http://necaticavdar.blogcu.com/burasi-anadolu-ic-ice-oluslarin-memleketi/20322850
BURASI ANADOLU.. İÇ İÇE OLUŞLARIN MEMLEKETİ..
UĞURLAR OLA…
22 Ağustos 1942'de Kırşehir'de doğan Uğur Mumcu, bir dönemin “sakıncalı piyadesi “ idi.
Uğur Mumcu, işlediği idda edilen suçlar nedeniyle askerliğini er olarak Ağrı'da yaptı.
Mumcu, askerlikte ki yaşadıklarını "Sakıncalı Piyade" adlı bir kitapta topladı. Bu kitap, tiyatrolarda oynandı.
Sonra ..
İlerici..Araştırmacı-gazeteci sıfatıyla “Büyük gazeteci “ dendi.
Ve bir gün geldi, 24 Ocak 1994'de bombalı bir saldırı ile öldürüldü.
Kendisi “yobazların karşısında yer almış” ve "din-politika-ticaret" üçgenini çizen/çözen kişi olarak “yeşil sermaye” konusunu işlediği gerekçesiyle hemen suçluyu buldular.
Olsa olsa “şeriatçılar” özellikle de “İran” parmağı ile öldürüldü propagandası yapıldı.
Toplum o yönde yönlendirildi.
Cenazesi için büyük kitleler toplandı.
Biz; “Uğurlar ola uğurlar ola” şarkısı ve “Kahrolsun Şeriat “ evazeleriyle Ankara’yı inleterek geçen korteji “Sol “ tandanslı ve SHP’nin Keçiören Belediye Meclis üyesi Av. Osman, Atilla beylerle merasim geçişinin en iyi izlendiği noktalardan biri olan Soysal İş merkezinin 4. katından seyrediyoruz.
Cenazeye katılanların bir ucu Maltepe camine vardı, ama hala Ziya Gökalp Caddesi, insan seliyle dolu..
Tam o sırada Ezan okundu.
O “ Kahrolsun Şeriat” diye Ankara’yı inletilen sloganlar kesildi.
Yanımdakilere dedim ki; “işte Ezan.. Şeriat konuştu. Kalabalıklar sustu.”
Evet, Ezan okununca, Ezan’ın ifade ettiği değerlere karşı kışkırtılan kalabalık “sustu”.
Aslında baştan sona çelişki vardı. Şeriatın gereği yerine getirilmek üzere musallaya konmak için Maltepe Camiine götürülen cenazede; kalabalıklar ; “Kahrolsun, Şeriat” diye bağırıyordu.
………….
Ne Meclis Mumcu Cinayetini araştırma komisyonu ve Başkanı Ersönmez Yarbay’ın iyi niyetli çabaları..
Ne sonradanCHP’den Meclis Başkanvekili seçilen hanımıGüldal Mumcu’nun gayretleri.
Ne de Mumcu’nunabisi Av.Ceyhan Mumcu’nun çırpınmaları hala “faili mechul” kalan cinayetin çözülmesine yaramadı.
Gazeteci olarak defalarca görüştüğüm Av.Ceyhan Mumcu’ya “ iddia edildiği gibi bu cinayetin arkasında İran ya da Şeriatçılar/İslamcılar mı var?” diye sorunca kısa ve net cevap verdi:
Bu cinayette ne İran’ın nede İslamcıların bir menfaati yok. Kimin menfaati var ise o kesim işlemiş/işlettirmiştir “dedi
Yıllar yılı, bir ışık görülmedi.
Kimileride diyor ki;
“Devletten alınan belgelerle gazeteci olunur mu?
O belgeyi veren seni kullanmış olmaz mı?”
O belgeyi veren seni kullanmış olmaz mı?”
…
”Sözün özü:
Evet, çok sayıda gazeteci bulaşmış bu işlere ama gazeteci kimliğiyle devletin üst katmanlarını bilgilendirenleri “casusluk” suçlamasının dışında tutmak gerek(!)
Örneğin Uğur Mumcu; Evren Paşa’ya iletmek üzere elindeki dosyayı Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Sorumlusu Erkan Gürvit’e götürmüş; “Paşamın bilgisi olsun, yazacağım konuyu” demiş…
Ardından yine bazı dosyaları dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ’a vermiş Mumcu ve “Bilginiz var mı Paşam?” diye sormuş…
***
Tabii bu dosyaların nereden geldiğini, rahmetli Mumcu’nun bildiğini, paşaların zaten bildiğini biliyorsunuz değil mi? “ (1)
”Sözün özü:
Evet, çok sayıda gazeteci bulaşmış bu işlere ama gazeteci kimliğiyle devletin üst katmanlarını bilgilendirenleri “casusluk” suçlamasının dışında tutmak gerek(!)
Örneğin Uğur Mumcu; Evren Paşa’ya iletmek üzere elindeki dosyayı Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Sorumlusu Erkan Gürvit’e götürmüş; “Paşamın bilgisi olsun, yazacağım konuyu” demiş…
Ardından yine bazı dosyaları dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ’a vermiş Mumcu ve “Bilginiz var mı Paşam?” diye sormuş…
***
Tabii bu dosyaların nereden geldiğini, rahmetli Mumcu’nun bildiğini, paşaların zaten bildiğini biliyorsunuz değil mi? “ (1)
Gerek Emniyet istihbarat’ın kurucusu Emekli Vali Ergün Gökdeniz ile Mahir Kaynak’ın değerlendirmelerini (2) meraklısına havale edelim..
