22 Ekim, 2005

Ülkenin geldiği nokta itibari dikkate alındığında; Tornavida tutan, tutturan eller onların...
Postal diken, diktiren eller onların..
Bina kuran, çatı aktaran onların..
Motor tamiri eden, ettiren eller onların ..
Hatta büyük bir halk üniversitesi olan kurumda milletin çoğunluğuna “A”yı, “B”yi öğreten onlar..
Ali okullarının baş öğretmenleri !..
Ve bu kesimin gerek fiilen çalışırken gerekse emekliliklerinde toplumun çeşitli katmalarında yüklendikleri işlevi dikkat alınca çok büyük yük taşıdıkları ortada.

Yani, emeklisinden sonra evinizin elektriğini yapan, elektronik cihazlarınızı kullanır hale getiren.. Arabanızın motorunu yenileyen, sanayide üreten onlar.. Bozuk su şebekesini çalışır hale getiren yine onlar oldu.
Yani assubaylar!..
(Resmen “astsubay” deniliyor, ancak burada da bir “kast sisteminin” ruhlara işlediği bir küçültme seziyorum. Onun için “assubay” diyorum..
Halkımızda bir çok yanlışı düzettiği gibi bunu böyle söylemiş ve yanlış dayatmayı doğru algılayarak “Assubay “ demeye devam etmiştir.

Önceki gün Kızılay postanesinde bir gencimizin pantolonundaki çizgiler dikkatimi çekmese bu konuyu emin olun es geçiyor ve erteliyordum. Ancak gerek rütbe ve gerek değişik alametlerle zaten subay olduğu belli olan insanların birde pantolonlarına işaret konmuş. Subaylara kırmızı, astsubaylara ise boydan boya siyah şerit.
Zaten insanların ezilmişlikleri, itilmişlikleri yetmiyor gibi birde her gün giydikleri üniforma ile ruhların karartılması neyin alameti? Kime ne fayda sağlıyor...
Birine kırmızı diğerini siyah bant yapıştırınca ordular zafer mi kazanıyor.. Teknolojide dev adım mı atılıyor...
Yoksa uçaklar az mı yakıt harcıyor...
Ya da milletin kaynaşması daha mı iyi sağlanıyor?..
 Diyebilirsiniz ki bunda ne var?

 Ne olduğunu, biri subay biri assubay olan, aynı yerde mesai yapan ve aynı zorluklara katlanan..
Yeri geldiğinde ekmeğini, suyunu paylaşan aynı ideal için kanını akıtmaktan çekinmeyen insanların..
Aynı okulda okuyan..
 Aynı mahallede koşan, aynı ortak değerleri paylaşan çocukları; orduevlerinin kapısına geldiklerinde bir birinden ayrılıyor, aynı mekanı babalarının konumu yüzünden paylaşamıyorsa burada insanlık ardına bir sakatlık yok mu?
Haydi babasına işyerinde, işinin gereği olarak farklı muamele yapılıyor, farklı işlere koşuluyor. Peki çocuğunun, diğer aile efradının hatta seksenlik babasının kabahati ne?
 Onlar niçin ayrıma tabi turluyor..
Son zamanlarda assubayların feryatları ışık hızıyla -Internet kanalıyla- vicdanlara ulaştırılmaya çalışılıyor.
Yığınla problem..
Yığınla ayrımcılık ve ikinci sınıf pozisyonu.

Orhan Kaya 11.10.2005 tarihli elektronik postasında şöyle diyor:
“Subay orduevleri beş yıldızlı statüsünü korurken,biz astsubaylar kamplardan emekli olana kadar bir kez dahi zor yararlanırken ve yine kunta-kinte ayrımı ile Bodrum kampına astsubaylar giremez denirken,emrine koruma taburu ve alayından personel araç tahsis edilenler,Ankara’da bilen bilir ÇIKRIKÇILAR YOKUŞUNA ucuz diye bir kilo pirinç almaya gidenler,beş yıldızlı otellerinde birinci sınıf hizmeti alıyor,astsubayın kardeşini ve torununu sokamadığı ordu evi ve kamplardan sülalece, emir subayları ve korumalarıyla yaşayıp gidiyorlar.”

 İşin içine ordu girdi mi bir çok konu konuşulamıyor üstü örtülüyor.
Ve çok kere şu söyleniyor:
“Ne yapalım canım bilerek isteyerek girdiler”
 Doğru.
Kiminin isteği, kimin ekonomik ve sosyal şartları bir çok insanı oraya mecbur etmiş olabilir.
Ama ila nihaye sürecek bir “kast sistemimin” kime ne faydası var?..

Bir zamanlar hiç okuma yazma bilmeyen Anadolu insanı ile önceleri sadece ortaokul, sonra lise ancak yetmişli yıllarda yüksek okul seviyesinde eğitim alan -çok sonra üniversite seviyesinde - subaylar arasında bir ara sınıfa ihtiyaç duyulmuş olabilir.
Ancak şimdi şartlar aynı değil. Allah’a şükür Anadolu insanı artık okuma yazma biliyor. Bir çok erimiz assubayların ve eski duhullü subayların eğitim düzeyinden çok çok ilerdeler. Üniversite mezunu erlerimiz var. Yine üniversite okuyarak emrine girdiği subayın aldığı eğitimden ileri eğitim alan assubaylar var.
Adam ortaokuldan sonra iki yıl (lise dengi)okumuş, iki yıl harp okulunda okumuş ( o zaman harp okulları üniversite sayılmıyordu) işe subay olarak başlamış. Bu gün albay.. Ama aynı ortaokulu bitiren asssubay liseyi okumuş, üniversiteyi bitirmiş hala asssubay!..

 Bunun akıl, bilim ve mantıkla ilgisi ne?..
O nedenle artık ya şartlar iyileştirilmeli, profesyonel ordunun gereği insan unsuru yetiştirilmeli ya da değişmez “kast sistemi “ sayılan ve gerek maddi gerek manevi tahribata neden olan sistem değiştirilerek bu sınıf farkı kaldırılmalı. Artık uzman subaylarımız motorda tamir edebilir, çatıda aktarabilir, tank da sürebilir. Herkes şoför..
Uçak süren insan, neden otomobili kendisi sürmüyor..
 Ayrıca bir başka elamana ihtiyaç duyuluyor? Artık insan en iyi yetiştirilerek herkes yerli yerinde kullanılırsa hiçbir sorun kalmaz..
Ülkemizde bir çok yenilik ordu kanalıyla gelmiş, uygulanmış ve sonuç alınmıştır.

Bu gün tabu olanlar ordu devreye girdi mi, tabulukta çıkıp alenileşiyor. Geç olmadan şu “makam tazminatı” haksızlığı ile işe başlanmalı..

“KUNTA-KİNTE “uygulamasına son verilmeli..
Ne dersiniz, bizde görmeyelim de sorun kendiliğinden çözülür mü? 19.10.2005

Hiç yorum yok:

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700&...