22 Ekim, 2005

28 ŞUBAT TÜRKÜSÜ

İÇİNDEKİLER
İstiyor
Arzuhal
Başoğlu
·Kara Cüppeliler
Hepimizi
·Çöküşün Sonu,Dirilme Noktası
·.Alçaklar
Deprem
Tüküresim Gelir
·Siyaseten
· Sıkı Kapatın
·Sabret
Pişte Gel
·Ötüyorlar
·Olur Mu ?
.Ne Deyim?
·Müjdeler Olsun
·Muhtacız
Kutladık Cumhuriyeti
Kutluyoruz Cumhuriyeti
Kim Ermiş Murada
Kel Göründü
Akit Muhabirleri
Sileamezsin
.İmtihandır
Kadınlar
İnsanlık Onurunu Miras Bırak
Hedef
.Helal Edin
Güzel Ve Su
Güzel Tutulmuş
.Gideceğin Yer Orası
Gelir
Gelece
Geleceğiz
·El Ele Zincir
·Düzlemek
Duraklarda Kuyruklarda
·Yazmazsa
Geliyorlar Üstümüze Üstümüze
Güzel’e Mektup
·lham Perisi Ve Ecevit
·Ürkeklik
Ve Perde Kapandı

Kesintisiz dayatmalara
karşı milletin meclise
dilekçe vermek için
Ankara yürüyüşü için…

İSTİYOR

İlahi ..! Baykuşlar mı sahip olsun bu yurda ..!
Mazlum millet; şaha kalkmış her yerde.
Eller semada, diller duada, gönüller sende,
Şimdi, meydanlarda hürriyet istiyorlar….

Bülbüller öter mi sönen ocakta…?
Hiç neşe kalmamış köşe bucakta.
Acılar yürekte, bıçak kemikte,
Artık “yeter söz milletin” diyorlar…

Her zorluğa; göğüs gerer bu millet,
Geçmişi şerefli, geleceği kutlu bu devlet,
Ok yaydan çıkmış; hedefe varacak elbet,
Cumhuriyet içinde kamil demokrasi istiyor….

Beyler.. ! Bu feryat mazlum milletin,
Askeri bizim, polisi bizim; devletin,
Aklınızı başınıza alın; ilmi söyletin,
Bu millet hakiki hürriyet istiyor…
Ya Rab..! Bu densizlere haddini bildir,
Yeter artık; bu milleti tez güldür.
Er geç girilecek “Dosdoğru yol”dur
Uyandı millet artık “DEMOKRASİ” istiyor
3.8.l997
0.4 00 ANKARA

Yurdun dört bir yanından binlerce insan
Sekiz Yıllık Kesintisizle; İmam-Hatip
okullarının kapanmamasını istemek üzere
Meclise dilekçe vermeye geldi.
ARZUHAL
Biz bu gün memleketin dört yanından;
Bu nur ordusuyla, huzura geldik.
Ufukta ki diktatörlükten; özgür devlete
Demokrasi için; arzuhal sunmaya geldik…

Yüz yıllarca çalıştık; kanımızı dökerek,
Düzelir diye bekledik, boyun bükerek,
Bugünlere geldik, her kahırı çekerek,
Bizim bildiğimiz kudrete; arzuhal sunmaya geldik.

Değil bizim davamız; ülkemizi böldürmek,
Arzu ederiz elbet; artık sesimizi duyurmak,
Bir yerlere; demokratik tavrımızı bildirmek,
Yanlışa düşmeyin; ardınızdayız demeye geldik…

Bağlarımızı bozup; bize koruk verdiler,
Biz sabrettikçe; sabrımıza hep güldüler,
Kendileri; kırdılar, daim bizden bildiler,
Biz; dövmeye değil, üzüm yemeye geldik.

Hürriyet isteriz; hem en kamil cumhuriyet,
Millet, bizim milletimiz, bilmeyiz başka millet,
Demokrasiye şekil vermek ister; azlık bir şirket.!
Vatan bizim; cumhuriyete sahip çıkmaya geldik…

Yutmayız biz; iktidarlar yıkan cuntayı,
Taşımayız; başımızda cendereli çantayı,
Unutmadık ; çizmelerin altındaki zokayı,
Vicdan hürriyeti; herkese lazım demeye geldik…

Millet ki okumak; her şeyi bilmek ister,
Bazıları; milletin önünü kesmek ister,
Okullarda süre; mühim değil, hepsini ister,
Cehaleti değil; aydınlığı istemeye geldik…

Divane‘yim bu gün izledim sizi yaşlı göz ile,
Gönülden selamladım hem söz, hem de baş ile
Vatandaş dileklerini belirtiyor; vakur yakarış ile,
Cihanın kaderinde biz de varız; demeye geldik ..

30.7.l997 ANKARA

Bir iman
ve
hürriyet
mücahidine

BAŞOĞLU

Mağduru, mazlumu olmuşken 28 Şubat’ın
Her tarafa saldırdığı zaman aç kurtların
Firkan Hoca diyordu, bakıp Ankara’yı kaplayan
Karabulutlara ‘zulüm habercisi fetret devrinin‘
Milleti dışlayan harekete ” dur” dedi Başoğlu

Tavır koydu, “Hak” dedi, ‘’hukuk’’ dedi
Menfaat için zulme eğilmedi, direndi
Tek başına hürriyet kavgasına girdi
Bazıları yanında yer almasa da imrendi
Yanlışları söyleyip, alet olmadı Başoğlu

“Toplum mühendisleri” ne planlar! yaptılar
Kimi; paraya, güce, kimi makama taptılar
Birileri hakikati bırakıp; yanlış yola saptılar
Bazı gafiller de toptan millete çamur attılar
Tek başına hep doğru yolda yürüdü Başoğlu

‘Hele zulüm bitsin bizde konuşuruz ‘dediler
Kimi karargahlarda brifing, kimi zılgıt yediler
Sus pus olup onurlarını diyet olarak verdiler
Doğruları haykıranı engelleyip, güldüler
Susmayıp hakikatten yana tavır koydu Başoğlu

Bazıları ” irtica” deyip malı götürdüler
Çetelerle kol kola girip, işi bitirdiler
Küçük menfaat için pusulayı yitirdiler
Çıkar adına; ‘akı kara, karayı ak’ eylediler
Kıskanılan makamı elinin tersiyle itti Başoğlu

Zulme direnmeye; mangal gibi yürek gerek
Aslanla güreşmeye; elbette bilek gerek
Her zorluğa göğüs germeye; iman gerek
Mücadele yalnız olmaz; bir “Tank”ta gerek
Onurla mücadele verip; tarihte yerini aldı Başoğlu
22.12.1998 Ankara
06.00

KARA CÜBBELİLER

Beyni kara, kalbi kara, ‘’kara cübbeliler’’
Hep ‘’bilim’’ deyip dururdunuz
Yanlış inkılap için kudurdunuz
Bugün, sizin gününüz
Bilin ki son düğün, bayramınız
İmdat! istiyor “Ey Müslümanlar! “ diye kızımız
Kim Müslüman! Bacım? Parası, yatı, katı, rahatı var
Yalvar kızım biz için Allah’a yalvar

Nerede var ilim isteyeni atmak,
Sizin ilimle işiniz ne,? Hep aparmak
İşiniz kör devrimle yatmak kalkmak
Cübbe giyip, millet malından caka satmak
Bir köşe ele geçirip yan gelip yatmak
Marifetiniz; ilim isteyeni atmak
Cübbe kara, beyinler taş, fikirler kapkara
10.6.l998

HEPİMİZİ
Şarap diye koydular kadehlere;
Sonsuz zevkle içtiler bizi,
Duymadılar; acılarımızı
Anlamadılar; sızımızı,
Hoş… Dinlemediler; sazımızı…

Engeller icad edip,
Çevirdiler; yollarımızı,
Kinlerini; ekip,
Karartılar; kalplerini,
Düşlemesinler diye,
Morfinlerle uyuttular ,
……………. Hepimizi …

Ekin misali; biçtiler hepimizi,
Altın sanıp; çektiler dişimizi,
Suç saydılar; düşümüzü
Yok bildiler; hayallerimizi
Sandılar; çalarız ümitlerimizi…
12.7.1997
Cumartesi 19.00

ÇÖKÜŞÜN SONU,
DİRİLME NOKTASI

Bir genç ‘kız’ !
“iyi giyinmiş”
Gün, yaz tabii;
Teşhir için soyunmuş.
Son moda giysi, saç
Bir çalım, bir tafra
Güya yanında ki hocası
Bilmeyen zanneder kocası.
Aralarında kalmamış hiç,
Gizlilikte ne.? Her şeyi ilginç.
Eda, moda, tavır pek bilgiç.
Mezun ünlü üniversiteden
Yanında ki ‘dede’, tam zampara
Pek de büyük kendinden
Davranışı “çağdaşlık”adına kara.
Yarım tişört, altta streç pantolon.
Görüntü yaşına ilmine tezat,
Yabancı dil iyi, prof olmuş zat.
“Çağdaş”,”özgür”,”asri”…
Ne var ise adına eğri.
Hepsi de doğru; ne ileri ne geri.
Kız, evli! Eşi; yedek kocası.
Dedeye hitabı “hoca, tabi kocası.
Biraz oturup konuştuk;
Ruhlardaki gelgitleri,
Maziyi eştik,
Eskiye gidip yeniye geçtik.
Temizledik; tozları, pislikleri,
Külleri kaldırıp; az derin deştik,
Tortuları, kermeleri kaldırdık.
Gönüldeki, bendeki “bizi”gördük,
Dibe vurmuş çöküş;
İnişin en son kertesi,
Hızla yükselmekte “bizim”in katresi…
12.07.1997
ANKARA

ALÇAKLAR

Ne kadar dik denenler varsa hepsi alçalmış başlar
Dik durmak adına mukaddesime küfrediyor leşler
Ne büyük görünse; hepsi alçak, bu çukurlaşmışlar
Eğer inansalar Allah’a; kimseye eğilmez o başlar
1999

DEPREM
17 AĞUSTOS 1999

Bir tek Köşkün yanıyor ışıkları içi boş
Elektrik kesildi her taraf karanlık, loş
Fayda etmiyor ne yana koşarsan koş
İmdat etmek ne ki Allah’tan gayrısı boş
Bir anda Sistem sustu, Başbakan sustu
Kesildi tüm hatlar, her irtibat koptu
Yıkıldı saraylar, nice yürekler koptu
Sarhoş Yetsin uyandı da, bizim şair sustu
Titrek sesi, boğazında düğümler koptu
Başbakan, bakandan, o milletten koptu
17 Ağustosta diktanın milletle bağı koptu
Yer yarıldı, deniz götürdü, sahiller çöktü
Adı “irtica“ ile anılan o gölcük çöktü
Durdu suni sistem, beşeri egemenlik çöktü
Yandı en mamur tesis, ülkenin ödü koptu
Göz yaşları can hıraş çığlık çığlığa karıştı
Yandı yürekler çağlayan olup çoştu
İnsanlık ideali, kinleri terk edip sınırlar aştı
Ebabil olup alem hemen yardıma koştu
Medya orada, çöken Rusya bile erken koştu
Kızılay, sivil savunma ve “balans”çılar çöktü
Yıkıldı suni fen,75 yıllık cüce devrim çöktü
Garip, başörtüsünü tehlike gören “o kafa’’ çöktü
Hasılı resmi dayatma, büyütülen ejderha çöktü

12 Kasım 1999
Tutanak’ta ‘tarihe not ! düşerken”
Sıkıntılar peşim sıra koşarken
İrinli bir yarayı kökten deşerken
Ansızın şok etti milleti sallandı alem

Kat dörtteyiz bu sarsıntı fazla
“Besmele” yeter; başka söz asla..
Bilmiyoruz o an nere girdi yasa?
Fırlattı milleti sokağa sallandı alem
………….
Telefonlar sustu, çalmıyor ziller
Soldu, bir yerlerde o gonca güller
Onlara akar; göz yaşları, olur seller
Devindi yine dünya; sallandı alem
……
Dünkü çok hafifti, bu büyük gardaş
Onun merkezi Sapanca, bu yakın koş
Geliyor haberleri acıların yavaş yavaş
Anında belirsizliğe soktu, sallandı alem
…..
Ajanslar can hıraş; yeni geliyor haber
Düzce; yerle bir, Kaynaşlı; ondan beter
Deprem zor da bir de ateş; tuz eker
Akşamın karanlığında sallandı alem


Artçı martçı değil, yeni bir büyük şok bu
Binler enkazda, kimi yanıyor, yok mu su?
Eş, kardeş, ana erişilmiyor; ateş gelir kokusu
Yandı canlar; acı sardı her yeri, sallandı alem

Sanki gelinlik giyinmiş, bembeyaz
Kelimeler; kurşun, çığlıklar; ayaz
Dayan baba; evladına mezar kaz
Çocuklar da ağlıyor avaz avaz
Divane dövün ağla ne yazsan az

TÜKÜRESİM GELİR….!
Mübaşir çağırıyor.. Suçum ne gardaş..!
Adam öldürüp; meydanlara serdi mi leş,
Millet malını çalıp; buldum mu yoldaş?
Bir sağa, bir sola, bir başa bakıp tüküresim gelir..

Demokrasi havarileri; kaçıyor köşe bucak,
Arkamda; dizleri titreyen ancak bir kucak,
İçeyim, yüreğimi soğutur bir şişe su azcık
Memleketi zincire vuranlara tüküresim gelir..

Takıldılar süreç gereği birilerin peşine,
Pıstılar tavşan gibi, bakıyorlar yağlı işine,
Öylesine kıvırdılar ki rastlanamaz eşine,
Hırsları için zilleti seçenlere tüküresim gelir….

Oyunumuz bozulmasın diye hep tavlayanlara,
Milletten aldıkları iradeyi kullanmayanlara,
Serbestte havlayıp, muhtıra yedikçe yalayanlara,
Milletin silahını halka dayayanlara tüküresim gelir….!

Derler ki; kural bu, ‘’böyüklerden” böyle gördük,
Onlar ip verdi; biz, millete çook çoraplar ördük,
Divane; Güzel’e sor üstadları eski bir bildik,
Genişlerde atan, darda satanlara tüküresim gelir..

SİYASETEN
Anlamam kinden, husumetten ben
Sakınırım sahtekara taraf olmaktan
Bir tarafa taraf, öbürüne atmaktan
Siyaseten oyunlar, garip geliyor bana

Yalan söyleyemem; bizim taraftan değil diye
Çamur atamam; en katı düşmanıma bile
Hile aklıma gelmez, çıkarım ortaya; hakikat diye
Milleti bölemem; ihanet ar gelir bana.

Dün söylediğini; bugün inkar etmeyi,
Doğru olmasa da; çıkardan yana gitmeyi
Düşene çelme atıp; hep güçlünün yanında, bitmeyi
Beceremedim. Böyle “hizmet” tuhaf geliyor bana

Paranoyak
Hakimler…

SIKI KAPATIN

Hey nöbetçiler..
Sıkı kapatın perdeleri,
Hiç ışık sızmasın.
Kapatın
Kapıları pencereleri
Uğultular yaklaştı,
Duyulmasın……..
Geldiler ,
Sürün süngüleri,
Hakimiyet alnımıza
Girilmesin…
Üst üste tıkıştırın,
İnsanı ezin..!
Kapatın ufukları
Işıkları kesin
Kesin ..kesin..!
Sıkı kapatın !
Gözümüz görmesin
Sonu…
1998

SABRET

Gel canım; sabreyle ferman Allah’tan
Lutfuna hamdeyle çileye sabret.
Her derdin dermanı mutlak Allah’tan
Nimete şükreyle, acıya sabret.

Her insanı iyi gör yüzünü eğme,
İyi geçin amma sırrını verme
Nasipse kapına gelir üzülme,
Emre itaat et kedere sabret

Yok et benliği sakın kindar olma
Metin ol, gevşeme, nefsine uyma
Mazlumu inletme, ahını alma
Dirençli ol zalime zulme sabret

Şu aleme kimler geldi, giderler
Ne idiler, ne oldular, ne derler,
Nice çilekeşler bizden öndeler,
Emrine şükreyle, acıya sabret

Bütün nimetleri yüce Hak verdi
O büyükler ne giyerdi, ne yerdi?
Kahırı çekenler lutfuna erdi
Nimete şükreyle, çileye sabret

16.7.1997
01/ ANKARA

“Bu şarkı burda bitmez”

PİŞTE GEL

Saltanat ne yüce olsa; halka inmek
Fazilettir, erdemdir; halkla birlik
Marifet, halk içinde Hak’la olmak
Git yiğidim; tez elden “piş’’ de gel

Uzaklaş; biraz ahbap, yarandan
Silkin; fani dünyanın varından
Korkun olmasın; hiç yarınından
Git yiğidim; tez elden “piş’’ de gel

Git gör; asıl karanlıklar neresi?
Neden millete terslik, gönül karası?
Geçer zaman; ne ki, iki direk arası
Git yiğidim; bekliyorlar ‘’piş’’ de gel

Nice sultanlar; daha önce hapse girdiler
Çok mazlumlar; maksuduna orda erdiler
Mülkün; emanet olduğunu orda gördüler
Git yiğidim sultanlık beratını al da gel

ÖTÜYORLAR

Kof sistemin üstüne; “irtica” şalı örtüyorlar
Elinde kamu gücü, milletin başında ötüyorlar
Ellerinde bin bir kara; istediklerine atıyorlar
Kendi kumaşlarından; elbise yapıp zorla satıyorlar
……………..
Hep ahkam kesiyor şarlatanlar
Gerçeği haykıranlar, içerde yatanlar
Yaşıyor en tepede; milleti batıranlar
Korku salıyor halka “malı götürenler”
6 Ekim l998 Salı

OLUR MU ?

Karanlık olmadan güneş doğar mı?
Ağrısız sancısız hastalık olur mu?
Aşk şarabı içen gayrısını görür mü?
Seven kavuşunca mahsun olur mu?

NE DEYİM?

Anlat; derler bana fetret devrini
Diktaya; demokrasi diyorlar, ne deyim
İnsanlar çekmiyor; bir birinin derdini
Seçilenler, deccala kul olmuş ne deyim?

Sormuyor hiç kimse; fukaranın halini
Zenginler; bilmez oldu eski halini
Ticarete döktüler; tarikatın yolunu
Hak yoluna; set çekmişler ne deyim?

Elinde güç olan en üstü gördü
Şimdi devir hep çıkara döndü
Dertler birikip dağlara döndü
Alemi yiyorlar kime ne deyim?

Bazıları der ki; illa bir lider gelse
Derim ki; millet mülkün sahibi olsa
Çok bela olmadan; akıllar başa dönse
Beyinler dumura uğramış kime ne deyim?

Kimi darbeyle, kimi seçimle geldi
Millet bir iken, beş binlere böldü
Vatandaş; ne felaha erdi, ne de öldü
İşimiz Mevla’ya kaldı; kime ne deyim?

16 7.1997
00.25 ANKARA

MÜJDELER OLSUN

Kendi dünyamda ..
Ağır ağır çıkıyorken Kocatepe camine
Akın akın giden insanlar gördüm
Hala bir teredüt varken içimde
“Alış veriş için değil”
İbadete koşanlar gördüm
Karakışta soğuk kış günü
Avlu dolu, cami dolu
Lavabolar dolu, girmek sırayla
Abdest almak sıra sıra
Sanki melekler
Birbirlerine ikram ederken gördüm

Hepsi genç ,hepsi ümitli
Bir heyecan, bir sevinç
Milletin göğsü kabarmış
İhtiyarları göz yaşı dökerken gördüm
Yılbaşı ne.. Noel ne?
Bugün Mekke’nin fetih günü..
Şeytana inat süfli hayata çekerken
Cazibeyle dizayn edilmiş şehrin caddeleri
Gençliği saf saf
Namaza giderken gördüm.
Sanki Mekke’ye akıyor fevc fevc insanlar
O günü kalbinde okuyor
Yeni bir fethe koşarcasına
O’na yönelen saf saf insanlar
Nur akıyor yüzlerinde, ağızlarda dua
Belki gönüller buruk ama
Ümitler canlı ve taze ulaşıyor arşa dua
Bir fetih ordusu gibi kendilerini ,fethe koşuyor
Sanki Kabe’nin şubesi diye, Kocatepe’ye
“Şehrin hakimleri” Ebu Cehillere inat
Uçarak yeni bin yılın fethine koşuyor

İzinler isteyip nazikçe müminlerden
Yer yokken bir eşik belirdi birden
Eşiğe oturup boyun bükerek
“Çiğneyin bu zalim nefsi işte” diyerek
Ne mümkün gelenler incitmeden geçtiler
Tekmelemeyi bırakıp nezaketi seçtiler

Namaz sonrası ‘büyük’ imamla karşılaşıp
“Ey imam bu gün fark ettin mi hali acep?
Bunca insanı koşturan ne idi sebep?
Bu gençlik bulurdu elbet nefsine hoş gelen şeyler
Bir de vahdeti baltalamasa kendine Müslüman diyen şeyler”
“Doğru elbet .. elhamdülillah .. yıkılmaz İslam kalası”
Bu gençliğin imana sarılma salası
Elbet yetişirse olur alası
Görsünler gidişatı kem gözle bakan kör olası…
Namaz sonrası akın ederken kitaba
Gençliğin kendini isterken gördüm
Çoğunun yoktu alacak parası ama
Okuma açlığını yaşayıp gördüm

Kutluyor cümle alem “Milenyumu”
Atina, Roma başka başka yerler
Hepsi ruhaniyet arayışında
Bekliyor, kurtarıcıyı bütün diyarlar
Pop şarkıcısı haykırıyor kanalın birinde
“Ey insanlık gittiğiniz yol yanlış”
Hayra koşun bulursunuz kurtuluş

Bombalarla imhaya yemin etmiş “Sarhoş”
İstifa ediyor, gerekçesi bir hoş:
“Halkımdan özür diliyorum”
“Mutluluğu sağlayamadım” gidiyorum
Güle güle devrin zalimleri çarlar.
“Minelyumda “ayağa kalkmış
Kendini saran karanlıktan haykırışlar
İnsanlık arayışında insanlar…

31.12.1999 Cuma

MUHTACIZ…

Nere dönsek; her yer zindan karanlık,
Yolumuzu aydınlatan nuruna MUHTACIZ…

Sarmış her yeri; küfür ve cehalet
Zulümleri söndüren; celaline MUHTACIZ…

Hemen kısılıyor; bir çift haklı söz,
İstişare yapan; meclislerine MUHTCIZ..

Bir şey olan; yüzümüze bakmıyor
Demir kalpleri eriten; tevazuna MUHTACIZ..

Yolları kendine açıp; halka kapıyor,
Kilitleri açan; anahtarına MUHTACIZ…

Kimse aydınlığa kibrit çakmıyor,
Karanlığımızı yırtan; çerağına MUHTACIZ….

Didişiyor, etimizi yiyoruz,
Senin hayat veren; müsamahana MUHTACIZ…

Herkes doğru; benim ki diyor,
Düşünceyi rahmet gören; idraka MUHTACIZ…

Kusur; hemen yüzümüze dönüyor,
Günahları örten anlayışına MUHTACIZ..

Halk; fırka, fırka bir yerlere gidiyor,
Ayrılıkları yok eden; serine MUHTACIZ…

Kendi mülkü gibi; cennet satıyor,
Bize takvayı gösteren; ölçüne MUHTACIZ..

Elinde olan; günü gün ediyor,
“Komşusu açken” diyen; dillerine MUHTACIZ..

En çok seven; çıkar için seviyor,
Allah için seven; yüce aşkına MUHTACIZ..

Putlar çoğaldı; herkes, kendi putuna tapıyor
Putları yok eden; iradene MUHTACIZ….

16.07.l997 Çarşamba
Mevlid_i Nebi 09,15

KUTLADIK CUMHURİYETİ

Neden, saltanatı söküp attık, niye
Yazdık ”Egemenlik halkın “ diye
Millet, kararını kendi versin diye
Kaldırıp Meşrutiyeti, kutladık cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Millet, her kararı kendi verecekti
Hızla kalkınıp medeniyete erecekti
Her işini kendi kendince görecekti
Bağımsızdık.! sevinçlerle kutladık cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Önce; Meclisi tek iradenin emrine verdik
Bu yazı eski deyip, millete yeni yazı verdik
Tüm okurları bir kalemde okumaz ettik
Yazı bilmez, cahillerle kutladık cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Mektep, tekke, cem evi, cemiyetlere tümden saldırdık
Hukuk dahil; köklü müesseselerin hepsini kaldırdık
Yeni diye; kurumları batıdan ithal edip aldırdık
Yeni cemiyetler kurup, balolarla kutladık cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Padişahsız edemedik, kendimize şef bulduk
Cumhuru yok sayıp, iradesine ipotek koyduk
Kanunları bile ithal edip faşistlerden aldık
Uyduk modaya, milli şeflerle kutladık cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Tek parti, tek şefle de seçim yapıyorduk
Listeleri gönderip mebusları atıyorduk
Halk için halka rağmen biz yapıyorduk
Halkevlerinde; halksız kutladık cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Faşizm modası bitti, kalacaktık yapayalnız
“Söz milletin” denince mühlet verdik biraz
“Hürsünüz; istediğini seç, ne yazarsan yaz “
Halkın iradesine boyun eğip, kutladık Cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Demokrasi bu, artık halk baş tacı ediliyordu
Yöneticiler milletin dediği yoldan gidiyordu
O kafa, iktidar gelmez diye çizgiden çıkıyordu
Çeteleri saldırtıp gece baskınıyla kutladık cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Kaldırdılar; Cumhuriyetin anayasasını
Soydular; “devrim” adına milletin kasasını
Cinayetlerle çıkardılar adaletin posasını
Cumhuriyet adına darbelerle kutladık cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Kurdular “devrim” adına halka türlü tuzakları
‘Hürriyet’ diye getirdiler millete her yasakları
Kendilerini kurtarmaktan göremediler uzakları
Çocuklarımızı; Almana köle edip, kutladık cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Yetmişlerde demokrasiyi lüks görüp
Tek düşünce adına muhtıra verip
Sağ sol kavgalarında gençleri kırıp
Beş bin ölü ile kutladık Cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Gevşedi diye oligarşinin vidalarını sıkarak
Kapatıp partileri, düşünenleri içeri atarak
Demokrasiyi kaldırıp uygun! “anayasa” yaparak
Bize has, Evrensel metotlarla kutladık cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

KUTLUYORUZ CUMHURİYETİ

Cumhuriyet ilimdi, İlmi terk edip kapatık kapıları
İşkencehaneye döndürdük; üniversite denen yapıları
Türbanı bahane edip, söz sahibi yaptık despotları
Kaldırdık ilmi, İlimsiz, irfansız kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Okullar garip, eğitim kısır, alim cahil
Fikirler mahkum, suskun bütün akıl
Borç dağlar aşmış, doğacaklar kefil
Devlet tefeci kucağında kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Halkın iradesini yok, sayıp partiler kapatarak
En sevilen başkanı, şiir okudu diye hapse atarak
Seçilenlerin üstünde atanmışlar hava atarak
Millette kimmiş? İrade bizim diye kutluyoruz Cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Örtmek için Susurluk’u , uydurduk koca bir “irtica”
Her çamuru attık; kalmadı ne talebe, ne hoca
Sermayeyi bile renklere böldük gerekçesi; “irtica”
İrtica kılıf; çetelerle, mafyalarla kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Cumhuriyet şerefine bol bol davul zurna çalıp
Her gün atıyoruz göklere havai fişek kalıp kalıp
Tüm binalara tek tip bez, göğüslere rozet takıp
Millet kesesinden; peşkeşlerle kutluyoruz Cumhururiyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Barış için zincir olup milletçe el ele verdik
Her düşünene, her yürüyene “bölücü” dedik
Hatta oradan örnek alıp Anıtkabire girdik
Milleti karşı karşıya yürüterek kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Yapamadık yeni bir marş; tüm devirleri arattık
Yetmiş beşde milletten korkup her yeri kararttık
Şefokrasiyi özleyip milletin gül benzini sarartık
Yetmişbeşinci yılda “onuncu yıl” ile kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Sebeb et Cumhuriyeti, ne var ise apar da apar
Memleket nasıl olsa gider kör topal, millet çeker
Çal ve kapat, “irtica” kılıfı var her kapıyı o açar
Milleti boş ver, eş dost ile kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Milleti korkutmak için uygun putlar yaparak
Hep yaranlar semirip servetlere servet katarak
Halkın kıymetli mallarını çetelere satarak
Türlü kılıflar içinde kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

On beş yıldır kırk bin insan kanıyla
Boşa giden altmış milyar dolar parayla
Düşmanların sarmış dört yanını sırayla
Dostların ! telkinleriyle kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Halk sanki sürüngen kıvrım kıvrım kuyruklarda
Düşüneni alıyorlar konuşma korkusu yüreklerde
Millet malından havai fişek atıyorlar yükseklerde
Trafikte birinci, enflasyonda öncü kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Millet perişan olsa da; ağalar, yapıyor ense
Saçılıyor, milletin altınları çetelere kese kese
Yürekler reddetse de ; rozet takmışlar herkese
Eğilirler rüzgar nerden esse kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Çalım atıyorlar ellerinde beytül mal ve kasa
İstiyorlar halk susun, çatlak ses hiç çıkmasa
Yeter ki istekleri olsun halk boğulsa da yasa
Birlik mühim değil, milleti bölerek kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Şehirlinin çoğunluğu hala gecekonduda
Sanki 75 yılda köylü kalkınıp ondu da
48 de tam üye olduğun Avrupa aldı da
Demokrasi cephesiyle ! kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Tek tip görüşle oldu, fikirler durgun
Halk taşıdı sırtında sizi, oldu yorgun
Her zaman aynı adla yapıldı soygun
Diktaya heves ederek kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

Yıllardır ne ilmi başarı, ne dışta hasiyet
Dünyada enflasyonda zirve, işler kesat
Düşünce yerli değil, sanatçısı da ithalat
Hamasetle, hararetle kutluyoruz cumhuriyeti
Cumhuriyete kavuştuk tak tak
Her yıl kutlarız biz onu rap rap

25.10 .1998-
ANKARA

KİM ERMİŞ MURADA…?

Pol-Pot misali milleti mi bitireceksiniz,
Zaman ilerliyor geri mi getireceksiniz,
Millet uyandı; nasıl kandıracaksınız,
Kılıçla, kanla, zulümle kimler ermiş murada…?

Kökünü kesip kurutmak; zalimlerin sanatı,
Firavun, Hitler, Stalin kurdular mı cenneti?
Sonlarını biliyoruz alırlar hep naleti,
Zulüm artınca Musa gelir, zalim ermez murada…!

Halkımız; hürriyeti kana kana içmek ister,
Birlik içinde çalışıp; alemi geçmek ister,
Milletin önünü aç; medeni cesaret göster,
Zulümle kim gitmiş ileri, kim ermiş murada.?

3.8.l997
03.00 – ANKARA

KEL GÖRÜNDÜ

Kafasında ki karanlığı; aydınlık gördü,
Hep o kafa; millete devamlı sırtını döndü,
Kurt iken; daima kuzu postuna büründü,
Yemez artık; takke düştü kel göründü.

Yollar yol olalı sürekli yüründü,
O semirdi millet her alanda süründü
Şarlatanlar fetva verdi, alim bilindi
Sökmez artık takke düştü kel göründü

Ne çağı bildi, bildirdi, ne ileri koştu
Ne yakaladı, yakalattı, hep uyuttu
Ne taklit etti, ettirdi, ne asra uydu
Foya meydanda takke düştü kel göründü

AKİT MUHABİRLERİ

I
Vekillerle, bakanlarla görüşürsünüz
Beylerle, efendilerle bilişirsiniz
Çok değişik insanlarla buluşursunuz
Sakın mağrurlanma, Akit muhabirleri

Her mevki er geç yıkılmaya mahkumdur.
Bilirsiniz her şey fani, baki olan Allah’tır
Hepimizin gireceği kara topraktır
Havaya girmeyin Akit muhabirleri

Sabahları, haber için telaş edilir
Ulaşmak için hep bir yerlere gidilir
Ankara’da haber bitmez, “en uygun” yerdir
Boşa üzülmeyin Akit muhabirleri

II
Elbet haber peşinde koşacaksınız
Nice zor olayları çözeceksiniz
Mutlaka güzelde yarışacaksınız
Kavga olur ama, hemen barışacaksınız
Haberin var mı taşıdığın o ağır yükten
Yarın değişir gündem, bu gün yazmazsan
Siz, ne var ise bize dairlerin simgesi
Sırtınızda dağlardan büyük dava, çilesi
Sen düşün, sen taşı, taşımaz senden başkası
Sabret bu son karanlık, aydınlığın gebesi
Haberin var elbet taşıdığın yüce değerden
Rüşeymler gibi fışkırıyorken filizler yerden

Okuyucuların bilirler, her an secde eder seni
Düşünür mutlak, Bismillah der habere gider
Zannederler; can verir davaya, hep serden geçer
Sen refiklerinden farklı görülen, bir muştunun habercisi
Korkulur, çekinilir taşıdığın cevherden
Kapılar aralandı kervanlar çıktı surdan
Sen beklenen çağın, dantelini işleyicisi
Sen gülmeyi unutanların; gönül sevinci
Sen yaptığına gururlanmayanların; kıvancı
Sen sabret, sen yürü, sen ağla, gülsün başkası
Çağa hükmettiğini sananlarca hakikat dişlenirken
Farkında mısın, yeni çağ dantel dantel işlenirken?
1997

l ll
Kurmuşsunuz ekibi, başınızda bulmuşsunuz Serdar’ı
Yardımcısı yaşından olgun, sanki bir Veli
Uysal, çalışkan belli ki; Bilal-i Habeşi
Nurunu taşır, asaleti mutlak Faruk’i
Cevval isminden müsemma tamamdır, Ali
Hep Bayram’lar gibi şen ve neşeli
Sevgisi kalpten, açsanız can Halil’i
Yarışta eştir erkeklere Aişe gülü
Hizmetçiniz olsun yaşlı ve ihtiyar biri
Yaşlı temizlikçiniz; “adetine aykırı” size hizmet eder
“Okuyucuya layık olasınız” diye hep dua eder
Siz ne emretseniz; yüksünmeden hep kabul eder
İnanır ve güvenir ki Rabbinin hoşuna gider
Çile bu; ne etseniz nafile, bu iş kırk gün sürer

AKİT GAZETESİ
Sen; ciğerlerine kezzap dökülenlerin nefesi
Sen; dili kerpetenlerle çekilenlerin sesi
Sen; kalbi hüşyarların yürek fısıltısı
Sen; gönlü kırıkların devleşen gürültüsü
Sen; volkan kaynayan Ummanların dalgası
Sen; beklenen haber muştusu Akit gazetesi
Sen; kendini ifadeden yoksunların dili
Sen; devasa dertlerin derman merhemi
Sen; ötelerden beklenen haberlerin haberi
Sen; atar damarları kesilenlerin çırpıntısı
Sen; müjdeci şafakların ilk ışıltısı AKİT gazetesi
1997 ANKARA

SİLEMEZSİN

Kendini ne sanıp,
Dev aynasında görüyorsun,
Sen kimsin, kimin yadını sileceksin ..?
Ol deriz .. Treni kaçırdın; artık olamazsın
İlerle, yücelere er dendi, artık eremezsin
Parçalayıp, ezip, kahredip gülmek istiyorsun.
Amma istesen de artık, gülemezsin
Heveslerin büyük, amma kendine güvenin yok.
Gölgenden bile korkarak bir yere varamazsın.
Gücün ne ki..? Köşende zırlamaktan gayrı..
Yemezler; kimsenin adını silemezsin
1.8.1999

İmtihandır elbet hayat ile savaşmak
Bir destandır zalime karşı yaşamak
1.8.1999 Pazar 17.16

KADINLAR

Onlar öllük eler
Çocuk büyütürdü
Onlar çapa sallar,
Bağ bozarlardı
Onlar ki;
Zengin muhitlerde
Temizliğe giderler
Hademelik yaparlardı,
Devlet işinde,
Çok da otantik görünürler
Gayette hoş karşılanırlardı…
“Tehlike” mi….!
Hayır ..ne tehlikesi?
Hep veriyorlardı
Ne zaman istediler
Sorgulamaya başladılar
“Tehlikeli” sayılıp
Kızgın lavlarda haşlandılar

Dilipak, Taşgetiren
ve
tüm insan hakları
için zulme
direnenlere …
İNSANLIK ONURUNU MİRAS BIRAK

Korku neden..? dağa adam kaldırıyorlar
Mapuslara; düşüneni, yazarları aldırıyorlar
Katilleri, çeteleri bırakıp halka saldırıyorlar
Bir avuç azınlık! Kendilerini kandırıyorlar…

Dersiniz; ne etmeli ki, düzen böyle gitmeli
Özgürlüğü, İlmi atıp; aklı baştan sökmeli
Hapishaneler yetmez, ülkeyi zindan yapmalı
Kapatıp kapıları yüzlerine her rantı kapmalı

Eh ‘’demokrasi sınırlı’’, ’’süreç’’ diyorlar
Elbet yanlışı bilip, hakikati görüyorlar
Neler uğruna kurda kuzular veriyorlar
Çevrilmişler maskaraya rol yapıyorlar

Kurtulmak için çırpındıkça batıyorlar
Halkın bal olan aşına zehir katıyorlar
“Hak” diyeni kim adına içeri atıyorlar
Hangi ödünle zalimin dizinde yatıyorlar

Aldırma, Dilipak, Taşgetiren tarih yazacak
Hangi zalim hedefe varmış sen ona bak
Zorbalar da bilir düşünceniz hilesiz ve pak
İnsanlık onurunu varislerinize miras bırak

Kuzu kurda kalmaz şerefli tavır koysak
Konuşan ! Türkiye de düşünce yasak
Millet şaşırdı gitti hangi sözünü alsak
Korku..! Hakikati haykırırız; tek kişi olsak

Divane der ki; imana hiç bir güç yetmez
Düşünceye zincir takmak; bu olamaz
Zalim murada ermez, inanç zulümle bitmez
Zorbalık sadece hak ve haklıya sökmez

13.10.l998 Salı
02.40 ANKARA

HEDEF

Söyleniyorsa; bir davanın türküleri dillerde
Geziyorsa; meşalesi artık temiz ellerde
Nakşedilmişse sevgisi müştak gönüllerde
Hangi yoldan, hangi araçla ..? Set çekilemez ki

Diller kesilir, susturulur belki
Gönüllere girip sökülemez ki
Kapılara kilit vurulur belki
Beyinlerde ki Hedef engellenemez ki
9.7.l997 Çarşamba
ANKARA 13.30

HAKKINIZI HELAL EDİN

Bir irfan ehli çağırdı. Gittik.
Gusülle yazdılar. biz abdest ettik.
Devir devran oldu, fetrete erdik.
Sevgilerle ALLAH’a ısmarladık

Bir ummandan yolum ……vardı
İnsanlar has, hizmet güzel geldi.
Hak nasip etti rızkımızı verdi
Aziz gençler hizmet hitama erdi

Kim ne zaman, nasıl neyi bilirdi
Rabbim sizin hizmetinize verdi
Heyecanı iyi, çok mutena yerdi
Yolumuz bir başka mekana erdi

Belirli günde size hizmet ettik
Kırmamaya azami dikkat ettik
Belki bilmeden bir kusur ettik
Gönül bir, hakkınızı helal edin
l.ll.l997
ANKARA

GÜZEL ve SU
DGM’de bir şişe su
ifade veriyor Güzel

Hür dağlar; sanki zincirlere vurulmuş
Özgür ırmaklara setler kurulmuş
”Anadolu dara” hükmü verilmiş,
Kaynak kesilmiş, bir damla içiyor GÜZEL

Başı dik; hürriyete ermek için,
Çağlıyor bentleri yıkmak için
Kükrüyor; zinciri kırmak için
DGM’lerde tarihe ders veriyor bir GÜZEL…

Ülkemde dağlar yeşil, kuşlar hür
Ne yapsan, ne tutsan ateş ve kor
Zindana soktular, gel halimi gör,
Tank gibi demokrasiye yol açıyor bir GÜZEL

Diyorlardı Ehli beyt için “ya teslim ol, ya öl”
Ülkesinde bacıma da diyorlar “ ya öl ya teslim ol”
Kavruldu memleket sanki sahrada çöl
Hüseyin gibi hürriyet suyu içiyor GÜZEL

Halkı bir şişeye tıkıştırdılar,
Nefesleri kesip sıkıştırdılar,
Düzen için; alemi kokuşturdular,
Kerbela‘ da sanki sırra koşuyor GÜZEL

Zilleti değil gönülleri seçiyor,
Hür başaklar için tohum saçıyor,
Özgür enginlere yelken açıyor,
Zulme dur deyip, sevgi işliyor GÜZEL

GÜZEL TUTULMUŞ
İnsanlarımın gökteki kuşlar kadar özgür,
Deryalarda ki balıklar gibi mutlu ve hür,
Demokrasinin buğdaylar gibi verimli ve gür,
Olması için mücadele verirken bir GÜZEL tutulmuş…!

Serkeşten, ayardan korumak için ocağımı,
Demokrasi için kalkan ederken kucağını,
Düşünülmüş; gangsterler gibi kaçacağını,
El hak usulüne uygun ! bir GÜZEL tutulmuş …!

Saçlar ağartmacasına hizmet ettiği devletini;
Söylerler “TAGYİR, TAHKİR, TEZYİF” ettiğini,
Bir zaman aynı uğurda DİVANE’nin yattığı,
Şanlı bir suçtan ! iyi ki GÜZEL tutulmuş…..
7Ağustos1999
Abdi İpekçi Parkı
10.45

Yavuz Gökmen …
tekbirlerle uğurlandı

GİDECEĞİN YER ORASI
İster sultan ol, ister veli, deseler de yüz karası
Mağrurlanma, gireceğin iki arşın toprak arası
Tüm kötülükler bağışlanır unutulmaz dil yarası
Ne kadar ünlü, şanlı olsan gideceğin yer orası

Eh biraz şöhretli olursan dizilirler sıra sıra
Büyükler! Saf tutarlar gerdanları kıra kıra
El sıkmaz, selam vermez onlar büyük aklı sıra
Ne yazarsan yaz,kim olursan ol gideceğin yer orası

Kocatepe Camii geniş, avlu ferah mezar dar
Yaptığın kalmaz yana mutlak hesap var
Şimdi önünde arkanda koşan insan var
Ne yüce makamda olsan gideceğin yer orası

Halkı idare etmek isteyenlerin hepsi burada
Güvenoyu, muhalefet sıkıntılı iktidar darda
Zulüm ebedi sürmez, biter diktatoryalarda
Dur hey nadan, kim eğler gideceğin yer orası

Önlerde yer kapıyorlar, tv’lere çıkmak için
Koşturuyor haberciler, bir resim çekmek için
Beklemiyor cenazeyi bir an önce kaçmak için
İşin bitti, verdin mesaj, ahir gideceğin yer orası

Geçit yapıyor sanki eski yeni başbakanlar
Ünlü çok, iltifata.. şaklabanlar…… bakanlar
Cenazede de birbirine yaklaşmayıp kaçanlar
Halk içinde buluşmasanız da gideceğiniz yer orası

Güya cenazedeyiz ya, saygı! giden ölüye
Pazara çıkmışlar gibi, yapıyorlar defile
Hayretle ediyorlar eskiye gösterilen ilgiye
Ne kadar güçlü olsan gideceğin yer orası

Gelmişler; yazar, çizer, konuşanlar, susanlar
İktidardan düşenler, tekme vurup asanlar
Yan gözle süzüyor, hep arkasında gezenler
Ne kadar ünlü olsan gideceğin yer orası

Vatandaş diyor “Gökmen eğilip bükülmedi
Kalemini satıp, hiç bizi yanlışa düşürmedi
Kuvvetliden olup, halka bir an yüz çevirmedi
Tekbirlerle uğurlandı.!” Gideceğin yer orası
26.10.l998 Perşembe
Ankara,05.00

GELİR
Sabır et, sert geçen kış uzun sürmez
Buz dağlarını yok eden yaz gelir
Gülüm, hiçbir zulüm ebedi gitmez
Aydınlıklar uç verince, tez gelir
İman ehli gönlü paslı tutamaz
Kalbini temizleyecek nur gelir
Sonsuza dek sürmez umut kesilmez
Derman dize, görmez göze; fer gelir
Edepsizlik; her gün seyir edilmez
Biter; hayasızlık, yüze; ar gelir
Her güvendiğine sırlar verilmez
Sırttan hançerlemeyecek; er gelir
Hep anlaşmalar sanma ki bozulmaz
Hesap tutmaz; başlarına dar gelir
Hiçbir müttefiklik ebedi olmaz
Yeter, kaybedilen artık kar gelir
Her yatan hastadan; ümit kesilmez
İlaç almakta; hareket gelir, can gelir
Her devirde liderler; cüce olmaz
Milletin dilini bilen, kalbini gören ser gelir
Hesap alt üst olur dünya dar gelir
Milletin başına; yiğit, ser gelir
Dostum sabır et, aşılmaz dağ olmaz
Çekilenler ne ki, bunlar hiç gelir
İmanla çarpan yürek mahzun olmaz
Çarpınca gönüllere Hakkın ışığı
Cümle alem bir olsa da vız gelir
l6.07.l997
02.00 / Ankara

GELECEK

Menzile varmaya bir burak gerek,
Çok çalışıp çook yorulmak gerek,
Problemler çözmeye bir ilim gerek,
Sığ vehim yerine akıl gelecek…

Kederlenme, başında ışık halesi nesil gelecek,
Maneviyat bilecek, müspet ilim bilecek,
İlmel yakın bilecek, aynel yakin görecek,
Kılı kırk yaran tartı, mizan gelecek…

Sorgular soruldu, hesap başladı,
Işıklar belirdi, ufuk görüldü,
Geceler dürüldü, her şey belirdi,
Karanlığı yırtan rüşeymler gelecek…

Hastalık ne olsa bilinmez değil,
Derdimize ilaç bulunmaz değil,
Dağ ne yüce olsa aşılmaz değil,
Derdi yok edecek hekim gelecek…
16.07.1997
01.30. ANKARA

GELECEGİZ

Yaktın yıktın ne kazandın,
Kazancın ne nere gidiyoruz,
İstibdat baki kalır mı sandın ?
Mal ortada, dövünüyorsunuz…

Bir ucube zümrenin elindeyiz,
Tüm demokratların dilindeyiz,
Biz tüm milletin gönlündeyiz,
Korkun o geliyoruz, geleceğiz….

Hiç görürsün neye baksan,
Zaman çözer sen ne yapsan,
Kalmaz; vucut atar çivi çaksan,
Daha önce yaptın, biliyoruz….

Şükür, geçiniriz kıt kanaat,
Az sabır et; çalar elbet saat,
Bu ayarlar; son bir gayret,
Piliniz bitti, biliyorsunuz..

Dünya yeni değil eski handır,
Hayalin;demir kapılı virandır,
İbret al öncekiler de perişandır,
Hep dayandık, dayanacağız…

Halktan kimi aşırır, kimi çarpar,
Her dikta kendi putunu yapar
Kılıflar uydurur hep cebe atar
İnanmadık, biliyorduk, biliyoruz…

Eserin bak sürü sürü viraneler,
Sokaklar kerhaneler, meyhaneler,
Ense kalın, ellerinde hep kadehler,
Susar, söylemezdik, söylüyoruz…

Kanal kanal, Tv lerin, gazetelerin,
Çağdaş! cübbeli fetva veren hocaların
Mana aranmaz sözcüklerin hecelerin
Hepsi birden ele verdi izliyoruz

Gizlesen ne, işte bak aynan basın
Vur davula, zilleri tak o oynasın
Götür malı, sen yap millet duymasın
Kalk ayağa, artık duyduk haykırıyoruz…
03.07.l997 Ankara

“İnançlara saygı
ve
özgürlük için
el ele” zinciri
EL ELE ZİNCİR
Yetmişlik dedeler, tutmuş elini torununun
Nine zincir de, bulunması için; barış yolunun
Anne diler; hür okumasını kızı ve oğlunun
Bulunmasını istiyor; bütün millet akıl yolunun

Zincirlenmiş insanlar el ele; sadece barış istiyor
Genç, ihtiyar kenetlenmiş birbirine; özgürlük diyor
Kucaklaşıp, herkese milyonlar gönül veriyor
O Hakkı görmüyor; Tv de, İslam’a ‘’savaş ‘’veriyor

Halk sesini duyurmak için el ele vermiş
Özgürlüğü gaye, türbanı bayrak etmiş
Dünya böyle bir olay ne görmüş, ne bilmiş
Türkiye hürriyet için, tek sıra bir yürek olmuş.

Eller elere verilip, inanç, özgürlük diyor
Tüm kalpler bir, diller duada hep dirlik diyor
Vatandaş birleşmiş, ayrılık yerine birlik istiyor
İnsanlar sıra, sıra çiçek açmış yurdu süslüyor
11.10.1998 -Ankara

DÜZLEMEK
Korkmak, düşüncenin aydınlığından,
Perdeler çekmek, kendi karanlığından,
Yeni baştan, dünyaya şekil vermek,
Törpülemek sivrileri, düzlemek eğrileri…
Kendince, kendine göre, tek tip,
Bu insanları anlamak mı..?
Nasılda kıskanıyorlar, kızıyorlar;
Düz olmayan her şeyi; dünyayı, evreni,
Milyarları kendi gibi düz yapmak,
Buyruklarla törpülemek, tanklarla…
İzliyorum onları beynim fırlarcasına,
Sığ saltanatların da hükmedenleri…!
Kendi düzlüklerini kutsarllar,
Kendi kutsadıklarından cennetlerini yaparlar,
Cennetlerine sade kendilerini atarlar…
Beyinlerdeki kıvrımları düzlerler.!
Düzleyemedikleri her şeyi…
Yaptıkları cehennemlerine atarlar
Cennetleri, cehennemlerini yakarlar…
1997 ANKARA

DURAKLARDA – KUYRUKLARDA

I
Vermişsin emeğini bilgini
Zamanını, üç beş kuruş için
El açmamak onuru korumak için
Seyredersin seçtiklerini
Bakarsın poz verişlerini
Tek kişilik araçlarda
Saltanat sürüşlerini…
Tanırsın;
Sırtında taşıdıklarını
Duyarsın sevinçle
Özgürlüğün tadını.!
Onlar; bakmazlar
Anmazlar adını
Savurursun;
“İsyanın” en okkalısını
Yüreğinde hissedersin,
Atılmışlığın acısını ..
Sabah, akşam çekeriz biz;
Duraklarda, kuyruklarda
Kalbimiz yorulur
Tekler ansızın
Ölürüz biz
Yatak gibi duraklarda…
Komşumuzu,
Tanıdığımızı diller
Özgürce
Dedikodu yaparız duraklar da
Çare bulucular ..!
Adaam sende iş mi?
Biz kurtarırız
Vatanı duraklarda…
On metre geride
Belediye başkanı
Elli metre ötede
Hükümetin ayağı başı
İşleri başından aşkın
Senle mi işi…
Yeni gelmiş askerden;
başladı anlatmaya
Sakarya da atmış birayı
Nasıl kapanır ağzı
Şemdinli son noktada
Çatışırmış eşkıya ile
Çelişkilere isyandan
Sanki yemiş kafayı
İsyanına isyan eder
İsyankarlar bile….
Kuyruklar da öğrenir
Duraklar da söyleriz
Memlekette sıkılır
Kuyruklarda çekeriz çile…
Sarılmış iki kız; O.. ne..?
Saçı uzun, meçli
Kulak küpeli
Burun hızmalı
Bırakmıyor
zorluyor genç kız!
Dudak dudağında
Umurunda değil dünya
Kalabalıklar,
Umarsız, geliyor vız.
Evlerde zaman mı var.?
Her yeri Tv kapladı süre dar
Ayıramayız, vakit bulamayız
Sevgilerimizi, aşklarımızı
Duraklarda yaşarız
Ayrı dünyalarda yaşar
Buluşmak için,
Duraklara koşarız…
Dalıyor, elinde torun
Yaşlı teyze
İtirazlar homurtular
İndiremiyor kimse
Saygı görecekti belki
İzin istese …
İş yerini anlatıyor
Yanımda ki kim ise
Çelişkilerimizi görürüz ;
Duraklarda
Heyecanlarımızı yaşarız
Kuyruklarda …
Kurtuluş kıvılcımlarını
Yakarız yüreklerde
Kurtarırız memleketi
Çözeriz sorunları
Aramızda ki nutuklarda
Tepkilerimizi birbirimize aktarır
Demokratik! Yürüyüşlerimizi
yaparız ..
Duraklarda…Kuyruklarda
9.7.1997
19.20 GÜVENPARK

YAZMAZSA……
Abdurrahim Karakoç:
”Şiir söyleyene ceza
veriliyor şiir yazmayacağım “

Yazmasanız; kimin kimi sattığını
Ne bilirdik ’böyüklerin bildiğini’
Nasıl soyup nerde “stres attığını”
Göremezdik şafakların attığını

Haykırmazsa; zulme karşı şairler
Oynatmazsa kalemini yazarlar
Çakal, tilki hepsi tekmil azarlar
Altın çekilince; pula kalır pazarlar

Düşünsen ne; söylemesen ne?
Düşünceyi koymayınca ortaya
Kime fayda vere, kıymeti ne?
Suskunluk huzura belki bahane

Kalem; satıldı, sermayeyi bitirdi
Zulüm; artı millet bezdi, yetirdi
Ne yapalım devir böyle getirdi
İrtica edip çağı şefliğe götürdü

Bahar beklerken, kara kara bulutlar
Kabus gibi çöktü, yitirildi umutlar
Çullandı millete hemen aç kurtlar
Alem yıktı, bizde hortladı putlar

Güya halk içinden çıkıp geldiler
Taviz üstüne her tavizi verdiler
Meclisin içinde bile zılgıt yediler
Yağcılığı cana minnet bildiler

Halkın halini; kim, nasıl, nerden bilecek
Şairler; nükteyle iğneli rapor verecek
Ki;insan idrakına iletip tarihe kazacak
Kör olmaz mı vicdan aydın susuncak?

Yazmazsa kaplanlar; azar sırtlanlar
Artar zulmün ateşi yine herkesi yakar
Yarın dillerin, kalemin hesabı da var
Bülbül ötmezse; meydan kargaya kalır
1999-Ankara

GELİYORLAR ÜSTÜMÜZE ÜSTÜMÜZE

Tarlalar; hoş onlarındı ama
Onlar eker, biz biçerdik
Malları biz alır, biz satardık
Bağları onlar beller, biz bozardık
Krediyi; bilmezlerdi, biz ayarlar
Bulup, istediğimize verirdik

Biz bilir, biz söylerdik; onlar, dinlerdi
Onlara bir şeyler oluyor
Sanki taşlar yerinden oynadı
Hep beraber geliyorlar;
Üstümüze üstümüze

Demiri; alırlardı bizden
Isıtır, döverlerdi
İstekleri; saban demiri idi
Gerisini biz yapar, biz verirdik
Ne işleyeceklerine; biz karar verirdik
Planlar, istediğimizi bilirdik
Çalışırlardı, istemeden çalışırlardı
Demiri; çelik yapıyorlar
Kendileri yapıp, başkasına satıyorlar

Çalışıyorlar, düşünüyorlar da
Üstelik muhakeme ediyorlar
Geliyorlar üstümüze üstümüze
Okullar, yollar
Fabrikalar,
Çiftlikler bizimdi
Okullar yapıyorlar,
Fabrikalarda üretip;
Bir yerlere satıyorlar
Hemen bitişiğimizde;
Evler alıp yatıyorlar
Arabalarımız vardı; el kesesinden
Aval aval bakarlardı
Caka satarken, yollarda
Sesimize çıkarlardı
Biz de derdik, bazen” tanrı “diye
Hatır için giderdik cenazeye
Anlamaz görünürlerdi, bile bile
Ürkerler, sinerler az bilinirlerdi
Yemeklerde, semahatlarda yoktular
Sağımızı, solumuzu doldurdular
Aynı masada oturup .. gözlerimize soktular
Yanımızda…
Ne oluyor?.. bu putlara ..
Anlatıyoruz; hiç hareket yok.
Sorunca söylüyorlar putların özeliğini
E..nasıl bilelim? Putları sevdiklerini
Geliyorlar üstümüze üstümüze
Çabuk olun ..!
Meydanlardaki korumaz oldu;
Kapıların önlerine dikin putları
Beyinlere girmez oldu;
Gözlerine sokun putları ..
Çabuk olun!..
Geliyorlar üstümüze üstümüze
20.6.1997
Bazılarının çilesi
hoyratlara meze oluyor

GÜZEL’E MEKTUP…!

Zindan; iki hece, söyler geçeriz
“Bana değmeyen“ der rahatı ! seçeriz
Ektiğimizi bir gün mutlak biçeriz
Mazlumların selamını veriyorum GÜZEL

Fikir; ne büyük çile, zikir ne? Gör ki, bilesin
Hayatında hiç olmazsa bir kez göresin
Orda biraz ders alarak büyük sırra eresin
Şimdi Medrese-i Yusufiye’de okuyor GÜZEL

Oku, dışarıda istersen milyonlar oku
Çileyi bir an gergef gergef beynine doku
Atılırsa menzile ulaşır elbet hürriyet oku
Hürriyet mücadelesi için yatıyor bir GÜZEL

Bugün bayram! Zindanlarda ne ola,
Milletin derdini; kim yüreğinde duya?
Zalimin işine bak, eller gidiyorken aya
Düşünmesi “tehlike” bulundu yatıyor GÜZEL

Zindan; hep demir parmaklıklar arkası değil
Niceleri güya hür, hürriyeti elinde değil
Kendilerini sağlama almak, alçaklar(!)daki meyil
Korktuklarını zindana sokuyorlar bir GÜZEL

1997’de gücüm “tutulmuş bir GÜZEL”demeye yetti,
Az sonra zalimin yüzüne, zulmünü sormayı Hak nasip etti
Çok sürmedi ki sesimizi kesmeye “basit bir salak” yetti
Sen içerde, güya ben dışarıdayım ama mahkumum GÜZEL

Gidip başvekalette; bu zulmü haykırmaz mıydım
Hiç olmazsa zalimin yüzüne tükürmez! miydim
Ürkeklere ne bu zillet, zinciri çözün demez miydim
Sırça köşklerde ahkam kesenler, zincir vurdu bir GÜZEL

Bir gün der mi; bu millet? Artık zillet yeter
Zindan günü sayılı, bir gün nasıl olsa biter
Dostlar gelmez, gelemeyiz ama sana Allah yeter
‘Cani’ye “af”düşünenler “masumu” yatırıyor bir GÜZEL

Zindandan mektubun geldi tam iftar sırasında
Bilmem geçer mi ? Ama dualar edildi her defasında
Duyar mı? Deccallar; beyni durmuş, aklı midesinde
Halk garip, beyler “şeytan” sofrasında, hapiste GÜZEL

İstemezdik bayramlarda böyle tebrikleşelim
Arzular ki; zulme karşı hep beraber birleşelim
Önce benliğimizde ki beni atıp, insanlaşalım
Ufukta ki hayırlı bayramlara fidye için yatıyor GÜZEL
9.Ocak 2000,
07.00
Ramazan Bayramı 2. gün

Ecevit :
İki yıldır ilham perisi gelmiyor.

Memleketi zulüm ile idare ederken
Elinde hür beyinler çürütülürken
Sel olan göz yaşları taşları eritirken
İlham perisi niçin gelsin Ecevit

Sen bir kilo sebze almış değilsin
Ekmek parası ne ki, nereden bilesin
Ekmeğimizi haydutlara hırsızlatırken
İlham perisi niçin gelsin Ecevit

Saptamalarından memleket kıvranıyorken
Batı, İskandinav,Yunan, derken Tayvan
Işığını ararken bambaşka başka yerden
İlham perisi neden gelsin Ecevit

Düşünenlere ettin memleketi zindan
Hınç mı alıyorsun Yunus’tan , Hacı Bektaş’tan
Bilir misin, o pınarlar beslenir hangi kaynaktan
Kaynağın ters, Ummanlara nerede ereceksin Ecevit

ÜRKEKLİK
Söylenmişti özler; ben ne ekleyim
Serpilmiş ölü toprağı, boşuna mı
Ümit bekleyim
Kafkasya’da en diri ocak sönerken
Ağlamak fayda etmiyor
Ama kimden hareket bekleyim
Ülkemin en hareketli gençliğini; teslim aldılar
Kondurup başlarına devleti; morfinledirler
Aslan mı “kükreyen..! “
“ Kedi..!” dediler
Milli ! ülküyü bir koalisyonda yediler
Can Kafkasya kendi bahtına yan
Şamilden bir ruh, dayanabilirsen dayan
Batıdan ses gelir, İslam kalkmaz uykudan
Uyan ey gençliğim şanlı maziye uyan
Osmanlıdan beri seni uykuda boğan
İhmal , alçak “ürkeklik “
16.12. 1999
9 Ramazan

VE PERDE KAPANDI..
Çalgıları, 28Şubat. Zil takıp oynadılar
10 yıl gümbürtüsünde malı götürdüler
Yolsuzluk tufanında soygunlar
Hazinede para kalmadı bitirdiler
Moru, kırmızısı, siyahı bütün renkler
Kartalı, şahini, sülünü cümle kuşlar
Yıldırımı, kasırgası türlü operasyonlar
Lağım patladı,açığa istismarcı yüzler
Kenara atılınca anladı boş savaşlar
Perde kapandı çünkü oynandı oyunlar

Hiç yorum yok:

kim nerde görmüş ise öyle bilir....... Necati Çavdar

  https://www.facebook.com/photo/?fbid=10155049048712700&set=a.10153847261797700 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10150497860737700...