Onca geçen zamana rağmen “Uğurlar ola” diye uğurlanan Mumcu’dan ses seda yok..
SANCAK ve KOÇ
ATAK projesini alan gurubun yöneticisi Mustafa Vehbi Koç; Cumhurbaşkanı ile görüşmesinin ertesi günü öldü.
Elbette Hz. Azrail, alacağı can için dilekçe vermiyor. Ecel gelince, kimse de mani olamıyor.
Tabutuna konan sancak da ki ilahi mesaj da ;
"Lâ ilâhe İllallâhu el-Melikü'l-hakku'l-mubîn Muhammedun resûlullâh sadiku'l-va'di'l-emîn." yazıyor.
"Hak ve gerçek olan kâinatın sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Güvenilir ve sözünde sadık Muhammed, onun elçisidir."diye bütünüyle “Şeriatı”ilan ediyor.
Makam, mevki, sermeye, yerimiz ne olursa olsun şeksiz şüphesiz
O’na ram olmamızı emrediyor.
Koçlar, “Türk sermayesinin simge” ismi..
BMM çatı onarımından başlayarak Numune hastanesi inşaatıyla devam eden “Devlet eliyle sermayedar” üretme projesinin eseri.
Bana göre..
Bu ülkede;
Niçin Tren yapılmadı, demiryolu bıçak gibi kesildi…
Niçin hayata geçirilen Uçak fabrikaları kapatıldı?
Niçin ortaya konan Devrim marka arabaya rağmen yerli bir otomobil markası çıkamadı?
Sorularının cevabı Koçlar, çözülmeden çözülemez.
Fakat tıpkı “Şeriat” ram “olmak üzere Camiye götürülen cenaze de kalabalıklara “Kahrolsun Şeriat” diye bağırttırıldığı gibi.
Haydi ailenin hatun kişilerini,
Lozan’da en önemli figür Hahambaşı Haim Nahum ilişkilerini/iddialarını es geçelim.
Koçların ;
Hacı Bayram Veli’nin torunlarından iddiasına rağmen “Laik devlet” sembolü olmuş bir aile ferdinin tabutuna Sadberk Hatun Müzesi’nden getirtilerek konan son İslam İmparatorluğu Osmanlı Sancağının örtülmesi..
Kolay kolay izah edilemez.
Aynı Sancak; Mustafa Koç’un dedesi Vehbi Koç ve halası Sevgi Gönül’ün 2003 yılındaki cenaze töreninde kullanılmış.
Bunlar ilginç değil mi?
Burası Anadolu..
İç içe geçmişliklerin en çok yaşandığı alan.
DİYARIBEKİR
İslam’ın 5. Haremi Şerif’inin bulunduğu, Peygamberler makamı, Sahabeler diyarı Diyarbakır'da “Millet dirliği , birliğine” bombalar atılıyor.. Canlar yanıyor.
24 Ocak 2001 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit edilen Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ile ŞEHİT edilen 5 polisimiz rahmetle anıldı…
Rabbim şahadetlerini kabul eylesin..
GENÇ ve BİNTUĞ
Ve …
Cumhurbaşkanlığı konusunda; Millet iradesinin tezahürüne “şaibeli seçim sonucu kazanılan Cumhurbaşkanlığını kabul edemem.”…“Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu kutsal mekan Çankaya yıkılamaz ve başka yere taşınamaz. Yapıldığı takdirde Atatürk Orman Çiftliği’nde kaçak yapılan binanın etrafı halk olarak çevireceğiz ve yıkacağız”
diye direnen, “şeyi şeyyt”demesiyle maruf Kamer Genç’de bu âlemden hakikat âlemine yol aldı.
diye direnen, “şeyi şeyyt”demesiyle maruf Kamer Genç’de bu âlemden hakikat âlemine yol aldı.
Bir gün önce yani (23 Ocak 2016) Cumartesi günü Angara siyasetinin önemli simasından eski vekil Ersönmez Yarbay ve Gazeteci arkadaşlardan Yazar Kelime Ata ile Afgan Sofrası’ndayız.
Konu Kamer Genç’den açılınca diyorum ki;
Simalar Cönkü’nde
“ Kamer Genç: "Şeyi Şeyyyyyt"
Bir sabır abidesi olan, oğlu KASIM'a baş sağlığı dilerim
”
Belki Kamer Genç’in; “"Şeyi Şeyyyyyt" şeklindeki ünlü talimatıanlamışlardı da
Yüzüme baktılar. Zira “Kasım”da neyin nesiydi?
Çünkü diye devam ettim:
Bir çok ünlü siyasetçinin ve de Ersönmez beyin de zaman zaman istifa ettiği Mescid yanındaki kütüphane/gazete okuma alanında bir genç vardı.
O kamer Genç’in oğlu Kasım.
Kimse bilmezdi. Kimseye de söylemez, bildirmezdi.
Kütüphaneye gelerek günlük gazeteyi okuyanlar, Kamer genç’in basına düşen sözlerini, eylemlerini görünce küfür bile eder..Olur olmaz şeyler söylerdi de Kasım, en ufak bir tepki göstermez sabrederdi.
Yanında da fiziki engeliyle dikkat çeken Bintuğ Arıburun..
………..
Allah’ın hikmetinden su al olunmaz.
Nasip etti, kimilerini..
Kimilerinin de kimilerini görüp tanımak, seyretmek imkânı verdi.
Neyse ..
…
BİNTUĞ VE KASIM
Kamer Genç, öldü haberleri ile aklıma geliverdi.
Bintuğ Arıburun…
Dedesi ;
Çanakkale'de son ferdine kadar şehit düşen ünlü 57. Alay'ın ŞEHİT kumandanı Hüseyin Avni Bey
Çanakkale ki Arıburun’dan dolayı da soyadı alan Çanakkale kahramanın oğlu general Tekin Arıburun’un oğlu.
Arıburunlara 1960 gece baskını sonrası yapmadıkları kalmamıştı..
Tekin Arıburun, NATO/CENTO destekli milletin bağrına altı oklu hançer saplayan CHP kışkırtmalı serdergelerin oyuna getirilip gece baskını yaptığı 1960 darbe esnasında Hava Kuvvetleri Komutanı.
Yassıada’da Türk ordusunun Genelkurmay Başkanlığı görevinde olan Rüştü Erdelhun’un da tutuklanır, genç subaylar suratına yumruklar indirir.
Darbeciler; tıpkı Genel Kurmay Başkanı Erdalhun paşa gibi 27 Mayıs sabahı ihtilale iştirak etmesi teklif edildiğinde darbeye karşı olduğunu söylediği için Tekin Arıburun’da görevden alınıp Yassıada’ya gönderilir.
Cezaevinde yatırılır.. Hem de hanımı ile.
Sonra AP’den senatör olur. Senato başkanlığı, Cumhurbaşkanı vekilliği yapar.
Bintuğ’un anası Neslihan Arıburun..
Perihan Hanım mı?
Abdulhamid’in 25. culus yılı şerefine İzmir saat kulesini yaptıran ve birkaç kez Sadrazam olan Kıbrıslı Mehmed Kamil Paşa'nın torunu …
Ürdün Kralı Hüseyin’in ile yeğen..
Cebel-i Bereket milletvekili olarak milli Meclis'te vazife yapan Mustafa Kemal’in hocası Naci Paşa’ın ( Naci Eldeniz) kızı..
Perihan Hanım, - Ankara Hukuk Fakültesi'ne giren ve 1931 yılında mezun- Türkiye'nin ilk hanım avukatlarından biridir
Perihan Arıburun, 1957 seçimlerinde Demokrat Parti İzmir milletvekili olarak meclis dedir.
Hava Kuvetleri Komutanı Org. Tekin Arıburun’un hanımı ..
'Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor' diyen Salim Başol’un mahkemesindeki savunmasında “CHP ve İsmet Paşa'ya” laf etmesinden dolayı Yassıada Komutanı Tarık Güryay;
Neslihan Arıburun hanımı saçından sürükleyerek döver ve “Alın şu kaltağı koğuşuna götürün” der.
Neslihan Arıburun hanımı saçından sürükleyerek döver ve “Alın şu kaltağı koğuşuna götürün” der.
Perihan Arıburun, mahkum edilen yedi kadından biridir. Tam dört yıl iki ay mahkum edilecek ve Yasıada’dan sonra da Kayseri Cezaevi'nde Hava Kuvetleri Komutanı Tekin Arıburun ile birlikte yaklaşık iki yıl yatacaktır.
Cezaevindeki tek karıkoca Arıburun'lardır ve Perihan Hanım, Zeytinburnu muhtarı Kadriye Caymaz ile Ferdane Polat'la da Perihan hanımlara arkadaş olarak cezaevine gönderilir.
Ferdane Polat'la Kadriye Caymaz..
İkisi de koyu "demirkırat" olan bu kadınlar protesto gösterisi yapmaya kalkışınca tutuklanıp apartopar mahkemeye sevkedilmiş ve İsmet Paşa'ya suikast hazırlığı suçuyla mahkûm edilerek Kayseri Cezaevi'ne gönderilmişlerdir
İşte öyle bir kişinin oğlu Bintuğ ile “Oruboys “ şerefine erenlerin eseri 80 darbesinin Meclise taşıdığı, Meclis Başkanvekili de olan Kamer Genç’in oğlu Kasım; aynı yerde, aynı odada “sesizlik “ içinde çalışıyordu.
Sanki ikisi de ahraz..
Bunu sağlamak ne menem iştir… ?
İşte devlet böyle farklılıkları, olmazları olduruverir..
Onca anlı şanlıların es geçtiği, hatta engelinden dolayı acıyarak baktığı, fakat milletin son yüz yılının tarihi sayılacak bir hafızaya sahip ailenin çocuğu..
Bintuğ’u keşvedince “Paşa babama yapılanları ailemize yaşatılanları sana anlatacağım. Hele bir emekli olayım. Yakın derdi.”
Sanki biz TBMM’de kalacakmışız gibi..
Biz hem de AKP döneminde Meclisten uzaklaştırılınca, birkaç yıl sonrada Bintuğ Arıburun emekli oldu.
Sonradan Devlet babasına ilgi gösterip, kıyıda köşede tuttuğu Bintuğ beyi resmi törenlere davet edilerek bir anlamda “konuşma”mı mesajı verdi ki.
Dedik ya…
Burası Anadolu..
İç İçe Oluşların Memleketi..
Necati Çavdar
24 Ocak 2016 /Ahimesud
…………..
(1) Alev Çukurkavaklı / Seçkin Sınıf Yalanları / Akasya Kitap / 2007 / ANKARA
( 2) http://necaticavdar.blogcu.com/gokdeniz-dogu-perincek-kim/16910962
www.haber10.com/yazar/.../alin_su_kaltagi_kogusuna_goturun-34346
//////////////////////////////////////////////
https://groups.google.com/forum/#!topic/liberal-izmirliler/-ZzDKfx6FXA
Basınımızın kara yüzü; casus gazeteciler… / GÜNDEM / Alev ÇUKURKAVAKLI
24 Ocak 2010 Pazar, 14:00
Yunus Nadi, Almanya hesabına çalışmadı mı; Uğur Mumcu, dosyları Evren Paşa'ya götürmedi mi; Yalçın Küçük, Aziz Nesin ne işler yaptı?
*
Mustafa Kemal’in Ulusal Kurtuluş Harekatı’nı başlattığı 1919’dan bu yana geçen 88 yılda yerli ve yabancı istihbarat örgütlerinin ülkemizde en çok kullandığı meslek gruplarının başında gazetecilerimiz gelmiş.
Bu gazetecilerin liste başında ise Cumhuriyet Gazetesi’nin kurucusu Yunus Nadi Beyefendi’nin adı var…
***
Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın gazetecilere, yazarlara, tarihçilere açık olan arşivleri;
“Yunus Nadi, 1924 yılının son günlerinde (Ekim ayı) bizim için çalışmaya başladı” diyor…
***
Sadece Almanya ve Naziler hesabına mı?
Hayır…
Fransızlar hesabına da çalışmış milletvekili ve de genç Türkiye Cumhuriyeti’nin en çok satan itibarlı gazetesi Cumhuriyet’in sahibi Yunus Nadi…
Hem Cumhuriyet’i hem de İzmir’den yayınladığı Yenigün’ü kullanmış bu işler için. Ve… Ayda düzenli olarak 1000 (Bin) “eski” Türk Lirası almış Fransızlar’dan.
***
Yüreğim daralmıyor ama keyif de almıyorum bu yazıyı yazarken. Benden, bizden sonraki genç gazeteciler meslek tarihimizin ve de şahsiyetlerimizin bu yönünü de, yüzünü de bilsinler istiyorum.
Tek amacım bu; BİLİNSİN…
***
Geçelim Yunus Nadi Bey’i, Almanya’ya sattığı halıları, yabancılardan aldığı parasal destekleri, maaşları, büyük önder ve istihbaratçı Mustafa Kemal’den, sonra da Milli Şef olduğu dönemde İsmet Paşa’dan yediği zılgıtları. Dönelim AJAN GAZETECİLERİMİZE…
***
Nedense Cumhuriyet Gazetesi pek fazla düşmüş bu casus gazeteciler konusuna. İşte onlardan iki eski örnek:
***
25 Ocak 1989 tarihli Cumhuriyet’te GÖRÜŞME başlığı ile şu yazıya yer veriliyor:
Yalçın Küçük içeri alınmış…
Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu’ya haberi iletiyorlar.
Mumcu’nun yanıtı şöyle; “ Haftalık olağan görüşme için çağırmışlardır.”
***
- TENCERE DİBİN KARA…
- SENİNKİ BENDEN KARA…
***
1 MAYIS 2000 tarihli Cumhuriyet’te yayınlanan bir diğer yazı ise; “MİT’in gözünden düşen gazeteci” başlığını taşıyor. Bu yazıda yorumcu, Canip Giriftinoğlu’nu anlatıyor.
***
Canip Bey ile 1996’nın son günlerinden 1997’nin Mayıs - Haziran sonuna kadar iki farklı dergi projesi üzerinde çalıştım. Sonra da geldiği gibi sessizce, kimseye haber vermeden Özbekistan’a göçüverdi…
Bir de 80 li yıllarda çok satan DUVAR adlı gazetenin sahibiydi Giriftinoğlu.
Demek ki bizim MİT de gazeteciden öte gazete sahiplerine de ilgi duyuyormuş, bu olayda bunu da öğrenmiş oldum.
***
Elimde bir ses bandı var. Eylül 1978’ de babam Kemal Bayram Çukurkavaklı, Çatalca’da Aziz Nesin’le konuşurken kayda almış.
Türkiye’nin ilk aydın cinayeti olan Sabahattin Ali’nin katli konusunda şunu söylüyor Aziz Nesin; “ Sabahattin’i MİT öldürtmedi.”
***
Tabii kendi kendini, kendi kafasına sopa vurarak öldürdü Sabahattin Ali.
Ve Aziz Nesin de “YAZACAĞIM” dediği tarih olan Eylül 1978 den, öldüğü tarih Temmuz 1995 e kadar yazamadı bu olayı…
Nedense…
***
MİT’ in bu olaydaki savunuculuğunu üstlenen bir diğer isim de Uğur Mumcu’nun işaret ettiği Yalçın Küçük.
“Bizler Türkiye’nin solcu aydınları MİT’te ölmeyi pek severiz” diyor Küçük, 9 Haziran 1980’de kaleme alıp da Temmuz 1980’de Demirtaş Ceyhun’un Edebiyat Cephesi adlı dergisinin 33. sayısında yayınlanan yazısında.
***
Yine aynı Yalçın Küçük bir başka yazıda; “ Sabahattin Ali, Milli Emniyet’i sırdaş tutan bir kimse” diyebilecek kadar ileri gidiyor…
Eh; pes!
Başka ne diyebiliriz…
***
Gazeteciler ile istihbarat örgütleri bu ülkede öylesine iç içe geçmiş ki, mesleki onurun cılkını çıkartırken, etik değerlerin çivisini sökmüşler.
Fakat yine de işbirliğinden çekinmemişler.
***
Bakın Tuncay Özkan neler söylüyor:
“ Aziz Nesin için de, Uğur Mumcu ve Cüneyt Arcayürek için de ( MİT ajanı) söylediler. Ne zaman bir gazeteci bir çıtanın üzerine çıktıysa, bu ithama maruz kalıyor. Bize en büyük hançeri kendi meslektaşlarımız vuruyor. Çünkü o gazeteciyi kendilerine engel olarak görüyorlar ve aşağı çekmek istiyorlar.”
“…Türkiye’de yüksek bir performans ile böyle bir dosyayı aldığında ‘getirip verdiler’ deniyor. Ne alâkası var, MİT niye ilgilensin böyle bir şeyle?”
***
Evet, Tuncay Özkan’a göre bu bir paranoya ve bir gazeteciyi yıpratmanın en kolay yolu.
(Savunma avukatları gazeteci kimliği taşıyor.)
Ben ise burada küçük ara notlarla dünü yarına taşımak istiyorum.
Gazeteci olarak görevim bu.
Aklıma takıldı bu arada; “Devletten alınan belgelerle gazeteci olunur mu?
O belgeyi veren seni kullanmış olmaz mı?” diye sorup duruyorum kendime…
80’li yıllarda usta gazeteci Metin Toker de etmiş aynı lâfı…
Neyse; Hergele-2’de var…
Okursunuz!
***
Şimdi gelelim MOSSAD için ağlayan gazeteciyi geçip de Libya için tutuklanan bir ağabeyimize…
İlhan Ağabey (Bardakçı) baba dostum idi, severdim…
Libya hesabına casusluk yaptığı gerekçesiyle tutuklandı. Yıllarca kaçak kaldı, Türkiye’ye özlemle öldü. Cenazesinde oğlu Murat Bardakçı bile yoktu. Üzülmüştüm.
***
Cenaze sonrası Ankara’nın Sakarya Caddesi’ndeki bir meyhanede gazeteci ağabeylerimden duyduğum şu sözleri asla unutamam: “ İlhan casusluk masusluk yapacak adam değildi. Olsa olsa biraz fazlaca paraya düşkünlüğünden bir iki boş lâf edip, bunları istihbaratmış gibi taşımıştır.”
***
ÇEKOSLOVAKYA 60’lı yıllarda Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmişti. İşgalciler ülkenin tüm haberleşme sistemini kilitlemişti. Dünya, bu ülkede olanlara karşı sağırdı. Fakat çok değil, bir saat içinde Çekoslovakya ile Türkiye bağlantı kurdu ve olan biten bizim istihbarat kaynaklarımızdan dünyaya yayıldı. Bu işi gerçekleştiren kişi Ümran Emin Çölaşan idi. Yani Hürriyet yazarı Emin Çölaşan’ın babası...
***
Efendim, daha fazla yazarsam bana da soracaklar, biliyorum.
Bu nedenle peşinen yanıtlayayım:
Ne MİT, ne KGB, ne de bir başka ülkenin istihbarat örgütü bu satırların yazarı olan gazeteciyi beğenmedi.
O da hıncını böyle çıkartıyor (!)
Sözün özü:
Evet, çok sayıda gazeteci bulaşmış bu işlere ama gazeteci kimliğiyle devletin üst katmanlarını bilgilendirenleri “casusluk” suçlamasının dışında tutmak gerek(!)
Örneğin Uğur Mumcu; Evren Paşa’ya iletmek üzere elindeki dosyayı Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Sorumlusu Erkan Gürvit’e götürmüş; “Paşamın bilgisi olsun, yazacağım konuyu” demiş…
Ardından yine bazı dosyaları dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ’a vermiş Mumcu ve “Bilginiz var mı Paşam?” diye sormuş…
***
Tabiî bu dosyaların nereden geldiğini, rahmetli Mumcu’nun bildiğini, paşaların zaten bildiğini biliyorsunuz değil mi?
***
*) Not 1: Devlet büyükleri zaman zaman gazetecileri “uluslararası operasyonlar yapan” kahraman ajanlarla tanıştırır. Bunlardan biri de Kuzey Irak’ta öldürülen Türk istihbaratçı Sabah Ketene idi… Gazeteci Emin Çölaşan’ın sıkı dostu olan Ketene; PKK’ya ilişkin sayısız eylemde gözünü kırpmadan canını ortaya koymuş, bu satırların yazıldığı 2006 yılının Haziran ayında şehit olmuştu…
***
*) Not 2: 15 Şubat 2007’de STAR gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar’ın TURKTIME’dan Ersin Tokgöz’e söyledikleri var…
Atlamamak için buraya alıyorum:
ÜÇLÜ SACAYAĞI:
MESUT YILMAZ
ŞENKAL ATASAGUN -TUNCAY ÖZKAN
TURKTİME: Tuncay Özkan’ın el altından MİT mesajları vermesi kadar sizin de MİT ilginiz dikkat çekici. Bu ortak ilgi birilikte takıldığınız dönemden gelen bir şey mi?
ŞAMİL TAYYAR: Tuncay’ın okul yıllarında katıldığı arkadaş toplantılarını bir süre sonra polis basarmış. Şimdi polisin neden bastığını daha iyi anlıyorum. Yani o dönemde başlayan heyecanlı bir süreç vardı. Mesut Yılmaz’ın Başbakan olduğu dönemde Şenkal Atasagun ile çok yakın bir ilişkisi olduğu kesin. Bu muhbirlik midir, elemanlık mıdır, dışardan destek midir, istihbarat alanında nasıl adlandırılır açıkçası bilmiyorum.
Ama iyi ilişkilerinin olduğu kesin. Hatta o dönemde bu ilişkilerle bağlantılı olarak Uğur Dündar gibi bir gazeteciyi yedi Tuncay. Fatih Altaylı’yı bile kısmen sahanın dışına itti. Bu, çok tesadüfî bir şey değildir. Üç sacayağı vardı o dönem. Başbakan olarak Mesut yılmaz, istihbarat olarak Şenkal Atasagun, medyada da Tuncaydı. Bunlar üçlü bir yapıyla o dönemi götürdüler.
Mesut Yılmaz Sadettin Tantan’ı görevden almayı düşününce o zaman Tantan’a ilk muhalefeti Tuncay Özkan başlattı ve Tantan aleyhine yazılar yazdı. Tuncay Özkan, Mavi Akım’ı savunan ilk yazardır. Böyle bir stratejinin parçası oldu. Ben Tuncay Özkan’ı çok defa Mesut Yılmaz’la kol kola, omuz omuza gördüm.
Örneğin Mahir Kaynak’ın MİT ile ilgili çok yüzeysel bilgiler verdiği kitabına MİT dava açtı ama Tuncay Özkan’ın yazdığı kitapta MİT ile ilgili çok daha gizli bilgi ve belgelere yer verilmesine rağmen Tuncay’a dava açılmadı. Bütün kareleri yan yana getirdiğiniz zaman ortada bir gariplik var.
TURKTİME: Peki sizin MİT ilginiz?
ŞAMİL TAYYAR: Ben, son dönemde MİT ile ilgili birkaç yazı yazdım. Ama benim yazılarım MİT kaynaklı özel bilgiler değil. Ve bir tavır koyuyorum, duruş sergiliyorum. Benim kamuoyuna mal olmuş, özel mit kaynaklı bir tane yazım yok…
***
*) Son not: Gazeteci Şamil Tayyar’ın bir başka konuda “MİT’ten belgeler ele geçirmeye çalışıyorum” sözleri var. İlerleyen sayfalarda POLAT HOLDİNG konusundaki yazımızda bunu da göreceksiniz.
*
Mustafa Kemal’in Ulusal Kurtuluş Harekatı’nı başlattığı 1919’dan bu yana geçen 88 yılda yerli ve yabancı istihbarat örgütlerinin ülkemizde en çok kullandığı meslek gruplarının başında gazetecilerimiz gelmiş.
Bu gazetecilerin liste başında ise Cumhuriyet Gazetesi’nin kurucusu Yunus Nadi Beyefendi’nin adı var…
***
Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın gazetecilere, yazarlara, tarihçilere açık olan arşivleri;
“Yunus Nadi, 1924 yılının son günlerinde (Ekim ayı) bizim için çalışmaya başladı” diyor…
***
Sadece Almanya ve Naziler hesabına mı?
Hayır…
Fransızlar hesabına da çalışmış milletvekili ve de genç Türkiye Cumhuriyeti’nin en çok satan itibarlı gazetesi Cumhuriyet’in sahibi Yunus Nadi…
Hem Cumhuriyet’i hem de İzmir’den yayınladığı Yenigün’ü kullanmış bu işler için. Ve… Ayda düzenli olarak 1000 (Bin) “eski” Türk Lirası almış Fransızlar’dan.
***
Yüreğim daralmıyor ama keyif de almıyorum bu yazıyı yazarken. Benden, bizden sonraki genç gazeteciler meslek tarihimizin ve de şahsiyetlerimizin bu yönünü de, yüzünü de bilsinler istiyorum.
Tek amacım bu; BİLİNSİN…
***
Geçelim Yunus Nadi Bey’i, Almanya’ya sattığı halıları, yabancılardan aldığı parasal destekleri, maaşları, büyük önder ve istihbaratçı Mustafa Kemal’den, sonra da Milli Şef olduğu dönemde İsmet Paşa’dan yediği zılgıtları. Dönelim AJAN GAZETECİLERİMİZE…
***
Nedense Cumhuriyet Gazetesi pek fazla düşmüş bu casus gazeteciler konusuna. İşte onlardan iki eski örnek:
***
25 Ocak 1989 tarihli Cumhuriyet’te GÖRÜŞME başlığı ile şu yazıya yer veriliyor:
Yalçın Küçük içeri alınmış…
Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu’ya haberi iletiyorlar.
Mumcu’nun yanıtı şöyle; “ Haftalık olağan görüşme için çağırmışlardır.”
***
- TENCERE DİBİN KARA…
- SENİNKİ BENDEN KARA…
***
1 MAYIS 2000 tarihli Cumhuriyet’te yayınlanan bir diğer yazı ise; “MİT’in gözünden düşen gazeteci” başlığını taşıyor. Bu yazıda yorumcu, Canip Giriftinoğlu’nu anlatıyor.
***
Canip Bey ile 1996’nın son günlerinden 1997’nin Mayıs - Haziran sonuna kadar iki farklı dergi projesi üzerinde çalıştım. Sonra da geldiği gibi sessizce, kimseye haber vermeden Özbekistan’a göçüverdi…
Bir de 80 li yıllarda çok satan DUVAR adlı gazetenin sahibiydi Giriftinoğlu.
Demek ki bizim MİT de gazeteciden öte gazete sahiplerine de ilgi duyuyormuş, bu olayda bunu da öğrenmiş oldum.
***
Elimde bir ses bandı var. Eylül 1978’ de babam Kemal Bayram Çukurkavaklı, Çatalca’da Aziz Nesin’le konuşurken kayda almış.
Türkiye’nin ilk aydın cinayeti olan Sabahattin Ali’nin katli konusunda şunu söylüyor Aziz Nesin; “ Sabahattin’i MİT öldürtmedi.”
***
Tabii kendi kendini, kendi kafasına sopa vurarak öldürdü Sabahattin Ali.
Ve Aziz Nesin de “YAZACAĞIM” dediği tarih olan Eylül 1978 den, öldüğü tarih Temmuz 1995 e kadar yazamadı bu olayı…
Nedense…
***
MİT’ in bu olaydaki savunuculuğunu üstlenen bir diğer isim de Uğur Mumcu’nun işaret ettiği Yalçın Küçük.
“Bizler Türkiye’nin solcu aydınları MİT’te ölmeyi pek severiz” diyor Küçük, 9 Haziran 1980’de kaleme alıp da Temmuz 1980’de Demirtaş Ceyhun’un Edebiyat Cephesi adlı dergisinin 33. sayısında yayınlanan yazısında.
***
Yine aynı Yalçın Küçük bir başka yazıda; “ Sabahattin Ali, Milli Emniyet’i sırdaş tutan bir kimse” diyebilecek kadar ileri gidiyor…
Eh; pes!
Başka ne diyebiliriz…
***
Gazeteciler ile istihbarat örgütleri bu ülkede öylesine iç içe geçmiş ki, mesleki onurun cılkını çıkartırken, etik değerlerin çivisini sökmüşler.
Fakat yine de işbirliğinden çekinmemişler.
***
Bakın Tuncay Özkan neler söylüyor:
“ Aziz Nesin için de, Uğur Mumcu ve Cüneyt Arcayürek için de ( MİT ajanı) söylediler. Ne zaman bir gazeteci bir çıtanın üzerine çıktıysa, bu ithama maruz kalıyor. Bize en büyük hançeri kendi meslektaşlarımız vuruyor. Çünkü o gazeteciyi kendilerine engel olarak görüyorlar ve aşağı çekmek istiyorlar.”
“…Türkiye’de yüksek bir performans ile böyle bir dosyayı aldığında ‘getirip verdiler’ deniyor. Ne alâkası var, MİT niye ilgilensin böyle bir şeyle?”
***
Evet, Tuncay Özkan’a göre bu bir paranoya ve bir gazeteciyi yıpratmanın en kolay yolu.
(Savunma avukatları gazeteci kimliği taşıyor.)
Ben ise burada küçük ara notlarla dünü yarına taşımak istiyorum.
Gazeteci olarak görevim bu.
Aklıma takıldı bu arada; “Devletten alınan belgelerle gazeteci olunur mu?
O belgeyi veren seni kullanmış olmaz mı?” diye sorup duruyorum kendime…
80’li yıllarda usta gazeteci Metin Toker de etmiş aynı lâfı…
Neyse; Hergele-2’de var…
Okursunuz!
***
Şimdi gelelim MOSSAD için ağlayan gazeteciyi geçip de Libya için tutuklanan bir ağabeyimize…
İlhan Ağabey (Bardakçı) baba dostum idi, severdim…
Libya hesabına casusluk yaptığı gerekçesiyle tutuklandı. Yıllarca kaçak kaldı, Türkiye’ye özlemle öldü. Cenazesinde oğlu Murat Bardakçı bile yoktu. Üzülmüştüm.
***
Cenaze sonrası Ankara’nın Sakarya Caddesi’ndeki bir meyhanede gazeteci ağabeylerimden duyduğum şu sözleri asla unutamam: “ İlhan casusluk masusluk yapacak adam değildi. Olsa olsa biraz fazlaca paraya düşkünlüğünden bir iki boş lâf edip, bunları istihbaratmış gibi taşımıştır.”
***
ÇEKOSLOVAKYA 60’lı yıllarda Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmişti. İşgalciler ülkenin tüm haberleşme sistemini kilitlemişti. Dünya, bu ülkede olanlara karşı sağırdı. Fakat çok değil, bir saat içinde Çekoslovakya ile Türkiye bağlantı kurdu ve olan biten bizim istihbarat kaynaklarımızdan dünyaya yayıldı. Bu işi gerçekleştiren kişi Ümran Emin Çölaşan idi. Yani Hürriyet yazarı Emin Çölaşan’ın babası...
***
Efendim, daha fazla yazarsam bana da soracaklar, biliyorum.
Bu nedenle peşinen yanıtlayayım:
Ne MİT, ne KGB, ne de bir başka ülkenin istihbarat örgütü bu satırların yazarı olan gazeteciyi beğenmedi.
O da hıncını böyle çıkartıyor (!)
Sözün özü:
Evet, çok sayıda gazeteci bulaşmış bu işlere ama gazeteci kimliğiyle devletin üst katmanlarını bilgilendirenleri “casusluk” suçlamasının dışında tutmak gerek(!)
Örneğin Uğur Mumcu; Evren Paşa’ya iletmek üzere elindeki dosyayı Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Sorumlusu Erkan Gürvit’e götürmüş; “Paşamın bilgisi olsun, yazacağım konuyu” demiş…
Ardından yine bazı dosyaları dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ’a vermiş Mumcu ve “Bilginiz var mı Paşam?” diye sormuş…
***
Tabiî bu dosyaların nereden geldiğini, rahmetli Mumcu’nun bildiğini, paşaların zaten bildiğini biliyorsunuz değil mi?
***
*) Not 1: Devlet büyükleri zaman zaman gazetecileri “uluslararası operasyonlar yapan” kahraman ajanlarla tanıştırır. Bunlardan biri de Kuzey Irak’ta öldürülen Türk istihbaratçı Sabah Ketene idi… Gazeteci Emin Çölaşan’ın sıkı dostu olan Ketene; PKK’ya ilişkin sayısız eylemde gözünü kırpmadan canını ortaya koymuş, bu satırların yazıldığı 2006 yılının Haziran ayında şehit olmuştu…
***
*) Not 2: 15 Şubat 2007’de STAR gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar’ın TURKTIME’dan Ersin Tokgöz’e söyledikleri var…
Atlamamak için buraya alıyorum:
ÜÇLÜ SACAYAĞI:
MESUT YILMAZ
ŞENKAL ATASAGUN -TUNCAY ÖZKAN
TURKTİME: Tuncay Özkan’ın el altından MİT mesajları vermesi kadar sizin de MİT ilginiz dikkat çekici. Bu ortak ilgi birilikte takıldığınız dönemden gelen bir şey mi?
ŞAMİL TAYYAR: Tuncay’ın okul yıllarında katıldığı arkadaş toplantılarını bir süre sonra polis basarmış. Şimdi polisin neden bastığını daha iyi anlıyorum. Yani o dönemde başlayan heyecanlı bir süreç vardı. Mesut Yılmaz’ın Başbakan olduğu dönemde Şenkal Atasagun ile çok yakın bir ilişkisi olduğu kesin. Bu muhbirlik midir, elemanlık mıdır, dışardan destek midir, istihbarat alanında nasıl adlandırılır açıkçası bilmiyorum.
Ama iyi ilişkilerinin olduğu kesin. Hatta o dönemde bu ilişkilerle bağlantılı olarak Uğur Dündar gibi bir gazeteciyi yedi Tuncay. Fatih Altaylı’yı bile kısmen sahanın dışına itti. Bu, çok tesadüfî bir şey değildir. Üç sacayağı vardı o dönem. Başbakan olarak Mesut yılmaz, istihbarat olarak Şenkal Atasagun, medyada da Tuncaydı. Bunlar üçlü bir yapıyla o dönemi götürdüler.
Mesut Yılmaz Sadettin Tantan’ı görevden almayı düşününce o zaman Tantan’a ilk muhalefeti Tuncay Özkan başlattı ve Tantan aleyhine yazılar yazdı. Tuncay Özkan, Mavi Akım’ı savunan ilk yazardır. Böyle bir stratejinin parçası oldu. Ben Tuncay Özkan’ı çok defa Mesut Yılmaz’la kol kola, omuz omuza gördüm.
Örneğin Mahir Kaynak’ın MİT ile ilgili çok yüzeysel bilgiler verdiği kitabına MİT dava açtı ama Tuncay Özkan’ın yazdığı kitapta MİT ile ilgili çok daha gizli bilgi ve belgelere yer verilmesine rağmen Tuncay’a dava açılmadı. Bütün kareleri yan yana getirdiğiniz zaman ortada bir gariplik var.
TURKTİME: Peki sizin MİT ilginiz?
ŞAMİL TAYYAR: Ben, son dönemde MİT ile ilgili birkaç yazı yazdım. Ama benim yazılarım MİT kaynaklı özel bilgiler değil. Ve bir tavır koyuyorum, duruş sergiliyorum. Benim kamuoyuna mal olmuş, özel mit kaynaklı bir tane yazım yok…
***
*) Son not: Gazeteci Şamil Tayyar’ın bir başka konuda “MİT’ten belgeler ele geçirmeye çalışıyorum” sözleri var. İlerleyen sayfalarda POLAT HOLDİNG konusundaki yazımızda bunu da göreceksiniz.
Alev ÇUKURKAVAKLI / SEÇKİN SINIF YALANLARI / Akasya Kitap / 2007 / ANKARA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder