ŞU resim;
BALKANLAR da En büyük TÜRK=MÜSLÜMAN SOYKIRIMININ resmidir.
BALKANLAR da En büyük TÜRK=MÜSLÜMAN SOYKIRIMININ resmidir.
Türk ve Müslümanlar 550 yıldır yaşadıkları topraklarından, vatanlarından koparılıpı ve etnik temizlik yaparak yok etmeyi amaçlayan vahşi bir SOYKIRIM yaşandı..
Müslüman ahaliyi kıyımdan geçirmekle kalmayıp aynı zamanda İslama ait izleri de ortadan kaldırdılar..
Müslüman ahaliyi kıyımdan geçirmekle kalmayıp aynı zamanda İslama ait izleri de ortadan kaldırdılar..
"ÖLÜM ve SÜRGÜN"
Prof. Dr. Justin McCarthy'in ifadesine göre; Balkanlar'daki soykırım tarihin en büyük soykırımıdır.
1770-1920 arasında Osmanlı topraklarında göç eden Müslümanların sayısı 5 milyon, hatırlayanlarınız sayısı ise 1.9 milyondur. Ve ölen Müslümanların sayısı hıristiyanların 4 katıdır.
Sadece
1912-1914 Balkan Savaşında zorunlu göçe zorlanan ve öldürülen müslümanların sayısı 1.5 milyonun üstündedir…
1770-1920 arasında Osmanlı topraklarında göç eden Müslümanların sayısı 5 milyon, hatırlayanlarınız sayısı ise 1.9 milyondur. Ve ölen Müslümanların sayısı hıristiyanların 4 katıdır.
Sadece
1912-1914 Balkan Savaşında zorunlu göçe zorlanan ve öldürülen müslümanların sayısı 1.5 milyonun üstündedir…
ABD'nin Louisville Üniversitesi'nde çalışmalarını sürdüren tarihçi ve nüfus bilimci Justin McCarthy, 1995'te yayınlanan "Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi" adlı kitabı, 1821-1922 yıllarında Balkanlar, Kafkasya, Kırım ve Anadolu'da yaşanan Müslüman halkların uğradığı katliamlara ve sürgüne ışık tutuyor.
McCarthy, kitapta 1800'lerin başında Osmanlı Devleti sınırları içinde kalan Anadolu, Kırım ve art bölgeleri, Kafkasya'nın büyük bölümü, Arnavutluk ve Bosna'dan Karadeniz'e uzanan çizgide Güneydoğu Avrupa'nın tümünü kapsayan bir coğrafyada Müslümanların, bazı bölgelerde çoğunluk bazı bölgelerde azınlık olarak yaşadığına dikkati çekiyor.
Osmanlı Devleti'nin zayıflayarak dağılma sürecine girmesiyle bu bölgelerde Müslüman nüfusun topraklarından çıkarıldığını ya da katledildiğini kaleme alan McCarthy, 1821-1922 yıllarında 5 milyondan fazla Müslümanın öldürüldüğünü, sürgün edilen ya da göç etmek zorunda kalan Müslümanların bir kısmının, yolllarda açlık ve hastalıktan yaşamını yitirdiğini vurguluyor..
Neval Konuk ve Balkanlar
Kaybettiğiniz topraklarda sonradan bina inşa edebilirsiniz, ama nüfusunuz yoksa bir daha asla mezarlığınız olmaz!!! Unutulan ve yok olan Rumeli'de beşyüzyılı aşkın bir Mezarlığımız.. Bugün yerinde yeller esiyor!!!
//////////////////////////////////
İLK KIYIMI YUNANLAR YAPTI
Justin McCarthy'nin kitabında, Batı Trakya'daki Türklerin, Yunanlara ait bağımsız bir Yunanistan yaratma amacına engel olarak görüldüğü için 1800'lerin başında silahlı milliyetçi grubun hedefi olduğu, 1821'de, köy ve kasabalarda yaşayan Türklerin, yerleşim merkezlerinin dışına götürülüp kıyımdan geçirildiği ve bu süreçte 25 binden fazla Batı Trakya Türkünün öldürüldüğü belirtiliyor.
McCarthy, işlenen cinayetlerin yalnızca Osmanlı'ya yönelik bir nefret patlaması değil, siyasal bir eylem niteliğinde olduğunu şu sözlerle anlatıyor:
"Yunan ayaklanması, Balkanlar'da daha sonraki ayaklanmalar için bir model ortaya koydu. Ulusal bağımsızlığı sağlamak uğruna, bölgeleri Türk nüfusundan arındırma politikası 1877-78, 1912-13 ve 1919-23 savaşlarında tekrar kendini gösterdi. Daha sonraki savaşlarda, amaç, 1821'deki Yunan ayaklanmacılarının amacıyla aynıydı: Yol üzerinde bir engel olarak duran etnik ve farklı bir dine mensup toplumu yok ederek, kendi içinde birlik gösteren bir ulus yaratmak. Türklerden nefret ediyor olmak, yapılan kıyımlarda gerçek bir etkendi ama bu etken, bağımsızlık ve ulusçuluk hedeflerine doğru yönlendirilmişti."
Kitapta, yeni bir ulus yaratmak uğruna Türklerin ve diğer Müslümanların sürgüne uğramasının, ilerleyen süreçte Bulgarlar, Ruslar ve Ermeniler tarafından da yöntem olarak izlendiği, yükselen yeni milliyetçiliklerin önlerindeki engel olarak görülen Balkanlar'da, Anadolu'da ve Kafkasya'daki Müslüman toplulukların en büyük bahtsızlığı olduğu dile getiriliyor.
KIRIM VE KAFKASYA'DA MÜSLÜMANLAR GÖÇ ETMEYE ZORLANDI
McCarthy'nin kitabına göre, 19. yüzyılın başında bölgedeki Ruslaştırma politikası çerçevesinde Nogay ve Kırım Tatarlarına iki seçenek sunuldu: Ya Rusya'nın iç bölgelerine sürgün ya da Osmanlı'ya göç.
Kitapta, Nogay Tatarlarının göçünün 1860'lı yıllar boyunca sürdüğüne, en az 300 bin Tatarın, topraklarından ayrılarak göç etmek zorunda kaldığına, yine 19. yüzyılda Kafkasya ve Osmanlı'nın doğu illerindeki dengenin, Rus istilaları, Ermeni ayaklanmaları ve Kafkasyalı Müslümanların zorla göç ettirilmeleri nedeniyle altüst olduğuna dikkat çekiliyor.
Rus istilasından önce, Kafkasya'daki Müslüman halk, Azerbaycan-Erivan bölgesindeki Türklerden ve bölgenin geri kalanındaki Çerkezler, Abazalar, Çeçen-İnguşlar ve Dağıstanlılar gibi diğer gruplardan oluşurken, 1864'te Rusların Kafkasya'da kontrolü ele geçirmesiyle bölgedeki Müslümanların göçe zorlandığı belirtilen kitapta, yurtlarını terk etmeye zorlanan Müslüman Çerkezlerin ve diğer Kafkasya halklarının, Rus denetimindeki limanlarda gemilere doldurulduğu, Osmanlı topraklarına ulaşıldığında ilk uğranılan liman olan Trabzon'da, hastalık ve yetersiz beslenmeden hayatını kaybedenlerin sayısının 30 bini bulduğu ifade ediliyor.
Justin McCarthy, Osmanlı Devleti'nin doğu vilayetlerinde ve Kafkasya'da 1877-1914 yılları arasında yaşanan katliamlarla, Müslümanların yurtlarının Ruslar tarafından zapt edildiğini, Ruslardan kalan topraklara da ayrılıkçı Ermeniler tarafından el konulmaya çalışıldığını gözler önüne seriyor.
Kitapta, Rusların bölgeyi kontrol altında tutmakta zorlanmasının ardından Ermenilerin de bazı bölgelerde gerçekleştirdiği ayaklanmaların başarısızlığa uğradığı, daha sonra 1895'de Anadolu'da, 1905'te de Kafkasya'da halklar arasında çatışma çıktığı, artık savaşın, ordular değil halklar arasında yaşandığı, 1910'a gelindiğinde Ermeniler ve Müslümanlar arasında karşılıklı felaketlere yol açan kutuplaşmaların oluştuğu belirtiliyor.
McCarthy, kitabında, Doğu Anadolu'da Müslümanlar ve Ermeniler arasındaki savaşta, Van vilayetindeki Müslümanların yüzde 62'sinin, Bitlis Müslümanlarının yüzde 42'sinin, Erzurum Müslümanlarının da yüzde 31'i yok olduğunu vurguluyor.
MÜSLÜMAN KIYIMINDAN SONRA BALKANLAR'DAKİ NÜFUS DAĞILIMI TÜMÜYLE DEĞİŞTİ
Tarihçi ve nüfus bilimci Justin McCarthy, 1877-1878 yıllarında yaşanan Rus-Türk Savaşı'nın Bulgaristan'da yaşayan Türkler için bir felakete dönüştüğünü, Bulgar ve Rus birliklerinin katliamları, açlık, hastalık ve göçmenlerin yerleştirildiği kamplardaki koşullar nedeniyle ölümlerin yaşandığını ifade ediyor.
Kitapta, Bulgaristan'daki Türk varlığına tümüyle son vermek isteyen Rusların, bölgeden göç etmek zorunda kalan Türklerin evlerini yakarak, geri dönmelerini engellemek üzere Bulgarlarla işbirliği yaptığının, 1911 yılına gelindiğinde Balkanlar'daki nüfus dağılımının tümüyle değiştiğinin, Balkan Savaşları sırasında yaşanılan kayıplarla birlikte, Müslümanların, Balkanlar'da çoğunluk olma vasfını kaybettiğinin altı çiziliyor.
Arnavut Müslümanlar ve Batı Trakya'da yaşayan Türkler başta olmak üzere tüm Müslüman grupların büyük zulme uğradığı, Müslümanların, göç sırasında da defalarca saldırıya uğradığını dile getiren McCarthy, 1913 yılı Ekim ayında Bulgaristan ile imzalanan mübadele anlaşması ve yine Yunanistan ile kısmi olarak yapılan mübadeleyle, Doğu Trakya'daki Bulgar ve Yunan halkıyla, Batı Trakya'daki Türklerin yer değiştirdiğini hatırlatıyor.
Kitapta, Balkanlar'dan göç eden Müslümanların 812 bin 771'i hayatta kaldığı, 632 bin 408'inin öldürüldüğü, bu topraklardaki Osmanlı Müslümanlarının yüzde 27'sinin katledildiği bilgisine yer veriliyor.
İZMİR'E YAPILAN ÇIKARMAYLA KİTLESEL TÜRK KIYIMINA BAŞLANDI
McCarthy'nin kitabında, 15 Mayıs 1919 tarihinde Batı Anadolu'da yaşanan Yunan işgali sırasında, İzmir'e yapılan çıkarmayla kitlesel bir Türk kıyımına başlandığı vurgulanıyor.
Müslümanların, o dönemde Batı Anadolu nüfusunun yüzde 80'ini oluşturduğu, işgal sırasında Türk köylerinin, yerleşim merkezlerinin yakılıp yıkıldığı, 1912'den İstiklal Harbi'nin sonu olan 1922'ye kadar Batı Anadolu'da bir milyon 246 bin 68 Müslümanın hayatını kaybettiği belirtilen kitapta, bu savaşlar sona erdiğinde Balkanlarda yaşayan kalabalık Türk nüfusunun epey azaldığı, Kafkasya'da Çerkezlerin, Lazların, Abazaların, Türklerin ve daha küçük Müslüman toplulukların yurtlarından sürülüp çıkarıldığı anlatılıyor.
Kitapta, Sırbistan'dan Kafkasya'ya uzanan bölgede birçok ulus devlette sağlanan etnik ve dini birliğin, Müslümanların bu topraklardan sürülmesiyle sağlandığına dikkati çeken McCarthy, tarih kitaplarının çoğunda, azınlıklara duyulan nefret üzerinden bir okumayla yalnızca Osmanlı Ermenilerinin zorunlu göçünden bahsedilirken, tarihsel gerçeklere rağmen, Balkanlar'da ve Kafkasya'da yaşananların göz ardı edildiğini vurguluyor.
BALKANLAR, KIRIM, KAFKASYA VE ANADOLU'DA 5 MİLYONDAN FAZLA MÜSLÜMAN ÖLDÜRÜLDÜ
Kitapta bu dönemde Balkanlar'da, Kırım'da, Kafkasya'da ve Anadolu'da 5 milyondan fazla Müslümanın öldürüldüğü, Rusların 100 yıl boyunca Müslümanları, yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırmaya dayalı politikalar yürüttüğü, Kırım Tatarlarını ve Çerkezleri göçe zorlarken, Güney Kafkasya'da Türklerden boşalan bölgelere Ermenileri yerleştirdiği kaydediliyor.
Justin McCarthy, 1915'te Rusların Doğu Anadolu'da yaşayan Ermenileri ayaklandırarak bölgede ilerlemek istemesiyle Müslüman köylerinde büyük bir kıyım başlatıldığını, bölgede bir Rus istilası yaşansaydı Doğu'nun Müslümanlarının, Bulgaristan ve Makedonya'daki Türklerle aynı kaderi paylaşmış olabileceklerini belirtiyor.
Bu bölgelerde, başlarına ne geldiği bilinmeyenler de hesaba katıldığında 5,5 milyon Müslümanın öldürüldüğünü, 5 milyonu aşkın Müslümanın göçe zorlandığını ve bunların da birçoğunun göç yolunda hayatını kaybettiğini ortaya koyan Justin McCarthy, Balkanlar, Kırım, Kafkasya ve Anadolu'nun 5 milyondan fazla Müslümanın kayboluş hikayelerine sahne olduğunu ifade ediyor.
McCarthy'nin kitabında, 19. ve 20. yüzyıllarda yaşanan savaşlarda hayatını kaybeden Yunan, Bulgar ve Ermenilerin sayısının, Türklerden çok daha az olduğuna, Balkanlar'ın, Anadolu'nun ve Kafkasya'nın tüm halkları için bu yüzyılların dehşet dönemi olarak tarihe geçtiğine işaret ediliyor..
Justin McCarthy'nin kitabında, Batı Trakya'daki Türklerin, Yunanlara ait bağımsız bir Yunanistan yaratma amacına engel olarak görüldüğü için 1800'lerin başında silahlı milliyetçi grubun hedefi olduğu, 1821'de, köy ve kasabalarda yaşayan Türklerin, yerleşim merkezlerinin dışına götürülüp kıyımdan geçirildiği ve bu süreçte 25 binden fazla Batı Trakya Türkünün öldürüldüğü belirtiliyor.
McCarthy, işlenen cinayetlerin yalnızca Osmanlı'ya yönelik bir nefret patlaması değil, siyasal bir eylem niteliğinde olduğunu şu sözlerle anlatıyor:
"Yunan ayaklanması, Balkanlar'da daha sonraki ayaklanmalar için bir model ortaya koydu. Ulusal bağımsızlığı sağlamak uğruna, bölgeleri Türk nüfusundan arındırma politikası 1877-78, 1912-13 ve 1919-23 savaşlarında tekrar kendini gösterdi. Daha sonraki savaşlarda, amaç, 1821'deki Yunan ayaklanmacılarının amacıyla aynıydı: Yol üzerinde bir engel olarak duran etnik ve farklı bir dine mensup toplumu yok ederek, kendi içinde birlik gösteren bir ulus yaratmak. Türklerden nefret ediyor olmak, yapılan kıyımlarda gerçek bir etkendi ama bu etken, bağımsızlık ve ulusçuluk hedeflerine doğru yönlendirilmişti."
Kitapta, yeni bir ulus yaratmak uğruna Türklerin ve diğer Müslümanların sürgüne uğramasının, ilerleyen süreçte Bulgarlar, Ruslar ve Ermeniler tarafından da yöntem olarak izlendiği, yükselen yeni milliyetçiliklerin önlerindeki engel olarak görülen Balkanlar'da, Anadolu'da ve Kafkasya'daki Müslüman toplulukların en büyük bahtsızlığı olduğu dile getiriliyor.
KIRIM VE KAFKASYA'DA MÜSLÜMANLAR GÖÇ ETMEYE ZORLANDI
McCarthy'nin kitabına göre, 19. yüzyılın başında bölgedeki Ruslaştırma politikası çerçevesinde Nogay ve Kırım Tatarlarına iki seçenek sunuldu: Ya Rusya'nın iç bölgelerine sürgün ya da Osmanlı'ya göç.
Kitapta, Nogay Tatarlarının göçünün 1860'lı yıllar boyunca sürdüğüne, en az 300 bin Tatarın, topraklarından ayrılarak göç etmek zorunda kaldığına, yine 19. yüzyılda Kafkasya ve Osmanlı'nın doğu illerindeki dengenin, Rus istilaları, Ermeni ayaklanmaları ve Kafkasyalı Müslümanların zorla göç ettirilmeleri nedeniyle altüst olduğuna dikkat çekiliyor.
Rus istilasından önce, Kafkasya'daki Müslüman halk, Azerbaycan-Erivan bölgesindeki Türklerden ve bölgenin geri kalanındaki Çerkezler, Abazalar, Çeçen-İnguşlar ve Dağıstanlılar gibi diğer gruplardan oluşurken, 1864'te Rusların Kafkasya'da kontrolü ele geçirmesiyle bölgedeki Müslümanların göçe zorlandığı belirtilen kitapta, yurtlarını terk etmeye zorlanan Müslüman Çerkezlerin ve diğer Kafkasya halklarının, Rus denetimindeki limanlarda gemilere doldurulduğu, Osmanlı topraklarına ulaşıldığında ilk uğranılan liman olan Trabzon'da, hastalık ve yetersiz beslenmeden hayatını kaybedenlerin sayısının 30 bini bulduğu ifade ediliyor.
Justin McCarthy, Osmanlı Devleti'nin doğu vilayetlerinde ve Kafkasya'da 1877-1914 yılları arasında yaşanan katliamlarla, Müslümanların yurtlarının Ruslar tarafından zapt edildiğini, Ruslardan kalan topraklara da ayrılıkçı Ermeniler tarafından el konulmaya çalışıldığını gözler önüne seriyor.
Kitapta, Rusların bölgeyi kontrol altında tutmakta zorlanmasının ardından Ermenilerin de bazı bölgelerde gerçekleştirdiği ayaklanmaların başarısızlığa uğradığı, daha sonra 1895'de Anadolu'da, 1905'te de Kafkasya'da halklar arasında çatışma çıktığı, artık savaşın, ordular değil halklar arasında yaşandığı, 1910'a gelindiğinde Ermeniler ve Müslümanlar arasında karşılıklı felaketlere yol açan kutuplaşmaların oluştuğu belirtiliyor.
McCarthy, kitabında, Doğu Anadolu'da Müslümanlar ve Ermeniler arasındaki savaşta, Van vilayetindeki Müslümanların yüzde 62'sinin, Bitlis Müslümanlarının yüzde 42'sinin, Erzurum Müslümanlarının da yüzde 31'i yok olduğunu vurguluyor.
MÜSLÜMAN KIYIMINDAN SONRA BALKANLAR'DAKİ NÜFUS DAĞILIMI TÜMÜYLE DEĞİŞTİ
Tarihçi ve nüfus bilimci Justin McCarthy, 1877-1878 yıllarında yaşanan Rus-Türk Savaşı'nın Bulgaristan'da yaşayan Türkler için bir felakete dönüştüğünü, Bulgar ve Rus birliklerinin katliamları, açlık, hastalık ve göçmenlerin yerleştirildiği kamplardaki koşullar nedeniyle ölümlerin yaşandığını ifade ediyor.
Kitapta, Bulgaristan'daki Türk varlığına tümüyle son vermek isteyen Rusların, bölgeden göç etmek zorunda kalan Türklerin evlerini yakarak, geri dönmelerini engellemek üzere Bulgarlarla işbirliği yaptığının, 1911 yılına gelindiğinde Balkanlar'daki nüfus dağılımının tümüyle değiştiğinin, Balkan Savaşları sırasında yaşanılan kayıplarla birlikte, Müslümanların, Balkanlar'da çoğunluk olma vasfını kaybettiğinin altı çiziliyor.
Arnavut Müslümanlar ve Batı Trakya'da yaşayan Türkler başta olmak üzere tüm Müslüman grupların büyük zulme uğradığı, Müslümanların, göç sırasında da defalarca saldırıya uğradığını dile getiren McCarthy, 1913 yılı Ekim ayında Bulgaristan ile imzalanan mübadele anlaşması ve yine Yunanistan ile kısmi olarak yapılan mübadeleyle, Doğu Trakya'daki Bulgar ve Yunan halkıyla, Batı Trakya'daki Türklerin yer değiştirdiğini hatırlatıyor.
Kitapta, Balkanlar'dan göç eden Müslümanların 812 bin 771'i hayatta kaldığı, 632 bin 408'inin öldürüldüğü, bu topraklardaki Osmanlı Müslümanlarının yüzde 27'sinin katledildiği bilgisine yer veriliyor.
İZMİR'E YAPILAN ÇIKARMAYLA KİTLESEL TÜRK KIYIMINA BAŞLANDI
McCarthy'nin kitabında, 15 Mayıs 1919 tarihinde Batı Anadolu'da yaşanan Yunan işgali sırasında, İzmir'e yapılan çıkarmayla kitlesel bir Türk kıyımına başlandığı vurgulanıyor.
Müslümanların, o dönemde Batı Anadolu nüfusunun yüzde 80'ini oluşturduğu, işgal sırasında Türk köylerinin, yerleşim merkezlerinin yakılıp yıkıldığı, 1912'den İstiklal Harbi'nin sonu olan 1922'ye kadar Batı Anadolu'da bir milyon 246 bin 68 Müslümanın hayatını kaybettiği belirtilen kitapta, bu savaşlar sona erdiğinde Balkanlarda yaşayan kalabalık Türk nüfusunun epey azaldığı, Kafkasya'da Çerkezlerin, Lazların, Abazaların, Türklerin ve daha küçük Müslüman toplulukların yurtlarından sürülüp çıkarıldığı anlatılıyor.
Kitapta, Sırbistan'dan Kafkasya'ya uzanan bölgede birçok ulus devlette sağlanan etnik ve dini birliğin, Müslümanların bu topraklardan sürülmesiyle sağlandığına dikkati çeken McCarthy, tarih kitaplarının çoğunda, azınlıklara duyulan nefret üzerinden bir okumayla yalnızca Osmanlı Ermenilerinin zorunlu göçünden bahsedilirken, tarihsel gerçeklere rağmen, Balkanlar'da ve Kafkasya'da yaşananların göz ardı edildiğini vurguluyor.
BALKANLAR, KIRIM, KAFKASYA VE ANADOLU'DA 5 MİLYONDAN FAZLA MÜSLÜMAN ÖLDÜRÜLDÜ
Kitapta bu dönemde Balkanlar'da, Kırım'da, Kafkasya'da ve Anadolu'da 5 milyondan fazla Müslümanın öldürüldüğü, Rusların 100 yıl boyunca Müslümanları, yaşadıkları bölgelerden uzaklaştırmaya dayalı politikalar yürüttüğü, Kırım Tatarlarını ve Çerkezleri göçe zorlarken, Güney Kafkasya'da Türklerden boşalan bölgelere Ermenileri yerleştirdiği kaydediliyor.
Justin McCarthy, 1915'te Rusların Doğu Anadolu'da yaşayan Ermenileri ayaklandırarak bölgede ilerlemek istemesiyle Müslüman köylerinde büyük bir kıyım başlatıldığını, bölgede bir Rus istilası yaşansaydı Doğu'nun Müslümanlarının, Bulgaristan ve Makedonya'daki Türklerle aynı kaderi paylaşmış olabileceklerini belirtiyor.
Bu bölgelerde, başlarına ne geldiği bilinmeyenler de hesaba katıldığında 5,5 milyon Müslümanın öldürüldüğünü, 5 milyonu aşkın Müslümanın göçe zorlandığını ve bunların da birçoğunun göç yolunda hayatını kaybettiğini ortaya koyan Justin McCarthy, Balkanlar, Kırım, Kafkasya ve Anadolu'nun 5 milyondan fazla Müslümanın kayboluş hikayelerine sahne olduğunu ifade ediyor.
McCarthy'nin kitabında, 19. ve 20. yüzyıllarda yaşanan savaşlarda hayatını kaybeden Yunan, Bulgar ve Ermenilerin sayısının, Türklerden çok daha az olduğuna, Balkanlar'ın, Anadolu'nun ve Kafkasya'nın tüm halkları için bu yüzyılların dehşet dönemi olarak tarihe geçtiğine işaret ediliyor..
https://www.takvim.com.tr/guncel/2015/04/25/batinin-gormezden-geldigi-musluman-katliami-1429978662
///////////////////////////////////////////////////////////
///////////////////////////////////////////////////////////
BALKAN SAVAŞLARINDA MÜSLÜMANLARA UYGULANAN BÜYÜK SOYKIRIM
Osmanlıların Balkanlardaki çöküşünün başlangıcı tarihe 93 harbi diye geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşlarıdır. Bu tarihten sonra Balkanlar'daki hıristiyan topluluklar Osmanlıya karşı çete savaşlarına başladılar. Birbiri ardından bağımsızlıklarını kazanan Sırplar, Hırvatlar, Yunanlılar, Bulgarlar akla hayale gelmeyen zulüm, katliam, baskınlarla Balkanlardaki Müslüman ve Türk nüfusuna tam bir tehcir, sürgün ve soykırım uygulamışlardır.
Tarih, insanlığa karşı işlenmiş Soykırım cinnetleriyle doludur. Utanç verici bu olaylar ne kadar saklanırsa saklansın hiçbir zaman hafızalardan silinmeyecektir. Böylesi acıların bir daha yaşanılmamasını umut ediyoruz. Ancak Batılıların tarihine baktığımızda sadece müslümanlara karşı değil özellikle Afrikalılara ve diğer sömürdükleri ülkelerdeki milletlere de soykırım uyguladıklarını acıyla görmekteyiz.
İspanyollar Güney Amerika'da onlarca milyon yerli nüfusu yok etmişlerdir. Fransızlar Cezayir'de 1.5 milyon müslümanı öldürdükleri gibi, Fildişi, Mali, Nijer ve diğer ülkelerdeki uygulamalarının bundan farklı olmadığını görüyoruz. İngilizler Fransızlardan aşağı kalmamış, onları Portekizliler, Ruslar takip etmişlerdir. Sırp-Hırvat sürüleri efendilerinden aşağı kalmamışlar, onları Bulgarlar, Rum-Yunan çeteleri, Ermeniler takip etmişlerdir.
"19. asrın başında Yunanistan'da patlayan ve Türklerin katliamıyla sonuçlanan isyan başta İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve diğerlerinin teşviki, tahriki, silah ve para yardımı ile Balkan ülkelerine yayıldı. Yunanistan'ın katliamı model oldu. 1912'de başlayan tehcir, baskı ve zulüm 100 yıl devam etti. 600 yıllık Osmanlı hakimiyeti sona erdi. Bir nevi Osmanlı Balkanlar'dan atıldı. Türklerin uzantısı olan Arnavutlar, Boşnaklar ve Pomaklar da Türkler gibi katliama maruz kaldılar. Katliamdan kurtulanlar ise Osmanlı'ya ve sonra da Türkiye'ye sürüldüler. 8 Ekim 1912'de başlayan felaket zinciri durmadı. Milyonlarca müslüman katliam ve zulüm gördü. Katliamdan kaçarak yollara düşen müslümanlar ya yolda katledildi ya da açlıktan öldü.
600 yıl Balkan hıristiyanlarına adil davranan Osmanlının torunları hem Balkanlar'dan atıldılar hem de eserleri yok edildi. 1878'de Sofya'da 82 cami vardı, bugün sadece 1 cami (Banyabaşı camii) vardır.
1989'da Bulgaristan yüz binlerce Türk'ü sürgün etti. 1990'lı yıllarda Bosna-Hersek'te Boşnaklara, Kosova'da Arnavutlara soykırım yapıldı. Makedonya'da Arnavut-Makedon vahşeti son anda önlendi. Balkanlar'da şu anda kasırga sonrası geçici bir hava vardır. Her an fırtına kopabilir. Misyonerler Arnavutluk, Kosova ve Bulgaristan müslümanlarını hıristiyanlaştırmak için milyarlarca dolar para harcamaktadır." (Mustafa Necati Bursalı. 20.10.2012)
Batı dünyasında aklı başında şeref ve izana sahip bir kısım ilim, kültür ve san'at adamına az da olsa rastlamaktayız. Bunlardan birisi de ABD Luisville Üniversitesi Öğretim Üyesi, ünlü demografi uzmanı Prof. Dr. Justin McCarthy, Balkanlar'da müslümanların yaşadığı etnik temizliği, tehciri, katliamları 'soykırım' olarak nitelemekte ve bir soykırım haritası çıkararak insanların gözleri önüne sermektedir:
"Balkanlar'da yaşanan tehcir, tarih kitaplarında yer almasa da dünyanın gördüğü en vahim trajedidir. Balkan Savaşları yıllarında göçe zorlanan 15 milyon Türk'ten ancak 813 bini Anadolu'ya ulaşmış, 700 bin Türk ise açlıktan, hastalıktan ve saldırılardan dolayı ölmüştür. Konsoloslar günlüklerinde kadınlara tecavüz edildiğini ve işkence yapıldığını yazarlar.
Balkanlarda müslümanlara yapılanların tarihte insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçlardan birisidir.
Osmanlı Balkan halkına karşı baskı ve şiddet, 18 yy. başında daha çok Rusların yardımıyla Sırplar tarafından uygulanmaya başladı. Balkan Savaşları ile müslüman nüfusun yüzde 27'si öldü. Geri kalanın 4'te 3'ü ise mülteci kamplarında yaşamak zorunda kaldı. Balkanların batısında Arnavutlar, doğusunda Türkler olmak üzere müslümanlar yoğunlukta yaşıyorlardı. Şimdi buralarda Sırplar, Bulgarlar ve Yunanlılar yaşıyorlar. …"
Konu ile ilgili olarak Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Zerrin Balkaç'ın değerlendirmelerini okuyalım:
"Balkan Savaşları'nın geçmişi 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına dayanmaktadır. Balkan Savaşı öncesinde de Bulgarlar Balkanlardaki müslümanlara soykırım uygulamıştır. Bu soykırım neticesinde orada yaşayan bir çok müslüman ülkenin içlerine doğru göç etmeye başladı. İşte Balkan göçlerinin ve iç savaşlarının geri planındaki husus budur. Bu olayların arkasından Balkan Savaşları silsilesi devam etmiştir.
1911 Trablus Savaşı'nın ardından Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu durumun farkına varan Balkan Devletleri'nin savaş arayışına girdiklerini görüyoruz. Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan dörtlüsü Balkan savaşlarını başlattı. Balkan Savaşları'nın asıl amacı, o coğrafyada yaşayan müslüman unsurların tamamen kökünü kazımaktır.
... Balkan Savaşları'nda Bulgaristan'ın ülkenin içlerine kadar gelmesiyle Edirne ve Kırklareli büyük zarar gördü.
İnsanlar yokluk içinde büyük zarar gördüler. Bulgar ordusu bölgede yaşayan halka ve askerlere işkence yapmıştır. O kara kışta askerlerimizi ağaçlara bağlamak suretiyle ölüme terk ettiler. İnsanlar kara kışta yokluktan ağaç kabuklarını kemirdi. O dönemde böyle vahim bir tablo mevcuttur. Sonuç olarak Bulgarlar, Ruslar'dan alınan bu gücü, Balkan Savaşları'nda devam ettirmiştir. Balkan Savaşları'nda 93 Harbi'nden alınan gücü devam ettirme söz konusudur."
Osmanlıların Balkanlardaki çöküşünün başlangıcı tarihe 93 harbi diye geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşlarıdır. Bu tarihten sonra Balkanlar'daki hıristiyan topluluklar Osmanlıya karşı çete savaşlarına başladılar. Birbiri ardından bağımsızlıklarını kazanan Sırplar, Hırvatlar, Yunanlılar, Bulgarlar akla hayale gelmeyen zulüm, katliam, baskınlarla Balkanlardaki Müslüman ve Türk nüfusuna tam bir tehcir, sürgün ve soykırım uygulamışlardır.
Acı Tablo:
Balkanlar'daki müslümanların yüzde 36'sı sürgün edilmiş, yüzde 27'si katledilmiştir. Bugün her türlü katliama rağmen varlığını devam ettiren müslüman nüfus sayısının 14 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu da toplam nüfusun yüzde 20'sine tekabül etmektedir. Şöyle ki; "Arnavutluk'ta müslümanların oranı yüzde 70, Bosna'da yüzde 40, Kosova'da yüzde 90, Bulgaristan'da yüzde 10, Makedonya'da Türklerin sayısı 150 bin (yüzde 5), Arnavutlar yüzde 25'tir. Sırbistan'da Boşnak, Arnavut ve Karadağ sayısı 1.5 milyondur. Bulgaristan'da Türk asıllı Pomakların sayısı 300 bin, Romanların sayısı 350 bindir.
Prof. Dr. Justin McCarthy'in ifadesine göre; "1770-1920 arasında Osmanlı topraklarında göç eden müslümanların sayısı 5 milyon, hıristiyanların sayısı ise 1.9 milyondur. Ve ölen müslümanların sayısı hıristiyanların 4 katıdır. 1912-1914 Balkan Savaşında zorunlu göçe zorlanan ve öldürülen müslümanların sayısı 1.5 milyonun üstündedir… Balkanlar'daki soykırım tarihin en büyük soykırımıdır."
"Zorla haç öptürme ve hıristiyanlaştırma ve karşı gelenlerin topluca katledilmeleri en çok Karadağ'da yaşanmıştır. Hatta burada 12.500 kişi ölmektense hıristiyanlaşmaya razı(!) olmuştu. "
Karadağ Askeri Bakanlığı'nın onayıyla, komutan Tsemoviç'in önerdiği bir askeri sıkıyönetim mahkemesinde haç öpme ve din değiştirmeye direnen Boşnak ve Arnavut müslümanlar sistematik bir şekilde kurşuna dizilmeye başlanmıştı. Şubat-Nisan 1913 dönemi içinde sıkıyönetim mahkemesinin kararlarıyla öldürülenlerin sayısı 1813'tür.
Balkanlar'da müslümanlara yönelik soykırıma dönüşen zulme 'İslamlaşmış ve Türkleşmiş' olanların yok edilmesi adı verilmişti.
Piskopos Petar Petroviç Niegos'un başını çektiği Irkçılık prensipleri devlet okullarında "tarih" olarak okutulmaktadır. Batıda ırkçılığın, kin ve nefret tohumlarının fikir babaları ve başlatanları daima ve genellikle bu gibi İslâm ve Türk düşmanı din adamları olmuştur. Bu ırkçı karakter kanlarına işlemiştir.
İttihatçıların Büyük Basiretsizliği:
2. Abdülhamid Han'ın güttüğü 'Balkan Siyaseti'ni anlayamayan İttihatçılar; 'Balkanlar ne ki, koca Padişahı bile devirdik' diye hava atıyorlardı. Sonuç yağmalanan ve yıkılan bir devlet oldu.
İttihat ve Terakki Partisi içinde dürüst ve hakşinas insanlar da bulunmaktaydı. Bunlardan birisi de olayların canlı şahidi olan Emir Şekip Aslan şöyle anlatıyor:
"Rum, Slav ve Bulgar ırklarından oluşan Balkanlar'daki hıristiyan unsurlar arasındaki çekişme şiddetlenince Sultan ll. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti'ni o bölgeden çıkarmak isteyen Rusya, onlar arasında birlik kurabilmek için çok uğraştıysa da Abdülhamid dehası ve uyanıklığı ile onlar arasında ittifak yapılmasına devamlı engel olmuş ve bazen birini, bazen de birini finanse etmişti.
Gücüne güvenen İttihat ve Terakki Cemiyeti ise Meşrutiyet'in ilanı ile saltanatı sona erdirdiğini sanıp, özellikle dış siyasette tabir yerindeyse tamamen uyudu. Hatta başlangıçta; Bulgar, Yunan ve Sırpların Osmanlı'ya karşı hareketlerinin temel sebebini, sadece Osmanlı idaresinin kötü olmasına bağlayan cemiyetin bazı üyeleri, Osmanlı idaresi düzene girerse, onların da sükûna ereceklerini düşünüyorlardı…"
Geçmişi anlamadan geleceği görmek ve sağlam adımlar atmak mümkün değildir. Balkan Savaşları, neticesi üzerinde yazılacak o kadar acı hatıralar ve üzücü olaylar var ki onları anlamak ve anlatmak boynumuzun borcudur.
Balkan Sürgünü ve katliamı asla unutulmamalı ve unutturulmamalıdır.
Tarih, bir milletin milli ve manevi hafızasıdır. Tarih, yapılması zor olduğu gibi yazılması ve nesillere aktarılması da o denli zor ama bir o kadar da önemlidir. Hele bizim gibi muhteşem bir tarihi ve iftihar edecek bir geçmişi olan bir milletin nesilleri, atalarında arayıp ta bulamadığı güzellik yok denecek kadar azdır.
Geçmişin, unutulması, unutturulması ihanettir, gaflettir. Milletin kendine yapacağı en büyük kötülüktür. Kendi geçmişine yapılanları bilmeyen neslin, geleceğini sağlam kurması mümkün değildir.
//////////////////////////////////////////////////
BALKANLARDA TÜRK SOYKIRIMI
Günümüzde Balkanlara nasıl bakıldığını anlamak için Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın “… 1912 felaketinden sonra Anadolu’ya gelen Balkanlılar,Rumeli göçmenleri dediğimiz kesimdir.Bir toplantıda Türkkaya Ataöv tarihi meselelere hep “ileriye bak,geçmişi unut,kimseye kin tutma” felsefesi ile yaklaştığımızı söylemişti.Aslında bizden başka kimsenin geçmişini unuttuğu yok ve bu şekilde geçmişi unutarak ileriye yürünmesi de mümkün değildir.Nitekim bu savaş ne mektep kitaplarında ne matbuatta,ne de filmlerde yer alıyor ve Balkan Savaşı nedir,nasıl bir faciadır bilmiyoruz.Vaktiyle büyük anneler olanları anlatırmış bir müddet sonra ise mesele “Ne diyor bu ihtiyar ?” yakınmasına dönüşmüştür. Halbuki Balkan Savaşı yakın Türk tarihinde bir faciadır ve bu faciayı yaşayanlar da bazı Türklerdir.” diyerek belirttiği görüşleri üzerinde düşünmek gerekir.
Balkanların 1800’lü yılların başından itibaren yazılı tarihi;Türklerin ve Türk olarak görülenlerin başına gelen,milyonlarca ölümle sonuçlanan soykırımların ve zorla göç ettirilmelerin tarihi niteliğindedir.
Balkanlarda 1821 ile 1922 yılları arasında beş milyondan fazla Müslüman Türk,ülkelerinden sürülüp atılmıştır.Beş buçuk milyon Müslüman Türk’te kimi savaşlarda öldürülerek,kimi de sığıntı durumunda iken açlıktan ve hastalıklardan canını yitirerek ölmüştür.
Balkanlarda uğranılan bu soykırımlar neticesinde Türk nüfusu önemli bir kayba uğramıştır.Bu sebeble Balkanların tarihi,Türklerin uğradığı soykırımlar göz önüne alınmaksızın gereği gibi anlaşılamaz.
Osmanlı – Türk İmparatorluğu;kendini yenilemek ve çağdaş bir devlet kimliğiyle varlığını sürdürmek için çabaladığı bir dönemde,önce sınırlı kaynaklarını, Müslüman Türk nüfusun düşmanlarınca kıyımdan geçirilmesini önlemek;sonra da bu düşmanlar üstüne geldiğinde,İmparatorluk merkezine akın akın gelen göçmenlerin gereksinmelerini karşılamak için harcamak zorunda bırakılmıştır.
Türkler,Balkanlardaki bu badireden yok edilemeden çıktı ama Türk Milleti Balkanlarda başına gelen olaylardan derinlemesine etkilendi ve bu etkiler günümüzde de sürmektedir.
Türklerin Balkanlarda uğradığı bu kayıplar,Türk tarihi açısından büyük önem taşımasına rağmen bu kayıplara ders kitaplarında değinilmez. Bulgarların,Sırpların,Rumların uğradığı kıyımları anlatan ders ve tarih kitapları,Türklerin uğradığı kıyımları anmamıştır.Bu durum Türklerin başına gelen ölüm ve sürgünlerin,tarihsel önemini anlamamızı engellemiştir.
Balkanlarda ilk toplu soykırım olarak 1683’te Viyana kuşatması ile başlayan ve 16 yıl harpleri neticesinde Karadağlıların Osmanlı-Türk karşıtı bir hareket ile Metropolit Danilo Petroviç önderliğinde yaptıkları katliamı gösterebiliriz.Balkanlarda Müslüman Türklere yönelik ilk toplu katliam olarak bilinen Danilo’nun kıyım hareketi “Türkleşmiş olan hrıstiyanların imhası” olarakta bilinmektedir.
Balkanlarda Türklerin uğradığı toplu soykırımların ilk örneklerinden biri de 1821 Mora İsyanı olarak tarihe geçen Yunan ayaklanmasıyla gerçekleşmiştir.Yunan ayaklanması, Balkanlarda Türklerin topluca öldürülmesi ve sürülmesi ile ilgili süreci başlatan ilk harekettir.Burada izlenen yöntem, daha sonra yapılacak olanlara bir model olarak ortaya çıkmıştır.
Tarihçi George Finlay 1861 yılında “1821 Nisanında,20000 kişiye yakın bir Müslüman Türk nüfus Yunanistan’da (Finlay,burada Yunanistan derken bu günkü Yunanistan’ın anakarasındaki güney kısmını yani Mora’yı kast ediyor.Çünkü 1861’de Yunanistan krallığının toprağı o kadardı.Yunanistan kurulduğu tarihten bu yana Türk topraklarını işgal ede ede Türkiye’nin aleyhine olmak üzere üç misli büyümüştür.) dağınık olarak yaşıyor ve tarımda çalışıyordu.Ayaklanmanın üzerinden iki ay geçmeden bunların çoğu kıyımdan geçirildiler.Adamlar,kadınlar,çocuklar,hiç acımadan ve sonra da pişmanlık duyulmadan öldürüldüler.” demektedir.
Mora İsyanında Yunanlı çeteciler ve köylüler,buldukları her Türkü öldürmüşlerdir.Hatta Kalavryta ve Kalamata’dakiler kendilerine öldürülmeyecekleri sözü verilen Yunanlılara teslim oldu ancak bunlarda öldürüldü.Yunanlılar yarımadanın her bölümünde Türklere saldırdı ve hepsini öldürdü.Kalelere sığınanların geriye dönüş umudunu yıkmak için Türklerin evleri yakıldı.İsyanın başladığı Mart’ın 26’sından Nisan’ın 22’sindeki paskalya Pazar’ına kadar göz kırpmadan 15000 Türk can verdi.
Yunanlı Başpiskopos Germanos “Hristiyanlara huzur,Konsoloslara saygı,Türklere ölüm” diye emir veriyordu.Yunanlılar yakaladıkları Türkleri erkeği,kadını ve çocuklarıyla kıyımdan geçirmek suretiyle “Hiçbir Türk kalmayacak / Ne Mora’da, ne dünya da !” şarkısını da ağızdan ağıza yayarak soykırımı adeta alay edercesine tamamlamışlardı.Ayaklanmanın başlamasından itibaren üç hafta içinde Mora’da bir tek Türk bırakılmamıştı.
Tripolitza’daki olay ise vahşetin boyutunu çok iyi anlatmaktadır.Kolokotrones isimli birinin anlatımına göre kasabaya girdiğinden itibaren “yukarı hisar kapısından başlayarak atımın ayağı hiç yere değmedi.İlerlediğim zafer kutlama töreni yolu cesetlerden bir örtüyle döşenmişti.” demektedir.
Bu soykırım değilde nedir ?Mora’da başımıza gelenler Türk Milletine anlatılmışmıdır ?Soykırımın hesabı sorulmuşmudur ?Bunlar tarihçiler ve siyasetçiler tarafından cevaplanması gereken önemli sorulardır.
Balkanlarda 1821 Mora ayaklanması ile başlayan Türk soykırımları;Balkanlardan Türk nüfusu arındırmak politikasına dayanıyordu.Bu politika Avrupa devletleri ve Rusya ile haçlı zihniyetinin bir eseriydi.Bu durum 1877 – 1878 Osmanlı – Rus, 1912 – 1913 Balkan ve 1919 – 1923 Kurtuluş Savaşlarında kendini yeniden göstermiştir.
Bir Bulgar devletinin yaratılmasıyla ve Bulgaristan Türklerinin soykırım ve yurtlarından sürülmesiyle sonuçlanan Bulgar ayaklanması hareketi, Osmanlı – Türk İmparatorluğuna karşı birbirleri ile bağlantısız eylemlerle başladı.Küçük Bulgar grupları,Sırp ve Yunan ayaklanmalarında Osmanlıya karşı savaştılar.Ruslar; 1806,1811 ve 1829’da Balkanları istila ettiklerinde Bulgar gönüllüleri Ruslara katılarak onların yanında yer aldı.
Tarihe 93 Harbi olarakta geçen 1877 – 1878 Osmanlı – Rus savaşının,Bulgaristan Türklerinin kıyımdan geçirilmesi ile yaşanan dehşet olaylar üzerine başladığı söylenebilir.
Ayaklanmanın elebaşlarından Benkovski’nin konuşmalarında “Türklerin geçirilebilen her yerde öldürülmeleri” emrediliyordu.Bunun üzerine hemen 1000 civarında Türk köylüsü katledilmiştir.
1877 – 1878 Osmanlı – Rus savaşında Türklerin ölümleri dört sınıfa ayrılabilir:
a-)Taraflar arasındaki çatışmalarda meydana gelen ölümler
b-)Bulgar ve Ruslar tarafından öldürülmeler
c-)Yaşam içim zorunlu gereksinmelerin sağlanmasının engellenmesiyle
açlıktan ve hastalıktan ölümler
d-)Bulgaristan Türklerinin sığıntı durumda yaşadıkları koşullardan
kaynaklanan ölümler
Savaşın korkunç bilançosu sonucunda Müslüman Türklere ait nüfusun %17’sine tekabül eden 261.937 kişinin katledildiği görülmektedir.
Bu savaşa ilişkin bir belge henüz ortaya konamamış olsada, olayların gelişmesine bakılarak çıkarılabilecek en mantıklı sonuç,Rus askerlerin yaptığı insan öldürmelerinin,yıkımın ve ırza geçmelerin,Rus askeri komutanlığının emirleri çerçevesinde gerçekleştiğidir.
Rusların sivil halkı kıyımdan geçirmeye girişmelerinin altında yatan temel amaç;Türk köylüler arasında dehşet salmak ve ilerleyen Rus ordularının önünde onları kovalayarak Osmanlı ordusunu harp dışı konularla ilgilenmeye itmekti.Nitekim Ruslar bunu gerçekleştirmekte başarılı oldular.Sürüler halinde Osmanlı – Türk İmparatorluğu’nun merkezine doğru kaçan Türkler, yolları kapadılar,cepheye asker ve malzeme taşınmasında kullanılabilecek tren vagonlarını doldurdular.
Bu savaş döneminde Bulgaristan’da Türklerin varlığına son vermek için kullanılan yöntemler yani cinayet ve dehşet saçmanın kullanılması binlerce yıl önce keşfedilmişti.Bu yöntemler çerçevesinde Türkler ya hemen öldürülecek ya da öldürülme korkusu içinde yurdundan kaçırılacaktı. Eski Zahra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi’nin yayınlanmış hatıralarından bu planların nasıl yaşama geçirildiği çok iyi anlaşılmaktadır.
Bu savaş sonucu;ülkenin yani Bulgaristan’ın Türklerden temizlenmesi ve ezici çoğunluğu Slavlaşmış Bulgarlardan oluşan bir Bulgaristan’ın ortaya çıkması sağlandı.Bulgaristan Türklerine saldırılması,Rusların askeri politikasının pratik,bilinçli ve acımasız bir amacı idi.
Ruslar,amaçlarına tahakkuk ettirmek için kirli savaşlarda usta ve uzman olan Don – Volga / Rus Kazaklarından faydalandılar.Kazaklar,kimse kaçmasın diye köyleri kuşatmaya alıyor,sonra da Bulgarlar köye dalıp talana ve kıyımdan geçirmeye girişiyorlardı.Örneğin Hıdır Bey köyünde Rus Kazakları Türklerin elindeki silahları toplayıp Bulgarlara verdiler.Bulgarlarda köyün 70 erkeğinden 55’ini orada öldürdüler.Yine Büklümbük’te aynı yöntemle silahsızlaştırdıkları köyün erkeklerini bir saman ambarına,kadınları ve çocukları evlere yerleştirdikten sonra ateşe verdiler.Kaçmaya çalışanlara da Bulgarlar ateş ettiler.Kaçabilenler bunu diğer Türklere anlattılar zaten Ruslarda korku yaratmak için bunu istiyordu.Bunun gibi bir çok olay Müderrisli,Yeni Mahalle,Usturumca,Kadisle,Binpınar gibi Türk yerleşim birimlerinde yaşanmıştır.
Filibe ve Edirne’de İngiltere’nin konsolos yardımcısı olarak görev yapan Edmund Calvert yazdığı 16 Eylül 1878 tarihli raporda “… bu yörenin Türk erkek nüfusunun toptan ve duygusuz kıyımdan geçirmelerle kökünden kazımak amacını güden hesaplı ve kısmen de başarılı olmuş girişimler…” diye ifade edilen soykırım1990’lı yıllarda Haçlı zihniyeti tarafından Türk olarak görülen Boşnaklara’da çoğunlukla erkekleri öldürmek sureti ile uygulanmıştır.
Avrupa eğer böyle utanç verici işleri Türkler yapmış olsaydı,bütün Türkleri kolayca lanetlerdi.Ancak aksine bu soykırımlar diplomatik raporların varlığına rağmen gizlenmiş ve planlı olarak olayların üstü örtülmüştür.
Balkan Savaşı öncesindeki soykırım göçlerin önemli bir bölümünün Girit ve Oniki Ada olarak bilinen Türk adalarında olduğu görülür.Başta Girit olmak üzere Türk egemenliğindeki adalar uluslararası ayak oyunları ile Yunanistan’a verilmiştir.Sadece Girit Adasındaki nüfus oranları takip edildiğinde Rumlar tarafından gerçekleştirilen katliamların korkunç boyutu ortaya çıkar.Girit Adasından 1878 – 1898 yılları arasında 175.900 müslüman Türk’ün göç etmek zorunda kaldığı göz önüne alınırsa Türklerin Girit’te hangi akibetle karşılaştıkları pek fazla tartışılır bir konu olmaktan çıkar.
Birinci Balkan Savaşında,Osmanlı – Türk İmparatorluğu 1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşından çok daha hızlı bir yenilgiye uğradı.Sadece iki ay süren çatışmalar sonunda hemen hemen bütün Avrupa Türkiye’si yitirilmişti.Çatalca savunma çizgisi,Bulgarların saldırısına karşı direnmiş ve başkent İstanbul kurtulmuştur.İkinci Balkan Savaşı da yitirilen toprakların küçük bir bölümünü kurtaramaya neden olmuştur.
Balkan Savaşlarında 1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşında görülenlere benzer tablolar yaşanmıştır.Öldürme,ırza geçme ve soygunlar,Türkleri evlerinden barklarından söküp ayırmış,Osmanlı’nın merkezine yani elde kalan Türk topraklarına göç etme sonucunu doğurmuştur.
Balkan Savaşlarında Türklere karşı ön saldırıları yapma işlevini Sırp,Bulgar,Makedon,Rum çeteleri üstlenmiş ve bunlar kendilerini himaye eden devletlerden destek görmüşlerdir.
Balkan Savaşları sırasında işlenen cinayetler;bir ırkı yani Türkleri yok etmeye yönelik türden cinayetlerdir.
Yapılan soykırımlar Balkanlarda daha önce yapılmış olanlara çok benziyordu.Nüfus çoğalmasının önüne geçilmesi yolu ile demografik dengelerin bozulmasına yönelik katliamların yapıldığı rahatlıkla söylenebilir.Örneğin diplomatik misyon üyesiMorgan adlı kişinin 28.12.1912 tarihinde Kavala’da yazdığı bir raporda “Kavala bölgesinde Kavala Türklerinin komitacılar tarafından daha önceki raporlarda bildirildiği üzere,öldürülmelerinin yanı sıra Pravista’da yaklaşık 200 Türkün ve Sarı Şaban’da bir o kadarının kıyımdan geçirildiği haber alınmıştır.Drama bölgesinde,Çatalca, Doksat ve Kırlık Ova’da Türkler öldürülmüşlerdir.” demektedir.
Yabancı misyon şefleri ve görevlileri ile ticaret için bölgeden bulunan yabancıların buna benzer rapor ve mektupları Batı ülkelerinin arşivlerinde bulunmaktadır.Batılı gözlemciler haksız ve hukuksuz bir şekilde katledilen Türk sayısını 200.000’in üzerinde olarak hesaplamışlardır.Bu soykırım değil de nedir ?
Türk Milletinin başına gelen kötü şeyleri anlatmakta zorluk çektiği ve bu konularda bir ketumiyet içinde bulunduğu genelde kabul gören bir anlayıştır.Bu nedenle Balkanlarda meydana gelen soykırım ve karşılaşılan kötü muameleler bir türlü Türk toplumuna yansıtılamamıştır.
Selanik’te görevli olan İngiliz Konsolosu Lamb’ın “Kılkış,Doyran ve Gevgili ilçelerinin tamamında bütün ileri gelen Türkler öldürülmüş,malları talan edilmiş ya da kullanılmaz hale getirilmiş,çiftlikleri ve evleri yakılmış,hanımları pek çok olayda aşağılanmış ve hatta çoğu kez daha beter davranışa uğramışlardır” diye Türklerin başına gelenlerin bir kısmını rapor etmiştir.Hatta olaylar daha da ileri gitmiş ve Müslüman Türklerin zorla din değiştirmesi için çeşitli ağır baskılar uygulanmıştır.
Amerikalı araştırmacı yazar Justin McCarthy Balkan Savaşları ve sonrasında ölen Müslüman Türk sayısını 632.408 kişi olarak veriyor.Bu bir insanlık dramıdır.
Bu katliamlar ve soykırımlar Yunanlıların Anadolu’yu işgalinde de sürmüştür.1919 yılında 3000 nüfuslu Menemen halkının 1300’ ü Yunanlılar tarafından iki üç gün içinde öldürülmüştür.Günümüzde Menemen halkı 1919 yılının Mayıs ayı içersinde gerçekleştirilen bu katliamdan halen habersizdir.En azından soykırım niteliği taşıyan bu katliam bir anıt dikilmek sureti ile hatırlanmalı ve gelecek nesiller soykırımdan bu şekilde haberdar edilmelidir.İngiliz,Fransız,İtalyan İşgal Güçleri ve Kızılhaç tarafından kurulan Soruşturma Komisyonları incelemelerine ve Bab – Ali raporlarına göre Yunanlıların Anadolu’da yaptıkları soykırım ; bunları Fransızcadan çeviren Dr. Necdet Ekinci’nin “Türkiye’de Yunan Vahşeti” isimli kitabında çok iyi bir şekilde resmi belgelere dayanılarak anlatılmaktadır.
Yunanlıların 1919 – 1922 yılları arasındaki Anadolu işgalinde yaptıkları, Haçlı zihniyetinin Balkanları Türklerden arındırma planının,Anadoluyu Türklerden arındırma haline dönüşmüş şeklidir.
Bu katliamlar Balkanlarda günümüze kadar süregelmiştir.Kronolojik sıraya göre de bunlardan biri de Yunanlılar tarafından yapılan Çamerya katliamıdır.
Almanlarla işbirliğine giden Yunanlı General Napoleon Zervas, daha sonra İngilizler tarafından desteklenmiş ve Haziran 1944’de ayında Çamerya’da geniş çaplı bir katliam ve etnik temizlik hareketi gerçekleştirmiştir.Bu olay aynı zamanda,Yunanistan tarihinde ilki 1821 İsyanı’nda,sonrada Balkan Savaşları ile Anadolu işgalinde yaşanan ve Yunanlıların giriştiği çeşitli katliam hareketlerinden biri olarak anılmaktadır.
Çamerya bölgesindeki Müslüman Arnavut halka karşı katliam hareketi 27 Haziran 1944\'de başladı.İnsanların çeşitli uzuvlarının kesilip parçalandığı, hamile kadınların,bebeklerin katledildiği bir vahşetin söz konusu olduğu kayıtlara geçmiştir. Göz çıkarma,burun,kulak kesme ve benzeri vahşet sonucunda ilk 24 saat içinde sadece Paramiti’de 600\'den fazla insan katledilmişti.27 Haziran 1944 ile Mart 1945 arasında Filat’ta 1286 kişi, Gümenice ve çevresinde 192 kişi,Margelliç ve Parga’da ise 626 kişi öldürülmüş,meçhul kayıplar ve başka vakalarda ise yüzlerce insan daha yok olmuştu.Belgelere göre,Haziran 1944 – Mart 1945 arasında Yunanlılar bütün Çamerya’da sivil halktan 3242 kişiyi katletmişlerdir.Ayrıca 745 kadına tecavüz edilmiş,76 kadın kaçırılmış,3 yaşından büyük 32 bebek katledilmiş,68 köy yerle bir edilmiş,5800 ev ve ibadethane (camiler dahil) yakılmış ve tahrip edilmiş,evler talan edilmişitir.
Bütün bu vahşetin ardından,hayatta kalabilen Müslüman Arnavutlar Mart 1945’den sonra anayurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır.Çoğu Arnavutluğa,bir kısmı da Türkiye’ye göçmüşlerdir.
SON SOYKIRIM ÖRNEKLERİ VE TÜRK VURGUSU
20. yüzyılın son dönemecinde dünya çok büyük bir soykırıma daha sahne oldu.1992 yılında Bosna’da başlayan bu soykırım boyunca yüzbinlerce insan topraklarından sürüldü,hayatını kaybetti,toplama kamplarına kapatıldı,insanlık dışı işkencelere maruz kaldı.Önce Bosna sonra da Kosova’da yürütülen bu büyük soykırımın özelliği ise,Balkanlarda 1821’den beri süre gelen önceki katliamlar gibi tüm dünyanın gözleri önünde,Avrupa ülkelerinin hemen yanıbaşında ve onların da desteğiyle 1992 – 1995 yılları arasında devam etmesiydi.
Sırplar tarafından Türk olarak görüldükleri için öldürülen Bosnalı müslüman sayısı 200 bini aştı,2 milyon insan evlerinden sürüldü,50 bine yakın müslüman kadına tecevüz edildi.Benzer olaylar Makedonya ve Kosova’da da tekrarlanarak yaşandı.
Balkanlar da soykırım, sadece Türklerin değil soykırımcılar tarafından Türk olarak görülen Boşnak ve Arnavutlarında Sırp General Karadziç’in Srebrenica’da soykırım emrini verirken “Tek Türk kalmayıncaya kadar öldürün” ifadesinden de anlaşılacağı üzere makus talihi olmuştur.
Yüzyıllardır soykırımlarla sahneye konulan oyun Türkler üzerinde ve daha sonra da Türk gibi görülen müslüman topluluklar için uygulanmaya başlamıştır.
Her ne kadar Balkanlarda soykırım denilen akla Türkler gelse de bu durum Türklerin yaşadığı her coğrafyada neredeyse aynı durumdadır.
Büyük bir sürgüne ve soykırıma uğrayan Kırım ve Ahıska Türkleri,Irak Türkleri,Kıbrıs Türkleri ve nihayetinde Hocalı’da Azerbaycan Türkleri değişik metod ve yöntemlerl aynı akibete uğratılmışlardır.
Büyük Şair Mehmet Akif Ersoy;
“İlahi,altı yüz bin Müslüman birden boğazlandı…
Yanan can,yırtılan İsmet,akan seller bütün kaldı
Ne mâsum ihtiyarlar süngüler altında kıvrandı !
Şu küllenmiş yığınlar hep birer insan,birer candı”
derken aslında soykırımın edebi tarifini yapıyordu.
İfade ettiklerimizden görülmektedir ki, Müslüman Türkler Balkanlarda soykırıma uğramıştır.1821 – 1923 arası katledilen ve tek çare olarak ölüme zorlanan Türk sayısı 5.5 milyonun üzerindedir.Bu nedenle Balkanlarda Türk denilince akla hemen soykırım gelmekte ve ölüm duygusu çağrışım yapmaktadır.
Türk Dünyası İnsan Hakları Savunucusu ressam Enbiya Çavuş anılarını kaleme aldığı “Bulgaristan’da Türk Olmak” adlı kitabında Belene’yi anlatırken “yılan,çiyan dolu bataklık bir adaydı.Komünistler muhaliflerini ve Türkleri oraya sürüp yok ediyorlardı.Açlık,çıplaklık ve dayaktan öldürdükleri insanları ceset arabasına koyup domuzlara yediriyorlardı.Buz kütleli sular Belene’yi basıp domuzlar sürüklenince insanlar domuzlara yem olmaktan kurtuldu.Bunları da Belene kampından kurtulan Bulgar tarihçisi Vasil Lilov Kazanski “Ölüm Kampı Belene” adlı kitabında yazdı.Kazanski bu kitabında “dışarıdan ne kadar mahkum gelirse o kadar mahkum öldürülecek” emri gereği 110.000 kişinin öldürülüp domuzlara yedirildiğini söylüyor” diye yazmaktadır.Henüz üzerinden onlarca yıl geçmiş olan bu iddialar yetkililer tarafından tekzip görmemiş ve yalanlanmamıştır.
Türklere ve Türk gibi görünenlere yüzyıllardır insanlık suçu olan bu muameleleri reva görenlerin değişmez amacı Balkanlardan Türk ve Müslüman varlığını arındırmak ve Balkanlardan Türk izlerini silmektir.
İnsanlık aleminin üzerine düşen;yine bir insanlık ayıbı olan bu soykırımların üzerindeki karanlık perdeyi kaldırmak,suçlularını deşifre etmek ve imkan varsa cezalandırmaktır.Türk milleti de Balkanlarda başıma gelen bu soykırımdan ders almalı ve bir nasihat şeklinde bu olayları gelecek nesillere objektif olmak kaydıyla aktarmalıdır.İnsan Hakları Gününde hatırlatalım istedik.
Özcan PEHL
İVANOĞLU
////////////////////////////////////////////
Balkanlar’da Türk katliamı
Tam yüz yıl önce Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarında korkunç bir Türk katliamı başlatılmıştı. Yeni bir Haçlı Seferi olarak ilan edilen bu savaşta öncülüğü Bulgarlar çekiyordu. Yanlarında Sırplar ile Rumlar (Yunanistan) vardı. Bu üç devletin askerlerinden önce çeteleri; Balkanlardaki Müslüman Türkleri acımasızca öldürmeye başladılar. İttihat ve Terakki’den iktidarı subayların tehdidiyle devralan padişahçı Ahmet Muhtar Paşa hükümeti olacaklardan habersizdi. Üç devlet; Balkanlar’ı paylaşmak için anlaşma imzalarken; Osmanlı hükümetinin Dışişleri Bakanı; “Bu devletlerle ilişkimiz eskisinden on kat daha iyidir.” diyebiliyordu.
8 Ekim 1912’de ilan edilen savaşa hazırlıksız yakalanan ve kötü yönetilen Osmanlı ordusu peş peşe yenilgiler aldı; Bulgarlar Çatalca önlerine kadar geldiler.
Ve Osmanlı Devleti Balkanlar’da bitirildi.
NTV TARİH DERGİSİ
İşte bu yüzyıl önceki faciaları NTV Tarih dergisi son Ekim sayısında işliyor. Balkan Savaşları’nı ana başlıklar olarak şöyle vermişler:
*Osmanlı’nın Tükenişi/ *Askeri Hezimet/ *Rumeli’den Büyük Göç/ *Müslüman-Türk Katliamı.
Dergi’nin ilginç fotoğraflarla desteklediği bu bölümlerde; yürek burkan sahnelere rastlıyorsunuz. Üç koldan yürütülen bir etnik temizlik harekatının (soykırım) yüz binlerce kurbanını bugün bilen var mı?
1915 baharında yapılan Ermeni sürgününü elbette ki onaylamıyoruz ama; bu sürgünden çok daha trajik; çok daha planlı Balkan Türkleri soykırımı neden hatırlanmıyor?
Hatırlanmaz çünkü; ortalama Avrupalı’nın gözünde Türk’ün ve Müslümanların katledilmeleri, hatta yok edilmeleri doğaldır; buna destek bile olunmalıdır.
Türkiye’de aydın geçinenler de tıpkı Haçlı Avrupasının zihniyetiyle Türk düşmanı gibi düşünür; davranır.
NTV Tarih; bize; bu büyük soykırımı hatırlatarak çok önemli bir görev yapıyor.
PİERRE LOTİ’NİN TANIKLIĞI
NTV Tarih Dergisi’nin bu konu ile ilgili bölümünde; bu savaşların Batı dünyasına yansımasıyla ilgili kitaplardan da söz ediliyor. Örneğin Fransız öğretmen Henry Nivet, Balkan savaşlarını bir kırım olarak görüyor ve Haçlı Seferi olarak anlatıyor. İngiliz Gazeteci H. F. Baldwin’in bu vahşetin fotoğraflarını ve izlenimlerini kitaplaştırdığını öğreniyoruz. Mutlaka bunlar Türkçe’ye çevrilmeli idi. Peki neden yok? Türk Tarih Kurumu şu Osmanlı övgücülüğünü ne zaman bırakıp da tarihimizin bu trajik yüzüyle de tanışacak?
Dergide yer almıyor ama çok önemli başka bir kaynak daha var. O da ünlü Fransız yazar Pierre Loti. Pierre Loti; Balkan Savaşları’nda Türklere karşı yürütülen katliamı tam bir tarafsızlıkla ortaya koymuştur. Tanıklık ettiği bu dönemde yürütülen katliamın Fransa’ya tam tersinden; sanki Türkler katliam yapıyormuş gibi aktarılması karşısında bu büyük yazar feryat ediyor. Cahillerin değil de aydın kesimin bile Türklere hakaret etmesini şöyle eleştiriyor:
“Mağlupların ızdırap ve acıları, ovaları kaplayan yüz binlerce ölü de mi onlara birazcık olsun saygı emretmiyor? Hadımköy faciası karşısında alay etmeye, pis ve aşağılık karikatürler yapmaya nasıl cüret ediliyor? Bazı ressam bozuntuları Halife’yi hatta Peygamber’i gülünç durumda gösteren resimler çiziyorlarÖ.”
VE BİR MEKTUP
Yüz binlerce Türk’ün ölümünden söz eden Pierre Loti; Makedonya’da on yıl kadar kalmış bir Fransız diplomatın kendisine yolladığı bir mektubu da yayımlıyor. Bakın o mektupta neler yazılmış:
“Türkler katliam ediyorlar!” Bugün bunun tam aksine “Türkler katliam ediliyorlar!” diye bağıralım. Evet, Türkler katliam ediliyorlar. Yaralıların vücutları alçakça kesiliyor, karılarına tecavüz ediliyor, mahalleleri yakılıp yağma ediliyor. Kim tarafından? Makedonya’da on yıldan beri öldürme sanatını yürüten vahşi asker çeteleri tarafından.. Ve bu cinayetler hangi prensipler uğruna işleniyor? Medeniyet, adalet ve hürriyet uğruna! Ve ağzı bu yüce kelimelerle dolu olan bütün Avrupa, hep birlikte bu kadar kötülüklerin yapıcılarını sevinçle alkışlıyor. Ne acı şey; ne utanılacak durum.”
İşte Balkan Savaşları denilen Türkleri kırıp yok etme operasyonunun sadece bir yanı...
1876’da Kafkasya’da başlayan ve 1913 yılının ortalarına kadar süren bir kırım, yok etme çılgınlığı... Bu süreçte sivil Türklerden öldürülenlerin sayısının bir buçuk milyonu geçtiği biliniyor. Bu Türk katliamını yürütenlerin hangi yalanlara sarılarak kamuoylarını kandırdıklarını Pierre Loti’nin kitabı çok güzel açıklıyor.
Öldürdükleri Türkleri derelere doldurarak üstünden karşıya geçen vahşi katillerin yaptıklarına tek söz eden var mı bugün? Türkleri yakalayıp törenle öldürürken resimlerini çektiren ve bunu dünyaya dağıtan Bulgarlar’a, Sırplara; Yunanlılara hiç “Soykırım” suçlaması yapan var mı?
Balkanlardan evini barkını bırakarak İstanbul’a kaçan 600 bin Müslüman’ın sefil durumu ile Anadolu’dan Suriye’ye sürülen Ermenilerin durumu arasındaki benzerlik ortada iken neden Türklere yapılan zulüm hiç hatırlanmıyor?
Buradan; biraz aydın namusu olan herkesi bu büyük katliamı hatırlamaya davet ediyorum.
Mazlum Türk milletinin haklarını Batı dünyasına karşı namuslu ve yiğit biçimde savunan Pierre Loti’nin aziz hatırası önünde de saygıyla eğiliyorum.
NTV Tarih; Pierre Loti’yi tanıtan yine fotoğraflı bir sayı yaparsa inanıyorum ki çok ilgi görecektir.
http://www.gunes.com/yazarlar/riza-zelyut-riza-zelyut/balkanlar-da-turk-katliami-45907
//////////////////////////////////////
//////////////////////////////////////
BALKAN SAVAŞI’NIN 100.YILI
BALKAN’DA TÜRK SOYKIRIMI VE GÖÇÜ
Zeki Önsöz
Biz Türkler, tarih sahnesine yeni çıkmadık. Tarihin gördüğü üç büyük imparatorluktan biri olan Osmanlı İmparatorluğu’nun varisiyiz. Üç kıtaya yayılan kuvvetli zamanlardan sonra gücümüzü yitirdiğimiz dönemler oldu.
Târih, bir maddî ve manevî değerler birikimidir. Bu birikimde yükseliş ve çöküş devirlerimizin sırları gizlidir. Bu sırlar geçmiş için olduğu kadar gelecek için de önemlidir. Çünkü bu şifreler çözülmedikçe, Türklüğün geleceğini açacak anahtarı bulmak mümkün değildir. Geçmiş, yaşadığımız günün değil, kendi döneminin şartları içinde ele alınmalıdır. Ancak böylece târih, geçmişin deneylerinden çıkan ışık ile geleceğimizin karanlığını aydınlatır.
Osmanlının çöküş dönemi olan 19.yüzyılda, ayakta kalma gayretlerimiz, arayışlarımız, modernleşme çabalarımız ve aynı zamanda acı, kan ve gözyaşımız vardır. Bu dönemde yaşanılan felâketlerin sebeplerinin mutlaka bilinmesi gerekir. Ancak bu sebepler bilinirse gelecekte huzurlu, güvenli bir topluma sahip olmamız mümkündür.
Osmanlının çöküş döneminde, özellikle 1876’ da başlayıp 1922’ ye kadar süren devrede Türkiye’nin düşmanları planlı, kararlı ve sabırlı olarak Türkiye’yi bölmeye ve yıkmaya çalışmışlar, Türkleri Tuna ve Adriyatik’ten, Meriç çizgisine çekilmeye zorlamışlardır. Türkiye bu dönemde kendisini, hazırlanan tuzaklardan kurtaramamıştır. Bu sonuçta bizdeki ihânetler, yeteneksizlikler olduğu kadar bizi haritadan silmeye kararlı düşmanlarımızın birliği de önemli rol oynamıştır. Bu dönemde Rumeli’ni kaybımız tarihimizin en büyük olaylarından biridir. Dikkatle ibretle incelenmeli ve dersler çıkarılmalıdır. (1)
XXX
Türkler, 500 yıl oturdukları Rumeli’ni neden ve nasıl kaybetti?
Türkler Rumeli’ni iki safhada 1876-1877 Türk-Rus Savaşı’nda ve 1912 -1913 Balkan Savaşı’nda kaybetti.
Rumeli’nin kaybının modeli ‘Yunan Ayaklanması’dır’’. 1821 yılında bir Osmanlı toprağı olan Güney Yunanistan’daki Mora’da bulunan Türkler üzerine genel bir saldırı yapıldı. Bu saldırıda Yunanlı çeteciler ve Yunanlılar bir ay içinde 15.000 Türkü öldürdü. Yunan ayaklanmacıların amacı, bir millet yaratmak için kendilerine engel olan Türkleri ortadan kaldırmaktı. Türkler bu isyanı söndürecek güce sahiptiler, fakat bütün Batı dünyası Yunan çetelerine yardım etti. İngiliz, Fransız ve Ruslarla savaş halinde olmamamıza rağmen bu ülkelerin donanması Navarin’de haince bir baskınla Türk donanmasını imhâ etti. (1827) Ayaklanmadaki Yunanlılar Batılı sanatçıların konusu oldu ama mazlûm Türkler görmezden gelindi.
Yunanistan’daki Türklerin imhâ edilmesi savaş zamanlarının olağan kayıpları değildi. Türklerin hepsi, kadın ve çocuklarla birlikte, Yunan çetecilerince öldürüldü. İşlenen cinâyetlerin hepsi, hesaplı kitaplı siyasal eylemler idi.
Hâlbuki Osmanlı Saltanatı’nın sınırları içindeki Hıristiyanlar dilleri, dinleri ve kiliseleri ile korunmuşlardı. Eğer Fâtih, Kanûnî veya Selim: “Ya Hıristiyanların hepsi Müslüman olacak yahut hiçbirine bu ülkede yaşama hakkı vermeyeceğiz” demiş olsalardı, onları bu kararlarından alıkoyabilecek hiçbir dünya kuvveti karşılarına çıkamazdı. Osmanlılar Hıristiyanların eskiden yaşadıkları yerlerde kalmalarına ses çıkarmadılar. Onların varlıklarını sürdürmelerine, dillerini ve geleneklerini korumalarına izin verdiler. Eğer Türkler böyle hoş görülü olmasa idi, 19.yüzyıl Türkleri kendi yerlerinde ve yurtlarında yaşamayı sürdürüyor olabilirlerlerdi.
Yunan ayaklanması modeli, 2 Mayıs 1876’da Bulgarlar tarafından da uygulandı. Osmanlı ordusu Bulgar isyanını bastırdı. Fakat Ruslar Osmanlı Devleti’ne savaş ilân etti. O zamanki muhteris, yeteneksiz Türk devlet adamları da bu savaşın çıkması için ellerinden geleni yaptılar.
1877 – 1878 Türk-Rus Savaşı (93 Harbi)
Rusların 24 Nisan 1877 de Türkiye’ye savaş ilânından sonra, Ruslar 26 Haziran 1877 de Ziştevi yakınından Tuna vilâyetine girdi. Ondan sonra sistematik olarak Türkleri imhâ hareketi yürütüldü. Ruslar, sivil halkın malının mülkünün talan edilmesini, yakılıp yıkılmasını savaş tekniğinin bir aracı olarak kullandı. Böylece evler ve tümüyle köyler Ruslarla Bulgarlar tarafından yakılıp yıkıldı. Sığırlar ve bütün taşınır mallar gasbedildi. Bulgaristan’da Türk varlığı gerçek anlamda silindi.
1877’de Bulgaristan’daki müslüman nüfus 1.501 883 idi. 1879’da bu nüfustan 515.000 ‘i Osmanlı Devleti’nin elindeki bölgelere ulaştı. Sivil halktan 260.000 ‘i bu savaşta ölmüştür. Yani imhâ edilmişlerdir. Bu bir soykırımdır.
‘’Ölüm ve Sürgün’’ isimli eserinde, 19.yüzyılda Balkan ve Kafkasya’da milyonlarca Türk ve Müslüman’ın öldürülmesi ve göçünü inceleyen Prof. Dr. Justin McCarty Bulgaristan’da bu savaşta olanları: ‘’Can kaybı ve kitlesel olarak çekilen çile bakımından Bulgaristan’dan yapılan Müslüman sığınmacılar göçü târih boyunca görülenler arasında en dehşet verici olanlardan biridir.’’ demektedir. Rusların ve Bulgarların giriştiği kıyım eylemleri Türklerin kaçışının temel zorlayıcı nedeni idi. Haklı olarak duydukları korkuları yurtlarından olabildiğince çabuk ayrılmaya, yanlarına ancak kağnı arabalarına yükleyebilecekleri nesneleri alarak hemen yola çıkmağa zorlamıştı. Çok sayıda Türk sığınmacının arkasından hızla ilerleyen Rus ordusu kolları onları yetişip yakaladı. Bu sığınmacılara çok kez yollarda Kazaklar ve Bulgarlar saldırıda bulundu. Soyup soğana çevrilme ve ırza geçilme olağandı.(2)
Savaşın başında Bulgaristan’ın nüfusunun yarıya yakınını Türkler oluşturuyordu. Bazı vilâyetlerde çoğunluk onlardaydı. Savaşın sonunda bir milyon Türk evlerinden barklarından sürüldü, öldürüldü. Savaştan sonra Türk nüfusunun yarısı artık Bulgaristan ’da yaşamıyordu.
Rumeli’den Türk Göçlerini eserinde inceleyen değerli araştırmacı diplomat Bilâl Şimşir, Bulgaristan’dan bu savaşta Türkiye’ye ulaşabilen Türkler hakkında : ‘‘Panslavistlerin önceden planladıkları ‘soykırım(genosid) hareketinden mucize kabilinden kurtarılabilen, kılıç artıkları’’ demektedir.(3)
Osmanlılar, 1876 – 1877 savaşından daha hızlı, daha büyük yenilgiye Balkan Savaş’ında uğradılar. Bu savaş 2500 yıllık Türk tarihinin en büyük felâketlerinden biridir. Devlet adamlarımızın gâflet ve yanlışları akıl almaz boyutlara ulaştı. Orduda particilik ve iç didişme ile Türkler birbirine girdi. Yetersiz, tecrübesiz, bilgisiz, devlet adamları Sultan Abdülhamid’i tahttan indirip, Osmanlı Parlamentosu’nu açtılar. Fakat bu meclisin çoğunluğu gayr-i Türk idi ve ve bu vekiller devlete sadık değillerdi. İçlerinde yabancı devletlerin ajanı vekiller vardı. İttihatçılar, Türk katili Hıristiyan çetecileri affetti ve Balkanlıların kendi aralarındaki en büyük sorun olan kiliselerin kendi aralarındaki anlaşmazlığını çözdü. Bundan sonra Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan Osmanlı Devletine karşı birleşti.
1912–1913 Balkan Savaşı
Savaş başlamadan önce Osmanlı Balkanlarında müslümanlar nüfus bakımından en büyük toplumdu. Balkan Savaşı Osmanlı Avrupa’sı ülkelerinde kimin hâkim olacağı ve oraların nüfusunun kimlerden oluşacağı sorusunu çoğunluğun hâkim olması gerekir ilkesinden hareket ederek değil, silâh zoruyla çözümledi. Balkan Savaşı’nda asker sayısı yönünden bire karşı iki oranında düşmanla dövüşmeleri ve Libya’da hâlâ İtalya ile savaşmakta olmaları ve Yunan donanması yüzünden deniz yoluyla ulaşım yapamamaları yüzünden eski vilâyetleri Osmanlı Devletini yendiler.
1877–78 Türk-Rus savaşı Rusya’nın eli altında yapılmıştı. Rusya’nın amacı, Balkanlarda Müslümanlardan arındırılmış Rus çıkarının ön kalesi işlevini görecek bir Bulgar devleti yaratmaktı. Balkan savaşında ise Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’ın her biri Osmanlıya karşı savaş yürüttü.
Bulgar, Sırp ve Yunanlılar gerek düzenli ordu birlikleri gerekse çeteler olarak sivil müslüman-Türk ahaliye karşı çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden bir imhâ savaşı yürütmüştür. Talan, soygun, işkence, cinayet ve tecavüzle Balkanlardaki Türk izi kökünden silinmek istenmiştir.
Bu savaşlarda 413.000 müslüman Türk evlerini barklarını bırakarak Osmanlı Devleti bölgelerine ulaşmıştır.1911 de Balkanlarda 2.315.293 Müslüman yaşıyordu. Kalan Müslüman nüfus 870.114 dür.413.000 göç ettiğine göre 632.408 sivil imhâ edilmiştir. Yâni Balkan Türklüğü gerçek bir soykırıma uğramıştır.
XXX
Bütün bu saldırılar, tecavüzler, yağmalar, cinayetlerin nasıl olduğu belgelere dayanmaktadır. Düzmece olay ve belgelerle Ermeni meselesini dillerine dolayanlar, milyonlarca Türk‘ün kanını, canını, malını, toprağını kaybetmesini önemli bulmamıştır. Hangi demokrasi ve insan hakları şampiyonu Batı ülkesi parlamentosu, o zaman veya şimdi kesinlikle bir soykırımı olan bu savaşlar hakkında bir karar almıştır? Balkanlar’da milyonlarca Türk öldürülürken ve yüzlerce yıldan beri oturduğu topraklardan atılırken insan hakları savunucusu Avrupalıların sesi niye çıkmadı? Günümüzde Avrupalıların Türkiye’deki yandaşları bile utanmadan Balkan’da milyonlarca Türk’ün, öldürülmesini, ev ve yurtlarından atılmasını, mal ve mülklerinin gasbedilmesini ya suskunlukla geçiştirmekte ya da önemli bulmamaktadır. Bir günlük gazetemizde bir köşe yazarı; “Türklerin Balkan’da ne işi vardı deyip, Balkan Savaşı’nda imhâ edilmesini normal bulmakta, Anadolu’ya gelebilen kılıç artığı Türklerin bundan memnun olmaları gerektiğini“ söyleyebilmektedir.(4)
Rumeli’nin kaybında olduğu gibi, Anadolu’ya sığınmış Türk milleti üzerine bugün de tuzaklar, bölme, yıkma planları yürürlüğe konmuştur. Türklerin millî birliklerini devam ettirerek, milliyetçi bir ruhla devletlerine sahip çıkmaktan, onu güçlü kılmak ve yüceltmek için gayretle çalışmaktan başka yolları yoktur.
______________________________________________________________
Kaynakça;
1.Yılmaz Öztuna, Rumeli’ni Kaybımız, Ötüken, 1990
2. Justın McCarty, Ölüm ve Sürgün, İnkılâp Kitapevi, 2003
3.Bilâl Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, TKAE,1967
4. Zeki Önsöz, Balkan Savaşı’nı neden unuttuk? blog.milliyet.com.tr/zekionsoz
/////////////////////////////////////
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder