’ de de “Bu haçlı saldırısıdır, Medeniyetler buluşmayacak medeniyetlerin dönüşmesi söz konusudur.” Deyerek endişe edenler var.Böyle bir tehlike var mıdır? Böyle bir tehlikenin olmaması için ülkede bir altyapı söz konusu mudur?.. Veya Türkiye’nin dinamikleri, varsa böyle bir tehlikeyi karşılayabilir mi?

-Bana göre böyle bir tehlike söz konusu değildir.Tabi şunun altını çizmemiz lazımdır.Biz Avrupa medeniyeti dediğimiz medeniyetle yozlaşmadan uzlaşmamız lazımdır.Bunu becermeliyiz.O nedenle sık sık tekrarladığım bir şeyi burada tekrarlamak istiyorum.Biz Avrupa Birliği’ni kendi kimliğimizle istiyoruz.... Kendi geleneklerimizle istiyoruz... Kendi kültür hazinemizle, kendi binlerce yıldır devam eden alışkanlıklarımızla, kendi sağlam aile yapımızla , bu kimliğimizle biz Avrupa Birliği üyesi olmak istiyoruz. Biz inanıyoruz ki bizim bu özelliklerimiz, Avrupa’ya zenginlik katacaktır.Avrupa’nın geçen zaman içerisinde kaybettiği özeliklerdir bunlar. Bu özeliklerle Avrupa birliği yeniden tanışacaktır. Elbette bizim de Avrupa Birliği üyesi olmakla tanışacağımız bir takım kültürler var.Bir takım yenilikler var.Biz onları biliyoruz. Biz onları bilerek Avrupa Birliği’ne üyeliliğine talip oluyoruz. Ama biz onlarla tanışırken, biz o kültürün yararlanabileceğimiz yönlerini kendi ülkemize getirirken, kendi insanımızla tanıştırmaya çalışırken kendi kimliğimizden ödün vermeden unu yapmayı becermeliyiz.Bu nedenle yozlaşmadan uzlaşmasını bilmeliyiz diye söylüyorum. Bu bence zor değildir, imkansız değildir.Ama kendiliğinden olacak bir şeyde değildir. O nedenle bizim entelektüellerimize, aydınlarımıza, üniversitelerimize, sivil toplum örgütlerimize çok ciddi görevler düşüyor. Ama Türkiye’nin belirli bir disipline ihtiyaç vardı. Türkiye Avrupa birliği tarihi almadan çok ciddi bir atak yaptı. Siyasi istikrardan da yararlanarak güven ortamı yarattı.Avrupa Birliğinden müzakere tarihi aldıktan sonra daha da artarak yükseliyor. Öyle ümit ediyorum ki müzakereye başladığımızdan sonrada bu ivme süratle yükselecektir. Bence elbette biz üniter devlet yapımızdan ödün veremeyiz.Elbette biz kendi milli menfaatlerimizden de ödün vermeyiz.Zaten biz bunları tartışmayız, tartışamayız. Ama Avrupa Biriliği üyeleri ülkelerine baktığımız zaman bunlarda kendi milli menfaatlerinden ödün vermiyorlar.Kedilerini sıkı sıkıya koruyorlar. Avrupa Birliği üyeliği Türkiye’nin parçalanmasına ,yok olmasına yol açacak bir süreç değildir.O sürece Türkiye de hiç kimse izin vermez.Hiç kimsenin aklından da böyle bir şey geçmez.

-Hiç bir tehlike olmaz mı?

-Hiç kuşku yok ki; Avrupa Birliği sürecinin Avrupa Birliği’ne adaylığının Türkiye ‘ye getirdiği bir takım özgürlüklerden, demokratik alanın genişletilmesi, demokrasinin daha rahat işlemesi zemininden yararlanarak Türk insanını rahatsız edecek sözlerle muhatap olacağız. Bir takım rahatsız edici düşüncelere muhatap olacağız.Ama biz bunlara alışmamız lazım.Fikirlerin serbestçe söylenmesi bizim sadece Avrupa Birliği üyeliği önündeki bir özelliğimiz olmaktan çıkmalı.Demokrat dünyanın, hür dünyanın özgür dünyanın bir üyesi olmakla yerine getirilmesi gereken mükellefiyetler olarak algılanmalı.

-Komisyon olarak Avrupa birliği yolunda siz ne yaptınız?

- Bu komisyon Avrupa Birliği yolunda altı tane uyum paketi geçti. Ceza mevzuatını değiştirdi.Ve her zaman bireyin hak ve özgürlüklerini öne alan bir felsefeyle, anlayışla bunu takip etti.Ama bunu Avrupa Birliği bizden istiyor diye değil, bizim insanımız bunlara layık olduğu için bunları yapıyoruz. Bu demokratik alanın, düşünce özgürlüğü alanının İstismarı da mümkündür.Bunu da kabul ediyorum.Ama istismar edilir diye insanımızdan bu hakları alamayız, alıkoyamayız.Çünkü ne kadar düşünce söylenirse söylensin eyleme dönüşmeği takdirde, bana göre insanları artık bu yüzden mahkum etmemek lazım.

-Siz eskidende bu tür çalışmalar içinde oldunuz.Parlamenterlik, bakanlık yaptınız o günleri yaşadınız..Bu tür değişiklikleri daha önce neden yapamadık.Avrupa Birliği sürecinde mi yapmamız gerekirdi? .. Engelleri neydi? Varsa engelleyen dinamikler... O, dinamikler bu gün nasıl değişti. O günkü zorluklar neydi, bu günkü kolaylıklar nedir? -..... -Sebebi Avrupa birliği mi?

-Hayır bana göre bunun iki tane temel sebebi var. Bunlardan bir tanesi : Bizim biraz fazla tembelliğe düşkünlüğümüz... Bizim sorunları zamana yayma alışkanlığımızdır. Deyim biraz kaba.. Ancak, merama mı başka anlatma imkanım yok..Yumurta kapıya dayanmadan biz ... Maalesef, birinin zorlaması.. Birinin bizi disipline etmesi gerekiyor.O nedenle Avrupa Birliği’nin bu baskısı, bu işin çabuklaştırılmasına neden oldu. Ama bir başka nedende bana göre şudur: Beş sene, on sene öncesine kadar Türkiye’nin, dünyanın konjektörü çok farklıydı.Yani Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana daha 15 sene bile geçmedi.Şimdi bunu düşünecek olursak geçen on sene içerisinde Türkiye’nin kendi içindeki kendi dışındaki şartlarda çok ciddi gelişmeler, genişlemeler oldu. Düşünün.On sene önce Türkiye tüm komşuları ile problemli idi. Suriye ile , İran’la, Irak’la Rusya ile problemli idi.Bulgaristan’la,Yunanistan’la problemli idi. Şimdi bunların hemen hemen hiçbirinin Türkiye ile problemi yoktur.Yani Türkiye..

-Türkiye’nin bu ülkelerle problemi bu on sene içinde mi çözülüp ortadan kalktı , yoksa zaten mi yokmuş.. Algılayış mı değişti.?

-Dünya da bölgemizde ve Türkiye de yeni bir tehdit değerlendirmesi yapılıyor.Geçen gün bir askeri yetkilimizin güzel bir beyanatı vardı.”Türkiye için hiç kimse düşman değildir” diyordu.On sene önce böyle değildi.O nedenledir ki yeniden bir tehdit değerlendirmesi yapan Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerde çoğu şeyler bu gün yok.

-Yoksa Türkiye, çok şeyi vehimler üzerine mi bina etmiş?

-Belki oda var.Ama sadece vehimlere de işi yormamak lazım.. Düşününki, bu gün çok sıcak ilişkiler içinde olduğumuz Suriye yıllarca terör örgütü başını orda besledi.Orda barındırdı.Orda korudu Yani sadece vahimlerden kaynaklanmıyor.Ama bunların içerisinde kabul etmemiz lazım vehimde var. Kabul etmek lazım. Yunanistan süratle silahlanıyordu.Avrupa Birlği’ni de arkasına alarak silahlanıyordu.Silahlanmasının nedeni de; ne Arnavutluktu, ne de Bulgaristan’dı.Türkiye idi. O nedenle vehim olduğunu kabul ediyorum ama ciddi bir takım tehdit ve tehlikeler kuşkusuz var idi.Ama bunların hepsi çok şükür ortadan kalkmıştır.Ama temel sebebin bana göre, bizim.. İş, çok zor gelmeden bazı şeyleri çözme konusundaki tembelliğimizdir diye düşünüyorum.

TÜRK CEZA KANUNU TÜRK ÜRÜNÜ

Biz geçen iki sene içerisinde altı tane uyum pakete çıkardık.Arkasından Türkiye’de ilk defa Adalet Akademileri kurulmasına dair kanun çıkardık. Türkiye’de ilk defa İstinaf Mahkemeleri’nin kurulmasına dair kanun çıkardık.O arada Çocuk Mahkemeleri, bankacılık suçları onlarla ilgili mahkemelerin yargılamaları kanununu çıkardık. DGM’lerin yerine kurulacak mahkemelerle ilgili kanun çıkardık.. Ve çok önemli : İlk defa bir temel kanunu, Türk Ceza Kanunu ve ona bağlı olarak diğer mevzuatla ilgili kanunları çıkardık. Türk Ceza ve ona bağlı kanunların şöyle bir önemi var.Şimdiye kadar Türkiye bir temel kanunu yaptı.Daha evvel Türkiye, mevcut kananlarda değişiklik yapılarak yoluna devam ediyordu.Türkiye bu kanınla ilk defa bir temel kanunu orijinal kanunu, Türk ürünü olarak yapıyor.

TÜRK CEZA KANUNU DÜNYADA ÖRNEK

Türkiye ilk defa öyle bir temel kanunu, kendi siyasetçilerimizin, kendi akademisyenlerimizin, kendi hukukçularımızın kendi sivil toplum örgütlerimizin, baroların , üniversitelerin katkısıyla yapıyor.Ve iddia ile söylüyorum bundan sonra dünyada yeni bir ceza kanun yapacak olanlar Türk Ceza Kanunun referans kanun olarak göreceklerdir.Böylesine iddialı bir kanun. Tabii. Bunu tamamlayan Ceza Mahkemeleri yargılamaları kanunu, Ceza İnfaz kanunu ve bunların uygulama kanunlarını da çıkardık. Baktığımız zaman bu dönem içerisinde iki binden fazla maddelik bir kanun demetini yasalaştırdığımızı görüyoruz.Ve çok önemli bir nokta.Tüm bu kanunları biz Ak parti ve CHP ‘nin ittifakı ile gerçekleştirdik. Herkesin katkısını sağladık.Zamam zaman ortaya çıkan itilafları da arkadaşlarımızın da hoş görüsüyle , iyi niyetiyle çözerek gerçekten büyük sonuca ulaştık.Avrupa birliği yolunda, Avrupa Birliğini hayrete düşüren sonuçlar aldık. -Bir çok zamana bağlı kanunları çıkardığınızı söylüyorsunuz.Önümüzdeki dönem daha rahat çalışma imkanı olacak galiba. Önümüzdeki dönem ne yapacaksınız? Önümüzde ne var.Önümüzde de çok önemli kanunlar var.Ama zaman baskısı yok. Daha rahat çalışma imkanı bulacağız.1600-1700 maddelik ticaret kanununu bu yılın ilk altı ayında gelecek.500-600 maddelik olduğu söylenin borçlar Kanunu,YARGITAY; DANIŞTAY kanunu gelecek.İdari Yargılama Usul kanunu gelecek.Kabahatlerle ilgili, çocuk mahkemeleri ile ilgili kanun gelecek.Yani bizi uzun ve zor bir maraton bekliyor. Ama büyük bir keyifle yapıyoruz. Gerçekten Türk insanı için güzel şeylerin ortaya çıktığı zaman insan bundan da mutluluk duyuyor.

TÜRKİYE’DE BİR TAKIM HASSASİYETLERİN OLDUĞUNU, DEVAM ETTİĞİNİ KABULLENMEMİZ LAZIM... BİR ÇOK KONUDA BİZ AVRUPA BİRLİĞİ ÜYESİ ÜLKELERDEN DAHA İLERİ GİTTİK.

-Bazı yasalar geçerken çok demokratik olanının yayında , anti demokratik yasalar hatta geriye gidişler söz konusu oldu...Oluyor. Adalet Bakanı, zaman zaman bunların “zaruretler”gereği olduğunu söylüyor. Anti demokratik uygulamalara yol açabilecek yasalar bu gün düzeltilmezse ne zaman düzeltilecek? Tekrar gündeme gelerek düzenlemek de zor oluyor. Bu gün değilse ne zaman lazım olacak?

-Biraz öncede söyledim.On sene içinde Türkiye’de çok ciddi konjonktürel değişiklikler oldu. Zannediyorum beş sene sonra, bu konjonktür dahada değişecektir. Elbette Türkiye’de bir takım hassasiyetlerin olduğunu, devam ettiğini kabullenmemiz lazım. Sayın bakanın “zaruretlerden” bunu kast ettiğini zannediyorum. Yani kabul etmemiz lazım ki biz Avusturya gibi, Fransa gibi değiliz.Danimarka gibi değiliz. Bizim hala çok problemli bir coğrafyada olduğumuzu unutmayalım.Bir buçuk seneye yakın savaşın sürdüğü bir barut fıçısının üstünde şu anda Türkiye.. Irak’ın üzerinde... Bölge her zaman problemli.Tarih boyu problemli.. Ortadoğu’ya baktığımız zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun 400 yıllık egemenliğinin dışında hep çatışma olmuş, Ortadoğuda. Böyle bir bölgede bulunan Türkiye’de, Avrupa Birliğinin diğer üyesi ülkelerinden bir takım farklılıklarının, zaruretlerinin olmasını doğal karşılamak lazım. Ama bir çok konuda biz Avrupa Birliği üyesi ülkelerden daha ileri gittik. Onu da söylememiz lazım. Avrupa Birliği uzmanları bizim ceza yasasını inceledikleri zaman hayretlerini gizleyemediler. Biz yasayı yaparken daha çok Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını esas aldık.Bana bizim ceza usul yasasıyla gerçekleştirdiğimiz husus için Alman Adalet Bakanı “Biz daha bunu yapamadık.Hala tartışma noktasındayız” dedi.Onların hala tartıştığı bir noktayı biz , sanığın yayında avukat bulundurulmasını biz gerçekleştirdik. O nedenle bazı alanlarda tırnak içinde “ zaruretten yapamadığımız” alanlar var.Bir çok alanda da Avrupa’nın yapmadığı şeyleri yaptık.

-Bazı alanlarda Avrupa Birliği, standardımıza uygun değil derse, biz neden herkse eşit ve genel yasalar çıkarmıyoruz? Daha geçen Bütçe kanununa, kamuda insanlar çalışırsa emekli ücretleri kesilir ancak şunlar çalışırsa kesilmez diye madde kondu. Bunların zarureti olmaması gerekmez mi?

-.... O, Ekonomik zarurettir.

-Meclisin sağlık bölümü kalkıyor. Bazı kurumlar muaf tutuluyor.O kurumlar piyasadan mal ve hizmet alıyor.Mal ve hizmeti alırken bunları sağlayanlar neden tehlike olmuyor da, mesela iş doktora, hemşireye, ilaca gelince tehlikeli oluyor? Bu tür yasal ayrıcalıklarla bazı oliarşik odaklara imkan veriliyor gibi görülüyor? -Bütün dünyada bu tür istisnalar olabilir. Tabii.... Ekonomik zaruretlere dayanan boyutu vardır.Bunların bir kısmı Avrupa Birliğinden çok IMF ile konuşulan şeylerdir. -Ama diğer kanunlarda da oluyor? -İşte Mastrih Kriterleri dediğimiz kriterlerdir bunlar.Avrupa Birliği müzakerelerinde işte bunlar konuşulacak. Böyle bir şey kalmasa bizim hemen üye olmamız lazım.yoksa müzakere etmeye gerek kalmaz.İnşallah bunları çözer, daha çabuk gireriz.

-Buradan bir çok kanun çıkarıyorsunuz.Ancak, mesela bir polis müdürünün emrindeki bekçiye vereceği talimatla çözeceği konuyu bile sizin burada kanuna bağlanıyor. Bu çıkan yasalar, gerçekten aşağıda uygulama zemini buluyor mu?

-İşte bunları göreceğiz.. Tabi önemli sorunlarımızdan bir tanesi uygulamada karşılaştığımız aksaklıklardır.Son çıkardığımız başta Ceza Kanunu olmak üzere Adalet Bakanlığı, bir eğitim çalışması başlattı.Ankara’da Ocak ayının üçünde başladı dokuzunda bitecek. Eğitimcilerin eğitim semineri.Bu önümüzdeki günlerde taşraya yayılacak.Eğitimciler diğerlerini eğitecekler böyle bir süreç başlıyor. Birde kabul meselesi var.... Kafa olarak kabul meselesi var....

Not:::

(7.1.2005 Cuma saat 15.TBMM Adalet komisyonu başkanlığında)

Anayurt Gazetesi'nde yayınlandı

KÖKSAL TOPTAN :

Milli hedef, yeniden cihan devleti düzeyinde mutlu, müreffeh lider TÜRKiYE'dir. Bu hedefin asıl sahibi büyük milletimizdir. Tarih, onun böyle bir hedefe sahip olmaya hakkı olduğunun delili olan altın sayfalarla doludur. Bu hedefe ulaşabilmemiz için ihtiyaç duyacağımız en büyük güç kaynağı İNSAN’dır. Allah’in diğer varlıklara üstün kılarak en mükemmel surette yarattığı insan. Milli hedefimizin odağında insan var. Ne yapılacaksa insanlarımız tarafından yine insanlarımız için yapılacaktır” diyen Köksal Toptan, 1943 yılında Rize`de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Zongultak`ta tamamladı. 1966 İstanbul Hukuk Fakültesi`nden mezun olmuştur. Üniversite döneminde 1963-1966 yıllarında İstanbul`da Adalet Partisi Gençlik Kolları Başkanlığı yapan Toptan, Zonguldak`ta serbest avukat olarak çalıştı. Çeşitli dernek ve kuruluşlarda kuruculuk yaptı. Zonguldak Belediye Meclis Üyeliğinde bulundu. Adalet Partisi Zonguldak ilce ve il yönetimlerinde görev aldı. 1977 yılında Adalet Partisi`nden Zonguldak Milletvekili seçildi. 12 Kasım 1979 tarihinde kurulan Demirel hükümetinde Devlet Bakanlığına getirilmiştir. Toptan, 28 Eylül 1986 tarihinde yapılan ara seçimlerinde Zonguldak 2. Bölgeden Doğru Yol Partisi Milletvekili seçildi. 1987 Milletvekili Genel Seçimlerinde ise Zonguldak 1. Bölgeden yeniden milletvekili seçilerek ve üç buçuk yıl Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilliği görevini yürüttü. 1991 Genel Seçimlerinde, yeni il yapılan Bartın`dan yeniden milletvekili seçilmiş ve Süleyman Demirel’in Başbakanlığı’nda kurulan DYP-CHP koalisyon hükümetinde, Milli Eğitim Bakanlığına getirildi. 13 Haziran 1993 Büyük Kongresinde Tansu Çiller karşısında DYP Genel Başkanlığına`na aday olan ve seçimi kaybeden Toptan, 1995 yılında bir süre Kültür Bakanlığı yapmış, 1995 Genel Seçimlerinde Zonguldak’tan yeniden milletvekili seçilmiştir. Toptan, 3 Kasım 2002 seçimlerinde Ak Parti Zonguldak milletvekili olarak parlamentoda yeniden yer aldı. AK Parti iktidarı döneminde TBMM Adalet Komisyonu Başkanı olarak görev yapmaktadır. Evli, üç çocuk sahibidir.

Hiç yorum yok:

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700&...